Sayfalar

4 Ekim 2024 Cuma

Sedat Demir - Göstergebilim, Umberto Eco ve Yapıtları Bağlamında Göstergebilime Katkıları (Özet)

Sedat Demir - Göstergebilim, Umberto Eco ve Yapıtları Bağlamında Göstergebilime Katkıları

 

Umberto Eco göstergebilim ve işaret çalışmalarıyla bilinen bir akademisyendir.

 

Giriş

İletişim, insan yaşamının tüm etkinlikleri ile ilgili bir kavramdır, bu nedenle her zaman her yerde var olmaktadır.

İletişim, görüntü, yazı, simge ya da işaret halinde iletiyi gönderen ve bu iletiyi alıp değerlendiren, yorumlayan arasında gerçekleşmektedir.

 

Göstergebilim, en başta dilbilimle birlikte anılmış ve yapısalcılığın özünden beslenmiş ve yapısalcılığı da geliştirmiş ve genişletmiştir.

 

Umberto Eco / Sırasıyla, Katolik kilisenin bir savaşçısı, bir ortaçağ bilgini, estetik bilimci bir akademisyen, bir televizyon çalışanı-sorumlusu, bir avangart (öncü)

 

Göstergebilim

Gösterge, zihnimizdeki bir kavramın yerine geçen bir durum, eylem ya da varlık anlamını taşımaktadır.

Eco’nun da söylediği gibi, gösterge ‘yalan’dır; başka bir şeyin yerine duran bir şeydir.”

Bir kavramı oluşturan asıl etken, dünyadaki somut karşılıklarından çok, bunları yorumlama biçimimizdir.

Belirli bir ortaklıktan söz edebilmek için yorumlamaların sonucu olan anlamlandırma gerekmektedir.

 

Langue, dilsel dizge bir kişinin bir dili öğrenirken öğrendiği şeyler, parole ise bir dile ait konuşmadır.

Kültür belirli toplumsal koşullar gerektirir

Doğa, birbirini tamamlayan ve etkileyen belli kurallar etrafında bir araya getirilmiş büyük bir dizgedir.

 

Göstergebilim, bir metnin ya da görüntünün belirgin, apaçık ortada olan anlamını değil, onun anlamının arkasında yatan anlamın keşfedilmesini sağlamaktadır.

 

Göstergebilim / anlambilim olarak da açıklanabilir.

Anlamı tanıma, anlam oluşumunu ortaya koyma hedefinde olan göstergebilim, anlamın ne olduğundan çok nasıl yaratıldığıyla ilgilenmektedir.

 

…göstergebilim, sadece dilsel göstergeleri değil, temsili olan ve anlamlı bir bütün oluşturan her şeyi incelemektedir.

 

Saussure’e göre gösterge, bir kavramla, onu somut olarak temsil etmeye yarayan biçimden oluşmaktadır.

Saussure dil dışındaki göstergelerin de varlığını kabul eder ve bunları inceleyecek semiyoloji adlı yeni bir bilim dalı kurulacağını söyler.

 

…dil göstergesinin gerçeklik kazandığı ses dizisiyle, ilettiği kavram arasında hiçbir nedenlilik ilişkisi yoktur.

 

Bir dilde gösterenle gösterilen arasında kurulan ilişki o dilin kodunu verir.

 

Sesbirim (fonem), dilin en küçük ve temel birimidir. Sesbirimlerin, bir ses dizgesi içinde bir araya gelmeleriyle sözcükler oluşur.   

 

Toplumsal göstergebilimsel yaklaşım gösterge değeriyle dünya arasındaki eklemlenmeyi çözen bir gösterge modeli kullanır.

 

Gerçekliğin beş duyumuzla algıladığımız dünyayla mı sınırlı olduğu yoksa bunun ötesinde zihnimizle kavramaya çalıştığımız idealara mı dayandığı fikri

 

…semiyotik sözcüğü Yunanca semeion (gösterge) ve logia (‘kuram’; ‘söz’ anlamındaki logos’tan) doğmuş

John Locke / (İnsanın Anlığı Bir Deneme) adlı eserinde ilk kez ‘semeiotike’ terimini kullanır

 

Kitle iletişim / Kolay tüketilen ve insanları büyük ölçüde etkileyen pembe dizi, reklam gibi eğlencelik unsurların temelinde yatan dizgeler araştırılmaktadır.

 

Barthes, kuramının kalbinde ‘iki tarzlı anlatım’ bulunmaktadır. Birincisi dışsal gerçekliği işaret eden, düz anlam (denotation) / Bu herkes için net olan, değişmeyen bir anlamdır.

 

Saussure’ün / Dil dizgesini meydana getiren değişmez ve ortak kuralları karşılamak için kullandığı “yapı” kavramı, yapısalcılığın temelini oluşturur.

 

Charles Sanders Pierce genel bir göstergeler kuramı oluşturmaya çalışan ilk kişidir.

Ona göre göstergeler mantıkla bağlantılıdır / önemli olan göstergenin mantıksal işlevidir,

 “Peirce’e göre her gösterge-konumunun bir üçlü yapıya sahiptir: Gösterge (birinci terim), nesne (ikinci terim) yorumlamak (üçüncü terim) içindir”

…göstergenin geçerli olabilmesi için toplumsal uzlaşıma dayalı olması gerekir.

 

Moskova Dilbilim Çevresi, 1915 yılında Rus dilbilimciler Roman Jakobson ve Pjotr Bogatyrev tarafından kurulmuştur. Moskova Okulu, Rus Biçimciliğinin kaynağını oluşturmuştur.

 

Bu okulun üyeleri dilin edebî kullanımlarına dilbilimsel bir yaklaşımla odaklanmışlar ve içerikten ziyade biçim, yapı, teknik gibi konular üzerinde durmuşlardır.

 

Vladimir Propp / masalların görünüşteki çok çeşitliliği altında, değişmeyen ortak bir yapı olduğunu kanıtlamıştır.

 

Propp’a göre, işlev kişinin eylemidir ama bu eylem de olay örgüsünün akışı içindeki anlamına göre belirlenmiştir.

kişilerin eylemleri, masalların temel bölümleridir

 

Biçimci eleştiri, 1930’ların başında Rus hükümeti tarafından baskı altına alınınca bu grup dağılmış ve R. Jakobson Çekoslovakya’ya göç edip Prag Dilbilim Okuluna katılmıştır.

 

Kopenhag okulunun en önemli temsilcisi olan Hjelmslev, ‘glosematik’ adını verdiği dilbilim kuramıyla bu alana yeni bir yaklaşım kazandırmıştır. Hjelmslev’in glosematik’i hem dilsel hem de ‘dilsel olmayan diller’i içermektedir.

 

Tartu Okulu / 1960’lı yıllarda, Estonya’daki Tartu Üniversitesi’nde çalışan Yuri Lotman tarafından kurulmuştur.

Ona göre, insanlık tarihinde birbirinden bağımsız ama birbirine eşit iki kültür göstergesi vardır: Sözcük ve çizim (desen). Birinci kültür göstergelerinden dilsel sanatlar, ikincilerdense figüratif sanatlar doğmuştur.

 

(Metne odaklanmak durumunda oldukları için) göstergebilim anlam üretiminin, yani anlamlılığının çözümlenmesine yönelmektedir.

 

Vladimir Propp'un başlangıçta sözlü olarak yayılmış halk masallarının anlatı yapısına uyguladığı yöntemi geliştiren Greimas, ortaya attığı yeni ve tutarlı çözümleme modelini yazılı anlatılara uygulamıştır.

 

Barthes, “Toplum bulunan her yerde, her kullanım kendisinin göstergesine dönüşür,” demektedir. Toplumsal alanda anlam aktarıcı olmayan bir nesneden söz edilememektedir.

 

Anlam sistemlerinin oluş biçimlerini inceleyen göstergebilim, anlamlama süreçlerini açığa çıkararak hâkim ideolojinin bir eleştirisini yapma olanağını da sunmaktadır. İdeolojik eleştiri için bir yöntem olması göstergebilimin günümüzdeki işlevi bakımından en önemli özelliklerindendir.

 

A.J. Greimas, l966’da yayımladığı Semantique structurale (Yapısal Anlambilim) adlı yapıtıyla, her çeşit anlamlama dizgesinin incelemesini kapsayan genel bir anlambilim yöntemi oluşturdu.

 

Roland Barthes göstergebilimsel araştırmasında betimlemeden hareket ederek kuramlaştırmaya ulaşmıştır.

Barthes, ilk dönemlerinde burjuva kültürünü ve toplumunu çözümleyip eleştirmeyi hedefliyordu.

Barthes'ın incelemeleriyle, toplumun bütünü göstergebilimin inceleme konusu yapılmıştır.

 

Söylemleri, bireyin ruhsal özelliklerini göz önün de bulundurarak incelemeyi amaçlayan ve dili anlam üretimi ve dönüşü mü olarak ele almak isteyen Kristeva, göstergebilimi eleştirel bir bilim ya da bilimin eleştirisi olarak görmektedir.

 

R. Jakobson edebiyatı bir dil olayı olarak görür ve başta şiir olmak üzere çeşitli edebî ve sanatsal ürünleri inceler.

 

Bahtin, söylemlerin ya da metinlerin tarihsel, toplumsal, kültürel geçmişleri ve çevreleriyle birlikte ele alınması gerektiğine inanır.

 

Yapısalcılık 1950’li yıllarda Avrupa’nın gündemine oturur. 1960’lı yıllarda Althusser ve Roland Barthes ile bir geçiş dönemi yaşar ve bütün dünyada bir yaygınlık kazanır.

 

İnsanı, nesneleri, evreni anlamlandırmada tek bir yapı kavramından hareket edildiği zaman, her şeyin açılamasını yapmak doğal olarak bir takım zorlukları ve tartışmaları da beraberinde getirmektedir.

1975 yılında A Theory Semiotics (Gösterge Kuramı) Çalışmasında sözünü ettiği kuram / genel bir kültürel kuram olduğunu / iddia etmektedir.

 

Umberto Eco’nun Yaşamı ve Yapıtları

Eco, günlük hayatta karşılaşılan birçok kültürel olguyu, düşünsel temelden yazınsal açıklamalara dönüştüren ve bunları göstergelerin kuramsal bir öğretisi biçiminde kurgulayan kişi olarak bilinmektedir. Tam bir Ortaçağ uzmanıdır

 

Umberto Eco, 1932’de Kuzey İtalya’nın sanayi açısından henüz gelişmekte olan Piemonte Bölgesindeki Alessaendria şehrinde doğmuştur. Babası, Giulio, bir demir fabrikasının baş muhasebecisiydi ve aynı işyerinde bir ofis çalışanı olan Eco’nun annesi Giovanna Bisio ile burada tanışmıştır.

…babası, hükümet tarafından savaşa çağırılınca, annesi Giovanna ile birlikte Piemonte dağlarının eteğinde küçük bir kasabaya yerleşmişlerdir.

…faşistlerle partizanların siyasi erk mücadelesini çocukluğunda gözlemlemiştir.

Büyük babası bir ciltçi ve ‘grevler düzenleyen sosyalist bir matbaacıydı.’ İkinci dünya savaşı sırasında Eco’nun görevlerinden biri, bir mum alıp mahzene inmek ve kömür getirmektir.

 

…hukuk eğitimini yarıda bırakarak, Torino Üniversitesi'nde Ortaçağ Felsefesi ve Edebiyatı eğitimi almıştır.

 

1956 yılında ilk kitap çalışması Il Problema Estetico di San Tommaso'yu yayımladı.

1959'da, Milano’da faaliyet gösteren Bompiani Yayınevi’nde kıdemli editörlük yapmaya başladı.

1959’da II Verri için, Diario Minimo adını verdiği köşesinde yazmaya başladı. …bu makaleleri 1963 yılında Diario Minimo (Yanlış Okumalar) adı altında bir kitapta topladı.

Opera Aperta (Açık Yapıt) adlı kitabını 1962'de yayınladı.

Eco, bu çalışmasında moderniteye ilişkin kavramların geleneksel köklerine inmektedir.

…eserini Pareyson’un ‘yorumlama’ ve ‘biçim’ üzerine düşüncelerinin etkisi altında hazırladığını, Pareyson’un ‘biçimcilik teorisini’, Açık Yapıtta ‘biçim teorisi’ olarak kullandığını belirtmiştir.

 

II Verri / buradaki yazarların çoğuyla daha sonra Gruppo 63’ü kurdular.

Amaç resmi kültürün minyatür dizgesinin eleştirisi yoluyla, burjuva toplumunun eleştirisini yapmaktı.

 

1964'te / Floransa Üniversitesi'nde Görsel İletişim Profesörü olarak ders vermeye başladı.

 

1966 / Politeknik Okulunda, Göstergebilim Profesörü

Aynı yıl Le Poestische di Joyce: dall ‘summa’ al ‘Finnegans Wake’ adlı kitabını yayınladı.

 

1968'de La Struttura Assente yayınlandı.

Yapısalcı hareketler, Fransız yapısöküm düşüncesi ve medyanın toplumsal yaşam üzerinde artan etkisi. Bu gelişmeler Eco'nun düşüncesinde sentezlenmiştir.

 

Eco'nun, düşünsel evreni kendi dil oyunuyla yarattığı kavramlarından biri olan ‘Chaosmos’dur”

 

1964 Apocalittici e integrati / Eco televizyonun kıyametvari görüşlerini ve buna boyun eğen reklamları eleştirmiştir. Tüm programlar aynı; bu bizim zamanımızın dini haline geldi. Önceleri yalnızca tek bir kanal ve meydanlarda olan siyasi bir hayat vardı. Bugün ise televizyonda olmadığı takdirde yok sayılan siyasi eylemler var.

 

1966 / Floransa Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde Görsel İletişim profesörü…

 

1971’de Bologna Üniversitesi Edebiyat ve Felsefe Fakültesi’nde Göstergebilim Profesörü

Bu dönemde göstergebilim konusunda iki anahtar kitap yayımlamıştır: A Theory of Semiotics (Göstergebilim Teorisi) ve The Philosphy of Language and Semiotics (Dil Felsefesi ve Göstergebilim.)

 

1973 / Il Costume di Casa" adıyla yine bir derleme kitabı yayınladı.

 

Eco çalışmalarıyla / her yazarın uymak zorunda olduğu okurun tanımını yapmayı amaçlar.

 

1980 / Gülün Adı / göstergelerin gizemini, yaşamlarımızdaki karmaşık varlığını, kurgusal, fakat açık bir dille vurguladı

 

1988 / Foucault Sarkacı / irrasyonel düşüncenin Ortaçağ'a uzanan felsefi-tarihsel sürecini ele almış

 

1997 / Kant and the Platypus / algılarımızın ne kadarının bilişsel idrak yeteneğimize, ne kadarının da dilbilgisi kaynağımıza dayandığını Pascal, Aristoteles, Heidegger gibi düşünürlerin öğretilerinden yola çıkarak çözümlemeye yönelmiştir.

 

1995 / Kusursuz Dil Arayışı / kitabıyla Eco, iletişimin temeli olan dillerin çokluğu ve farklılığının, aslında iletişim gücümüzü sınırlandırdığı düşüncesini, Babil Kulesi'nin Tanrı'nın lanetiyle yıkılması sonucunda ortak dili kullanan insanların dilde de ayrışmasını efsanesini baz alarak açıklamaktadır

 

Baudolino / dönem 1204 yılındaki Constantiople (İstanbul) haçlı kuşatmasıdır. Baudolino, Eco’nun doğduğu yer olan Alessandria’nın koruyucu aziz’idir ve geleceği görebildiğine inanılmaktadır. Kuşatma sırasında Eco’nun Baudolino’su ‘büyük yalanlar tezgâhlayabilen küçük bir yalancı’, ortaçağ yunan tarihçisi Niketas’a palavralar anlatır ve böylelikle Eco’ya ‘gerçekler ve yalanlar hakkında bir belirsizlik oyunu’ oynamak için fırsat vermektedir.

 

Yorum ve Aşırı Yorum

Eco / ‘yapıtın niyeti’nin, olası yorumlarının sınırlarını nasıl belirlediğini ortaya koymaktadır.

Eco hermetik bakışa göre yorumun ‘sonsuz, tanımsız’ olduğunu ve yorumda bir sapmanın ya da kaymanın bitmeyeceğini kabul etmemiz gerektiğini söylemektedir.

 

…yazarın niyeti bir kenara bırakıldığında ve okur kendi tasarımlarını bağımsız bir şekilde yürüttüğünde, ‘aşırıyorum’ üretilir ya da ortaya çıkar

 

Popüler kültür,       ‘güçlendirdiğinde’, ‘özgürleştirdiğinde’, ‘arındırdığında’ iyidir.

Popüler Kültürü bu şekilde olduğundan fazla değer katanlar, ikonların gücünü tanımlayan ortaçağ ikon düşmanları gibi sözde kıyamet eleştirileri anlaşılırken, Popüler kültürün etrafını saran enerjiyi ve saplantıyı görmezden gelmektedirler.

 

Eco, popüler kültür ile coşku arasındaki bağlantıyı tespit etmiştir.

 

Anlatı Ormanlarında Altı Gezinti

anlatıda okurun varlığı

metinlerin yavaşlığı ve hızlılığı

 

İkinci bölüm / çeviride dillerin oluşturduğu anlam değişiklikleri

Ormanda Oyalanmak adlı bölüm, ise hızlılık ve yavaşlılık kavramları

Olası Ormanlar'da ise, metinde oluşturulan evrenlerin gerçekliğini soruşturmakta

 

Casablanca, belirsizliği nedeniyle açık yapıt olma niteliğini, devingen olma özelliğini taşımaktadır.

 

…kitle iletişimi artık ideoloji için bir kanal değildir, çünkü medyanın kendisi artık bir ideoloji haline dönüşmüştür.

 

Yanlış Okumalar, gündemle ilgili satirik bir özellik ve parodi niteliği taşımaktadır.

Somon Balığıyla Yolculuk, Yanlış Okumalar ile belirli bir düzeyde bir bütün oluşturmaktadır ve benzer özellikler taşımaktadır.

 

Beş Ahlak Yazısı

Ebedi Faşizm adlı yazı / modern ulusların faşizm eğilimini açıklayan on dört maddelik bir liste sunmaktadır. Bu liste, Kök-faşizmin özelliği, gelenekçilik, eleştirel karşıtı anlayış, farklılığın yarattığı doğal korkunun abartılması, kök-faşizmin bireysel ya da toplumsal düş kırıklığında doğması, yine kök-faşizmin, toplumsal bir kimlikten yoksun insanlara biricik ayrıcalıklarının herkesin paylaştığı ayrıcalık olduğunu salık vermesiyle başlamaktadır. Ardından, diğer ulusun gösterişle sergilenen zenginliğinde ve gücünden aşağılanmış hissetirilmesi, mücadele etmek için yaşanması, herkesin kahraman olarak yetiştirilmesi

 

İlkçağda orantı, uyum ve düzen dengesinin güzel tanımındaki etkisini gösterdikten sonra, Ortaçağ ve Rönesans’ta ruhsal ve ahlaksal güzelliklerin ön plana çıktığını altını çizmektedir.

…yapıtın bütünü, Eco’nun tercihiyle ‘sanat ve güzelliğin arasındaki bağıntı’dır.

 

Rorty bir tornavidanın sadece bir vidayı çevirmeye değil, aynı zamanda bir paketi açmaya ya da kulak kaşımaya da yarayabileceğine dikkat çekmektedir. Bu yüzden Rorty tüm yorumların haklılığını savunur. Fakat Umberto Eco tüm yorumlamaların doğru olmayabileceğini düşüncesini savunarak Rorty’i eleştirmektedir. Örnek olarak, bir kişi, bir tornavidayı kül tablası ya da Microsoft Word programını hesap tutmak için kullanamaz. Umberto Eco açık yorumlamaya inanmaktadır ancak yorumlamanın her türü onun için geçerli değildir.

 

postmodern metin çoğul, sonsuz sayıda yoruma el verecek ölçüde açık (ya da belirsiz) bir metindir. “Post-modern metne ‘yazılabilir metin’(scriptible) denir çünkü her karşılaşmada (okumada) yeniden yazılır.

 

Foucault Sarkacı

Sarkaç düşüncesini tanımlama biçimimiz, zıtlıklar arasında gidip gelen, Eco’nun hem yaratısal hem de kuramsal çalışmalarında karakterize edilen durumdur.

 

Foucault Sarkacı felsefe, bilim, matematik, fizik gibi öğeler taşıyan, geniş anlatıların yer aldığı ve bazen de polisiye yapı barındıran bir kitap olarak görünmektedir. Kitap ‘gizilcilik’ (okültizm) üzerine kurulmuş, Kabala* ve Simyacılık gibi sistemler hakkında bilgilerle donanmış, komplo teorileriyle çevrelenen, ezoterik toplulukların plan ve amaçlarını anlatan, inanç sistemlerini içermektedir.

Romanın gerçek zamanı günümüzdür, modern dönemlerdir.

Umberto Eco, yapıtında felsefi şüpheciliği kullanarak yaratılan bir komplo teorisini, komplo teorilerinin gerçeklere dolaylı biçimde dokunduğunu ve insan zihninin komplo teorisine (bir anlamda söylenlere) ne kadar yatkın olduğunu alaysı bir yaklaşımla işlemektedir.

 

Foucoult Sarkacı, ismini Fransız fizikçi Leon Foucoult tarafından dünyanın döndüğünü göstermesi için tasarımlanan gerçek bir sarkaçtan alıyor.

 

Kitap anlatıcının sesiyle açılır. Anlatıcı Casaubon’dur; adı klasik bir alim olan Isaac Casaubon’a atıfta bulunur

 

Foucault Sarkacının öyküsü Milan’da kibirli bir yayıncının yanında çalışan Belbo, Diotallevi ve Casaubon adlı üç arkadaşın etrafında gelişmektedir.

 

Yapıtın başat kahramanlarından Casaubon 1970’lerde Milan’da tezini Tapınak Şövalyeleri tarihi üzerine hazırlayan bir öğrenciyken, etrafında devrimci ve karşı devrimci öğrenciler yer almıştır. Bu dönemde içinde, bir yayınevinde editör olarak çalışan Belbo ile tanışır.

 

Okültizm üzerine birçok el yazması okuduktan sonra, daha fazlasını elde etmeye karar verirler ve eğlenmek için kendileri bir komplo teorisini andıran bir sistem geliştirirler.

‘Plan’ adında bir komplo teorisini ‘gerçek’ gibi ortaya atarlar.

Planı, Abulafia adını verdikleri bir kelime işlemcisi programıyla rastgele kelimeler üreten bir bilgisayara aktarırlar ve bu bilgisayar, onlara tamamen yeni bir komplo teorisi oluşturur. Yeni kelimeler üzerinden gerçek oluşturmaya çalışırlar. Kısacası bilgisayar (teknoloji), gerçek üretmeye başlıyor

 

İlk girişim, Kutsal Kan ve Kutsal Kase’yi merkeze alan Mary Magdelana komplo teorisi…

 

Kısa süre içinde Belbo, Diotallevi ve Casaubon ‘Plan’ı bir takıntı haline getirirler ve onun sadece bir oyun olduğunu unuturlar.

 

Casaubon İtalya’dan Plan’ın peşinden ayrılır ve iki yıl Brezilya’da kalır.

 

Belbo, Diotallevi ve Casaubon, hızlı bir biçimde okültizmin metinlerinin tarihi ilişkilerini çözmeye başlarlar.

 

Plan inanılması oldukça güç bir hal almışken, editörler oyunlarına daha yoğun biçimde girişmişlerdir. Hatta bütün olanlardan sonra gerçekten gizli bir komplo olduğuna bile inanmaya başlamışlardır.

 

Üçü birlikte, Plan’daki gizli derneklerin kendi kronolojilerini gönderirler.

 

Casaubon / Belbo’nun peşinden Paris’e gider.

Casaubon, müzede saklanır, bu an aynı zamanda romanın başladığı andır.

 

Aglie’nin grubu Plan’daki Tres topluluğu tarafından aldatılmış ya da onları aldatmıştır.

Belbo bilgileri vermeyi reddeder ve onlar da Belbo’yu, sarkaca bağlı bir kabloya asarlar.

Casaubon Paris’in kanalizasyonlarını kullanarak müzeden kaçmaya çalışır

…roman, Casaubon’un, olayları yorumlamasıyla son bulmaktadır.

 

Önceki Günün Adası

Bu yapıtta diğerlerinde olduğu gibi yoğun biçimde ortaçağ, labirent, kütüphaneler bulunmamaktadır

bu romanda da elyazmaların peşinde olan bir karakterle roman başlamakta

Kitap, Rönesans döneminde yaşayan, boylama göre uluslararası saatin diğer tarafında olduğuna inandığı bir adanın yakınındaki gemide mahsur kalan bir adamın öyküsünü yansıtmaktadır. Ana karakter (Roberto), yüzme bilmediği gemide kalmak zorundadır.

 

Roberto on yedinci yüzyılda birkaç arkadaşıyla esrarengiz bir göreve gönderilir, ama aynı gemideki arkadaşları araştırmalarını ve hedeflerini ondan gizlemektedirler.

…denizde fırtına kopar ve gemi batar. Kurtulan tek kişi Roberto’dur.

…denizin ortasında / bir gemiye rastlar

 

…geminin içinde bazı hayvanlarla karşılaşır ve zaman içinde bir insana ait olduğunu düşündüğü bazı izlere rastlar. Gerilimli bir süreçten sonra, hem din adamı olan hem de bazı bilimlerle uğraşan kişiyle karşılaşır ve tanışırlar. Bu adam hastalıklı olduğu düşünülerek, tayfa tarafından gemide bırakılmıştır. Bununla birlikte, arkadaşları çıktıkları adada yerliler tarafından öldürülmüşlerdir.

 

Hesaplarına göre, bulundukları nokta meridyenin başlangıcı olduğu ve diğer tarafta kaldığı için ada, ‘önceki gün’de kalmıştır. Roberto sevgilisine ulaşmayacağını bile bile mektuplar yazmaktadır.

 

Baudolino

Baudolino her duyduğu dili hemen konuşabilen, yalan söyleme konusunda oldukça yetenekli bir köylü çocuğudur.

O dönemde İmparator Friedrich Barbarossa da orada, Milano ile Pavia arasında bir yerde savaşmaktadır. Daha ilk karşılaşmalarında Baudolino İmparator'un ilgisini çekmeyi başarır ve İmparator onu manevi oğlu ilan eder.

Baudolino, hayal kurmaya ve uydurma hikâyeler anlatmaya devam eder, ne var ki hayal ürünü öyküleri sonunda tarihin kendisi olacaktır.

 

Üçüncü Haçlı Seferi'ne çıkar,

Konstantinopolis'in yağmalanması, Friedrich'in esrarengiz ölümü…

Eco, dikkatli okuru için çok fazla sayıda tarihi ironi, şaşırtıcı bağlantılar ve ilginç entrikalar sunmaktadır.

 

En üst düzeyde Baudolino tarihin güvenilirliğini sarsmaktadır.

 

Kraliçe Loana’nın Gizemli Alevi

Roman kahramanı altmışlarına yaklaşan Giambattista Bodoni’dir ve roman boyunca Yambo takma ismiyle bilinmektedir. Milano’da sahaflık yapmaktadır.

komaya girer ve koma sırasında belleği içerisindeki kişisel tarihini kaybeder. Belleğinde sadece okuduğu kitaplardan alıntılar ve ansiklopedik olgular kalmıştır.

 

Romanın ilk bölümünde, güzel yardımcısı Sibilla (kahin kadın) ile karşılaşmaktadır.

kim olduğunu anlamak için de geriye doğru bir çalışma yapması gerekmektedir.

Öncelikle, büyük babasının köyünü belleğinde oluşturmaya çalışır.

çocukluğu boyunca, evin çatı katında büyük babasının Mussolini zamanından kalan dergi ve gazeteleri okumaktadır

 

Kraliçe Loana’nın Gizemli Alevi, resimlendirilmiş bir romandır. İçeriğinde, birçok fotoğraf ve resmi tutmaktadır.

 

Umberto Eco’nun Göstergebilim ve İletişime Etkileri

Eco’nun erken dönemindeki estetik görüşü, Rus Biçimcilerine ve Roman Jakobson’un görüşlerine oldukça yakın

(Jakobson) Anlattığı şeyde değil, anlatma biçimindedir yazının varlığı, anlamın kendisinde değil, ‘anlamı üreten süreç’tedir. Böylece ister istemez, en somut olguları anlatırken bile, gerçeğin yanında bir başka gerçek oluşturur. Bu gerçek, bir nesne olmaktan daha çok bir dizge, bir içerik olmaktan daha çok bir biçimdir; hep kendi kendini belirtir, hep kendi kendisinin göndergesidir.

 

Açık metin, anlamlandırmada okura imkânlar tanır.

U. Eco’ya göre bir sanat yapıtından tad almak haz duymak, onun yorumunu yapmak, onu özgün bir bakış açısı içinde yaşatmak demektir

 

Kapalı metinler ise, okuma serüveni boyunca okuyucuyu önceden belirlenmiş bir yol boyunca yürütmeyi, acıma ya da korku, heyecan ya da çöküntü duygularını yerli yerinde ve gereken zamanda uyandıracak şekilde etkilemeyi amaçlayan metinlerdir.

 

Umberto Eco'ya göre açıklık genellikle yazınsal ve aydın kesime ait metinlerin özelliğiyken, kitle iletişim araçları karakteristik olarak kapalı metinler üretmektedir.

Açık metinler çok sayıda yorum düzeyi halinde kurulur. Açık metin olası okumaların bir yapısal labirentidir

 

Hermeneutik / Yorum yapma eylemini,        Hermeneutik’çiler  ‘yorum’ biçiminde adlandırılmasını reddetmektedirler.

Hermeneutik, Avrupa Protestan teolojisi içerisinde baskın bir hareket olarak ortaya çıkmıştır.

 

Eco, okuma sürecini Greimas’ın bir anlam birimi olarak kabul ettiği ‘izotopi’ kavramıyla karşılaştırmakta ve bu sürece ‘topik’ adını vermektedir.

 

Metindeki anlamlardan bazıları her zaman gizil kalmaktadır. Örneğin Eski Yunan ve Roma metinleri diğer metinlere gönderme yaparlar. Gönderme yapılan metinlerden bazıları tamamen kaybolmuştur.

 

Umberto Eco, yazarın niyetinin bilinmesi gerekliliğine de vurgu yapmaktadır.

 

Dil ya da medya ‘gerçekliğin toplumsal yapısı’nda ana rolü üstlenmektedir

 

Bir kuş resminin karakalem imajı bir fotoğraftaki kuştan daha kolay fark edilebilir. Bu sonuç, gerçekliğin yapılmasında algısal kodların öneminin altını çizmektedir.

 

Sınırsız semiosis kuramını savunurken Eco, metinlerin yazınsal okumasına dayandırılan ‘ortak görüş’ anlayışını öne sürmektedir: “Yorumcu öncelikle sıfır derecesinde bulunmalıdır; varolan sözlükleri, en basitinden en karmaşığına kadar değerlendirmelidir.

 

Kuramsal alanda özellikle Hans Robert Jauss ortaya koyduğu ‘alımlama estetiği’ kuramıyla yapısalcı eleştiriye yeni boyutlar kazandırmıştır. Jauss’un karşı çıktığı yöntemler Marksist Eleştiri ve Biçimcilik’tir.

Her iki kuram da / estetik özelliklerini ve toplumsal işlevini ön plana çıkarabilecek olan alımlama ve etki boyutunu gözardı etmişlerdir.

 

Jauss ortaya koyduğu yedi tezle kuramını biçimlendirmektedir. Tezlerinde, daha çok yazınsal metni okurun yeniden üretmesi üzerinde durmaktadır.

Alımlayıcının, yani okurun bir ansiklopedik bilgiye ihtiyacı vardır

Eco’ya göre dönüşümlülük olasılığı ve eleştirel okuma süreci, okurun ansiklopedik kapasitesine bağlı olmaktadır.

 

Entelektüeller krizlerin çözümünde faydalı değildirler.

Entelektüel ne yapsın, bir kitap yazıp tüm sorunları çözecek bir anahtara mı sahiptir?

Eco entelektüellere atfedilen ağır yükün gerçekçi olmadığını vurgulamaktadır.

 

Sonuç

 

Göstergebilim, Umberto Eco ve Yapıtları Bağlamında Göstergebilime Katkıları, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2009


 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder