Yalçın Küçük - Türkiye Üzerine Tezler
İKİNCİ KİTAP
Önsöz
Burada, modern Türkiye tarihini tersyüz ettim. Şimdiye
kadar, önemli olarak, ne söylenmişse tersini kanıtlamaya çalıştım. Başardığımı
sanıyorum.
Mustafa Kemal, Nutuk'ta, 1920 sonbaharında Gediz'de
“yenildik” diyor. Yenilmediğimizi gösterdim. Üstelik Genel Kurmay Başkanlığı
Harp Tarihi Dairesi yayınlarına dayanarak. İlkokul yurttaşlık bilgilerinde bile
“İnönü Zaferi” anlatılıyor, İnönü'de “makus talihin” yenildiği söyleniyor.
İnönü'de zafer değil, ciddi bir çarpışma olmadığını gösterdim.
Çerkez Ethem ve Mustafa Suphi'yi temizlemeye kararlı Anadolu
ihtilâlcileri, temizlik hareketlerini maskeleyebilecek bir zafer arıyorlar.
Mutlak yaratmak zorunluluğunu duyuyorlar. İnönü'de yaratıyorlar.
(Yöntem)
Her araştırıcı, özellikle siyasal iktisatta, mutlak politik
ve teorik bir problemle çalışmaya başlar. Genellikle, kafasındaki politik
problemi, hiç açıklamaz. Teorik problemin ise mümkün olduğu kadar şekillenmesi
gerekli.
Burada, soğuk savaşın Türkiye'nin iç sorunu olduğunu
yazıyorum.
Türkiye'nin dış politikasının pejmürdeliğini anlamak
isteyenler, başında aynı yıllarda, aynı okuldan mezun olduğum bir profesörün
bulunduğu Dışişleri Bakanlığı Kütüphanesi'ne gidebilir. İnsan utanıyor, ama,
şaşırmıyor
Önsözler, araştırmacının okuyucusuna hesap verdiği
yerlerdir.
Kemalist ihtilâl, işinin hemen başında, prestijli Çerkez
Ethem'i, Mustafa Suphi ve arkadaşlarını temizledi; Osmanlı Harbiye Nazırı Fevzi
Paşa'nın kırmızı fes giyerek Anadolu'ya geçtiği bir sırada resmi bir komünist
partisi kurdu. Bütün bu riskli operasyonlar sırasında başarıya muhtaçtı ve
başarıyla ayakta durabilirdi. İşte tam bu sırada, Cennet'ten gelmişçesine
“İnönü Zaferi” çıktı; Anadolu ihtilâlcilerinin genç alınlarına bir zafer çiçeği
kondu.
Toplumsal Tanrı'nın, Göksel Tanrı kadar cömert olamayacağını
düşündüm. Görülmeyeni görmemi sağlayan bu düşünce oldu.
Birinci Bölüm
Yurt ve Dünya
Tarihi olduğu gibi yaşamak büyük bir şanssızlık oluyor.
Esir düşmemek için tarihi bilimsel olarak yaşamak gerek. Çok
basit bir nedenle. Esir olarak yaşamamak için bilerek yaşamak gerek. Bilerek
yaşamak ise ancak, bilimsel olarak yaşamakla mümkün. Tarihin özü ancak bilimsel
olarak yaşanabilir. Tarihin özü yaşanmazsa, tarihin fışkısı yaşanır. Tarihin
fışkısını yaşamakla, tarihi esir olarak yaşamak aynı anlama geliyor.
…tarihe bilimsel olarak bakmak
Bu ise tarihe teorik olarak bakmakla mümkün. Tarihe teorik
olarak bakmadan, tarihin özünü bulmak mümkün değil. Tarihin özünü bulmadan,
tarihin yasalarını elde etmek mümkün değil. Tarihin yasalarını elde etmeden,
tarihin kaldıracını tutmak mümkün değil. Tarihin kaldıracını tutmadan, tarihi
değiştirmek mümkün değil. Tarihi değiştirmeden, talihi değiştirmek de mümkün
değil.
Eğer tarih bilimsel olarak yaşanmazsa, tarihi yanlış yaşamak
kaçınılmaz. Türkiye'de tarih, çok büyük ölçüde, yanlış olarak yaşanıyor.
Türkiye'de çağdaş anlamda aydın, on dokuzuncu yüzyılın
ortalarına doğru çıkmaya başladı. Türkiye'de aydın, “Tercüme Odası” ile
filizlenmeye başladı. Tercüme Odası, tercüman yetiştirmek için kuruldu.
Yabancı dil öğrenip dış olayları incelemek Türkiye'de
aydının kökeninde var. Türkiye'de aydın ilk önce dış faktörleri öğrendi. İlk
önce dış faktörleri önemsedi.
Türkiye'de “bilginin doğuşu” dış faktörle çok fazla yüklü.
“halk” Tanzimat Fermanı'nın İngilizler ile ortak yazıldığını
bilmez.
1839 yılının Nisan ayında Mehmet Ali'ye karşı savaş açtı.
Osmanlı ordusu, 23 Haziran 1839 tarihinde Nizip'te kendi valisi Mehmet Ali'nin
orduları önünde perişan oldu. Padişah İkinci Mahmut 29 Haziran'da öldü. Mehmet
Ali'ye İstanbul'a kadar uzanan kapılar tümden açıldı.
1839 Haziran ayında Mehmet Ali'nin kuvvetlerini durduran
gücün İngiltere olduğunu Osmanlı “halkı” bilir. Bilmesi için bilgin olması
gerekmez. Yaşadığı için bilir.
Ancak yenen düzen yayılır. Muzaffer olmayan, yenmeyen düzen
yayılmaz. Büyük Fransız Devrimi, yapanların değil, Napolyon'un seferleriyle
yayıldı.
Tanzimat'tan hemen önce Osmanlı'dan Yunan koptu. Tanzimat
sadece Mehmet Ali'ye karşı yenilginin sonucu değil.
O zamana kadar hep bağımsız devletleri içine katmış olan
Osmanlı'dan ilk kez bir bağımsız devlet doğuyor.
Osmanlı, 1876 yılının başında Bulgaristan'daki ayaklanmayı
bastırıyor.
Düvel-i Muazzama, İstanbul Konferansı'nı topluyor.
Osmanlı'ya ders vermek için. Osmanlı da acele olarak Kanun-u Esasi'yi ilân
ediyor.
Türkiye ilericilerinin adını “kızıl sultan” düzeyine
yükselttikleri Abdülhamit öyle hafife alınacak türden bir padişah değil.
Abdülhamit politikada harcamak istediklerinin çoğunu önce
yükseltmiş. Abdülhamit'in politikadaki yöntemlerinden birisi bu.
Türkiye politikasında Sultan Hamit kadar, kararlı ve içten
ikiyüzlü az bulunur.
Türkiye'nin ilerici düşünce ve hareketinin geçmişinde bir
yanda Fuat ve Ali Paşalar ile diğer yanda Namık Kemal ve Ziya Paşa arasındaki
çekişme yatıyor.
Abdülhamit, sultan olur olmaz ilk önce sultanlar değiştiren
Mithat Paşa'dan kurtulmaya karar verdi. İlk iş, Mithat Paşa'yı harcamak.
Yıllar sonra Mithat Paşa, Abdülaziz'i öldürmekten
yargılandı. Abdülhamit, Mithat Paşa ve cuntasını idama mahküm ettirdi.
“Hürriyet kahramanı” Mithat Paşa, Taif'te boğularak öldürüldü. 1884 yılında.
Londra'da Arcos ve İstanbul'da Arkos
Reval'de İngiliz Kralı ile Rus Çarı, Makedonya üzerine
sözleşince, önce Niyazi Bey, sonra Enver Bey dağa çıktılar.
…bundan 19 yıl sonra Londra'da İngiliz polisi, Sovyet
ticaret delegasyonu ile Arcos şirketine baskın yapınca, 1927 yılında
İstanbul'da illegal Türkiye Komünist Partisi'nin en yüksek yöneticisi olan
Genel Sekreter Vedat Nedim, elindeki bütün belgelerle birlikte bütün
bildiklerini gidip İstanbul polisine teslim etti. Böylece İstanbul'da komünist
avı başladı. Hapishanelerin kapıları komünistler için açıldı.
…ilk büyük komünistlik davaları, resmen savunma mekanizması
olmayan, astığı astık kestiği kestik İstiklâl Mahkemeleri'nde görülmüştür.
Türkiye'de veya başka bir ülkede çok çeşitli tarafların
düşünceleri bir noktada birleşiyorsa, bu düşüncenin doğruluğundan ciddi olarak
kuşku duymak gerek.
1927 yılının ilk yarısında İngiliz emperyalizmi Londra'da
Arcos Şirketi'nde cadı kazanı kaynatmaya başlayınca, 1927 yılının ikinci
yarısında İstanbul'da Arcos Şirketi'nin memuru ve aynı zamanda gizli Türkiye
Komünist Partisi Genel Sekreteri Vedat Nedim Bey, elindeki belgelerle birlikte
gidip polise teslim oluyor.
Ateşi bilmeyen veya kafasında ateş kavramı olmayan kimse
ateşten korkmaz. Bu yüzden küçük çocuklar ateşten korkmazlar. Yanmayı
öğreninceye kadar. Bu yüzden 12 Mart öncesi gençlik böylesine korkusuzdu.
Türkiye Komünist Partisi Kâtib-i Umumisi Vedat Nedim,
inançlı olmadığı için korktu. Korktuğu için teslim oldu.
Ortak Düşman: İngiltere
1934 / 17 Haziran'da, Ankara Palas'ta / Türkiye Devlet
Başkanı ile İngiliz Elçisi arasında sabaha kadar süren kumar, Türkiye'nin dış
politikasında da dönüşün başlangıcı oluyor.
…çok zaman Türkiye'nin kaderi poker masasında konuşuluyor.
Türkiye'nin Batı dünyasıyla her kucaklaşmasında ilk adımı
Türkiye attı. Türkiye sürekli olarak Batı dünyası ile kucaklaşmak istedi.
Sovyetler Birliği, sürekli olarak bunu bildi. Sürekli olarak, büyük bir sabır
ve dikkatle Türkiye'nin emperyalizm ile kucaklaşmasını önlemeye çalıştı.
Batı dünyası, / Türkiye'nin içerde ve dış ilişkilerinde
bütün alternatiflerini yakması için beklemeyi tercih etti.
1934 yılı ortalarına kadar Türkiye'nin dış ilişkileri
Türkiye, Sovyetler Birliği, İngiltere üçgeni içinde gelişti.
1934-1935 yılları döneminde Türkiye'nin olası bir İtalyan
saldırısından duyduğu korku, Türk dış politikası üzerine ağır basan bir etki yaptı.
Bu durum, söz konusu yıllarda, Türk dış politikasının İngiltere ve Fransa'ya
yönelmesine büyük ölçüde yardım etti.
Dizbağı Nişanı / İngilizlerin en büyük nişanı / İngiliz
emperyalizmine karşı bağımsızlık savaşı komutanı Mustafa Kemal'in aradan on yıl
kadar bir zaman geçtikten sonra İngiliz İmparatoru'nun Dizbağı Nişanı vereceği
haberi üzerine fazla memnun olduğu görülüyor.
İngilizler, Mustafa Kemal'e unvan vermedi
Emperyalistler arası çıkar ayrılığı
Türkiye'nin Kurtuluş savaşı'na da yardımcı oluyor.
Türkiye, daha Kurtuluş Savaşı'nın başında ve içinde Amerika
ile içli dışlı olmak istiyor. Chester imtiyazı, Türkiye burjuvazisi açısından,
bu isteğin başarısız bir göstergesi olmaktan ileri gidemiyor.
1920 yıllarında Türkiye-Sovyetler Birliği ilişkilerini
İngiltere'yi de hesaba katarak irdelemek gerekiyor. Türkiye ile Avrupa ve
özellikle İngiltere ilişkilerini de mutlaka Türkiye'nin genç Sovyet Devleti ile
ilişkilerini de ele alarak değerlendirmek gerekiyor.
29 Ocak 1923 tarihinde Lozan görüşmeleri kesin olarak
kesintiye uğradı.
30 Ocak tarihli gazeteler Büyük Millet Meclisi Başkanı
Mustafa Kemal ile Uşakizade Muammer Bey'in kızı Lâtife Hanım'ın nikâhlarının
kıyıldığını yazdı.
Ankara Büyükelçisi Amiral Bristol / Suphi Nuri / Girit'ten
gelme / Balkan Savaşı'ndan önce Girit sorununu herkesten fazla karıştıranlar
arasındaydı.
Milliyetçiliği sömürerek servet yapmışlardır.
Nuri Beyler anadilleri olan Rumca'yı çok iyi bilirler
Şeyh Sait İsyanı'nda İngiltere'nin parmağı olduğu iddiasını,
Kemalist Hükümet'in 1925 yılından daha sonraki yıllara kalan bir kamuoyu
hazırlaması olarak düşünmek mümkün.
Belge 4 Mart 1925 tarihini taşıyor / İngiliz Dışişleri
Bakanlığı'nda hazırlanan rapor, Türkiye'deki Kürt ayaklanmasının “doğrudan
doğruya Türkiye tarafından planlanmış olabileceğini” iddia ediyor.
…raporda, “Türkler'in Musul'u oradaki Kürtler'i İngiliz
denetiminde bırakmamak için almak istedikleri belirtiliyordu.
Yeni Dost: İngiltere ya da Amerika
1929 Teşrinievveli'ni Türkiye bir filoyu karşılamanın
coşkusu ile geçiriyor.
Türkiye, İngilizler'i İstanbul'dan kovuşundan on yıl bile
geçmeden İngiliz donanmasını İstanbul'da sevinçle karşılamaya hazırlanıyor.
Milli Demokratik Devrim Tarih Tezi'nde “Atatürk'ün Dışişleri
Bakanı” Tevfik Rüştü'nün önemli bir yeri var.
Kemalist Tarih Tezi'nin, birinci özelliği, temel özelliği,
bir numaralı özelliği sınıf mücadelesini küçümsemesi oluyor.
Bir şey, kendi halinde, kendiliğinden var olabilir. Ancak
kendisi için var olabilmesi mücadele etmesine bağlı.
Bir toplum için “tarihsizlik talihsizliktir.”
…
İkinci Bölüm
Soğuk Savaşı Yaşamak
Türkiye'nin İkinci Savaş boyunca izlediği politikanın
Türkiye'yi İkinci Savaş sonrasında ve Garp âlemi içinde yalnızlık duygusuna
soktuğu pek ön plana çıkarılmadı.
İkinci Dünya Savaşı'ndan hemen sonra tekrar bir savaşın
başlamasında Türkiye çok büyük ve etkin bir rol oynadı.
1930 yılları boyunca Almanya'nın Türkiye ile ilgisi ekonomi
alanıyla sınırlı kaldı.
1939 yılında Türkiye, hiçbir dostuna güven vermeyen bir
politika izlemeye başladı.
19 Ekim 1939 tarihinde İngiliz-Fransız-Türk İttifak
Antlaşması'nı imzalayarak Türkiye, resmen Batılı devletlerin muharip olmayan
bir müttefiki durumuna geçti.
Savaş başlayınca ve faşist Almanya Fransa'ya hücuma geçince
Türkiye, 1939 İttifak Antlaşması'nı unutuverdi.
Fransa'nın yenilmesinden sonra Türkiye'nin dış politikası
daha da değişti. 1940 Haziran ayında Türkiye, Almanya ile ticaret anlaşması
imzaladı.
Almanya'nın Sovyetler Birliği'ne saldırmasından dört gün
önce, 18 Haziran 1941 tarihinde, Ankara'da Türk-Alman “Dostluk ve Saldırmazlık”
Paktı imzalandı.
(Almanya) Türkiye ile yakınlaşmadan önce Fransız
Genelkurmayı'ndan elde ettiği bazı çok gizli belgeleri dünya kamuoyuna
açıklıyor. Bu belgeler Türkiye, Fransa ve İngiltere Genelkurmayları'nın
Kafkasya'daki Sovyet petrol tesislerinin bulunduğu bölgede üçlü askeri harekât
planladıklarını gösteriyor. Türkiye, savaş öncesinde de, savaş sırasında da
sürekli olarak Sovyetler Birliği'ne karşı askeri harekât düşünüyor.
Masal ve Terör: Birinci Gençlik Eylemi
“Sovyet tehdidi” masalı içinde beyinler düşünmez oldular.
“Sovyet tehdidi” bir kâbus gibi dünyadaki tüm beyinleri uyuşturdu.
İlericisinden gericisine kadar. Türkiye'de bu çok açık.
Truman / Başkanlık koltuğuna oturunca, yavaş yavaş Amerikan
yönetimini, dünya barışının düşmanı ve antiSovyet bir yüksek yönetici şebekesi
elde etmeye başlıyor.
Amerika, savaş sonrası çılgınlığa gömüldü. Atom bombasının
yarattığı endişeleri “kara bomba”, Jane Russel giderdi.
Sovyetler Birliği'nin Türkiye'den toprak ve üs istediği
“masalı” ile ilgili olarak, Türkiye Dışişleri Bakanlığı'nın kendi mensupları
arasındaki yazışma veya raporlar da dahil, yayınlanmış bir tek doküman, belge
veya benzeri yok. Olayın kahramanlarından Feridun Cemal'in anıları var.
…dünya barışının bir numaralı düşmanı Feridun Cemal
Feridun Cemal yalan söylüyor.
İlk büyük öğrenci terörü, Tan'ın yakılıp yıkılması, başka
nedenlerle birlikte içerde “Sovyet tehdidi” masalını yaratmak için
düzenleniyor.
Batı, ararsa eğer, Batı demokrasisini yalnızca anavatanında
arıyor. Batı basını ve yayını Türkiye'de gazete ve dergilerin yakılıp
yıkılmasını umursamıyor. Hatta basına çok fazla özgürlük verilmesinden
yakınıyor. Batı, özgürlükleri yok edenlerin, kendisinden olup olmadığına
bakıyor. Çok açık bir biçimde. Fakat dış faktörle aşırı yüklü Türkiye
entelijansiyası bunu görmek istemiyor. Missouri savaş gemisinin Türkiye'ye
demokrasi getirdiğini sanıyor.
Uluslararası Şebeke
Tan gazetesi olayı
İkinci Dünya Savaşı sırasında Türkiye basını, Tan olayı
dolayısıyla, gözden geçirilmiş oluyor. Büyük bölümü faşist Alman yanlısı
Türkiye basını, savaş sırasında büyük ölçüde Hükümet'in sesini yansıtıyor.
Dikkati çeken ve çekmesi gereken bir nokta var. Türkiye'de
veya Amerika Birleşik Devletleri'nde soğuk savaş kışkırtıcılığı yapanlar, daha
doğru bir deyişle, İkinci Büyük Savaş'tan çıkarken yeni bir savaşı,
politikacılardan önce, tezgâhlamaya başlayan üst bürokratların hepsi, yıllar
sonra terfi ediyorlar. Sarper, 27 Mayıs'ı, Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri
olarak buluyor ve Bakan oluyor. Feridun Cemal Bakan oluyor, İsmet Paşa, 1945
yılında kendisinden önce Amerika'nın uyduluğunu seçen bu iki memurunun
hizmetlerini unutmuyor.
1945 yılında Washington'da Türkiye işleri, Sovyetler
Birliğinden nefret eden, ilerdeki yıllarda Orta Doğu ve Yakın Doğu'nun devlet
başkanlarıyla aynı masaya oturan bir “hükümet darbeleri uzmanı Loy Henderson'un sorumluluğunda idi.
Amerikan diplomatı George Kennan / soğuk savaşın
başlatılmasında en etkili kişi olarak biliniyor.
Truman ve Marshall: İkinci ve Üçüncü Terör
Türkiye solunun ezeli hastalığı / Cumhuriyet Halk
Partisi'nin içine girip içinden düzeltmek.
Osmanlı'dan beri Türkiye'yi yönetenler sürekli olarak
ekonomi ile ilgilendiler. Şu anlamda: Dış dünya ile yaptıkları her teslimiyet
anlaşmasını paraya çevirmeyi düşündüler. Türkiye'de, halk arasında, “sattılar”
deyimi var. “Maçı sattı” veya “bizi sattı” türünden kullanışlarına sık sık
rastlanıyor. Bu söz hiçbir zaman dış politikada olduğu kadar, başka bir yerde,
doğru değildir. Osmanlı'dan beri Türkiye'de Batı dünyası ile anlaşma yapmak,
bir anlamda, “satış yapmak” demektir. Örneği çok. Hatırlatmak için bir tane:
Musul'u kaybeder kaybetmez, Türkiye, Büyük Britanya ile pazarlığa başlıyor.
Truman Doktrini ile teslimiyet gerçekleştirilirken, Türkiye,
500 milyon dolar ile başlıyor. Daha sonra bu rakam da aşılıyor. Hemen olmuyor.
Daha sonra oluyor.
Tan Olayı, Türkiye'de komünist tehlikesi olduğu konusunda
İngiliz ve Amerikan yöneticilerini uyarmak için düzenlendi. Zincirli Hürriyet
Olayı, Truman Doktrini'ni haklı göstermek için planlandı. Solcu Profesörler
Olayı, Marshall Planı'ndan önemli bir pay almak için sahneye kondu. Tarih
bunları gösteriyor.
Soğuk Savaş: Sonun Başlangıcı
Soğuk savaş resmen en çok kızıştığı ve sıcak savaşa en çok
yaklaştığı zaman bitiyor. Savaş, kızıştığı zaman yumuşuyor. Soğuk savaş, en çok
Küba bunalımında kızıştı ve sıcak savaşa yaklaştı.
Monroe Doktrini, Amerika kıtasını, Amerika Birleşik
Devletleri'nin nüfuz bölgesi ilân ediyor. Truman Doktrini, ilk kez, Büyük
Britanya'nın gönülsüz isteği ile, Yunanistan ve Türkiye'yi Amerikan nüfuz
bölgesine sokuyor. İlk kez Birleşik Devletler, Amerikan kıtasının dışına
çıkıyor.
“İyi bir köpeğiniz varsa, kendiniz havlamayınız.”
…tüm bakanlar içinde ve bir eğilim olarak, bakanlıklarının
işlerinin gidişini en az etkileyebilen bakanlar, herhalde Dışişleri Bakanları
olmalı. Bir nedeni çok açık ve çok inandırıcı: Çok geziyorlar. İşleri gereği
çok geziyorlar. Gezdikleri için de işler, bakanlık bürokrasisinin elinde
kalıyor.
Türkiye, NATO'ya ilk başvurusunu 11 Mayıs 1950 tarihinde
yaptı.
4 Mayıs 1950 tarihinde seçim oldu. Seçimde 27 yılık CHP
Hükümeti kaybetti, dört yıllık DP Hükümeti kazandı.
…
Üçüncü Bölüm
Politika Yasaları
27 Mayıs'la Menderes rejimine nihai darbeyi indirenler,
Birleşik Devletler yöneticilerine güvence vererek işe başlıyorlar. Bu kesin.
27 Mayıs ile ilgili olarak da, Menderes rejiminin Amerika
Birleşik Devletler ve özellikle CIA tarafından düşürüldüğü inancı var. 12 Mart
1971 Muhtırası ile Süleyman Demirel'in de yine Birleşik Devletler tarafından
düşürüldüğü fantazisinin olması gibi.' Her ikisinde de gerekçeler benziyor.
Menderes'in Sovyetler Birliği'ni ziyaret etmeye karar vermesi ve Demirel'in
Sovyetler Birliği ile 1967 yılında dönem açan bir ekonomik işbirliği imzalaması
gerekçe olarak gösteriliyor.
12 Mart Hükümeti haşhaş ekimini yasakladı.
Amerikan dış politikası, Türkiye için, “milli” dış politika
oldu.
Alternatif olmadıkça endişe de olmaz. Eleştirmedikçe de
alternatif olmaz.
Alternatifi yok etme politikanın temel yasalarından birisi.
Program olmadan eleştiri olmaz. Program olmadan alternatif
olmaz. Program olmadan eleştiri ve alternatif olmaz. Bu yüzden eleştiriyi
yasaklamak programı inkâr etmek ve alternatifi boşa çıkarmak demek. Aynı
şekilde halkı ve halk desteğini boşa çıkarmak demek.
Etki ve Tepki
Komünizmle Mücadele Derneği, 1963 yılında İzmir'de
kuruluyor. 1965 yılında yapılan genel kurulda genel başkanlığa, polis
kaynaklarını serbestçe kullanarak kitap yazabilen İlhan Darendelioğlu
getiriliyor.
En kaba biçimde sürdürülen anti-komünizm politikası Devlet
Başkanı'na kadar tırmandı. Türkiye'de bir Cumhurbaşkanı Komünizmle Mücadele
Derneği “Fahri” Genel Başkanı oldu.
1960-1961 ders yılında 4.548 öğrenciye sahip olan imam-hatip
okullarının öğrenci sayısı on yıl içinde on bir kat artarak 1970-1971 ders
yılında 49.308'e çıktı. Türkiye'de kapitalistleşmenin en hızhı olduğu bir
zamanda imam-hatip okulları için gösterilen talep çarpıcı bir hızla arttı.
“Türk sosyalizmi”, Türkiye İşçi Partisi için, seçimle
iktidara gelme hesaplarından doğdu.
Komünist Partiler: Oto-likidasyon
…
Kemal'in Yasaları
…
Kemal'in Yasaları: İnönü Zaferi Var mr?
1926 yılında ait Millet Meclisi tutanakları altı mebusun
asıldığını kaydediyor.
Mustafa Kemal ve arkadaşlarının İnönü Zaferine ihtiyaçları
var. Mantıksal olarak ihtiyaçları var.
Tarihsel olarak ise İnönü Zaferi yok. İnönü bucağında bir
meydan muharebesi ve İnönü Zaferi yok. Buna karşın Gediz'de, bir zafer olmasa
bile, bir başarı var. Buna karşın Gediz'de, kesinlikle, bir yenilgi yok.
Nutuk'ta ise şunlar var: “Baylar, dalgalı, düzensiz ve komutasız birtakım
savaşlardan sonra, bildiğiniz üzere, Gediz'de yenildik. “ (Atatürk, Söylev,
İkinci Cilt, Ankara 1978, sayfa 367) Mustafa Kemal, Büyük Nutuk'ta, “Gediz'de
yenildik” diyor. Fakat söyledikleri tarihe denk düşmüyor.
Gediz'in kurtarılmasında, Yunan tarafının çekildiğini haber
veren bir köylünün katkısı büyük oluyor. Bu köylünün, 12 yaşlarında Ahmet
adında bir çocuk olduğu anlaşılıyor. Genelkurmay Başkanlığı Harp Tarihi Dairesi
tarafından yayınlanan bir başka ciltte şunlar yazıyor: “Sabaha karşı Gediz'den
gelen 12 yaşlarında Ahmet adında bir Türk çocuğunun, Yunanlıların gece
Gediz'den çekildikleri haberini saat 08.00 sıralarında 159. Alay'a ulaştırması
üzerine Alay Komutanı bu haberi derhal Grup Komutanı'na telefonla bildirdi.
Nerede örtme varsa, saklanmak istenen gerçekler var, demek.
İsmet Bey'e bir soyadı kazandıran “Yunan Taarruzu”, Yunan
kaynaklarına göre, “ihtiyaç halinde İnönü'ye kadar” gidip gelme olarak
planlanıyor. Bunun için kaydedilen “Yunan kayıpları ise, Yunan tarih
ansiklopedisine göre, 8 subay ve 49 er ölü; 9 subay ve 145 er yaralı, tümü 211
olarak tespit ediliyor.
“6 Ocak 1921'den 12 Ocak 1921'e kadar süregelen bu
muharebedeki Türk kayıpları; 4 subay 117 er şehit, 12subay, 35 er yaralı, 5
subay, 29 er esir, toplam 252 kayıp) olarak hesaplanıyor.
Bu kayıp tablosuna bakıp da bir zaferden söz etmek ise,
kesinlikle mümkün görünmüyor.
“İyi bir keşif yapılamaması ve temasın devam ettirilmemesi
yüzünden Yunanlılar'ın çekildiği, zamanında anlaşılamamış, bu yüzden 11 Ocak
günü Yunanlılar, takibe uğramadan kolayca muharebeyi keserek İnönü mevziinden
geri çekilmişlerdi.” Muharebede “temas”, başka temaslara benzemez, ateşle olur.
Savaşta ateş yoksa temas da yoktur. Karşı tarafın çekildiğini anlamaya yetecek kadar
bile bir temasın olmadığı bir karşılaşmada, “zafer” pek çok akla gelir.
Bir taraftan dört, diğer taraftan da sekiz subayın kaybı ile
bir “İnönü Meydan Muharebesi” yazılıyor.
Durum Saptaması: Çerkez Ethem ve Mustafa Suphi
Eylül 1920 / Mustafa Kemal'in adayına karşı Halk İştirakiyun
Fırkası yöneticisi Nazım Bey İçişleri Bakanı seçildi. Nazım Bey'in İçişleri
Bakanı olması Mustafa Kemal'i çok korkuttu. Mustafa Kemal, Nutuk'ta, Nazım
Bey'i casuslukla suçladı.
Mustafa Suphi, 28 Ocak 1921 tarihinde Karadeniz'de,
yoldaşlarıyla birlikte, boğularak öldürüldü. Aynı tarihte Ankara'da Halk
İştirakiyun Fırkası mensupları tutuklandı. Aşağı yukarı aynı tarihte, Mustafa
Kemal Yeşil Ordu dosyasını İstiklâl Mahkemesi'ne verdi.
1918 Bırakışmasından Az Önce / Padişah'ın “fahri” yaveri
Mustafa Kemal, Padişah'tan İzzet Paşa'yı Başbakanlığa getirmesini rica etti ve
“Sadaret'in derhal İzzet Paşa Hazretleri'ne tevcihi” için Başyaver aracılığıyla
Padişah'a istida yazdı.
Bu durumda Çerkez'in “günahı” ne olmalı? Şu söylenebilir:
Çerkez, bir ihtilâlci köylü hareketini, bir devrimci demokrat hareketi, kişisel
yeteneksizliği nedeniyle heba etmiştir.
…örgütçülük ve kendi yaptıkları işin bilinci söz konusu
olunca Mustafa Kemal ile Çerkez Ethem karşılaştırılamaz. Mustafa Kemal bir ustadır.
Çerkez Ethem sadece bir çırak.
…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder