MARKSİST FELSEFELER
Marksizm, 20. yüzyılda dünyanın ama özellikle de Avrupa’nın
çeşitli bölgelerinde yeni kılıklar altında ortaya çıkmıştır.
Sovyet Marksizmi: katı, kemikleşmiş ve pozitivist bir dünya görüşü
ortaya koymuş olmasıyla ün kazanmıştır.
Stalinist Marksizm Çin’in koşullarına uygulanınca, Maoizm
olarak kendisini göstermiştir.
Marksizmin, felsefi içeriği oldukça zayıf olan, önce
Leninist, sonra Stalinist ve nihayet Maoist söz konusu versiyonları, Marksizmin
tarihinde, “Ortodoks Marksizm” olarak hayli ilkel bir Marksizmi temsil eder.
Plekhanov, Lenin’e felsefe hocalığı yapmış olması
dolayısıyla, Sovyet Ortodoks felsefi düşüncesinin yaratıcısı olarak geçer.
Plekhanov, Marx’ın felsefesini, bu arada “modern diyalektik
materyalizm” olarak tarif eder.
Lenin / duyumlarımız tarafından kopyalanan, fotoğrafı
çekilen ve yansıtılan nesnel gerçekliği maddeyle özdeşleştirmişti.
Onun materyalizmi, bu şekilde realizm ve temsili algı
teorisiyle özdeşleştirmesinin, Sovyet düşüncesinin sonraki tarihi üzerinde
oldukça güçlü bir etki yaptığı söylenebilir.
Felsefenin en önemli görevi, somut olarak proletaryaya
gerekli entelektüel araçları temin etmekti. Felsefe, işte bu şekilde
ideolojiden ayrılmaz hale geldi.
Stalin / diyalektik materyalizm, Stalin’e göre,
tarihe ilişkin araştırmaya uygulandığı zaman, tarihsel materyalizmi verir.
Mao / felsefi düşünceleri üç ana unsurdan, sırasıyla
bir çelişki teorisinden, bir bilgi anlayışından ve nihayet bir demokrasi ve
kültür teorisinden meydana gelmekteydi.
Gerçekliğin statik olmadığını, tam tersine karşılıklı
ilişkilerden, sürekli değişmelerden oluşan dinamik bir süreç olduğunu öne süren
Mao, gerçekliği bilmek için bu dinamik süreci teşkil eden ilişkileri bilmenin,
daha doğrusu onu belirleyen çelişkiler arasında bir ayırım yapmanın kaçınılmaz
olduğunu söyledi.
…öznel duyu organlarıyla nesnel gerçeklik dünyası arasındaki
karşılıklı etkileşime tekabül eden algısal hareketle başlar ve bu süreç algısal
bilgiyle sonuçlanır. Algısal bilgi yeterince tekrarlandığı zaman, ani bir
sıçrama ile rasyonel ya da entelektüel bilgiye dönüşür.
“Avrupa Marksizmi” ya da Batı Marksizmi
…sadece Sovyet Marksizmini değil fakat geleneksel Marksizmi
de eleştirir.
Klasik Marksizmin kötü ideoloji-iyi bilim ayırımına dört
elle sarıldığını, oysa bunun bilimi efsaneleştirip mutlaklaştırdığını öne süren
Yeni Marksizm, ekonomizm ve bilimle ilgili ütopyacılıktan vazgeçmiş, bilimi
diğer inanç sistemleriyle aynı düzeye getirmeye çalışmıştır.
Lukács, Tarih ve Sınıf Bilinci adlı çalışmasında, Marksizmi
Ortodoks anlayışın tam tersine, Hegelci bir gelenek içine yerleştirmeye /
çalışmıştır.
…eserinin en önemli ve en ilginç bölümü, “şeyleştirme”
teorisinin Marksizmin özel bir yorumu olarak öne sürüldüğü bölümdür.
…şeyleştirme düşüncesini, Marx’ın meta fetişizminin kültürel
bir genellemesi olarak ortaya koyan Lukács, söz konusu genellemenin Marksizmin
bir iktisat teorisinden bir praksis felsefesine dönüşmesini gerekli kıldığına
işaret eder.
Lukács önce genel olarak şeyleştirmenin, herhangi bir şeyin,
bu ister bir nesne ya da ister bir insan varlığı olsun, teori veya uygulamada,
mübadele edilebilir bir meta olarak değerlendirildiği zaman söz konusu olduğunu
belirtir.
Benjamin, en temel amacı / moderniteyi sürekli
değişen yüzüyle anlamaya çalışmaktı.
…modern dönemlerin en önemli özelliklerinin başında,
metaların kitlesel üretimi ve insan ilişkilerinin şeyleştirilmiş olması gelir;
böyle bir şeyleştirmenin en önemli nedeni de teknolojik değişimdir.
Benjamin, yeni kültürel koşulların yeni sanat türlerini veya
formlarını talep ettiğini öne sürer.
Bloch, gerçeklik ona göre, özne ile nesnenin, bu
ikisinin nihai birliği amacına yönelmiş dinamik ilişkisi olmak durumundadır.
Bloch, özne-nesne veya madde-ruh ayrımından önce gelen
ilksel unsur ya da malzemenin, kendisinin “açlık” adını verdiği, dolayımsız bir
kozmik güç olduğunu iddia eder.
Sadece mekanizmi değil fakat determinizmi de reddeden
Bloch’a göre, madde önceden belirlenmiş değildir.
Gramsci, işçi sınıfına büyük bir inanç besliyordu.
Marksizmi bir sosyoloji teorisinden ziyade bir tarih teorisi
olarak yorumladı
Ona göre, felsefe, toplumsal bir etkinlik olup, kültürel
normlar ve değerler evreninden, sağduyu olarak herkes tarafından paylaşılan
dünya görüşünden başka bir şey değildir.
“Kapitalist sistemin yıkılması için koşulların yeterince
olgunlaşmasına rağmen, devrimin niye gerçekleşmediği” şeklindeki çokça sorulan
soruya Gramsci, devrimin, egemen sınıf kitleler üzerindeki kontrolünü kaba
kuvvet ya da ekonomik güç dışında birtakım yollarla devam ettirdiği için
gerçekleşmediği yanıtını verir.
(Hegemonya ile) kitlelerin veya bağımlı kümelerin rızasıyla
sağlandığını öne sürer.
Lefebvre, …diyalektik materyalizmin hem idealizmi ve
hem de materyalizmi aştığını ve diyalektiği praksisteki çelişkileri ortadan
kaldırma amacına yönelttiğini ileri sürer. Diyalektik praksisin tarihte
açımlanması süreci, ona göre, insani varloşun tüm potansiyellerinin hayata
geçirilmesiyle sona erecektir.
…felsefenin kendisini yabancılaşmayı anlama ve bertaraf etme
çabası olarak yorumladı.
Althusser, Marx’ın düşünceleriyle öğretisini
Lévi-Strauss gibi yapısalcıların bakış açısıyla yeniden yorumlamaya kalkışan yapısalcı
Marksizm hareketinin lideri olan Althusser, öncelikle kendisinden epistemolojik
kopuş öğretisinin temellerini sağladığı Gaston Bachelard’ın bilim felsefesinden
yoğun bir biçimde etkilenmişti.
Althusser bilimi, içinde bilginin üretildiği toplumsal bir
pratik olarak değerlendirir.
Genç Marx, ona göre kesinlikle hümanistti, Feuerbachçı bir filozoftu;
oysa gerçek Marx hem ekonomik determinizm ve hem de hümanizmi yöneten Hegelci-Feuerbahçı
problematikten uzaklaşmış olan Marx’tı. Ona göre, genç ve ideolojik Marx’ı olgunluk
döneminin bilimsel düşünen Marx’ından bir epistemolojik kopuş ayırır.
Eleştirel Teori
Frankfurt Okulu’nun eleştirel teorisinin, toplumsal faillere
eleştirel bir kavrayış kazandırmayı amaçlayan ve ideolojinin yol açtığı
yanılsamaları dağıtmak suretiyle, özgür ve kendi kendisini belirleyen bir
toplumun gelişimini temin etme gayreti içinde bulunan bir teori olarak tanımlanabilir.
Eleştirel teori kendisine çıkış noktası olarak Marx ve Freud’un görüşlerini
alır
Eleştirel teori her şeyden önce mantıkçı pozitivizmin insan
bilimlerinde evrensel yasalara erişme teşebbüsüne karşı çıkar.
Eleştirel teorinin Adorno ve Horkheimer gibi savunucularına
göre, bilimsel bir teori, bilgi nesnelerini, dış dünyayı araçsal akla uygun
olarak manipüle etme amacıyla kurmak bakımından nesneleştirici ve araçsaldır.
Horkheimer, / eleştirel teoriyi, doğallıkla epistemolojik
bir zemin üzerinde veya materyalist bir epistemolojiyle temellendirmeye gider.
Horkheimer ve Adorno, Hegel ile Marx’tan hiçbir zaman
tamamen vazgeçmeseler bile, bundan böyle Aydınlanmanın olumsuz ve onların derin
kötümserliğini besleyen arka yüzüne tercüman olan Weber’e hayranlık duymaya
başlarlar.
Uzlaştırıcı ve kurtarıcı olma imkân ve potansiyelini tamamen
yitiren akıl, sadece faydalı ve hesaplayıcı olabilir.
Medyanın, bürokrasinin, ekonominin ve kültürel hayatın bütün
güçleri, bireye, ancak araçsal diye nitelenebilecek olağanüstü büyük bir güçle
yönelir.
Aydınlanmanın Diyalektiği
Eser, Bacon’ın bilimci yaklaşımını, bilimsel tavrını konu
alan bir analizle başlar. Bu çerçeve içinde “akılla doğa arasındaki ilişkinin
patriyarkal bir ilişki olduğunu” öne süren Horkheimer ve Adorno’ya göre,
Aydınlanma rasyonalizmi batıl itikatlar ve mitolojik düşünmeye karşı haklı bir
zafer kazanmıştır.
Horkheimer ve Adorno, Aydınlanma akılcılığında güç ve
bilginin aynı şey haline geldiğini açıklıkla ve büyük bir güçle ileri sürer.
…burada diyalektik, konusu olan Aydınlanmanın hem
aydınlatmasına hem de yıkmasına işaret edecek şekilde kendi üzerine dönen bir
diyalektiktir.
Araçsal dünyada her şey birbirinin yerine ikame edilebilir
olup, bu sayede niteliksel farklılıklar ortadan kalkarken, mübadele
meşrulaştırılmış olur.
Doğanın yalnızca bir bilgi nesnesi olarak ele alınması, onun
hakikatinin gerçek anlamda bilinebilmesini imkânsızlaştırır.
Araçsal akıl doğayı hakikatin kurucu momentlerinden biri olarak
görmemekle ve onu yalnızca bir araç konumuna indirgemekle, hakikatten
uzaklaşmış olur. Hakikatten uzaklaşan araçsal akıl, yalnızca doğayı değil
insanlar arası ilişkileri de şeyleştirir.
Aydınlanma analizi, eleştiri imkânını ortadan kaldırır.
Eleştirel teoriyi temellendirme noktasında geriye kalan tek alternatif,
estetiğin kurtarıcı veya özgürleştirici potansiyeline güvenmektir.
…kültür endüstrisi deyimini, eğlence endüstrisine, kitle
kültürünün üretim tarzına gönderme yapmak amacıyla kullanır. Kültür
endüstrisinin bütün ayrıntıları kitle kültürünün ihtiyaçlarına uydurulmuş sanat
eserleri yarattığını, sanat deneyimini değersizleştirdiğini, tüketicinin
eleştirel melekelerini körelttiğini anlatmak ister.
Kültür endüstrisi şu halde, Aydınlanma düşüncesinin şemasını
tersine çevirir. Kant’ın gözünde sanat, amacı olmayan amaçlılık olarak
tanımlanmıştı, oysa Adorno kültür endüstrisinin temel ilkesinin “Pazar tarafından
ilân edilen amaçlar adına amaçsızlık” diye ifade eder.
20. yüzyılda insana tümüyle yabancılaşan kültür alanı, gerçek
kültür ürünlerinin yerine eğlence faktörünü ikame eder. Eğlence, bireylere
yapay birtakım hazlar sunmak suretiyle, onları hakikatten uzaklaştırır.
Adorno, eğlencenin ütopik bilincin yok edilmesi anlamına
geldiğini, bireylerdeki tepkisel enerjinin eğlence yoluyla sömürüldüğünü dile getirir.
Modern dönemin manipüle edilmiş bireyleri tarihsel akış
içerisinde, hiçbir sorun yokmuşçasına yaşamaya devam ederlerken, gerçek bir
sanat eseriyle iletişime geçen birey, kendisini bir an olsun bu akış dışına
atabilir ve hakikatin kendisine dışarıdan bakabilir. Sanat, Adorno’ya göre, bu zinciri
kırmak bakımından hayati bir öneme sahiptir.
Habermas, eleştirel teorinin ancak bilgiyle çıkar
arasındaki ilişkinin aşikâr hale getirilmesi suretiyle meşru ve sağlam temeller
üzerine oturtulabileceğini söylemeye başlar.
iletişimsel eylem teorisi
ilk teorisi olan bilişsel ilgiler/çıkarlar teorisini öne
sürer. Söz konusu teori, bilginin imkânıyla ilgili koşulların ifşa edilmesi
üzerinde yoğunlaşır.
insan türünün deneyimlerini üç temel ilgi/çıkar aracılığıyla
örgütlediğini öne sürer: Bunlar sırasıyla a priori çıkarlar, bilişsel çıkarlar
ve son olarak da özgürleşim ilgisi veya çıkarıdır.
Habermas, bu üç çıkarın, üç farklı aracın ve buna bağlı
olarak üç farklı bilimin ortaya çıkmasına neden olduğunu söyler: Araçsal eyleme
(emek/iş) karşılık ampirik-analitik bilimler; etkileşim aracı olarak dile istinaden
tarihsel-hermeneutik bilimler ve güce karşılık eleştirel yönelimli bilimler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder