Sayfalar

5 Ekim 2023 Perşembe

Türkçenin Söz Varlığında Kılıç

 

Türkçenin Söz Varlığında Kılıç

Mihrican Çolak

 

Türkçe kökenli bir sözcük olan “kılıç”, Türkçe Sözlük’te (2005) “Uzun, düz veya eğri, ucu sivri, bir veya her iki yüzü keskin, kın içinde bele takılan, çelikten silah” olarak tanımlanmaktadır. Anadolu ağızlarında kılıç kelimesinin arada bir ‘n’ sesinin türemesiyle “kılınç” şeklinde de kullanıldığı görülmektedir.

 

Orhun Yazıtlarında kılıçlamak kelimesi geçmektedir

 

Eğri kılıçlar, Türk kılıcı olarak tüm dünyada bilinir olmuştur. Savaşırken iki ellerinde birbirinden farklı birer kılıç taşıdıkları bilinen Türklerin, kılıçlarının hafifliğinden ve onları kullanmadaki ustalıklarından Avrupalıların övgüyle söz ettikleri bilinmektedir

 

Osmanlı astronomisinde yer alan yedi gezegenden Zuhal (Satürn), Merih (Mars) ve Şems (Güneş) çok kollu olarak bir ellerinde kılıç tutmuş şekilde tasvir edilmektedir (And, 2007, s. 351-352).

 

Türkiye Türkçesinde kılıçla ilgili atasözleri

Adâlet ve Kılıç: Kılıç kaba kuvveti, kalem ise kanunu simgeler.

Kılıçla kesen, kılıçla kesilir.

Af husumetin kılıcıdır.

Kılıç kınını kesmez.

Eski pamuktan bez olmaz, yaramaz (kötü) demirden kılıç olmaz.

 

Çalakılıç: Durmadan kılıç sallayarak

Dal kılıç / yalın kılıç: Elinde kılıç olduğu hâlde, kılıçlı olarak, dalkılıç, kınından çıkarılmış kılıç.

 

Demoklesin kılıcı: Büyük görev ve sorumlulukların aynı zamanda büyük tehlike ve sıkıntıları da beraberinde getireceğini anlatan bir söz.

 

Kılıcın gedilmesi: Kılıcın keskin ağzının diş diş olması, kırılması, körelmesi. “Çalışanda kara polat öz kılıcun gedilmesün (...)”

 

Kılıç artığı: Savaş sonrası sağ kalanlar.

Kılıç bacak: Bacakları eğri olan, çarpık bacaklı (kimse).

 

Kılıcı arşa as-: Çok büyük zafer kazanmak.

“Revândur hükmi cümle bahr u bere

Kılıcı arşa asdı niçe kere”

Yahyâ Bey, 247.33. (Tanyeri, 1999, s. 176)

 

Kılıcı hamayil kuşan-: Kılıç kayışını omuzdan çaprazlama geçirerek kılıcı beline takmak.

“(…) kılıcın hamayil kuşandı (…)”

 

Kılıcını kır-: Askerlikten ayrılmak.

 

Kılıç atla- (Kılıçtan atlat-): Ant içmek, bağlılık yemini etmek (ettirmek) anlamına gelen, bir kılıç üstünden atlatma şeklindeki Türk âdeti.

 

Kılıç gider-: Bir işi engellemek için araya konulan kılıcın kaldırılması.

“Kız aydur: Kılıcun gider yigit, murad vir murad al, sarılalum didi.”

 

Kılıçlama kaç-: Yan yan koşarak çaprazlamasına gitmek.

 

Kılıç şakırdat-: (Asker olmanın verdiği gururla) Kılıcını şakırdata şakırdata yürümek.

 

Tahtı kılıçla-: (Âdet gereğince) yenen, yenilen hükümdarı tahtına kılıç vurmak.

 

Yalmağı düş-: Kılıcın keskin yanının körelmesi.

 

Kaşgarlı Mahmut DLT’de hakanlara kurduğu düşündüğü işlerde kılıç gibi kesip atan bir hakan olsun diye “Kılıç Xan” adının verildiğini belirtmektedir.

 

Kılıç bağı: Kılıç asılan bel kemeri.

 

Kılıç boynu: Kılıcın tutulduğu kısım.

 

Kılıç kolu: Çoğunlukla altınla işlenen, kılıcın veya bıçağın üzerinde bulunan yol biçimindeki oyma.

 

Kılıç pabucu: Kılıç kınının aşağı kısmı.

 

Acem kılıcı: İki tarafı keskin olan kılıç.

Burma kılıç: Gövdesi yılankâvî şeklinde olan kılıç.

Cirit kılıcı: Kesici olmayan enli kılıç.

Gaddare: Osmanlılarda Kapıkulu Süvarilerinin kullandığı geniş yüzlü kısa kılıç.

Kamış kılıcı: Ensiz kılıç.

Meç: Süngü gibi batırmak sûretiyle kullanılan ensiz ve düz kılıç.

Yatağan: Sadece Türklere ait bir Türk kılıcı çeşididir. Yatağanlarda balçak bulunmamaktadır.

 

Çolak, Mihrican (2018), Türkçenin Söz Varlığında Kılıç, Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi, Sayı: 4, s. 2154-2188

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder