Yalçın Küçük - Türkiye Üzerine Tezler
DÖRDÜNCÜ KİTAP
Önsöz
Klâsik iktisatın bir yasası var. Kötü para iyi parayı kovar.
…kötü para iyi parayı kovduktan sonra ne oluyor? Yasa'nın
devamı ortaya çıkıyor: Kötü para, daha kötü parayı çekiyor.
Devlet, yazıla geldiği kadar karışık, değildir.
Devlet, bir vektörler toplamıdır. Baskısının gücü ya da
şiddeti, vektörlerin aynı yöne göre dizilip dizilmemeleriyle ilgilidir.
Devlet, bir kuvvetler toplamıdır. Hükmetme durumu oluyor.
Kuvvetlerin aynı yöne mevzilendirilmesi, hükmetmenin şiddetini veya gücünü
artırıyor.
Bir: Osmanlı düzeni, son dönemine kadar, gecikmiş bir
feodalite olarak nitelendirilebilir. Osmanlı, Orta Çağ'ı en çok uzatan büyük
devlet oldu.
İki: Tekelsi dönem
Devlet, hükmetme durumudur.
İdeoloji, birikmiş zor'u içermekle birlikte, tekelsi devlet
yönetiminde zor ile ideoloji bir tahtaravalli ilişkisi sergiliyor. Biri
yükselince, diğeri iniyor
Televizyon, bireyi, kuş beyinli yapar. Basın, yurttaşı,
beyinsiz yapıyor.
“Eğitim”, en güzel soruları sormamayı öğretmeyi amaçlıyor.
Birinci Giriş
Kişisel Tarih: Cumhuriyet ve İşçiler
Bireylerin önleyemedikleri süreçlerin çarpışmasından trajedi
doğar. Bireylerin önlenebilir hatalarının yapılmasından ise komedi doğar.
İkinci Giriş Kararlı Tarih: Yalçın Küçük'ün Gereği Düşünüldü'
…
Üçüncü Giriş Tekelsi Tarih: Apologia veya Nasıl Okumamalı
…
Dördüncü Giriş Basılı Tarih: Çölde Basın
Emin'in ilk kitabını herkes övdü; yalnızca ben eleştirdim.
Şunları yazdım: Bu, bir Özal propagandasıdır. Özal'ı
sevimlileştiriyor.
Turgut Özal, benim Türkiye'de tanıdığım uzmanların en
yeteneksizi ve hiçbir konuda bir savunma alışkanlığı olmayan kimsedir.
Hiçbir düşünceye sadık değildir; Erbakan'ın milletvekili
adayı oldu ve Demirel'e Erbakan'ı gammazlamaya çalıştı. Demirelin müsteşarı
oldu, yıllarca “abi” dedi
Beşinci Giriş Tersine Tarih: Turgut Özal
1960 yıllarının başında / bürokraside bir deseleksiyon
sürecinin bulunduğunu anlatıyordu. Bürokrasi, yeteneksiz ve beceriksizleri
ayakta bırakıyor
Turgut Özal, bir tersine ayıklama sürecini temsil ediyor
; Devlet Planlama Teşkilâtı dar kadrolu kurulmuştu ve
eksiğini Ordu'da yedeksubaylık yapan uzmanlarla tamamlıyordu.
Süleyman Demirel, Turgut Özal, Cevdet Kösemen ve pek çoğu,
yedek subaylık döneminde, hem iş yapıyorlar ve hem de parlak bir meslek haline
gelen plancılığı öğreniyorlardı.
Giriş
Turgut Özal, Devlet Planlama Teşkilâtı istediği için değil,
Demirel rica ettiği için, Devlet Planlama Teşkilâtı'na çağrılan yedek subaylar
arasında yer aldı.
Cumhuriyet Türkiyesi, tarihinin en bilgisiz yönetimine
sahiptir. Cumhuriyet'in ilk yıllarında, Osmanl'dan müdevver bürokrasiye yama
yapılarak meydana getirilen kamu yönetimi bile, bu kadar bilgisiz ve toplumdan
uzak bir ekibin eline geçmemişti. (1980’li yıllarda bunları yazmış)
Türkiye'ye Yeni Kılık Kıyafet
Erbakan anlatıyor:
-Demirel, kendisini Başbakanlık müşaviri olarak yanına aldı.
Bu müşavirlik, kendisini kırmamak içindi. Odası vardı, işi yoktu. KİT'ler
hakkında incelemeler yapıyor ve hazırladığı raporları Demirel'e veriyordu. Bu
çalışmalarından bize de bilgi verirdi. Bir süre sonra Planlama müsteşarlığı
boşalacak ve Turgut bu göreve talip olacaktı. Biz yine arkadaşımız olduğu için,
Turgut'un müsteşar olmasına Süleyman bey nezdinde yardımcı olduk.
Birinci Bölüm
1973: Ekonomik Kaosa Doğru
Japonya dış ticaretsiz olmaz. Dış ticaret, sadece hammadde
ithalâtı için gerekli değil. Asıl önemlisi, ürettiğini satabilmek için dünyaya
açılmak zorunda. Çünkü Japonya'nın içinde alıcı yok veya az. Gelir dağılımı
böyle. Dünyada tasarruf oranı en yüksek kapitalist ülke. Gelir, sanayide
toplanıyor. Sanayi bunu üretime koyabildiği sürece yaşamaya devam edecek.
Profesör Gülten Kazgan, Batı iktisadının Türkiye'deki en
yetkili temsilcilerinin başında gelir.
Birtakım ekonomik düzenlemelerle Türkiye'de kapitalist
gelişmenin önüne geçen engelleri kaldırmak için.
Toprak reformunun ekonomik işlevi, sanayie pazar yaratmak.
Orta ve verimli işletmelerle, en azından modern girdi denen gübre, traktör
satımını arttırmak için. Maden reformu, en ilkel yöntemlerle işletilen
madenleri çağın düzeyine getirerek önemli bir sanayi öğesi olan enerji
maliyetlerini düşürmek için zorunluydu.
Akıllılık, her şeyden önce bir imkân meselesi. Bir ekonomi
meselesi. İmkânınız olmazsa, istediğiniz kadar akıllı olmaya çalışın.
Rantın doğması için iki
öğenin birlikte görünmesi gerekli. Biri talep veya ilgi; diğeri, kontrol veya
baskı. Kontrol ve dolayısiyle baskı olmadan rantı devam ettirmeye imkân yok.
Kontrolün sınırlı ellerde toplandığı yerlerde ise demokrasi olmaz. Bu yüzden
rantiyelerle demokrasi bağdaşmaz.
Rantiyelerin olduğu birtoplumda en çok zararlı çıkanlar,
işçiler, köylüler, aydınlar ve diğer “küçük burjuvalar”. Çünkü rantı, bunlar
öder. Bu yüzden, işçilerin, köylülerin ve küçük burjuvaların siyasal örgütleri
rantiyelerle mücadele eder.
Erbakan deyince, Cervantes'in ünlü Don Kişot'unu
hatırlamamak mümkün değil. Belki Don Kişot kadar sevimli. Fakat onun kadar bile
güçlü olmaktan uzak. Şimdi Selâmet'in başı. İktidara geleceğiz, diyor.
Erol Toy, Azap Ortakları'nda, onbeşinci yüzyılın Bedrettin
Olayını, bütün dinsel öğelerinden soyutlayıp bilgiç bir ekonomik temele
oturtuyor. Küçükömer, Türkiye tarihini bütün ekonomik gelişme ve
çelişmelerinden ayırıp dinsel bir çerçeveye sokuyor. Toy'da büyük sermaye,
James Bond kadar güçlü, antenleri kuvvetli. Küçükömer'de ise sadece saray
figüranları. Yanlışlığını bir türlü öğrenemeyen “büyük bürokratların” elinde.
İkisi de hem abartıyor, hem de küçültüyor.
Toy'un dünyasında dinsel öğelere yer yok. Küçükömer'in
dünyasında ise Selâmet, iktidar adayı.
İkinci Bölüm
1974: Yaşanan Günlerin Bilinci
1965'ten beri Türkiye, devamlı patlamalar dönemi yaşadı.
Patlama baskı altında alınan güçlüklerden doğar.
1965 yılında sosyalist parti patlaması oldu.
Bunu öğrenci uyanmasıyla başlayan gençlik patlaması izledi.
Sonra Halk Partisi'nin kendi içinde patlaması. Ortanın solu hareketinin kendi
sınırlarını aşma deneyimi. Arkasından Adalet Partisi'nin bölünmesi. Daha sonra
da, 1970 yazında işçilerin patlaması.
Bütün bunlardan sonra 12 Mart geldi. 12 Mart, bütün bunları
bir kenara itti.
Yerine suyun öbür yüzünden iki patlama getirip koymak
istedi. “Sanayi patlaması” ve “ihracat patlaması”. Bu iki patlamanın
gürültüsünden diğerlerinin sesinin işitilmeyeceği sanıldı. Planlar, kaynaklar
bu yöne çevrildi. Ama beklenen olmadı.
Batı, satıcı bir toplum. Eski satıcılığı da yapar.
Amerika'nın tekelleri eski makina ve tezgâhlariyle Latin Amerika'da fabrika
kurmayı sever. Ortak Pazar ülkeleri de artık eski ve geri üretim kolu olan
tekstilciliği satma peşinde. Türkiye, bunun en büyük alıcısı. Eski ve geri bir
iş kolu olan tekstilcilikle kalkınacağını sanıyor.
İngiliz endüstri devrimi düşük ücretle gerçekleşti. Büyük
ıstıraplarla. Amerikan sanayileşmesi, İngilizlere göre, yüksek ücret düzeyinde
oluştu. Nedeni gayet açık. Avrupa'dan gelen göçmenlerin önünde verimli
topraklar vardı. Toprak ağasının elinde olmayan topraklar, Amerika'nın Batısına
doğru genişleyebilen topraklar. Sanayici, işçi olacaklara en azından bu
topraklarda sağlanabilecek geçimi sağlamak zorunda. Bu yüzden yüksek ücret
verdi. Yoksa gönlü öyle istediğinden değil.
…sanayileşmenin temel sorunu ucuz enerji ve hammadde
sağlamak.
Yüksek ücret düzeyi, modern teknoloji, büyük yatırım. Bu
üçlü, aynı zamanda kendi tasarrufunu yaratır.
Tulumbayı çalıştırmak için başka yerden biraz su getirmek
gerekli. Sonrası kolay. Suyun kaynağı ise belli. Vergisini hiç vermeyenler veya
az verenler.
Modern teknoloji, yabancı sermaye ve Araplar, bir uyuşmazlar
üçgeni.
Karabük Demir ve Çelik tesisleri kurulurken o zamana göre en
ileri teknoloji getirildi. Karabük'te yabancı sermaye yok.
En ileri teknolojiyi getirmek için yabancı sermayeye gerek
yok. Yabancı sermaye, ileri teknoloji getirmiyor. İleri teknoloji getirmez.
İktisatçının temel sorusu “kaça” değil. Temel soru, “kimin”
sorusu. Bu mal kimin, bu fabrika kimin, bu yatırım kimin, bu üretim kimin ve bu
üretim kimin için? Nihayet, bu özgürlük kimin?
Sanayileşiyorsunuz. Güzel; ama kimin için? İhracat
yapıyorsunuz, kimin için?
Kapitalizmde en kutsal yasanın vergi kaçırmak olduğunu
bilmeyenler sadece Türkiye'de kaldı. Bugün en ciddi “Burjuva” kitaplarında bile
yazılı. Eğer Amerika Birleşik Devletleri'nde vergi yasaları tam olarak
uygulanabilse, yatırım yapacak bir tek kapitalist bile bulunamaz.
Kapitalistin işi vergi kaçırmak.
Birinci büyük savaştan önce dünya ekonomisinde fiyatlar
düşüyor, ekonomik eylem yavaşlıyordu. Savaş, bu duruma son verdi. İkinci büyük
savaştan on yıl önce, dünya büyük bir ekonomik bunalım yaşadı. Otuzların ilk
yıllarındaki silâhlanma yarışı ekonomiyi canlandırdı ise de, 1937 yılında dünya
yeniden bir bunalımın eşiğine geldi. 1937 yılının sonlarıyla 1938 yılının
başları arasındaki dokuz aylık bir zaman içinde, Uluslar Birliği'nin
istatistiklerine göre, dünya sanayi üretim endeksi yirmi puan düştü. İkinci
büyük savaş bu düşüşü, büyük bir ekonomik canlanmaya çevirdi.
1954 yılında. Tekrar başlayan ekonomik yavaşlama Ortadoğu'da
silâhların patlamasıyla bastırılıyor. Fakat 1958-1960 yılları arasındaki
ekonomik durgunluğun, birkaç sınırlı savaşla giderilemiyeceği anlaşılıyor.
Vietnam savaşını büyütmek imdada yetişiyor.
Keynes / Gittikçe zenginleşen kapitalist ekonomilerde
yatırımların, herkese iş yaratacak düzeyde gelişemeyeceğini ileri sürdü.
Bunalımlardan çıkmak için toplam harcamaların arttırılması gerektiği açıklandı.
Üçüncü Bölüm
1975: Şiddetin Siyasal İktisadı
Kapalı bir hacmin içine çok fazla gaz sıkıştırmak mümkün
değil. Sıkıştırılırsa, genişler. Patlar.
Birisi size özgürlük vaadederse, ekonomik programını sorun. Çünkü
ancak büyük kitlelerin ekonomik çıkarlarını, özlemlerini geliştirmeyi
amaçlayanlar gerçek özgürlükçü olur.
“Özgürlükçü parlamenter demokrasi” ilk kez İngiltere'de
ortaya çıktı. “Sanayi Devrimi” de ilk kez İngiltere'de oldu. Aynı zamanlarda.
Her halde rastlantı değil.
Türkiye'deki memurların geleneksel olarak, hep gösterilmek
istendiğinin tersine, ticarete düşkün olduğunu ortaya koyan çalışmalar. Tarihçi
Halil İnalcık, ondokuzuncu yüzyıldaki büyük Osmanlı tüccarlarının bir bölümünün
büyük memur olduğunu su yüzüne çıkardı.
Zeki Pakalın'ın basılmamış, çok ağır bir dille yazılmış
fakat çok değerli yapıtı, bu eğilimin çok daha gerilere gittiğini gösteriyor.
İç yapı, dış doğrultudan ayrılmaz. İç politika dış
politikadan koparılamaz.
Amerika, Avrupa'ya doğru çekiliyor. Kıbrıs harekâtı, bu
çekilme süreci içinde ortaya çıktı.
Paranın dış değerinin düşürülmesi anlamına gelen devalüasyon
kavramı, dış ticaretle ilgili. Dış ticarete konu olan, metalar. Yalnız
metaların dış ticarete konu olması sadece bir görüntü. Aslında dış ticaretle
değiştirilen iki ülkenin işgücü. Dış ticaretle, iki ülke meta görünümü almış,
metada somutlaşmış işgücünü değiştiriyor. Değişimde standart olan, yalnızca
işgücü. Devalüasyonla birlikte iki ülke arasında alışverişi yapılan işgücünün
değişim katsayısı, değiştiriliyor. Parasının değeri düşürülen ülke daha çok
işgücü karşılığında daha az işgücü almaya razı oluyor.
…bütün uygarlık tarihi sermaye birikimine dayanmaktadır.
Bu satırlar, Business Week Dergisi'nde yer alıyor.
Yatırım ve üretim bakımından Amerika, Avrupa'ya doğru
çekiliyor. Bir eğilim olarak ortaya çıkan durum böyle. Kissinger, bazı üretim
kollarında, bu eğilimi hızlandırmak istedi.
Tarih geçmişi öğrenmek için yazılmaz. Tarih geçmişi anlamak
için okunmaz. Yazılı tarih geleceğe ışık tuttuğu ölçüde anlamlı.
Kapitalizmin eşit olmayan gelişme yasasına göre
kapitalizmde, çeşitli ülkelerin gelişme hızları birbirine eşit olamıyor. Bir
süre İngiltere, bir süre Amerika, bir süre Almanya veya bir süre de Japonya
daha hızlanıyor. Eşitsizlik uluslararası ölçekte bunalım yaratıyor. Bir ülke
içinde üretimin artış hızı ile satın alma gücünün genişleme hızı arasında
eşitlik sağlanamıyor. Bir ülke içinde bunalım ortaya çıkıyor. Bir ekonomide
kesimler arası büyüme hızlarında eşitsizlik görülüyor. Bazı sanayi kesimleri
hiç gelişemezken, bazı sanayi malları ülke boyutlarını aşacak düzeylerde
üretiliyor.
Türkiye sanayii, bugün Türkiye'nin sorunu. Türkiye'nin bütün
bunalımlarının önünde sanayii ve mevcut sanayiin yapısı var.
Bir masal gidiyor. Masalların kaynağında bilgisizlik yatar.
Demirel'in daha “icraatçı” olduğu, bürokrasiyi daha iyi çalıştırdığı yolunda
bir masal.
Dördüncü Bölüm
1976: Çelişkinin Demir Yasası
Selâmet, küçük çiftçi, esnaf ve sanatkârların fetişi olma
amacıyla yola çıktı. Türkiye'deki eski dinsel ve siyasal akımlardan farklı
olarak, dinsel özlemlerle sanayileşmeyi ve kalkınmayı birleştirmeye çalıştı.
Tekelci eğilimlerin arttığı bir ekonomide, ordunun
ekonomiyle bağlarını koparmak gerekiyor. Kalkınma amacı bir yana, demokrasi
için, ordunun ekonomiyle bağlarını koparmak zorunlu oluyor.
12 Mart iki partiyi kapattı. Biri İslâma, diğeri sosyalizme
dayalı. Sosyalizme dayalı olanın bütün liderleri, belli başlı yöneticileri ve
üyeleri tutuklandı. Mahküm edildi. İslâma dayalı olanlara ise dokunulmadı.
Üstelik yeniden örgütlenmelerine de izin verildi. Hem de 12 Mart döneminde.
Türkiye'de faşizan denemeler her zaman İslâma muhtaç.
Fransız Devrimi, bir burjuva devrimi olarak doğuyor. Ancak
bugünün araştırma ve bilgileri, burjjuvazinin, daha ilk günden itibaren kendi
devriminden ürkmeye başladığını gösteriyor. Burjuvazi, aristokrasi ile,
aristokrasi de sarayla ittifaklar arıyor. Büyük Fransız Devrimi'nin ilk
gününden itibaren geriye doğru yarış başlıyor.
İkinci büyük geriye doğru yarış, 1917 yılında ortaya
çıkıyor. Rusya'da şubat devriminden sonra başlıyor. Menşevikler, burjuvazinin
iktidarı alması için, burjuvaziye adeta yalvarıyor. Burjuvazi, toprak ağaları
olmadan, iktidarı üstlenmekten çekiniyor. Toprak ağaları, çar olmadan, burjuvazinin
iktidarına ortak olmak istemiyor. Bu yüzden tarihin çok sıkıştırılmış kısa bir
kesitinde geriye doğru yarış başlıyor.
Türkiye'de elli yıllık büyük iş adamı olmak, aynı zamanda
büyük bir siyaset adamı olmayı gerektirir. Bunun altını çizmek kaçınılmaz.
Beşinci Bölüm
Gerekçeli Hüküm: 1980 Eylülü Mekânın Neresinde?
1960 yılları ve özellikle ikinci yarısı yüksek ücretli bir
ekonomi dönemidir; 1980 yılları ve giderek ikinci yarısı, Türkiye'de yüksek
ücrete dayalı ekonominin artık tarih olduğu bir zaman kesitini gösteriyor. 1960
yılları, bir arayışı temsil ediyor; arayışlı olmanın insanı tanımladığı bir
dönem oluyor. 1980 yılları ve özellikle ikinci yarısında arayışı reddetmek
bütün maddi imkân kapılarını açıyor. 1960 yılları bir örgütlülük dönemidir; “insan
örgütlü hayvandır” tanımı ortaya çıkıyor. 1980 yılları ve özellikle ikinci
yarısında sokaktaki insanın beynine örgütlülük uzak durulması gereken bir
hastalık olarak kakılıyor.
…beni mahküm eden mahkemenin gerekçeli hükmünde şu da
yazıyor: “Kapitalizmi ve kapitalist ülkeleri, kapitalist iktisatçıları sürekli
tenkit etmekte, bu ülkeleri emperyalist olarak nitelemektedir. Örneğin, Amerika
Birleşik Devletlerinin Vietnam'a müdahalesi emperyalist işgal olarak
nitelendirilirken Sovyetler Birliği'nin Afganistan'ı işgali yardım olarak
gösterilmektedir.” Ne yazık, bu paragraf, Askeri Yargıtay Genel Kurulu'nun
kararında da olduğu gibi yer alıyor.
Köylüler ile İşçiler ve Devrimci Demokratlar
Bülent Ecevit'in bir özgürlük haini olduğunu, zamanında
görebildim ve gösterebildim.
Bülent Ecevit, seçim kazandığı için değil, DİSK'i paralize
etmeyi becerdiği için hükümete gelebildi. Daha fazlasını yapamadığı için de
hükümetten ayrıldı.
Hülyalı Bilim ve Devrim
Truva Atı rolündeki CHP ile özgürlük haini CHP liderine güvenmeye
dayanan bir politikanın sonu hüsrandır
Sevdiğim bir insandır, Sencer Divitçioğlu; şu anda da
sevgimde bir azalma duymuyorum. Ajan değildir, polis değildir; sosyalizme
inancı da sosyalizm bilgisi de hep sığ olmuştur. Yüreği ve aklı, sosyalizmi hiçbir
zaman almadı; marksizmde ve sosyalizmde hep bir entellektüel çekicilik
buluyordu. Bu çekiciliği görmemeye başlayınca, unutulduğu bir zamanda, en geri
bir yerden Demirel'in yardımına koşma yanılgısını yaşadı. Ecevit'in tepkisini
gerçekçi bulmazken, desteklediği Demirel'in 24 Ocak Kararları'nı daha katı bir
biçimde uygulama misyonu ile de gerçekleştirilen Eylülist Darbe ile
üniversitedeki koltuğundan da atıldı; eylülizm, her zaman aşırı gerçekçi
davranıyor.
…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder