Dil, Kültür ve Düşünce
Bir halkın dilinin onun kültürünü, ruhunu, düşünce
tarzlarını yansıttığı söylenir sık sık. Tropik bölgelerin halkları öyle gevşek
ve ağırkanlıdır ki, bir sürü sessiz harflerini düşürüp kaybetmelerine hiç
şaşmamak gerekir.
Kimi dillerin grameri karmaşık fikirleri ifade edemeyecek
ölçüde mantıktan yoksundur. Buna karşılık Almanca özellikle düzenli bir dildir
ve bu yüzden Almanlar böylesine düzenli bir kafa yapısına sahiptir (s. 9).
İngilizce konuşanlar gelecekteki olaylara ilişkin hep
şimdiki zamanı kullanarak uzun uzun sohbet edebilir (s. 10).
Çalışkan milletlerin dillerinde, diyordu Herder, "bol
miktarda fiil kipi vardır; daha gelişmiş milletlerin dillerindeyse pek çok isim
soyut kavramlara dönüşmüştür". Kısacası, "bir milletin düşünce
yapısını en iyi yansıtan şey dilinin fizyonomisidir". / s. 11
…fiil ve nesneyi tek bir kelimede birleştiren Amerika
Kızılderililerinin dilleri evrene monistik bir bakış tarzı dayatır, bu yüzden
bu dilleri konuşanlar nesneler ile eylemler arasındaki ayrımı anlamaz.
George Steiner, 1975 tarihli kitabı After Babel’da
(Babil’den Sonra), "sözdizimimizdeki ileriye yönelik uzlaşmaların",
"gelecek olayları ifade edebilme" yeteneğimizin, başka bir deyişle
gelecek zaman kipinin varlığının bizi nihilizmden, hatta toplu intihardan
koruduğu doğrultusunda akıl yürütüyordu. / s. 13
Dile zihnin aynası olarak bakarsak ne görürüz orada, insan
doğasını mı, toplumumuzun kültürel uzlaşımlarını mı?
Diller gerçeklikte -ya da en azından gerçeklik algımızda-
benzer olan şeyleri bir araya getirecek şekilde dünyayı kategorilere ayırır.
(Lisandaki) Etiketler kültürel uzlaşmaları yansıtır, buna
karşılık kavramlar insan doğasını. Her kültür kavramlara tamamen keyfine göre
etiketler atayabilir, ama bu etiketlerin ardına gizlenmiş kavramlar doğanın
emrettiği gibi oluşmuştur.
Dil Aynası
Gökkuşağını Adlandırmak
Gladstone Homeros'u gereğinden fazla ciddiye almak gibi
büyük bir günah işlemişti.
Gladstone, Homeros ve çağdaşlarının dünyayı renkli
sinemaskop değil, siyah beyaza daha yakın bir biçimde algıladıklarını iddia
eder (s. 38).
"şarap gibi karanlık deniz".
Homeros aslında oinops der, bunun da tam karşılığı
"şarap görünümlü" ya da "şarap rengi"dir (oinos "şarap"
demektir, op ise "görmek" köküne karşılık gelir).
Deniz dışında Homeros'un "şarap rengi" dediği tek
şey... öküzlerdir.
Demir mesela, bir yerde menekşe rengi, bir başka yerde gri
olarak geçer; daha başka yerlerde de atların, aslanların ve öküzlerin rengi
için de kullanılan aithôn kelimesi ile anılır.
Homeros'un şiirlerinde "mavi" için bir kelimenin
hiç görülmeyişi, olguların en çarpıcısıdır.
Homeros'un renklerle ilişkisinin ciddi bir şekilde çarpık
olduğu sonucundan kaçınmanın yolu yoktur…
Homeros'un tasvirleri -renkler dışında her yönden- öylesine
canlıdır ki, dünyayı kendi gözleriyle görmeyen biri tarafından tasarlanmış
olamazlar.
Homeros'un durumu çağdaşları arasında bir istisna olsaydı,
kusurlu tasvirleri onların kulaklarını tırmalar ve Homeros'un hatasını
düzeltirlerdi.
Gladstone'un öne sürdüğü fikir, eski Yunanlar arasında genel
bir renk körlüğünün olduğuydu.
Gladstone'a göre, Homeros'un çağdaşları dünyayı esas olarak
aydınlık-karanlık karşıtlığı aracılığıyla görüyordu.
Homeros'un Yunanlıları gibi, Kitabı Mukaddes İbranicesinde
de "mavi" için bir kelime bulunmaz.
Lazarus Geiger / İnsanın renk algısının "renk tayfı
şemasına uyarak" aşama aşama arttığını öne sürer: Önce kırmızıyı algılama
yeteneği geldi, ardından sarı, sonra yeşil, en sonunda da mavi. Buna ilişkin en
dikkat çekici şey, diye ekler Geiger, bu gelişmenin bütün dünyadaki farklı kültürlerde
tamamen aynı sırayla gerçekleşmiş olmasıdır (s. 52).
Filipinler'de Tagalog dilini konuşan halk/ın İspanyol
sömürgecilerin gelişine kadar yeşille maviyi ayırt edemedi… / s. 66
Oregon'daki Klamath Kızılderilileri için, "Her türden
çimen, ot ya da bitkinin rengi için hep aynı terimi kullanıyorlar, bitkilerin
rengi ilkbahardan yaza kadar yeşil, sonbaharda solgun sarı olmasına rağmen
renge verilen ad değişmiyor
İnsanlar renkler arasındaki farkı görmelerine rağmen onlara
farklı adlar vermeyebiliyorlardı. Ve tabii ki şimdiki ilkel kabilelerde durum
böyleyse, Homeros'un ve bütün diğer eski toplulukların durumu da böyle
olmalıydı.
Çocuklar anadillerini edinirken gramer kurallarını öğrenme
gereksinimi duymaz; beyin, içinde bulunduğu dile uygun biçimde, önceden
programlanmış parametreleri ayarlar sadece (s. 102-103).
…iki dilin genel karmaşıklığım kıyaslamak için keyfi olmayan
nesnel bir ölçü tasarlamanın yolu yoktur.
Revere Perkins elli dilin istatistiksel değerlendirmesini
yapar
Toplumun karmaşıklığıyla kelime yapısının karmaşıklığı
arasında bir ters bağıntı vardı! Toplum ne kadar basitse, o kadar çok bilgi
kelimelerin içinde gösteriliyor; toplum ne kadar karmaşıksa, o ölçüde daha az
semantik ayrım kelimelerin içinde ifade ediliyordu (s. 117).
…basit toplumlarda kelimeler daha ayrıntılı olmaya
eğilimliyse bunun nedeni, dilin zaman içinde izlediği, doğal ve önceden
tasarlanmamış patikalarda aranmalıdır.
Yok edici güçler, enerjilerini insanların pek enerjik
olmayan bir özelliğinden alır: tembellikten.
Zahmetten kaçınma eğilimi konuşanları telaffuzda
kestirmelere sevk eder
…antik çağlarda konuşulan Proto-Hint-Avrupa dili, ismin
cümle içindeki işlevini hassas bir şekilde ifade eden oldukça karmaşık bir hal
ekleri sistemine sahipti. İsmin sekiz farklı hali vardı ve bunların çoğunda
tekil, çoğul ve ikili durumlar için farklı biçimler bulunuyor, her isim için
toplam yirmi civarında farklı ekten oluşan girift bir ağ göze çarpıyordu. Ancak
son birkaç bin yıl içinde, Proto-Hint-Avrupa dilinden türeyen dillerde bu
girift ağ aşındı ve daha önce eklerle aktarılan bilgi bağımsız kelimeler
aracılığıyla ifade edilmeye başladı / s. 119
Küçük tanışlar toplumunda herkes dili birbirine çok benzer
bir biçimde kullanır. Büyük toplumlarda ise bir dilin sayısız farklı
çeşitlemeleriyle karşılaşılır.
Son olarak, yeni morfolojilerin yaratılmasını yavaşlatan ve
karmaşık bir toplumun alametifarikası olan bir etken daha vardır:
okur-yazarlık.
2007'de Jennifer Hay ve Laurie Bauer adlı dilbilimciler iki
yüzden fazla dilin ses dağarcığının istatistiksel analizinin sonuçlarını
yayımladı. Toplum ne kadar küçük olursa, dillerinde o kadar az sayıda farklı
sesli ve sessiz oluyor, toplum ne kadar büyükse ses sayısı da o kadar
artıyordu.
Yancümleler / s. 123 vd.
Yancümle kullanımı, farklı düzeylerdeki değişik ifadeleri,
her düzeyi kontrol altında tutarak girift bir bütün halinde örmeyi sağlar ve bu
sayede ayrıntılı bir bilgiyi kısa ve özlü bir yolla aktarmayı mümkün kılar.
Dil Merceği
Wilhelm von Humboldt (1767-1835)
"Diller arasındaki farklılık yalnızca seslerde ve
işaretlerde değildir, aynı zamanda dünya görüşlerindedir. Bütün dil
incelemelerinin sebebi ve nihai hedefi burada bulunur,"
"dil düşünceyi şekillendiren organdır",
Edward Sapir, 1884-1939
…dilin felsefi
fikirler üzerindeki etkisine ilişkin iddiaları alıp anadilin gündelik düşünce
ve algılar üzerindeki etkisine uyarladı. "Dilsel biçimlerin dünyaya uyum
sağlama çabamız üzerindeki zorbaca egemenliği" üzerine konuşmaya başladı
Benjamin Lee Whorf
…anadilimizin gücünün yalnız düşünce ve algılarımızı değil
evrenin fiziğini bile etkilediğini açıkladı. / s. 144
Vhorfa göre Hopi dilinde zaman kavramı yoktu.
Dolayısıyla bir Hopi'de "evrendeki her şeyin içinde
eşit hızla ilerlediği, düzgün bir biçimde akan bir süreklilik olarak ZAMAN
kavramı ya da sezgisi bulunmaz"dı.
George Steiner
"Zamanın doğrusal bir ardışıklık düzeni ve yönlü
hareket olduğu şeklindeki Batılı anlayış, Hint-Avrupa fiil sistemi içinde
ortaya çıkmış ve düzenlenmiştir." Buna karşılık, Steiner'a göre Kitabı
Mukaddes İbranicesi bu tür zaman kipi ayrımlarını hiç geliştirmemiştir.
Dilimin sınırları dünyamın da sınırları mıdır? / s.
150 vd.
Boas-Jakobson ilkesi
Eğer farklı diller o dilleri konuşanların zihinlerini
değişik biçimlerde etkiliyorsa, bunun sebebi düşünmeye imkân tanıdıkları şeyler
değil, genellikle üzerinde düşünmeye zorladıkları bilgi türleridir.
…dil ile mekânsal düşünce arasındaki ilişkinin sadece bir
bağıntı değil bir neden-sonuç ilişkisi olduğu ve anadilin kişinin mekâna dair
düşünme tarzını etkilediği görüşünün lehinde güçlü kanıtlar vardır.
Kamusal rolü açısından dil, o dili konuşanların oluşturduğu
topluluğun, etkin bir iletişim sağlamak amacıyla üzerinde anlaştığı bir
uzlaşımlar sistemidir. Ama dilin bir de, o dili konuşan herkesin zihninde
içselleştirdiği bir bilgi sistemi olarak özel bir varoluşu vardır (s. 233).
…
…
Through the Language Glass
How Words Colour Your World?
Türkçeleştiren: Cemal Yardımcı
Ocak 2013
Metis Yayınları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder