Gazali - Esmâ-i Hüsna Şerhi
Ferşat Yayınları, 2005
Mütercim, M. Ferşat
Takdim
Hamd olsun Allah'a ki, Kitab-ı Celîlinde "Allah, Esmâ-ı
Hüsnâ sahibidir; O'nu bu güzel isimleri ile çağırın!" buyurdu.
İmam Gazalî Hayatı ve Eserleri
İmam Gazafî Hazretlerinin yaşadığı asır olan Hicri V/Milâdi
XI. Yüzyıl, Abbasi halifelerinin siyasi ve idari nüfus bakımından ikbâllerinin
sönmek üzere oldukları devirdir.
İmam Gazali hicri 450 (Miladi 1058) de Horasan'ın Tus şehrine
dünyaya geldi. Babası hayatını yün ticaretiyle kazanan mütevazı dindar bir
müslümandı.
Tus'ta Ahmed b. Muhammed el Razakani'den bir müddet fıkıh
okuyan Gazali, sonra Cürcan’a giderek, İmam Ebu Nasr'al İsmaili'den de ders
okudu.
Bu dersleri havi notlarını, yolda haydutların gasp
ettikleri, ricası üzerine iade etmeleri ve bu hadiseyi ilahi bir ikaz sayarak
bu olaydan sonra bütün öğrendiği bilgileri ezberlemesi hadisesi çok meşhurdur.
Nişabur'a giden Gazali, İmam'ül Haremeyn Ebü'l Ma'ali el -
Cuveyni(vefatı 478)'nin derslerine devama başladı.
…kalbine düşen şüphe tohumlarının gittikçe kuvvetlenmesi,
halet-i ruhiyesi üzerinde tesirler icra etmeye başladı. (Bu halleri bizzat
kendinin kaleme aldığı el'Munkız-u min'ed-Dalâl isimleri eserinde tafsilatıyla
yazılıdır.)
Bağdat'ı terke, halvet ve uzlet hayatı yaşamağa karar verdi.
14. Cemaziyülahır. 505 (I9 Aralık 1111) Pazartesi günü vefat
etti.
Gazali mutezileye karşı (Fays'ül-Tefrika beyn-el İslam
ve'l-Zendeka), İsmaililere karşı (el'Mustahziri), (Mufassi l'al-Hilaf) (el'Durc
al-Merkum), (el'Kıstas'ül-Müstakim) eserlerini yazmış ve onların batıl
mezheplerini iptal etmiştir.
İmam Gazali felsefecilerin fikriyatını öğrenmek için evvela
iki sene kadar felsefe ile uğraştı.
Felsefe mevzu'unda evvela onların maksatlarını anlatan
(Makasıd'-ül-Felasife) isimli eserini yazmış bilahare felsefecilerin
sapıklığını ispat eden (Tehafüt'-ül-Felasife) isimli meşhur kitabını yazmıştır.
Eserleri
1 - İhya-i'
Ulum'id-Din
2 - Kimya-ı
Saadet.
3 - El'Erbaın
(Kırk Esas)
4 - el'itikad
fi'l-İktisad.
5 -
Mükaşife'tül-Kulûp (İlâhi Nizam)
6 -
Minhac'ül-Abidin. (Abidler Yolu)
7 -
Mizan'ül-Anel (Amellerin Ölçüsü
8 -
Cevahir'ül-Kur'an (Kur'an'dan Cevherler)
9 - Eyyühel
Veled (Oglum'a
10 -
Ravdat'üt-Talibin (Tasavvufun esasları)
11 - Dürret'ül-Fahir
(Kıyamed ve Ahiret)
12 - el'Munkız-u
min-ed-Dalal.
13 - el'Hikmet-ü
fi Mahlukatillah.
14 - Nasihat'ül
Müluk. (Devlet Başkanlarına)
15 -
Bidayet'ül-Hidaye
16 -
Sırr'ül-Âlemin. (Âlemlerin Sırrı)
17 - el'Keşfü
vet'Tebyin (Riyadan İhlasa, Gururdan Teva- zua)
18 - Hülasat'üt
Tesanifi fıt'Tasavvufı. (İrfan Ordusunun El Ki¬tabı)
19 -
Mearic'il-Kûds. (Mukaddes Merdivenler)
20 -
Mirac'üs-Salikın. (Hak Yolcularının Miracı)
21 -
el'Kıstas'ül-Müstakim.
22 -
Kavaid'ül-Akaid (Akaidin Esasları)
23 - el'Madnun'üs-Sagir
(Sorular ve Cevaplar)
24 -
Tehafüt'ül-Felâsife. (Felsefecile Cevap)
25 -
Mişkat'ül-Envar. (Nurlar Feneri)
26 -
er'Risalet'üt-Ledünniyye, (İlahi Sır)
27 -
Faysal'üt-Tefrika Beyn'el-İslâm vez-Zendeka (İslam'da Müsamaha)
28 - et'Tecrid fi
Kelimetit-Tevhid. (Kelime-i Tevhid Kal'ası)
29 - Zübdet'ül
İhya
30 -
el'Mürşid'ül-Emin
31 -
el'Kanun'ül-Külli fit-Tevil
32 - Kitab-ı
Kavasım el'Batınıyye
Esmâ-i Hüsnâ Şerhi
Birinci Bölüm: Bu bölüm, isim, müsemma ve tesmiye
terim¬lerinin mana ve hakikatlerinin izahıdır.
İkinci Bölüm, Allah-ü Teâlâ'nın doksan dokuz isminin
mana¬larını şerh ve izahıdır.
Üçüncü Bölüm, Esma-i Hüsna'nın tevkifen doksan dokuz¬dan
fazla olduğunu beyan hakkındadır ki, bu isimlerin yüz ol¬mayıp doksan dokuz
olarak tayin ve tahsisinin faidesi ve Allah-ü Teâlâyı muttasıf olduğu medh
sıfatları ve manası medh olan her sıfatla vasıflandırmanın cevazı izah
edilecektir.
Manası noksanlık iş'ar eden sıfatların Allah-ü Teâlâ
hakkında kullanılması zinhar caiz değildir
Gerçek şu ki, Allah, emir buyurduğu veçhile Esma-i Hüsna ile
anılır. Şa¬yet isimleri geçerek O'nu sıfatları ile çağırmak istersek yalnız
medh ve celal sıfatları ile çağırabiliriz.
BİRİNCİ BÖLÜM
İsim, Müsemma ve
Tesmiye Terimlerinin Mânâsının İzahı Hakkındadır
İsim ve müsemmâdan bahsedenler çoğalmış, ayrı ayrı yollar
tutulmuş ve fırkalardan çoğu haktan sapmıştır.
Fırkalar arasında baş gösteren bu ihtilafın men¬şei ikidir:
A - İsmin kendisi tesmiye midir değil midir?
B - İsmin kendisi müsemma mıdır değil midir?
Gerçek şu ki, isim tesmiye de değildir müsemma da değil¬dir.
Bu üç kelime, müteradif olmayıp bilâkis mütebayin (birbirine
zıd) dır.
Eşyanın aslıda vücudu, zihinlerde vücudu ve dillerde vü¬cudu
vardır. Gerçek ve hakiki olan vücud, asıdaki vücuddur.
İlim diye tabir ettiğimiz şey işte bu sur et ve bu şeklidir.
O halde ilim malumun bir örneğidir.
Lafızlar, eşyanın ayânına (zat ve asıllarına) delalet etmek
üzere insan iradesinin özel surette vazettiği alfabetik harflerden ibarettir.
a - Lafız, kendisinde değil gayrisinde manaya delâlet
eder¬se o harftir.
b - Kendisinde mânâya delâlet eden lafız da iki kısma
ayrı¬lın
1 - Mânâsının
zamanla alâkası olan lafız. Buna fiil denir. Vurdu ve vurur gibi.
2 - Mânâsının
zamanla alâkası olmayan lafız. Buna isim de¬nir. Gök ve yer gibi.
Tesmiyenin manasının, bir şeyin ismini anmak veya onu
vasfetmek olduğunu, açıklamış bulunmaktayız.
Bu Kısım, Mânâca
Birbirine Yakın Olan İsimlerin İzahı Hakkındadır.
…doksan dokuza dahil olan isimlerin mahza müteradif (eş
anlamda) olmaları uzaktır. Çünkü isimler, harfleri ve mahreçleri için değil,
ancak mefhumları ve manaları için aranırlar.
Bu Kısım, Muhtelif
Mânâları Bulunan Ve Bu Muhtelif Mânâlara İzafetle Müşterek Olan İsim
Hakkındadır.
Bu Kısım, Allah-U
Teaia’nın Ahlakı İle Ahlaklanmak, O’nun Sıfat Ve İsimlerinin Manaları İle İmkan
Nısbetınde Nefsi Tezyinetmek Sahasında Kulun Kemâl Ve Saadeti¬Nin Beyanı
Hakkındadır.
Allah-ü Teâlâ'nın sıfatlarını mütalaa eden kişinin kalbi,
masivadan tama¬men arınmış olmalıdır. Çünkü marifet arzunun tohumudur; nefsani
duygulardan boş olan bir kalbe rastlayınca derhal yeşerir ve eğer kalb, bu
duygulardan hali olmazsa tohum da başarılı olamaz.
Bir hayvanı istek ve öfkeden başka harekete geçiren bir amil
yoktur. Hayvanın aklı yoktur ki, onu istek ve öfkenin icaplarına muhalif
(aykırı) olan işlere çağırsın.
…melekler, idraki yakınlık ve uzaklığın tesiri altında
bulun¬mayan varlıklardır.
…insan, hayvaniyet ve melekiye'tten mürekkeb (terkib
edilmiş) bir varlıktır.
Allah'ın eşi ve ben¬zeri yoktur. Allah hiç bir şeye benzemez
ve hiç bir şey de O'na benzemez.
“Allah'ı çok iyi bilirim" diyen de bence sözünde
doğrudur ve “Allah'ı bilemem” diyen de sözünde doğrudur.
Allah-ü Teala'yı tanımanın da iki yolu vardır: Biri kaasır
(kusurlu) ve öbürü mesdüd (kapalı) dır. Kaasır, isim ve sıfatların
zikredilmesidir ki, bunun yolu, nefislerimizden öğrenip bildiklerimize
benzetmektir.
Allah'ı, hakikati üzere Allah’tan başkasının bilmesi muhal
(imkansız)dır.
İKİNCİ BÖLÜM
Gayeler ve Maksadlar
Üç Kısımdan Müteşekkildir
Birinci Kısım
Allah'ın Doksandokuz İsminin Manalarının Şerh ve İzahı Hakkındadır.
Allah
Allah'tan başka her varlık helâka mahkumdur. Yok ola¬caktır,
baki kalacak olan, ancak ve ancak O'dur! Lafza-i Celâl bu mânâyadır.
(Allah) Allah'ın doksan dokuz isminin en büyüğüdür!
Kulun, bu isimden nasibi, son derece teabbud olmalıdır. Yani
Allah'a bütün kalbi ile bağlanmalıdır. Hem de öylesine ki, gözü ondan başkasını
görmemeli, ondan başkasına iltifat eyle¬memeli, ondan başka hiç kimseden bir
dilekte bulunmamalı
Er’RAHMAN er’RAHÎM
Bu iki isim, rahmet kökünden gelmedir, Rahmet (esirgeme)
esirgenmiş bir varlığı gerektirir
(Rahman) Mü'minler bu isimden ne elde edebilirler?
Mü'minler / Allah'ın gafil kullarına merhamet edip onları
olanca güçleriyle Allah yo¬luna vaaz ve nasihat etmek suretiyle çevirirler.
(Rahim) Mü'minler bu isimden ne elde edebilirler?
Gücü yettiği kadar muhtaç durumda olan kimselerin
ihtiya¬cını karışılar, yanında ve memleketinde ihtiyacını karşılamadığı hiç bir
fakir bırakmaz.
Bu say¬dıklarımızdan aciz olursa, o zaman ona hayırlı dualar
yapmak suretiyle onun hüzün ve kederini paylaşır...
el'MELİK
O, öyle bir varlıktır ki, ne zatında ve ne de sıfatında hiç
bir varlığa ihtiyacı yoktur. Bilâkis her şey zatın da, sıfatında,
mev¬cudiyetinde ve bekasında ona muhtaçtır!
Kullardan gerçek Melik o kişidir ki; Allah'tan başka kimsesi
olmaz.. Allahtan gayri her şeyden alakasını keser
Dünyaya karşı olan hırs ve şehvetini kesersen, hem dün¬yada
hem ahirette sultan olursun. Çünkü sultanlık hürriyet ve ihtiyaçsızlıkta
görülebilir; esaret ve zillette değil...
el’KUDDÛS
O, hissin idrak ettiği, hayâlin tasavvur ettiği, vehmin
ileri atı¬lıp tahayyül ettiği, vicdanın ihtilâç, ettiği tefkirin tasarladığı
her vasıf (nitelik) den münezzeh ve müberradır.
es'SELAM
O, zatı ayıptan, sıfatı noksanlıktan, ef'ali kötülükten beri
olan bir varlıktır.
Hile, kin, hased, kötülüğü istemek gibi şeylerden uzak, günah
ve yasaklardan beri olan her kul, Allah'a selâmet bulmuş bir kalple silecektir.
İşte kulun bu gibi huylardan arınması Selam-ı Mutlak'dan istifade etmesiyle mümkündür.
el'MÜ'MİN
O öyle bir varlıktır ki, bütün emniyet ve em an ona racidir.
Çünkü emniyet sebeplerini açıklamış, korku yollarını kapatmıştır.
Korku mahalli olmadan emniyet, helak olma tehlikesi olma¬dan
da korku tasavvur edilemez.
el'MÜHEYMİN
O (Allah), yaratmış olduğu mahlukatının amelleri, rızıkları,
ecellerini bilip muhafaza eder.
Kendini mürakaba eden, kendi kusurlarını anlayan ve
dü¬zeltmeye çalışan, kendisini iyi hal üzere devam ettirmeyi başa¬ran her kul
kalbine hâkim olma itibari ile müheymindir.
el’AZİZ
O, öyle bir kıymetli isimdir ki, emsali az bulunur. Ona çok
İhtiyaç duyulur. Ona ulaşmak güç olur. Bu üç manayı üzerinde bulunduramayan
kişiye "Aziz" ismi, verilemez!
el'CEBBAR
O, öyle bir varlıktır ki, dilediğini cebir yolu ile herkeste
icra edebilir.
Kullardan bu isme layık olan / Hazret-i Muhammed (S.A.V.)tir.
el'MÜTEKEBBIR
O zatına nispetle herkesi hakir gören, azamet ve kibriyayı
ancak kendi nefsine layık gören, başkalarına meliklerin kölelere karşı
takındığı bir nazar misali bakandır...
Her kim, kendini başkalarından üstün görüp de kibirlenirse
onun bu davranışı boş ve mezmumdur, Çünkü büyüklük aza¬met ancak ve ancak
Allah’a mahsustur...
el'HALİK el'BARİ el’MUSAVVİR
Cenab-ı Hak, takdir edici olarak da haliktır, icad edici
olarak da halıkdır. Nihayet müsavvir (şekillendirici) olarak da haliktır.
İnsanın bünyesi ancak su ve toprakta vücut bulabilir.
…kuru ile yaşı birbirine katıştırmalı ki, çamur haline
gelebilsin. Sonra pişirici bir hararet (fırın) lazımdır ki, su ve toprak, karışımı
muhkemleşip ayak da durabilsin.
Kainatın yarısına kadar gitsek, nizam ve intizamındaki
hik¬metleri sayacak olsak bitiremeyiz.
Ayrı ayrı her şeyin hikmetini bilen, El-Musavvir isminin
mana¬sım daha iyi anlar ve bilir.
Bu isimden kulun nasibi şu olmalıdır. Önce kendi nefsinde
bütün âlemin şeklini ve suretini görmelidir. Derin derin düşünüp tafsilâta
geçmelidir.
El-Halik ve El-Bari isimlerine gelince; Kulun bu isimlerde
hiç bir rolü yoktur. — yani kullara bu isimler verilmez ve onlara yaratıcı denilmez
el'GAFFAR
O, iyilik yapan ve çirkini örtendir.. Günahlar, Allahın
dünya¬da örttüğü ve ahirette cezalandırmaktan (Kullar) hakkında vaz¬geçtiği
çirkinliklerdendir.
El-Gafr, örtmek manasındadır.
Kulun bu isimden alacağı ilham şudur:
Oda başkalardan sadır olan hataları örter. Kimsenin ayıbını
yüzüne vurmaz.
el’KAHHÂR
O, öyle bir varlıktır ki, düşmanlarının belini kırar, onları
öl¬dürmek suretiyle kahreder. Hayatta hiç bir varlık yoktur ki, onun kahrı ve
kudreti altında kıvranmasın. Satveti karşısında aciz kal¬masın.
Kullardan kahhar, düşmanlarını kahr edene denir. Kulların en
büyük düşmanı iki yanı (sağrısı) arasında bulunan nefsidir.
el’VAHHÂB
Hibe, karşılığı olmayan ivezsiz ve garazsız bir bağıştır..
Cömertlik, karşılığında hiç bir şey beklemeden vermek ve
bağışlamak ancak Allah'tan beklenir.
Haz, insanlarca yapılan herhangi bir ışın karşılığı
demek¬tir. Kul, ibadeti esnasında bu gibi niyet ve arzudan tamamen tecerrüt
ettiğinde, Allah'tan başka gayesi ve maksadı kalmamış demektir.
er’REZZAK
Rızıkları ve rızık verdiği varlıkları yaratan, rızıklarını
onlara ulaştıran, rızıklarla faydalanmalarına temin eden hiç şüphe yok ki,
O'dur!
Bu vasfın, gerçek sahibi Allah olduğunu bilmesi, O'ndan
başka kimsenin müstahak olmadığını iyiden iyiye anlamasıdır. Böylece rızkı
ancak O'ndan bekler. Bu hususta O'ndan başkası¬na itimad ve tevekkül etmez.
Kulların elleri, Allah’ın hâzineleridir. Ellerini bedenlerin
rızıklanması için, seferber eden, dilini kalplerin rızıklanması için ayakta
tutan kişi, bu sıfatın sevabına nail olacakların en şereflisi¬dir!
el’FETTAH
O, öyle bir varlıktır ki, onun inayetiyle bütün kapalı
(kapılar) açılır, hidayetiyle her müşkül hal olur
el’ALİM
Kulun ilim sayesinde elde ettiği şeref; ilmin, Allah
sıfatların¬dan oluşu sebebiyledir.
el'KABIZ el'BÂSIT
Ölüm anında varlıkların ruhunu kabz eden
el'HAFİD er’RAFİ
Kafirleri, felakete düçar etmekle alçaltan; Müminlere
saadet¬ler bahş ederek yükselten O'dur!
Kul, bu isimden şöyle İstifade edebilir: Hakkı görünce
kaldırır, batılı görünce yerin dibine indirir. Bu da ancak, haklıya arka
çıkmak, haksızı haksızlıktan menetmekle olur.
el'MUİZ el’MUZİLL
Mülkü, dilediğine veren, dilediğinden alan şüphesiz Odur!
Gerçek mülk, ihtiyaç zilletinden kurtulmakta şehveti kırmakta, cehaleti
bertaraf etmektedir.
es'SEMİ
Duyar amma bizim gibi kulakla değil, yapar amma bizim gi¬bi
eli yoktur, konuşur amma bizim gibi dille değil.
His (duyma) yönünden, kulun bu sıfattan nasibi vardır lakın
kısadır.
er'BASÎR
Her şeyi gören, yerin altındakileri de, üslündekileri de
hüla¬sa bütün kainatı gören O'dur!
el'HAKEM
…hükmeden O'dur! Onun verdi-n hükmü kimse bozamaz, (niçin
böyle hüküm ver din diye) O'na kimse soramaz.
Hakikaten insan için kendi çalıştığından başka (bir şey)
yoktur. Hakikaten çalıştığı ileride görülecek.
Olan, vaktiyle ne takdir edilmiş ise odur. Mutlaka:
olacaktır. Bunun önlenmesi imkansızdır.
Öyleyse üzüntü boşunadır. Kulun yapacağı şey, rızkım ga¬yet
vakar ve sükunet içinde, endişeye kapılmadan, telaşa düş¬meden aramasıdır.
Kişi, saadete ancak selamet bulmuş bir kalple vasıl
olabilir.
Kalp selameti; nefsin tezkiye ve yetiştirilmesi çalışmakla
elde edilir.
el'ADL
Allah hakkında bu vasfı anlamak isteyenin, her şeyden önce
yedi kat gökten al da, ta yerin dibine kadar olan varlıklarda ce¬reyan eden
Allah'ın işlerini iyice bilmesi gerekir.
Cenab-ı Hakk’ın bu isminden kulun istifade edebileceği
hu¬sus şudur:
Her şeyden önce Kul, şehvet ve gadabını, akıl ve dine
hiz¬metçi etmelidir.
Tafsilata gelince: Şeri Şerifin çizdiği hudutları aşmamakla
adalete riayet etmiş sayılır. Şayet İlahi hudutları aşarsa, hemcinsi¬ne karşı
haksızlık ederse, o takdirde adaletten ayrılmış ve zulm etmiş demektir.
Kişi, zaman ve feleğe kabahat yüklememekle mükelleftir.
(İşte ne yapalım bu yaptıklarımız zaman icabı... Zalim felek geldi de bizi mi
buldu?) gibi sözlerle zamanı ve feleği suçlamak - ki bu zamandaki insanlarını
ekserisinin yaptıkları gibi - bir ceha¬let örneğinden başka bir şey değildir.
Kul şunu iyi bilmeli ve aklına koymalıdır ki, her şey bir sebebe bağlıdır. O
şekilde ter¬tiplenmiştir. Allah tarafından nasıl tertip edilmiş ise öylece vuku
bulmaktadır.
el'LÂTİF
Fiilde rıfk (yumuşaklık), ilimde lütuf bulunursa işte lütfün
manası tamamlan¬mış olur.
Lütûf usullerinin en iyisi, salih amel, Allah'ın rızasına uygun
hareketlerle, tam bir ihlâs içinde Hakk'a koşmaktır.
er'HABİR
İlim, gizli ve batini şeylere izafe edildiğinde o ilme Hibre
(Haberdat olma), sahibine de Habir (Tam manasıyla haberdar) denilir.
Kalpte çöreklenen gizli şeyler de; kin, hiyanet, gış, dünyaya
karşı aşırı temayül, kötüyü gizlemek, iyiyi de sırf gösteriş için izhar etmek
gibi köksüz hislerdir.. İşte kendini bilen ve kendi iç dünyasından haberdar
olan, kişi, iç aleminde cereyan edenler¬den haberdar olur ve ona göre kollarını
sıvar da olanca gücü ile o hislerle mücadele eder.
el'HALIM
O, kullarının isyanını, onların kendi emrine muhalif olan
dav¬ranışları görür, bilir de öfkeye kapılıp hemen onları cezalandır¬maya
kalkışmaz. Onları yerden yere çarpmaya iktidarı olduğu halde onlara karşı Halim
olur.
el'AZÎM
İnsanlar arasında bu sıfata haiz olanlar. Peygamberler ve
âlimlerdir.
Kişi, bunlardaki büyüklüğü bilmiş olsa onların heybetinden
kalbi titremeğe başlar, sinesine sığmaz olur.
el'GAFUR
Gaffar (Ziyadesiyle afv edici) manası'nadır.
Gaffar mağfiret bakımından çokluk ifade etmekte, yani
mağfiretin tekrarlanması babında ziyadelik ifade eder. Lâkin, faul vezninde
olan "Gafur" gufranı tam olan, bütün mağfiretleri içine alan gayet
şümullü bir mâna taşımaktadır.
eş'ŞEKÛR
…yapılan amel karşılığında ahiret âleminde sonsuz ni¬metler
veren, demektir.
Kul, bazen gördüğü bir iyiliğe karşı sadece teşekkür etmek
le Şakir (şükredici) olur. Bazen da gördüğü iyiliğe karşı daha fazla iyilik
yapmakla (şakir = şükredici) olur.
Allah'ın nimetlerine karşı yapılacak en iyi şükür: O
nimetleri masiyet yollarında kullanmayıp, ta'at yollarında kullan¬maktır.
el'ALİY
Bu öyle bir rütbedir ki, bunun fevkinde rütbe yoktur, bütün
rütbeler ondan aşağıdır.
Cisimler gibi ölçülmekten, tartılmaktan münezzeh olan Ulu
varlığın yüceliği rütbe itibariyledir. Yoksa bir mekân üstündedir, anlamında
değildir. Arşın zikredilmesi ise, çünkü arş bütün ci¬simlerin üstündedir,
hepsinin üstündedir. Onun için onun üs¬tünde olansa her şeyde üstün olacağı
muhakkaktır.
el’KEBÎR
O, kibriya sahibidir.
Kullardan bu vasfa layık olanlar, olgun kimselerdir ki,
bunlar ahlak bakımından herkese örnek olurlar.
el'HAFÎZ
O, gerçekten Hafız (Koruyucu)dır.
Kudreti yüce olan Allah'ın hıfzı (koruması) varlıktaki her
şeyi kuşatmıştır, hatta yerden biten otu bile muhafaza etmiştir. Onun içini
(özünü) korumak için ona kabuk vermiştir.
Gökten inen yağmurun her damlasına, onu yerde kararlaştıran
yerine rahatça inebilmesini sağlayacak bir melek verilmiştir.
Kullardan bu vasfa layık olan o kişidir ki, azalarını, kalbini,
di nini ve ahlâkını, öfke, şehvet, hücumlarından, nefis ve şeytanın
entrikalarından kurtarır. Çünkü O, uçurumun tam kenarında sayı lir, eğer sıkı
durmazsa, daima yanında bulunan bu helâk edici düşmanları onu iter ve uçuruma
yuvarlarlar!
el'MUKÎT
Bunun manası; azıkları yaratıp beden ve kalplere gönderen
demektir. Bedenlere gönderilen azıklar, yemek içmek gibi azık¬lardır, kalbe
ulaştırılan azık ise marifettir.
el'HASÎB
Bu, kâfi (yeterli) anlamına gelmektedir. Allah-ü Teâlâ
herke¬se ve her şeye kafidir (yeterlidir).
el'CELIL
O, Celâl sıfatları ile Muttasıf olandır.
Celâl sıfatları, kimseye muhtaç olmamak, hakimiyet,
Tekaddüs, ilim ve kudretten ibarettir. Bu sıfatların hepsini birden ihtiva eden
Mutlak cemdir ki, o da Allah'tır...
Sonra Celâl Sıfatı, O'nu idrak eden basiret'e nispet
edildi¬ğinde, ona Cemâl denilir. Onunla muttasıl olana da Cemil der¬ler.
Kullardan çelil ve cemil olan, gören kalplerin lezzet
duya¬cağı güzel ahlâkla muttasıf olandır. Dış görünüşe kulak asma!
el’KERIM
O vaad ettiği zaman sözünü yerine getiren, verdiği zaman son
derece çok veren, ne kadar verdiğine ve kime verdiğine aldırmayandır.
er'RAKlB
O Bilici ve koruyucu anlamındadır. Bir şeyi koruyan ve
de¬vamlı kontrol altında bulundurana Rakib derler.
el'MUCİB
O' isteyenlerin isteklerini, dua edenlerin dualarını hemen
kabul edendir.
Allah'ın kendisine ihsan ettiği mallardan veya yapabileceği
iyiliklerden, isteyen kimselere de vermesini, onların istek ve ricalarını kabul
etmesini bilmelidir.
Şayet verecek durumu yoksa iyilikle, etrafı kırmadan onu
savmasını başarmalıdır.
el’VASÎ
Bu isim, Essea (Genişlik) kökünden gelmedir Essea, kâh
bir¬çok malûmatı içine alan geniş bir ilme izafe edilir
el'HAKIM
Bu, Hikmet sahibi demektir. Hikmet, en Üstün ilimlerle en
üstün hususları' bilmekten ibarettir. En üstün ve en yüce şey Allah'tır! O'nun
künhünü, kendisinden başkası tam mânâsıyla bilemez. Gerçek Hakim O'dur.
Hikmetin başı Allah korkusudur!
el’VEDÛD
O, bütün mahlûkatın hayrını isteyen, onlara ihsan edendir.
Bu isim, (Rahim) isminin mânâsına yakın bir anlam
taşımak¬tadır. Ancak şu farkla: Rahmet (kendisine merhamet edilene) i
gerektirir. Kendisine merhamet edilense muhtaç ve muztardır. Rahim, (Merhamet
eden = esirgeyen) in işleri, kendisine mer¬hamet edilecek her bakımdan zayıf
olan varlığı icab ettirir. Vedûd'un efâli ise bunu gerektirmez, esirgeme bir
sevgi netice¬sinden ileri gelir.
el'MECÎD
O, Zatı Şerif, Efali Cemil, ikramı ve nimeti celil (bol)
olandır.
el’BAİS
Bu, Dirilme günü halkı dirilten, kabirlerden halkı, kaldıran,
gönüllerde saklı olanları meydana çıkaran demektir.
Beşikteki çocuk, nasıl mümeyyiz bir sabinin anladığını anla-
yamıyorsa, mümeyyiz bir sabi de aklı başına gelen yani akıl-baliğ olan bir
kimsenin anladığını anlayamaz.
Her aklı başında olan kişi de velayet (velilik) ve Nübüvvet
(Peygamberlik) halini anlamakta güçlük çeker.
…insanoğlunun tabiatında, bilmediği ve görmediği hu¬susları
inkâr etmek vardır.
Kişiyi, cehalet derecesinden ilim derecesine yükseltene, onu
ikinci defa diriltti derler. Ona güzeller hayat yaşattı derler.
eş-ŞEHÎD
Şehid, Alim demektir. Ama biraz farkları vardır. Allah hem
meydanda olanı, hem de gizli olanı bilir.
İlim mutlak olarak nazarı itibara alındığında O, (Allah)
Âlim dir. Gaybe izafe edildiğinde O, Habirdir, Zahiri işlere izafe edildiğinde
O, Şehiddir.
el'HAK
Bu, Bâtıl'ın karşılığında olan bir isimdir. Eşya zıdları ile
açıklanır.
Bu isimden kulun hazzı şu olmalı:
Her şeyden önce Kul, kendini bâtıl (Boş) saymalı ve
bilme¬lidir ki, Allah'tan başka hiç bir varlık Hak (Gerçek) değildir. Kul her
ne kadar gerçek ise de o, kendi nefsi ile gerçek değil Allah'ın sayesinde
Allah'ın izni ile gerçektir.
el’VEKİL
O, işler, kendine havale edilendir.
el'KAVİY el'METIN
Kuvvet, tam bir kudrete delâlet eder. Metanetse, kuvvetin
şiddetine delalet eder.
Allah-u Teâlâ, tam bir kuvvete sahip olmak bakımından kavı
gücünün çok şiddetli olması itibarı ile de Metindir!
el’VELIY
O, seven ve yardım edendir. Sevgisinden ne kasd edildi¬ğini
yukarıda izah ettik.
Kullardan veli olan o kişidir ki: Allah'ı, onun dostlarını
sever, Allah'ın emirlerini tutar, kullarına yardım eder, düşmanları ile
mücadele eder.
el’HAMÎD
O, övülen demektir!
Kullardan Hamid o kişidir ki, inançları, ahlak ve
amellerinden ötürü herkes tarafından övülür.
el'MUHSİ
Muhsi ilmi her şeyi ihata ededen ve her şeyin miktarını
bilip eksiksiz tastamam sayabilendir.
Muhsi yalnız ve yalnız Allah'tır! Kulun bundaki rolü ilim
sıfatında olduğu gibi yok denecek kadar azdır!
el'MUBDİ el'MUİD
Bu ismin mânası, Mucid (icad edici) demektir.
el'MUHVÎ el'MÜMİT
Bu da aşağı yukarı icad manasındadır.
el'HAYY
O, daima uyanık ve yapıcıdır.
el'KAYYÛM
Kendi zatı ile kaim olmasında, hiç bir yere, hiçbir şeye
muhtaç olmayana (Kaimun bi nefsihi mutlaken) denir.
…bu vasıf ancak Allah'a layıktır. Kulun bu vasıftan hazzı,
Allah'tan başkasından müsteğni olduğu kadardır.
el’VACİD
Hiç bir şeye ihtiyacı olmayan demektir. Bu kelime EI'Fakid
(yitiren) kelimesinin karşılığında kullanılır.
el'MACİD
Bu, EI-MECİD Mânâsındadır: Alim'in Alim manasında olduğu
gibi...
Ancak aralarındaki fark şudur. Sıfatı müşebbehe olan
El-A'LİM'de mana ziyadeliği vardır.
el’VÂHİD
O, bölünmeyen, ikilenmeyen (Bir İkincisi olmayan) demek¬tir.
Kulun tek olması, kendi ebnai cinsine nispeten bazı ahlâkı
üstünlükleri haiz bulunması babından mecazi anlamdadır.
es'SAMED
O, ihtiyaç ve dileklerde kendisine müracaat edilen arzu ve
bütün istekler kendisine sunulandır.
el'KADİR el’MUKTEDİR
El Muktedir ismi mübalağa (ziyadelik) bakımından biraz da
fazla mânâ ifade etmektedir.
Kudret, irade ve ilmin takdiri ile bir şey icad etmek
kabiliye¬tidir.
EI-KADİR: İsterse yapar, isterse yapmaz, demektir. Dilemek
(murat etmek) bunun şartından değildir tabii.
el'MUKADDİM el'MUAHHİR
Yaklaştıran da uzaklaştıran da O'dur. Kimi yaklaştırmışsa,
onu takdim, kimi uzaklaştırmışsa, onu tehir etmiştir.
el' AHİR el'EVVEL
…bunlar birbirlerine zıt iki manadırlar. Öyleyse bir şey
aynı şeye izafetle hem evvel ve hem ahir (son) olması imkânsızdır.
Menzil-i Aksa (En son menzil) MARİFETULLAH’tır.
sulûk'a izafetle o, sondur. Varlığa izafetle ise o evveldir.
Netice: varlıkların baş langıcı O'ndandır ve yine en son O'na döneceklerdir.
ez'ZAHİR el'BATIN
Bir şey, aynı yönden hem zahir, hem batın olamaz.
el'BERR
O, ihsanda bulunandır (iyilik yapandır).
et'TEVVAB
Kulun defalarca tevbe etmesi için imkânlar sağlayan
şüphe¬siz ki O'dur!
el'MUNTEKİM
Asilerin belini kıran, canilerin hakkından selen, taşkınlık
ya¬pan arsızların haddini bildiren şüphesiz Ki, O'dur!
Kulların alacağı intikamlarından makbul olan intikam; Allah
düşmanlarından olacağı intikamdır. Düşmanların en zorlusu hiç şüphe yok ki
kulun nefsidir.
el'AFUVV
Bu, günahları mahveden, masiyetlerden geçiverendir. Bu
itibarla bu isim Gafur ismine yakındır.
Gufran, günahları örtüvermek demektir, Afv ise günahları
kökünden kazımaktır..
Kulun bu isimden alacağı nasip meydanda, kendisine zülm eden
kişiyi afv eder, hatta ona iyilik bile yapar.
er’RAÛF
Rafet (şevkat) sahibi demektir.
Malikül Mülk
Mülk'ün buradaki anlamı, Memlekettir. Malik ise tastamam bir
kudrete sahip olan manasınadır.
VEL-İKRAM ZÜL-CELÂL
Onun olmayan hiç bir yücelik ve mükemmellik yoktur. Hiç bir
Keramet ve şeref yoktur ki, O'ndan sadır olmasın!
el’VALÎ
Mahlukatın işlerini yoluna koyan ve gereği gibi idare eden
ancak O'dur.
el’MUTEÂLİ
Bu isim, el-Aliy (Yüce)mânâsındadır. Ne var ki bunda biraz
mana fazlalığı mevcuttur.
el'MUKSÎT
Mazluma acıyıp, zalimin elinden kurtaran demektir.
Allah'tan korkun, birbirlerinizi barıştırın. Çünkü Allah
kıya¬met günü Müminlerin arasını bulacaktır.
Bu isimden kulun alacağı nasip, hisse şudur:
Evvel kendisinin yaptığı haksızlıklardan vazgeçer. Sonra
başkasına yapılan haksızlığı gidermek için uğraşır. Başkası tarafın¬dan
kendisine yapılan haksızlığa sabreder
el'CAMl
Bu isim,- birbirlerine benzeyen, birbirlerine benzemeyen, birbirlerinin
zıddı olan varlıkları bir araya toplayan manasına gelir.
el'GANÎ el'MUGNÎ
Bu, ne zatında ve ne sıfatında başkası ile ilgisi olmayan,
başkalarıyla alâkası olmaktan tamamen münezzeh olan, demek¬tir.
el'MANİ
Dinlerde veya bedenlerde görülecek noksanlığı veya he¬laki,
ona karşı hazırlanmış koruyucu sebeplerle önleyen, şüphe yok ki O'dur!
ed'DAR en'NAFÎ
Bu, hayrında şerrinde, faydanın da zararında kendinden sadır
olan, manasına gelir.
en'NUR
O, öyle bir zahirdir ki bütün zuhur onunladır.
el’HADÎ
…kullarından havas olanlarına, zatını ta¬nımaya hidayet
etmiştir de onunla, zatının bilinmesine delil ge¬tirmişlerdir.
el'BEDİ
Bu, Zâtında, sıfatında ve ona raci olan her işte emsali
görülmemiş demektir. İşte bu vasıf mutlak surette ancak Allah'a mahsustur.
el'BAKI
Bu, bizatihi varlığı vacib olan manasına gelir. Ne var ki,
zi¬hinde istikbal düşünüldüğünde buna baki denilir. Mazi düşü¬nüldüğünde kadim
denilir.
Mutlak baki, varlığının takdiri namütenahidir. Buna,
ebedi¬dir, diye de tabir edilir.
Hak Teâlâ, zamandan da öncedir, çünkü zamanı yaratmıştır.
el’VARİS
Mahlukat yok olduktan sonra, her zaman olduğu gibi yine Hay
olacak ve Baki kalacak O'dur. Çünkü her şeyin dönüşü O'nadır.
er'REŞİD
…tek başına her şeyi yerli yerine koyan ve en doğru şekilde
nizama sokan mânâsına gelir.
es'SABÛR
O, bir işi, vakti gelmeden yapmak için; acele eden değildir.
…
İKİNCİ BÖLÜMÜN BİRİNCİ KISMININ SONU VE BİR İTİZAR
Şunu İyi bil ki: Ben bu bahse Resûlüllah Sallallâhü Aleyhi
ve Sellemin şu mübarek sözünden cesaret alarak girdim. Ve Allahtı Teâlâ'nın
isimlerinden ve sıfatlarından bahsettim:
“Allah'ın ahlâkı ile ahlâklanın"
Yine Resûlüllah Sallallâhü Aleyhi ve Sellem buyurmuşlardır:
“Allah'ın böyle nice (güzel) huylan vardır. Her kim
bunlar¬dan biri ile ahlâklanırsa mutlaka Cennete girer."
İkinci Kısım
Maksadlar ve Gayeler
Hakkındadır
Sıfatlar her ne kadar yedi ise de ef'al çoktur. Vasıflar da
çoktur. Selbler de çoktur.
Üçüncü Kısım
Bu Kısım, İsimlerin
Mutezile ve Filozofların Mezhebine Göre Tek Zata Nasıl Raci Olduklarının Beyanı
ve İzahı Hakkındadır.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
İlâve ve Tekmiller
Allah'ın isimleri, tevkif yönünden dok¬san dokuza inhisar
etmemektedir. Çünkü doksan dokuz isim¬den maada bazı isimlerin de bulunduğu
yine tevkifi yönünden sabit olmuştur.
Usule uyarak biz yalnız doksan dokuz ismi saymış ve onları
izah etmiş oluyoruz.
İkinci Kısım
Bu Kısımda Doksan
Dokuz İsmin Üzerinde Durulup Sayılmasının Faydası Beyan Edilecektir.
Üçüncü Kısım
Allah'a İtlak Edilen
İsim ve Sıfatlar Tevkifi Midir, Yoksa Aklın Bunda Bir Dahli Var Mıdır? Bu Kısım
Bunun Hakkındadır.
Peygamberimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellemin isimleri de
sa¬yılıdır. Kendisi, kendi isimlerini saymış ve şöyle buyurmuşlardın
“Benim, Ahmet, Muhammed, El-Mukfi,
El-Mahi, Nebiyyuttevbe, Nebiyyurrahme, Nebııyyül-Mülhime gibi isimle¬rim
vardır.”
Peygamberimiz bu açıklamayı yaptıktan sonra ona başka bir
isim koyamayız, yani başka bir isimle onu çağıramayız.
…
Bu Kısım Esmâ-i Hüsna'nın Kısaca Mânâlarını, Okunmasının Adabı, Fazilet ve
Meziyetlerini Beyan Eder.
(Gazali böyle şeyler yazmadı, Bu kısım mütercim M. Ferşat
tarafından ilâve edilmiştir.)
…