14 Haziran 2025 Cumartesi

Yalçın Küçük - Şebeke - Notlar

 

Yalçın Küçük - Şebeke

İthaki Yayınları, 2004

 


ÖNSÖZ

…üniversiteler hep uykudaydılar, bu ülkede ilk "dış ticaret hadleri" veya ilk "iç ticaret hadleri" endekslerini biz çıkardık.

 

…ben şimdi tarihi yanlış-dışına itiyorum.

 

…bütün dillerde “yeni” sözcüğüne hep bir yalanlama anlamı taşıdığını artık bilmek zorundayız

Dıştan Müslüman görünüp de evde Yahudi olanlara da "kripto-yahud"" denmektedir, bunlar arasında "sabetayist" olmayanlar çok var; büyük iş adamları arasında, bunları "oligark" isimlendirmekte yerindedir, Kürtler içinde, sabetayist olmayan pek çok "kripto" teşhis edebiliyorum

 

Cemal Gürsel’in İbrani asıllı olması çok kuvvetli bir ihtimaldir.

 

"Dem", Farisi'de “zaman” demektir, çayın zamana bırakılması anlamına geliyor; İbranide ise “daleı” ve “mim" karakterleri ile gösteriliyor, kan karşılığıdır.

 

…altmışlı yıllardan sonra solcuların aptallarına “tekape'li" demeye başladık, Çünkü akıl ya da beyin çalıştırılmadıkça, beyin olmaktan çıkmaktadır ve ben tkp ile Türkiye dışişleri bakanlığını hep birbirinin simetriği olarak düşünüyordum, Sabetayist-hegemonik yapı ikisinde de görülüyor, bu ayrı, hem tekape’liler ve hem Hariciyeciler beyinlerini kullanmazlar, ilki Moskova'nın İkincisi Washington’ın beyin kullanımına bel bağlar

 

Yahudi itikadına göre “güç' ve "zor” giydiren pozisyonlar, sonradan Yahudi olanlara bile verilmemektedir

İbranı asıllılar çoktur, elitist ya da kaymak tabakasını bilebiliyoruz, “birbirlerini biliyorlar" demek istiyorum ve yoksullar teşhis edildikçe, şarkıcı. Film yıldızı ve “star” yapıyoruz. “Arabesk” yıldızları dahil pek çoğunun İbrani asıllı olduklarını teşhis edebiliyoruz; Ahmet Kaya belki değildi çünkü öldürdük. Çünkü olmayana şans tanınmamaktadır

 

Güzellik yarışmaları mı, model yarışları mı star çıkarma kampanyaları mı; hepsi hepsi İbrani asıllı yoksullara kapı açma düzenleridir. Şimdiye kadar bütün yıldız ve “ses” yarışmalarından sadece İbrani asıllılar çıkmıştır; jürilerde sadece onlar varlar.

 

Çok çalışkandım, bütün ülkede sadece Siyasal Bilgiler Fakültesi ne sınavla öğrenci alınıyordu / ben birinci olarak üniversiteye girmiştim

Fakülte ikinci sınıfta, nerede ise basılmamışlar dahil, bütün doktora tezlerini okumuştum, Fikir Kulübü, Ankara Üniversitesi Öğrenci Birliği ve bilumum cemiyetlerin baş kanıydım, münazaralar, şiir matineleri, öykü okuma günleri düzenliyordum, bu arada polis öğrenci dövmeye benimle başlamıştı

 

Yazısız anayasamız, o tarihte çok büyük otorite sağlayan Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim üyeleri arasına İbrani asıllı olmayanların giremeyeceği hükmünü yazıyordu

 

…bütün seçimler boştur ve göstermeliktir, önemli olan seçilmiş doğmaktır.

 

Nevzat Yalçıntaş / Trt için genel müdür ve Planlamakla daire başkanı yapıyordu, ısrarlı bir seçim ve atama sayabiliriz.

Yalçıntaş, “Aydınlar Ocağı ileri gelenlerinden birisidir

Aydınlar Ocağı “Türk-İslam Sentezi” ile tanınmaktadır

Aydınlar Ocağı’nın mensuplarının çoğu İbrani asıllıdır.

“Türk-İslam Sentezi” bir İsrail produksiyonu’dur.

 

Nevzat Yalçıntaş’ın mahdumları Murat, Şişli Terakki mezunudur.

Turgut Özal’ın oğulları Efe, Şişli Terakki mezunudur.

İbrani “adon” adı “efendi” karşılığıdır.

 

Albay Türkeş. şamanizm propagandası ve kımız methiyesi ile çıkmıştı; İslamizme dönmesi ve Türk-İslam Sentezi’nin icadı İsrail’in büyük icadıdır

Kemal Tahir’in, Devlet Ana romanı “avrasya” özentisiydi / Sınıf analizinden yoksun, çevresinden soyutlanmış, sui generis, bir “Türklük" yazılıyordu; MHP için çok uygun ve İsrail için ise mükemmeldir.

 

…her zaman önemli olan teori ve yöntemdir

Türklere, yön olarak İç Asya’yı gösteren Vambery ve Türkçülüğün esaslarını kuran Leon Cahun, Yahudi idiler.

 

Görüntü ile öz aynı olsaydı, bilime gerek kalmazdı

 

Tarikatlerin çoğunun ibranı asıllıların ve zaman zaman da kripto-yahudilerin elinde olduğunu düşünebiliriz

‘Türk-İslam Sentezi” de tarikatlerin işi oluyordu

sabetayizmin, MHP'yi kendi haline bıraktığım düşünemeyiz.

 

Devlet Ana romanının üç tutkunu, bizim Mehmet Ali Aybar, Halil Refiğ ve İsmail Cem oldular ve üçü de İbrani asıllıdırlar.

 

İsrailli bilimadamları, İsmail Cem in gerçek adım “Shmuel Alfrendi" olarak bildiriyorlar

İsimdeki “al", Arabi “el" olup nisbet göstermektedir; demek ki bunlar, İberik Yarımadasında Fandar'dan gelmiş Yahudilerdir.

 

Nazım Hikmet in Şeyh Bedrettin Destanı bir skandaldır.

Komünizan bir “Türk-İslam Sentezi senaryosu olarak anlayabiliriz.

 

Sabetay Sevi, Yahudilikte büyük bir reform için yola çıkmıştı.

Cinsel özgürlükte büyük adımlar attığı doğrudur, Yahudiler bu nedenle sabetayistleri ağır bir dille suçluyorlar

Sevi, bir tür “free-love" savunucusudur ve bunu Rabbi Derviş sürdürmüştü, konspirator K. Dervish’in büyük-büyük dedelerinden birisi olmaktadır.

 

Selçuk’un oğullarının hepsinin İbrani isimler taşıdıkları görmezlikten gelinirse, Selçuklu “Rum” Sultanlığını sadece çarpılarak yazabiliriz ve çarpık yazılmıştır

 

Mehmet'in sağ kalan ve birbiriyle saltanat savaşına tutuşan oğullarının adları. Cem ve Abayezid veya Bayezit

Bayezit’in çocuklarının adlan ise, İsa, Süleyman, Muhammet ve Musa ve benzerleridir, bu kadar tevratik adın yan yana gelmesi çok şaşırtıcıdır, ne yazık kafaları donmuş tarihçiler hiç şaşırmamaktadır

Osman’ın adının “Otman" olması ihtimali çok önemlidir, önemli olduğu için, Profesör İnalcık buna rastgelse de üzerinde duramaz ve duramamaktadır.

…bilim Kant’ın bize çok önceden aşıladığı üzere gerçeğe yürekle, yiğitçe bakabilme işidir

Otman'ın Söğüt'te / Edeb Ali ile görüştüğü rivayet edilen tarihte İslama dönmüş olması ihtimalini ciddiye almak zorundayız

Osman Müslüman olduğu zamanda da Müslüman "olmuş mudur”, bunu da tartışmak durumundayız.

 

Bezmi Kaygusuz, “Simavna Kadısı" olan Bedrettin’in babasının adını da “İsrail” olarak kaydetmektedir.

 

Torlak Kemal / “torlak" sözcüğü / acemi ve “yeni dönme” anlamına geliyor…

Avram Galante, Kemal’in Manisa Yahudisi olduğunu haber veriyor; bu iki açıdan önemlidir. Abayezid’ın, Iberik Yarımada’sı sürgünlerine kapıları açmadan önce de Anadolu’da Yahudi vardı ve çoktu

Daha da önemlisi, o tarihte de Anadolu’da din değiştirme yaygındı.

 

Börklüce Mustafa / Torlak Kemal

 

Hudai” adının, Yehudi yerine kullanıldığını göstermiştim

 

…hurufilik, Yahudi mistisizmi demek olan Kabalaya en yakın sufizm koludur

 

Romanların oyuncu-yazarı, okuyucunun kişiliğini parçalayabiliyordu; Canetti bunu anlatmak isliyordu. Doğrudur

 

Hançerlioğlu’nu bir polis şefi olarak biliyoruz

 

Adem” adı ütün dillerde var, İbrani karşılığı “toprak” ve “insan ile insanlık’tır; ilk insanın topraklan yaratıldığına işaret ediyor. Bu topraksa kırmızadır; bu nedenle hem kırmızı, hem insan anlamlarını verebiliyor; O. Pamuk’un Benim Adım Kırmızı başlığını hatırlıyoruz.

 

Yahudi Tarihi her dilde deforme ve amorfdur.

 

O. Pamuk’un Beyaz Kale nam kitabı / Rusça “Byela Viyeja” anlamındadır

Ruslar, Hazar Yahudileri’ne karşı savaşla tarih sahnesine çıkıyorlar; Hazar Yahudileri’nden önemli bir kent aldıklarında, “Byela Viyeja" adını veriyorlar,

 

O. Pamuk’un kitapları söz konu olduğunda, Adamo’nun şarksıyla “her yerde Yahudilik var” diyebiliyoruz.

 

…bu ülkeye sadakati olmadığını düşündüklerimi açıklıyorum.

Kemal Derviş ve İsmail Cem bu kategoridedirler, Her ikisinin de IQ'su çok düşüktür.

 

Haldun Dormen hak etmediği hiç bir yere gelmemiştir ve İbrani asıllıdır

 

Şerif Mardin, İbrani asıllı olmasa, katip bile olamazdı.

 

Yahudiliğin “gerçek” başkenti, New York’tur,

T. Erdoğan’ın, Beyaz Saray’dan önce New York'ta Yahudi madalyaları toplaması bu nedenledir.

 

…bir kimsede İbrani köken bulunması başlı başına kötü değildir, kötü olan bütün su başlarını tutmak, kendilerinden olmayanlara hiç bir şans tanımamak ve sadece İsrail ve Amerika için yaşamaktır.

 

…doğdukları gün üniversitede asistanlık bulmaları hu ülkede ancak ibranı asıllıların bir ayrıcalığıdır

 

…bugünkü kripto-yahudilerin. sabetayistlerin, sabetayist kemalistlerin, neo-kemalistlerin çok çok büyük bir yoğunluğunun, İslamist, tayyipist, Arjantin'de Yahudilerin “tayep” veya “tayip” adını taşıdıklarını tespit etmiş durumdayım nakşibendi ve tarikatçı oldukları ise doğrudur.

 

Cavit ve Doktor Nazım siyonisttiler ve Kemal Paşa, hem Yahudiler ve hem de kripto-yahudiler arasında çok güçlü olan Siyonizm ile mücadele etmiştir.

 

Siyonizm şimdi ülkesini seven bir orduya karşıdır.

 

Belki artık insanlığımızı bulacağımız tek yer savaş alanıdır; özlüyorum.

 

Kant bize aklın bütünlük ve mutlak peşinde koştuğunu öğretti. Bütünlük peşinde koşmayan, Kant’a göre insan değildir

 

Feodalite ve tekeliyet, korku üzerine kuruludur ve insansızdır; insanı öldürmeye mecburdur ve sürüler yaratmak zorundadır,

 

Oktay Sinanoğlu / Türkiye’ye bir kalp cerrahı yada estetik operatörü misali yaklaşıyor, transplantasyon yoluyla düzenlemeden yana görünüyor

 

Tutucu, modernizasyondan nefret eden ve bu nedenle, Mithat Paşanın yok edilmesini savunan partinin reisi olan Cevdet Paşa’nın ilk ciddi tarihçimiz olduğunu, yazdıklarının buğun de kaynak değeri taşıdığını hâlâ söyleyebiliyoruz; geride kaldığını ve aşıldığını biliyoruz.

 

Çandarlı Halil / zamanın büyük güçleri açısından işbirlikçi ve çok zaman haindi

 

Devrimler, kendilerini abartmak ve yakın tarihinden kopmak eğilimindedir.

 

Buradakiler, doğru veya yanlış, benim görüşlerimdir ve hiçbir parçasının dünyanın bir başka yerinde ve dilinde yazılmadığını biliyorum.

 

Bir sabetayist avcısı değilim.

Bilimsel yöntem geliştirmeye çalışıyorum; gidilen okullar bir işarettir ve hiçbir zaman ispat saymıyorum. Selanik’te veya İstanbul'da Terakki Lisesi’nde. Fevziye Mektebinde, Işık ve Boğaziçi Liselerinde her okuyanı sabetayist kabul edemiyorum.

 

Tekinalp veya Kohen’in / Kemalist olmadan önce Siyonist olduğunu biliyoruz

1883 yılında İshak Kohen in oğlu olarak dünyaya gelen Moiz / Ziya Gökalp’i etkileyenlerin başında sayılıyor

Türklere anayurtu ve dolayısıyla İç Asya'yı gösterenlerin başında geliyordu.

Dilbilgisi zengindi, bunun da verdiği imkânlarla, kullanılan Türkçe'deki sözcüklerin çoğunun Arapça kökenli olduğunu buluyordu, dilde arınma politikasının da pişdarları arasında yeralıyordu.

 

Hamburg’daki Dünya Siyonisileri Kongresi’ne Selanik Delegesi olarak gittiğinde, Asır’da çalışıyordu

 

Moiz Kohen, Serezli idi

Şeyh Bedrettin, Sultan Çelebi Mehmet’e karşı bir ayaklanma girişimine önderlik etmekle suçlanmıştı.

Mustafa’nın başındaki “Börk”, kızıl baş giysisi ve diğer başka işaretler nedeniyle Kalenderi ye tarikatından olduğunu tahmin edebiliyoruz. Torlak Kemal ise Yahudidir, Avram Galante, asıl adının Samuel olduğunu haber vermektedir.

 

Birinci Kitap

PAMUK PRES

 

Birinci Bölüm

EN ÇOK OKUNMAYAN YAZAR

Bir “Orhan Pamuk Vak'ası" ile karsı karşıya bulunuyoruz; ortada bir estetik tartışma yok çünkü bir taraf Pamuk'u “yazar" saymıyor, bu içerisidir ve diğer taraf, Türkiye’nin “en büyük yazarı" tayin ediyor, bu dışarısıdır, biz böyle bir matriksle bir edebiyat tartışması yapamayız

…ortada estetik değil bir ideolojik savaş var demektir.

 

…eğer “büyük basın" dışarı ile birlik olup Pamuk’un Türkiye’nin en büyük ve en çok okunan yazarı olduğunu sürekli propaganda ediyorsa aksi görüşün kaynağı nedir; bu soru ortadadır.

 

Cumhuriyet, yayın politikasını, Pamuk'un büyük yazarlığına ve propagandasına dayandırmakladır

 

…tekel düzeninin kurulduğu her coğrafyada / “Kötü para, iyi parayı kovar” yasasına benzer hir biçimde, “Birikimsizler, birikimlileri kovar" yasası geçerlidir. Çünkü, tekelistan'da en büyük düşman birikimdir ve çünkü birikim bağımsızlığa kapı açarken, birikimsizlik, oligarklara bağımlılığa yatkın formasyonları hazırlamaktadır,

…bağımsızlıktan korkuyorlar; korktuklarını yok ediyorlar.

 

Mahmut Makal’ın, Oktay Akbal’ın, tanınmış kültür adamımız Kışlalı'nın, tanınmış şairimiz Behramoğlu’nun Pamuku okumayı denediklerini ancak başarılı olamadıklarını saptamış durumdayız. Bu durumda bile Pamuk’un, “büyük” sözcüğünü bir tarafa bırakıyoruz, “yazar” olduğu tartışmalıdır

 

Benzer bir zorlamanın örneklerinin az olduğunu da söyleyebiliriz; belki Hintlileri, Manchester pamuklularını almaya mahkum etmek için Hintli dokuma ustalarının ellerinin kesilmesini veya Çinlileri afyona alıştırmak için savaş açılmasını hatırlayabiliriz; bir estetik tartışma değil sömürge savaşı ile karşı karşıyayız.

 

…dünyanın her tarafında övgü selleri, Pamuk’a okuyucu getirmemektedir; çünkü, yazmasını bilmemekte ve yaşamı görememektedir

 

Radikalde romanın baş kahramanlarından birisinin adı “Nazik" olarak verilmekledir; Fakat romanda bu adda bir kahraman bulunmamaktadır

 

Pamuk'un Kırmızısında, "Siyah" diye bir kahraman da yoktur, İngilizceye çevrilirken seçilen “Black” yerindedir; ancak İngilizce’den tekrar Türkçeye çevrilirken hata yapılmış olmaktadır. Demek, Radikalin çevirmeninin Pamuk'u hiç okumadığından anık hiç kuşku duymuyoruz. Bu kahramanın adı da, "Siyah” değil "Kara” oluyor ki bunun ayrı bir önemi var, Çünkü biz Türklerde “Kara” ismi olmamasına karşın, Yahudi isimleri sözlüğünde yerini buluyoruz.

 

İkinci Bölüm

KIRMIZI SOLÜSYON

Pamuk Benim Adım Kırmızı romanına bu adı alırken, hangi bahane ile hareket ediyordu

Amerikalı yazar, J. Updike, “başlığın neye işaret ettiğini çözemedim" cümleciği ile başlayarak, “kendi bağımsız araştırmalarım sonucunda Üçüncü Murat’ın uzun kırmızı bir sakalı olduğunu öğrendim,” diye sürdürüyordu

Pamuk un romanına eksen yaptığı Üçüncü Murat’ı bir kapı sayabiliriz

…kumaşı kırmızı yapan boya /

Bir böcekten çıkıyor, böceğin adı “kırmız" idi, Akdeniz'in iki kıyısında meşelerde yaşayan kırmız böceklerinin dişisinden işte bu renk elde ediliyordu

“ı” eki isimden sıfat yapmada kullanılmaktadır.

“kırmızı", kırmız böceğinden anlamına geliyordu.

 

Pamuk, romanına “kırmızı" adım bu gerekçeyle mi verdi, sanmıyorum, Pamuk’un, çok kültürsüz ve dillere sevgisiz birisi olduğunu çıkarabiliyorum.

 

İbrani de ise, “kırmızı” sözcüğünün karşılıklarından birisinin, bizim dillerimizde “adem” ve Batı dillerinde “adam’ olduğunu, İbrani herhangi bir sözlükten saptayabiliyoruz.

 

Alman eleştirmen Gabrielle Killert Hanım. Pamuk için, “anlatamıyor” diyordu

 

Pamuk’un bu romanı, kendi iddiası ve reklamcılarının tekrarına göre bir tarihi romandır ve tarihe de ışık tutmaktadır

 

Osmanlı tarihinde ise, kırmızı rengin ve bu renkte baş giysisinin hiç iyi görülmediğim biliyoruz

…kırmızı baş giysiler bunlara genellikle “kızıl taç" deniyordu, hep batıniler, şiiler ve diğer heterodoks mezhep mensupları tarafından taşınıyordu.

Osmanlı tarihinde kırmızının asıl kötülenmesi, Osmanlı Doğusunda Şia'dan kaynaklanan safevi mezhebinin kök salması ile başlıyor, yaygınlık kazanıyor ve güçleniyor; “kızılbaş" sözü bundan sonra bir tür küfür anlamına geliyor

 

Osmanlı’da gayri müslim tebaa ayrı bir kıyafet rejimine tabiydi, Yahudiler sarı renkte türban giymek zorundaydılar

III. Murat döneminde, 1574-1595, ekonomik güçlüklerin baş gösterdiği bir sırada Yahudi bir kadının 40.000 duka değerinde bir elmas takıp gezmesinin yarattığı büyük tepki üzerine Sultan hiddete kapılarak tüm Yahudilerin öldürülmesini emretti (daha sonra) bir öfke anında verdiği emri değiştirerek sadece Yahudilerin ve diğer gayri müslimlerin, giyim ve kuşamlarını düzenleyen, lüks eşya kullanımını kısıtlayan bir ferman buyurdu 27 Nisan tarihli bu fermana göre Yahudiler kavuk taşıyamayacak, kırmızı bir şapka, siyah ayakkabı ve pamuktan bir kapama giyeceklerdi

Yahudilerin ve Sabetayistlerin tarihlerini ve bunu da çok iyi bildiklerini biliyoruz.

Bu nedenle, Pamuk’un bu kitabını görenlerin, hepsini hiç okumadan, içindeki Benim Adım Kırmızı kısa ve hiç anlaşılmayan bölümünü açıp, “Kırmızı olmaktan mutluyum! İçim yanıyor, kuvvetliyim fark edildiğimi biliyorum, bana karşı koyamadığınızı da" veya bunun hemen arkasından, “Ohh ne güzel kırmızı olmak!’’    cümlelerini birer dinsel metin tarzında okuduklarını tahmin edebiliyoruz.

 

Üçüncü Bölüm

ESTER

Orhan Pamuk, yazar değildir; çıkardıklarının hepsinde eskatolojik bir dekor var,

 

Kemal Tahir edebiyattaki yetersizliğini tarihle ve tarihteki yetersizliğini de edebiyat veya daha doğrusu edebiyat taklidi ile örtme ekolünü açmıştı; Orhan Pamuk veya Ahmet Altan bu ekolün öğrencileridirler.

O Pamuk aynı yerde duruyor, büyük bir cüretle, tarihsel doğrulan çarpıtıyor ve her türlü yanlışı tarihsel doğru olarak sunabiliyor.

 

Dördüncü Bölüm

MUHTEŞEM ZAVALLI

Süleyman

Birinci Süleyman'ın saltanatını incelediğimizde, dönemin "‘kanuni'’ değil, "gayri kanuni ’ olduğunu görmekte hiçbir güçlüğümüz bulunmamaktadır; kanunsuzluk yaşanılan günlere rengini vuruyordu ve daha sonraki çözümlemelere de damgasını vurması kaçınılmazdır Kamu yönetiminde, keyfilik egemendi ve entrika, tek yönetim ilkesi ve cinayet tek yaptırım oluyordu.

 

Süleyman’ın, saltanatının hemen başında, Sadrazam Piri Ahmet Paşayı emekli ederek harem-i hümayunda odabaşı olan İbrahim’i sadrazam yaptı

Süleyman’ı bir zaferden diğerine götürdüğü kesindir

İbrahim artık güçlü bir sadrazamdı. Bu ise “Kanuni" Süleyman için çok fazladır

…sarayda bulunduğu bir gece padişahın emriyle boğdurulmuştur

 

Hürrem’in en büyük icraatlarından birisi, tahtın doğal varisi ulan çok parlak Şehzade Mustafa cinayetine Süleyman’ı ortak edebilmesi idi.

Süleyman’ın gayri kanuni yönetimi ile ilgili bir izlenim edinmiş oluyoruz

 

Süleyman hakkında standart biyografinin yazan Fransız A, Cloth / Mustafa'nın tahta geçme ihtimalinin Hıristiyan dünyayı ürküttüğü konusunda bütün çağdaşı gözlemcilerin birleştiklerini buradan öğreniyoruz.

Mustafa, babası Süleyman ile buluşmak özere çadıra girer girmez birdenbire iri yarı dilsizlerin dört bir yandan saldırısına uğruyor

Muhteşem’in, tereddüt geçiren cellatları öz ve en büyük oğlunu boğmaları için yüreklendirdiği ve tehdit ettiği konusunda inandırıcı bilgiler bulunmaktadır

Kanuni, en parlak ve en büyük şehzadesinin boğulmasını emretmiş ve seyretmiştir

 

1529 Viyana Bozgunu, Süleyman’ın imajında, dün de bugün de büyük bir gölgedir

kapitülasyonlar da Süleyman zamanında başlamıştı

Buna neden gerek duyuldu

 

Yahudi Ansiklopedisi / Süleyman’ın Kudüs’e sağlam surlar yaptırdığı yazılmaktadır

 

Joseph Nasi’ye Yahudi Ansiklopedisinde yazıldığı üzere Süleyman’ın sırdaşı veya başdanışmanı demek, yine de rolünü anlatmaya yetmemektedir. Selim zamanını incelerken Yasef Nasi’nin, Kıbrıs Kralı unvanını aldığını ve ancak Vezir Sokullu Mehmet Paşanın bunun gerçekleşmesini önlediğini göreceğiz

 

Portekizli bir Marrano olan Gracia’ya, Yahudi tarihinde “Ha Geveret” de deniliyor ki. “Dame" veya “Hanım” anlamındadır; bir yarı azize sayıldığı kesindir. Marrano / ölüm tehdidi ile Hıristiyanlığı kabul etmekle beraber gizlice Yahudi dinini uygulayanlara bu isim veriliyordu ve birlikte büyük servet yaptılar.

Süleyman tarafından işkence ve ölümden kurtarılan La Senora ya da Ha Geveret, emin bir toprağa geçer geçmez, Hıristiyanlığı resmen reddederek Yahudi olduğunu açıkladıktan sonra, 1553 yılında yerleşmek üzere İstanbul’a geldi

 

Gracia Nasi'nin, 1000 duka karşılığında Süleyman’dan, Filistin’de Tiberias şehrini alması

 

Süleyman ile birlikte Osmanlı yönetiminde güçlü bir Yahudi Partisi’nin varlığını tekrarlayabiliriz; bunun karşısındaki partinin lideri Sokullu Mehmet idi

Nasi’nin bu dönemde her tarafa yayılan çok güçlü bir casuslar ağı vardı, krallar olmasa bile voyvodalar indirip çıkartabiliyordu, ölçüsüz zengindi

 

Yahudi Ansiklopedisi / Süleyman’dan başlayarak elli yıllık bir dönemde, Erez İsrail’in barış ve güvenlik içinde geliştiği, nüfusunun arttığı ve tarımının kalkındığı yazılmaktadır.

Süleyman’ın kapitülasyonu başlattığına işaretle / Fransa ile başlayan kapitülasyon sisteminin, Türkiye’deki Yahudilerin çıkarlarına son derece denk düştüğü sonucuna varıyoruz

 

Kapitülasyonlar / Yahudilerin Türkiye’ye göçleri hızlanıyor, yasal durumları netleşerek sağlamlık kazanıyor, servetleri müsadere tehlikesinden kurtuluyor ve her tarafta Osmanlı güvencesiyle ticaret serbestisi kazanıyorlardı

 

Birinci Selim, hem zorla Müslüman yapılan Yahudilerin. Yahudiliğe dönmelerine ve hem de yeni sinagoglar yapılmasına izin veriyordu

 

…din Türklerde, bir imandan çok bir politika imkânıdır

 

Türkler, iktidara gelmek veya hücum ya da savunmada, dini bir öğreti ve bir bayrak olarak kullanıyorlar; çok din değiştirmelerini ve genel olarak bağnazlıktan uzak kalmalarını, bu önerme ile açıklayabiliyoruz.

 

XVI. Yüzyılın başında, Şia / İran’da bir devlet

Iran-Osmanlı rekabeti esastır; öyleyse Osmanlı yönetenlerinin, Sunna’ya çok güçlü bir şekilde sarılmalarını, bir savunma alanı olarak tanımlayabiliyoruz.

 

Batıya döndüğümüzde, Avrupa henüz “Avrupa” olmamakla birlikte, Avrupa’da bütün husumetin Yahudiliğe yöneltildiğini biliyoruz.

…çizdiğim çerçeve içinde her zaman son derece politik Türk yönetenlerinin Yahudilik ile kucaklaşması ve bir ittifaka girmesi mantıklıdır.

…iman ile politik gerekler çatıştığında, politika üstün geliyordu ki buna, burada da tanıklık ediyoruz

 

Selim

Türko-Moğol hanedanlarda sarhoş olmayan prens veya kral bulmak, imkansız değilse bile oldukça zordur. Cengiz’in çocukları ve torunları ile Osman’ın torunları içinde, ayyaş denecek kadar içki düşkünleri oldukça çoktur. Böyle bir durumda bunlardan birisine “ayyaş” demek ve hele Kıbrıs’ın alınması türünden önemli olayları şarap bağımlılığına bağlamak, önce son derece çocukça sayılmalıdır

 

Avram Galante / İkinci Selimin, 1574 yılında bir fermanla, Müslümanların, şarap ve rakı içmelerini önlemek için ithalatını yasakladığını, ancak Yahudi ve Hıristiyanların, “secretement", herhâlde Müslümanlara göstermeden içmelerini serbest bıraktığını haber vermektedir. Selimin, gayrimüslimler için içki ticaretini serbest bırakmasını normal görebiliyoruz, çünkü ülkedeki şarap lekeli Joseph Nasi’nin elinde bulunuyordu.

 

“Yahudi Partisi"

1569 yılından itibaren, bütün gücünü Kıbrıs’ı almak için Venedik ile savaş çıkarmak üzere kullandığını okuyoruz. Kıbrıs’ı almak, artık Nasi’nin ve Yahudilerin en önemli hedefi olmuştu

Bu kadar değil. Profesör Galante. Nasi’yi anlatırken, Türk kaynaklarına dayanarak Selim’in Nası’ye eğer Kıbrıs’ı alırsak “Kıbrıs kralı olacaksın" dediğini aktarıyor,

Selim'in ayyaşlığı ise, bu gerçeği gizlemek üzere ileri sürülüyordu.

 

Murat

Giysi, her zaman toplumsal statü karinesidir; Türkiye Yahudilerinin, XVI. Yüzyılda topladıkları ölçüsüz serveti, bir üstünlük göstergesine dönüştürdükleri ortadadır. Üçüncü Murat'ın, yeni giysi rejimi ile Türkiye Yahudileri'ne, üst statü dayatmalarından vazgeçmelerini dikte ettiğini düşünebiliriz Kırmızı baş giysisi, Yahudileri daha alt bir toplumsal dereceye indirmektedir.

Galante, Murat’ın, Sokullu’nun tavsiyesi üzerine, Joseph Nasi’nin servetini müsadere ettiğini haber vermektedir.

 

Süleyman'ın, Selim‘ın, Murat’ın zamanlarında en önemli figürlerden birisinin de Ester olduğunu görmüştük; saray ile elçilikler arasında mekik dokuyor, kraliçelerle mektuplaşıyor ve çok büyük atamaları realize ediyordu; Avram Galante Ester’i, zamanının en büyük Yahudilerinden birisi saymaktadır,

 

Yahudiler, Osmanlı döneminde, hiçbir zaman XVI. Yüzyıldaki zenginlik ve güce erişemediler, Muhteşem ile başlayan altın çağ, böylece sona eriyordu.

İzmir ve İstanbul'u sarsan sabetayist hareketi analiz eden çalışmalar, Yahudiliğin içinde olduğu yoksulluğa sürekli olarak işaret ediyorlar,

 

Beşinci Bölüm

BENİ YEHUDİ

Pamuk, romanlarındaki tarih sayfalarının doğru veya yanlışlığının, varsa hiçbir okuyucusu tarafından sınanamayacağını bilmekledir; bu nedenle tahrifatta, aslında burada “tahrifat” sözcüğü çok zarif kalmaktadır, kendisini son derece özgür saydığını görüyoruz.

 

Bir insanın büyük bir korucu ağı varsa, uydurma özgürlüğü sonsuzdur

Bu özgürlük ve yaratıcılık değil, kalsifikasyondur, Pamuk’un New York'lu meddahları, Pamuk’un yaptığının ne büyük bir sorumsuzluk olduğunu çok güzel kanıtlıyorlar. New York Times’da Pamuk’u öven R. Eder ve J. Updike, Pamuk’un Kırmızısına dayanarak, XVI. Yüzyılda, İstanbul’da, resimde gölge ve perspektif kullanmaya kalkan ressamların paramparça edildiklerini yayıyor ve Pamuk'u bu ve benzeri gerilikleri, korkusuzca su yüzüne çıkardığı için kutluyorlardı. Pamuk olan katliamları saklayıp olmayanları uydurduğu için son kahraman ilan ediliyordu

 

Yahudi biçemi

Yahudi mistizmi, bütün mistisizm türleri misali, gnostiktir; tanrı, bilinebilmektedir.

Kabalada tam anlamamak ve anlatamamak temel’dir

Kabalada, tanrı ile canlı ve cansızlar arasında, yaratan-yaratılan ilişkisi bulunmamaktadır

…ruhun ölümden sonra da varolduğu veya insan dışı varlıklarda da bulunabileceği inancı hâlâ muhafaza edilmektedir. Bu açıdan bakıldığında, Pamuk’un, Kırmızıda, ölüleri, bu arada Enişteyi ve ağaçları da konuşturması, estetik olmasa da kabalistik bir gerekliliktir.

 

Altıncı Bölüm

NOVA VITA

Bu isim, Nova Vita, Dante’nin, tanıdığında dokuz yaşındaki Beatrice için yazdığı, şarkı ve soneleri içeren kitabının adıydı; İlahi Komedya’nın hazırlayıcısı olduğunda görüş birliği var. Başlangıcı, aşkın hayatı yenileştirdiğine inançtır; bu nedenle de Nova Vita, gençlik, hayatın ve yeni hayatın baharı üzerine, romantik, şairane ve alegorik küçük bir kitap oluyordu. Komedi’nin standart Fransızca çevirisini yapan H. Longnon, Yeni Hayat’ta, Dante’nin dolaylı bir dil kullandığına ve şiirlerine, “deliberement mystiquen, bilinçli olarak mistik bir anlam yüklediğine işaretle bundan sonra, mistizmin, Dante’nin yaşam ve çalışmalarında en önemli yeri tuttuğunu belirtiyordu.

Encylopedia Britannica / Dante’nin büyük dedelerinden birisinin. Haçlılarla birlikte Kudüs’ü savunurken öldüğünü haber vermektedir. Bu bir yana, Encyclopedia Judaica, ilahi Komedya'da Yahudilerin geçtiğini ve içinde, Yahudilerle ilgili hiçbir hakaret ve küçültücü sözün bulunmadığını kabul ediyor

 

“Dönme” adını ne zaman almaya başladıklarını netlikle belirtemiyoruz

Selanik özellikle İzmir en güçlü oldukları şehirlerdi

1700 yılında Baruchiah Russo adlı bir lider çıktı, sabetayizme güç kazandırmaya başladı

Russo’ya “Osman" adı verildi

 

Nahit’in İbrani karşılığı Zohar’dır.

 

Yedinci Bölüm

KİTAP

Arabi'de panteist vurgular hep belirgindir. Büyük sufist hikmetlerine akıl yoluyla ulaşmadığını, bunların kendisine melekler sayesinde getirildiğini ileri sürüyordu

 

Tapınak Şövalyeleri, Müslümanlıktaki İsmailli Hareketi türünden, inisiyanik örgütlenmelerin en gelişmiş tipini oluşturmakladır; Müslümanlıkta İsmailli ve Hıristiyanlıkta Mabet Şövalyeleri, bütün gizli ve bu arada batini oluşumlara modellik yaptılar Birisi Haçlılar tarafında ve diğeri karşısında, Hıristiyanlık ve Müslümanlığa çok büyük hizmette bulundular

 

Moğollar ve diğeri de papalıkça desteklenen Fransa kralı tarafından katliamlarla ortadan kaldırıldılar Kalanları İslamik cephede, Kurtuluş Savaşında liderleri Ağa Han kanalıyla Mustafa Kemal’e maddi yardım gönderen İsmail iler ve diğeri de Türkiye'deki kolları bir ara Mustafa Kemal tarafından kapatılan masonluk olarak sürüyorlar.

 

“Templier’ler Hasan Sabbah’tan ezoterik öğreti ile birlikte bir şeyi daha öğrendiler, gerçek inançlarını saklamayı ve iyi birer Hıristiyan gibi görünmeye devam etmeyi” deniliyor

 

Sekizinci Bölüm

SİNEKLİ BAKKAL

Türkiye sözkonusu olduğunda, dünya Yahudiliği, Amerikan emperyalizminin, hem öncü kuvveti ve hem de beşinci kolu olmaya talip durumdadır

 

Bin dokuz yüz altmış yedi, Araplar ile İsrail arasında “Altı Gün” savaşı

Bu tarihten sonra her gün daha çok keskinleşen biçimde bir sadakat problemi ortaya çıkmış görünüyor

 

Halide’ye “mandacı" olarak bakmak, bir haksızlık olmasının yanında bir yöntem hatasıdır; “manda", Halide anlayışımızda çok küçük bir yerdedir, zamanın genç ve büyük şöhreti, hiçbir zaman ununu zinciri yapmadı ve hep özgürlük için koştu

 

Sinekti Bakkalı yazarken Dante’nin Nova Vita’sından esinlenmiş olduğunu gösteren pek çok işaret görüyoruz.

 

İkinci Kitap

YABAN AĞ

 

Birinci Bölüm

YOZ

…yoz, alçaklıktan haz alan yaratıktır.

 

televizyonun gecekondulaşması

Bu, televizyonun tümüyle gecekondulara karşı bir silah haline gelmesinin sonucudur; amaç gecekonduda yaşayan insanın ahlakını bozmak, değerler sistemini yıkmak ve böylece kontrol altında tutabilmektir.  Bunu yaparken de, mikroskobun mikroptan etkilenmesi gibi, giderek gecekondulaştılar

 

Emperyalist dünya, bozanın mutlaka bozulduğu bir dünyadır; artık bozulmadan bozamıyorlar.

Adı Aylin

Bu kitabın kahramanı Aylin’in, Fethullah Gülen ile Pentagon arasındaki ilk bağlantıyı kuran kimse oldu

 

Dili: Belce

A, Altan’ın, Kılıç Yarası Gibi namlı metninin, hangi dilde yazıldığı sorusuna, “belce" demek zorundayız

Kitabın arkasına, A. Altan’ın "yakın tarihimizin gölgede kalmış pek çok olayına ışık" tuttuğu haberi de konmuştur; böylece Kemal Tabir geleneğinin devam ettiğinden emin oluyoruz. Bu tarihi, pornografik sahneler hayal ederek, edebiyatçılardan tedris etmeye alışmış okuyucuları sevindirici bir haber olmalıdır; meslekten tarihçiler ise tarih yerine masal anlatılmasına itiraz etmemeyi öğrenmiş haldeler.

 

Tarihi: Düzmece

 

Bataklık

O. Pamuk ve A. Altan’ı, sanat katilleri olarak görmek durumundayız.

 

Tarihsel roman, uydurma özgürlüğü değildir

A. Altan, bunu her fırsatta yapıyor

Edebiyatı hafife alanlar, kendileri hafif olanlardır

 

İkinci Bölüm

ANTİ-NARODNÎZM

Bu üç sözcük, “halkçılık", “popülizm” ve “narodnizm” aynı anlama geliyorlar, kökeninde Rusça “narod” sözcüğü var, “halk" anlamındadır.

Rusya Çarlığının otokratik, halktan uzak idaresine karşı, "halka doğru" ve “halkın dostları” eğilimlerine şiddet içerdiler, yöneticileri öldürüyorlardı ama ölümden korkmuyorlardı; ölüme koşmaları, dünyanın her tarafında yankı yapıyordu.

Cumhuriyetin anayasalarına bir ok olarak giren “halkçılık” işte budur.

 

Teşkilat-ı Mahsusa, “Özel örgüt” demektir, özü itibariyle bir istihbarat ajansı değil, bir ihtilal örgütü idi ve bugünkü Türkiye’nin çok ötesini hedef alıyordu.

 

Burhan Belge çok yükseklere çıkmıştı, 27 Mayıs’ta hapse girdi, oğlu Murat bunu kine dönüştürdü, Çetin Altan büyük şöhret oldu, işçi Partisi’nden mebus seçildi, sonra hapse girdi, hazmedemedi, çıldırma sınırlarına geldi, ülkeyi terk etti, olmadı, dönek oldu, olmadı ve şimdi iki oğlu Cumhuriyet’i yıkmak istiyorlar. Babalarını hapse atan Cumhuriyetten intikam peşindedirler. Herkesin başına gelebilecek bu tür olumsuzlukları aşamayacak kadar hedonist olabilirler. Öyleyse koruyucuya muhtaçtırlar. Cumhuriyet yıkıcılarının en güvenilir koruyucusu Amerika’dır.

 

Üçüncü Bölüm

İDRİSİLER

…düzeni arayan kitaplar, düzeni sallıyordu. Bunlar, Doğan Avcıoğlu’nun Türkiye’nin Düzeni, Doktor Beşikçi’nin, Doğu Anadolu’nun Düzeni ve Profesör İdris Küçükömer’in Düzenin Yabancılaşması kitapları idi ve bu üç sarsan kitap, 1968 yılının aralık ayı ile 1969 yılının temmuz ayı arasında çıktılar; çok kısa bir tarih kesitine sıkıştılar, aynı zamanda zamanı sıkıştırıp hızlandırdılar.

 

…dar bir tarikat olarak varlıklarım sürdüren “ikinci Cumhuriyetçiler" İdris Hoca'dan gelirler

 

(İdris Küçükömer) "Düyunu Umumiye" idaresi ile ilgili olarak, "emperyalizm koşulları içinde, bürokrat Batılılaşma olaylarının ekonomide yarattığı kaçınılmaz sonuçtur" diyerek Sultan’ı bu günahtan kurtarmaktadır

 

(Hareket Ordusu’nun Yıldız Sarayını yağmaladığı iddiası ilk olarak buna ait)

…tarih kabadayılarını tembel beyinler doğuruyorlar

 

Dördüncü Bölüm

KOMPRADOR

…etimolojisi, Portekiz'e gitmektedir, Fakat tarih sahnesine çıkışı Çin’dedir, “comprador" Portekizli tüccarların Çin’deki ajanlarıydı, temsil eden görevliler demektir, mallarım satıyor ve Çin nezdindeki çıkarlarına nezaret ediyorlardı, Çinli idiler, ancak Portekizce öğrendiler.

 

Üçüncü Kitap

EYLÜLİZM

 

Birinci Bölüm

KÖKTENCİLİK

…kapitalizmi reforme eden bütün adımları ortadan kaldırmak / buna vahşi kapitalizm de denmektedir.

 

1979 yılı İran İslâm Devrimi ile başladı, bu Washington’ın bölgedeki en sadık müttefikinin devrilmesi anlamına geliyordu.

 

12 Mart, Süleyman Demirel’i başbakanlıktan indirdi. Ancak esas olarak Süleyman Demirel’in politikasını uyguladı.

 

İkinci Bölüm

KÜÇÜLTME

Latife Tekin, 12 Eylül döneminde Türk basınında bir övgü kampanyasına konu yapılan iki buçuk kitaptan birisidir.

 

Gece Dersleri

…bazı sayfalarda bir tek paragraf var, bazı sayfalar bomboş, bu boş sayfalarda neler yazılı olduğunu anlayamıyoruz fakat yine de ben, yazılı sayfalara bakarak en anlamlı ve değerli sayfaların boş olanlar olduğunu düşünüyorum.

 

…eylülist yazıcılar hep cinden, dinden, mezarlıklardan, ölümlerden ve idamlardan söz ediyorlar. …hep öldürenlerden yana bir kalpleri var. Öldüreni yüceltip, öldürüleni küçültüyorlar ve böylece insan onurunu ve insan aklını küçülttüklerinin farkında görünmüyorlar.

 

Üçüncü Bölüm

VAKA-İ GAYRİ HAYRİYE

 

Eylülist

Bir, 12 Eylül öncesinde önü kapalı ve çıkışı olmayan bir konumda bulunması gerekiyor. İki, 12 Eylül ile bir kaybının olmaması gerekiyor. Üç, 12 Eylül ile, 12 Eylül olmasa hiç gelemeyeceği bir yere gelmesi gerekiyor (misal Turgut Özal)

 

…eğer bir ülkede A. Doğan "medya kralı" ve M. Yılmaz başbakanlık yapmış bir başbakan yardımcı ise, "romancı" da Y. Karakoyunlu'dur

 

…bir intikam var, yokluk, varlıktan intikam almaktadır.

 

Yılmaz Karakoyunlu, özelleştirmeden ve Trt'den sorumlu devlet bakamdır. Özelleştirme gibi son derece yaşamsal bir konunun yanında, Trt'den yararlanarak senaryolarını yayma fırsatı bulabilmesi çok özel bir çaba içinde olduğunu göstermektedir.

…ülkede en acı ve on binlerce emekçinin tasarrufunun kaybolduğu bir bankerlik faciasında baş yönetici işte bu Yılmaz idi

Büyük banker faciası sırasında en sorumlu bir yerde bulunan birisinin vergi faciası üzerine yazması gerçek bir faciadır.       

 

Dördüncü Kitap

MÜMBİT HÜZÜN

 

Birinci Bölüm

KARABELA ÖMER

 

İkinci Bölüm

LEYLA İLE DURSUN

 

Üçüncü Bölüm

İKİ AYDIN

Russell aydındır ve Russell’ın yanında Sartre sadece ve sadece Saint Germain kafelerinin magazin malzemesidir.

 

Russell, nükleer silahları ve silahlanmayı insanlığa yönelik en büyük tehdit görürken, yıllar sonra Chomski de benzer bir keşif yapıyordu ve bir büyük tekelistan’a dönüşmüş Amerika Birleşik Devletleri’nde medyayı insanlığın önündeki en büyük kanser yumağı olarak görmeye başlıyordu

 

Batı'da aydın bitmiştir.

 

Beşikçi, sadece ve sadece inançlarına göre ve kesinlikle çıkarsız davranmanın mükemmel örneğini vermektedir; yaptıklarını ve zahmetleri, bir birikim veya kariyer saymamakta, HADEP’ten veya Diyarbakır Belediyesinden uzak durmaktadır.

 

Aydın, yapmak zorunluluğunu duyduğunu yapmaktan geri kalamayandır ve bunun için kendisini aşandır

 

Dördüncü Bölüm

SAPERE AUDE

Felsefe, kuşku; politika red ile başlar.

Politika değiştirme yürekliliği olarak gerçekleşiyor.

Felsefe ise Romalı şair Horace'ın sözüyle "Sapere aude" yürekliliği ile başlıyor. "Bilme'ye yürekli" olmak anlamına geliyor.

 

İnsanın doğasının, fizyo, düzenlerini bilmek, loji, birlikte fizyoloji ile insanın ruhsal devinimlerinin düzenlerini bilmek, psikoloji, bir arada ele alınınca materyalizm doğuyor.

 

Türkiye aydını üç büyük zayıflık ile yüklüdür.

Türkiye aydınının red geleneği yoktur.

Kurgu alışkanlığı ise hiç yoktur. Teorik bakamayışı, soyutlayamayışı bir yana soyutlamayı kötü sayması, hep tekil olana bağlanması, kurgu damarının olmayışının bir kanıtı olarak ortaya çıkıyor. Diğer kanıtı ise polisiye roman tarihinin ve ciddi okuma alışkanlığının olmamasıdır.

Türk’te hayal kurma eğilimi son derece zayıftır. Başlı başına bir ütopya yazınının olmaması bir yana, şiirinde bile hayal ve tutarlılığı sınanmış hayal sistemi denilebilecek olan ütopya görülmüyor.

 

Beşinci Kitap

GEÇMİŞ GELECEK

 

Birinci Bölüm

AMERİKA’NIN ATATÜRK’Ü

Tefecinin siyasetçiyi esir aldığı bir toplumda da en akılsızın en yüksek tepeye çıkması ve kütlesel olarak akıldan kaçış yasadır

Aklını yitirmişin en belirgin özelliği, adının her çağrılmasını övgü sanması ve saymasıdır; özellikle Batı'da ismimiz okunduğunda bayram yapıyoruz, bir alık toplum olduğumuz kesindir ama bunun derin bir aşağılık kompleksini içerdiğini de göremiyoruz.

 

Hem Ankara ve hem de Rusya ulus-devlet olmayı kabul etmedikleri takdirde. Dimyata pirince giderken eldeki bulguru unutmamalıdır, kaybedebilirler.

 

İsrail’in şu anda Rusya’nın en geniş diasporası olduğunu bilmek herhalde pek çoğumuz için sürprizdir; artık İsrail’in hulusunun üçte biri taze Rusyalılardan oluşuyor ve bunların büyük bir kısmının da Yahudi olmadığı haber veriliyor

 

Emperyal güçler, stratejik önemli yerleri bağımlı hale getiren devletlerdir; bunun karşısında yaranmacı küçük devletleri stratejik önem yarışında görüyoruz.

 

Türkiye, Israil’in kuruluşunu ilk önce tanımış ve şu anda da İsrail ile ittifak anlaşmaları imzalamış tek bölge devletidir.

Adana yakınındaki İncirlik Üssü, Irak’ı bombalayan uçaklar için vazgeçilmez topraklardır.

“Müslüman devlet” savını sadece iç tüketim değeri olan bir propaganda sayabiliyoruz.

 

İkinci Bölüm

MAKOVSKI-DERVISH KOMPLOSU

Yapısal reform

…değil mukavemetçi, mukavemet edebilecek bir tepe bile bırakmamaya çalışıyorlar; özerklik ve özelleştirme adına yaptıkları ülkenin bütün tepelerini müstevlilere teslim etmektir.

Türkiye’nin kendi halinde ve kendisi için herhangi bir ekonomik politika uygulama imkanını tümüyle ortadan kaldıracak kırma ve bozmaları gerçekleştirmektir, devleti bozup sözde özerk kurullar halinde yeniden örgütlemek ve bütün kritik pozisyonları, bağımsız devleti reddedenlerle donatmak, iki mekanizma olarak ortaya çıkmaktadır.

 

…sonuç şudur; öyleyse Türk Dışişleri Bakanlığı, sabetayist bir yuva, Paris'in sözcüğü ile bir "niche" durumundadır.

 

Üçüncü Bölüm

JÖN TÜRKİZM: DOĞU BİRLİĞİ

Jön Türkleri nasıl anlatabiliriz, "Türkiye'nin ilk jakobenleri" demek mümkündür ancak eksik kalacağını sanıyorum ve belki de "profesyonel devrimci" denebilir

 

Tanzimatçılar, "okuma" kurumlarını icat ettiler, "Harbiye", "Mülkiye", "Tıbbiye" Tanzimatçılar'ın marifetidir; ama "okunacakları" ise Genç Osmanlılar sağladılar, ilk gazeteyi, ilk tiyatroyu, ilk romanı, ilk şiiri, çağdaş insanın beynine hitap eden ne varsa hepsini, Genç Osmanlılar ve başta da Şinasi, Agah, Ziya Paşa ve kuşkusuz Namık Kemal verdiler.

 

Genç Osmanlılar ile Jön Türkler arasında bir köprü var; buna "Mithat Paşa" diyoruz.

 

Teşkilat-ı Mahsusa

Teşkilat ile ilgili iki teorik soru, benzer örgütlerin hepsinde olduğu üzere hemen karşımıza çıkıyor; bunlardan ilki ne zaman kurulduğu sorusudur. Bu soruya verilecek en kestirme cevap, bu tür örgütlerin önce oluştuğu, sonra çalıştığı, bu yolla yararlı olabileceğini gösterdikten sonra şeklen de kurulduğudur.

Balkan yenilgisinden sonra / Süleyman Askeri'nin öncülüğünde Kuşçuzade Eşrefin de ön planda olduğu bazı fedakar subaylarca Batı Trakya Geçici Cumhuriyeti'nin kurulduğunu görüyoruz.

 

…bir ihtilal örgütü olarak Teşkilat-ı Mahsusa en büyük başarısını Anadolu'da elde etmiştir, her yerde direniş ve hükümetleşme adımlarını attılar

Kurtuluş Mücadelesi'nin başında çok önemli işler gören ve çok acil bir ihtiyaç olan moral sorununu kısmen çözen Kuvva-ı Şeyyare'yi, bugünkü terminoloji ile gerilla kuvvetlerini, tümüyle Teşkilat-ı Mahsusa'ya bağlamak çok yerindedir.

 

Altıncı Kitap

ANTİ-HEGEMONYA

"Eğer Yahudiler Yahudi olarak kalabilirlerse, eğer partizanlık nedeniyle aralarında bir ayrılık olmazsa, yani aralarındaki kardeşlik bağlarını sürdürebilirlerse anti-siyonizm yok olmaya mahkum olacaktır. Ve merhum Theodr Herzl'in dileği olan Yahudilerin kendi topraklan olmasını istiyorsak, bu topraklar Türkiye'dedir.'"

Moiz Kohen, diğer adıyla Munis Tekinalp,

Dokuzuncu Siyonistler Kongresinde Selanik Delegesi olarak Konuşması,

Hamburg, Aralık 1909

 

Birinci Bölüm

OLMAMIŞ YALÇIN KÜÇÜK

Yalçın Küçük'ün anlamadığı şey, Orhan Pamuk'un bir Yahudi değil Sabetaycı olduğu…

 

İkinci Bölüm

YALÇIN KÜÇÜK SAHİDEN YAŞIYOR MU PATRON

 

Üçüncü Bölüm

ORHAN PAMUK MU?

llgaz Zorlu

Sabetayist kökenli bir musevi olarak, insanların kökenleri itibarıyla fikirlerinin eleştiri konusu yapılmasının alenen ırkçılık olduğuna inanıyorum. Ancak bazı kişiler eğer Türkiye dışında sabetayist kökenlerini bir reklam amacıyla kullanıp bundan bir menfaat elde etmeye çalışırlarsa bu durumda da kendileri ırkçılık yapmış olurlar.

 

Orhan Pamuk ve Pamuk ailesi kendi iddialarının aksine sabetayist kökenlidir.

…kendisinin bu dostuma ilettiği şu sözler dikkat çekicidir: "Sabetayistlerin bir devlete ihtiyaçları vardı çünkü Yahudilerle aynı kaderi paylaşmak istemediler. Bu devlet, kumcusu oldukları Türkiye Cumhuriyetidir"

 

Pamuk'un akrabası olduğu ve bu yazıda adı geçmeyen Vali Muhittin Üstündağ sabetayist kökenlidir. Kendisinin soyadına dikkat edelim. Sabetayistler kendilerini Yahudilerin elit aileleri olarak algıladıkları için bazı soyadlarını özellikle almışlardır. Büyükanıt, Elöve (Fransızca'da yükselmiş demektir), Uludağ, Ulukut, Dikkaya gibi soyadları hep bu mistik düşünceye dayanmaktadır.

 

Pamuk'un babası bizzat CHP hükümeti döneminde sabetaycı kadrolar tarafından Petkim Genel Müdürlüğü gibi çok kritik bir göreve getirilmiştir.

 

Bay Pamuk’un “Vallahi Yahudi değilim” ifadesi “Elhamdûllillah Yahudiyim” gibi bir anlam taşımaktadır.

Şevket Pamuk, ABD’de yaşamakta olan Cemal Kafadar gibi sabetayist kökenli bilimadamları bu konunun akademik bazda çalışılmasını gayri resmi olarak engellemekledirler.

Pamuk Yahudi değildir, bu doğrudur; sabetayist kökenli bir aileden gelmektedir.

 

Sabetayistler, Yahudi kavmindendirler ancak artık Yahudi dininden çıkmışlardır. İsrail’deki hahambaşının da kabul ettiği üzere artık farklılaşmış bir yapı olmuşlardır. Sabetaycılar, Sabetay Sevi’nin, Yahudi dininde olmayan emirlerini de kabul ederek Yahudiliğin temel emirlerini arttırmışlardır.

1967 Arap-Israil savaşından itibaren sabetayistler de Dünya Yahudi Partisi içinde yaralıyorlar.

 

Dördüncü Bölüm

SABETAYİST HEGEMONYA

Derviş Ailesi sabetayistlerin Kapani kolunun dini lideridir. Cem ise muhtemelen Karakaş kolundandır.

 

1967 yılma kadar, bir “dayanışma” içindeydiler

1967 yılında İsrail, Araplar’a karşı umulmadık bir zafer kazanınca, sadakat yönleri kayma göstermeye başladı; 1973’de Israil üstünlüğü bir kez daha ortaya çıkınca, hem yönetimde güçlerini arttırmaya ve hem de Israil yanlısı olmayan hareketleri ezmeye başladılar. Türkiye solunun içinden patlatılması ve üzerine görülmemiş hücumla yürünmesi çok düşündürücüdür. Bu, 1967 yılından hemen sonra, 1968 yılında başlıyordu

Rant, genel olarak bir insanın hak ettiğinden daha fazlasını almasıdır. Sabetayistler, rantiyedirler.

 

Derviş daha büyük rantiyedir. Hiçbir yeteneği yok, telefonla söylenenleri aktarıyor; peki, PTT'den bir telefon operatörünü neden bakan yapmıyoruz? Yaptığı, telefonda “kulağına söylenenlerini hükümete veya gazetecilerine aktarmaktır. Bunun karşılığında devlet parasıyla gönlünce geziyor

 

"Özkan" ne demek? Bu memlekette "öz" olmayan "kan" mı var, anlam veremiyorum.

"kohen" din adamı anlamındadır, "kağan" veya "kaan" ve "kan" olarak taşınabiliyor.

 

Sabetayizm, en katı dinlerden birisidir. Sabetay Sevi, değil Müslüman olmak, değil Müslümanlarla evlenmek, cinsel ilişkiyi bile yasaklamıştı.

…sabetayizm batinidir. Buna tarikat dememek gerekiyor. Bir dindir

Sabetayizmin kurucusu Sabetay Sevi'nin "Onlara benzeyin onlardan olmayın" şeklinde bir emri vardır. Bunların özelliği, islam gibi görünüp islam olmamaktır. Dolayısıyla gizlenme ihtiyacı kendiliğinden ortaya çıkıyor fakat birbirlerini bilip tanıyorlar.

 

Hepsinin iki ismi zorunludur; bir arada oldukları zaman tevratik ismi kullanmak zorunluluğunu duyuyorlar. Müslümanlarla birlikte, kendilerini saklamak kaçınılmazdır. Bu ise kişilikleri tahrip eden bir sonuç doğuruyor; aynı anda iki ayrı anlatımı aynı rahatlıkla dillendirebiliyorlar.

 

Benim bilgilerime göre; Yunaniler bunların hepsini bize gönderdi, gelmek istemediler, Yunanlılar göndermek ve biz de almak için büyük istek gösteriyorduk. Selanik’te neredeyse hiç sabetayist kalmadı.

 

Arkadaşlıkları yoktur ve sadece akrabaları var.

Türk sisteminde bazı yerler var ki -başka sözcük de bulamadığım için "Tımar” diyorum- timar olarak bunlara tahsis edilmiştir. Belki de artık Türkiye’yi tümden tımarları kabul ediyorlar

 

…artık şebeke ortaya çıkmıştır.

 

Sabetayistlerin, birisi Kapanı ve diğeri Karakaşi koluna ait olmak üzere iki liseleri var, Şişli Terakki ve Işık adlarını taşıyorlar, Yalnız burada yine de ekliyorum; sadece okula bakarak bir sonuca varmak çok yanlıştır, incelemeyi sürdürüyorum

 

…anti-semitizm kötüdür ancak semitizm daha kötüdür. Türkiye'de anti-semitizm yoktur ve semitizm vardır. Bir ülkede bir genelkurmay ikinci başkanı, Çevik Bir'den söz ediyorum, hangi din veya mezhepten olursa olsun, en büyük Yahudi madalyası alabiliyorsa ve görevde bulunan bir başbakan, hiç sakınca görmeden Yahudi madalyası alıyorsa, o ülkede anti-semitizmden söz etmek, akılla alay etmektir.

 

27 Mayıs oluyor. Fahri Korutürk Dışişleri Bakanı olarak ilan ediliyor. Altı saat sonra değiştiriliyor ve yerine Selim Sarper ilan ediliyor; bunu saptayabiliyoruz. Fakat bu değişikliğin mekanizmasını açı ki ayamıyoruz; ben açıklayamıyorum. Kim, nasıl ve hangi güçle yapıyor; henüz bunu açıklayamıyoruz.

Selim Sarper'in Moskova'da bulunduğu sırada Türkiye'den sakladığı bilgileri Amerika'ya bildirdiği kayıtları var

 

 

Birleşik Doğu Devletleri projeme, bazıları "Osmanlı’yı yeniden hortlatma” diyorlar, buna hiçbir itirazım yok, Anadolu topraklan iyidir, hoştur ama burada hiçbir devlet uzun müddet bağımsız kalamamıştır. Varlığımızı sürdürebilmek için birleşmeli ve büyü m eliyiz. Burada iki önemli ilke var; birincisi, Suriye, Irak, Iran, Kafkas ülkeleri, Bulgaristan, Yunanistan ve Kıbrıs ekonomik açıdan birbirine yakındırlar; gelişmişlik açısından aralarında uçurum bulunmamaktadır.

…bu bölgenin insanları, şarkıları, yemekleri, terbiyeleri ile birbirine benzemektedir; birleşirlerse, kimliklerini koruma şansını ellerinde tutabilirler

 

Beşinci Bölüm

TRUVA ATLARI

Büyük Kulüp’e masonlar ve masonlara da sabetayistler egemendir. Bilderberg Kulübü’ne çağrılanların hepsi kuşkusuz Yahudi değildir ancak çekirdek ve yön verenler Yahudilerdir. Son yıllarda Kissinger'ı Bilderberg’in ruhu sayabiliriz. Bir Yahudi misyoneri olduğundan kuşku duyamayız.

 

Şimdi ülkemizde, sabetayist olmayanların, sanatta medyada, show business'da ve özellikle politikada ön plana çıkarılmaları imkansızdır.

 

Altıncı Bölüm

AYAN BEYAN

Moiz Kohen, Osmanlı Türkiyesi varken, başka bir “Kenan Ülkesi” aramaya gerek olmadığını savunuyordu.

 

Türkiye bir rezerv devlet midir

 

Tüsiad'ın tarihi totalitarizmin ve komploların tarihidir

eylülist darbeden önce kurulmuştu ve bu darbe işverenler arasında eşitsizliği daha da arttırdı


 

13 Haziran 2025 Cuma

Kir Teorisi - Tekeliyet'te Aydın ve Sanat-Edebiyat

Yalçın Küçük - Kir Teorisi - Tekeliyet'te Aydın ve Sanat-Edebiyat

Yalçın Küçük, B. Sadık Albayrak, Taylan Kara

Doğu Kitabevi, 2018


 

ÖNSÖZLER

Cahilliğin teşhis ve tedavisinde Kir Teorisi

Confessions of an Economic Heretic

 

Yalnızca demokrasi mi, tekeliyet'te bitmeyen ne kalmıştır? İnsana dair bü^ar özelliklerin ve güzelliklerin sona erdiği bir yerdeyiz.

Kir Teorisi'nin temel kaynakları açısından bakarsak, roman bitmiştir. Romanın bittiğini üç büyük yazarla anlıyoruz Bir, Kafka'dır, Dönüşüm, 1915, Kafka, geç kalmıştır onu yazmakta! Dönüşüm'e roman diyebilir misiniz? İki: Cesur Yeni Dünya, 1932, Huxley! Dünya'nın en çok roman sayılan kitabıdır; roman diyebilir misiniz? Roman değildir. Peki, üçüncüsü, Orwell, Hayvan Çiftliği, 1945. Bu üç yazarla, özellikle Kafka'yla ve Huxley'le birlikte dünyada roman bitmiştir. Neden? İkisi de insanı yazmaz. İkisinde de insan yoktur. Bunun kahramanı bir böcektir, öbürünün kahramanı fabrikalardır. Orwell, hayvanları kahraman yapmıştır.

 

İnsan bütün dünyada artık burjuva değil, bilinen bütün tariflerin dışındadır, insan yoktur. İnsan olmadığı yerde, insanların hiç insanı merak elmediği bir zamanda' roman bitmiştir.

 

…emperyalizm ve tekeller bir kâğıdın iki yüzü gibidir

 

Bir nokta şudur, biz, 1963 yılına kadar Avrupalı idil, Avrupa Birliği'ne başvurduk. İslamizm, yobazizm, tarikatlar ve akepe, işte bizi bu karakterimizden, artık kendimiz olan kültür ve ahlakımızdan koparmak için, acımasız bir aşiret savaşı için örgütlendi, saldırıyor, savaştadır.

 

Cumhuriyete düşman kitapları iki kişiyle beraber görüyoruz Ahmet Altan, bir de bu tür romanları tahrik eden Murat Belge'dir. İkisi de babasının çocuğuydu. Çetin Altan hapse girdiği için onun iki çocuğu da bu Cumhuriyet'e düşmandırlar, başka hiçbir özellikleri yoktur.

 

Sadık'ın yazılarını okuduğum zaman, neredeyse kendi yazılarımı mı, Sadık'ın yazılan mı ayırt edemiyorum.

 

2002 - 2007 veya 2008'i aşağı yukarı Tayyip Beyefendinin ve akepe'nin birinci dönemi sayabiliriz. Acemi dönemidir ve 2008'den sonra asıl dönemi, şer'i, gerici ve tam manasıyla bilgisizliğe dayalı, diktatoryal bir hava içinde başka bir dönemi başladı. Bunu en iyi bir şekilde Orta Çağ dönemi olarak söyleyebilirim. Türkiye Orta Çağ'ı yaşadı.

 

…bizdeki cahilleşme İslamlaşmayla beraberdir. Aşağı yukarı 1947'de bütün dünyada Truman doktrini ile başladı.

Orta Çağ, cahilleştirme hapislerle beraber olur. 2007-2008'de aynı şeyi akepe de başlattı.

Trump / Bir tek özelliği var, müthiş bir islam düşmanıdır. İslamın kökünü kazıdı. Suudi Arabistan'da, biliyor: kadınlar sinemaya, maça gitmeye başladı. Türkiye'de de Tayyip Erdoğan büyük bir dönüş yaptı. Yumuşak bir islama döndü.

Yalçın Küçük, 2018

 

Eleştiriyle tarih yazmak ve tarih yapmak

Darlık içinde insan eylemi yoktur; iradesizdir. Zamanı ve mekânı daraltılan insan istemeyi ve elde etmek için harekete geçmeyi, eylemle değiştirmeyi unutmuştur.

 

Pazar mekanizması içinde, insana zararlı süpermarket malları pazarlanma mantığıyla satılarak tükettiriliyor.

…hepsi Tekeliyet düzenine uygun darlık içinde bir insan imal etmek içindir. Artık yalnızca "işaret edileni" gören bir okur-izler kitlesi yaratılmıştır. Darlık içinde insan bu şartlandırmaya boyun eğmiştir.

 

Kir Teorisi, Yalçın Küçük Hocamızın buluşudur. Kitabımızın teorik bölümleri onun eseridir

 

Gerilmiş karnı gecenin (Mustafa Göksoy)

 

Kir Teorisi ortak bir kitaptır; kitabı oluşturan eleştiri ve incelemelerin büyük bölümü daha önce çeşitli internet kanallarında yayınlandı

 

Eleştiri, aklı özgürleştirme eylemidir; özgürleşen aklın iradeyle donanması, hayatı değiştirmek için harekete geçmesi, insanın tarih yapmaya Erişmesidir.

B. Sadık Albayrak, 2017

 

 

Edebiyatla ahmaklaştırma, felsefeyle çökertme

İnsanı kafasından yakaladınız mı, kol ve bacak kolay gelir.

Gramsci

 

Bu toplum edebiyatla ahmaklaşmış, felsefeyle çökertilmiştir.

 

Çöküş biraz da dipnotlarla, atıflarla, binlerce sayfa akademik yazıyla, edebiyatla yaratılan iklimle olmuştur.

Tarihin altın kuralı hiç şaşmaz: Körleştiren körleşir.

Ahmaklaştıranlar ilk önce ahmaklaşır.

 

Bu kitap körleştirenlerin körlüğünü, ahmaklaştıranların ahmaklıklarını teşhir etmektedir.

Özgürleşmek, insanın yakalandığı yerden başlar. İnsan, nereden yakalandıysa oradan özgürleşir. Gövdelerin, bacakların, kolların özgürleşmesi, kafaların kurtulmasına bağlıdır.

 

KİR TEORİSİNE GİRİŞ

…tekelli düzen, bir kendi kendini kirletme ve bir insan aklını yoketme savaşıdır. Tekeller düzeni insanı akılsızlaştırmak, "deraisonner' etmek ve insanı kir içinde yaşamaya alıştırmak için sürekli bir savaş halidir.

 

Bir Kir Teorisi

"kir" teorisinin açılımına, Gonçarov'u, yeniden okumayı önererek, başlamak istiyorum.

 

Oblomov'u yeniden ve en kısa ölçülerde özetlemek zorunluluğunu duyuyorum. Çok ünlüdür, ancak büyük bir edebi değer taşıdığım düşülmemek gerekiyor, edebi yazıcılıkta, bizim Ahmet Mithat Efendi'den pek az ileridedir.

 

Romanın başında, Oblomov, kalabalık ve büyük bir konağın dairesinde, köylülerinden gelen paralarla, kurnaz ve yaşlı uşağı Zahar ile, yine de, bir "yaşam" sürdürmektedir, Ancak romanın sonuna doğru, buradan da düşmekte, başka bir yere kiraya çıkmakta, bir izbede, evsahibesi ilkel ve dul ile, bir kir batağında büyük bir "mutluluğu" sürdürmektedir. Oblomov'un bize öğrettiği, asalak sınıfların tembelliği değil, insanoğlu'nun da tıpkı, piçleşen bitkiler ve soyunu yitiren köpekler türünden yozlaşabildikleridir.

 

Soğuk Savaş'ta en yoğun operasyonlar Hollywood'a yönelik oluyor.

 

Lekelemek için yazarların, sanatçıların seçilmesi şaşırtıcı değildir. Yazarlar, sanatçılar, bilim adamları ve eğitimciler, demokrasiden nefret edenlerin ilk hedefleridir.

 

İonesco, tekeller düzencinin yarattığı tipleri çok iyi gösteriyordu; tekil bilgileri genel ve koyu aptallıklarının maskesidir.

 

…saptamalarıma göre, eytivi, star tivi ve kendilerinin entivi dedikleri benim "natava" tabir ettiğim tivi, tümüyle Amerikan kadroları tarafından yönetiliyorlar.

Bunlar / kir saçan aletlerdir.

 

Sevda Demirel, Tanju Çolak, Metin Ağır (Kaçan) vs.

İnsanlarımız, pisliğe battıkça, kire bulandıkça, daha doğrusu vücut halinde kir oldukları zaman, yükseliyorlar. Yükselmek için sadece kirlenmek gerekiyor. Beğenilmek için yalnızca pis olmak yetiyor. İnsanlarımız mutlu olmak için sadece pisleri görmek İstiyor ve kir'i yüksek tutuyor.

 

Demirel ile şapka

Şapka, Demirel'e ait olunca, ülkemizin siyasal tarihinde, tabansızlığı, sözünün sahibi olmamayı ve dirençsizliği temsil ediyor.

Demirel, pek az rastlanır, çocuk-sevgisiz bir insan'dır.

Deniz, Hüseyin ve Yusuf

…idam kararı Anayasa Mahkemesinden dönmesine karşın, Demirel'in aşın gayretkeşliği ile verilen oyların sonucunda, öldürülmüşlerdir.

Demirel'in uzun başbakanlıkları dönelinde hiçbir af yasası çıkmamıştır.

İşte Tanrı'nın kendisinden çocuk esirgediği, işte hiçbir çocuğa sevgiyle yaklaşmamış, işte gül türü üç çocuğu ipe yollarken büyük mutluluk duymuş, işte hiçbir dilde "af' sözcüğünü bilmeyen bir kimseye, bu sadist medyanın, "baba" demesi, baba sözcüğünü bozmak anlamına gelmektedir.

 

Dil, insanoğlunun mucizevi bir soyutlamasıdır. Bir halk ne kadar soyutlayabiliyorsa ve bir dil ne kadar nüans verebiliyorsa, o dil o kadar güzeldir.

 

Tekellerin bu hamamböceklerini beslemesi, hayatta tutması bile büyük bir karşılıktır.

Saussure'ün katkısını, insan düşüncesi için bir kanser sayıyorum

Saussure'de bu var, Saussure'ün ünlü önermelerinden birisi / dil ve düşüncenin bir sayfanın iki yüzü olmaları üzerinedir; diğer yüze dokunmadan bir yüzü kesip çıkarmak mümkün değildir.

Defter'deki dil perişanlığım bir darbe yemiş veya aşırı ölçüde kir tutmuş beyinlerinin ürünü olduğunu görebiliyorum.

 

Batı, aynı zamanda, Aydınlanma Çağıdır.

Ey Solcu, aydınlanmacı yazar ve filozofların hepsi materyalisttir.

Aydınlanma Çağı Batı'da ay tutulmasını yaşamaktadır.

Aydınlanmacı Batı, senin halâ hazinen'dir.

Buna karşı çıkan hamamböceklerinin hepsi, Dünya Bankası ile Para Fonu'nun helalarından besleniyorlar.

 

Nurdan Gürbilek'in, mırıltıya methiye yazması, güzele düşman ve kir'e âşık olmasından ileri geliyor. /

Gürbilek, bir Latife Tekin hayranıdır ve Tekin'in yazmayarak mırıldandığını ileri sürerek büyük haz almaktadır.

 

Demirel'in başbakanlığıyla başlayan dönem, belki 1966 başlangıcıdır, ülkemizde bir "otuz yıllık iç savaşlar" dönemidir.

Defter, bu kir düzeninin kanalizasyonlarından birisidir.

 

Walt Disney / Çıkışı ile sosyalizmin yükselişi arasında bir denklik var.

Ariel Dorfman, Armand Mattelart'ın Türkçeye Emperyalist Kültür Sanayi ve Walt Disney, adıyla çevrilen kitabında bu düşünceyi doğrulayan, Disney çizgi filmlerinin kapitalist ideolojiyi nasıl meşrulaştırdığını sergileyen ayrıntılı incelemeler var.

 

Trafik Canavarı" ya da "Enflasyon Canavarı", emekçi halkın sırtındaki sülük oligarkları kamufle etmek için, tekellerin tellaklarının buldukları sözlerdir.

Ey Solcu, toplumsal ve sınıfsal olayları, hayvanlarla açıklayanların kendileri hayvandır.

 

Erdal İnönü, aptallığa vurarak, ülkemizdeki ilk Amerikan burslusu ve "Morrison" adıyla tanınan Demirel’i, en yıprandığı zamanda, başbakanlık koltuğuna oturtan adamdır ve Madam Çiller'e, muhtemelen Amerikan yurttaşı olduğunu bilerek, yine başbakanlık koltuğunu sunan yaratıktır.

 

2002-2017: Bir Karanlık Tarih

İslamlaşma & Cahilleşme & Kirlenme

1947 yılında bir Amerikan donanması İstanbul'a gelmişti / İsrael 1948 yılında kurulmuştur.

 

Truman Doktrini'nden hemen sonra Türk Ordusu'na eğitim vermiş, en yeni silahları sağlamıştır. Amerika'da eğitime gitmeyen subayımız kalmadı

…şimdi, Suriye’de Amerika ne yapıyor ve yaptığı şudur, Kürtlere, yepyeni silahlar ve çok ciddi eğitim vermektedir. Kürtleri hem silahlandırmakta ve hem de eğitmektedir.

 

Profesör Albert Wohlstetter bir stratejisttir, ancak Amerika Birleşik Devletleri'nde darbe mühendisi olarak bertiyordu. Gider, inceler ve gittiği yerde bir darbe olması kesindir. 1979 başlarında Türkiye'ye geldi

Evren, 12 Eylül 1980 ihtilalini yaptı. İslamcıdır ve İslam'ı Türkiye'ye Silahlı Kuvvetler getirdi.

 

Kenan Evren de Yahudi kökenlidir ve Hilmi Özkök türünden, Manisalıdır. Manisa, Yahudileri ile ünlüdür, tabii Yahudi Kökenli olma ihtimali yüksektir.

 

Binali Bey, Amerika'da, Fareed Zhakaria ile konuşmuşla

Ferit Zekeriya, çok açık olarak, Wasnington' da Hükümet, 15 Temmuz'a inanmamaktadır, demektedir. Washington için ortada bir darbe yoktur, diyorlar. Merkel de ayrıca Almanya açısından bunu söylediler. Demek ki, 15 Temmuz'da bir darbe olmamıştı ve yok olmuştur.

 

1977 yılında "terörist" Menahem Begin Likud Partisi adıyla, İsrael'de, hükümete geldi. Şiddetin ve Yahudi şeriatı iktidarıdır.

1978 yılında, Papa İkinci Jean Paul dönemi başladı ve aydınlanmaya karşı savaş açtı. Katolizm'in Hıristiyan şeriatına döndüğü yıldır.

1980 yılında Türkiye'de Kenan Evren başkanlığında, darbe yapıldı. Orgeneral Evren, İbrani asıllıdır ve Türkiye'de "islam altın çağı" başlıyordu. Orgeneral Turgut Sunalp liderliğinde Likud tipi bir parti kuruldu. İç içedirler.

 

İbrani asıl müslümanların kapısındayız.

 

Akepe, bir Likud'dur.

Her ikisi de bir emekçi karşıtıdır. Aşırı Batı ve Amerika yanlısıdırlar.

 

Akepe'yi, Nasuhi Güngör'ün kitabına göre, "Yenilikçi Hareket" Gülen ile bir avuç Refah Partililer, birlikte kurdular.

Kılıçdaroğlu'nun Yahudi olduğundan hiç kuşku duyamıyoruz. Bir "Karay" yahudisi'dir.

Soyadları Kara Bulut idi, değiştirdiler

 

"Kara" okumak anlamında bir fildir. Yahudi dilinde bunlara "Karaim" diyorlar, "Karalar" anlamındadır, çoğuldur ve biz ise "Karay" diyoruz, Ruslar da öyle diyorlar. "Bulut" ise İbrani'de "Arman" sözcüğüdür

 

BİRİNCİ BÖLÜM

KİR'Lİ EDEBİYAT

Küçük burjuva edebiyatı tarih bilincinden yoksundur.

Zamanı an'da takılıp kalmıştır. Geçmişinden nefret eder, geleceğinden umutsuzdur, bütün gücüyle an'ı yakalamaya ve yaşamaya odaklanmıştır.

Küçük burjuva edebiyatı estetik bayağılığını, kurgu yoksulluğunu "anlatı" adı verilen bir tür icat ederek gizlemeye çalışır.

 

Burjuvanın sanat sevicisi olarak portresi

12 Mart Darbesiyle, neredeyse aynı günlerde, 12 büyük sermayedarın imzaladıkları bir protokolle burjuvazinin en önemli örgütlerinden TÜSİAD’ın kuruluşu ilan edilir. Aynı yıllarda Nejat Eczaabaşı'nın öncülüğünde bir başka sermaye örgütü daha kurulur; İKSV

 

En büyük devletçi bunlardır. Hapishanelerine kapattıkları sosyalistleri devlet düşmanı ve yıkıcısı olmakla suçlarlar. En büyük devlet düşmanı bunlardır; devletin ekonomiden elini çekmesini savunurlar, bütün devlet mallarım özelleştirme adı altında mülkiyetlerine geçirmeyi becermişlerdir. Polis ve asker maaşlarını, rektör ve profesör ücretlerini ödemek için vergiyi halktan toplarlar. Sonra bunları ücretini ödettikleri halkın üstüne salarlar. Satılan devlet mallarını özelleştirmek için krediyi devlet bankasından alırlar.

 

İş çevirirken, yıkımın altında kalacaklara teskin edici, göz boyayıcı işlere ihtiyaç vardır. Bunu da sanattan daha iyi ne yapabilir.

 

(12 Eylül’den sonra) toplumcu gerçekçiliğe karşı bireyciliği, "gerçeküstücülüğü", bunalım edebiyatını, yapısalcılığı, biçimciliği savunan kültür sanat dergileri de sahneye çıktı.

Hürriyet Gösteri dergisi

Gösteri'nin başında, 35 yıldır Doğan Hızlan vardır. D. Hızlan, aynı zamanda, piyasa edebiyatının ödül mekanizmasının da başındadır. Her yıl on beşten fazla edebiyat yarışmasında jüri başkanlığı yapmaktadır.

Gösteri için şunu da ekleyebiliriz; bu bayağılaşmanın propagandisti olarak misyonunu başarıyla yerine getirmiştir ve adları bile düzeysizlik çağrışımı yüklü, Ot, Kafa, Bavul, Cins, Sabitfikir, Hayvan vs. dergilerine dağılarak üç aylık aralarla inzivaya çekilmiştir.

Genellikle melankolik bir yitmişlik içinde çırpınan kalemlerin doldurduğu bu dergilerin sayfaları da, kapkara, gri ya da çamur renklidir. Melankolik yazı, bu koyuluğun içinde belirir ve çıkışsızlığı imleyen karanlığın içinde boğulur.

 

Yarın’dan Adam Sanat ve Notos’a bir tipoloji: Semih Gümüş

2005'e kadar, 20 yıl yayınım sürdüren Adam Sanat'tan, bugün piyasa edebiyatının en önemli belirleyicilerinden Semih Gümüş çıkmıştır.

Notos, günümüzün tipik piyasa edebiyatı dergilerinden biridir. Temel işlevini, toplumcu gerçekçi edebiyatı karalamak, silmek, bireyci ve bayağı piyasa edebiyatıın yüceltmek olarak tanımlayabiliriz.

Yalçın Küçük'ün "Küfür Romanları" kitabıyla kategorize ettiği edebiyatın yayınlanması, pazarlanması ve starlaştırılmasında Adam Yayınları'nın, Sanat dergisinin yazarlarının büyük katkısı vardır.

 

Gerçekçi edebiyatın etkisizleştirilerek bireyci ve biçimci edebiyatın egemen olmasında Yeni Gündem'in ve İletişim Yayınları'nın kilit bir rolü vardır.

 

Dün "doğuyu bombalamak lazım" diyen Tuğba Ekinci isimli şahısla Radikal'de söyleşi yapan Armağan Çağlayan bir süre sonra Ot Dergisi'nde hümanizm, duyarlılık vs. yazabilir.

 

Yıllarca holding hasırımda yazanlar neden 3-5 bin kişinin ancak okuduğu bu dergilerde yazar? Ya da bu dergide yazdıklarını niçin ana akım gazetelerdeki köşelerinde veya milyonlarca seyircisi olan programlarda hiç dile getirmezler? Çünkü "solculuk yapmak" ile yaşam, onlar için keskin sınırlarla ayrılmıştır. Normal yaşamlarında kapitalizmin bütün konforlarını yaşarken, bu tür dergilerde yazarak kendilerine haysiyet edinmektedirler.

 

…reçete çok basittir.

Kapağa Suruç Katliamı’nı, arka sayfaya Didem Madak’ın bir şiirini koyarsan ara sayfalan Radikal Gazetesi yapabilirsin. Okura adı olmayan bir Taraf Gazetesi, tanımlanmamış bir Radikal 2 okutmak istersen kapağa bir Nâzım Hikmet arkaya bir Nilgün Marmara koymalısın...

 

Yeni başlayanlar için edebiyat ödülleri

Türkiye’de edebiyat ödüllerine gelen dosyalar okunmaz. Bu benim kişisel hezeyanım değil yıllarca jüri üyeliği yapmış kişilerin kendi beyanlarıdır.

 

Türkiye’de edebiyat ödüllerinin çok büyük bir çoğunluğu toplam 5-10 kişinin mutlak kontrolü altındadır.

 

Sadece Doğan Hızlan bir yılda tam 16 (on altı) edebiyat ödülünde jüri üyesidir.

 

Ödül vermede esas ve en önemli ölçütlerden birisi amiyane tabirle “ahbap çavuş ilişkisi”dir.

 

Yunus Nadi Ödülleri'ni son 15 yılda 12 kez Can Yayınları almıştır; jürideki 5 yazarın 4'ü Can yayınlarının yazarları, bunlardan birisi de editörüdür.

 

Can Yayınlarının editörü Faruk Duman'ın jüri üyesi olduğu kurul 2014 yılında Başar Başarır'a Yunus Nadi Öykü Ödülü'nü vermiştir. Hemen ertesi yıl Dünya Kitap Ödülü'nü ise Faruk Duman alır, bu kez jüride ise Başar Başarır vardır.

 

Yazar Kaan Turhan, 2014 yılında Şakir Şırıldak Şiir Yarışması adlı SAHTE bir şiir yarışması düzenlemişti.

Bu sahte şiir yarışmasına tam 80 (seksen) şair katılır. Bu şairlerin arasında PEN üyesi olanlar da vardır.

 

Kültür Bakanlığı'nın örtülü ödeneğini dağıtması için gizlice görevlendirilen kurul üyesi kişi, şeffaflığın öneminden söz ediyor!

Cumhurbaşkanlığı uçağından inmeyen, iktidarın kahvaltısından çıkmayan eleştirmen, entelektüelin iktidara mesafesinden söz ediyor!

Jüri üyesi olduğu yarışmada oğluna ödül veren şair, edebiyat ödüllerindeki torpillerden yakmıyor!

 

2000'ler şiirinin birinci niteliği, korkak bir ben'in şiiri oluşu ise, ikinci niteliği de bu ben'in kim olduğunun belirsiz oluşudur.

…toplumsal koordinatlardan yoksun birinin kimliğini belirli biçimde anlamamız mümkün değildir.

 

2000'ler şiiri, büyük ölçüde kendinden nefret eden bir öznenin şiiridir. Doğmuş olmaktan pişman olduğunu söyler. Şiirlerde en çok kullanılan sözcüklerden biri ölüm'dür.

 

İnsanı zavallılaştırmada, küçültmede birbirleriyle yarışıyorlar.

 

Korku kekelemesi, akıl kekelemesine, mantık çöküntüsüne evrilmektedir.

Dinsel kavram ve imajlar bu şiiri sarmıştır

 

90'larda şiirin apolitikleşerek özgürleştiğini söyleyenler, 2000'lerde bütünüyle edebiyat dünyasına hâkim oldular.

 

Ölmüşük de habarımız yok ya da Öykü Gazetesi’nin hikâyeleri

Bu metinlerin yazarları ve gazetenin editörleri, öykünün her şeyden önce bir edebi dil gerektirdiğini unutmuş görünüyorlar. Günlük dille öykü yazıyorlar; her şeyi "bir şekilde" halletmek istiyorlar.

 

Klişe laflar vardır:

-Yazarın çağma tanıklığı...

-Katmanlı dil...

-Yazarın kendi içine yaptığı yolculuk...

 

Encounter

Derginin yazarları arasında Bertrand Russell, Arthur Koestler, Issiah Berlin, İgnazio Silone, Jose Louis Borges, Vladimir Nabokov, Hannah Arendt vardı. Bugünün nitelemesiyle "sol liberal" bir yayın politikası izleyen derginin kırmızıçizgisi, ABD'nin hiçbir konuda eleştirilmemesiydi.

Osman Çutsay'ın deyişiyle "Belgeli Birikim Gericiliği", ülkemizde devrimci sosyalizmi çökertmek için Encounter'in bile yapamadığını yapmıştır.

CİA, gerçekçi olmayan bir edebiyatı ve sanatı destekliyordu. Çünkü gerçekçilik izleyicide eleştirel bilinci uyandırıyordu.

 

Soğuk Savaşın kültürel cephesi, kapitalizme karşı mücadelede insanlığı kafada silahsızlandırmıştır. Ufku kapitalizmden ötesine kapalı bir düşünürler ve sanatçılar kuşağı ortaya çıkmıştır.

 

Dünyayı sömürü cehennemi yapan sermaye, kültürü de insanın bütün kurtuluş umutlarını yok eden bir bayağılık labirentine çevirmiştir.

 

(Jeremy Stubbs)

Heidegger, elinin tersiyle yaptığı aşağılayıcı jestle, teknoloji ve bilimleri, Varlık'ı anlamaktan oluşan büyük projeden uzaklaştırır. Derrida, batı düşüncesinin kalbinde, varsayılan kesinlik arayışını redderek Heidegger'in düşüncesini devam ettirir. Lacan'daki "epistemolojik kopma" psikanaliste, biyolojinin ya da bugün bizim nöroloji dediğimiz bilimin rolünü göz ardı etme iznini verir; bu artık kendini sadece Sembolik'e adamak içindir.

 

Bilgisiz, inançsız, kitaptan ve insanlıktan nasibini almamış bir kuşak; kindar ve dindar. İktidarı ele geçirdiler

 

Türkiye'de egemen sınıfın Nâzım Hikmet, Ahmet Arif, Enver Gökçe, Arif Damar'ı ve birçok toplumcu yazarı hapse atması, edebiyatın ideoloji ve politika üretiminde ve yaygınlaştırmada etkili işlevinin çok iyi bilindiğini gösterir.

 

Küçük burjuva edebiyatı gerçekçiliğe düşmandır.

Küçük burjuva edebiyatı tarih bilincinden yoksundur. Zamanı an'da takılıp kalmıştır. Geçmişinden nefret eder, geleceğinden umutsuzdur, bütün gücüyle an'ı yakalamaya ve yaşamaya odaklanmıştır.

 

Akılcı eleştiri, yargılama ve değerlendirme ölçütlerinin yıkımı demek olan post- modem sanatta bayağılık bir estetik kategori haline getirilmiş bulunuyor. Piyasanın bütün insani değerleri sıfırlayan mantığı estetiğe de uyarlanmıştır.

 

AYDINSIZLAŞMA

…üç aydın okulu oldu; bunlara jakoben aydınlar, narodnik aydınlar ve jön Türkler diyoruz.

 

…kaç aydın, şöhreti, tekmeleyebilir ve ayağından bağlıdır, şöhrete tekme, darağacı'nda boyunda ilmik, sandalyeyi tekmelemekten daha zordur.

 

Hapishaneler, "istemek" fiilini unutturma kamplarıdır.

Tekeliyet, bir hapishanedir.

Akape'yi tekeller çıkardı. Akepe Türkiye'yi tarihinin en büyük hapishanesi yaptı.

Bu küçük dünyada en sahte olan ise Nobel Ödül'leridir.

Olanlara değil, olmayanlara verilmektedir. Edebiyat ödülü veriyorlarsa, orada edebiyat yoktur, demek istiyorlar.

 

Sartre ve Russell'in "aydın" sahnesini tutmaları ise, Soğuk Savaş'ın ateşinin yükseldiği zamandadır

 

Türkiye'nin üniversiteleri, savcılardan daha yasakçıdırlar.

 

Jakobenler mi, gelmeseler, Büyük Ekim Devrimi'ni düşünemeyiz. Narodnik aydını gözümüzün önüne getirmezsek, daha sonraki hiçbir Rus aydınını anlayamayız.

Jön Türk aydın olmasaydı, Cumhuriyet Devrimi olamazdı; bunlar, Halide'dir, Cavit'tir, Doktor Nâzım'dır, Kemal'dir ve pek çok Kemal'dirler

 

Yeni bir Cumhuriyet için

Yaban'da, inkılâpçı aydın Ahmet Celâl, Kurtuluş mücadelesi karşısında hiçbir duyarlılık göstermeyen köylülere öfkeyle soruyordu:

İnsan Türk olur da, nasıl Kemal Paşa'dan yana olmaz?

-           Biz Türk değiliz ki, beyim.

-           Ya nesiniz?

-           Biz İslâmız, elhamdülillâh... O senin dediklerin Haymana'da yaşarlar."

Yüz yıl sonra, bu köylülerin torunları, "insan Türk olur da, nasıl Cumhuriyet'ten yana olmaz?" sorusuna benzer bir cevap verdiler. Bir millet değil, cemaat; halk değil, tebaa olduklarını ilan ettiler.

 

Otuzlu yıllarda, Kadro dergisi benzeri, cumhuriyetin erken başlayan çürümesini ve çöküşünü durdurma girişimleri vardır.

Köy Enstitüleriyle, Anadolu'yu ceha­letten kurtaracak ve halkı yurttaşa dönüştürecek aydınlanma tohumlan ekilmiştir.

 

12 Mart Darbesi, en büyük yıkımı aydınlar üzerinde yaptı. Edebiyatımızın gerçekçilikten, biçimciliğe ve burjuva bireyciliğine kaymasının koşulları hazırlandı. 70'lerde iç savaş tırmandırıldı, ilk kurbanları aydınlar oldu.

 

Kar romanı en bayağı siyasal şablonların, en klişe karikatür karakterlerin, en kaba sol düşmanlığının hiçbir özen gösterilmeden olduğu gibi okurun kafasına boca edildiği bir Siyasal İslam güzellemesidir.

 

Cumhuriyetçi, Atatürkçü, Kemalist kitlelerin düşünsel önderleri Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Bahriye Üçok, Necip Hablemitoğlu gibi yazarlar sırayla katledildi.

Bu bir dönüştürmedir. Bugün, sağdan sola siyasal yelpazenin değişik yerlerinde duran A. T. Kışlalı, U. Mumcu, B. Üçok, Türkan Saylan, N. Hablemitoğlu gibi aydınların boşalttığı yerlere Celal Şengör ve İlber Ortaylı gibi yazarlar konumlanmıştır.

 

Bir an düşünün:

U. Mumcu'nun F. Gülen'i övdüğü bir satır, bir cümle, bir yazı ya da bir ima var mıdır?

A. T. Kışlalı'nın böyle bir şey yaptığını aklınıza getirebilir misiniz?

 

Mustafa Armağan adlı kişinin Atatürk ile ilgili hakaretlerine İ. Ortaylı şöyle yanıt verir:

"Herif kendine göre tarihi çarpıtıyor. Bunlar cahil adamlar, ne bilirler tarihi. Bir bok bildikleri yok. Ne okuyacak ne bilecek. Allah'ın hödüğü suratına baksan halde turp sattırmazsın."  

Cumhuriyetçi kitleler de bu sözleri alkışlamaktadır. Ancak burada "küçük" birkaç ayrıntı vardır.

İ. Ortaylı "hödük", "cahil", "bir b.k bilmeyen", "pazarda turp bile satamayacak adam" dediği bu kişiyle birlikte "Resmi Tarih Yalanları" ve "Tarihin Sınırlarına Yolculuk" adlı iki kitap yazmıştır.

Ayrıca İ. Ortaylı, "Gelenekten Geleceğe" adlı kitabının önsözünde, "hödük", "cahil", "bir b.k bilmeyen" ve "pazarda turp bile satamayacak adama", "Dostum Mustafa Armağan" diye hitap eder.

 

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

KİR’Lİ PORTRELER

 

Haklı doğmuş kılavuzlar, kargalar, burunlar ve Etyen Mahçupyan, Baskın Oran, Fuat Keyman ve Nilüfer Göle

 

E. Mahçupyan Zaman gazetesinde "Bu adamı beğeniyorum vesse¬lam" başlıklı yazısında meşhur G. Soros hakkında şunları yazmıştır:

"[B]ir işadamının servetini demokratlaşma ve özgürleşme gibi amaç¬lara hasretmesi dünyanın hiçbir yanında kolay değil.

 

E. Mahçupyan, 1994'ten beri "İslami duyarlılığı ağır basan" partilere oy verdiğini hiç saklamamıştır.

Bir diğer söyleşisinde ise oyunu 11 kez AKP’ye verdiğini açıklamıştır.

Bu desteği karşılıksız kalmamış, ödülünü almış ve "başbakan başdanışmanlığına kadar "yükseltilmiştir".

 

Baskın Oran / AKP Ergenekon konusunda çok sağlam bir siyasi irade sergiledi.

 

Fuat Keyman / Keyman, 2010 yılında bir sempozyumda "Türkiye'nin 2012-2017 yılları arasında AB’ye tam üye olacağını düşündüğünü" söylemiştir.

Ne muazzam bir ileri görüşlülük!

 

Nilüfer Göle / burka ile ilgili sorulan bir soruya şu yanıtı vermiş: "Burka azınlığın gücü, modernitenin aydınlık dünyasından kopuş. Gölgeyi, karanlığı hatırlatıyor bana. Ne güzel!"

 

Gündüz Vassaf / Vassafın yazdıklarına göre neredeyse herkes, her şey totaliterdir.

Cehenneme Övgü kitabında "totaliter" sözcüğü tam 120 kez geçmektedir.

G. Vassaf adeta bir "totaliterlik dedektörü"dür; hiç fark etmediğiniz yerlerdeki "gizli totaliterliklerinizi anında teşhis eder. G. Vassaf her yerde totalitarizm görür ama en çok da egemenlere karşı mücadele edenlerde görür.

 

Karşısında tankı, topu, tüfeği, yüz binlerce askeri olan bir ordu varken G. Vassaf'm gözleri şiddet diye tanka taş atan çocuğu görür. Sistematik bir şekilde örgütlenmiş devasa bir kurumsal gücü değil ama çocuğun elindeki taşın şiddetini yazar. Olur da eğer yazarsa, ikisi birbirine denkmiş gibi ele alır, ikisini birden mahkûm eder.

 

Vassaf uydurmaktadır.

Hiçbir şey bilmediği bir konuda kara bir cehalet içinde yorum yapmakta, ahkam kesmektedir.

 

Bir liberal için antisovyetik olmamak, kimliğinde büyük bir eksikliktir.

Cumhuriyet Gazetesi'nin tutuklu yazar ve gazetecileri için yazdığı mektupta tek bir satırda bile tutuklayanları eleştirmemesi büyük bir başarıdır.

 

Yalçın Küçük'ün yeni kitabı Çıkış 2 ile şunu biliyoruz; Boğaziçi Üniversitesi, en büyük korkusu Atatürk ve Cumhuriyet Türkiye'si olan akademisyenler ve yazarlar yetiştirme yuvasıdır.

 

Gericiliğin Gündüz Vassaf eliyle tekrarlanan bir başka klişesi de 27 Mayıs ile 12 Mart ve 12 Eylül'ü özdeşleştirme politikasıdır. Bu üçünü, biçimsel olarak askeri darbe benzerliğinde, niteliksel olarak da ortaklaştırmaya çalışırlar. 27 Mayıs'ın AKP benzeri bir DP diktatörlüğünü yıktığını ve burjuva demokratik devrimin son halkası olduğunu toplumsal bilinçten kazımaya çalışırlar.

 

Nuray Mert / "Evrim teorisi de, adından da anlaşılacağı gibi bir 'teori'dir, yani varsayımdır."

Nuray Mert, Kadir Mısıroğlu'ndan çok mu uzaktadır?

Burada evrim teorisini falan tartışmayacağım. Profesör doktor titri olan Nuray Mert, "teori" ile "varsayım" arasındaki farkın ne olduğunu bilmiyor. Prof. Dr. Nuray Mert, "teori" sözcüğünü "herkesin aklına gelen ilk şeyi kafasına göre sallaması" zannediyor.

 

Ali Nesin, referandumdaki kararın hukuksuz olduğunu kendisi de kabul etmektedir, ama "susun ses çıkarmayın" demektedir.

Şaka değil, Ali Nesin, "yetmez ama evet" diyerek ülkeyi bir iç savaştan kurtarmış! Kurtarmasa kim bilir ne halde olurduk!

Ali Nesin'den Aziz Nesin çıkmaz, çıkamaz; ama Ali Nesin'den 3 tane Baskın Oran, 2 tane Ufuk Uras, sınırsız Nuray Mert çıkar.

 

"Yetmez ama evet" sloganıyla tanıştığımız son anayasa referandumu ile ilgili olarak Fatsa eski belediye başkam Fikri Sönmez'in oğlu Naci Sönmez evet oyu vereceğini açıklamıştı.

 

Ahmaklaştıranlar, ilk önce ahmaklaşır.

 

Ünsal Oskay'ın Roman ve Etik kitabı, O. Pamuk yazıcılığının roman ve etik anlayışı açısından nasıl geçersiz olduğunu, sistemin ahlakını yeniden üreterek nasıl pekiştirdiğini görmemizi sağlayan bilgiler içeriyor. Kendisini geçersizleştiren bir kitaba O. Pamuk'un bundan hiç yüksünmeksizin sunuş yazmasından daha tuhaf ne olabilir?

 

Roman ve Etik kitabı, Ünsal Oskay'ın ölümünden sonra yayınlanmış bir çalışması. Bir anlamda yazarın vasiyet kitabı olarak okunabilir. O. Pamuk gibi, kitabın tezlerine bütünüyle karşıt bir yazarın bu vasiyet kitabına sunuş yazması, kültürün ve edebiyatın piyasalaşma sürecinde geldiği durumu gösteren tipik bir örnektir.

 

Murat Belge, Ömer Laçiner, Baskın Oran, Oral Çalışlar, Ufuk Uras, Ahmet İnsel...

Bu grubun neredeyse yansı, Fethullahçıların düzenlediği Abant toplantılarının değişmez konuşmacısı oldular.

Nurettin Veren'in ifadesine göre Abant toplantılarına katılanlara, zarf içinde 2-3 bin dolar verilmekteydi.

 

Yazdığı sayısız yazıyla yıllarca AKP'yi destekleyen M. Belge…

 

E. Kongar’ın edebi değerlendirmelerinin ‘Vektörel toplamı” sıfırdır.

…değerlendirmelerin içeriği bir yana en önemli sorunu yönsüz olmalarıdır.

 

Piyasa “deştirmeni”, eleştirmen değil, çok satan kitaplar için bir “talep yaratma memuru”dur.

 

Akp diktatörlüğü öküzün boynuzlarında değil, Koç, Sabancı, Ülker türünden tekellerin omuzunda yükselmektedir. Burjuvanın bırakın "demokrat ve uygar" olmasını, insan olup olmadığını tartışmamız gerekmektedir.

 

Eyüp Can, bu büyük yetenek, yarın Zaman gazetesinin ya da Cumhuriyet gazetesinin genel yayın yönetmeni olabilir. Buna kim şaşırabilir? Eyüp Can'ın bu gazetelerin genel yayın yönetmenlerinden ne eksiği vardır? Tam tersine sağcı olduğunu hiç inkâr etmeden yıllarca "özgürlükçü solcu" bir gazeteyi çıkarmış ve bu gazeteyi sol diye başarıyla satmıştır.

 

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

KİR’Lİ ELEŞTİRİ

…cahilleşme, eninde-sonunda bir "darbe" ve bir "mektep" işidir. "İmam-Hatip" mektepleri gereklidir ve en çok İmam-Hatip açan Süleyman Demirel'dir.

"12 Eylül" ve darbe ile "İslamlaşma" bir arada geldiler.

 

Akif in çok yakını, Profesör Emin Erişirgil, "Mehmet Akif, yalnız Batı uygarlığını değil, Doğu uygarlığım da sevmez" demişti ve doğrudur, ancak pek eksiktir. Doğrusu "bilmez" olmalıdır.

Ve bildikleri çok azdır çünkü olağanüstü tembeldir, Kahire'de iş verdiler, Üniversite'de hoca yaptılar, öğrencileri Mısırlı'ydı ve Arapça bilmiyordu, yıllardır öğrenmemişti; demek "Kuran" çevirisi bir hikâyedir.

 

Kerime Nadir / romanlarının toplam satışının beş milyonu bulduğunu biliyoruz.

 

Gorki'nin formülasyonu şudur ve temeldir.

"Ama eğer, yazar o tek bir bakkal, memur ya da dişçiyi, yirmi, otuz ya da hatta yüz bakkalın, memur ya da işçinin sınıfsal özelliklerinin, alışkanlıklarının, tavır, hareket, inanç ve konuşma biçiminin en özgün örneklerini sergilemişse, bu özellikler tek bir bakkal, memur ya da işçinin kişiliğini özetleyebilmiş, toplayabilmişse, bir tip yaratmış demektir, işte bu sanattır". Ve pek güzel, Gorkiy'nin bu tarifini, Marx'ta, "somutun zenginliğinde soyutlama" olarak buluyoruz. Sanat budur ve tip yoksa, roman yoktur. Tabii Livaneli'de hiç bulamıyoruz.

 

Garip Akımı, insanı bir zavallı, bir "garip" yaratık olarak görüyordu, güzel ve öğreniyoruz, peki bu sözcük ne, gurbet'te yaşayan anlamındadır, kimsesiz ve zavallıdırlar.

…hepsi devlet memuruydular ve hepsi Nâzım'a düşmandılar. Büyük aydın o sırada hapisteydi, kurtarmak için bir kampanya düzenlemek bir yana, adım bile ağızlarına almadılar. Nâzım'a, aydına demek istiyorum, düşmandılar.

 

Kerime Nadir / Kerime Hanım'ın İbrani adı, "Kerem'dir". Ve tabii İbrani’dir.

 

Muazzez Tahsin Berkant / Muazzez Selanikli'dir, Fevziye Lisesi'nde okudu ve Kör Kemal'imiz ise dağlıdır.

 

Yaşar Modalı kızların hemen hepsine evlenme teklif etmişti / Yaşar'ın Kayseri'den doğrudan doğruya Moda'ya indiğini varsayabiliriz

Yaşar'ın ilk eşi Yahudi'dir ve sonraki ise en azından Kürt-Yahudi kökündendir. Yaşar güce eğilimlidir. O kadar öyle ki, Atilla İlhan, "ağaları yazdı ve ağalara tapınırdı" diyordu ve yazıyordu. Doğrudur.

 

Annem'in babası, Hatay'ın alınmasında en büyük çetenin reisiydi, otuz çetesi vardı, şimdi Sabuniler, Suriye'nin, güçte Koç Ailesidir, evlerinde Çerkezce konuşuyorlar, Annem çok Atatürkçüydü, ben zaman zaman kemalizmi çok eleştirdim, yalnız Büyük Kurtancı'yı hep sevdim, Annem'den kaynaklanmaktadır.

 

Mithat Cemal Kuntay'ın "Üç İstanbul" romanı / Türkçenin en güzel romanlarındandır.

 

Hamdi Koç, benim gördüğüm en bilgisiz ve en kaba yazıcıdır

Ömründe bir başka roman okumuş birisinin Hamdi'yi okuyabileceğini hiç düşünmüyorum. Ben, Sadık Albayrak'ın yazdığı Hamdi'yi okurken dahi gerçekten "hasta" olmak üzere olduğumu duyuyordum

 

Yalçın Küçük’ün “Kurtuluş Yazısı”

Türk entelektüel yaşamının kısırlığı, Y. Küçük'ün altını daha çok çizmiş, onu tarihten ekonomiye, siyasetten edebiyata kadar birçok alanda çalışmaya zorlamıştır.

N. Hikmet, S. Ali ve özellikle de popülerliği ile hakkında yazılanların zıtlığını dikkate aldığımda Yaşar Kemal gibi yazarlar için bu yazılanları yazmak bir cürettir. Y. Küçük, yazdıkları hep bir cüreti yükseltip eşikler oluşturan, sonra bu eşikleri yine kendisi geçen bir yazardır. Eşikleri hep fazlaca yüksek olagelmiş, cüreti ise bu eşikleri aşmak için hep canlı kalmıştır.

 

"Vasatlığa Giriş Dersleri"ni, ben insanlığa giriş dersleri olarak okumayı öneriyorum. Taylan Kara'nın kitabındaki vasat, günümüzün ortalama insanını tanımlıyor.