Yalçın Küçük - Şebeke
İthaki Yayınları, 2004
ÖNSÖZ
…üniversiteler hep uykudaydılar, bu ülkede ilk "dış
ticaret hadleri" veya ilk "iç ticaret hadleri" endekslerini biz
çıkardık.
…ben şimdi tarihi yanlış-dışına itiyorum.
…bütün dillerde “yeni” sözcüğüne hep bir yalanlama anlamı
taşıdığını artık bilmek zorundayız
Dıştan Müslüman görünüp de evde Yahudi olanlara da
"kripto-yahud"" denmektedir, bunlar arasında
"sabetayist" olmayanlar çok var; büyük iş adamları arasında, bunları
"oligark" isimlendirmekte yerindedir, Kürtler içinde, sabetayist
olmayan pek çok "kripto" teşhis edebiliyorum
Cemal Gürsel’in İbrani asıllı olması çok kuvvetli bir
ihtimaldir.
"Dem", Farisi'de “zaman” demektir, çayın zamana
bırakılması anlamına geliyor; İbranide ise “daleı” ve “mim" karakterleri
ile gösteriliyor, kan karşılığıdır.
…altmışlı yıllardan sonra solcuların aptallarına
“tekape'li" demeye başladık, Çünkü akıl ya da beyin çalıştırılmadıkça,
beyin olmaktan çıkmaktadır ve ben tkp ile Türkiye dışişleri bakanlığını hep
birbirinin simetriği olarak düşünüyordum, Sabetayist-hegemonik yapı ikisinde de
görülüyor, bu ayrı, hem tekape’liler ve hem Hariciyeciler beyinlerini
kullanmazlar, ilki Moskova'nın İkincisi Washington’ın beyin kullanımına bel
bağlar
Yahudi itikadına göre “güç' ve "zor” giydiren
pozisyonlar, sonradan Yahudi olanlara bile verilmemektedir
İbranı asıllılar çoktur, elitist ya da kaymak tabakasını
bilebiliyoruz, “birbirlerini biliyorlar" demek istiyorum ve yoksullar
teşhis edildikçe, şarkıcı. Film yıldızı ve “star” yapıyoruz. “Arabesk”
yıldızları dahil pek çoğunun İbrani asıllı olduklarını teşhis edebiliyoruz;
Ahmet Kaya belki değildi çünkü öldürdük. Çünkü olmayana şans tanınmamaktadır
Güzellik yarışmaları mı, model yarışları mı star çıkarma
kampanyaları mı; hepsi hepsi İbrani asıllı yoksullara kapı açma düzenleridir.
Şimdiye kadar bütün yıldız ve “ses” yarışmalarından sadece İbrani asıllılar
çıkmıştır; jürilerde sadece onlar varlar.
Çok çalışkandım, bütün ülkede sadece Siyasal Bilgiler
Fakültesi ne sınavla öğrenci alınıyordu / ben birinci olarak üniversiteye
girmiştim
Fakülte ikinci sınıfta, nerede ise basılmamışlar dahil,
bütün doktora tezlerini okumuştum, Fikir Kulübü, Ankara Üniversitesi Öğrenci
Birliği ve bilumum cemiyetlerin baş kanıydım, münazaralar, şiir matineleri,
öykü okuma günleri düzenliyordum, bu arada polis öğrenci dövmeye benimle
başlamıştı
Yazısız anayasamız, o tarihte çok büyük otorite sağlayan
Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim üyeleri arasına İbrani asıllı olmayanların
giremeyeceği hükmünü yazıyordu
…bütün seçimler boştur ve göstermeliktir, önemli olan
seçilmiş doğmaktır.
Nevzat Yalçıntaş / Trt için
genel müdür ve Planlamakla daire başkanı yapıyordu, ısrarlı bir seçim ve atama
sayabiliriz.
Yalçıntaş, “Aydınlar Ocağı ileri gelenlerinden birisidir
Aydınlar Ocağı “Türk-İslam Sentezi” ile tanınmaktadır
Aydınlar Ocağı’nın mensuplarının çoğu İbrani asıllıdır.
“Türk-İslam Sentezi” bir İsrail produksiyonu’dur.
Nevzat Yalçıntaş’ın mahdumları Murat, Şişli Terakki
mezunudur.
Turgut Özal’ın oğulları Efe, Şişli Terakki mezunudur.
İbrani “adon” adı “efendi” karşılığıdır.
Albay Türkeş. şamanizm
propagandası ve kımız methiyesi ile çıkmıştı; İslamizme dönmesi ve Türk-İslam
Sentezi’nin icadı İsrail’in büyük icadıdır
Kemal Tahir’in, Devlet Ana romanı “avrasya” özentisiydi / Sınıf
analizinden yoksun, çevresinden soyutlanmış, sui generis, bir “Türklük"
yazılıyordu; MHP için çok uygun ve İsrail için ise mükemmeldir.
…her zaman önemli olan teori ve yöntemdir
Türklere, yön olarak İç Asya’yı gösteren Vambery ve
Türkçülüğün esaslarını kuran Leon Cahun, Yahudi idiler.
Görüntü ile öz aynı olsaydı, bilime gerek kalmazdı
Tarikatlerin çoğunun ibranı asıllıların ve zaman zaman da
kripto-yahudilerin elinde olduğunu düşünebiliriz
‘Türk-İslam Sentezi” de tarikatlerin işi oluyordu
sabetayizmin, MHP'yi kendi haline bıraktığım düşünemeyiz.
Devlet Ana romanının üç tutkunu, bizim Mehmet Ali Aybar,
Halil Refiğ ve İsmail Cem oldular ve üçü de İbrani asıllıdırlar.
İsrailli bilimadamları, İsmail Cem in gerçek adım “Shmuel
Alfrendi" olarak bildiriyorlar
İsimdeki “al", Arabi “el" olup nisbet
göstermektedir; demek ki bunlar, İberik Yarımadasında Fandar'dan gelmiş
Yahudilerdir.
Nazım Hikmet in Şeyh Bedrettin Destanı bir skandaldır.
Komünizan bir “Türk-İslam Sentezi senaryosu olarak
anlayabiliriz.
Sabetay Sevi, Yahudilikte büyük bir reform için yola
çıkmıştı.
Cinsel özgürlükte büyük adımlar attığı doğrudur, Yahudiler
bu nedenle sabetayistleri ağır bir dille suçluyorlar
Sevi, bir tür “free-love" savunucusudur ve bunu Rabbi
Derviş sürdürmüştü, konspirator K. Dervish’in büyük-büyük dedelerinden birisi
olmaktadır.
Selçuk’un oğullarının hepsinin İbrani isimler taşıdıkları
görmezlikten gelinirse, Selçuklu “Rum” Sultanlığını sadece çarpılarak
yazabiliriz ve çarpık yazılmıştır
Mehmet'in sağ kalan ve birbiriyle saltanat savaşına tutuşan
oğullarının adları. Cem ve Abayezid veya Bayezit
Bayezit’in çocuklarının adlan ise, İsa, Süleyman, Muhammet
ve Musa ve benzerleridir, bu kadar tevratik adın yan yana gelmesi çok
şaşırtıcıdır, ne yazık kafaları donmuş tarihçiler hiç şaşırmamaktadır
Osman’ın adının “Otman" olması ihtimali çok önemlidir,
önemli olduğu için, Profesör İnalcık buna rastgelse de üzerinde duramaz ve
duramamaktadır.
…bilim Kant’ın bize çok önceden aşıladığı üzere gerçeğe
yürekle, yiğitçe bakabilme işidir
Otman'ın Söğüt'te / Edeb Ali ile görüştüğü rivayet edilen
tarihte İslama dönmüş olması ihtimalini ciddiye almak zorundayız
Osman Müslüman olduğu zamanda da Müslüman "olmuş
mudur”, bunu da tartışmak durumundayız.
Bezmi Kaygusuz, “Simavna Kadısı" olan Bedrettin’in
babasının adını da “İsrail” olarak kaydetmektedir.
Torlak Kemal / “torlak" sözcüğü / acemi ve “yeni dönme”
anlamına geliyor…
Avram Galante, Kemal’in Manisa Yahudisi olduğunu haber
veriyor; bu iki açıdan önemlidir. Abayezid’ın, Iberik Yarımada’sı sürgünlerine
kapıları açmadan önce de Anadolu’da Yahudi vardı ve çoktu
Daha da önemlisi, o tarihte de Anadolu’da din değiştirme
yaygındı.
Börklüce Mustafa / Torlak Kemal
“Hudai” adının, Yehudi yerine
kullanıldığını göstermiştim
…hurufilik, Yahudi mistisizmi demek olan Kabalaya en yakın
sufizm koludur
Romanların oyuncu-yazarı, okuyucunun kişiliğini
parçalayabiliyordu; Canetti bunu anlatmak
isliyordu. Doğrudur
Hançerlioğlu’nu bir polis
şefi olarak biliyoruz
“Adem” adı ütün dillerde var,
İbrani karşılığı “toprak” ve “insan ile insanlık’tır; ilk insanın topraklan
yaratıldığına işaret ediyor. Bu topraksa kırmızadır; bu nedenle hem kırmızı,
hem insan anlamlarını verebiliyor; O. Pamuk’un Benim Adım Kırmızı başlığını
hatırlıyoruz.
Yahudi Tarihi her dilde deforme ve amorfdur.
O. Pamuk’un Beyaz Kale nam
kitabı / Rusça “Byela Viyeja” anlamındadır
Ruslar, Hazar Yahudileri’ne karşı savaşla tarih sahnesine
çıkıyorlar; Hazar Yahudileri’nden önemli bir kent aldıklarında, “Byela
Viyeja" adını veriyorlar,
O. Pamuk’un kitapları söz konu olduğunda, Adamo’nun
şarksıyla “her yerde Yahudilik var” diyebiliyoruz.
…
…bu ülkeye sadakati olmadığını düşündüklerimi açıklıyorum.
Kemal Derviş ve İsmail Cem bu kategoridedirler, Her ikisinin
de IQ'su çok düşüktür.
Haldun Dormen hak etmediği
hiç bir yere gelmemiştir ve İbrani asıllıdır
Şerif Mardin, İbrani asıllı
olmasa, katip bile olamazdı.
Yahudiliğin “gerçek” başkenti, New York’tur,
T. Erdoğan’ın, Beyaz Saray’dan önce New York'ta Yahudi
madalyaları toplaması bu nedenledir.
…bir kimsede İbrani köken bulunması başlı başına kötü
değildir, kötü olan bütün su başlarını tutmak, kendilerinden olmayanlara hiç
bir şans tanımamak ve sadece İsrail ve Amerika için yaşamaktır.
…doğdukları gün üniversitede asistanlık bulmaları hu ülkede
ancak ibranı asıllıların bir ayrıcalığıdır
…bugünkü kripto-yahudilerin. sabetayistlerin, sabetayist
kemalistlerin, neo-kemalistlerin çok çok büyük bir yoğunluğunun, İslamist,
tayyipist, Arjantin'de Yahudilerin “tayep” veya “tayip” adını taşıdıklarını
tespit etmiş durumdayım nakşibendi ve tarikatçı oldukları ise doğrudur.
Cavit ve Doktor Nazım siyonisttiler ve Kemal Paşa, hem
Yahudiler ve hem de kripto-yahudiler arasında çok güçlü olan Siyonizm ile
mücadele etmiştir.
Siyonizm şimdi ülkesini seven bir orduya karşıdır.
Belki artık insanlığımızı bulacağımız tek yer savaş
alanıdır; özlüyorum.
Kant bize aklın bütünlük ve mutlak peşinde koştuğunu öğretti.
Bütünlük peşinde koşmayan, Kant’a göre insan değildir
Feodalite ve tekeliyet, korku üzerine kuruludur ve
insansızdır; insanı öldürmeye mecburdur ve sürüler yaratmak zorundadır,
Oktay Sinanoğlu / Türkiye’ye bir kalp cerrahı yada estetik
operatörü misali yaklaşıyor, transplantasyon yoluyla düzenlemeden yana
görünüyor
Tutucu, modernizasyondan nefret eden ve bu nedenle, Mithat
Paşanın yok edilmesini savunan partinin reisi olan Cevdet Paşa’nın ilk ciddi
tarihçimiz olduğunu, yazdıklarının buğun de kaynak değeri taşıdığını hâlâ
söyleyebiliyoruz; geride kaldığını ve aşıldığını biliyoruz.
Çandarlı Halil / zamanın büyük güçleri açısından işbirlikçi
ve çok zaman haindi
Devrimler, kendilerini abartmak ve yakın tarihinden kopmak
eğilimindedir.
Buradakiler, doğru veya yanlış, benim görüşlerimdir ve
hiçbir parçasının dünyanın bir başka yerinde ve dilinde yazılmadığını biliyorum.
Bir sabetayist avcısı değilim.
Bilimsel yöntem geliştirmeye çalışıyorum; gidilen okullar
bir işarettir ve hiçbir zaman ispat saymıyorum. Selanik’te veya İstanbul'da
Terakki Lisesi’nde. Fevziye Mektebinde, Işık ve Boğaziçi Liselerinde her
okuyanı sabetayist kabul edemiyorum.
Tekinalp veya Kohen’in / Kemalist olmadan önce Siyonist
olduğunu biliyoruz
1883 yılında İshak Kohen in oğlu olarak dünyaya gelen Moiz /
Ziya Gökalp’i etkileyenlerin başında sayılıyor
Türklere anayurtu ve dolayısıyla İç Asya'yı gösterenlerin
başında geliyordu.
Dilbilgisi zengindi, bunun da verdiği imkânlarla, kullanılan
Türkçe'deki sözcüklerin çoğunun Arapça kökenli olduğunu buluyordu, dilde arınma
politikasının da pişdarları arasında yeralıyordu.
Hamburg’daki Dünya Siyonisileri Kongresi’ne Selanik Delegesi
olarak gittiğinde, Asır’da çalışıyordu
Moiz Kohen, Serezli idi
Şeyh Bedrettin, Sultan Çelebi Mehmet’e karşı bir ayaklanma
girişimine önderlik etmekle suçlanmıştı.
Mustafa’nın başındaki “Börk”, kızıl baş giysisi ve diğer
başka işaretler nedeniyle Kalenderi ye tarikatından olduğunu tahmin
edebiliyoruz. Torlak Kemal ise Yahudidir, Avram Galante, asıl adının Samuel
olduğunu haber vermektedir.
…
Birinci Kitap
PAMUK PRES
Birinci Bölüm
EN ÇOK OKUNMAYAN YAZAR
Bir “Orhan Pamuk Vak'ası" ile karsı karşıya
bulunuyoruz; ortada bir estetik tartışma yok çünkü bir taraf Pamuk'u
“yazar" saymıyor, bu içerisidir ve diğer taraf, Türkiye’nin “en büyük
yazarı" tayin ediyor, bu dışarısıdır, biz böyle bir matriksle bir edebiyat
tartışması yapamayız
…ortada estetik değil bir ideolojik savaş var demektir.
…eğer “büyük basın" dışarı ile birlik olup Pamuk’un
Türkiye’nin en büyük ve en çok okunan yazarı olduğunu sürekli propaganda
ediyorsa aksi görüşün kaynağı nedir; bu soru ortadadır.
Cumhuriyet, yayın politikasını, Pamuk'un büyük yazarlığına
ve propagandasına dayandırmakladır
…tekel düzeninin kurulduğu her coğrafyada / “Kötü para, iyi
parayı kovar” yasasına benzer hir biçimde, “Birikimsizler, birikimlileri kovar"
yasası geçerlidir. Çünkü, tekelistan'da en büyük düşman birikimdir ve çünkü
birikim bağımsızlığa kapı açarken, birikimsizlik, oligarklara bağımlılığa
yatkın formasyonları hazırlamaktadır,
…bağımsızlıktan korkuyorlar; korktuklarını yok ediyorlar.
Mahmut Makal’ın, Oktay Akbal’ın, tanınmış kültür adamımız
Kışlalı'nın, tanınmış şairimiz Behramoğlu’nun Pamuku okumayı denediklerini
ancak başarılı olamadıklarını saptamış durumdayız. Bu durumda bile Pamuk’un,
“büyük” sözcüğünü bir tarafa bırakıyoruz, “yazar” olduğu tartışmalıdır
Benzer bir zorlamanın örneklerinin az olduğunu da
söyleyebiliriz; belki Hintlileri, Manchester pamuklularını almaya mahkum etmek
için Hintli dokuma ustalarının ellerinin kesilmesini veya Çinlileri afyona
alıştırmak için savaş açılmasını hatırlayabiliriz; bir estetik tartışma değil
sömürge savaşı ile karşı karşıyayız.
…dünyanın her tarafında övgü selleri, Pamuk’a okuyucu
getirmemektedir; çünkü, yazmasını bilmemekte ve yaşamı görememektedir
Radikalde romanın baş kahramanlarından birisinin adı
“Nazik" olarak verilmekledir; Fakat romanda bu adda bir kahraman
bulunmamaktadır
Pamuk'un Kırmızısında, "Siyah" diye bir kahraman
da yoktur, İngilizceye çevrilirken seçilen “Black” yerindedir; ancak
İngilizce’den tekrar Türkçeye çevrilirken hata yapılmış olmaktadır. Demek,
Radikalin çevirmeninin Pamuk'u hiç okumadığından anık hiç kuşku duymuyoruz. Bu
kahramanın adı da, "Siyah” değil "Kara” oluyor ki bunun ayrı bir
önemi var, Çünkü biz Türklerde “Kara” ismi olmamasına karşın, Yahudi isimleri
sözlüğünde yerini buluyoruz.
İkinci Bölüm
KIRMIZI SOLÜSYON
Pamuk Benim Adım Kırmızı romanına bu adı alırken, hangi
bahane ile hareket ediyordu
Amerikalı yazar, J. Updike, “başlığın neye işaret ettiğini
çözemedim" cümleciği ile başlayarak, “kendi bağımsız araştırmalarım
sonucunda Üçüncü Murat’ın uzun kırmızı bir sakalı olduğunu öğrendim,” diye
sürdürüyordu
Pamuk un romanına eksen yaptığı Üçüncü Murat’ı bir kapı
sayabiliriz
…kumaşı kırmızı yapan boya /
Bir böcekten çıkıyor, böceğin adı “kırmız" idi, Akdeniz'in
iki kıyısında meşelerde yaşayan kırmız böceklerinin dişisinden işte bu renk
elde ediliyordu
“ı” eki isimden sıfat yapmada kullanılmaktadır.
“kırmızı", kırmız böceğinden anlamına geliyordu.
Pamuk, romanına “kırmızı" adım bu gerekçeyle mi verdi,
sanmıyorum, Pamuk’un, çok kültürsüz ve dillere sevgisiz birisi olduğunu
çıkarabiliyorum.
İbrani de ise, “kırmızı” sözcüğünün karşılıklarından
birisinin, bizim dillerimizde “adem” ve Batı dillerinde “adam’ olduğunu, İbrani
herhangi bir sözlükten saptayabiliyoruz.
Alman eleştirmen Gabrielle Killert Hanım. Pamuk için,
“anlatamıyor” diyordu
Pamuk’un bu romanı, kendi iddiası ve reklamcılarının
tekrarına göre bir tarihi romandır ve tarihe de ışık tutmaktadır
Osmanlı tarihinde ise, kırmızı rengin ve bu renkte baş giysisinin
hiç iyi görülmediğim biliyoruz
…kırmızı baş giysiler bunlara genellikle “kızıl taç"
deniyordu, hep batıniler, şiiler ve diğer heterodoks mezhep mensupları
tarafından taşınıyordu.
Osmanlı tarihinde kırmızının asıl kötülenmesi, Osmanlı Doğusunda
Şia'dan kaynaklanan safevi mezhebinin kök salması ile başlıyor, yaygınlık
kazanıyor ve güçleniyor; “kızılbaş" sözü bundan sonra bir tür küfür
anlamına geliyor
Osmanlı’da gayri müslim tebaa ayrı bir kıyafet rejimine
tabiydi, Yahudiler sarı renkte türban giymek zorundaydılar
III. Murat döneminde, 1574-1595, ekonomik güçlüklerin baş
gösterdiği bir sırada Yahudi bir kadının 40.000 duka değerinde bir elmas takıp
gezmesinin yarattığı büyük tepki üzerine Sultan hiddete kapılarak tüm
Yahudilerin öldürülmesini emretti (daha sonra) bir öfke anında verdiği emri
değiştirerek sadece Yahudilerin ve diğer gayri müslimlerin, giyim ve
kuşamlarını düzenleyen, lüks eşya kullanımını kısıtlayan bir ferman buyurdu 27
Nisan tarihli bu fermana göre Yahudiler kavuk taşıyamayacak, kırmızı bir şapka,
siyah ayakkabı ve pamuktan bir kapama giyeceklerdi
Yahudilerin ve Sabetayistlerin tarihlerini ve bunu da çok
iyi bildiklerini biliyoruz.
Bu nedenle, Pamuk’un bu kitabını görenlerin, hepsini hiç
okumadan, içindeki Benim Adım Kırmızı kısa ve hiç anlaşılmayan bölümünü açıp,
“Kırmızı olmaktan mutluyum! İçim yanıyor, kuvvetliyim fark edildiğimi
biliyorum, bana karşı koyamadığınızı da" veya bunun hemen arkasından, “Ohh
ne güzel kırmızı olmak!’’ cümlelerini
birer dinsel metin tarzında okuduklarını tahmin edebiliyoruz.
Üçüncü Bölüm
ESTER
Orhan Pamuk, yazar değildir; çıkardıklarının hepsinde
eskatolojik bir dekor var,
Kemal Tahir edebiyattaki yetersizliğini tarihle ve tarihteki
yetersizliğini de edebiyat veya daha doğrusu edebiyat taklidi ile örtme ekolünü
açmıştı; Orhan Pamuk veya Ahmet Altan bu ekolün öğrencileridirler.
O Pamuk aynı yerde duruyor, büyük bir cüretle, tarihsel
doğrulan çarpıtıyor ve her türlü yanlışı tarihsel doğru olarak sunabiliyor.
Dördüncü Bölüm
MUHTEŞEM ZAVALLI
Süleyman
Birinci Süleyman'ın saltanatını incelediğimizde, dönemin
"‘kanuni'’ değil, "gayri kanuni ’ olduğunu görmekte hiçbir güçlüğümüz
bulunmamaktadır; kanunsuzluk yaşanılan günlere rengini vuruyordu ve daha
sonraki çözümlemelere de damgasını vurması kaçınılmazdır Kamu yönetiminde,
keyfilik egemendi ve entrika, tek yönetim ilkesi ve cinayet tek yaptırım
oluyordu.
Süleyman’ın, saltanatının hemen başında, Sadrazam Piri Ahmet
Paşayı emekli ederek harem-i hümayunda odabaşı olan İbrahim’i sadrazam yaptı
Süleyman’ı bir zaferden diğerine götürdüğü kesindir
İbrahim artık güçlü bir sadrazamdı. Bu ise “Kanuni"
Süleyman için çok fazladır
…sarayda bulunduğu bir gece padişahın emriyle boğdurulmuştur
Hürrem’in en büyük icraatlarından birisi, tahtın doğal
varisi ulan çok parlak Şehzade Mustafa cinayetine Süleyman’ı ortak edebilmesi
idi.
Süleyman’ın gayri kanuni yönetimi ile ilgili bir izlenim
edinmiş oluyoruz
Süleyman hakkında standart biyografinin yazan Fransız A,
Cloth / Mustafa'nın tahta geçme ihtimalinin Hıristiyan dünyayı ürküttüğü
konusunda bütün çağdaşı gözlemcilerin birleştiklerini buradan öğreniyoruz.
Mustafa, babası Süleyman ile buluşmak özere çadıra girer
girmez birdenbire iri yarı dilsizlerin dört bir yandan saldırısına uğruyor
Muhteşem’in, tereddüt geçiren cellatları öz ve en büyük
oğlunu boğmaları için yüreklendirdiği ve tehdit ettiği konusunda inandırıcı
bilgiler bulunmaktadır
Kanuni, en parlak ve en büyük şehzadesinin boğulmasını
emretmiş ve seyretmiştir
1529 Viyana Bozgunu, Süleyman’ın imajında, dün de bugün de büyük
bir gölgedir
kapitülasyonlar da Süleyman
zamanında başlamıştı
Buna neden gerek duyuldu
Yahudi Ansiklopedisi / Süleyman’ın Kudüs’e sağlam surlar
yaptırdığı yazılmaktadır
Joseph Nasi’ye Yahudi Ansiklopedisinde yazıldığı üzere
Süleyman’ın sırdaşı veya başdanışmanı demek, yine de rolünü anlatmaya
yetmemektedir. Selim zamanını incelerken Yasef Nasi’nin, Kıbrıs Kralı unvanını
aldığını ve ancak Vezir Sokullu Mehmet Paşanın bunun gerçekleşmesini önlediğini
göreceğiz
Portekizli bir Marrano olan Gracia’ya, Yahudi tarihinde “Ha
Geveret” de deniliyor ki. “Dame" veya “Hanım” anlamındadır; bir yarı azize
sayıldığı kesindir. Marrano / ölüm tehdidi ile Hıristiyanlığı kabul etmekle
beraber gizlice Yahudi dinini uygulayanlara bu isim veriliyordu ve birlikte
büyük servet yaptılar.
Süleyman tarafından işkence ve ölümden kurtarılan La Senora
ya da Ha Geveret, emin bir toprağa geçer geçmez, Hıristiyanlığı resmen
reddederek Yahudi olduğunu açıkladıktan sonra, 1553 yılında yerleşmek üzere
İstanbul’a geldi
Gracia Nasi'nin, 1000 duka karşılığında Süleyman’dan,
Filistin’de Tiberias şehrini alması
Süleyman ile birlikte Osmanlı yönetiminde güçlü bir Yahudi
Partisi’nin varlığını tekrarlayabiliriz; bunun karşısındaki partinin lideri
Sokullu Mehmet idi
Nasi’nin bu dönemde her tarafa yayılan çok güçlü bir
casuslar ağı vardı, krallar olmasa bile voyvodalar indirip çıkartabiliyordu,
ölçüsüz zengindi
Yahudi Ansiklopedisi / Süleyman’dan başlayarak elli yıllık
bir dönemde, Erez İsrail’in barış ve güvenlik içinde geliştiği, nüfusunun arttığı
ve tarımının kalkındığı yazılmaktadır.
Süleyman’ın kapitülasyonu
başlattığına işaretle / Fransa ile başlayan kapitülasyon sisteminin,
Türkiye’deki Yahudilerin çıkarlarına son derece denk düştüğü sonucuna varıyoruz
Kapitülasyonlar / Yahudilerin Türkiye’ye göçleri hızlanıyor,
yasal durumları netleşerek sağlamlık kazanıyor, servetleri müsadere
tehlikesinden kurtuluyor ve her tarafta Osmanlı güvencesiyle ticaret serbestisi
kazanıyorlardı
Birinci Selim, hem zorla Müslüman yapılan Yahudilerin.
Yahudiliğe dönmelerine ve hem de yeni sinagoglar yapılmasına izin veriyordu
…din Türklerde, bir imandan çok bir
politika imkânıdır
Türkler, iktidara gelmek veya hücum ya da savunmada, dini
bir öğreti ve bir bayrak olarak kullanıyorlar; çok din değiştirmelerini ve genel
olarak bağnazlıktan uzak kalmalarını, bu önerme ile açıklayabiliyoruz.
XVI. Yüzyılın başında, Şia / İran’da bir devlet
Iran-Osmanlı rekabeti esastır; öyleyse Osmanlı
yönetenlerinin, Sunna’ya çok güçlü bir şekilde sarılmalarını, bir savunma alanı
olarak tanımlayabiliyoruz.
Batıya döndüğümüzde, Avrupa henüz “Avrupa” olmamakla
birlikte, Avrupa’da bütün husumetin Yahudiliğe yöneltildiğini biliyoruz.
…çizdiğim çerçeve içinde her zaman son derece politik Türk
yönetenlerinin Yahudilik ile kucaklaşması ve bir ittifaka girmesi mantıklıdır.
…iman ile politik gerekler çatıştığında, politika üstün
geliyordu ki buna, burada da tanıklık ediyoruz
Selim
Türko-Moğol hanedanlarda sarhoş olmayan prens veya kral
bulmak, imkansız değilse bile oldukça zordur. Cengiz’in çocukları ve torunları
ile Osman’ın torunları içinde, ayyaş denecek kadar içki düşkünleri oldukça
çoktur. Böyle bir durumda bunlardan birisine “ayyaş” demek ve hele Kıbrıs’ın
alınması türünden önemli olayları şarap bağımlılığına bağlamak, önce son derece
çocukça sayılmalıdır
Avram Galante / İkinci Selimin, 1574 yılında bir fermanla, Müslümanların,
şarap ve rakı içmelerini önlemek için ithalatını yasakladığını, ancak Yahudi ve
Hıristiyanların, “secretement", herhâlde Müslümanlara göstermeden
içmelerini serbest bıraktığını haber vermektedir. Selimin, gayrimüslimler için
içki ticaretini serbest bırakmasını normal görebiliyoruz, çünkü ülkedeki şarap
lekeli Joseph Nasi’nin elinde bulunuyordu.
“Yahudi Partisi"
1569 yılından itibaren, bütün gücünü Kıbrıs’ı almak için
Venedik ile savaş çıkarmak üzere kullandığını okuyoruz. Kıbrıs’ı almak, artık
Nasi’nin ve Yahudilerin en önemli hedefi olmuştu
Bu kadar değil. Profesör Galante. Nasi’yi anlatırken, Türk
kaynaklarına dayanarak Selim’in Nası’ye eğer Kıbrıs’ı alırsak “Kıbrıs kralı
olacaksın" dediğini aktarıyor,
Selim'in ayyaşlığı ise, bu gerçeği gizlemek üzere ileri
sürülüyordu.
Murat
Giysi, her zaman toplumsal statü karinesidir; Türkiye
Yahudilerinin, XVI. Yüzyılda topladıkları ölçüsüz serveti, bir üstünlük
göstergesine dönüştürdükleri ortadadır. Üçüncü Murat'ın, yeni giysi rejimi ile
Türkiye Yahudileri'ne, üst statü dayatmalarından vazgeçmelerini dikte ettiğini
düşünebiliriz Kırmızı baş giysisi, Yahudileri daha alt bir toplumsal dereceye
indirmektedir.
Galante, Murat’ın, Sokullu’nun tavsiyesi üzerine, Joseph
Nasi’nin servetini müsadere ettiğini haber vermektedir.
Süleyman'ın, Selim‘ın, Murat’ın zamanlarında en önemli
figürlerden birisinin de Ester olduğunu görmüştük; saray ile elçilikler
arasında mekik dokuyor, kraliçelerle mektuplaşıyor ve çok büyük atamaları
realize ediyordu; Avram Galante Ester’i, zamanının en büyük Yahudilerinden
birisi saymaktadır,
Yahudiler, Osmanlı döneminde, hiçbir zaman XVI. Yüzyıldaki
zenginlik ve güce erişemediler, Muhteşem ile başlayan altın çağ, böylece sona
eriyordu.
İzmir ve İstanbul'u sarsan sabetayist hareketi analiz eden
çalışmalar, Yahudiliğin içinde olduğu yoksulluğa sürekli olarak işaret
ediyorlar,
Beşinci Bölüm
BENİ YEHUDİ
Pamuk, romanlarındaki tarih sayfalarının doğru veya
yanlışlığının, varsa hiçbir okuyucusu tarafından sınanamayacağını bilmekledir;
bu nedenle tahrifatta, aslında burada “tahrifat” sözcüğü çok zarif kalmaktadır,
kendisini son derece özgür saydığını görüyoruz.
Bir insanın büyük bir korucu ağı varsa, uydurma özgürlüğü
sonsuzdur
Bu özgürlük ve yaratıcılık değil, kalsifikasyondur, Pamuk’un
New York'lu meddahları, Pamuk’un yaptığının ne büyük bir sorumsuzluk olduğunu
çok güzel kanıtlıyorlar. New York Times’da Pamuk’u öven R. Eder ve J. Updike,
Pamuk’un Kırmızısına dayanarak, XVI. Yüzyılda, İstanbul’da, resimde gölge ve
perspektif kullanmaya kalkan ressamların paramparça edildiklerini yayıyor ve
Pamuk'u bu ve benzeri gerilikleri, korkusuzca su yüzüne çıkardığı için
kutluyorlardı. Pamuk olan katliamları saklayıp olmayanları uydurduğu için son
kahraman ilan ediliyordu
Yahudi biçemi
Yahudi mistizmi, bütün mistisizm türleri misali, gnostiktir;
tanrı, bilinebilmektedir.
Kabalada tam anlamamak ve anlatamamak temel’dir
Kabalada, tanrı ile canlı ve cansızlar arasında, yaratan-yaratılan
ilişkisi bulunmamaktadır
…ruhun ölümden sonra da varolduğu veya insan dışı
varlıklarda da bulunabileceği inancı hâlâ muhafaza edilmektedir. Bu açıdan
bakıldığında, Pamuk’un, Kırmızıda, ölüleri, bu arada Enişteyi ve ağaçları da
konuşturması, estetik olmasa da kabalistik bir gerekliliktir.
Altıncı Bölüm
NOVA VITA
Bu isim, Nova Vita, Dante’nin, tanıdığında dokuz yaşındaki
Beatrice için yazdığı, şarkı ve soneleri içeren kitabının adıydı; İlahi
Komedya’nın hazırlayıcısı olduğunda görüş birliği var. Başlangıcı, aşkın hayatı
yenileştirdiğine inançtır; bu nedenle de Nova Vita, gençlik, hayatın ve yeni
hayatın baharı üzerine, romantik, şairane ve alegorik küçük bir kitap oluyordu.
Komedi’nin standart Fransızca çevirisini yapan H. Longnon, Yeni Hayat’ta,
Dante’nin dolaylı bir dil kullandığına ve şiirlerine, “deliberement mystiquen,
bilinçli olarak mistik bir anlam yüklediğine işaretle bundan sonra, mistizmin,
Dante’nin yaşam ve çalışmalarında en önemli yeri tuttuğunu belirtiyordu.
Encylopedia Britannica / Dante’nin büyük dedelerinden
birisinin. Haçlılarla birlikte Kudüs’ü savunurken öldüğünü haber vermektedir.
Bu bir yana, Encyclopedia Judaica, ilahi Komedya'da Yahudilerin geçtiğini ve
içinde, Yahudilerle ilgili hiçbir hakaret ve küçültücü sözün bulunmadığını
kabul ediyor
“Dönme” adını ne zaman almaya başladıklarını netlikle
belirtemiyoruz
Selanik özellikle İzmir en güçlü oldukları şehirlerdi
1700 yılında Baruchiah Russo adlı bir lider çıktı,
sabetayizme güç kazandırmaya başladı
Russo’ya “Osman" adı verildi
Nahit’in İbrani karşılığı Zohar’dır.
Yedinci Bölüm
KİTAP
Arabi'de panteist vurgular
hep belirgindir. Büyük sufist hikmetlerine akıl yoluyla ulaşmadığını, bunların
kendisine melekler sayesinde getirildiğini ileri sürüyordu
Tapınak Şövalyeleri, Müslümanlıktaki İsmailli Hareketi
türünden, inisiyanik örgütlenmelerin en gelişmiş tipini oluşturmakladır;
Müslümanlıkta İsmailli ve Hıristiyanlıkta Mabet Şövalyeleri, bütün gizli ve bu
arada batini oluşumlara modellik yaptılar Birisi Haçlılar tarafında ve diğeri
karşısında, Hıristiyanlık ve Müslümanlığa çok büyük hizmette bulundular
Moğollar ve diğeri de papalıkça desteklenen Fransa kralı
tarafından katliamlarla ortadan kaldırıldılar Kalanları İslamik cephede,
Kurtuluş Savaşında liderleri Ağa Han kanalıyla Mustafa Kemal’e maddi yardım
gönderen İsmail iler ve diğeri de Türkiye'deki kolları bir ara Mustafa Kemal
tarafından kapatılan masonluk olarak sürüyorlar.
“Templier’ler Hasan Sabbah’tan ezoterik öğreti ile birlikte
bir şeyi daha öğrendiler, gerçek inançlarını saklamayı ve iyi birer Hıristiyan
gibi görünmeye devam etmeyi” deniliyor
Sekizinci Bölüm
SİNEKLİ BAKKAL
Türkiye sözkonusu olduğunda, dünya Yahudiliği, Amerikan
emperyalizminin, hem öncü kuvveti ve hem de beşinci kolu olmaya talip
durumdadır
Bin dokuz yüz altmış yedi, Araplar ile İsrail arasında “Altı
Gün” savaşı
Bu tarihten sonra her gün daha çok keskinleşen biçimde bir
sadakat problemi ortaya çıkmış görünüyor
Halide’ye “mandacı" olarak bakmak, bir haksızlık
olmasının yanında bir yöntem hatasıdır; “manda", Halide anlayışımızda çok
küçük bir yerdedir, zamanın genç ve büyük şöhreti, hiçbir zaman ununu zinciri
yapmadı ve hep özgürlük için koştu
Sinekti Bakkalı yazarken Dante’nin Nova Vita’sından
esinlenmiş olduğunu gösteren pek çok işaret görüyoruz.
…
İkinci Kitap
YABAN AĞ
Birinci Bölüm
YOZ
…yoz, alçaklıktan haz alan yaratıktır.
televizyonun gecekondulaşması
Bu, televizyonun tümüyle gecekondulara karşı bir silah
haline gelmesinin sonucudur; amaç gecekonduda yaşayan insanın ahlakını bozmak,
değerler sistemini yıkmak ve böylece kontrol altında tutabilmektir. Bunu yaparken de, mikroskobun mikroptan
etkilenmesi gibi, giderek gecekondulaştılar
Emperyalist dünya, bozanın mutlaka bozulduğu bir dünyadır;
artık bozulmadan bozamıyorlar.
Adı Aylin
Bu kitabın kahramanı Aylin’in, Fethullah Gülen ile Pentagon
arasındaki ilk bağlantıyı kuran kimse oldu
Dili: Belce
A, Altan’ın, Kılıç Yarası Gibi namlı metninin, hangi dilde
yazıldığı sorusuna, “belce" demek zorundayız
Kitabın arkasına, A. Altan’ın "yakın tarihimizin
gölgede kalmış pek çok olayına ışık" tuttuğu haberi de konmuştur; böylece
Kemal Tabir geleneğinin devam ettiğinden emin oluyoruz. Bu tarihi, pornografik
sahneler hayal ederek, edebiyatçılardan tedris etmeye alışmış okuyucuları
sevindirici bir haber olmalıdır; meslekten tarihçiler ise tarih yerine masal
anlatılmasına itiraz etmemeyi öğrenmiş haldeler.
Tarihi: Düzmece
Bataklık
O. Pamuk ve A. Altan’ı, sanat katilleri olarak görmek
durumundayız.
Tarihsel roman, uydurma özgürlüğü değildir
A. Altan, bunu her fırsatta yapıyor
Edebiyatı hafife alanlar, kendileri hafif olanlardır
İkinci Bölüm
ANTİ-NARODNÎZM
Bu üç sözcük, “halkçılık", “popülizm” ve “narodnizm”
aynı anlama geliyorlar, kökeninde Rusça “narod” sözcüğü var, “halk"
anlamındadır.
Rusya Çarlığının otokratik, halktan uzak idaresine karşı,
"halka doğru" ve “halkın dostları” eğilimlerine şiddet içerdiler,
yöneticileri öldürüyorlardı ama ölümden korkmuyorlardı; ölüme koşmaları,
dünyanın her tarafında yankı yapıyordu.
Cumhuriyetin anayasalarına bir ok olarak giren “halkçılık”
işte budur.
Teşkilat-ı Mahsusa, “Özel örgüt” demektir, özü itibariyle
bir istihbarat ajansı değil, bir ihtilal örgütü idi ve bugünkü Türkiye’nin çok
ötesini hedef alıyordu.
Burhan Belge çok yükseklere çıkmıştı, 27 Mayıs’ta hapse girdi,
oğlu Murat bunu kine dönüştürdü, Çetin Altan büyük şöhret oldu, işçi
Partisi’nden mebus seçildi, sonra hapse girdi, hazmedemedi, çıldırma
sınırlarına geldi, ülkeyi terk etti, olmadı, dönek oldu, olmadı ve şimdi iki
oğlu Cumhuriyet’i yıkmak istiyorlar. Babalarını hapse atan Cumhuriyetten
intikam peşindedirler. Herkesin başına gelebilecek bu tür olumsuzlukları
aşamayacak kadar hedonist olabilirler. Öyleyse koruyucuya muhtaçtırlar.
Cumhuriyet yıkıcılarının en güvenilir koruyucusu Amerika’dır.
Üçüncü Bölüm
İDRİSİLER
…düzeni arayan kitaplar, düzeni sallıyordu. Bunlar, Doğan
Avcıoğlu’nun Türkiye’nin Düzeni, Doktor Beşikçi’nin, Doğu Anadolu’nun Düzeni ve
Profesör İdris Küçükömer’in Düzenin Yabancılaşması kitapları idi ve bu üç
sarsan kitap, 1968 yılının aralık ayı ile 1969 yılının temmuz ayı arasında
çıktılar; çok kısa bir tarih kesitine sıkıştılar, aynı zamanda zamanı
sıkıştırıp hızlandırdılar.
…dar bir tarikat olarak varlıklarım sürdüren “ikinci
Cumhuriyetçiler" İdris Hoca'dan gelirler
(İdris Küçükömer) "Düyunu Umumiye" idaresi ile
ilgili olarak, "emperyalizm koşulları içinde, bürokrat Batılılaşma
olaylarının ekonomide yarattığı kaçınılmaz sonuçtur" diyerek Sultan’ı bu
günahtan kurtarmaktadır
(Hareket Ordusu’nun Yıldız Sarayını yağmaladığı iddiası ilk
olarak buna ait)
…tarih kabadayılarını tembel
beyinler doğuruyorlar
Dördüncü Bölüm
KOMPRADOR
…etimolojisi, Portekiz'e gitmektedir, Fakat tarih sahnesine
çıkışı Çin’dedir, “comprador" Portekizli tüccarların Çin’deki ajanlarıydı,
temsil eden görevliler demektir, mallarım satıyor ve Çin nezdindeki çıkarlarına
nezaret ediyorlardı, Çinli idiler, ancak Portekizce öğrendiler.
Üçüncü Kitap
EYLÜLİZM
Birinci Bölüm
KÖKTENCİLİK
…kapitalizmi reforme eden bütün adımları ortadan kaldırmak /
buna vahşi kapitalizm de denmektedir.
1979 yılı İran İslâm Devrimi ile başladı, bu Washington’ın
bölgedeki en sadık müttefikinin devrilmesi anlamına geliyordu.
12 Mart, Süleyman Demirel’i başbakanlıktan indirdi. Ancak
esas olarak Süleyman Demirel’in politikasını uyguladı.
İkinci Bölüm
KÜÇÜLTME
Latife Tekin, 12 Eylül döneminde Türk basınında bir övgü
kampanyasına konu yapılan iki buçuk kitaptan birisidir.
Gece Dersleri
…bazı sayfalarda bir tek paragraf var, bazı sayfalar bomboş,
bu boş sayfalarda neler yazılı olduğunu anlayamıyoruz fakat yine de ben, yazılı
sayfalara bakarak en anlamlı ve değerli sayfaların boş olanlar olduğunu
düşünüyorum.
…eylülist yazıcılar hep cinden, dinden, mezarlıklardan,
ölümlerden ve idamlardan söz ediyorlar. …hep öldürenlerden yana bir kalpleri var.
Öldüreni yüceltip, öldürüleni küçültüyorlar ve böylece insan onurunu ve insan
aklını küçülttüklerinin farkında görünmüyorlar.
Üçüncü Bölüm
VAKA-İ GAYRİ HAYRİYE
Eylülist
Bir, 12 Eylül öncesinde önü kapalı ve çıkışı olmayan bir
konumda bulunması gerekiyor. İki, 12 Eylül ile bir kaybının olmaması gerekiyor.
Üç, 12 Eylül ile, 12 Eylül olmasa hiç gelemeyeceği bir yere gelmesi gerekiyor
(misal Turgut Özal)
…eğer bir ülkede A. Doğan "medya kralı" ve M.
Yılmaz başbakanlık yapmış bir başbakan yardımcı ise, "romancı" da Y.
Karakoyunlu'dur
…bir intikam var, yokluk, varlıktan intikam almaktadır.
Yılmaz Karakoyunlu,
özelleştirmeden ve Trt'den sorumlu devlet bakamdır. Özelleştirme gibi son
derece yaşamsal bir konunun yanında, Trt'den yararlanarak senaryolarını yayma
fırsatı bulabilmesi çok özel bir çaba içinde olduğunu göstermektedir.
…ülkede en acı ve on binlerce emekçinin tasarrufunun
kaybolduğu bir bankerlik faciasında baş yönetici işte bu Yılmaz idi
Büyük banker faciası sırasında en
sorumlu bir yerde bulunan birisinin vergi faciası üzerine yazması gerçek bir
faciadır.
Dördüncü Kitap
MÜMBİT HÜZÜN
Birinci Bölüm
KARABELA ÖMER
İkinci Bölüm
LEYLA İLE DURSUN
Üçüncü Bölüm
İKİ AYDIN
Russell aydındır ve
Russell’ın yanında Sartre sadece ve sadece Saint Germain kafelerinin magazin
malzemesidir.
Russell, nükleer silahları ve silahlanmayı insanlığa yönelik
en büyük tehdit görürken, yıllar sonra Chomski de
benzer bir keşif yapıyordu ve bir büyük tekelistan’a dönüşmüş Amerika Birleşik
Devletleri’nde medyayı insanlığın önündeki en büyük kanser yumağı olarak
görmeye başlıyordu
Batı'da aydın bitmiştir.
Beşikçi, sadece ve sadece inançlarına göre ve kesinlikle
çıkarsız davranmanın mükemmel örneğini vermektedir; yaptıklarını ve zahmetleri,
bir birikim veya kariyer saymamakta, HADEP’ten veya Diyarbakır Belediyesinden
uzak durmaktadır.
Aydın, yapmak zorunluluğunu duyduğunu yapmaktan geri
kalamayandır ve bunun için kendisini aşandır
Dördüncü Bölüm
SAPERE AUDE
Felsefe, kuşku; politika red ile başlar.
Politika değiştirme yürekliliği olarak gerçekleşiyor.
Felsefe ise Romalı şair Horace'ın sözüyle "Sapere
aude" yürekliliği ile başlıyor. "Bilme'ye yürekli" olmak
anlamına geliyor.
İnsanın doğasının, fizyo, düzenlerini bilmek, loji, birlikte
fizyoloji ile insanın ruhsal devinimlerinin düzenlerini bilmek, psikoloji, bir
arada ele alınınca materyalizm doğuyor.
Türkiye aydını üç büyük zayıflık ile yüklüdür.
Türkiye aydınının red geleneği yoktur.
Kurgu alışkanlığı ise hiç yoktur. Teorik bakamayışı,
soyutlayamayışı bir yana soyutlamayı kötü sayması, hep tekil olana bağlanması,
kurgu damarının olmayışının bir kanıtı olarak ortaya çıkıyor. Diğer kanıtı ise
polisiye roman tarihinin ve ciddi okuma alışkanlığının olmamasıdır.
Türk’te hayal kurma eğilimi son derece zayıftır. Başlı başına
bir ütopya yazınının olmaması bir yana, şiirinde bile hayal ve tutarlılığı
sınanmış hayal sistemi denilebilecek olan ütopya görülmüyor.
Beşinci Kitap
GEÇMİŞ GELECEK
Birinci Bölüm
AMERİKA’NIN ATATÜRK’Ü
Tefecinin siyasetçiyi esir aldığı bir toplumda da en
akılsızın en yüksek tepeye çıkması ve kütlesel olarak akıldan kaçış yasadır
Aklını yitirmişin en belirgin özelliği, adının her
çağrılmasını övgü sanması ve saymasıdır; özellikle Batı'da ismimiz okunduğunda
bayram yapıyoruz, bir alık toplum olduğumuz kesindir ama bunun derin bir
aşağılık kompleksini içerdiğini de göremiyoruz.
Hem Ankara ve hem de Rusya ulus-devlet olmayı kabul
etmedikleri takdirde. Dimyata pirince giderken eldeki bulguru unutmamalıdır,
kaybedebilirler.
İsrail’in şu anda Rusya’nın en geniş diasporası olduğunu
bilmek herhalde pek çoğumuz için sürprizdir; artık İsrail’in hulusunun üçte
biri taze Rusyalılardan oluşuyor ve bunların büyük bir kısmının da Yahudi
olmadığı haber veriliyor
Emperyal güçler, stratejik önemli yerleri bağımlı hale
getiren devletlerdir; bunun karşısında yaranmacı küçük devletleri stratejik
önem yarışında görüyoruz.
Türkiye, Israil’in kuruluşunu ilk önce tanımış ve şu anda da
İsrail ile ittifak anlaşmaları imzalamış tek bölge devletidir.
Adana yakınındaki İncirlik Üssü, Irak’ı bombalayan uçaklar
için vazgeçilmez topraklardır.
“Müslüman devlet” savını sadece iç tüketim değeri olan bir
propaganda sayabiliyoruz.
İkinci Bölüm
MAKOVSKI-DERVISH KOMPLOSU
Yapısal reform
…değil mukavemetçi, mukavemet edebilecek bir tepe bile
bırakmamaya çalışıyorlar; özerklik ve özelleştirme adına yaptıkları ülkenin
bütün tepelerini müstevlilere teslim etmektir.
Türkiye’nin kendi halinde ve kendisi için herhangi bir
ekonomik politika uygulama imkanını tümüyle ortadan kaldıracak kırma ve bozmaları
gerçekleştirmektir, devleti bozup sözde özerk kurullar halinde yeniden
örgütlemek ve bütün kritik pozisyonları, bağımsız devleti reddedenlerle
donatmak, iki mekanizma olarak ortaya çıkmaktadır.
…sonuç şudur; öyleyse Türk Dışişleri Bakanlığı, sabetayist
bir yuva, Paris'in sözcüğü ile bir "niche" durumundadır.
Üçüncü Bölüm
JÖN TÜRKİZM: DOĞU BİRLİĞİ
Jön Türkleri nasıl anlatabiliriz, "Türkiye'nin ilk
jakobenleri" demek mümkündür ancak eksik kalacağını sanıyorum ve belki de
"profesyonel devrimci" denebilir
Tanzimatçılar, "okuma" kurumlarını icat ettiler,
"Harbiye", "Mülkiye", "Tıbbiye" Tanzimatçılar'ın
marifetidir; ama "okunacakları" ise Genç Osmanlılar sağladılar, ilk
gazeteyi, ilk tiyatroyu, ilk romanı, ilk şiiri, çağdaş insanın beynine hitap eden
ne varsa hepsini, Genç Osmanlılar ve başta da Şinasi, Agah, Ziya Paşa ve
kuşkusuz Namık Kemal verdiler.
Genç Osmanlılar ile Jön Türkler arasında bir köprü var; buna
"Mithat Paşa" diyoruz.
Teşkilat-ı Mahsusa
Teşkilat ile ilgili iki teorik soru, benzer örgütlerin
hepsinde olduğu üzere hemen karşımıza çıkıyor; bunlardan ilki ne zaman
kurulduğu sorusudur. Bu soruya verilecek en kestirme cevap, bu tür örgütlerin
önce oluştuğu, sonra çalıştığı, bu yolla yararlı olabileceğini gösterdikten
sonra şeklen de kurulduğudur.
Balkan yenilgisinden sonra / Süleyman Askeri'nin öncülüğünde
Kuşçuzade Eşrefin de ön planda olduğu bazı fedakar subaylarca Batı Trakya
Geçici Cumhuriyeti'nin kurulduğunu görüyoruz.
…bir ihtilal örgütü olarak Teşkilat-ı Mahsusa en büyük başarısını
Anadolu'da elde etmiştir, her yerde direniş ve hükümetleşme adımlarını attılar
Kurtuluş Mücadelesi'nin başında çok önemli işler gören ve
çok acil bir ihtiyaç olan moral sorununu kısmen çözen Kuvva-ı Şeyyare'yi,
bugünkü terminoloji ile gerilla kuvvetlerini, tümüyle Teşkilat-ı Mahsusa'ya
bağlamak çok yerindedir.
Altıncı Kitap
ANTİ-HEGEMONYA
"Eğer Yahudiler Yahudi olarak kalabilirlerse, eğer
partizanlık nedeniyle aralarında bir ayrılık olmazsa, yani aralarındaki
kardeşlik bağlarını sürdürebilirlerse anti-siyonizm yok olmaya mahkum
olacaktır. Ve merhum Theodr Herzl'in dileği olan Yahudilerin kendi topraklan
olmasını istiyorsak, bu topraklar Türkiye'dedir.'"
Moiz Kohen, diğer adıyla Munis Tekinalp,
Dokuzuncu Siyonistler Kongresinde Selanik Delegesi olarak
Konuşması,
Hamburg, Aralık 1909
Birinci Bölüm
OLMAMIŞ YALÇIN KÜÇÜK
Yalçın Küçük'ün
anlamadığı şey, Orhan Pamuk'un bir Yahudi değil Sabetaycı olduğu…
İkinci Bölüm
YALÇIN KÜÇÜK SAHİDEN YAŞIYOR MU PATRON
Üçüncü Bölüm
ORHAN PAMUK MU?
llgaz Zorlu
Sabetayist kökenli bir musevi olarak, insanların kökenleri
itibarıyla fikirlerinin eleştiri konusu yapılmasının alenen ırkçılık olduğuna
inanıyorum. Ancak bazı kişiler eğer Türkiye dışında sabetayist kökenlerini bir
reklam amacıyla kullanıp bundan bir menfaat elde etmeye çalışırlarsa bu durumda
da kendileri ırkçılık yapmış olurlar.
Orhan Pamuk ve Pamuk ailesi kendi iddialarının aksine
sabetayist kökenlidir.
…kendisinin bu dostuma ilettiği şu sözler dikkat çekicidir:
"Sabetayistlerin bir devlete ihtiyaçları vardı çünkü Yahudilerle aynı
kaderi paylaşmak istemediler. Bu devlet, kumcusu oldukları Türkiye
Cumhuriyetidir"
Pamuk'un akrabası olduğu ve bu yazıda adı geçmeyen Vali
Muhittin Üstündağ sabetayist kökenlidir. Kendisinin soyadına dikkat edelim.
Sabetayistler kendilerini Yahudilerin elit aileleri olarak algıladıkları için
bazı soyadlarını özellikle almışlardır. Büyükanıt, Elöve (Fransızca'da
yükselmiş demektir), Uludağ, Ulukut, Dikkaya gibi soyadları hep bu mistik
düşünceye dayanmaktadır.
Pamuk'un babası bizzat CHP hükümeti döneminde sabetaycı
kadrolar tarafından Petkim Genel Müdürlüğü gibi çok kritik bir göreve getirilmiştir.
Bay Pamuk’un “Vallahi Yahudi değilim” ifadesi “Elhamdûllillah
Yahudiyim” gibi bir anlam taşımaktadır.
Şevket Pamuk, ABD’de yaşamakta olan Cemal Kafadar gibi
sabetayist kökenli bilimadamları bu konunun akademik bazda çalışılmasını gayri
resmi olarak engellemekledirler.
Pamuk Yahudi değildir, bu doğrudur; sabetayist kökenli bir
aileden gelmektedir.
Sabetayistler, Yahudi kavmindendirler ancak artık Yahudi
dininden çıkmışlardır. İsrail’deki hahambaşının da kabul ettiği üzere artık
farklılaşmış bir yapı olmuşlardır. Sabetaycılar, Sabetay Sevi’nin, Yahudi
dininde olmayan emirlerini de kabul ederek Yahudiliğin temel emirlerini
arttırmışlardır.
1967 Arap-Israil savaşından itibaren sabetayistler de Dünya
Yahudi Partisi içinde yaralıyorlar.
Dördüncü Bölüm
SABETAYİST HEGEMONYA
Derviş Ailesi sabetayistlerin Kapani kolunun dini lideridir.
Cem ise muhtemelen Karakaş kolundandır.
1967 yılma kadar, bir “dayanışma” içindeydiler
1967 yılında İsrail, Araplar’a karşı umulmadık bir zafer
kazanınca, sadakat yönleri kayma göstermeye başladı; 1973’de Israil üstünlüğü
bir kez daha ortaya çıkınca, hem yönetimde güçlerini arttırmaya ve hem de
Israil yanlısı olmayan hareketleri ezmeye başladılar. Türkiye solunun içinden
patlatılması ve üzerine görülmemiş hücumla yürünmesi çok düşündürücüdür. Bu,
1967 yılından hemen sonra, 1968 yılında başlıyordu
Rant, genel olarak bir insanın hak ettiğinden daha fazlasını
almasıdır. Sabetayistler, rantiyedirler.
Derviş daha büyük rantiyedir. Hiçbir yeteneği yok, telefonla
söylenenleri aktarıyor; peki, PTT'den bir telefon operatörünü neden bakan
yapmıyoruz? Yaptığı, telefonda “kulağına söylenenlerini hükümete veya
gazetecilerine aktarmaktır. Bunun karşılığında devlet parasıyla gönlünce
geziyor
"Özkan" ne demek? Bu memlekette "öz"
olmayan "kan" mı var, anlam veremiyorum.
"kohen" din adamı anlamındadır, "kağan"
veya "kaan" ve "kan" olarak taşınabiliyor.
Sabetayizm, en katı dinlerden birisidir. Sabetay Sevi, değil
Müslüman olmak, değil Müslümanlarla evlenmek, cinsel ilişkiyi bile
yasaklamıştı.
…sabetayizm batinidir. Buna tarikat dememek gerekiyor. Bir
dindir
Sabetayizmin kurucusu Sabetay Sevi'nin "Onlara benzeyin
onlardan olmayın" şeklinde bir emri vardır. Bunların özelliği, islam gibi
görünüp islam olmamaktır. Dolayısıyla gizlenme ihtiyacı kendiliğinden ortaya
çıkıyor fakat birbirlerini bilip tanıyorlar.
Hepsinin iki ismi zorunludur; bir arada oldukları zaman
tevratik ismi kullanmak zorunluluğunu duyuyorlar. Müslümanlarla birlikte,
kendilerini saklamak kaçınılmazdır. Bu ise kişilikleri tahrip eden bir sonuç
doğuruyor; aynı anda iki ayrı anlatımı aynı rahatlıkla dillendirebiliyorlar.
Benim bilgilerime göre; Yunaniler bunların hepsini bize
gönderdi, gelmek istemediler, Yunanlılar göndermek ve biz de almak için büyük
istek gösteriyorduk. Selanik’te neredeyse hiç sabetayist kalmadı.
Arkadaşlıkları yoktur ve sadece akrabaları var.
Türk sisteminde bazı yerler var ki -başka sözcük de
bulamadığım için "Tımar” diyorum- timar olarak bunlara tahsis edilmiştir.
Belki de artık Türkiye’yi tümden tımarları kabul ediyorlar
…artık şebeke ortaya çıkmıştır.
Sabetayistlerin, birisi Kapanı ve diğeri Karakaşi koluna ait
olmak üzere iki liseleri var, Şişli Terakki ve Işık adlarını taşıyorlar, Yalnız
burada yine de ekliyorum; sadece okula bakarak bir sonuca varmak çok yanlıştır,
incelemeyi sürdürüyorum
…anti-semitizm kötüdür ancak semitizm daha kötüdür.
Türkiye'de anti-semitizm yoktur ve semitizm vardır. Bir ülkede bir genelkurmay
ikinci başkanı, Çevik Bir'den söz ediyorum, hangi din veya mezhepten olursa
olsun, en büyük Yahudi madalyası alabiliyorsa ve görevde bulunan bir başbakan,
hiç sakınca görmeden Yahudi madalyası alıyorsa, o ülkede anti-semitizmden söz
etmek, akılla alay etmektir.
27 Mayıs oluyor. Fahri Korutürk Dışişleri Bakanı olarak ilan
ediliyor. Altı saat sonra değiştiriliyor ve yerine Selim Sarper ilan ediliyor;
bunu saptayabiliyoruz. Fakat bu değişikliğin mekanizmasını açı ki ayamıyoruz;
ben açıklayamıyorum. Kim, nasıl ve hangi güçle yapıyor; henüz bunu
açıklayamıyoruz.
Selim Sarper'in Moskova'da bulunduğu sırada Türkiye'den
sakladığı bilgileri Amerika'ya bildirdiği kayıtları var
Birleşik Doğu Devletleri projeme, bazıları "Osmanlı’yı
yeniden hortlatma” diyorlar, buna hiçbir itirazım yok, Anadolu topraklan
iyidir, hoştur ama burada hiçbir devlet uzun müddet bağımsız kalamamıştır.
Varlığımızı sürdürebilmek için birleşmeli ve büyü m eliyiz. Burada iki önemli
ilke var; birincisi, Suriye, Irak, Iran, Kafkas ülkeleri, Bulgaristan,
Yunanistan ve Kıbrıs ekonomik açıdan birbirine yakındırlar; gelişmişlik açısından
aralarında uçurum bulunmamaktadır.
…bu bölgenin insanları, şarkıları, yemekleri, terbiyeleri
ile birbirine benzemektedir; birleşirlerse, kimliklerini koruma şansını
ellerinde tutabilirler
Beşinci Bölüm
TRUVA ATLARI
Büyük Kulüp’e masonlar ve masonlara da sabetayistler
egemendir. Bilderberg Kulübü’ne çağrılanların hepsi kuşkusuz Yahudi değildir
ancak çekirdek ve yön verenler Yahudilerdir. Son yıllarda Kissinger'ı Bilderberg’in
ruhu sayabiliriz. Bir Yahudi misyoneri olduğundan kuşku duyamayız.
Şimdi ülkemizde, sabetayist olmayanların, sanatta medyada,
show business'da ve özellikle politikada ön plana çıkarılmaları imkansızdır.
Altıncı Bölüm
AYAN BEYAN
Moiz Kohen, Osmanlı Türkiyesi varken, başka bir “Kenan
Ülkesi” aramaya gerek olmadığını savunuyordu.
Türkiye bir rezerv devlet midir
Tüsiad'ın tarihi totalitarizmin ve komploların tarihidir
eylülist darbeden önce kurulmuştu ve bu darbe işverenler
arasında eşitsizliği daha da arttırdı
…