Jane Jacobs - Büyük Amerikan Şehirlerinin Ölümü ve Yaşamı - Notlar
The Death and Life of
Great American Cities, Mütercim: Bülent Doğan, Metis Yayınları, 2011
Jane Jacobs 4 Mayıs 1916'da doğdu.
Liseyi bitirdikten ve bir yıl muhabirlik yaptıktan sonra çeşitli
yerlerde steno olarak çalıştı.
1952'de Architectural Forum'un yardımcı editörü oldu.
…geleneksel planlama inançları karşısındaki şüpheciliği
arttı. 1956'da Harvard'da bu konuda yaptığı konuşma, Fortune dergisinde
"Şehir Merkezi İnsanlar İçindir" başlıklı bir makaleye dönüştü ve bu
makale de Büyük Amerikan Şehirlerinin Ölümü ve Yaşamı'nı doğurdu.
…şehir planlaması ile iskân politikalarının reformu için
danışmanlık yaptı.
…
İngilizce Yeni Basım
için Önsöz
-sokakların ve parkların- şehirlerin başka niteliklerinin
ipuçları ve anahtarlarıyla dolup taştığını fark ettim
Yürüyen insanlar bu araştırmanın işbirlikçileriydi.
Biri doğa tarafından, diğeri insan tarafından yaratılan bu
iki farklı ekosistem
…
Giriş
Bu kitap mevcut şehir planlaması ve yeniden inşasına bir
saldın niteliği taşıyor.
…sıradan şeylerden bahsedeceğim: örneğin, hangi tür şehir
sokakları emniyetlidir, hangileri değildir; şehir parklarından bazıları
harikayken neden bazıları cürüm ve ölüm tuzaklarına dönüşür
…neler inşa ettiğimize bir bakalım: sözde yerini aldıkları
gecekondu mahallelerinden daha beter suç, vahşet ve genel sosyal umutsuzluk
yuvaları haline gelen sosyal konut projeleri.
İyi bir kitapçının bile tutunamadığı kültür merkezleri.
Eğleşecek yer bulma imkanı nispeten kısıtlı avarelerden başka kimsenin
uğramadığı sosyal merkezler.
Şehrin yeniden inşası böyle olmaz. Buna şehrin talan
edilmesi denir.
Pek çok şehirde planlama teorisi uyarınca çürümemesi gereken
alanlar çürümektedir. / çürümesi gereken alanlar çürümeyi reddetmektedir.
Şehir planlama sahtebilimi ve ona eşlik eden kentsel tasarım
sanatı, gerçek dünyada sınanma macerasına atılmamış hüsnükuruntuların, bildik
hurafelerin, aşırı sadeleştirmelerin ve sembollerin aldatıcı rahatlığından
kurtulabilmiş değil.
Şehirlerin görünüşte gizemli ve sapkın davranış¬lım altında
neler olduğunu anlamak için bence en sıradan manzaralara ve olaylara daha
yakından bakmak ve işin en başında mümkün olduğunca az beklentiye sahip olmak
gerekin belki böylece ne geldikleri ve aralarında ilkesel bağlar belirip
belirmediği anılabilir. Kitabın Birinci Kısım'ında bunu yapmaya çalışacağım.
…kitabın İkinci Kısım'ında, yani argümanımın merkezini oluşturan
kısımda onun yapısı üzerinde duracağım.
…kitabın Üçüncü Kısım'ında şehirlerin nasıl kullanıldığı,
ayrıca şehirlerin ve içindeki insanların gerçek hayatta nasıl davrandığı
soruları ışığında çürüme ve yenilenmenin bazı veçhelerini inceleyeceğim.
Kitabın son kısmında konutlaşma, trafik, tasarım, planlama
ve idari uygulamalar konusunda değişiklikler öneriliyor ve son olarak da
şehirlerin ortaya koyduğu problem türü, yani örgütlü karmaşıklıkla başa çıkma
problemi tartışılıyor.
Şeylerin görünüşü ile işleyiş tarzı kopmaz bağlarla
birbirine bağlıdır ve bu bağların en sağlam olduğu yerler de şehirlerdir.
Bilhassa büyük şehirlere ve bu şehirlerin iç bölgelerine
yoğunlaştım, çünkü planlama teorisinin en çok kaçındığı problemler
buralardadır.
Mumford'un The Culture of Cities'i (Şehirlerin Kültürü)
büyük ölçüde ürkütücü ve tarafgir bir kötülükler listesinden oluşuyordu. Büyük
şehir Megalopol'dü, Tiranopol'dü, Nekropol'dü, canavarlıktı, tiranlıktı,
yaşayan ölüydü.
Tüm bu anti-şehir planlamalarını barbarlığın zirvelerine
taşıyan en çarpıcı fikri ortaya atan kişi Avrupalı mimar Le Corbusier oldu.
Le Corbusier'nin planladığı şey sadece bir fiziksel ortam
değildi. Aynı zamanda bir toplumsal ütopya planlıyordu.
Birinci Kısım
Şehrin Kendine Has Nitelikleri
Kaldırımın Kullanımları: Asayiş
Bir şehri düşündüğünüzde aklınıza ne gelir? Sokakları. Bir
şehrin sokakları ilginç görünüyorsa şehir ilginç görünüyordur, yavan
görünüyorsa şehir de yavan görünür.
…şehrin sokakları barbarlıktan ve korkudan azadeyse, şehir
de barbarlıktan ve korkudan yeterince azade demektir.
Büyük şehirde yaşayan herhangi bir kişi gündelik hayatında
tanıdıklardan ziyade yabancılarla karşılaşır.
Başarılı bir semtin en temel niteliği insanın sokakta tüm bu
ya-bancılar arasında yürürken kendini emniyette hissetmesidir.
Los Angeles'ın suç oranları şok edicidir.
Los Angeles'taki tecavüz oranı (1958 rakamları) yüz binde
31,9'dur; bu rakam sonraki iki şehrin, yani St. Louis ve Philadelphia'nın suç
oranlarının iki katını aşmaktadır
Herkesin zaten bildiği bir şey var: İyi kullanılan bir şehir
sokağı em-niyetli bir sokak olur. Boş bir sokak ise genellikle emniyetsizdir.
Peki ama gerçek hayatta bu nasıl olur? Bir şehir sokağım iyi kullanılan sokak
ya da tenha sokak yapan şey nedir?
Yabancılarla başa çıkacak ve başarılı semtlerin sokaklarında
hep olduğu gibi yabancıların varlığının ta kendisinden bir asayiş imkanı
yaratacak donanıma sahip bir sokağın üç temel niteliği olmalı:
Birincisi, kamusal alanla özel alan arasında kesin sınırlar
bulun-malı. Kamusal ve özel alanlar banliyölerde ya da toplu konutlardaki gibi
birbirinin içine sızamaz.
İkincisi, sokağı izleyen gözler, yani sokağın doğal
sahipleri diyebileceğimiz kişilere ait gözler olmalı. Yabancılarla başa çıkacak
ve hem orada oturanlar hem de yabancılar için asayişi sağlayacak bir sokağın
binaları sokağa bakıyor olmalı. Arkalarını ya da boş taraflarını sokağa dönüp
sokağı körleştirmemeliler.
Üçüncüsü, kaldırımda hemen her zaman birileri olmalı ve hem
sokağa bakan etkin gözlerin sayısını artırmalı, hem de sokaktaki binalarda
oturanların belli bir kesimine sokağa bakma mazereti yarat-malı. Kimse kapı önünde
durup ya da pencereye yaslanıp boş bir sokağa bakmaktan hoşlanmaz. Hemen hiç
kimse tutup da böyle bir şey yapmaz. Aksine, çok sayıda insan sokaktaki
faaliyeti seyrederek ara sıra can sıkıntısını giderir.
Sokak yabancılarla başa çıkacak donanıma sahip olduğunda,
özel alan ile kamusal alan iyi ve etkin bir biçimde birbirinden ayrıldığında ve
yeterince faaliyet ve izleyen göz bulunduğunda, ne kadar çok yabancı olursa
neşe o kadar artacaktır.
Emniyetsiz şehirler inşa etmeye, hatta bile bile yeniden inşa
etmeye devam ettiğimizi varsayalım. Bu emniyetsiz ortamda nasıl hayatta
kalacağız?
Kaldırımın Kullanımları: Temas
Büyük şehirde kimse evini herkese açamaz. Kimse bunu
istemez. Öte yandan şehirdeki insanlar arasındaki faydalı ve anlamlı temaslar
özel hayata uygun tanışıklıklarla sınırlı olsaydı, şehir denen şeyin bir anlamı
kalmazdı.
Şahsiyetsiz sokaklar insanları
anonimleştirir.
Mimarlık ve planlama literatüründe mahremiyet pencereler,
görüş alanı ve görüş açısı gibi konular çerçevesinde ele alınır. Temel fikir
dışarıdan birinin yaşadığınız yeri gözetleyememesidir - işte size mahremiyet.
Çok şeyin paylaşılması şartı şehir insanlarını birbirinden
koparır.
Bir şehir alanında kaldırım hayat yoksa, insanlar komşularla
temasa denk düşen bir duruma ulaşabilmek için özel hayatlarını genişletmek
zorunda kalırlar.
Bir gün sekiz yaşındaki oğlu asansörde kalmış ve iki saatten
uzun süre bağırmasına, ağlamasına ve kapıyı yumruklamasına rağmen kimse yardım
etmemiş. Ertesi gün doksan tanıdığından birine üzüntüsünü belirtmiş. "Aa,
o senin oğlun muydu?" demiş kadın. "Kimin oğlu olduğunu bilmiyordum.
Senin oğlun olduğunu bilseydim yardım ederdim."
Kaldırımın Kullanımları: Çocukların Asimilasyonu
Çocuk nüfusunun belli bir kısmı şehir sokaklarında oynamaya
mahkûmdur. Bu uçuk tenli sıska çocuklar ahlaken fenalıklarla dolu bir çevrede
yaşarken birbirlerine uydurma cinsel bilgiler verir, edepsizce gülüşür ve tıpkı
ıslahevlerindeki çocuklar gibi türlü şekillerde yozlaşmaya maruz kalırlar.
(Saha araştırması)
Merkezden gönülsüz ayrılan çocukların hepsi istisnasız
yakınlardaki bir toplu konutta oturmaktadır. Merkezden gönüllü ayrılan çocuklar
ise istisnasız civardaki eski "gecekondu" sokaklarında oturmaktadır.
Kocaman oyun sahaları ve yeşil alanları olan toplu konuta
giden çocuklar zorbaların eline düşmekte, ya ceplerindeki parayı vermekte, ya
da dayak yemektedir ve zaman
başlarına ikisi de gelmektedir. Bu küçük çocuklar korkuyla andıkları bu çileyi
çekmeden eve dönememektedir.
"Sokak çeteleri" şu "sokak savaşlarını"
esasen parklarda ve oyun sahalarında yapmaktadır. Eylül 1959'da New York Times
son on yıldaki ergen çetesi olaylarının listesini yaptığında, bunların hepsinin
parklarda gerçekleştiği ortaya çıktı.
Az kullanılan kaldırımlar çocuk yetiştirmeye yeterli gözetim
sağlayamaz. Ayrıca oturanların sürekli ve değiştiği yerlere bakan sokakların
kaldırımları da gözetim için yeterli insan olsa bile emniyetli olmaz - bu da
acil bir planlama sorunudur. Ama bu tip sokaklara bakan oyun sahaları ve
parklar daha da sağlıksızdır.
Gerçek hayatta çocuklar, başarılı bir şehir hayatının ilk
kurallarını ancak şehir kaldırımlarında sıradan yetişkinlerden öğrenebilirler -
tabii böyle bir şansı bulabilirlerse. Bu kural şöyledir: İnsanlar birbirleriyle
hiçbir bağları olmasa bile bir nebze kamusal sorumluluk almak zorundadır. Bu
kural ancak yaşayarak öğrenilir.
…asansörde kalıp kurtarılmayan çocuk ise yaşadığı deneyimden
tam tersi dersler çıkartır. Açık pencerelere ve gelip geçenlere su sıkan toplu
konut çocukları da, anonim alandaki anonim çocuklar oldukları için,
azarlanmadıklarında bundan benzer dersler çıkaracaklardır.
Çocuklar genellikle yetişkinlerin davranışlarını taklit
eder. Bunun gelirle filan ilgisi yoktur.
Şehir tasarımcılarının ve plancıların büyük bir kısmı
erkektir. Tuhaf bir şekilde, tasarıları ve planlan insanların yaşadığı yerlerde
normal hayattan, gündüz hayatından erkekleri dışlar.
Çocuklar genellikle neden arka bahçeler ya da oyun
sahalarından ziyade canlı şehir kaldırımlarında dolaşmayı ilginç bulur? Çünkü
kaldırımlar daha ilginçtir. Şöyle bir soru da aynı derecede mantıklı olacaktır:
Yetişkinler neden canlı sokakları oyun sahalarından daha ilginç bulur?
Çocuklar büyüdükçe -mesela yemeğe çağrılmayı beklerken-
dışarıda oynanan gelişigüzel oyunların fiziksel gösterişi azalır; onun yerine
diğerleriyle dolaşmak, birbirine değer biçmek, flört etmek, konuşmak, itişmek,
dürtüşmek ve eşek şakaları yapmak ağırlık kazanır. Ergenlerin bu tip
hareketleri hep eleştirilir, ama bunlar olmadan da büyüyemezler. Asıl tehlike
bunların toplum içinde değil de bir tür kaçak hayatı tarzında yaşanmasındadır.
Mahalle Parkının Kullanımları
…parkları başarılı kılan insanların onları kullanmasıdır -
insanlar onları kullanmazsa parklar tecride ve başarısızlığa mahkûm olur
Ortodoks şehir planlamasında, tıpkı vahşilerin büyülü
nesnelere taptığı gibi, mahallelerin açık alanlarına tapılır.
…parkların "şehrin akciğerleri" olduğu yolundaki
bilimkurgu saçmalığını artık bir yana bırakalım. Dört kişinin nefes alarak,
yemek yaparak ve ısınarak yarattığı karbondioksiti absorbe etmek için on iki
dönüm orman gerekir. Şehirleri boğulmaktan kurtaran şey parklar değil,
etrafımızda dolaşan hava okyanuslarıdır.
Genel kullanıma yönelik parklar, insanların çok çeşitli
başka kullanımlar için çekici bulduğu muhitlere büyük bir çekicilik
ekleyebilirler ve eklemektedirler.
Şehir Muhitlerinin Kullanımları
"muhit" , şehir planlamasına zararlıdır. Kavram bu
haliyle şehir hayatını kasaba ya da banliyö hayatına çevirme girişimlerine yol
açar.
5 bin ya da 10 bin nüfusu olan bir kasabada ana caddeye
çıkarsanız / tanıdığınız kişilere rastlarsınız
Ama büyük şehirdeki 5 bin ya da 10 bin nüfuslu bir toplu
konutun sakinleri, çok olağanüstü koşullar hariç, bu tür doğal ve kendiliğinden
kesişmeler yaşamaz.
Başarılı bir semtin ana işlevi, vazgeçilmez ama özünde
siyaseten güçsüz sokak muhitleri ile özünde güçlü şehir arasında vasıta
olmaktır.
Şehirden sorumlu olanların en tepedeki kesiminde cehalet
düzeyi çok yüksektir. Bu durum kaçınılmazdır, çünkü büyük şehirler tek bir bakış
açısından -hatta kuşbakışından- ya da tek bir insan tarafından ayrıntısıyla
anlaşılamayacak kadar büyük ve karmaşıktır
…şehirlerde fiziksel muhit planlamasını etkin bir şekilde
yapmak için şunları hedeflemek gerekir:
Birincisi, sokakların canlı ve ilgi çekici olmasını teşvik
etmek.
İkincisi, neredeyse şehir büyüklüğüne ve gücüne ulaşma
potansiyeline sahip bir semt vesilesiyle bu sokakların dokusunu mümkün mertebe
süreklilik arz eden bir ağ haline getirmek.
Üçüncüsü, parkları, meydanları ve kamu binalarını bu sokak
dokusunun parçaları olarak kullanmak
Dördüncüsü, semt görevi yapabilecek büyüklükteki alanların
işlevsel kimliğine daha fazla ağırlık vermek.
Bir semti semt yapan şey sınırlar değil, çapraz kullanım ve
canlılıktır.
Genel nüfusa oranla, şaşkınlık verecek kadar az sayıda genel
ilişki sahibi insan bir mahalleyi gerçek bir Şeye dönüştürür. Yaklaşık yüz
kişilik bir grup, kendisinin bin katı büyüklükte bir nüfus için bu işi yapar.
Ama bu insanların birbirini bulmaya, çareler ararken işbirliği yapmaya vakti
olmalıdır
İkinci Kısım
Şehirde Çeşitliliğin Şartları
Çeşitlilik Üreticileri
Karışık Birincil Kullanım İhtiyacı
BİRİNCİ ŞART: Semt, hatta semti oluşturan unsurların
olabildiğince büyük bir kısmı birden fazla birincil işleve sahip olmalıdır; ikiden
fazla birincil işleve sahip olması da tercih sebebidir. Böylece insanlar farklı
saatlerde dışarı çıkacak ve semti farklı amaçlar için kullanacaktır, ama aynı
insanlar pek çok tesisi de ortak kullanabilecektir.
BAŞARILI şehir sokaklarını insanlar farklı zamanlarda
kullanır.
Küçük Blok İhtiyacı
Eski Bina İhtiyacı
ŞEHİRLERİN eski binalara o kadar çok ihtiyacı vardır ki,
herhalde eski binalar olmasa sıhhatli sokaklar ve semtler asla ortaya çıkmazdı.
Yoğunluk İhtiyacı
DÖRDÜNCÜ ŞART: Semtteki insan yoğunluğu -her türden insan
yoğunluğu-yeterli olmalıdır. Mukim nüfus için de bu yoğunluk gereklidir.
Konut yoğunluğu, pek çok semt ve bu semtlerin gelecekteki
gelişimi için çok önemlidir ama canlılık faktörü olarak hemen hiç dikkate
alınmaz.
Bina yapımında modalar vardır. Modanın ardında da ekonomik
ve teknolojik sebepler bulunur, üstelik bu modalar şehirlerde aynı anda inşa
edilebilecek konutlardaki sahici farklılık imkânım neredeyse tamamen ortadan
kaldırır.
Yoğunluğun çok düşük olduğu semtlerde ancak ayrı noktalara
aynı anda yeni binalar dikerek yoğunluk ve çeşitlilik artırılabilir.
Modem şehir planlamasının gelişiminin ve konut reformunun
duygusal temelinde, şehirlerdeki insan yoğunluğunu kabullenemeyip burun
kıvırmak vardır, insanların şehirdeki yoğunluğuna yönelik bu olumsuz duygu,
planlamanın entelektüel bakımdan sönüp gitmesinde etkili olmuştur.
Bana göre bu yoğunluk bir servettir.
Çeşitlilik Hakkındaki Bazı Efsaneler
"KARIŞIK KULLANIM çirkin görünür. Trafik sıkışıklığına
yol açar. Tahrip edici kullanımlara davetiye çıkarır."
Çeşitliliğin trafik sıkışıklığına sebep olduğu doğru mudur?
Trafik sıkışıklığına kendi başlarına insanlar değil, araçlar sebep olur.
Bir bölgede yoğunlaşmış, geniş bir çeşitlilik aralığının
eksikliği, insanları neredeyse tüm ihtiyaçları için arabaya binmek zorunda
bırakır. Yollar ve park yerleri için gereken alan her şeyi daha da uzaklara
yayar ve daha fazla araç kullanımını getirir.
Üçüncü Kısım
Çöküşe Yol Açan Kuvvetler ve Yenilenme Getiren Kuvvetler
Çeşitliliğin Kendi Kendini Yok Etmesi
Şu ânakadarki gözlemlerimin ve vardığım sonuçların özeti şu:
Amerikan şehirlerinde her türden çeşitliliğe ve dayanışan unsurların girift bir
şekilde iç içe geçmesine ihtiyacımız var.
Semtler çeşitliliğin kendi kendini çoğaltıp en yüksek potansiyeline
ulaşmasına ekonomik ve sosyal olarak elverişli yerler olabilir, ama elbette
bunun için semtlerin iyi birincil kullanım karışımlarına, sık sokaklara, farklı
yaştan binaların çok iyi karışmış olmasına ve yüksek insan yoğunluğuna ihtiyacı
vardır.
Kendi kendini yok etme / Şehirdeki belli bir yerde çeşitli
kullanımların karışımı çarpıcı ölçüde popülerleşir ve bir bütün olarak başarılı
olur. Tam da serpilen ve çekim gücü artan bir çeşitlilikten kaynaklanan başarı,
burada yer kapmak için vahşi bir rekabetin başlamasına sebep olur.
…çeşitlilik ve canlılık yaratmada başarı kazanıp çok cazip
hale gelen görece az sayıda konut bölgesi de tıpkı şehir merkezi gibi kendini
yok etme kuvvetinden etkilenecektir. Bu durumda çok sayıda insan burada yaşamak
isteyecek, dolayısıyla inşaat kârlı hale gelince aşırı ve tahrip edici miktarda
bina yapılacak, en çok para ödeyene satılacaktır.
Bankalar, sigorta şirketleri ve prestijli ofisler çeşitli
sebeplerle daima en azılı çifte-yokediciler olmuşlardır. Bankaların ve sigorta
şirketlerinin toplaştığı yerlere baktığınızda, bir çeşitlilik merkezinin yok
edilmiş, bir canlılık tümseğinin düzlenmiş olduğunu görürsünüz.
Sınır Vakumlarının Laneti
Gazetelerde şaşırtıcı bir indirim gördüğümüz zaman bir
yerlerde vakum oluştuğunu anlayabiliriz.
Sınırlar, yakındaki genel arazide bu vakumları (dolayısıyla
çeşitliliğin ve sosyal canlılığın artamayacağı kadar anormal düzeyde yok-sun
yerleri) üretmenin yanı sıra şehri parçalara bölerler. Her iki ta-raflarındaki
"sıradan" şehrin muhitlerini birbirinden ayırırlar. Bu bakımdan küçük
parkların tam tersi bir davranış gösterirler. Küçük parklar popülerse,
çevrelerindeki farklı muhitleri birleştirir ve bu muhitlerin sakinlerini iç içe
geçirir. Sınırlar aynı zamanda sokakların da tam tersine davranır, çünkü
sokaklar da normalde her iki taraftaki toprakları ve kullanımları bir araya
getirerek kullanıcıları iç içe geçirir.
Mutenalaşma ve Gecekondulaşma
Tedrici Para ve Yıkıcı Para
Şehir konutlarında ve işyerlerinde meydana gelen değişimleri
finanse eden ve biçimlendiren üç ana para türü vardır.
Üç para türünden birincisi ve en önemlisi alışıldık, hükümet
dışı kredi kurumlarının verdiği paralardır.
İkinci tür para ya vergi kazancı ya da devlet tahvilleri
vesilesiyle devletten gelir.
Üçüncü para yatırımın karanlık dünyasından, yani tabiri
caizse nakit ve kredinin yeraltı âleminden gelir.
Yıkıcı para bir bölgeye yoğunlaşmış olarak akarak büyük
değişiklikler yaratır.
Önce sahip olmak istediğimiz şeyin imgesini üretiriz,
ardından mekanizmayı bu imgeyi üretecek şekilde ayarlarız. Finansal mekanizma
şehir karşıtı imgeler üretecek şekilde ayarlanmıştır ve bunun tek sebebi de
toplum olarak böylesinin bizim için daha iyi olduğunu düşünmemizdir. Sürekli ve
sağlam bir iyileşme ve değişiklik yaratmaya muktedir, canlı, çeşitli bir şehrin
bizim için arzulanır olduğunu düşünmeye başladığımızda, işte ancak o zaman
finansal mekanizmayı onu elde etmek için ayarlayacağız.
Dördüncü Kısım
Farklı Taktikler
Konut Yardımı
Yozlaşmanın nesnesi ne kadar uzun dayanırsa, yaratıcılığı o
kadar artar.
Hem aptallaşma hem yozlaşmayla mücadele etmek için en az
sekiz-on yılda bir yeni konut sübvansiyon yöntemleri denememiz ya da bunların
vazgeçilemeyecek ölçüde iyi işleyenlerini çeşitlendirmemiz gerek.
Şehir Erozyonu ya da Otomobil Aşınması
Trafik arterleri, park yerleri, benzin istasyonları ve
otoban tesisleri şehri yok etmenin güçlü ve amansız araçları.
Şehrin kendine has karakteri bulanıyor ve nihayet her yer
birbirine benzeyerek neticede Hiçbir yer'e dönüşüyor.
Görsel Düzen: Sınırları ve İmkânları
Kurtarma Projeleri
Semtleri Yönetmek ve Planlamak
Şehir Ne Tür Bir Problemdir?
…her sorun aynı yoldan çözülmez. Hangi düşünce hatlarının
faydalı olup hakikate ulaşmamıza yardım edeceği, bizim konu hakkında düşünmek
istediğimiz şeylere değil, konunun doğasına bağlıdır.
Warren Weaver
Dr. Weaver bilimsel düşüncenin tarihinde üç gelişim evresi
sıralıyor (1) basit problemlerle uğraşma becerisi, (2) örgütsüz karmaşıklık
problemleriyle uğraşma becerisi ve (3) örgütlü karmaşıklık problemleriyle
uğraşma becerisi.
Basit problemlerin barındırdığı iki faktör -iki değişken-
davranış bakımından birbiriyle doğrudan bağlantılıdır ve Dr. Weaver bilimin
saldırmayı öğrendiği ilk sorunların bu türden basit problemler olduğunu söyler
Kabaca söylersek, fen bilimlerinin iki değişkenli sorunları
tahlil etmeyi öğrendiği dönem on yedinci, on sekizinci ve on dokuzuncu
yüzyılları kapsar. Bu üç yüz yıl boyunca bilim bir niceliğin -mesela gaz
basıncının- öncelikle diğer bir niceliğe -örneğin gazın hacmine- bağlı olduğu
problemlerle uğraşmak için deney ve analiz teknikleri geliştirmiştir.
1900'den sonrasına kadar fen bilimlerinde ikinci bir problem
analiz yöntemi ortaya çıkmadı.
Şehirler de tıpkı yaşam bilimleri gibi örgütlü karmaşıklıkta
problemler ortaya koyar. "Yarım düzine, hatta birkaç düzine niceliğin aynı
anda değiştiği, üstelik anlaşılması zor yollardan birbirine bağlı olarak
değiştiği durumlar" yaratırlar.
Bana kalırsa şehirleri anlamak için en önemli düşünce
alışkanlıktan şunlar olacaktır:
1. Süreçler üzerine düşünmek; 2. Tümevarıma yönelik
çalışmak, tikelden genele doğru akıl yürütmek (ters yönde değil); 3. Daha büyük
ve daha "ortalama" niceliklerin nasıl işlediğini görmek için çok
küçük nicelikleri içeren "ortalama dışı" ipuçları aramak.
…şehirdeki ikametler soyut bir "iskân" başlığı
altında değerlendirildiğinde faydalı bir şey anlaşılamayacağı gibi, ikametleri
iyileştirme konusunda da bir şey yapılamaz. Şehirlerdeki mevcut ya da
potansiyel ikametgâhlar özgül ve tikelleşmiş binalardır
On sekizinci yüzyılda tuhaf ama anlaşılabilir bir şey oldu.
…doğaya özlem duyma, daha doğrusu doğayla kırsal ve barbarca
bir ilişkiye özlem duyma.
Gerçek hayatta barbarlar (ve köylüler) özgürlükten en yoksun
insanlardır - geleneğe bağımlıdırlar, kastlarca yönetilirler, hurafelerin
etkisinden kurtulamazlar, şüphelerle doludurlar ve tuhaf olan her şeyi uğursuz
sayarlar.
…kurgusal saflık, soyluluk ve cömertlik karşısında, kurgu
ürünü olmayan şehirler kötülüğün mekânı ve -açıkça görüldüğü üzere- doğanın
düşmanları olarak değerlendirilebilirdi.
Doğaya duygusallıkla bakmanın tehlikeleri vardır. En
duygusal hisler temelde farkında olunmayan derin bir saygısızlığı beraberinde
getirir.
Bu şizofren tavrı ne doğa sevgisiyle ne de doğa saygısıyla
bağdaştırmak mümkündür.
Bu yüzden her gün binlerce dönüm kır buldozerlerce
kazılıyor, kaldırım taşlarıyla kaplanıyor
…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder