6 Temmuz 2025 Pazar

Jane Jacobs - Büyük Amerikan Şehirlerinin Ölümü ve Yaşamı - Notlar

Jane Jacobs - Büyük Amerikan Şehirlerinin Ölümü ve Yaşamı - Notlar

The Death and Life of Great American Cities, Mütercim: Bülent Doğan, Metis Yayınları, 2011


 

Jane Jacobs 4 Mayıs 1916'da doğdu.

Liseyi bitirdikten ve bir yıl muhabirlik yaptıktan sonra çeşitli yerlerde steno olarak çalıştı.

1952'de Architectural Forum'un yardımcı editörü oldu.

…geleneksel planlama inançları karşısındaki şüpheciliği arttı. 1956'da Harvard'da bu konuda yaptığı konuşma, Fortune dergisinde "Şehir Merkezi İnsanlar İçindir" başlıklı bir makaleye dönüştü ve bu makale de Büyük Amerikan Şehirlerinin Ölümü ve Yaşamı'nı doğurdu.

…şehir planlaması ile iskân politikalarının reformu için danışmanlık yaptı.

 

İngilizce Yeni Basım için Önsöz

-sokakların ve parkların- şehirlerin başka niteliklerinin ipuçları ve anahtarlarıyla dolup taştığını fark ettim

 

Yürüyen insanlar bu araştırmanın işbirlikçileriydi.

 

Biri doğa tarafından, diğeri insan tarafından yaratılan bu iki farklı ekosistem

 

Giriş

Bu kitap mevcut şehir planlaması ve yeniden inşasına bir saldın niteliği taşıyor.

 

…sıradan şeylerden bahsedeceğim: örneğin, hangi tür şehir sokakları emniyetlidir, hangileri değildir; şehir parklarından bazıları harikayken neden bazıları cürüm ve ölüm tuzaklarına dönüşür

 

…neler inşa ettiğimize bir bakalım: sözde yerini aldıkları gecekondu mahallelerinden daha beter suç, vahşet ve genel sosyal umutsuzluk yuvaları haline gelen sosyal konut projeleri.

İyi bir kitapçının bile tutunamadığı kültür merkezleri. Eğleşecek yer bulma imkanı nispeten kısıtlı avarelerden başka kimsenin uğramadığı sosyal merkezler.

Şehrin yeniden inşası böyle olmaz. Buna şehrin talan edilmesi denir.

 

Pek çok şehirde planlama teorisi uyarınca çürümemesi gereken alanlar çürümektedir. / çürümesi gereken alanlar çürümeyi reddetmektedir.

 

Şehir planlama sahtebilimi ve ona eşlik eden kentsel tasarım sanatı, gerçek dünyada sınanma macerasına atılmamış hüsnükuruntuların, bildik hurafelerin, aşırı sadeleştirmelerin ve sembollerin aldatıcı rahatlığından kurtulabilmiş değil.

 

Şehirlerin görünüşte gizemli ve sapkın davranış¬lım altında neler olduğunu anlamak için bence en sıradan manzaralara ve olaylara daha yakından bakmak ve işin en başında mümkün olduğunca az beklentiye sahip olmak gerekin belki böylece ne geldikleri ve aralarında ilkesel bağlar belirip belirmediği anılabilir. Kitabın Birinci Kısım'ında bunu yapmaya çalışacağım.

…kitabın İkinci Kısım'ında, yani argümanımın merkezini oluşturan kısımda onun yapısı üzerinde duracağım.

…kitabın Üçüncü Kısım'ında şehirlerin nasıl kullanıldığı, ayrıca şehirlerin ve içindeki insanların gerçek hayatta nasıl davrandığı soruları ışığında çürüme ve yenilenmenin bazı veçhelerini inceleyeceğim.

Kitabın son kısmında konutlaşma, trafik, tasarım, planlama ve idari uygulamalar konusunda değişiklikler öneriliyor ve son olarak da şehirlerin ortaya koyduğu problem türü, yani örgütlü karmaşıklıkla başa çıkma problemi tartışılıyor.

 

Şeylerin görünüşü ile işleyiş tarzı kopmaz bağlarla birbirine bağlıdır ve bu bağların en sağlam olduğu yerler de şehirlerdir.

 

Bilhassa büyük şehirlere ve bu şehirlerin iç bölgelerine yoğunlaştım, çünkü planlama teorisinin en çok kaçındığı problemler buralardadır.

 

Mumford'un The Culture of Cities'i (Şehirlerin Kültürü) büyük ölçüde ürkütücü ve tarafgir bir kötülükler listesinden oluşuyordu. Büyük şehir Megalopol'dü, Tiranopol'dü, Nekropol'dü, canavarlıktı, tiranlıktı, yaşayan ölüydü.

 

Tüm bu anti-şehir planlamalarını barbarlığın zirvelerine taşıyan en çarpıcı fikri ortaya atan kişi Avrupalı mimar Le Corbusier oldu.

Le Corbusier'nin planladığı şey sadece bir fiziksel ortam değildi. Aynı zamanda bir toplumsal ütopya planlıyordu.

 

Birinci Kısım

Şehrin Kendine Has Nitelikleri

Kaldırımın Kullanımları: Asayiş

Bir şehri düşündüğünüzde aklınıza ne gelir? Sokakları. Bir şehrin sokakları ilginç görünüyorsa şehir ilginç görünüyordur, yavan görünüyorsa şehir de yavan görünür.

…şehrin sokakları barbarlıktan ve korkudan azadeyse, şehir de barbarlıktan ve korkudan yeterince azade demektir.

 

Büyük şehirde yaşayan herhangi bir kişi gündelik hayatında tanıdıklardan ziyade yabancılarla karşılaşır.

Başarılı bir semtin en temel niteliği insanın sokakta tüm bu ya-bancılar arasında yürürken kendini emniyette hissetmesidir.

 

Los Angeles'ın suç oranları şok edicidir.

Los Angeles'taki tecavüz oranı (1958 rakamları) yüz binde 31,9'dur; bu rakam sonraki iki şehrin, yani St. Louis ve Philadelphia'nın suç oranlarının iki katını aşmaktadır

 

Herkesin zaten bildiği bir şey var: İyi kullanılan bir şehir sokağı em-niyetli bir sokak olur. Boş bir sokak ise genellikle emniyetsizdir. Peki ama gerçek hayatta bu nasıl olur? Bir şehir sokağım iyi kullanılan sokak ya da tenha sokak yapan şey nedir?

 

Yabancılarla başa çıkacak ve başarılı semtlerin sokaklarında hep olduğu gibi yabancıların varlığının ta kendisinden bir asayiş imkanı yaratacak donanıma sahip bir sokağın üç temel niteliği olmalı:

Birincisi, kamusal alanla özel alan arasında kesin sınırlar bulun-malı. Kamusal ve özel alanlar banliyölerde ya da toplu konutlardaki gibi birbirinin içine sızamaz.

İkincisi, sokağı izleyen gözler, yani sokağın doğal sahipleri diyebileceğimiz kişilere ait gözler olmalı. Yabancılarla başa çıkacak ve hem orada oturanlar hem de yabancılar için asayişi sağlayacak bir sokağın binaları sokağa bakıyor olmalı. Arkalarını ya da boş taraflarını sokağa dönüp sokağı körleştirmemeliler.

Üçüncüsü, kaldırımda hemen her zaman birileri olmalı ve hem sokağa bakan etkin gözlerin sayısını artırmalı, hem de sokaktaki binalarda oturanların belli bir kesimine sokağa bakma mazereti yarat-malı. Kimse kapı önünde durup ya da pencereye yaslanıp boş bir sokağa bakmaktan hoşlanmaz. Hemen hiç kimse tutup da böyle bir şey yapmaz. Aksine, çok sayıda insan sokaktaki faaliyeti seyrederek ara sıra can sıkıntısını giderir.

 

Sokak yabancılarla başa çıkacak donanıma sahip olduğunda, özel alan ile kamusal alan iyi ve etkin bir biçimde birbirinden ayrıldığında ve yeterince faaliyet ve izleyen göz bulunduğunda, ne kadar çok yabancı olursa neşe o kadar artacaktır.

 

Emniyetsiz şehirler inşa etmeye, hatta bile bile yeniden inşa etmeye devam ettiğimizi varsayalım. Bu emniyetsiz ortamda nasıl hayatta kalacağız?

 

Kaldırımın Kullanımları: Temas

Büyük şehirde kimse evini herkese açamaz. Kimse bunu istemez. Öte yandan şehirdeki insanlar arasındaki faydalı ve anlamlı temaslar özel hayata uygun tanışıklıklarla sınırlı olsaydı, şehir denen şeyin bir anlamı kalmazdı.

 

Şahsiyetsiz sokaklar insanları anonimleştirir.

 

Mimarlık ve planlama literatüründe mahremiyet pencereler, görüş alanı ve görüş açısı gibi konular çerçevesinde ele alınır. Temel fikir dışarıdan birinin yaşadığınız yeri gözetleyememesidir - işte size mahremiyet.

 

Çok şeyin paylaşılması şartı şehir insanlarını birbirinden koparır.

Bir şehir alanında kaldırım hayat yoksa, insanlar komşularla temasa denk düşen bir duruma ulaşabilmek için özel hayatlarını genişletmek zorunda kalırlar.

 

Bir gün sekiz yaşındaki oğlu asansörde kalmış ve iki saatten uzun süre bağırmasına, ağlamasına ve kapıyı yumruklamasına rağmen kimse yardım etmemiş. Ertesi gün doksan tanıdığından birine üzüntüsünü belirtmiş. "Aa, o senin oğlun muydu?" demiş kadın. "Kimin oğlu olduğunu bilmiyordum. Senin oğlun olduğunu bilseydim yardım ederdim."

 

Kaldırımın Kullanımları: Çocukların Asimilasyonu

Çocuk nüfusunun belli bir kısmı şehir sokaklarında oynamaya mahkûmdur. Bu uçuk tenli sıska çocuklar ahlaken fenalıklarla dolu bir çevrede yaşarken birbirlerine uydurma cinsel bilgiler verir, edepsizce gülüşür ve tıpkı ıslahevlerindeki çocuklar gibi türlü şekillerde yozlaşmaya maruz kalırlar.

 

(Saha araştırması)

Merkezden gönülsüz ayrılan çocukların hepsi istisnasız yakınlardaki bir toplu konutta oturmaktadır. Merkezden gönüllü ayrılan çocuklar ise istisnasız civardaki eski "gecekondu" sokaklarında oturmaktadır.

Kocaman oyun sahaları ve yeşil alanları olan toplu konuta giden çocuklar zorbaların eline düşmekte, ya ceplerindeki parayı vermekte, ya da dayak yemektedir ve          zaman başlarına ikisi de gelmektedir. Bu küçük çocuklar korkuyla andıkları bu çileyi çekmeden eve dönememektedir.

 

"Sokak çeteleri" şu "sokak savaşlarını" esasen parklarda ve oyun sahalarında yapmaktadır. Eylül 1959'da New York Times son on yıldaki ergen çetesi olaylarının listesini yaptığında, bunların hepsinin parklarda gerçekleştiği ortaya çıktı.

 

Az kullanılan kaldırımlar çocuk yetiştirmeye yeterli gözetim sağlayamaz. Ayrıca oturanların sürekli ve değiştiği yerlere bakan sokakların kaldırımları da gözetim için yeterli insan olsa bile emniyetli olmaz - bu da acil bir planlama sorunudur. Ama bu tip sokaklara bakan oyun sahaları ve parklar daha da sağlıksızdır.

 

Gerçek hayatta çocuklar, başarılı bir şehir hayatının ilk kurallarını ancak şehir kaldırımlarında sıradan yetişkinlerden öğrenebilirler - tabii böyle bir şansı bulabilirlerse. Bu kural şöyledir: İnsanlar birbirleriyle hiçbir bağları olmasa bile bir nebze kamusal sorumluluk almak zorundadır. Bu kural ancak yaşayarak öğrenilir.

…asansörde kalıp kurtarılmayan çocuk ise yaşadığı deneyimden tam tersi dersler çıkartır. Açık pencerelere ve gelip geçenlere su sıkan toplu konut çocukları da, anonim alandaki anonim çocuklar oldukları için, azarlanmadıklarında bundan benzer dersler çıkaracaklardır.

 

Çocuklar genellikle yetişkinlerin davranışlarını taklit eder. Bunun gelirle filan ilgisi yoktur.

 

Şehir tasarımcılarının ve plancıların büyük bir kısmı erkektir. Tuhaf bir şekilde, tasarıları ve planlan insanların yaşadığı yerlerde normal hayattan, gündüz hayatından erkekleri dışlar.

 

Çocuklar genellikle neden arka bahçeler ya da oyun sahalarından ziyade canlı şehir kaldırımlarında dolaşmayı ilginç bulur? Çünkü kaldırımlar daha ilginçtir. Şöyle bir soru da aynı derecede mantıklı olacaktır: Yetişkinler neden canlı sokakları oyun sahalarından daha ilginç bulur?

 

Çocuklar büyüdükçe -mesela yemeğe çağrılmayı beklerken- dışarıda oynanan gelişigüzel oyunların fiziksel gösterişi azalır; onun yerine diğerleriyle dolaşmak, birbirine değer biçmek, flört etmek, konuşmak, itişmek, dürtüşmek ve eşek şakaları yapmak ağırlık kazanır. Ergenlerin bu tip hareketleri hep eleştirilir, ama bunlar olmadan da büyüyemezler. Asıl tehlike bunların toplum içinde değil de bir tür kaçak hayatı tarzında yaşanmasındadır.

 

Mahalle Parkının Kullanımları

…parkları başarılı kılan insanların onları kullanmasıdır - insanlar onları kullanmazsa parklar tecride ve başarısızlığa mahkûm olur

 

Ortodoks şehir planlamasında, tıpkı vahşilerin büyülü nesnelere taptığı gibi, mahallelerin açık alanlarına tapılır.

 

…parkların "şehrin akciğerleri" olduğu yolundaki bilimkurgu saçmalığını artık bir yana bırakalım. Dört kişinin nefes alarak, yemek yaparak ve ısınarak yarattığı karbondioksiti absorbe etmek için on iki dönüm orman gerekir. Şehirleri boğulmaktan kurtaran şey parklar değil, etrafımızda dolaşan hava okyanuslarıdır.

 

Genel kullanıma yönelik parklar, insanların çok çeşitli başka kullanımlar için çekici bulduğu muhitlere büyük bir çekicilik ekleyebilirler ve eklemektedirler.

 

Şehir Muhitlerinin Kullanımları

"muhit" , şehir planlamasına zararlıdır. Kavram bu haliyle şehir hayatını kasaba ya da banliyö hayatına çevirme girişimlerine yol açar.

 

5 bin ya da 10 bin nüfusu olan bir kasabada ana caddeye çıkarsanız / tanıdığınız kişilere rastlarsı­nız

Ama büyük şehirdeki 5 bin ya da 10 bin nüfuslu bir toplu konutun sakinleri, çok olağanüstü koşullar hariç, bu tür doğal ve kendiliğinden kesişmeler yaşamaz.

 

Başarılı bir semtin ana işlevi, vazgeçilmez ama özünde siyaseten güçsüz sokak muhitleri ile özünde güçlü şehir arasında vasıta olmaktır.

Şehirden sorumlu olanların en tepedeki kesiminde cehalet düzeyi çok yüksektir. Bu durum kaçınılmazdır, çünkü büyük şehirler tek bir bakış açısından -hatta kuşbakışından- ya da tek bir insan tarafından ayrıntısıyla anlaşılamayacak kadar büyük ve karmaşıktır

 

…şehirlerde fiziksel muhit planlamasını etkin bir şekilde yapmak için şunları hedeflemek gerekir:

Birincisi, sokakların canlı ve ilgi çekici olmasını teşvik etmek.

İkincisi, neredeyse şehir büyüklüğüne ve gücüne ulaşma potansiyeline sahip bir semt vesilesiyle bu sokakların dokusunu mümkün mertebe süreklilik arz eden bir ağ haline getirmek.

Üçüncüsü, parkları, meydanları ve kamu binalarını bu sokak dokusunun parçaları olarak kullanmak

Dördüncüsü, semt görevi yapabilecek büyüklükteki alanların işlevsel kimliğine daha fazla ağırlık vermek.

 

Bir semti semt yapan şey sınırlar değil, çapraz kullanım ve canlılıktır.

 

Genel nüfusa oranla, şaşkınlık verecek kadar az sayıda genel ilişki sahibi insan bir mahalleyi gerçek bir Şeye dönüştürür. Yaklaşık yüz kişilik bir grup, kendisinin bin katı büyüklükte bir nüfus için bu işi yapar. Ama bu insanların birbirini bulmaya, çareler ararken işbirliği yapmaya vakti olmalıdır

 

İkinci Kısım

Şehirde Çeşitliliğin Şartları

Çeşitlilik Üreticileri

 

Karışık Birincil Kullanım İhtiyacı

BİRİNCİ ŞART: Semt, hatta semti oluşturan unsurların olabildiğince büyük bir kısmı birden fazla birincil işleve sahip olmalıdır; ikiden fazla birincil işleve sahip olması da tercih sebebidir. Böylece insanlar farklı saatlerde dışarı çıkacak ve semti farklı amaçlar için kullanacaktır, ama aynı insanlar pek çok tesisi de ortak kullanabilecektir.

 

BAŞARILI şehir sokaklarını insanlar farklı zamanlarda kullanır.

 

Küçük Blok İhtiyacı

 

Eski Bina İhtiyacı

ŞEHİRLERİN eski binalara o kadar çok ihtiyacı vardır ki, herhalde eski binalar olmasa sıhhatli sokaklar ve semtler asla ortaya çıkmazdı.

 

Yoğunluk İhtiyacı

DÖRDÜNCÜ ŞART: Semtteki insan yoğunluğu -her türden insan yoğunluğu-yeterli olmalıdır. Mukim nüfus için de bu yoğunluk gereklidir.

 

Konut yoğunluğu, pek çok semt ve bu semtlerin gelecekteki gelişimi için çok önemlidir ama canlılık faktörü olarak hemen hiç dikkate alınmaz.

 

Bina yapımında modalar vardır. Modanın ardında da ekonomik ve teknolojik sebepler bulunur, üstelik bu modalar şehirlerde aynı anda inşa edilebilecek konutlardaki sahici farklılık imkânım neredeyse tamamen ortadan kaldırır.

 

Yoğunluğun çok düşük olduğu semtlerde ancak ayrı noktalara aynı anda yeni binalar dikerek yoğunluk ve çeşitlilik artırılabilir.

 

Modem şehir planlamasının gelişiminin ve konut reformunun duygusal temelinde, şehirlerdeki insan yoğunluğunu kabullenemeyip burun kıvırmak vardır, insanların şehirdeki yoğunluğuna yönelik bu olumsuz duygu, planlamanın entelektüel bakımdan sönüp gitmesinde etkili olmuştur.

Bana göre bu yoğunluk bir servettir.

 

Çeşitlilik Hakkındaki Bazı Efsaneler

"KARIŞIK KULLANIM çirkin görünür. Trafik sıkışıklığına yol açar. Tahrip edici kullanımlara davetiye çıkarır."

Çeşitliliğin trafik sıkışıklığına sebep olduğu doğru mudur? Trafik sıkışıklığına kendi başlarına insanlar değil, araçlar sebep olur.

Bir bölgede yoğunlaşmış, geniş bir çeşitlilik aralığının eksikliği, insanları neredeyse tüm ihtiyaçları için arabaya binmek zorunda bırakır. Yollar ve park yerleri için gereken alan her şeyi daha da uzaklara yayar ve daha fazla araç kullanımını getirir.

 

Üçüncü Kısım

Çöküşe Yol Açan Kuvvetler ve Yenilenme Getiren Kuvvetler

Çeşitliliğin Kendi Kendini Yok Etmesi

Şu ânakadarki gözlemlerimin ve vardığım sonuçların özeti şu: Amerikan şehirlerinde her türden çeşitliliğe ve dayanışan unsurların girift bir şekilde iç içe geçmesine ihtiyacımız var.

Semtler çeşitliliğin kendi kendini çoğaltıp en yüksek potansiyeline ulaşmasına ekonomik ve sosyal olarak elverişli yerler olabilir, ama elbette bunun için semtlerin iyi birincil kullanım karışımlarına, sık sokaklara, farklı yaştan binaların çok iyi karışmış olmasına ve yüksek insan yoğunluğuna ihtiyacı vardır.

 

Kendi kendini yok etme / Şehirdeki belli bir yerde çeşitli kullanımların karışımı çarpıcı ölçüde popülerleşir ve bir bütün olarak başarılı olur. Tam da serpilen ve çekim gücü artan bir çeşitlilikten kaynaklanan başarı, burada yer kapmak için vahşi bir rekabetin başlamasına sebep olur.

 

…çeşitlilik ve canlılık yaratmada başarı kazanıp çok cazip hale gelen görece az sayıda konut bölgesi de tıpkı şehir merkezi gibi kendini yok etme kuvvetinden etkilenecektir. Bu durumda çok sayıda insan burada yaşamak isteyecek, dolayısıyla inşaat kârlı hale gelince aşırı ve tahrip edici miktarda bina yapılacak, en çok para ödeyene satılacaktır.

 

Bankalar, sigorta şirketleri ve prestijli ofisler çeşitli sebeplerle daima en azılı çifte-yokediciler olmuşlardır. Bankaların ve sigorta şirketlerinin toplaştığı yerlere baktığınızda, bir çeşitlilik merkezinin yok edilmiş, bir canlılık tümseğinin düzlenmiş olduğunu görürsünüz.

 

Sınır Vakumlarının Laneti

Gazetelerde şaşırtıcı bir indirim gördüğümüz zaman bir yerlerde vakum oluştuğunu anlayabiliriz.

 

Sınırlar, yakındaki genel arazide bu vakumları (dolayısıyla çeşitliliğin ve sosyal canlılığın artamayacağı kadar anormal düzeyde yok-sun yerleri) üretmenin yanı sıra şehri parçalara bölerler. Her iki ta-raflarındaki "sıradan" şehrin muhitlerini birbirinden ayırırlar. Bu bakımdan küçük parkların tam tersi bir davranış gösterirler. Küçük parklar popülerse, çevrelerindeki farklı muhitleri birleştirir ve bu muhitlerin sakinlerini iç içe geçirir. Sınırlar aynı zamanda sokakların da tam tersine davranır, çünkü sokaklar da normalde her iki taraftaki toprakları ve kullanımları bir araya getirerek kullanıcıları iç içe geçirir.

 

Mutenalaşma ve Gecekondulaşma

 

Tedrici Para ve Yıkıcı Para

Şehir konutlarında ve işyerlerinde meydana gelen değişimleri finanse eden ve biçimlendiren üç ana para türü vardır.

Üç para türünden birincisi ve en önemlisi alışıldık, hükümet dışı kredi kurumlarının verdiği paralardır.

İkinci tür para ya vergi kazancı ya da devlet tahvilleri vesilesiyle devletten gelir.

Üçüncü para yatırımın karanlık dünyasından, yani tabiri caizse nakit ve kredinin yeraltı âleminden gelir.

 

Yıkıcı para bir bölgeye yoğunlaşmış olarak akarak büyük değişiklikler yaratır.

 

Önce sahip olmak istediğimiz şeyin imgesini üretiriz, ardından mekanizmayı bu imgeyi üretecek şekilde ayarlarız. Finansal mekanizma şehir karşıtı imgeler üretecek şekilde ayarlanmıştır ve bunun tek sebebi de toplum olarak böylesinin bizim için daha iyi olduğunu düşünmemizdir. Sürekli ve sağlam bir iyileşme ve değişiklik yaratmaya muktedir, canlı, çeşitli bir şehrin bizim için arzulanır olduğunu düşünmeye başladığımızda, işte ancak o zaman finansal mekanizmayı onu elde etmek için ayarlayacağız.

 

Dördüncü Kısım

Farklı Taktikler

Konut Yardımı

Yozlaşmanın nesnesi ne kadar uzun dayanırsa, yaratıcılığı o kadar artar.

Hem aptallaşma hem yozlaşmayla mücadele etmek için en az sekiz-on yılda bir yeni konut sübvansiyon yöntemleri denememiz ya da bunların vazgeçilemeyecek ölçüde iyi işleyenlerini çeşitlendirmemiz gerek.

 

Şehir Erozyonu ya da Otomobil Aşınması

Trafik arterleri, park yerleri, benzin istasyonları ve otoban tesisleri şehri yok etmenin güçlü ve amansız araçları.

Şehrin kendine has karakteri bulanıyor ve nihayet her yer birbirine benzeyerek neticede Hiçbir yer'e dönüşüyor.

 

Görsel Düzen: Sınırları ve İmkânları

 

Kurtarma Projeleri

 

Semtleri Yönetmek ve Planlamak

 

Şehir Ne Tür Bir Problemdir?

…her sorun aynı yoldan çözülmez. Hangi düşünce hatlarının faydalı olup hakikate ulaşmamıza yardım edeceği, bizim konu hakkında düşünmek istediğimiz şeylere değil, konunun doğasına bağlıdır.

 

Warren Weaver

Dr. Weaver bilimsel düşüncenin tarihinde üç gelişim evresi sıralıyor (1) basit problemlerle uğraşma becerisi, (2) örgütsüz karmaşıklık problemleriyle uğraşma becerisi ve (3) örgütlü karmaşıklık problemleriyle uğraşma becerisi.

Basit problemlerin barındırdığı iki faktör -iki değişken- davranış bakımından birbiriyle doğrudan bağlantılıdır ve Dr. Weaver bilimin saldırmayı öğrendiği ilk sorunların bu türden basit problemler olduğunu söyler

Kabaca söylersek, fen bilimlerinin iki değişkenli sorunları tahlil etmeyi öğrendiği dönem on yedinci, on sekizinci ve on dokuzuncu yüzyılları kapsar. Bu üç yüz yıl boyunca bilim bir niceliğin -mesela gaz basıncının- öncelikle diğer bir niceliğe -örneğin gazın hacmine- bağlı olduğu problemlerle uğraşmak için deney ve analiz teknikleri geliştirmiştir.

 

1900'den sonrasına kadar fen bilimlerinde ikinci bir problem analiz yöntemi ortaya çıkmadı.

 

Şehirler de tıpkı yaşam bilimleri gibi örgütlü karmaşıklıkta problemler ortaya koyar. "Yarım düzine, hatta birkaç düzine niceliğin aynı anda değiştiği, üstelik anlaşılması zor yollardan birbirine bağlı olarak değiştiği durumlar" yaratırlar.

 

Bana kalırsa şehirleri anlamak için en önemli düşünce alışkanlıktan şunlar olacaktır:

1. Süreçler üzerine düşünmek; 2. Tümevarıma yönelik çalışmak, tikelden genele doğru akıl yürütmek (ters yönde değil); 3. Daha büyük ve daha "ortalama" niceliklerin nasıl işlediğini görmek için çok küçük nicelikleri içeren "ortalama dışı" ipuçları aramak.

 

…şehirdeki ikametler soyut bir "iskân" başlığı altında değerlendirildiğinde faydalı bir şey anlaşılamayacağı gibi, ikametleri iyileştirme konusunda da bir şey yapılamaz. Şehirlerdeki mevcut ya da potansiyel ikametgâhlar özgül ve tikelleşmiş binalardır

 

On sekizinci yüzyılda tuhaf ama anlaşılabilir bir şey oldu.

…doğaya özlem duyma, daha doğrusu doğayla kırsal ve barbarca bir ilişkiye özlem duyma.

 

Gerçek hayatta barbarlar (ve köylüler) özgürlükten en yoksun insanlardır - geleneğe bağımlıdırlar, kastlarca yönetilirler, hurafelerin etkisinden kurtulamazlar, şüphelerle doludurlar ve tuhaf olan her şeyi uğursuz sayarlar.

 

…kurgusal saflık, soyluluk ve cömertlik karşısında, kurgu ürünü olmayan şehirler kötülüğün mekânı ve -açıkça görüldüğü üzere- doğanın düşmanları olarak değerlendirilebilirdi.

 

Doğaya duygusallıkla bakmanın tehlikeleri vardır. En duygusal hisler temelde farkında olunmayan derin bir saygısızlığı beraberinde getirir.

 

Bu şizofren tavrı ne doğa sevgisiyle ne de doğa saygısıyla bağdaştırmak mümkündür.

Bu yüzden her gün binlerce dönüm kır buldozerlerce kazılıyor, kaldırım taşlarıyla kaplanıyor

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder