3 Nisan 2025 Perşembe

Washington Irving - Muhammed'in Haleflerinin Hayatları - Notlar

Washington Irving - Muhammed'in Haleflerinin Hayatları – Notlar

Mütercim: Muhammed İkbal Saylık, Ankara Okulu Yayınları, Ankara, 2021

 


…kitabın İslam tarihçileri açısından ilginç yönü; 1.5 asır önceki bir Avrupalının fetihlere çoğu kez taraflı bir gözle bakışını göstermesidir. Çoğu kez Vakıdî gibi İslam Tarihi kaynaklarını da kullanarak yaptığı değerlendirmeler, fetihlere dışarıdan bakışını göstermesi açısından önem arz ediyor. Yazar bu bağlamda bazen de dönemsel gayrimüslim kaynaklarını kullanarak kendi görüş açısını temellendirmeye çalışıyor.

 

Önsöz

…yazarın niyeti, Müslümanların hâkimiyet sürecini, 622'de Muhammed'in ölümünden 710'de İspanya’nın istila edilmesine kadar olan süreç üzerinden takip etmektir.

 

Bütün bunlar, ateşli silahların savaşları henüz aritmetik bir hesaplamaya indirgemediği bir dönemde, fanatik coşkunun, disiplinli cesarete karşı dikkat çekici bir zaferini ortaya koymaktadır.

 

1.      BÖLÜM

Ebû Bekir'in Halife Seçilmesi

Mekke'den gelen Muhacirler ile Medineli Ensar arasında Muhammed'in halifesinin tayini konusunda kendi şehirlerinin belirleyici olması noktasında bir ihtilaf baş gösterdi.

 

Ömer evi kuşattı ve Ali'ye, Ebu Bekir'in seçildiğini bildirerek bunu kabul etmesini talep etti. Ali kendi taleplerini öne sürerek buna itiraz etmeye kalkıştı

 

Ebu Bekir, kral ya da emir unvanını kullanmayı reddetti.

kendisi için mütevazı bir unvan olan Halife unvanını kullandı

Sonraki dönemlerde bu halifelerden birçoğu, kendilerine "Tanrı'nın Halifesi ve Vekili" veya "Tanrı'nın Yeryüzündeki Gölgesi" unvanlarını atfettiler.

 

Asıl ismi Abdullah Atik bin Ebu Kuhafe, (Ebu Bekir) ismin anlamı "Genç kızın babası" demektir. Çünkü kızı Aişe, peygamberle evlenen diğer kadınların dul oluşunun aksine onun bekâr olarak aldığı tek zevcesidir.

 

Ebu Bekir seçildiği dönemde altmış iki yaşında, uzun boylu, düzgün yapılı ve zayıf birisiydi, kırmızımsı bir teni, ince ve muhtemelen beyaz bir sakalı vardı ve sakalını doğu stilinde hafifçe boyamıştı.

 

Arap kabilelerinin çoğu kılıç zoruyla din değiştirmişti / Muhammed'in ölümüyle birlikte onun halifesinin otoritesini tanımayı ve ödemekle yükümlü oldukları zekâtı vermeyi reddettiler.

 

(Halid Bin Velid) Hilafetin ilk yılının bitimi itibariyle, temelde onun hızlı ve enerjik eylemleri sayesinde düzen yeniden tesis edildi ve İslam İmparatorluğu Arabistan'da yeniden hâkim oldu.

 

Suriye Seferleri

Suriye genel ismi altında Fenike ve Filistin dahil olmak üzere Fırat ve Akdeniz arasındaki bölgede yer alan ülkeler kastedilmektedir.

 

Ordunun komutası Yezid bin Ebu Süfyan'a verildi.

 

Amr, Filistin'e doğru harekete geçerken Ebu Ubeyde Humus üzerine yürüdü. Yezid bin Ebu Süfyan Şam'a, Sehl bin Hasan da Ürdün bölgesine doğru ilerlediler.

Bunların tümü, Suriye'nin genel komutanlığı görevi verilen Ebu Ubeyde'nin komutası altındaydı.

Bu büyük sefer, Suriye'deki Roma varlığına karşı sürdü-rülmekteyken, Irak'a saldırmak için daha küçük bir kuvvet gönderildi.

Bölge, Pers kralının hâkimiyeti altındaydı. Irak seferinin komutası, Halid'e verildi.

Halid'in birkaç zaferden sonra birbiri ardına kafilelerle Medine'ye gönderdiği ganimetler, ele geçirilen taçlar, prensler ve yabancı bir bölge üzerine konan ilk vergi, toplumun heyecanını alışılmadık bir seviyeye yükseltmişti.

 

Ebu Ubeyde, atılgan bir komutanda olması gereken cesaret ve atılıma sahip değildi. Bazı birliklerin yaşadığı kısmi mağlubiyet onun cesaretini kırmış ve İmparator Herakles'in toplamakta olduğu devasa orduyla ilgili haberlerden dolayı endişelenmişti

Ebu Bekir, Halid'in komutayı almasını istedi.

 

Ebu Ubeyde bu şehri almak üzere Şurahbil bin Hasene'yi on bin askerle birlikte Suriye sınırındaki Busra şehrine gönderdi.

Busra'nın kapılarından birbiri ardına atlı birlikler çıkıp her yandan Müslümanlara saldırıp onları şaşırtarak büyük bir katliam gerçekleştirdiler. Şurahbil, geri çekilme emri vermek üzereyken, / Halid'in kartal simgeli sancağı toz bulutu arasında belirdi. Düşmana kendine has hızıyla saldıran Halid, onları şehrin içine sürdü ve sancağını surların önüne dikti.

 

Ecnadin Savaşı

Bu büyük zaferin haberi, Medine'deki Halifeye, cesur ve sevgili oğlu Abdurrahman tarafından ulaştırıldı.

 

Yetmiş gün boyunca Şam, çölün fanatik birlikleri tara-fından kuşatılmış bir hâlde direndi.

 

Ebû Bekir'in Vefatı

Şam'ın teslim olduğu gün Halife de Medine'de son nefesini verdi.

 

Ömer'in İkinci Halife Olarak Seçilmesi

Ömer'in halifeliğe getirilmesi Aişe tarafından desteklenmiş ve bu karara muhalefet etmenin faydasız olacağını gören Ali tarafından da kabullenilmiştir. Seçim, Ebu Bekir'in öldüğü gün gerçekleşti.

 

Hilafet makamına geldiğinde Ömer, elli üç yaşındaydı; esmer ve uzun boylu birisiydi, ciddi bir [51] duruşu vardı ve keldi. Hayatını yazanlardan birisinin dediğine göre boyu o kadar uzundu ki, oturduğu zaman bile ayakta duranlardan daha uzun görünürdü. Gücü, olağandışı derecedeydi ve sol elini en az sağ eli kadar ustalıkla kullanırdı.

 

İşlerin idaresinde dürüstlüğü ve adaleti herkesçe bilini" yordu. Özel hayatında sadeliği ve dünyanın aldatıcı ihtişamından uzak duruşuyla tanınırdı.

 

Eylemlerinin etrafında şekillendirdiği zekice özdeyişleri vardı ve şu söz de bunlara bir örnektir: "Dört şey geri gelmez; ağızdan çıkan söz, yayından fırlayan bir ok, geçip giden ömür ve heba edilen fırsatlar".

 

…ordunun genel idaresini / Ebu Ubeyde'ye geri verme kararı aldı.

 

Baalbek'in Fethi

Suriye dilindeki anlamı Güneş olan ya da Apollo'nun bu dildeki karşılığı olan Baal kelimesinden türeyen Baalbek, kadim Suriye'nin en görkemli şehirlerinden birisiydi.

Baalbek, Hicretin on beşinci yılında, 20 Ocak 636 tarihinde tamamen Müslümanların idaresine geçmiş oldu.

 

Yermük Savaşı

Suriye'nin kaderini belirleyecek olan büyük savaş

Ebu Ubeyde, tüm ordunun komutasını, savaş meydanındaki becerisini yakından bildiği Halid'e teslim etti.

 

Okçular o denli maharetliydi ki oklara maruz kalan Müslümanlardan en az 700'ü bir ya da iki gözünü kaybetmişti. Bu nedenle bu güne "Körleştirme Günü" adı verilmiştir.

…büyük savaş, aynı adı taşıyan şehrin yakınlarında bulunan Yermuk nehrinin kıyısında Miladi 636, Hicretin on beşinci yılının Kasım ayında yaşandı.

 

Kudüs seferi Müslümanlar için kutsal bir savaş anlamına geliyordu

Ebu Ubeyde, şehrin kuşatmasını başlatmak için Yezid bin Ebu Süfyan'ı beş bin askerle önden gönderdi ve üst üste beş gün boyunca onu takviye birliklerle destekledi.

Kış mevsiminin dört ayının her günü sert çatışmalarla geçti.

Kudüs'ün teslim oluşu, Hicri yedinci, Miladi 637 yılında gerçekleşti.

 

Antakya şehri, Suriye'nin başkenti olmanın yanında Bizans devletinin Doğu'daki taht merkezi konumundaydı.

Ebu Ubeyde, askerlerinin Antakya'nın gevşetici zevkleri ve Rum kadınlarının cazibesine kapılmalarından korktuğu için üç günlük bir dinlenme süresinin ardından bu görkemli şehirden ayrıldı.

 

Mısır'ın Fethi

Mısır'ın sadece beş bin civarında adamla istila edilmesi…

En sert direniş, Memfis'i terk eden garnizon tarafından Kerem el-Şureyk'te gösterildi. Burada Müslümanlara üç gün boyunca direnen askerler, ardından düzenli bir şekilde İskenderiye'ye çekildiler.

 

Çok çetin bir mücadelenin ardından Müslümanlar geri çekildiler ancak Amr, sadık kölesi Verdan ve Mesleme bin Muhalled isimli bir komutanıyla birlikte çembere alınarak esir alındı.

(Mesleme) Amr'ın niyetinin kuşatmayı kaldırmak olduğunu çünkü Halife'den bu yönde bir mektup aldığını ve gitmelerine izin verilirse kendisi hakkında Amr'a olumlu bilgi vereceklerini söyledi.

…vali kolaylıkla ikna oldu ve esirlerin serbest bırakılması emrini verdi.

 

İskenderiye'nin düşüşü Mısır'ın olduğu kadar İmparator Herakles'in de kaderini belirledi. / …yaklaşık yedi hafta sonra geçirdiği kriz sonucu öldü. Yerine oğlu Konstantin geçti.

 

İran Seferi

Halid'in (Suriye’deki) zaferleri hiç şüphesiz, kısmen Pers İmparatorluğunun dağılmış durumu nedeniyle gerçekleşmekteydi.

 

Müslüman ordusunun gücü, Ebu Ubeyd es-Sekafi'nin getirdiği takviyeyle birlikte dahi dokuz bin kişiyi geçmiyordu. Babil harabelerinin yanında kamp kuran Persler ise sayıca çok daha üstündü.

Ebu Ubeyd / Perslerin cesaretini hafife alıyordu.

Halid'e özendiği için Fırat'ı geçip Persleri kamplarında basmak istiyordu.

Çatışma çok şiddetli oldu.

Bu çetin muharebede dört bin Müslüman ya savaş meydanında ölmüş ya da nehirde boğulmuştu. İki bini Medine'ye kaçarken, Müsenna'nın yanında yaklaşık üç bin asker kaldı.

Hicretin on üçüncü yılında yani Miladi 634 senesinde meydana gelen bu savaş, Araplar tarafından uzun yıllar acıyla, "el-Cisr" yani Köprü Savaşı olarak hatırlandı.

 

Pers başkentinde yaşanan değişiklikler ve savaş hazırlıklarını duyan Ömer de hızla ordusunu topladı.

…ordunun başında Sad bin Ebi Vakkas geçti

Sad, Medine'den sadece altı ya da yedi bin kişilik bir or-duyla ayrıldı.

Orduya yol boyunca katılımlar devam etti ve Müsenna komutasındaki birliklere katıldıklarında toplam sayıları otuz bin askeri bulmuştu.

Müsenna, halefinin ordugâha varışından üç gün sonra öldü.

Rüstem komutasındaki Pers kuvvetleri…

İki ordu, Fırat'ın suyunu çeken kanala bitişik olan Kadisiye ovasında karşılaştı.

Rüstem, Arap hatlarını kırmak için filleri ileri sürse de, artık bu hayvanlara alışan askerler onlara büyük bir cesaretle saldırarak daha önce olduğu gibi geri dönüp kaçmalarını ve bu kaçış esnasında kendi askerlerini ezmelerini sağladılar.

Bu savaşta otuz bin Pers askeri ile yaklaşık yedi bin Müslüman askerinin öldüğü söylenmiştir.

 

Halife'nin beşte birlik payını Medine'ye, tamamı ağır bir şekilde yüklenmiş dokuz yüz deve taşıyabildi.

 

Nuh'un gemiye bindiği yer olduğuna inandıkları Küfe köyü

Araplar ayrıca Havva'yı günaha davet eden iblisin de buraya sürüldüğüne inanırlar. Bu nedenle Küfe erkeklerinin hile ve ihanetleriyle meşhur olduğunu söylerler.

Arap alfabesinin en kadim yazı tipi günümüze kadar Kufi olarak adlandırılmaktadır.

 

Ömer, uzaklarda bulunan komutanlarını kıskanç ve tedbirli bir şekilde izledi. Sürekli olarak onların istila ettikleri ülkelerdeki zenginlik ve şatafata kapılıp bozulmalarından ve kendi içinde çok değerli bulduğu ve İslam davasının başarısı için zaruri gördüğü Arap sadeliğini terk etmelerinden endişe duyuyordu.

 

Azerbaycan-Kafkasya Seferi

Firuzan'ın ordusundan geriye kalan askerler Hemedan şehrinin yakınlarında toplandılar. Ancak kısa süre sonra, karargâhını Nihavend'de kuran Huzeyfe'nin gönderdiği birlikler tarafından bozguna uğratıldılar.

Hemedan, ihtişam açısından İran'daki ikinci şehirdi ve geçmişte Med'lerin başkenti olan Ekbatana şehrinin üzerine kurulmuştu. Şehir sakinleri arasında, İran'daki diğer şehirlerin tümünden daha fazla Yahudi vardı

 

Halife Ömer'e Suikast

Medine'ye getirilen İranlı köleler arasında Mecusi dinine mensup olan Firuz adında birisi vardı. Efendisi tarafından günlük kazancından iki gümüş tutarı vergi alınınca, bunun haraç olduğunu söyleyerek Ömer'e şikâyette bulundu.

Halife / iki dirhem ödeyebileceğine hükmetti.

Üç gün sonra Ömer camide namaz kılmaktayken, Firuz birden camiye girdi ve elindeki hançerle ona üç kez vurdu.

Halife yine de, yarıda kesilen namazını bitirecek gücü kendinde buldu çünkü "Namazı terk eden Müslüman değildir" diyordu. Evine götürüldü ve üç gün boyunca bu vaziyette, iyileşmesi için herhangi bir umut olmadan kaldı.

…suikasttan sonraki yedinci günde altmış üç yaşında son nefesini verdi.

 

Ömer, bir muhasebe ya da maliye birimi oluşturan, Hicret'ten itibaren olayları tarihiyle kaydeden, İslam topraklarında madeni parayı tedavüle koyan, görevdeki Halifenin adı ve "La İlahe İllallah" ibaresi bulunan pul bastıran ilk kişi olmuştur.

 

Onun döneminde otuz altı bin şehir ve kale fethettiği söylenmiştir ama o müsrif bir fatih olmadı. Yeni şehirler kurdu, önemli ticaret merkezleri tesis etti, sayısız cami inşa etti ve hedeflerini gerçekleştirmede demir gibi katı oluşuyla yeni ele geçirilen vilayetleri büyük bir imparatorluk çatısı altında birbirine bağladı. Şimdiye kadar görüldüğü gibi, "Suriye, İran ve Mısır üçlüsünün fethiyle taçlanan hilafet dönemi, İslam tarihinin en güçlü dönemi olarak adlandırılmayı hak etmektedir.

 

Ömer'in ölümünün ardından, halefini belirlemek üzere tayin ettiği altı kişi toplandı. Bunlar, Ali, Osman, Talha bin Ubeydullah (Muhammed'in damadı), Zübeyr, Abdurrahman bin Avf ve Sad bin Ebi Vakkas'tı.

 

Osman bin Affan

Muaviye bin Ebu Süfyan / Babasının ölümünün ardından Kureyş kabilesinin lideri ve Umeyye kabilesinin başı olmuştu.

 

Halife Ömer, ölümünden dört yıl ka¬dar önce onu Suriye emiri ya da valisi olarak atamıştı ve Osman da onu bu görevde devam ettirmişti. Otuz ila kırk arasında bir yaştaydı ve girişken, cesur, dirayetli, geniş fikirli ve yüksek hedefleri olan biriydi. Suriye'nin

Girit ve Malta'ya çıktı. Rodos adasını da ele geçirdi.

de¬niz savaşları başarıları, Muaviye'nin Suriye'deki şöhretini artırdı

Osman / Üzerinde "Muhammed Resulullah" yazılı gümüş bir yüzüğü kazayla bir dereye düşürdü.

 

Osman, Müslümanların ileri ge¬lenlerinin toplandığı bir konseyde, Muhammed'in dul eşi Hafsa'nın elindeki asli nüsha ile uyuşmayan diğer tüm nüs¬haların yakılmasını emretti. Hafsa'nın elindeki Kuran'dan yedi nüsha çoğaltıldı

Bu eylemi nedeniyle Osman'a "Kuran'ı Toplayan" denildi.

Halife'nin etrafında hoşnutsuzluk ve entrikalar yeşeriyordu. Halife cesur, cömert ve eli açık birisiydi ama zekâ ve sağduyusu eksikti, akrabalarını kayırmaya eğilimliydi.

 

İsyancılardan birisi Osman'ın başına bir darbe indirirken diğeri ona defalarca kılıcıyla vurdu. Muhammed bin Ebu Bekir de öldükten sonra vücuduna mızrağını sapladı.

 

Osman'ın naaşı üç gün ortada kaldı ve ardından, yıkanmadan ve cenaze töreni yapılmadan, öldürüldüğünde üzerinde bulunan kıyafetlerle gömüldü. Öldüğünde seksen iki yaşındaydı

Bu olay Hicretin otuz beşinci yılında, Miladi 655'te yaşandı.

 

Halife Ali

Muhammed'in ölümüyle birlikte ortaya çıkan ihtilaflar, her halifenin seçimiyle birlikte art¬mıştı

 

…genel bir ıslah hareketi yapmaya karar verdi ve ilk adım olarak da yaşlı Osman ta¬rafından atanan tüm valileri görevden almaya karar verdi.

 

Abdullah bin Abbas'ı Güney Arabistan'a, Umare bin Şihab'ı Kûfe'ye, Osman bin Huneyf'i Basra'ya, Sehl bin Huneyf'i Suriye'ye ve Sad bin Kays'ı da Mısır'a atadı. Bu komutanlar vakit kaybetmeden yola çıktılar an¬cak yaşanacaklar Ali'nin acele ettiği konusunda ikna olma¬sına neden olacaktı.

 

Ali, Suriye'deki huzursuzluk haberlerini aldığında, Muaviye'ye, kendisine bağlılığını bildirmesini istediği bir mektup yazarak özel bir elçiyle gönderdi.

 

Müslümanlar artık iki fırkaya ayrılmıştı: Ali'ye bağlı olanlar ki bunların arasında Medine halkının çoğu vardı ve ona karşı olan ayrılıkçılardı. İkinci grubun başında, karargâhı Mekke'de olan ve Talha ve Zübeyr'in desteğini alarak bir isyan hazırlığı yapmakta olan yetenekli ve kindar Aişe vardı. Güçlü Ümeyye ailesini de kendisine katılması için ikna etmiş ve Ali'nin görevden almaya çalıştığı tüm valilere haberciler göndererek isyana katılmaya davet etmişti.

 

Aişe, silahlı adamlarıyla birlikte Basra önünde kamp kurdu

 

Cemel Yakası

Araplar, çabuk değişen bir mizaca sahiptir ve anlık kararlarla hareket ederler.

 

Ali / yaklaşık dokuz yüz kişinin başında Medine'den ayrıldı.

 

Ordusu ile Basra önünde görüldüğünde Aişe ve ortakları korkup uzlaşma fırsatları¬nı aramaya başladılar.

 

Zübeyr / Kampa döndüğünde Ali'ye karşı savaşmama kararlılığındaydı ama kindar Aişe tarafından yeniden ikna edildi.

Aişe meydana unutulmaz bir biçimde, el-Asker adlı devesinin üzerinde, askerlerin arasında gidip gelerek, varlığı ve sesiyle onları cesaretlendirerek belirdi. Bu olaydan yola çıkarak savaşa Cemel Savaşı ya da savaşın cere¬yan ettiği meydandan yola çıkarak Karibe Savaşı denilmiştir.

 

Ali / (Aişe’yi) Medine'ye gönderdi. Aişe burada evine kapatıldı ve devlet işlerine ka¬rışması yasaklandı.

 

Ali-Muaviye Mücadelesi

Karibe'de elde edilen zafer, Aişe'nin komplosunu boşa çıkarmış ve Ali'nin Mısır, Arabistan ve İran üzerinde hâ¬kimiyet kurmasını sağlamışsa da en güçlü rakibine henüz boyun eğdirilememişti. Muaviye bin Ebu Süfyan, zengin ve kalabalık Suriye vilayeti üzerindeki hükmünü sürdürüyor¬du.

Suriyelilerin, Osman'ın katlinde Ali'nin sorumluluğu olduğuna dair düşüncesi ve Ali'yi Halife olarak tanımama¬ları sayesinde onların desteğine sahipti.

Ali'nin Mısır valiliği görevinden aldığı ve o günden beri Filistin'de mut¬suz bir şekilde bekleyen Amr ile ittifak arayışlarına başla¬dı.

Ali'nin uzlaşmacı yollarla Muaviye'nin düşmanlığını önleme çabaları beyhudeydi. Bu uğursuz ittifakın habe¬rini alınca doksan bin adamının başında Suriye üzerine yürüdü.

 

Hicretin otuz yedinci senesinde (18 Haziran 657), Ali'nin ordusu, seksen bin askerden oluşan ve Irak ile Suriye sınırın-da, Fırat nehrinin kenarındaki Sıffin'de kamp kurmuş olan Muaviye'nin ordusunu ilk defa gördü.

 

…her iki komutan da genel bir muharebeden kaçındıkları için takip eden aylar sadece sınırlı çatışmalarla geçti. Ancak bunlar o denli keskin ve kanlıydı ki dört ay zarfında Muaviye kırk beş bin asker kay¬bederken, Ali'nin de en az bu rakamın yarısı kadar asker kaybettiği söylenmiştir.

 

Savaşın kahramanı el-Eşter'di. Alaca bir ata binmiş, elinde çift ağızlı bir kılıç tutu¬yordu.

 

Amr, Müslüman¬ların vicdanına sığınacağı bir çare buldu. Bir anda Suriye¬lilerin mızraklarının ucunda Kuran sayfaları yükseldi.

 

Ali Kûfe'ye, Muaviye ise Şam'a çekilerek ordularının komutasını subaylarına bıraktılar.

İki hakem (Ebu Musa ve Amr bin As) birkaç ay sonra, çıkacak kararı destekleyeceklerine söz veren iki ordunun huzurunda Dumet'ül Cendel'de buluştular.

Ebu Musa, yüksek bir sesle "bu yüzüğü parmağımdan çıkardığım gibi, Halifelik makamın¬da hak iddia eden Ali ve Muaviye'yi bu makamdan azledi¬yorum" dedi ve kürsüden indi.

Ardından kürsüye Amr çıktı. "Ebu Musa'nın Ali'yi azlettiğini duydunuz" dedi ve devam etti: "ben de bu yüzüğü parmağıma taktığım gibi Muaviye'yi Hilafet makamına getirmeye karar veriyorum” dedi.

 

Ali'nin ailesi ve Ümeyye kabilesi arasında çok uzun süre devam edecek olan bir tür dinî kan davası başladı. Birbirlerini her andıklarında lanet okudular

 

Ali'nin gücü giderek azalmaya başladı. Ona karşı alınan karar, kendi taraftarları arasında da etkisini gösterdi ve sonunda takipçileri arasında bulunan ve kendilerine Harici¬ler denen bir takım bağnazlar tarafından bir isyan başlatıl¬dı.

 

Ali'nin Suikasta Uğraması

Mısır'ın kaybedilmesi, Ali'nin otoritesine ciddi bir dar¬be indirdi.

 

Altmış bin adamı ölüme kadar kendisiyle olduklarına dair söz verince bu kuvvetle birlikte Suriye üzerine yürümeye karar verdi.

 

Haricilerden üç fa¬natik üç hırslı lideri yok etmeye karar verdiler / Ali, Muaviye ve Amr

 

Darbe ölümcüldü ama Muaviye, uzun süren tedavi¬lerle kurtulabildi.

…o gün hastalığı sebebiyle namaza gelmemiş olan Amr bin As'ın yerine namaz kıldıran İmam Hârice'yi öldürdü.

 

"Yazık ey kal¬bim! Sabırlı olmak gerek çünkü ölüme çare yok!" demişti.

Abdurrahman'ın darbesi daha isabetliydi ve Ali'nin başına isabet etti. Bunun üzerine sui¬kastçılar ayrılıp kaçmaya başladılar

Ali'nin aldığı yara ölümcüldü.

Ali, yaralandıktan üç gün sonra öldü. Ölümü, hicretin kırkıncı senesi, miladi 660 yılında gerçekleşti.

Cenazesi, Küfe şehrinin beş mil dışında bir yere gömüldü

 

İlk zevcesi ve Muhammed'in kızı olan Fatıma'dan üç oğlu olmuştu; küçük yaşta ölen Muhsin ile kendisinden sonra ölen Hasan ve Hüseyin. Fatıma'nın ölümünden son¬ra sekiz kez evlenmiş ve bunların tümünden on beş oğlu ve on sekiz kızı olmuştur. Onun Fatıma'dan olan nesli, Müslümanlar tarafından peygamber nesli olarak kabul edilerek, hem anne hem babadan dolayı bu neslin devamı olarak görülmüşlerdir.

 

Halife Hasan

Ali, ölüm döşeğindeyken yerine bir halef tayin etmeyi reddetti ancak o dönem 37 yaşında olan oğlu Hasan, hiç¬bir itiraz olmadan Halife olarak seçildi.

 

…halk arasında seviliyordu. Ancak hükümdarlık asasının kılıç ol¬duğu bir dönemde gerekli olan cesarete sahip değildi

 

Birlikleri arasında da savaşa eğilimi olmayan Irak ya da Babil halkı vardı. Medain şehrine ulaştıkların¬da askerler arasında bir arbede çıktı

…güçlü bir düşmanı olduğunu ve kendi taraftarlarının da dönekliği ve ihanetini görmüştü. Muaviye'ye bir haberci göndererek, Kûfe'deki devlet hazinesinde bulunan parayı ve İran'da bulunan büyük mülkü¬nün gelirlerini yanına alması ve Muaviye'nin, merhum babası Ali hakkında kötü konuşmaktan vazgeçmesi şartıyla Hilafet makamını ona devretmeye hazır olduğunu bildirdi. Muaviye ilk iki şartı kabul etti,

Hasan'ın, daha sonra kendisi için ölümcül olacağı orta¬ya çıkan bir diğer şartı da, kendisinden en az on yaş büyük Muaviye'nin ölümünden sonra yeniden Halifelik makamını almasıydı. Bu şartlar kabul edilince Hasan, babaları Ali'nin hatırasına leke sürüldüğünü düşünen kardeşi Hüseyin'in büyük öfkesine rağmen Muaviye lehine halifelikten feragat etti.

 

Muaviye Dönemi

Muaviye, Hicretin kırk birinci yılında İslam İmparatorluğu üzerinde hâkimiyetini ilan etti.

Bu Halife ile birlikte, ismini ailenin atası Ümeyye'den alan ve birkaç nesil boyunca devam ederek Arap tarihine birçok parlak isim kazandıran meşhur Emevi hanedanı başlamış oldu.

 

Muaviye'nin babası Ebu Süfyan, bir gün dinlenmek amacıyla Taif'te bir hancının evinde konakladı. Burada içtiği şarap nedeniyle sarhoş oldu ve Rum bir kö¬lenin Sümeyye adlı karısının kollarında sızıp kaldı ve bu kadından erkek bir çocuğu oldu. Bu ilişkiden utanan Ebu Süfyan, çocuğu kabul etmedi ama yaşamasına izin verdi.

Bu yüzden çocuğa, babası belirsiz anlamında Ziyad bin Ebih adı verildi.

Ziyad, Ömer'in hilafet döneminde kadı olarak tayin edil¬di

Ziyad, Muaviye'yi Halife olarak tanımada tered¬düt gösterdi.

 

Ziyad, hicretin kırk beşinci senesinde kırk beş yaşında öldü. Sert tedbirlerle idare ettiği halk, onun ölümünü bir kurtuluş olarak değerlendirdiler. Oğlu Ubeydullah, henüz yirmi beş yaşında olmasına rağmen hemen Halife tarafın¬dan Horasan valiliğine getirildi ve babasıyla aynı ruhu taşı¬dığını ispat etti. Valilik görevini devralmak üzere giderken yolda rastladığı büyük bir Türk birliğini gafil avladı.

 

Halife Muaviye oğlu Yezid'i, dikkat çe­kici bir göreve getirerek halkın onu sevmesini sağlamayı istiyordu.

Konstantinapol'ü fethetmek üzere göndermeye karar verdi.

Ali'nin yiğit oğlu Hüseyin de bu sefere katılmıştı.

…ordu, Konstantinapol'e yedi mil mesafede kamp kurdu. Günlerce büyük bir kuvvetle kuşatmayı sür¬dürdüler

Bu beyhude teşebbüs altı yıl boyunca devam etti.

…bu uğurda kahramanca savaşan binlerce asker öldü. Bunların en çok bilineni, Muhammed'in Medine'ye hicreti esnasında evinde konakladığı ve Peygamberle birlikte Bedir ve Uhud'da savaşmış olan Ebu Eyyub idi. Savaşta düştüğü yere gömüldü ancak mezarının yeri asırlarca meçhul ola¬rak kaldı.

 

Yezid / Hasan'ı öldürtmekle suçlanmıştır.

Hasan'ın zevcelerinden birisini onu zehirlemeye ikna ettiği söylenmektedir. Cinayet, hicretin kırk dokuzuncu, miladi 669 senesinde gerçekleşti. Hasan, kırk yedi yaşındaydı. Son nefesini verirken kardeşi Hüse¬yin, intikamını alabilmek için kendisini zehirleyen kişinin kim olduğunu sorsa da Hasan herhangi bir isim vermedi. "Bu dünya uzun bir geceden ibarettir. Bırak da onunla gün ışığında Yüce Allah'ın huzurunda hesaplaşayım" dedi.

 

Muaviye'nin Ölümü

Muaviye artık çok fazla ömrü kalmadığının farkındaydı.

…halefi olarak oğlu Yezid'i tayin etti ve tüm vilayetlere haber göndererek Şam'a biat amacıyla heyetler göndermeleri talimatını verdi.

Hilafeti vera¬set sistemine çevirmek, halk iradesine doğrudan aykırı bir durumdu ve bu suçlama defalarca Ali ile bağlantılı olarak ortaya konulmuştu. Halk, Muaviye'nin idareyi devretme¬yi istediği Yezid'den nefret ediyordu. Ancak Muaviye'nin halk üzerindeki tesiri o denli güçlüydü ki, tüm vilayet¬lerden Şam'a gelen heyetler Yezid'e gelecek için bağlılık yemini ettiler.

Böylece / Emevi hanedanlığı kurulmuş oldu. Bu kibirli silsileden on dört Halife çıktı ve bunlara Ümeyye (ya da Emevi) ailesinin Firavunları da dendi.

 

Muaviye, hicretin altmışıncı, miladi 679 yılında öldü. Halifeliği yaklaşık yirmi yıl sürmüştü ve öldüğünde yet¬miş yaşındaydı. İslam İmparatorluğunun başkenti yaptığı ve Emeviler döneminde de bu özelliğini koruyan Şam'da defnedildi.

 

Yezid ve Kerbela

Muaviye'nin oğlu Yezid, Halifelik makamına herhangi bir tören yapılmadan çıktı. Onun hilafet makamına çıkışı hicretin altmışıncı yılında Recep ayının ortasında, miladi takvime göre ise 680 yılının 7 Nisan gününde oldu. Otuz dört yaşındaydı, uzun ve zayıf bir yapısı vardı. Üzerinde çi¬çek hastalığının izleri bulunan kırmızımsı bir yüzü, siyah gözleri, kıvırcık saçları ve zarif bir sakalı vardı.

Ancak o, basit tabiatlı, cimri ve açgözlü, şehvet düşkünü ve oldukça ayyaş birisi olarak damgalanmıştı.

İlk amacı tartışılmaz Hilafet makamı¬nı güvence altına almaktı. Bu konuda rakip olarak bekle¬diği kişiler Hüseyin bin Ali ve Abdullah bin Zübeyr'di.

 

Dostlarının kendisini Kûfe halkının özdeyişlere konu olan vefasızlığı hakkında uyarması beyhudeydi.

Gerçek bir Müslüman ve kaderci ruha sahip olan Hüseyin, takdiri Allah'a bıraktığını söyledi. Ardından da zevceleri, çocukla¬rı, bazı yakın akrabaları ve kendilerine eşlik eden bir avuç Arap ile birlikte yola çıktı.

 

Rüyasında bir atlı onu uyararak "insanlar gece¬leyin yolculuk yapar, kaderleri de onlarla buluşmak için gece seyahat eder" demişti. Bunu ölümün habercisi olarak yorumladı.

 

Küçük birliğinin kendisiyle aynı sonu paylaşmaya kararlı olduğunu gören Hüseyin, onların canını çok da ucuza feda etmemeye ve ölümlerini unutulmaz bir mücadeleye dönüştürmeye karar verdi.

Kampın sadece ön taraf saldırıya açık hâlde kalmıştı. Bu işi tamamlayan sadakatli birlik, er¬tesi günün son günleri olduğunun bilinciyle geceyi ibadetle geçirirken, düşman süvarilerinin bir bölümü, onların kaçışı¬nı engellemek için kampın çevresinde at sürüyordu.

 

Hüseyin aldığı darbelerle yere düştü ve öldükten sonra üzerindekiler çı¬karıldı. Vücudunda otuz yara ve otuz dört kesik vardı. Ar¬dından başı kesildi ve Ubeydullah'a gönderildi. Şemir de aldığı emirler doğrultusunda, cesedi toprağa gömülene ka¬dar askerleriyle birlikte atlarıyla onu defalarca çiğnediler.

 

Kesik baş, Ubeydullah'a getirildiğinde, elindeki asayla onun ağzına vurdu.

 

Hüseyin'in ölümüyle birlikte Yezid, güçlü bir rakibinden kurtulmuştu.

Abdullah bin Zübeyr / Medine ve Mekke halkının büyük bölümü tarafından Hali¬fe olarak ilan edildi.

Hüseyin'in hatırası için uyanan heyecan, onun siyasi nüfuzunu genişletiyordu.

 

Şiddetli bir katliamın ardından / Yezid tarafından / Medine'nin ele geçirilmesi, Hicri 63, Miladi 682 se¬nesinde bir gece vakti gerçekleşti

Ordu / Mek­ke üzerine yürüdü.

Kırk gün boyunca şehri kuşattı

Kuşatma esnasın¬da, Kâbe'nin bir bölümü de vurularak yandı ve tahrip oldu.

Yezid'in öldüğüne dair müj¬deli bir haber savaşın sonlanmasını sağladı.

 

Suriye'de İç Karışıklıklar

Yezid'in ölümü üzerine oğlu II. Muaviye, Şam'da Emevilerin üçüncü halifesi olarak ilan edildi.

Göreve geldikten altı ay sonra, yetersizliğini öne süre¬rek tahttan feragat etti. Emevi hanedanı, onun bu hareke¬tine öfkelendi ve bunun sebebinin bilge Amr el-Maksus ol¬duğu düşüncesiyle, onu diri diri gömerek cezalandırdılar.

 

Yeni bir Halife seçilmesi konusu, İslam İmparatorluğu¬nu bir kez daha parçaladı.

 

Yaşlı Mervan / öldüğünde yerine Yezid'in oğlu Halid'i halife olarak tayin etmesi şartıyla halife ilan edildi.

 

Döneklikleri ve sadakat¬sizlikleri ile bilinen Küfe halkı, bilinçli bir şekilde müseb¬bibi olmakla suçlandıkları Hüseyin'in sonu için gecikmiş bir vicdan azabı yaşıyorlardı.

Hüse¬yin'in şehit edilmesinde kullanıldıkları için duydukları piş¬manlık sebebiyle tövbe etmelerinden dolayı, tövbe edenler anlamına gelen Tevvabin ismini aldılar.

 

Mervan, bir yıldan daha az süren yönetiminin ardından Hicri 65, Miladi 684 yılında öldü.

 

Mervan'ın ölümü üzerine oğlu Abdülmelik, Şam'da hali¬fe olarak ilan edildi ve hilafeti, Suriye ve Mısır'ın yanı sıra, Afrika'nın yeni fethedilen bölgelerinde tanındı. Henüz kırk yaşında ve hayatının en zinde dönemindeydi.

 

…o denli cimri ve hırslı birisi hâline geldi ki, insanlara karakteristik ve alaycı lakaplar takmaya meyilli olan Araplar, ona kaba bir şekilde pinti tabirine eşdeğer olan ve Terli Taş anlamına gelen "Rahfu'l-Hecer" demişlerdir.

…alternatif bir hac mekânı kurmak istedi.

Kudüs'teki tapınağı seçti.

 

Ebu Ubeyd'in oğlu el-Muhtar ya da İntikamcı

Sekafi künyesiyle de anıldı.

Vali Ubeydullah, Kûfe'ye geldiğinde asasıyla onun yüzüne vurarak bir gözünü çıkardı. Ardın­dan onu hapsettirerek Hüseyin'in katline kadar orada tut­tu.

Hü¬seyin'in ölümünün intikamını alma düşüncesi tüm zihnine hâkim olmuştu.

 

İntikam alma işine ilk olarak Hüseyin'in katledilmesi olayında ön plana çıkan acımasız Şemir ile başladı ve onu öldürdü. Ardından Hü¬seyin'in kafasını kesip vali Ubeydullah'a götüren Sinan bin Enes'e yöneldi. Onu evinde bulup öldürdü ve cesedini ate¬şe verdi. Bir sonraki kurbanı, Hüseyin'i kuşatan ordunun komutanı olan Ömer bin Sad oldu. Onu da oğluyla birlikte öldürüp başlarını Hüseyin'in kardeşi Muhammed'e gön¬derdi.

Hüseyin'in bacakları titremeye devam ederken üzerindeki giysileri çıkaran Adî b. Hâtim'i yakaladı ve Ali taraftarlarına teslim etti. Ali taraftarları da onu soyup oklarıyla hedef tahtası yaptılar ve üzerindeki oklar, bir kirpinin dikenleri gibi gö¬rünene kadar onu ok yağmuruna tuttular. Muhtar bu şe¬kilde Hüseyin'in katillerini aramaya devam etti ve bulduğu yerde onlara ölümün değişik türlerini tattırdı.

…üç Halifenin en usta komutanlarını mağlup eden ve sadece kılıç gücüyle Irak'ın tek gücü hâline gelen Muhtar bin Ebu Ubeyd, altmış yedi yaşında öldü.

Muhtar'ın ölümüyle, Irak vilayeti, güçlü başkenti Küfe ile birlikte Halife Abdullah'ın kardeşi Musab bin Zübeyr'in eli¬ne geçti.

 

Bütün bu iç savaşlar, Müslümanların isminin dışarıya karşı yaşattığı dehşetin bir süreliğine yok olmasına sebep olmuştu. Bu sorunlu dönemde Rum imparatoru Suriye'de başarılı istila hareketleri gerçekleştirmişti.

 

Haccac

Yöneteceği insanların tabiatının farkında olan Haccac, yönetimi askerî usullerle devraldı. Kûfe'ye dört bin atlıy¬la birlikte girdi

Onlara, "ahlaksız adamın kendi yükünü taşıması ve kendi ayakkabısını giymesini sağla¬mak için geldim" dedi. Karşısındaki kalabalığa baktığında ise vurulmaya hazır sarıklı başlar ve kanla ıslanmaya hazır sakallar gördüğünü söyledi.

Kûfe'de yönetimin dizginlerini eline alan Haccac ardından Basra'ya hareket etti ve aynı şekilde orada da dili keskin, yumruğu sert oldu.

 

Hicretin yetmiş ikinci yılında İslam toprakları, en sonunda herhangi bir isyan ve iç savaşın yaşanmadığı ve devletin tek bir Halife altında birleştiği yıl oldu.

 

Musa b. Nusayr

Abdülaziz bin Mervan'ın Kuzey Afrika komutanı

 

Müslüman fatihler, parasal konularda olduğu kadar hiçbir konuda daha fazla cehalet göstermemişlerdir.

 

Mesleme bin Abdülmelik, ordusuyla Küçük Asya'ya girerek Kapadokya'ya kadar ilerledi ve imparatorluk ordusunun koruduğu güçlü bir şehir olan Tyana şehrini kuşattı.

Şehir sakinlerinin çoğu çöle doğru sürülürken, birçoğu da esir alınmıştı. Müteakip yılda Mesleme, Pontus ve Er¬menistan üzerine başarılı bir sefere çıktı ve bu bölgelerin büyük kısmını ele geçirdi. Zorlu bir kuşatmanın ardından Amasya şehrini de aldı. Bunun ardından Galatya üzerine başarılı sefere çıktı, tüm vilayeti yağmaladı ve zengin gani¬metler ile çok sayıda esir alarak geri döndü.

 

İspanya'nın Fethi

Tarık bin Ziyad / birkaç yüz adamıyla birlikte, Kont Julian'ın rehberliğinde dört ticaret gemisiyle boğazları geçti.

İslam sancağı Tanca surları üzerinde zaferle dalgalanıyor. Tam karşıda bulunan Endülüs kıyıları sadece on iki mil mesafede bulunmaktadır. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder