28 Haziran 2024 Cuma

Turgut Cansever - Kubbeyi Yere Koymamak

Kubbeyi Yere Koymamak

Kubbeyi Yere Koymamak, Turgut Cansever’in diğer kitaplarında ele aldığı temel konulara giriş mahiyetindeki konuşmalarından teşekkül ediyor.

 

BİRİNCİ BÖLÜM / MİMARÎDE AŞKIN ÇÖZÜMLEME

MİMARÎ FELSEFESİ

“Mimarî’de yeni yönelişleri ortaya koyabilecek tek ülke Türkiye’dir”

Söyleşi: Ömer Madra-Fuat Şahinler

Din bir kâinat görüşünden, bir varlık görüşünden hareket ederek, yani metafiziğin kaynaklarından hareket ederek insanların nasıl davranmaları lazım geldiğine dair modeller, standartlar geliştiriyor.

Eğer davranışın bir standardı varsa, davranışını çevreleyecek mekânın, vücuda getirdiklerinin de o davranışın standardına uygun, onu tamamlayan bir niteliği olması gerekiyor.

 

Her nesil ne olduğunu yeniden anlamak mecburiyetindedir.

 

Anadolu’da bir genç insan çırak olarak verilip, 5-10 sene çırak olarak çalışıp usta olduktan sonra kalfa, yani halife, yani mimarın halifesi oluyor... Kalfa, ‘halife’ kelimesinden geliyor,

 

“İslâm kültürü büyük çelişkilere büyük çözümler getirmiştir”

Söyleşi: Nevzat Sayın

…tevhid ilkesi. İnsanın söylediğiyle yaptığının tamamen aynı olması lazım geldiği şeklindeki ilke. İnanç ile yapılan arasındaki münasebet bütünlüğünü modern İslâm âlemi hiçbir şekilde tesis edemiyor.

 

Esasında sanat eseri bugünkü kapitalist sistemde, bu kültürlerin hiçbirinde böyle üretilmedi. Ne Uzakdoğu’da, ne Batı Ortaçağında, ne Osmanlı dünyasında müteahhit denilen müessese yoktu

 

“İnsanlık tarihinin en yüksek çözümlemesini yok ettik!”

Söyleşi: Mustafa Kutlu

Rönesans resminde, bakan gözün bulunduğu noktadan ne görülüyorsa o anlatılır.

Modern mimarînin teknolojiyi temel tayin edici unsur olarak kabulü ile içine düştüğü tek yönlülük ve ifade sathîliğinin aşılması zarureti, insan varlığını yapının ana ögesi sayan yeni yaklaşımlara Türk ev ve konutlarının yalnız üslûp düzeyinde değil, varlığın bütün alanlarına şamil sorunların çözümünde de ışık tutacaktır.

Nietzsche: Batan güneşi severim, çünkü doğacaktır…

 

“Rönesans varlığın bütünlüğünü gözden kaçırdı”

Söyleşi: Sefa Kaplan

Tek görüş açısından bütün varlığın kavranabileceğine yönelik insan-merkezli düşünce, insanlık tarihinde çok nadir bir hadisedir. Rönesans dışında neredeyse yoktur.

İnsanın iradesini, çevre karşısındaki duyarlılığını elinden alan ve insanları teknokratlara esir eden 20. asır kadar tahripkâr, 20. asır kadar insanlık tarihinde büyük felaketlere sebep olmuş başka bir çağ olmadı.

…evleri nasıl inşa etmeli ki gelecek nesiller güzel hayatlar yaşayabilecekleri güzel bir çevreye sahip olabilsinler?

 

“Mimarlığın bir üst düzey yaklaşımla yönlendirilmesi gerekir”

Bugün kültür dediğimiz her şey kaçınılmaz bir biçimde mekân içerisinde cereyan eder. Mekândan arındırılmış hiçbir gelişme olmaz. Mekâna ait meselelerin idraki ve bilinci olmadığı zaman, diğerleri tamamen boşta, kopuk, tutarsız teşebbüsler olarak kalır. Anlam bütünlüğünü kapsamaz ve ortak zemine sahip olamazlar. Mimarînin 20. yüzyıldaki sefaletinin ana sebeplerinden biri bu.

…biçim ile inanç arasında katiyen ayrılmayan bir bağ, bir bütünlük vardır. Sizin bir an, teknolojinin ürettiği bir şeyin kendi başına bir çözüm olduğunu düşünmeniz de bir inançtır fakat / Teknolojiyi ilâh yapmaktır bu.

 

“Mimarî, insan ile varlık arasındaki ilişkiyi düzenleyen disiplindir”

 

“İslâm, bir şehir dinidir”

Söyleşi: Mustafa Armağan

Bir neslin şehri inşa ederken müteakip neslin hayatını tamamen donduracak şekilde kalıcı yapılar yapması, bir neslin diğer neslin hayatına tahakküm etmesi anlamına gelir. Bu da, en fazla kalıcı olmak, en fazla tahakküm etmek tavrını yaşatmış olan Mısır Firavun kültürünün uzantısı olmak demektir.

 

İKİNCİ BÖLÜM / OSMANLI ÇÖZÜMLEMESİNDEN POSTMODERNİZME

“İslâm şehri insanlık tarihinin en müstesna ürünüdür”

Söyleşi: Mustafa Armağan

Fatih kalkıp, şehri Theodoros’un kurduğu yerden alıp yarımadayla Küçük Çekmece arasında Paris gibi yekpare bir şehir haline dönüştürebilirdi. Bu yapılmadı. Topoğrafyanın verdiği bu imkândan yararlanarak İstanbul yarımadası, Eyüp Sultan gibi mukaddes bir mevkide, bir ziyaretgâh etrafında bir şehir, Galata’da ticaret şehri, Üsküdar’da imalat merkezi ve bunun dışında bir sürü bağımsız tarım ve küçük el sanatlarına dayalı yerleşmeler, köyler oluşturuldu. Bu tam bir metropol yapısını andırıyor.

 

“Osmanlı şehirleri güzelliğin yaşandığı yerlerdir”

Söyleşi: Selman Tan-Refik Tuzcuoğlu

Osmanlı şehrinde mahalle, herkesin birbirini tanıdığı bin kişilik âdeta büyük bir aile tarzındaydı.

İstanbul’u yeniden sıhhatli ve yaşanılır bir şehir haline getirmek mümkün mü?

Sözünü ettiğim şey Türkiye’nin geleceğidir. İstanbul bu şekilde teşkilâtlandırılmazsa Türkiye hakkındaki kararlar başka yerlerde alınacaktır.

 

“Sadelik İslâm kültürünün temel özelliğidir”

Söyleşi: Mustafa Armağan

 

“Mimarın görevi dünyayı güzelleştirmektir”

Söyleşi: M. Âkif Çankırılı

…ufkî yerleşme düzeni, şakulî yerleşme düzeninden daha fazla arsa gerektirmemektedir. Ayrıca ufkî yoğun yerleşme düzeninin, bütün toplumların en önemli ahlâkî çözülme sebebini teşkil eden arsa ve bina spekülasyonunu sona erdireceği ve 1.000 kişinin yerleşeceğe alana 5.000 kişiyi insanî ihtiyaçları hiçe sayarak, beton yığınları içine tıkıştırarak gerçekleştirilen vurgun yolunu kapatacağı kesindir. Bu çözüm, arsa ve bina spekülatörleri ile bunlara imkân veren imar planlarını düzenleyenler tarafından engellenmektedir.

 

Allah’ın yarattığı dünyanın güzelliğini idrak etmeyen, kendisini bu dünyayı güzelleştirmekle yükümlü saymayan, toprağı kısa vadeli çıkar ve talan aracı olarak gören nesiller tarafından dünyanın kirletildiği 20. asırda insanın kendisine temiz ve güzel bir çevre, şehirler, mahalleler ve evler geliştirmesi de imkânsızdır.

 

…inşa ettiğimiz yapılar çirkin iseler onların çirkinliği, onları meydana getirenin inanç ve davranışlarından ayrı tutulamaz. Tevhidî inancın en vahim tahribatı, gizli şirk ile vücut bulur.

 

“Ülkemizde mimarî bir kimliğin varlığından söz etmek imkânsızdır”

 

“Millî mimarîmiz aslına geri dönmeli”

Söyleşi: Ayla Ağabegüm-Belkıs Kabaklı

Türkiye’de yeniden insanca bir yaşama çevresi vücuda getirilmesi için bütün kültür faaliyetlerinin insanca yaşama biçimini en yüksek özellikleriyle tanıtmaya yöneltilmesi gerekir.

Osmanlı edebiyatı ile Osmanlı mimarîsi birbirinin ayrılmaz parçalarıdır.

 

“Cumhuriyet, cami mimarlığını ihmal ederek marazîleştirdi”

Söyleşi: Aykut Köksal

1839 Türk-İngiliz Ticaret Anlaşması’ndan sonra Osmanlı mallarının satılmasını zorlaştırmasının sonunda başta dokumacılar olmak üzere loncalar M. Reşid Paşa’ya isyan ediyor. Sonuçta lonca teşkilatı kaldırılıyor.

 

İslâm kültürü içinde temel inancın bütün dünyayı aynı kılığa sokmamak olduğunu konuştuk. Kültürün evrensel nitelikleri zedelenmeden mahallî ürün üretmenin mümkün olduğunu belirttim.

 

“İstanbul’un fethi mimarî fetihle tamamlandı”

Söyleşi: Beşir Ayvazoğlu

Tanzimat her şeye rağmen İstanbul’u bütünüyle tahrip edemiyor

Türk-İngiliz Ticaret Anlaşması liman şehri olarak İstanbul bir anda büyüyor ve 1870’te, yani 30 sene içinde nüfusu 870 bine ulaşıyor.

Menderes dönemi / İnşaat Dairesi Başkanlığı / Bu dairenin başında Menderes döneminde Rıza Bey diye biri bulunuyordu.

Rıza Bey, Salıpazarı, Haydarpaşa ve Yenikapı’da kurulacak limanlarla ilgili 3 projeyi Menderes’in önüne getiriyor.

Menderes, 1958’e kadar Haydarpaşa, Salıpazarı ve Yenikapı limanlarının yapılmasına razı olmuyor, direniyor.

Menderes’in emri üzerine Prof. Hanrad’a, Türkiye limanları ve stratejik ulaşım aksları için bir proje sipariş ediliyor.

Hanrad, raporunu 1959 sonunda bitiriyor ve Rıza Bey’e veriyor. Rıza Bey, bu raporu kendi odasındaki kasalara kilitliyor ve ancak vefatında raporlar ortaya çıkıyor. Prof. Hanrad Haydarpaşa Limanı için, “Bu müthiş bir yanlış, katiyen olmamalı. Bir geminin malı Haydarpaşa Limanı’yla İzmit Limanı’na getirmesi arasında hiçbir maliyet farkı olmaz. Fakat bu mallar Haydarpaşa’ya indirilirse 100 kilometrelik karayolu taşımacılığı Türk ekonomisi için çok ciddi bir kayıp olacaktır” diyor. Çünkü gelen mallar Anadolu’ya sevk edilecek. İzmit’ten mi sevk etmek daha kolay, Haydarpaşa’dan mı? Buna rağmen Rıza Bey, Haydarpaşa Limanı’nı inşa ettiriyor ve raporu saklıyor.

 

“Edirne’ye iki yüz bin gül getirmek”

Söyleşi: Mustafa Armağan

İstanbul’da küçük evlerin arasındaki insanların çok iri gözükmeleri

 

“S. H. Eldem, inandıklarıyla değil, virtüözlüğüyle öne çıkmayı tercih etmiştir”

 

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM / EV’DEN KONUTA

“Yeni konut politikalarının tespit edilmesi zorunludur”

Söyleşi: Barbaros Sağdıç

Beyazıt Meydanı…

Hz. Âdem ile Havva işledikleri günahın, Allah’ın emirlerine karşı geldiklerinin farkına varıyorlar ve pişman oluyorlar. Pişman olunca, Allah affedici olduğu için günah kalkıyor. Fakat dünyanın farkına varıyorlar.

Dünyanın farkına varan, tek mahluk oldukları için onun sorumluluğunu da taşıyacak varlık haline geliyorlar ve insan bu sorumluluğu yüklenince yeni bir vasıf kazanıyor.

 

“Konut sorununu aşmak, ancak toplumsal bir mutabakatla mümkündür”

Söyleşi: Sönmez Targan

 

“Konut meselesi sil baştan ele alınmak mecburiyetindedir”

Söyleşi: İhsan Bilgin

 

“Sorumsuz insanlar olduk”

Söyleşi: Osman İridağ

Amaç para kazanmak olduğu için de, içinde oturacak insanlar düşünülmüyor.

 

“Şehirler zorunlu iskân alanlarıdır”

Konuşan: Eyüp Can

İngiltere’de 1946’dan sonra inşa edilen çok katlı ikamet binalarını Thatcher, başbakanlığa geldiğinde toplumsal bir mutabakatla yıkma kararı aldı.

Çünkü bu binalar insanların yaşaması için uygun yerler değil.

 

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM / HABİTAT VE ŞEHİR

“Devlet, konut konusunda yönetici değil, yönlendirici olmalı”

Söyleşi: Uğur Tanyeli

Fransa, dünyada apartmanı şehirlerine getiren ilk ülkedir.

 

“Habitat’ın amaçladığı çokseslilik Osmanlı’da zaten mevcuttu”

Konuşan: Mustafa Armağan

Bugün Çukurova’da yılda üç ürün veren topraklar üzerine fabrikalar kuruluyor ve onların kirlilikleriyle tarım topraklarını öldürülüyor…

 

“Şehirleri ihanet vurdu”

Konuşan: Fehim Taştekin

Türk-İngiliz Ticaret Anlaşması, ithalatı teşvik eden, üretimi ise tamamen tahrip edip ihracatı imkânsızlaştıran hükümler içeriyor. Bu anlaşma sonucunda Osmanlı ürünleri dünyada satılamaz hale gelince üretim merkezleri çöküyor. Buralarda nüfus, ithalatın yapıldığı limanlara kayıyor. Loncalar buna karşı çıkıyor. Osmanlı tarihinde ilk kez üretici loncalar, 1839’da İngiliz Ticaret Anlaşması müzakerelerine sokulmuyorlar. Bunun sonunda üretim alanları boşalıyor ve limanlar doluyor.

 

“Mimarî, hayatın bütün alanlarını kapsayan bir hazinedir”

Konuşan: Ümmet Karakoç

Çeşitli kültürlerin kendilerine göre şehir çözümlemeleri var. Sadece Bursa ile Isfahan ve Pekin’i mukayesemiz saatler sürer ama hiçbir şehirde insanlık tarihi boyunca Osmanlı şehirleri kadar tabiatla, insan eliyle üretilmiş sunî dünyanın yüce güzelliği bir araya getirilememiştir.

Büyük halk kitlelerine, onların geleceği için Türkiye’de şehirlerin doğru kurulması, köylerimizin sağlıklı evlerle techiz edilmesi lâzım. Bu çözümlerin birinci unsuru, devletin, şehirlerin kurulacağı arazileri açmasıdır. Devlet, ailesine ev yapmak isteyen kişiye, ev arsasını şehir planının getirdiği kurallar çerçevesinde evini yapmak kaydıyla bedava vermelidir. Ama arsayı verdiği kişi mahallenin altyapı masraflarına, payına düşen ne kadarsa onu ödeyerek katılmalıdır. Sanayicilere arsa bedava verilmelidir. Fakat sanayi alanının altyapı masrafını sanayici karşılamalıdır. Türkiye’de bir sanayici fabrikasını kurabilmek için senelerce arsa arıyor. Halbuki ülkenin neresini isterse oraya fabrikasını kurmalıdır. O yer, yalnız fabrikayla ilgili değil, yanında fabrikada çalışacak işçilerin mahalleleri olan bir şehir parçası olmalıdır.

 

“İnsanlar, çevreyle aralarına sunî sınırlar getiriyor”

Konuşan: Ali Gevgilili

…gecekonduların maliyeti, normal yapı yöntemlerine göre iki kat daha fazladır.

 

“Varlığın bütününü görememek şirke açılan bir kapıdır”

Ali Gevgilili’nin Yönettiği Bir Açık Oturumdan Derlenmiştir.

Güç artırma özlemi, gerçekte dünyayı etkisi altında tutan Batı kültürlerinin oldukça eski bir özlemidir. XIV. Louis’nin her şeyi bir noktadan yönetme tutkusu ile başlayan bu ihtiras, zamanla, insanların varlığı anlamalarını zorlaştıran Barok kültüre dönüşmüştür.

 

Turgut Cansever, Timaş Yayınları

… 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder