13 Haziran 2025 Cuma

Kir Teorisi - Tekeliyet'te Aydın ve Sanat-Edebiyat

Yalçın Küçük - Kir Teorisi - Tekeliyet'te Aydın ve Sanat-Edebiyat

Yalçın Küçük, B. Sadık Albayrak, Taylan Kara

Doğu Kitabevi, 2018


 

ÖNSÖZLER

Cahilliğin teşhis ve tedavisinde Kir Teorisi

Confessions of an Economic Heretic

 

Yalnızca demokrasi mi, tekeliyet'te bitmeyen ne kalmıştır? İnsana dair bü^ar özelliklerin ve güzelliklerin sona erdiği bir yerdeyiz.

Kir Teorisi'nin temel kaynakları açısından bakarsak, roman bitmiştir. Romanın bittiğini üç büyük yazarla anlıyoruz Bir, Kafka'dır, Dönüşüm, 1915, Kafka, geç kalmıştır onu yazmakta! Dönüşüm'e roman diyebilir misiniz? İki: Cesur Yeni Dünya, 1932, Huxley! Dünya'nın en çok roman sayılan kitabıdır; roman diyebilir misiniz? Roman değildir. Peki, üçüncüsü, Orwell, Hayvan Çiftliği, 1945. Bu üç yazarla, özellikle Kafka'yla ve Huxley'le birlikte dünyada roman bitmiştir. Neden? İkisi de insanı yazmaz. İkisinde de insan yoktur. Bunun kahramanı bir böcektir, öbürünün kahramanı fabrikalardır. Orwell, hayvanları kahraman yapmıştır.

 

İnsan bütün dünyada artık burjuva değil, bilinen bütün tariflerin dışındadır, insan yoktur. İnsan olmadığı yerde, insanların hiç insanı merak elmediği bir zamanda' roman bitmiştir.

 

…emperyalizm ve tekeller bir kâğıdın iki yüzü gibidir

 

Bir nokta şudur, biz, 1963 yılına kadar Avrupalı idil, Avrupa Birliği'ne başvurduk. İslamizm, yobazizm, tarikatlar ve akepe, işte bizi bu karakterimizden, artık kendimiz olan kültür ve ahlakımızdan koparmak için, acımasız bir aşiret savaşı için örgütlendi, saldırıyor, savaştadır.

 

Cumhuriyete düşman kitapları iki kişiyle beraber görüyoruz Ahmet Altan, bir de bu tür romanları tahrik eden Murat Belge'dir. İkisi de babasının çocuğuydu. Çetin Altan hapse girdiği için onun iki çocuğu da bu Cumhuriyet'e düşmandırlar, başka hiçbir özellikleri yoktur.

 

Sadık'ın yazılarını okuduğum zaman, neredeyse kendi yazılarımı mı, Sadık'ın yazılan mı ayırt edemiyorum.

 

2002 - 2007 veya 2008'i aşağı yukarı Tayyip Beyefendinin ve akepe'nin birinci dönemi sayabiliriz. Acemi dönemidir ve 2008'den sonra asıl dönemi, şer'i, gerici ve tam manasıyla bilgisizliğe dayalı, diktatoryal bir hava içinde başka bir dönemi başladı. Bunu en iyi bir şekilde Orta Çağ dönemi olarak söyleyebilirim. Türkiye Orta Çağ'ı yaşadı.

 

…bizdeki cahilleşme İslamlaşmayla beraberdir. Aşağı yukarı 1947'de bütün dünyada Truman doktrini ile başladı.

Orta Çağ, cahilleştirme hapislerle beraber olur. 2007-2008'de aynı şeyi akepe de başlattı.

Trump / Bir tek özelliği var, müthiş bir islam düşmanıdır. İslamın kökünü kazıdı. Suudi Arabistan'da, biliyor: kadınlar sinemaya, maça gitmeye başladı. Türkiye'de de Tayyip Erdoğan büyük bir dönüş yaptı. Yumuşak bir islama döndü.

Yalçın Küçük, 2018

 

Eleştiriyle tarih yazmak ve tarih yapmak

Darlık içinde insan eylemi yoktur; iradesizdir. Zamanı ve mekânı daraltılan insan istemeyi ve elde etmek için harekete geçmeyi, eylemle değiştirmeyi unutmuştur.

 

Pazar mekanizması içinde, insana zararlı süpermarket malları pazarlanma mantığıyla satılarak tükettiriliyor.

…hepsi Tekeliyet düzenine uygun darlık içinde bir insan imal etmek içindir. Artık yalnızca "işaret edileni" gören bir okur-izler kitlesi yaratılmıştır. Darlık içinde insan bu şartlandırmaya boyun eğmiştir.

 

Kir Teorisi, Yalçın Küçük Hocamızın buluşudur. Kitabımızın teorik bölümleri onun eseridir

 

Gerilmiş karnı gecenin (Mustafa Göksoy)

 

Kir Teorisi ortak bir kitaptır; kitabı oluşturan eleştiri ve incelemelerin büyük bölümü daha önce çeşitli internet kanallarında yayınlandı

 

Eleştiri, aklı özgürleştirme eylemidir; özgürleşen aklın iradeyle donanması, hayatı değiştirmek için harekete geçmesi, insanın tarih yapmaya Erişmesidir.

B. Sadık Albayrak, 2017

 

 

Edebiyatla ahmaklaştırma, felsefeyle çökertme

İnsanı kafasından yakaladınız mı, kol ve bacak kolay gelir.

Gramsci

 

Bu toplum edebiyatla ahmaklaşmış, felsefeyle çökertilmiştir.

 

Çöküş biraz da dipnotlarla, atıflarla, binlerce sayfa akademik yazıyla, edebiyatla yaratılan iklimle olmuştur.

Tarihin altın kuralı hiç şaşmaz: Körleştiren körleşir.

Ahmaklaştıranlar ilk önce ahmaklaşır.

 

Bu kitap körleştirenlerin körlüğünü, ahmaklaştıranların ahmaklıklarını teşhir etmektedir.

Özgürleşmek, insanın yakalandığı yerden başlar. İnsan, nereden yakalandıysa oradan özgürleşir. Gövdelerin, bacakların, kolların özgürleşmesi, kafaların kurtulmasına bağlıdır.

 

KİR TEORİSİNE GİRİŞ

…tekelli düzen, bir kendi kendini kirletme ve bir insan aklını yoketme savaşıdır. Tekeller düzeni insanı akılsızlaştırmak, "deraisonner' etmek ve insanı kir içinde yaşamaya alıştırmak için sürekli bir savaş halidir.

 

Bir Kir Teorisi

"kir" teorisinin açılımına, Gonçarov'u, yeniden okumayı önererek, başlamak istiyorum.

 

Oblomov'u yeniden ve en kısa ölçülerde özetlemek zorunluluğunu duyuyorum. Çok ünlüdür, ancak büyük bir edebi değer taşıdığım düşülmemek gerekiyor, edebi yazıcılıkta, bizim Ahmet Mithat Efendi'den pek az ileridedir.

 

Romanın başında, Oblomov, kalabalık ve büyük bir konağın dairesinde, köylülerinden gelen paralarla, kurnaz ve yaşlı uşağı Zahar ile, yine de, bir "yaşam" sürdürmektedir, Ancak romanın sonuna doğru, buradan da düşmekte, başka bir yere kiraya çıkmakta, bir izbede, evsahibesi ilkel ve dul ile, bir kir batağında büyük bir "mutluluğu" sürdürmektedir. Oblomov'un bize öğrettiği, asalak sınıfların tembelliği değil, insanoğlu'nun da tıpkı, piçleşen bitkiler ve soyunu yitiren köpekler türünden yozlaşabildikleridir.

 

Soğuk Savaş'ta en yoğun operasyonlar Hollywood'a yönelik oluyor.

 

Lekelemek için yazarların, sanatçıların seçilmesi şaşırtıcı değildir. Yazarlar, sanatçılar, bilim adamları ve eğitimciler, demokrasiden nefret edenlerin ilk hedefleridir.

 

İonesco, tekeller düzencinin yarattığı tipleri çok iyi gösteriyordu; tekil bilgileri genel ve koyu aptallıklarının maskesidir.

 

…saptamalarıma göre, eytivi, star tivi ve kendilerinin entivi dedikleri benim "natava" tabir ettiğim tivi, tümüyle Amerikan kadroları tarafından yönetiliyorlar.

Bunlar / kir saçan aletlerdir.

 

Sevda Demirel, Tanju Çolak, Metin Ağır (Kaçan) vs.

İnsanlarımız, pisliğe battıkça, kire bulandıkça, daha doğrusu vücut halinde kir oldukları zaman, yükseliyorlar. Yükselmek için sadece kirlenmek gerekiyor. Beğenilmek için yalnızca pis olmak yetiyor. İnsanlarımız mutlu olmak için sadece pisleri görmek İstiyor ve kir'i yüksek tutuyor.

 

Demirel ile şapka

Şapka, Demirel'e ait olunca, ülkemizin siyasal tarihinde, tabansızlığı, sözünün sahibi olmamayı ve dirençsizliği temsil ediyor.

Demirel, pek az rastlanır, çocuk-sevgisiz bir insan'dır.

Deniz, Hüseyin ve Yusuf

…idam kararı Anayasa Mahkemesinden dönmesine karşın, Demirel'in aşın gayretkeşliği ile verilen oyların sonucunda, öldürülmüşlerdir.

Demirel'in uzun başbakanlıkları dönelinde hiçbir af yasası çıkmamıştır.

İşte Tanrı'nın kendisinden çocuk esirgediği, işte hiçbir çocuğa sevgiyle yaklaşmamış, işte gül türü üç çocuğu ipe yollarken büyük mutluluk duymuş, işte hiçbir dilde "af' sözcüğünü bilmeyen bir kimseye, bu sadist medyanın, "baba" demesi, baba sözcüğünü bozmak anlamına gelmektedir.

 

Dil, insanoğlunun mucizevi bir soyutlamasıdır. Bir halk ne kadar soyutlayabiliyorsa ve bir dil ne kadar nüans verebiliyorsa, o dil o kadar güzeldir.

 

Tekellerin bu hamamböceklerini beslemesi, hayatta tutması bile büyük bir karşılıktır.

Saussure'ün katkısını, insan düşüncesi için bir kanser sayıyorum

Saussure'de bu var, Saussure'ün ünlü önermelerinden birisi / dil ve düşüncenin bir sayfanın iki yüzü olmaları üzerinedir; diğer yüze dokunmadan bir yüzü kesip çıkarmak mümkün değildir.

Defter'deki dil perişanlığım bir darbe yemiş veya aşırı ölçüde kir tutmuş beyinlerinin ürünü olduğunu görebiliyorum.

 

Batı, aynı zamanda, Aydınlanma Çağıdır.

Ey Solcu, aydınlanmacı yazar ve filozofların hepsi materyalisttir.

Aydınlanma Çağı Batı'da ay tutulmasını yaşamaktadır.

Aydınlanmacı Batı, senin halâ hazinen'dir.

Buna karşı çıkan hamamböceklerinin hepsi, Dünya Bankası ile Para Fonu'nun helalarından besleniyorlar.

 

Nurdan Gürbilek'in, mırıltıya methiye yazması, güzele düşman ve kir'e âşık olmasından ileri geliyor. /

Gürbilek, bir Latife Tekin hayranıdır ve Tekin'in yazmayarak mırıldandığını ileri sürerek büyük haz almaktadır.

 

Demirel'in başbakanlığıyla başlayan dönem, belki 1966 başlangıcıdır, ülkemizde bir "otuz yıllık iç savaşlar" dönemidir.

Defter, bu kir düzeninin kanalizasyonlarından birisidir.

 

Walt Disney / Çıkışı ile sosyalizmin yükselişi arasında bir denklik var.

Ariel Dorfman, Armand Mattelart'ın Türkçeye Emperyalist Kültür Sanayi ve Walt Disney, adıyla çevrilen kitabında bu düşünceyi doğrulayan, Disney çizgi filmlerinin kapitalist ideolojiyi nasıl meşrulaştırdığını sergileyen ayrıntılı incelemeler var.

 

Trafik Canavarı" ya da "Enflasyon Canavarı", emekçi halkın sırtındaki sülük oligarkları kamufle etmek için, tekellerin tellaklarının buldukları sözlerdir.

Ey Solcu, toplumsal ve sınıfsal olayları, hayvanlarla açıklayanların kendileri hayvandır.

 

Erdal İnönü, aptallığa vurarak, ülkemizdeki ilk Amerikan burslusu ve "Morrison" adıyla tanınan Demirel’i, en yıprandığı zamanda, başbakanlık koltuğuna oturtan adamdır ve Madam Çiller'e, muhtemelen Amerikan yurttaşı olduğunu bilerek, yine başbakanlık koltuğunu sunan yaratıktır.

 

2002-2017: Bir Karanlık Tarih

İslamlaşma & Cahilleşme & Kirlenme

1947 yılında bir Amerikan donanması İstanbul'a gelmişti / İsrael 1948 yılında kurulmuştur.

 

Truman Doktrini'nden hemen sonra Türk Ordusu'na eğitim vermiş, en yeni silahları sağlamıştır. Amerika'da eğitime gitmeyen subayımız kalmadı

…şimdi, Suriye’de Amerika ne yapıyor ve yaptığı şudur, Kürtlere, yepyeni silahlar ve çok ciddi eğitim vermektedir. Kürtleri hem silahlandırmakta ve hem de eğitmektedir.

 

Profesör Albert Wohlstetter bir stratejisttir, ancak Amerika Birleşik Devletleri'nde darbe mühendisi olarak bertiyordu. Gider, inceler ve gittiği yerde bir darbe olması kesindir. 1979 başlarında Türkiye'ye geldi

Evren, 12 Eylül 1980 ihtilalini yaptı. İslamcıdır ve İslam'ı Türkiye'ye Silahlı Kuvvetler getirdi.

 

Kenan Evren de Yahudi kökenlidir ve Hilmi Özkök türünden, Manisalıdır. Manisa, Yahudileri ile ünlüdür, tabii Yahudi Kökenli olma ihtimali yüksektir.

 

Binali Bey, Amerika'da, Fareed Zhakaria ile konuşmuşla

Ferit Zekeriya, çok açık olarak, Wasnington' da Hükümet, 15 Temmuz'a inanmamaktadır, demektedir. Washington için ortada bir darbe yoktur, diyorlar. Merkel de ayrıca Almanya açısından bunu söylediler. Demek ki, 15 Temmuz'da bir darbe olmamıştı ve yok olmuştur.

 

1977 yılında "terörist" Menahem Begin Likud Partisi adıyla, İsrael'de, hükümete geldi. Şiddetin ve Yahudi şeriatı iktidarıdır.

1978 yılında, Papa İkinci Jean Paul dönemi başladı ve aydınlanmaya karşı savaş açtı. Katolizm'in Hıristiyan şeriatına döndüğü yıldır.

1980 yılında Türkiye'de Kenan Evren başkanlığında, darbe yapıldı. Orgeneral Evren, İbrani asıllıdır ve Türkiye'de "islam altın çağı" başlıyordu. Orgeneral Turgut Sunalp liderliğinde Likud tipi bir parti kuruldu. İç içedirler.

 

İbrani asıl müslümanların kapısındayız.

 

Akepe, bir Likud'dur.

Her ikisi de bir emekçi karşıtıdır. Aşırı Batı ve Amerika yanlısıdırlar.

 

Akepe'yi, Nasuhi Güngör'ün kitabına göre, "Yenilikçi Hareket" Gülen ile bir avuç Refah Partililer, birlikte kurdular.

Kılıçdaroğlu'nun Yahudi olduğundan hiç kuşku duyamıyoruz. Bir "Karay" yahudisi'dir.

Soyadları Kara Bulut idi, değiştirdiler

 

"Kara" okumak anlamında bir fildir. Yahudi dilinde bunlara "Karaim" diyorlar, "Karalar" anlamındadır, çoğuldur ve biz ise "Karay" diyoruz, Ruslar da öyle diyorlar. "Bulut" ise İbrani'de "Arman" sözcüğüdür

 

BİRİNCİ BÖLÜM

KİR'Lİ EDEBİYAT

Küçük burjuva edebiyatı tarih bilincinden yoksundur.

Zamanı an'da takılıp kalmıştır. Geçmişinden nefret eder, geleceğinden umutsuzdur, bütün gücüyle an'ı yakalamaya ve yaşamaya odaklanmıştır.

Küçük burjuva edebiyatı estetik bayağılığını, kurgu yoksulluğunu "anlatı" adı verilen bir tür icat ederek gizlemeye çalışır.

 

Burjuvanın sanat sevicisi olarak portresi

12 Mart Darbesiyle, neredeyse aynı günlerde, 12 büyük sermayedarın imzaladıkları bir protokolle burjuvazinin en önemli örgütlerinden TÜSİAD’ın kuruluşu ilan edilir. Aynı yıllarda Nejat Eczaabaşı'nın öncülüğünde bir başka sermaye örgütü daha kurulur; İKSV

 

En büyük devletçi bunlardır. Hapishanelerine kapattıkları sosyalistleri devlet düşmanı ve yıkıcısı olmakla suçlarlar. En büyük devlet düşmanı bunlardır; devletin ekonomiden elini çekmesini savunurlar, bütün devlet mallarım özelleştirme adı altında mülkiyetlerine geçirmeyi becermişlerdir. Polis ve asker maaşlarını, rektör ve profesör ücretlerini ödemek için vergiyi halktan toplarlar. Sonra bunları ücretini ödettikleri halkın üstüne salarlar. Satılan devlet mallarını özelleştirmek için krediyi devlet bankasından alırlar.

 

İş çevirirken, yıkımın altında kalacaklara teskin edici, göz boyayıcı işlere ihtiyaç vardır. Bunu da sanattan daha iyi ne yapabilir.

 

(12 Eylül’den sonra) toplumcu gerçekçiliğe karşı bireyciliği, "gerçeküstücülüğü", bunalım edebiyatını, yapısalcılığı, biçimciliği savunan kültür sanat dergileri de sahneye çıktı.

Hürriyet Gösteri dergisi

Gösteri'nin başında, 35 yıldır Doğan Hızlan vardır. D. Hızlan, aynı zamanda, piyasa edebiyatının ödül mekanizmasının da başındadır. Her yıl on beşten fazla edebiyat yarışmasında jüri başkanlığı yapmaktadır.

Gösteri için şunu da ekleyebiliriz; bu bayağılaşmanın propagandisti olarak misyonunu başarıyla yerine getirmiştir ve adları bile düzeysizlik çağrışımı yüklü, Ot, Kafa, Bavul, Cins, Sabitfikir, Hayvan vs. dergilerine dağılarak üç aylık aralarla inzivaya çekilmiştir.

Genellikle melankolik bir yitmişlik içinde çırpınan kalemlerin doldurduğu bu dergilerin sayfaları da, kapkara, gri ya da çamur renklidir. Melankolik yazı, bu koyuluğun içinde belirir ve çıkışsızlığı imleyen karanlığın içinde boğulur.

 

Yarın’dan Adam Sanat ve Notos’a bir tipoloji: Semih Gümüş

2005'e kadar, 20 yıl yayınım sürdüren Adam Sanat'tan, bugün piyasa edebiyatının en önemli belirleyicilerinden Semih Gümüş çıkmıştır.

Notos, günümüzün tipik piyasa edebiyatı dergilerinden biridir. Temel işlevini, toplumcu gerçekçi edebiyatı karalamak, silmek, bireyci ve bayağı piyasa edebiyatıın yüceltmek olarak tanımlayabiliriz.

Yalçın Küçük'ün "Küfür Romanları" kitabıyla kategorize ettiği edebiyatın yayınlanması, pazarlanması ve starlaştırılmasında Adam Yayınları'nın, Sanat dergisinin yazarlarının büyük katkısı vardır.

 

Gerçekçi edebiyatın etkisizleştirilerek bireyci ve biçimci edebiyatın egemen olmasında Yeni Gündem'in ve İletişim Yayınları'nın kilit bir rolü vardır.

 

Dün "doğuyu bombalamak lazım" diyen Tuğba Ekinci isimli şahısla Radikal'de söyleşi yapan Armağan Çağlayan bir süre sonra Ot Dergisi'nde hümanizm, duyarlılık vs. yazabilir.

 

Yıllarca holding hasırımda yazanlar neden 3-5 bin kişinin ancak okuduğu bu dergilerde yazar? Ya da bu dergide yazdıklarını niçin ana akım gazetelerdeki köşelerinde veya milyonlarca seyircisi olan programlarda hiç dile getirmezler? Çünkü "solculuk yapmak" ile yaşam, onlar için keskin sınırlarla ayrılmıştır. Normal yaşamlarında kapitalizmin bütün konforlarını yaşarken, bu tür dergilerde yazarak kendilerine haysiyet edinmektedirler.

 

…reçete çok basittir.

Kapağa Suruç Katliamı’nı, arka sayfaya Didem Madak’ın bir şiirini koyarsan ara sayfalan Radikal Gazetesi yapabilirsin. Okura adı olmayan bir Taraf Gazetesi, tanımlanmamış bir Radikal 2 okutmak istersen kapağa bir Nâzım Hikmet arkaya bir Nilgün Marmara koymalısın...

 

Yeni başlayanlar için edebiyat ödülleri

Türkiye’de edebiyat ödüllerine gelen dosyalar okunmaz. Bu benim kişisel hezeyanım değil yıllarca jüri üyeliği yapmış kişilerin kendi beyanlarıdır.

 

Türkiye’de edebiyat ödüllerinin çok büyük bir çoğunluğu toplam 5-10 kişinin mutlak kontrolü altındadır.

 

Sadece Doğan Hızlan bir yılda tam 16 (on altı) edebiyat ödülünde jüri üyesidir.

 

Ödül vermede esas ve en önemli ölçütlerden birisi amiyane tabirle “ahbap çavuş ilişkisi”dir.

 

Yunus Nadi Ödülleri'ni son 15 yılda 12 kez Can Yayınları almıştır; jürideki 5 yazarın 4'ü Can yayınlarının yazarları, bunlardan birisi de editörüdür.

 

Can Yayınlarının editörü Faruk Duman'ın jüri üyesi olduğu kurul 2014 yılında Başar Başarır'a Yunus Nadi Öykü Ödülü'nü vermiştir. Hemen ertesi yıl Dünya Kitap Ödülü'nü ise Faruk Duman alır, bu kez jüride ise Başar Başarır vardır.

 

Yazar Kaan Turhan, 2014 yılında Şakir Şırıldak Şiir Yarışması adlı SAHTE bir şiir yarışması düzenlemişti.

Bu sahte şiir yarışmasına tam 80 (seksen) şair katılır. Bu şairlerin arasında PEN üyesi olanlar da vardır.

 

Kültür Bakanlığı'nın örtülü ödeneğini dağıtması için gizlice görevlendirilen kurul üyesi kişi, şeffaflığın öneminden söz ediyor!

Cumhurbaşkanlığı uçağından inmeyen, iktidarın kahvaltısından çıkmayan eleştirmen, entelektüelin iktidara mesafesinden söz ediyor!

Jüri üyesi olduğu yarışmada oğluna ödül veren şair, edebiyat ödüllerindeki torpillerden yakmıyor!

 

2000'ler şiirinin birinci niteliği, korkak bir ben'in şiiri oluşu ise, ikinci niteliği de bu ben'in kim olduğunun belirsiz oluşudur.

…toplumsal koordinatlardan yoksun birinin kimliğini belirli biçimde anlamamız mümkün değildir.

 

2000'ler şiiri, büyük ölçüde kendinden nefret eden bir öznenin şiiridir. Doğmuş olmaktan pişman olduğunu söyler. Şiirlerde en çok kullanılan sözcüklerden biri ölüm'dür.

 

İnsanı zavallılaştırmada, küçültmede birbirleriyle yarışıyorlar.

 

Korku kekelemesi, akıl kekelemesine, mantık çöküntüsüne evrilmektedir.

Dinsel kavram ve imajlar bu şiiri sarmıştır

 

90'larda şiirin apolitikleşerek özgürleştiğini söyleyenler, 2000'lerde bütünüyle edebiyat dünyasına hâkim oldular.

 

Ölmüşük de habarımız yok ya da Öykü Gazetesi’nin hikâyeleri

Bu metinlerin yazarları ve gazetenin editörleri, öykünün her şeyden önce bir edebi dil gerektirdiğini unutmuş görünüyorlar. Günlük dille öykü yazıyorlar; her şeyi "bir şekilde" halletmek istiyorlar.

 

Klişe laflar vardır:

-Yazarın çağma tanıklığı...

-Katmanlı dil...

-Yazarın kendi içine yaptığı yolculuk...

 

Encounter

Derginin yazarları arasında Bertrand Russell, Arthur Koestler, Issiah Berlin, İgnazio Silone, Jose Louis Borges, Vladimir Nabokov, Hannah Arendt vardı. Bugünün nitelemesiyle "sol liberal" bir yayın politikası izleyen derginin kırmızıçizgisi, ABD'nin hiçbir konuda eleştirilmemesiydi.

Osman Çutsay'ın deyişiyle "Belgeli Birikim Gericiliği", ülkemizde devrimci sosyalizmi çökertmek için Encounter'in bile yapamadığını yapmıştır.

CİA, gerçekçi olmayan bir edebiyatı ve sanatı destekliyordu. Çünkü gerçekçilik izleyicide eleştirel bilinci uyandırıyordu.

 

Soğuk Savaşın kültürel cephesi, kapitalizme karşı mücadelede insanlığı kafada silahsızlandırmıştır. Ufku kapitalizmden ötesine kapalı bir düşünürler ve sanatçılar kuşağı ortaya çıkmıştır.

 

Dünyayı sömürü cehennemi yapan sermaye, kültürü de insanın bütün kurtuluş umutlarını yok eden bir bayağılık labirentine çevirmiştir.

 

(Jeremy Stubbs)

Heidegger, elinin tersiyle yaptığı aşağılayıcı jestle, teknoloji ve bilimleri, Varlık'ı anlamaktan oluşan büyük projeden uzaklaştırır. Derrida, batı düşüncesinin kalbinde, varsayılan kesinlik arayışını redderek Heidegger'in düşüncesini devam ettirir. Lacan'daki "epistemolojik kopma" psikanaliste, biyolojinin ya da bugün bizim nöroloji dediğimiz bilimin rolünü göz ardı etme iznini verir; bu artık kendini sadece Sembolik'e adamak içindir.

 

Bilgisiz, inançsız, kitaptan ve insanlıktan nasibini almamış bir kuşak; kindar ve dindar. İktidarı ele geçirdiler

 

Türkiye'de egemen sınıfın Nâzım Hikmet, Ahmet Arif, Enver Gökçe, Arif Damar'ı ve birçok toplumcu yazarı hapse atması, edebiyatın ideoloji ve politika üretiminde ve yaygınlaştırmada etkili işlevinin çok iyi bilindiğini gösterir.

 

Küçük burjuva edebiyatı gerçekçiliğe düşmandır.

Küçük burjuva edebiyatı tarih bilincinden yoksundur. Zamanı an'da takılıp kalmıştır. Geçmişinden nefret eder, geleceğinden umutsuzdur, bütün gücüyle an'ı yakalamaya ve yaşamaya odaklanmıştır.

 

Akılcı eleştiri, yargılama ve değerlendirme ölçütlerinin yıkımı demek olan post- modem sanatta bayağılık bir estetik kategori haline getirilmiş bulunuyor. Piyasanın bütün insani değerleri sıfırlayan mantığı estetiğe de uyarlanmıştır.

 

AYDINSIZLAŞMA

…üç aydın okulu oldu; bunlara jakoben aydınlar, narodnik aydınlar ve jön Türkler diyoruz.

 

…kaç aydın, şöhreti, tekmeleyebilir ve ayağından bağlıdır, şöhrete tekme, darağacı'nda boyunda ilmik, sandalyeyi tekmelemekten daha zordur.

 

Hapishaneler, "istemek" fiilini unutturma kamplarıdır.

Tekeliyet, bir hapishanedir.

Akape'yi tekeller çıkardı. Akepe Türkiye'yi tarihinin en büyük hapishanesi yaptı.

Bu küçük dünyada en sahte olan ise Nobel Ödül'leridir.

Olanlara değil, olmayanlara verilmektedir. Edebiyat ödülü veriyorlarsa, orada edebiyat yoktur, demek istiyorlar.

 

Sartre ve Russell'in "aydın" sahnesini tutmaları ise, Soğuk Savaş'ın ateşinin yükseldiği zamandadır

 

Türkiye'nin üniversiteleri, savcılardan daha yasakçıdırlar.

 

Jakobenler mi, gelmeseler, Büyük Ekim Devrimi'ni düşünemeyiz. Narodnik aydını gözümüzün önüne getirmezsek, daha sonraki hiçbir Rus aydınını anlayamayız.

Jön Türk aydın olmasaydı, Cumhuriyet Devrimi olamazdı; bunlar, Halide'dir, Cavit'tir, Doktor Nâzım'dır, Kemal'dir ve pek çok Kemal'dirler

 

Yeni bir Cumhuriyet için

Yaban'da, inkılâpçı aydın Ahmet Celâl, Kurtuluş mücadelesi karşısında hiçbir duyarlılık göstermeyen köylülere öfkeyle soruyordu:

İnsan Türk olur da, nasıl Kemal Paşa'dan yana olmaz?

-           Biz Türk değiliz ki, beyim.

-           Ya nesiniz?

-           Biz İslâmız, elhamdülillâh... O senin dediklerin Haymana'da yaşarlar."

Yüz yıl sonra, bu köylülerin torunları, "insan Türk olur da, nasıl Cumhuriyet'ten yana olmaz?" sorusuna benzer bir cevap verdiler. Bir millet değil, cemaat; halk değil, tebaa olduklarını ilan ettiler.

 

Otuzlu yıllarda, Kadro dergisi benzeri, cumhuriyetin erken başlayan çürümesini ve çöküşünü durdurma girişimleri vardır.

Köy Enstitüleriyle, Anadolu'yu ceha­letten kurtaracak ve halkı yurttaşa dönüştürecek aydınlanma tohumlan ekilmiştir.

 

12 Mart Darbesi, en büyük yıkımı aydınlar üzerinde yaptı. Edebiyatımızın gerçekçilikten, biçimciliğe ve burjuva bireyciliğine kaymasının koşulları hazırlandı. 70'lerde iç savaş tırmandırıldı, ilk kurbanları aydınlar oldu.

 

Kar romanı en bayağı siyasal şablonların, en klişe karikatür karakterlerin, en kaba sol düşmanlığının hiçbir özen gösterilmeden olduğu gibi okurun kafasına boca edildiği bir Siyasal İslam güzellemesidir.

 

Cumhuriyetçi, Atatürkçü, Kemalist kitlelerin düşünsel önderleri Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Bahriye Üçok, Necip Hablemitoğlu gibi yazarlar sırayla katledildi.

Bu bir dönüştürmedir. Bugün, sağdan sola siyasal yelpazenin değişik yerlerinde duran A. T. Kışlalı, U. Mumcu, B. Üçok, Türkan Saylan, N. Hablemitoğlu gibi aydınların boşalttığı yerlere Celal Şengör ve İlber Ortaylı gibi yazarlar konumlanmıştır.

 

Bir an düşünün:

U. Mumcu'nun F. Gülen'i övdüğü bir satır, bir cümle, bir yazı ya da bir ima var mıdır?

A. T. Kışlalı'nın böyle bir şey yaptığını aklınıza getirebilir misiniz?

 

Mustafa Armağan adlı kişinin Atatürk ile ilgili hakaretlerine İ. Ortaylı şöyle yanıt verir:

"Herif kendine göre tarihi çarpıtıyor. Bunlar cahil adamlar, ne bilirler tarihi. Bir bok bildikleri yok. Ne okuyacak ne bilecek. Allah'ın hödüğü suratına baksan halde turp sattırmazsın."  

Cumhuriyetçi kitleler de bu sözleri alkışlamaktadır. Ancak burada "küçük" birkaç ayrıntı vardır.

İ. Ortaylı "hödük", "cahil", "bir b.k bilmeyen", "pazarda turp bile satamayacak adam" dediği bu kişiyle birlikte "Resmi Tarih Yalanları" ve "Tarihin Sınırlarına Yolculuk" adlı iki kitap yazmıştır.

Ayrıca İ. Ortaylı, "Gelenekten Geleceğe" adlı kitabının önsözünde, "hödük", "cahil", "bir b.k bilmeyen" ve "pazarda turp bile satamayacak adama", "Dostum Mustafa Armağan" diye hitap eder.

 

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

KİR’Lİ PORTRELER

 

Haklı doğmuş kılavuzlar, kargalar, burunlar ve Etyen Mahçupyan, Baskın Oran, Fuat Keyman ve Nilüfer Göle

 

E. Mahçupyan Zaman gazetesinde "Bu adamı beğeniyorum vesse¬lam" başlıklı yazısında meşhur G. Soros hakkında şunları yazmıştır:

"[B]ir işadamının servetini demokratlaşma ve özgürleşme gibi amaç¬lara hasretmesi dünyanın hiçbir yanında kolay değil.

 

E. Mahçupyan, 1994'ten beri "İslami duyarlılığı ağır basan" partilere oy verdiğini hiç saklamamıştır.

Bir diğer söyleşisinde ise oyunu 11 kez AKP’ye verdiğini açıklamıştır.

Bu desteği karşılıksız kalmamış, ödülünü almış ve "başbakan başdanışmanlığına kadar "yükseltilmiştir".

 

Baskın Oran / AKP Ergenekon konusunda çok sağlam bir siyasi irade sergiledi.

 

Fuat Keyman / Keyman, 2010 yılında bir sempozyumda "Türkiye'nin 2012-2017 yılları arasında AB’ye tam üye olacağını düşündüğünü" söylemiştir.

Ne muazzam bir ileri görüşlülük!

 

Nilüfer Göle / burka ile ilgili sorulan bir soruya şu yanıtı vermiş: "Burka azınlığın gücü, modernitenin aydınlık dünyasından kopuş. Gölgeyi, karanlığı hatırlatıyor bana. Ne güzel!"

 

Gündüz Vassaf / Vassafın yazdıklarına göre neredeyse herkes, her şey totaliterdir.

Cehenneme Övgü kitabında "totaliter" sözcüğü tam 120 kez geçmektedir.

G. Vassaf adeta bir "totaliterlik dedektörü"dür; hiç fark etmediğiniz yerlerdeki "gizli totaliterliklerinizi anında teşhis eder. G. Vassaf her yerde totalitarizm görür ama en çok da egemenlere karşı mücadele edenlerde görür.

 

Karşısında tankı, topu, tüfeği, yüz binlerce askeri olan bir ordu varken G. Vassaf'm gözleri şiddet diye tanka taş atan çocuğu görür. Sistematik bir şekilde örgütlenmiş devasa bir kurumsal gücü değil ama çocuğun elindeki taşın şiddetini yazar. Olur da eğer yazarsa, ikisi birbirine denkmiş gibi ele alır, ikisini birden mahkûm eder.

 

Vassaf uydurmaktadır.

Hiçbir şey bilmediği bir konuda kara bir cehalet içinde yorum yapmakta, ahkam kesmektedir.

 

Bir liberal için antisovyetik olmamak, kimliğinde büyük bir eksikliktir.

Cumhuriyet Gazetesi'nin tutuklu yazar ve gazetecileri için yazdığı mektupta tek bir satırda bile tutuklayanları eleştirmemesi büyük bir başarıdır.

 

Yalçın Küçük'ün yeni kitabı Çıkış 2 ile şunu biliyoruz; Boğaziçi Üniversitesi, en büyük korkusu Atatürk ve Cumhuriyet Türkiye'si olan akademisyenler ve yazarlar yetiştirme yuvasıdır.

 

Gericiliğin Gündüz Vassaf eliyle tekrarlanan bir başka klişesi de 27 Mayıs ile 12 Mart ve 12 Eylül'ü özdeşleştirme politikasıdır. Bu üçünü, biçimsel olarak askeri darbe benzerliğinde, niteliksel olarak da ortaklaştırmaya çalışırlar. 27 Mayıs'ın AKP benzeri bir DP diktatörlüğünü yıktığını ve burjuva demokratik devrimin son halkası olduğunu toplumsal bilinçten kazımaya çalışırlar.

 

Nuray Mert / "Evrim teorisi de, adından da anlaşılacağı gibi bir 'teori'dir, yani varsayımdır."

Nuray Mert, Kadir Mısıroğlu'ndan çok mu uzaktadır?

Burada evrim teorisini falan tartışmayacağım. Profesör doktor titri olan Nuray Mert, "teori" ile "varsayım" arasındaki farkın ne olduğunu bilmiyor. Prof. Dr. Nuray Mert, "teori" sözcüğünü "herkesin aklına gelen ilk şeyi kafasına göre sallaması" zannediyor.

 

Ali Nesin, referandumdaki kararın hukuksuz olduğunu kendisi de kabul etmektedir, ama "susun ses çıkarmayın" demektedir.

Şaka değil, Ali Nesin, "yetmez ama evet" diyerek ülkeyi bir iç savaştan kurtarmış! Kurtarmasa kim bilir ne halde olurduk!

Ali Nesin'den Aziz Nesin çıkmaz, çıkamaz; ama Ali Nesin'den 3 tane Baskın Oran, 2 tane Ufuk Uras, sınırsız Nuray Mert çıkar.

 

"Yetmez ama evet" sloganıyla tanıştığımız son anayasa referandumu ile ilgili olarak Fatsa eski belediye başkam Fikri Sönmez'in oğlu Naci Sönmez evet oyu vereceğini açıklamıştı.

 

Ahmaklaştıranlar, ilk önce ahmaklaşır.

 

Ünsal Oskay'ın Roman ve Etik kitabı, O. Pamuk yazıcılığının roman ve etik anlayışı açısından nasıl geçersiz olduğunu, sistemin ahlakını yeniden üreterek nasıl pekiştirdiğini görmemizi sağlayan bilgiler içeriyor. Kendisini geçersizleştiren bir kitaba O. Pamuk'un bundan hiç yüksünmeksizin sunuş yazmasından daha tuhaf ne olabilir?

 

Roman ve Etik kitabı, Ünsal Oskay'ın ölümünden sonra yayınlanmış bir çalışması. Bir anlamda yazarın vasiyet kitabı olarak okunabilir. O. Pamuk gibi, kitabın tezlerine bütünüyle karşıt bir yazarın bu vasiyet kitabına sunuş yazması, kültürün ve edebiyatın piyasalaşma sürecinde geldiği durumu gösteren tipik bir örnektir.

 

Murat Belge, Ömer Laçiner, Baskın Oran, Oral Çalışlar, Ufuk Uras, Ahmet İnsel...

Bu grubun neredeyse yansı, Fethullahçıların düzenlediği Abant toplantılarının değişmez konuşmacısı oldular.

Nurettin Veren'in ifadesine göre Abant toplantılarına katılanlara, zarf içinde 2-3 bin dolar verilmekteydi.

 

Yazdığı sayısız yazıyla yıllarca AKP'yi destekleyen M. Belge…

 

E. Kongar’ın edebi değerlendirmelerinin ‘Vektörel toplamı” sıfırdır.

…değerlendirmelerin içeriği bir yana en önemli sorunu yönsüz olmalarıdır.

 

Piyasa “deştirmeni”, eleştirmen değil, çok satan kitaplar için bir “talep yaratma memuru”dur.

 

Akp diktatörlüğü öküzün boynuzlarında değil, Koç, Sabancı, Ülker türünden tekellerin omuzunda yükselmektedir. Burjuvanın bırakın "demokrat ve uygar" olmasını, insan olup olmadığını tartışmamız gerekmektedir.

 

Eyüp Can, bu büyük yetenek, yarın Zaman gazetesinin ya da Cumhuriyet gazetesinin genel yayın yönetmeni olabilir. Buna kim şaşırabilir? Eyüp Can'ın bu gazetelerin genel yayın yönetmenlerinden ne eksiği vardır? Tam tersine sağcı olduğunu hiç inkâr etmeden yıllarca "özgürlükçü solcu" bir gazeteyi çıkarmış ve bu gazeteyi sol diye başarıyla satmıştır.

 

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

KİR’Lİ ELEŞTİRİ

…cahilleşme, eninde-sonunda bir "darbe" ve bir "mektep" işidir. "İmam-Hatip" mektepleri gereklidir ve en çok İmam-Hatip açan Süleyman Demirel'dir.

"12 Eylül" ve darbe ile "İslamlaşma" bir arada geldiler.

 

Akif in çok yakını, Profesör Emin Erişirgil, "Mehmet Akif, yalnız Batı uygarlığını değil, Doğu uygarlığım da sevmez" demişti ve doğrudur, ancak pek eksiktir. Doğrusu "bilmez" olmalıdır.

Ve bildikleri çok azdır çünkü olağanüstü tembeldir, Kahire'de iş verdiler, Üniversite'de hoca yaptılar, öğrencileri Mısırlı'ydı ve Arapça bilmiyordu, yıllardır öğrenmemişti; demek "Kuran" çevirisi bir hikâyedir.

 

Kerime Nadir / romanlarının toplam satışının beş milyonu bulduğunu biliyoruz.

 

Gorki'nin formülasyonu şudur ve temeldir.

"Ama eğer, yazar o tek bir bakkal, memur ya da dişçiyi, yirmi, otuz ya da hatta yüz bakkalın, memur ya da işçinin sınıfsal özelliklerinin, alışkanlıklarının, tavır, hareket, inanç ve konuşma biçiminin en özgün örneklerini sergilemişse, bu özellikler tek bir bakkal, memur ya da işçinin kişiliğini özetleyebilmiş, toplayabilmişse, bir tip yaratmış demektir, işte bu sanattır". Ve pek güzel, Gorkiy'nin bu tarifini, Marx'ta, "somutun zenginliğinde soyutlama" olarak buluyoruz. Sanat budur ve tip yoksa, roman yoktur. Tabii Livaneli'de hiç bulamıyoruz.

 

Garip Akımı, insanı bir zavallı, bir "garip" yaratık olarak görüyordu, güzel ve öğreniyoruz, peki bu sözcük ne, gurbet'te yaşayan anlamındadır, kimsesiz ve zavallıdırlar.

…hepsi devlet memuruydular ve hepsi Nâzım'a düşmandılar. Büyük aydın o sırada hapisteydi, kurtarmak için bir kampanya düzenlemek bir yana, adım bile ağızlarına almadılar. Nâzım'a, aydına demek istiyorum, düşmandılar.

 

Kerime Nadir / Kerime Hanım'ın İbrani adı, "Kerem'dir". Ve tabii İbrani’dir.

 

Muazzez Tahsin Berkant / Muazzez Selanikli'dir, Fevziye Lisesi'nde okudu ve Kör Kemal'imiz ise dağlıdır.

 

Yaşar Modalı kızların hemen hepsine evlenme teklif etmişti / Yaşar'ın Kayseri'den doğrudan doğruya Moda'ya indiğini varsayabiliriz

Yaşar'ın ilk eşi Yahudi'dir ve sonraki ise en azından Kürt-Yahudi kökündendir. Yaşar güce eğilimlidir. O kadar öyle ki, Atilla İlhan, "ağaları yazdı ve ağalara tapınırdı" diyordu ve yazıyordu. Doğrudur.

 

Annem'in babası, Hatay'ın alınmasında en büyük çetenin reisiydi, otuz çetesi vardı, şimdi Sabuniler, Suriye'nin, güçte Koç Ailesidir, evlerinde Çerkezce konuşuyorlar, Annem çok Atatürkçüydü, ben zaman zaman kemalizmi çok eleştirdim, yalnız Büyük Kurtancı'yı hep sevdim, Annem'den kaynaklanmaktadır.

 

Mithat Cemal Kuntay'ın "Üç İstanbul" romanı / Türkçenin en güzel romanlarındandır.

 

Hamdi Koç, benim gördüğüm en bilgisiz ve en kaba yazıcıdır

Ömründe bir başka roman okumuş birisinin Hamdi'yi okuyabileceğini hiç düşünmüyorum. Ben, Sadık Albayrak'ın yazdığı Hamdi'yi okurken dahi gerçekten "hasta" olmak üzere olduğumu duyuyordum

 

Yalçın Küçük’ün “Kurtuluş Yazısı”

Türk entelektüel yaşamının kısırlığı, Y. Küçük'ün altını daha çok çizmiş, onu tarihten ekonomiye, siyasetten edebiyata kadar birçok alanda çalışmaya zorlamıştır.

N. Hikmet, S. Ali ve özellikle de popülerliği ile hakkında yazılanların zıtlığını dikkate aldığımda Yaşar Kemal gibi yazarlar için bu yazılanları yazmak bir cürettir. Y. Küçük, yazdıkları hep bir cüreti yükseltip eşikler oluşturan, sonra bu eşikleri yine kendisi geçen bir yazardır. Eşikleri hep fazlaca yüksek olagelmiş, cüreti ise bu eşikleri aşmak için hep canlı kalmıştır.

 

"Vasatlığa Giriş Dersleri"ni, ben insanlığa giriş dersleri olarak okumayı öneriyorum. Taylan Kara'nın kitabındaki vasat, günümüzün ortalama insanını tanımlıyor.

  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder