Yalçın Küçük - Kir Teorisi - Tekeliyet'te Aydın ve Sanat-Edebiyat
Yalçın Küçük, B.
Sadık Albayrak, Taylan Kara
Doğu Kitabevi, 2018
ÖNSÖZLER
Cahilliğin teşhis ve tedavisinde Kir Teorisi
Confessions of an
Economic Heretic
Yalnızca demokrasi mi, tekeliyet'te bitmeyen ne kalmıştır?
İnsana dair bü^ar özelliklerin ve güzelliklerin sona erdiği bir yerdeyiz.
Kir Teorisi'nin temel kaynakları açısından bakarsak, roman
bitmiştir. Romanın bittiğini üç büyük yazarla anlıyoruz Bir, Kafka'dır,
Dönüşüm, 1915, Kafka, geç kalmıştır onu yazmakta! Dönüşüm'e roman diyebilir
misiniz? İki: Cesur Yeni Dünya, 1932, Huxley! Dünya'nın en çok roman sayılan
kitabıdır; roman diyebilir misiniz? Roman değildir. Peki, üçüncüsü, Orwell,
Hayvan Çiftliği, 1945. Bu üç yazarla, özellikle Kafka'yla ve Huxley'le birlikte
dünyada roman bitmiştir. Neden? İkisi de insanı yazmaz. İkisinde de insan
yoktur. Bunun kahramanı bir böcektir, öbürünün kahramanı fabrikalardır. Orwell,
hayvanları kahraman yapmıştır.
İnsan bütün dünyada artık burjuva değil, bilinen bütün
tariflerin dışındadır, insan yoktur. İnsan olmadığı yerde, insanların hiç
insanı merak elmediği bir zamanda' roman bitmiştir.
…emperyalizm ve tekeller bir kâğıdın iki yüzü gibidir
Bir nokta şudur, biz, 1963 yılına kadar Avrupalı idil,
Avrupa Birliği'ne başvurduk. İslamizm, yobazizm, tarikatlar ve akepe, işte bizi
bu karakterimizden, artık kendimiz olan kültür ve ahlakımızdan koparmak için,
acımasız bir aşiret savaşı için örgütlendi, saldırıyor, savaştadır.
Cumhuriyete düşman kitapları iki kişiyle beraber görüyoruz
Ahmet Altan, bir de bu tür romanları tahrik eden Murat Belge'dir. İkisi de
babasının çocuğuydu. Çetin Altan hapse girdiği için onun iki çocuğu da bu Cumhuriyet'e
düşmandırlar, başka hiçbir özellikleri yoktur.
Sadık'ın yazılarını okuduğum zaman, neredeyse kendi yazılarımı
mı, Sadık'ın yazılan mı ayırt edemiyorum.
2002 - 2007 veya 2008'i aşağı yukarı Tayyip Beyefendinin ve
akepe'nin birinci dönemi sayabiliriz. Acemi dönemidir ve 2008'den sonra asıl
dönemi, şer'i, gerici ve tam manasıyla bilgisizliğe dayalı, diktatoryal bir
hava içinde başka bir dönemi başladı. Bunu en iyi bir şekilde Orta Çağ dönemi
olarak söyleyebilirim. Türkiye Orta Çağ'ı yaşadı.
…bizdeki cahilleşme İslamlaşmayla beraberdir. Aşağı yukarı
1947'de bütün dünyada Truman doktrini ile başladı.
Orta Çağ, cahilleştirme hapislerle beraber olur.
2007-2008'de aynı şeyi akepe de başlattı.
Trump / Bir tek özelliği var, müthiş bir islam düşmanıdır.
İslamın kökünü kazıdı. Suudi Arabistan'da, biliyor: kadınlar sinemaya, maça
gitmeye başladı. Türkiye'de de Tayyip Erdoğan büyük bir dönüş yaptı. Yumuşak
bir islama döndü.
Yalçın Küçük, 2018
Eleştiriyle tarih yazmak ve tarih yapmak
Darlık içinde insan
eylemi yoktur; iradesizdir. Zamanı ve mekânı daraltılan insan istemeyi ve elde
etmek için harekete geçmeyi, eylemle değiştirmeyi unutmuştur.
Pazar mekanizması içinde, insana zararlı süpermarket malları
pazarlanma mantığıyla satılarak tükettiriliyor.
…hepsi Tekeliyet düzenine uygun darlık içinde bir insan imal
etmek içindir. Artık yalnızca "işaret edileni" gören bir okur-izler
kitlesi yaratılmıştır. Darlık içinde insan bu şartlandırmaya boyun eğmiştir.
Kir Teorisi, Yalçın Küçük Hocamızın buluşudur. Kitabımızın
teorik bölümleri onun eseridir
Gerilmiş karnı gecenin
(Mustafa Göksoy)
Kir Teorisi ortak bir kitaptır; kitabı oluşturan eleştiri ve
incelemelerin büyük bölümü daha önce çeşitli internet kanallarında yayınlandı
Eleştiri, aklı özgürleştirme eylemidir; özgürleşen aklın
iradeyle donanması, hayatı değiştirmek için harekete geçmesi, insanın tarih
yapmaya Erişmesidir.
B. Sadık Albayrak, 2017
Edebiyatla ahmaklaştırma, felsefeyle çökertme
İnsanı kafasından yakaladınız mı, kol ve bacak kolay gelir.
Gramsci
Bu toplum edebiyatla ahmaklaşmış, felsefeyle çökertilmiştir.
Çöküş biraz da dipnotlarla, atıflarla, binlerce sayfa
akademik yazıyla, edebiyatla yaratılan iklimle olmuştur.
Tarihin altın kuralı hiç şaşmaz: Körleştiren körleşir.
Ahmaklaştıranlar ilk önce ahmaklaşır.
Bu kitap körleştirenlerin körlüğünü, ahmaklaştıranların ahmaklıklarını
teşhir etmektedir.
Özgürleşmek, insanın yakalandığı yerden başlar. İnsan,
nereden yakalandıysa oradan özgürleşir. Gövdelerin, bacakların, kolların
özgürleşmesi, kafaların kurtulmasına bağlıdır.
KİR TEORİSİNE GİRİŞ
…tekelli düzen, bir kendi kendini kirletme ve bir insan
aklını yoketme savaşıdır. Tekeller düzeni insanı akılsızlaştırmak,
"deraisonner' etmek ve insanı kir içinde yaşamaya alıştırmak için sürekli
bir savaş halidir.
Bir Kir Teorisi
"kir" teorisinin açılımına, Gonçarov'u, yeniden okumayı
önererek, başlamak istiyorum.
Oblomov'u yeniden ve en kısa ölçülerde özetlemek
zorunluluğunu duyuyorum. Çok ünlüdür, ancak büyük bir edebi değer taşıdığım
düşülmemek gerekiyor, edebi yazıcılıkta, bizim Ahmet Mithat Efendi'den pek az
ileridedir.
Romanın başında, Oblomov, kalabalık ve büyük bir konağın
dairesinde, köylülerinden gelen paralarla, kurnaz ve yaşlı uşağı Zahar ile,
yine de, bir "yaşam" sürdürmektedir, Ancak romanın sonuna doğru,
buradan da düşmekte, başka bir yere kiraya çıkmakta, bir izbede, evsahibesi
ilkel ve dul ile, bir kir batağında büyük bir "mutluluğu"
sürdürmektedir. Oblomov'un bize öğrettiği, asalak sınıfların tembelliği değil,
insanoğlu'nun da tıpkı, piçleşen bitkiler ve soyunu yitiren köpekler türünden
yozlaşabildikleridir.
Soğuk Savaş'ta en yoğun operasyonlar Hollywood'a yönelik
oluyor.
Lekelemek için yazarların, sanatçıların seçilmesi şaşırtıcı
değildir. Yazarlar, sanatçılar, bilim adamları ve eğitimciler, demokrasiden
nefret edenlerin ilk hedefleridir.
İonesco, tekeller düzencinin yarattığı tipleri çok iyi
gösteriyordu; tekil bilgileri genel ve koyu aptallıklarının maskesidir.
…saptamalarıma göre, eytivi, star tivi ve kendilerinin
entivi dedikleri benim "natava" tabir ettiğim tivi, tümüyle Amerikan
kadroları tarafından yönetiliyorlar.
Bunlar / kir saçan aletlerdir.
Sevda Demirel, Tanju Çolak, Metin Ağır (Kaçan) vs.
İnsanlarımız, pisliğe battıkça, kire bulandıkça, daha
doğrusu vücut halinde kir oldukları zaman, yükseliyorlar. Yükselmek için sadece
kirlenmek gerekiyor. Beğenilmek için yalnızca pis olmak yetiyor. İnsanlarımız
mutlu olmak için sadece pisleri görmek İstiyor ve kir'i yüksek tutuyor.
Demirel ile şapka
Şapka, Demirel'e ait olunca, ülkemizin siyasal tarihinde,
tabansızlığı, sözünün sahibi olmamayı ve dirençsizliği temsil ediyor.
Demirel, pek az rastlanır, çocuk-sevgisiz bir insan'dır.
Deniz, Hüseyin ve Yusuf
…idam kararı Anayasa Mahkemesinden dönmesine karşın,
Demirel'in aşın gayretkeşliği ile verilen oyların sonucunda, öldürülmüşlerdir.
Demirel'in uzun başbakanlıkları dönelinde hiçbir af yasası
çıkmamıştır.
İşte Tanrı'nın kendisinden çocuk esirgediği, işte hiçbir
çocuğa sevgiyle yaklaşmamış, işte gül türü üç çocuğu ipe yollarken büyük
mutluluk duymuş, işte hiçbir dilde "af' sözcüğünü bilmeyen bir kimseye, bu
sadist medyanın, "baba" demesi, baba sözcüğünü bozmak anlamına
gelmektedir.
Dil, insanoğlunun mucizevi bir soyutlamasıdır. Bir halk ne
kadar soyutlayabiliyorsa ve bir dil ne kadar nüans verebiliyorsa, o dil o kadar
güzeldir.
Tekellerin bu hamamböceklerini beslemesi, hayatta tutması
bile büyük bir karşılıktır.
Saussure'ün katkısını, insan düşüncesi için bir kanser
sayıyorum
Saussure'de bu var, Saussure'ün ünlü önermelerinden birisi /
dil ve düşüncenin bir sayfanın iki yüzü olmaları üzerinedir; diğer yüze
dokunmadan bir yüzü kesip çıkarmak mümkün değildir.
Defter'deki dil perişanlığım bir darbe yemiş veya aşırı
ölçüde kir tutmuş beyinlerinin ürünü olduğunu görebiliyorum.
Batı, aynı zamanda, Aydınlanma Çağıdır.
Ey Solcu, aydınlanmacı yazar ve filozofların hepsi materyalisttir.
Aydınlanma Çağı Batı'da ay tutulmasını yaşamaktadır.
Aydınlanmacı Batı, senin halâ hazinen'dir.
Buna karşı çıkan hamamböceklerinin hepsi, Dünya Bankası ile
Para Fonu'nun helalarından besleniyorlar.
Nurdan Gürbilek'in, mırıltıya methiye yazması, güzele düşman
ve kir'e âşık olmasından ileri geliyor. /
Gürbilek, bir Latife Tekin hayranıdır ve Tekin'in yazmayarak
mırıldandığını ileri sürerek büyük haz almaktadır.
Demirel'in başbakanlığıyla başlayan dönem, belki 1966
başlangıcıdır, ülkemizde bir "otuz yıllık iç savaşlar" dönemidir.
Defter, bu kir düzeninin kanalizasyonlarından birisidir.
Walt Disney / Çıkışı ile sosyalizmin yükselişi arasında bir
denklik var.
Ariel Dorfman, Armand Mattelart'ın Türkçeye Emperyalist
Kültür Sanayi ve Walt Disney, adıyla çevrilen kitabında bu düşünceyi doğrulayan,
Disney çizgi filmlerinin kapitalist ideolojiyi nasıl meşrulaştırdığını
sergileyen ayrıntılı incelemeler var.
Trafik Canavarı" ya da "Enflasyon Canavarı",
emekçi halkın sırtındaki sülük oligarkları kamufle etmek için, tekellerin
tellaklarının buldukları sözlerdir.
Ey Solcu, toplumsal ve sınıfsal olayları, hayvanlarla
açıklayanların kendileri hayvandır.
Erdal İnönü, aptallığa vurarak, ülkemizdeki ilk Amerikan
burslusu ve "Morrison" adıyla tanınan Demirel’i, en yıprandığı
zamanda, başbakanlık koltuğuna oturtan adamdır ve Madam Çiller'e, muhtemelen
Amerikan yurttaşı olduğunu bilerek, yine başbakanlık koltuğunu sunan yaratıktır.
2002-2017: Bir Karanlık Tarih
İslamlaşma &
Cahilleşme & Kirlenme
1947 yılında bir Amerikan donanması İstanbul'a gelmişti / İsrael
1948 yılında kurulmuştur.
Truman Doktrini'nden hemen sonra Türk Ordusu'na eğitim
vermiş, en yeni silahları sağlamıştır. Amerika'da eğitime gitmeyen subayımız
kalmadı
…şimdi, Suriye’de Amerika ne yapıyor ve yaptığı şudur,
Kürtlere, yepyeni silahlar ve çok ciddi eğitim vermektedir. Kürtleri hem
silahlandırmakta ve hem de eğitmektedir.
Profesör Albert Wohlstetter bir stratejisttir, ancak Amerika
Birleşik Devletleri'nde darbe mühendisi olarak bertiyordu. Gider, inceler ve
gittiği yerde bir darbe olması kesindir. 1979 başlarında Türkiye'ye geldi
Evren, 12 Eylül 1980 ihtilalini yaptı. İslamcıdır ve İslam'ı
Türkiye'ye Silahlı Kuvvetler getirdi.
Kenan Evren de Yahudi kökenlidir ve Hilmi Özkök türünden,
Manisalıdır. Manisa, Yahudileri ile ünlüdür, tabii Yahudi Kökenli olma ihtimali
yüksektir.
Binali Bey, Amerika'da, Fareed Zhakaria ile konuşmuşla
Ferit Zekeriya, çok açık olarak, Wasnington' da Hükümet, 15
Temmuz'a inanmamaktadır, demektedir. Washington için ortada bir darbe yoktur,
diyorlar. Merkel de ayrıca Almanya açısından bunu söylediler. Demek ki, 15
Temmuz'da bir darbe olmamıştı ve yok olmuştur.
1977 yılında "terörist" Menahem Begin Likud
Partisi adıyla, İsrael'de, hükümete geldi. Şiddetin ve Yahudi şeriatı iktidarıdır.
1978 yılında, Papa İkinci Jean Paul dönemi başladı ve
aydınlanmaya karşı savaş açtı. Katolizm'in Hıristiyan şeriatına döndüğü yıldır.
1980 yılında Türkiye'de Kenan Evren başkanlığında, darbe
yapıldı. Orgeneral Evren, İbrani asıllıdır ve Türkiye'de "islam altın
çağı" başlıyordu. Orgeneral Turgut Sunalp liderliğinde Likud tipi bir parti
kuruldu. İç içedirler.
İbrani asıl müslümanların kapısındayız.
Akepe, bir Likud'dur.
Her ikisi de bir emekçi karşıtıdır. Aşırı Batı ve Amerika yanlısıdırlar.
Akepe'yi, Nasuhi Güngör'ün kitabına göre, "Yenilikçi
Hareket" Gülen ile bir avuç Refah Partililer, birlikte kurdular.
Kılıçdaroğlu'nun Yahudi olduğundan hiç kuşku duyamıyoruz.
Bir "Karay" yahudisi'dir.
Soyadları Kara Bulut idi, değiştirdiler
"Kara" okumak anlamında bir fildir. Yahudi dilinde
bunlara "Karaim" diyorlar, "Karalar" anlamındadır, çoğuldur
ve biz ise "Karay" diyoruz, Ruslar da öyle diyorlar.
"Bulut" ise İbrani'de "Arman" sözcüğüdür
BİRİNCİ BÖLÜM
KİR'Lİ EDEBİYAT
Küçük burjuva edebiyatı tarih bilincinden yoksundur.
Zamanı an'da takılıp kalmıştır. Geçmişinden nefret eder,
geleceğinden umutsuzdur, bütün gücüyle an'ı yakalamaya ve yaşamaya
odaklanmıştır.
Küçük burjuva edebiyatı estetik bayağılığını, kurgu
yoksulluğunu "anlatı" adı verilen bir tür icat ederek gizlemeye
çalışır.
Burjuvanın sanat sevicisi olarak portresi
12 Mart Darbesiyle, neredeyse aynı günlerde, 12 büyük
sermayedarın imzaladıkları bir protokolle burjuvazinin en önemli örgütlerinden
TÜSİAD’ın kuruluşu ilan edilir. Aynı yıllarda Nejat Eczaabaşı'nın öncülüğünde
bir başka sermaye örgütü daha kurulur; İKSV
En büyük devletçi bunlardır. Hapishanelerine kapattıkları
sosyalistleri devlet düşmanı ve yıkıcısı olmakla suçlarlar. En büyük devlet
düşmanı bunlardır; devletin ekonomiden elini çekmesini savunurlar, bütün devlet
mallarım özelleştirme adı altında mülkiyetlerine geçirmeyi becermişlerdir.
Polis ve asker maaşlarını, rektör ve profesör ücretlerini ödemek için vergiyi
halktan toplarlar. Sonra bunları ücretini ödettikleri halkın üstüne salarlar.
Satılan devlet mallarını özelleştirmek için krediyi devlet bankasından alırlar.
İş çevirirken, yıkımın altında kalacaklara teskin edici, göz
boyayıcı işlere ihtiyaç vardır. Bunu da sanattan daha iyi ne yapabilir.
(12 Eylül’den sonra) toplumcu gerçekçiliğe karşı
bireyciliği, "gerçeküstücülüğü", bunalım edebiyatını, yapısalcılığı,
biçimciliği savunan kültür sanat dergileri de sahneye çıktı.
Hürriyet Gösteri dergisi
Gösteri'nin başında, 35 yıldır Doğan Hızlan vardır. D.
Hızlan, aynı zamanda, piyasa edebiyatının ödül mekanizmasının da başındadır.
Her yıl on beşten fazla edebiyat yarışmasında jüri başkanlığı yapmaktadır.
Gösteri için şunu da ekleyebiliriz; bu bayağılaşmanın
propagandisti olarak misyonunu başarıyla yerine getirmiştir ve adları bile
düzeysizlik çağrışımı yüklü, Ot, Kafa, Bavul, Cins, Sabitfikir, Hayvan vs.
dergilerine dağılarak üç aylık aralarla inzivaya çekilmiştir.
Genellikle melankolik bir yitmişlik içinde çırpınan
kalemlerin doldurduğu bu dergilerin sayfaları da, kapkara, gri ya da çamur
renklidir. Melankolik yazı, bu koyuluğun içinde belirir ve çıkışsızlığı imleyen
karanlığın içinde boğulur.
Yarın’dan Adam Sanat ve Notos’a bir tipoloji: Semih Gümüş
2005'e kadar, 20 yıl yayınım sürdüren Adam Sanat'tan, bugün
piyasa edebiyatının en önemli belirleyicilerinden Semih Gümüş çıkmıştır.
Notos, günümüzün tipik piyasa edebiyatı dergilerinden
biridir. Temel işlevini, toplumcu gerçekçi edebiyatı karalamak, silmek, bireyci
ve bayağı piyasa edebiyatıın yüceltmek olarak tanımlayabiliriz.
Yalçın Küçük'ün "Küfür Romanları" kitabıyla
kategorize ettiği edebiyatın yayınlanması, pazarlanması ve starlaştırılmasında
Adam Yayınları'nın, Sanat dergisinin yazarlarının büyük katkısı vardır.
Gerçekçi edebiyatın etkisizleştirilerek bireyci ve biçimci
edebiyatın egemen olmasında Yeni Gündem'in ve İletişim Yayınları'nın kilit bir
rolü vardır.
…
Dün "doğuyu bombalamak lazım" diyen Tuğba Ekinci
isimli şahısla Radikal'de söyleşi yapan Armağan Çağlayan bir süre sonra Ot
Dergisi'nde hümanizm, duyarlılık vs. yazabilir.
Yıllarca holding hasırımda yazanlar neden 3-5 bin kişinin
ancak okuduğu bu dergilerde yazar? Ya da bu dergide yazdıklarını niçin ana akım
gazetelerdeki köşelerinde veya milyonlarca seyircisi olan programlarda hiç dile
getirmezler? Çünkü "solculuk yapmak" ile yaşam, onlar için keskin
sınırlarla ayrılmıştır. Normal yaşamlarında kapitalizmin bütün konforlarını
yaşarken, bu tür dergilerde yazarak kendilerine haysiyet edinmektedirler.
…reçete çok basittir.
Kapağa Suruç Katliamı’nı, arka sayfaya Didem Madak’ın bir
şiirini koyarsan ara sayfalan Radikal Gazetesi yapabilirsin. Okura adı olmayan
bir Taraf Gazetesi, tanımlanmamış bir Radikal 2 okutmak istersen kapağa bir
Nâzım Hikmet arkaya bir Nilgün Marmara koymalısın...
Yeni başlayanlar için edebiyat ödülleri
Türkiye’de edebiyat ödüllerine gelen dosyalar okunmaz. Bu
benim kişisel hezeyanım değil yıllarca jüri üyeliği yapmış kişilerin kendi
beyanlarıdır.
Türkiye’de edebiyat ödüllerinin çok büyük bir çoğunluğu
toplam 5-10 kişinin mutlak kontrolü altındadır.
Sadece Doğan Hızlan bir yılda tam 16 (on altı) edebiyat
ödülünde jüri üyesidir.
Ödül vermede esas ve en önemli ölçütlerden birisi amiyane
tabirle “ahbap çavuş ilişkisi”dir.
Yunus Nadi Ödülleri'ni son 15 yılda 12 kez Can Yayınları
almıştır; jürideki 5 yazarın 4'ü Can yayınlarının yazarları, bunlardan birisi
de editörüdür.
Can Yayınlarının editörü Faruk Duman'ın jüri üyesi olduğu
kurul 2014 yılında Başar Başarır'a Yunus Nadi Öykü Ödülü'nü vermiştir. Hemen
ertesi yıl Dünya Kitap Ödülü'nü ise Faruk Duman alır, bu kez jüride ise Başar
Başarır vardır.
Yazar Kaan Turhan, 2014 yılında Şakir Şırıldak Şiir
Yarışması adlı SAHTE bir şiir yarışması düzenlemişti.
Bu sahte şiir yarışmasına tam 80 (seksen) şair katılır. Bu
şairlerin arasında PEN üyesi olanlar da vardır.
Kültür Bakanlığı'nın örtülü ödeneğini dağıtması için gizlice
görevlendirilen kurul üyesi kişi, şeffaflığın öneminden söz ediyor!
Cumhurbaşkanlığı uçağından inmeyen, iktidarın kahvaltısından
çıkmayan eleştirmen, entelektüelin iktidara mesafesinden söz ediyor!
Jüri üyesi olduğu yarışmada oğluna ödül veren şair, edebiyat
ödüllerindeki torpillerden yakmıyor!
…
2000'ler şiirinin birinci niteliği, korkak bir ben'in şiiri
oluşu ise, ikinci niteliği de bu ben'in kim olduğunun belirsiz oluşudur.
…toplumsal koordinatlardan yoksun birinin kimliğini belirli
biçimde anlamamız mümkün değildir.
2000'ler şiiri, büyük ölçüde kendinden nefret eden bir
öznenin şiiridir. Doğmuş olmaktan pişman olduğunu söyler. Şiirlerde en çok
kullanılan sözcüklerden biri ölüm'dür.
İnsanı zavallılaştırmada, küçültmede birbirleriyle
yarışıyorlar.
Korku kekelemesi, akıl kekelemesine, mantık çöküntüsüne
evrilmektedir.
Dinsel kavram ve imajlar bu şiiri sarmıştır
90'larda şiirin apolitikleşerek özgürleştiğini söyleyenler,
2000'lerde bütünüyle edebiyat dünyasına hâkim oldular.
…
Ölmüşük de habarımız yok ya da Öykü Gazetesi’nin hikâyeleri
Bu metinlerin yazarları ve gazetenin editörleri, öykünün her
şeyden önce bir edebi dil gerektirdiğini unutmuş görünüyorlar. Günlük dille
öykü yazıyorlar; her şeyi "bir şekilde" halletmek istiyorlar.
…
Klişe laflar vardır:
-Yazarın çağma tanıklığı...
-Katmanlı dil...
-Yazarın kendi içine yaptığı yolculuk...
Encounter
Derginin yazarları arasında Bertrand Russell, Arthur
Koestler, Issiah Berlin, İgnazio Silone, Jose Louis Borges, Vladimir Nabokov,
Hannah Arendt vardı. Bugünün nitelemesiyle "sol liberal" bir yayın
politikası izleyen derginin kırmızıçizgisi, ABD'nin hiçbir konuda
eleştirilmemesiydi.
Osman Çutsay'ın deyişiyle "Belgeli Birikim Gericiliği",
ülkemizde devrimci sosyalizmi çökertmek için Encounter'in bile yapamadığını
yapmıştır.
CİA, gerçekçi olmayan bir edebiyatı ve sanatı destekliyordu.
Çünkü gerçekçilik izleyicide eleştirel bilinci uyandırıyordu.
Soğuk Savaşın kültürel cephesi, kapitalizme karşı mücadelede
insanlığı kafada silahsızlandırmıştır. Ufku kapitalizmden ötesine kapalı bir
düşünürler ve sanatçılar kuşağı ortaya çıkmıştır.
Dünyayı sömürü cehennemi yapan sermaye, kültürü de insanın
bütün kurtuluş umutlarını yok eden bir bayağılık labirentine çevirmiştir.
…
(Jeremy Stubbs)
Heidegger, elinin tersiyle yaptığı aşağılayıcı jestle,
teknoloji ve bilimleri, Varlık'ı anlamaktan oluşan büyük projeden uzaklaştırır.
Derrida, batı düşüncesinin kalbinde, varsayılan kesinlik arayışını redderek
Heidegger'in düşüncesini devam ettirir. Lacan'daki "epistemolojik
kopma" psikanaliste, biyolojinin ya da bugün bizim nöroloji dediğimiz
bilimin rolünü göz ardı etme iznini verir; bu artık kendini sadece Sembolik'e
adamak içindir.
…
Bilgisiz, inançsız, kitaptan ve insanlıktan nasibini almamış
bir kuşak; kindar ve dindar. İktidarı ele geçirdiler
Türkiye'de egemen sınıfın Nâzım Hikmet, Ahmet Arif, Enver
Gökçe, Arif Damar'ı ve birçok toplumcu yazarı hapse atması, edebiyatın ideoloji
ve politika üretiminde ve yaygınlaştırmada etkili işlevinin çok iyi bilindiğini
gösterir.
Küçük burjuva edebiyatı gerçekçiliğe düşmandır.
Küçük burjuva edebiyatı tarih bilincinden yoksundur. Zamanı
an'da takılıp kalmıştır. Geçmişinden nefret eder, geleceğinden umutsuzdur, bütün
gücüyle an'ı yakalamaya ve yaşamaya odaklanmıştır.
Akılcı eleştiri, yargılama ve değerlendirme ölçütlerinin
yıkımı demek olan post- modem sanatta bayağılık bir estetik kategori haline
getirilmiş bulunuyor. Piyasanın bütün insani değerleri sıfırlayan mantığı
estetiğe de uyarlanmıştır.
AYDINSIZLAŞMA
…üç aydın okulu oldu; bunlara jakoben aydınlar, narodnik
aydınlar ve jön Türkler diyoruz.
…kaç aydın, şöhreti, tekmeleyebilir ve ayağından bağlıdır,
şöhrete tekme, darağacı'nda boyunda ilmik, sandalyeyi tekmelemekten daha
zordur.
Hapishaneler, "istemek" fiilini unutturma
kamplarıdır.
Tekeliyet, bir hapishanedir.
Akape'yi tekeller çıkardı. Akepe Türkiye'yi tarihinin en
büyük hapishanesi yaptı.
Bu küçük dünyada en sahte olan ise Nobel Ödül'leridir.
Olanlara değil, olmayanlara verilmektedir. Edebiyat ödülü
veriyorlarsa, orada edebiyat yoktur, demek istiyorlar.
Sartre ve Russell'in "aydın" sahnesini tutmaları
ise, Soğuk Savaş'ın ateşinin yükseldiği zamandadır
Türkiye'nin üniversiteleri, savcılardan daha yasakçıdırlar.
Jakobenler mi, gelmeseler, Büyük Ekim Devrimi'ni düşünemeyiz.
Narodnik aydını gözümüzün önüne getirmezsek, daha sonraki hiçbir Rus aydınını
anlayamayız.
Jön Türk aydın olmasaydı, Cumhuriyet Devrimi olamazdı;
bunlar, Halide'dir, Cavit'tir, Doktor Nâzım'dır, Kemal'dir ve pek çok
Kemal'dirler
Yeni bir Cumhuriyet için
Yaban'da, inkılâpçı aydın Ahmet Celâl, Kurtuluş mücadelesi
karşısında hiçbir duyarlılık göstermeyen köylülere öfkeyle soruyordu:
İnsan Türk olur da, nasıl Kemal Paşa'dan yana olmaz?
- Biz Türk
değiliz ki, beyim.
- Ya nesiniz?
- Biz
İslâmız, elhamdülillâh... O senin dediklerin Haymana'da yaşarlar."
Yüz yıl sonra, bu köylülerin torunları, "insan Türk
olur da, nasıl Cumhuriyet'ten yana olmaz?" sorusuna benzer bir cevap
verdiler. Bir millet değil, cemaat; halk değil, tebaa olduklarını ilan ettiler.
Otuzlu yıllarda, Kadro dergisi benzeri, cumhuriyetin erken
başlayan çürümesini ve çöküşünü durdurma girişimleri vardır.
Köy Enstitüleriyle,
Anadolu'yu cehaletten kurtaracak ve halkı yurttaşa dönüştürecek aydınlanma
tohumlan ekilmiştir.
12 Mart Darbesi, en büyük yıkımı aydınlar üzerinde yaptı. Edebiyatımızın
gerçekçilikten, biçimciliğe ve burjuva bireyciliğine kaymasının koşulları
hazırlandı. 70'lerde iç savaş tırmandırıldı, ilk kurbanları aydınlar oldu.
…
Kar romanı en bayağı siyasal şablonların, en klişe karikatür
karakterlerin, en kaba sol düşmanlığının hiçbir özen gösterilmeden olduğu gibi
okurun kafasına boca edildiği bir Siyasal İslam güzellemesidir.
Cumhuriyetçi, Atatürkçü, Kemalist kitlelerin düşünsel
önderleri Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Bahriye Üçok, Necip Hablemitoğlu
gibi yazarlar sırayla katledildi.
Bu bir dönüştürmedir. Bugün, sağdan sola siyasal yelpazenin
değişik yerlerinde duran A. T. Kışlalı, U. Mumcu, B. Üçok, Türkan Saylan, N.
Hablemitoğlu gibi aydınların boşalttığı yerlere Celal Şengör ve İlber Ortaylı
gibi yazarlar konumlanmıştır.
Bir an düşünün:
U. Mumcu'nun F. Gülen'i övdüğü bir satır, bir cümle, bir
yazı ya da bir ima var mıdır?
A. T. Kışlalı'nın böyle bir şey yaptığını aklınıza
getirebilir misiniz?
…
Mustafa Armağan adlı kişinin Atatürk ile ilgili
hakaretlerine İ. Ortaylı şöyle yanıt verir:
"Herif kendine göre tarihi çarpıtıyor. Bunlar cahil
adamlar, ne bilirler tarihi. Bir bok bildikleri yok. Ne okuyacak ne bilecek.
Allah'ın hödüğü suratına baksan halde turp sattırmazsın."
Cumhuriyetçi kitleler de bu sözleri alkışlamaktadır. Ancak
burada "küçük" birkaç ayrıntı vardır.
İ. Ortaylı "hödük", "cahil", "bir
b.k bilmeyen", "pazarda turp bile satamayacak adam" dediği bu
kişiyle birlikte "Resmi Tarih Yalanları" ve "Tarihin Sınırlarına
Yolculuk" adlı iki kitap yazmıştır.
Ayrıca İ. Ortaylı, "Gelenekten Geleceğe" adlı
kitabının önsözünde, "hödük", "cahil", "bir b.k
bilmeyen" ve "pazarda turp bile satamayacak adama", "Dostum
Mustafa Armağan" diye hitap eder.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
KİR’Lİ PORTRELER
Haklı doğmuş kılavuzlar, kargalar, burunlar ve Etyen
Mahçupyan, Baskın Oran, Fuat Keyman ve Nilüfer Göle
E. Mahçupyan Zaman
gazetesinde "Bu adamı beğeniyorum vesse¬lam" başlıklı yazısında
meşhur G. Soros hakkında şunları yazmıştır:
"[B]ir işadamının servetini demokratlaşma ve özgürleşme
gibi amaç¬lara hasretmesi dünyanın hiçbir yanında kolay değil.
E. Mahçupyan, 1994'ten beri "İslami duyarlılığı ağır
basan" partilere oy verdiğini hiç saklamamıştır.
Bir diğer söyleşisinde ise oyunu 11 kez AKP’ye verdiğini
açıklamıştır.
Bu desteği karşılıksız kalmamış, ödülünü almış ve
"başbakan başdanışmanlığına kadar "yükseltilmiştir".
Baskın Oran / AKP Ergenekon
konusunda çok sağlam bir siyasi irade sergiledi.
Fuat Keyman / Keyman, 2010
yılında bir sempozyumda "Türkiye'nin 2012-2017 yılları arasında AB’ye tam
üye olacağını düşündüğünü" söylemiştir.
Ne muazzam bir ileri görüşlülük!
Nilüfer Göle / burka ile
ilgili sorulan bir soruya şu yanıtı vermiş: "Burka azınlığın gücü,
modernitenin aydınlık dünyasından kopuş. Gölgeyi, karanlığı hatırlatıyor bana.
Ne güzel!"
Gündüz Vassaf / Vassafın
yazdıklarına göre neredeyse herkes, her şey totaliterdir.
Cehenneme Övgü kitabında "totaliter" sözcüğü tam
120 kez geçmektedir.
G. Vassaf adeta bir "totaliterlik dedektörü"dür; hiç
fark etmediğiniz yerlerdeki "gizli totaliterliklerinizi anında teşhis
eder. G. Vassaf her yerde totalitarizm görür ama en çok da egemenlere karşı
mücadele edenlerde görür.
Karşısında tankı, topu, tüfeği, yüz binlerce askeri olan bir
ordu varken G. Vassaf'm gözleri şiddet diye tanka taş atan çocuğu görür.
Sistematik bir şekilde örgütlenmiş devasa bir kurumsal gücü değil ama çocuğun
elindeki taşın şiddetini yazar. Olur da eğer yazarsa, ikisi birbirine denkmiş
gibi ele alır, ikisini birden mahkûm eder.
Vassaf uydurmaktadır.
Hiçbir şey bilmediği bir konuda kara bir cehalet içinde
yorum yapmakta, ahkam kesmektedir.
Bir liberal için antisovyetik olmamak, kimliğinde büyük bir
eksikliktir.
Cumhuriyet Gazetesi'nin tutuklu yazar ve gazetecileri için
yazdığı mektupta tek bir satırda bile tutuklayanları eleştirmemesi büyük bir
başarıdır.
Yalçın Küçük'ün yeni kitabı Çıkış 2 ile şunu biliyoruz;
Boğaziçi Üniversitesi, en büyük korkusu Atatürk ve Cumhuriyet Türkiye'si olan
akademisyenler ve yazarlar yetiştirme yuvasıdır.
Gericiliğin Gündüz Vassaf eliyle tekrarlanan bir başka
klişesi de 27 Mayıs ile 12 Mart ve 12 Eylül'ü özdeşleştirme politikasıdır. Bu
üçünü, biçimsel olarak askeri darbe benzerliğinde, niteliksel olarak da
ortaklaştırmaya çalışırlar. 27 Mayıs'ın AKP benzeri bir DP diktatörlüğünü
yıktığını ve burjuva demokratik devrimin son halkası olduğunu toplumsal
bilinçten kazımaya çalışırlar.
Nuray Mert / "Evrim
teorisi de, adından da anlaşılacağı gibi bir 'teori'dir, yani varsayımdır."
Nuray Mert, Kadir Mısıroğlu'ndan çok mu uzaktadır?
Burada evrim teorisini falan tartışmayacağım. Profesör
doktor titri olan Nuray Mert, "teori" ile "varsayım"
arasındaki farkın ne olduğunu bilmiyor. Prof. Dr. Nuray Mert, "teori"
sözcüğünü "herkesin aklına gelen ilk şeyi kafasına göre sallaması"
zannediyor.
Ali Nesin, referandumdaki
kararın hukuksuz olduğunu kendisi de kabul etmektedir, ama "susun ses
çıkarmayın" demektedir.
Şaka değil, Ali Nesin, "yetmez ama evet" diyerek
ülkeyi bir iç savaştan kurtarmış! Kurtarmasa kim bilir ne halde olurduk!
Ali Nesin'den Aziz Nesin çıkmaz, çıkamaz; ama Ali Nesin'den
3 tane Baskın Oran, 2 tane Ufuk Uras, sınırsız Nuray Mert çıkar.
"Yetmez ama evet" sloganıyla tanıştığımız son
anayasa referandumu ile ilgili olarak Fatsa eski belediye başkam Fikri Sönmez'in oğlu Naci Sönmez evet oyu vereceğini
açıklamıştı.
Ahmaklaştıranlar, ilk önce ahmaklaşır.
Ünsal Oskay'ın Roman ve Etik kitabı, O. Pamuk yazıcılığının
roman ve etik anlayışı açısından nasıl geçersiz olduğunu, sistemin ahlakını
yeniden üreterek nasıl pekiştirdiğini görmemizi sağlayan bilgiler içeriyor.
Kendisini geçersizleştiren bir kitaba O. Pamuk'un bundan hiç yüksünmeksizin
sunuş yazmasından daha tuhaf ne olabilir?
Roman ve Etik kitabı, Ünsal Oskay'ın ölümünden sonra
yayınlanmış bir çalışması. Bir anlamda yazarın vasiyet kitabı olarak
okunabilir. O. Pamuk gibi, kitabın tezlerine bütünüyle karşıt bir yazarın bu
vasiyet kitabına sunuş yazması, kültürün ve edebiyatın piyasalaşma sürecinde
geldiği durumu gösteren tipik bir örnektir.
Murat Belge, Ömer Laçiner, Baskın Oran, Oral Çalışlar, Ufuk
Uras, Ahmet İnsel...
Bu grubun neredeyse yansı, Fethullahçıların düzenlediği
Abant toplantılarının değişmez konuşmacısı oldular.
Nurettin Veren'in ifadesine göre Abant toplantılarına
katılanlara, zarf içinde 2-3 bin dolar verilmekteydi.
Yazdığı sayısız yazıyla yıllarca AKP'yi destekleyen M.
Belge…
E. Kongar’ın edebi
değerlendirmelerinin ‘Vektörel toplamı” sıfırdır.
…değerlendirmelerin içeriği bir yana en önemli sorunu yönsüz
olmalarıdır.
Piyasa “deştirmeni”, eleştirmen değil, çok satan kitaplar
için bir “talep yaratma memuru”dur.
Akp diktatörlüğü öküzün boynuzlarında değil, Koç, Sabancı,
Ülker türünden tekellerin omuzunda yükselmektedir. Burjuvanın bırakın
"demokrat ve uygar" olmasını, insan olup olmadığını tartışmamız
gerekmektedir.
Eyüp Can, bu büyük yetenek,
yarın Zaman gazetesinin ya da Cumhuriyet gazetesinin genel yayın yönetmeni
olabilir. Buna kim şaşırabilir? Eyüp Can'ın bu gazetelerin genel yayın
yönetmenlerinden ne eksiği vardır? Tam tersine sağcı olduğunu hiç inkâr etmeden
yıllarca "özgürlükçü solcu" bir gazeteyi çıkarmış ve bu gazeteyi sol
diye başarıyla satmıştır.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
KİR’Lİ ELEŞTİRİ
…cahilleşme, eninde-sonunda bir "darbe" ve bir
"mektep" işidir. "İmam-Hatip" mektepleri gereklidir ve en
çok İmam-Hatip açan Süleyman Demirel'dir.
"12 Eylül" ve darbe ile "İslamlaşma" bir
arada geldiler.
Akif in çok yakını, Profesör Emin Erişirgil, "Mehmet
Akif, yalnız Batı uygarlığını değil, Doğu uygarlığım da sevmez" demişti ve
doğrudur, ancak pek eksiktir. Doğrusu "bilmez" olmalıdır.
Ve bildikleri çok azdır çünkü olağanüstü tembeldir,
Kahire'de iş verdiler, Üniversite'de hoca yaptılar, öğrencileri Mısırlı'ydı ve
Arapça bilmiyordu, yıllardır öğrenmemişti; demek "Kuran" çevirisi bir
hikâyedir.
Kerime Nadir / romanlarının toplam satışının beş milyonu
bulduğunu biliyoruz.
Gorki'nin formülasyonu şudur ve temeldir.
"Ama eğer, yazar o tek bir bakkal, memur ya da dişçiyi,
yirmi, otuz ya da hatta yüz bakkalın, memur ya da işçinin sınıfsal
özelliklerinin, alışkanlıklarının, tavır, hareket, inanç ve konuşma biçiminin
en özgün örneklerini sergilemişse, bu özellikler tek bir bakkal, memur ya da
işçinin kişiliğini özetleyebilmiş, toplayabilmişse, bir tip yaratmış demektir,
işte bu sanattır". Ve pek güzel, Gorkiy'nin bu tarifini, Marx'ta,
"somutun zenginliğinde soyutlama" olarak buluyoruz. Sanat budur ve
tip yoksa, roman yoktur. Tabii Livaneli'de hiç
bulamıyoruz.
Garip Akımı, insanı bir zavallı,
bir "garip" yaratık olarak görüyordu, güzel ve öğreniyoruz, peki bu
sözcük ne, gurbet'te yaşayan anlamındadır, kimsesiz ve zavallıdırlar.
…hepsi devlet memuruydular ve hepsi Nâzım'a düşmandılar.
Büyük aydın o sırada hapisteydi, kurtarmak için bir kampanya düzenlemek bir
yana, adım bile ağızlarına almadılar. Nâzım'a, aydına demek istiyorum,
düşmandılar.
Kerime Nadir / Kerime Hanım'ın
İbrani adı, "Kerem'dir". Ve tabii İbrani’dir.
Muazzez Tahsin Berkant / Muazzez
Selanikli'dir, Fevziye Lisesi'nde okudu ve Kör Kemal'imiz ise dağlıdır.
Yaşar Modalı kızların hemen
hepsine evlenme teklif etmişti / Yaşar'ın Kayseri'den doğrudan doğruya Moda'ya
indiğini varsayabiliriz
Yaşar'ın ilk eşi Yahudi'dir ve sonraki ise en azından
Kürt-Yahudi kökündendir. Yaşar güce eğilimlidir. O kadar öyle ki, Atilla İlhan,
"ağaları yazdı ve ağalara tapınırdı" diyordu ve yazıyordu. Doğrudur.
Annem'in babası, Hatay'ın alınmasında en büyük çetenin
reisiydi, otuz çetesi vardı, şimdi Sabuniler, Suriye'nin, güçte Koç Ailesidir,
evlerinde Çerkezce konuşuyorlar, Annem çok Atatürkçüydü, ben zaman zaman
kemalizmi çok eleştirdim, yalnız Büyük Kurtancı'yı hep sevdim, Annem'den
kaynaklanmaktadır.
Mithat Cemal Kuntay'ın "Üç
İstanbul" romanı / Türkçenin en güzel romanlarındandır.
Hamdi Koç, benim gördüğüm en
bilgisiz ve en kaba yazıcıdır
Ömründe bir başka roman okumuş birisinin Hamdi'yi
okuyabileceğini hiç düşünmüyorum. Ben, Sadık Albayrak'ın yazdığı Hamdi'yi
okurken dahi gerçekten "hasta" olmak üzere olduğumu duyuyordum
Yalçın Küçük’ün “Kurtuluş Yazısı”
Türk entelektüel yaşamının kısırlığı, Y. Küçük'ün altını
daha çok çizmiş, onu tarihten ekonomiye, siyasetten edebiyata kadar birçok
alanda çalışmaya zorlamıştır.
N. Hikmet, S. Ali ve özellikle de popülerliği ile hakkında
yazılanların zıtlığını dikkate aldığımda Yaşar Kemal gibi yazarlar için bu
yazılanları yazmak bir cürettir. Y. Küçük, yazdıkları hep bir cüreti yükseltip
eşikler oluşturan, sonra bu eşikleri yine kendisi geçen bir yazardır. Eşikleri
hep fazlaca yüksek olagelmiş, cüreti ise bu eşikleri aşmak için hep canlı
kalmıştır.
…
"Vasatlığa Giriş Dersleri"ni, ben insanlığa giriş
dersleri olarak okumayı öneriyorum. Taylan Kara'nın kitabındaki vasat,
günümüzün ortalama insanını tanımlıyor.
…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder