Betül Kocaoğlu Dündar - Rize'den Gürcistan'a Siyasetin Mekânsal Tezahürü Yoksunluk,
Mahremiyet ve Anonimlik Bağlamında Mekân Oluşturma – Notlar
Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, 2024
Giriş
“Taşra ...bir insanın her şeyini alıyor
ve ona hiçbir şey vermiyor, oysa büyük kent hiç durmadan veriyor veriyor, bunu
görmek ve tabi hissetmek gerek, oysa gören ve hissedenler pek az, o yüzden
iğrenç bir duygusallık içinde taşraya çekiliyorlar, orada da her durumda en
kısa zamanda zihinleri emiliyor, boşaltılıyor ve eninde sonunda perişan olup
gidiyorlar”
Thomas Bernhard
Heredot, Halikarnas’ta doğan bir tarihçi olsa da hayatının
önemli bir bölümünü dönemin medeniyet merkezlerinden biri olan Atina’da
geçirmiştir. Ününü Atina’ya borçludur.
(Osmanlı) Devletin merkezi İstanbul iken; ülkenin geri
kalanındaki kurumlara ‘taşra’ teşkilatı denilmiştir.
Osmanlı döneminde sürgüne gönderilen memurların durumunu
ifade etmek için “taşraya çıkmak” ifadesi kullanılırdı.
Modernleşme tartışmaları bağlamında; kent-taşra,
merkez-taşra zıtlığı hem dünya edebiyatında hem ülkemizde kendini göstermiştir.
Çalışmada Rize’nin merkez ilçesinde ikamet eden ve Rize’ye
dışarıdan gelen insanların, daha önceki yaşam deneyimlerine bağlı olarak
Rize’yi nasıl deneyimledikleri, şehir ve şehirdekiler ile kurdukları ilişkiler,
şehrin kullanmayı tercih ettikleri mekanları, kendi yaşam dünyalarını yeni
yaşadıkları şehirde nasıl kurdukları, kurdukları yaşam alanlarını hangi
kavramlar üzerinden inşa ettikleri ve nasıl anlamlandırdıkları, yorumlanmaya ve
tartışılmaya çalışılacaktır.
Bourdieu’nun kavramsallaştırmasıyla “kültürel kapital”
hayatın daha sonraki aşamalarında da bireylerin beklentilerinin çerçevesini
çizer. Bu talepler, gidilen yerdeki mekanların düzenlenmesini, yeniden
oluşturulmasını, gözden geçirilmesini, mekanlarda kurulan sosyal ilişkilerin
derecesini üzerinde de bir belirleyiciliğe sahiptir.
ilk bölümünde, öncelikle mekân kavramının ne olduğu
literatür göz önünde bulundurularak gözden geçirilmiş ve insan-mekân ilişkisini
anlamlandırmada hangi kıstasların önemli görüldüğü ile ilgili bir tartışma
yürütülmüştür.
Çalışmanın ikinci bölümünde ise Rize’nin neden bir taşra
kenti olarak anlamlandırdığı görüşmecilerin verdiği yanıtlar ışığında
yorumlanmaya çalışılmıştır.
Görüşmecilerin Rize anlatılarında özellikle “yoksunluk”,
“mahremiyet” ve “anonim olamama” kavramlarına göndermede bulundukları
söylenebilir.
Çalışmanın son bölümünde ise görüşmecilerin taşrada
çektikleri yoksunlukların, yaşadıkları mahremiyet ihlallerinin ve kamusal
alanlarda anonim olamamalarının onları farklı mekanlar bulmaya ve yeni mekanlar
inşa etmeye teşvik ettiğini iddia ettim.
Birinci Bölüm - Alana Ve Araştırmaya Dair
Bu çalışma, büyük şehirlerde yaşama tecrübesi edinmiş ve
daha sonra iş sebebiyle Rize’ye gelmiş insanlarla yapılan mülakatlara ve
görüşmecilerin gündelik hayatlarının katılımcı gözlem yöntemiyle incelenmesine
dayanmaktadır.
…görüşmecileri yurtdışında lisansüstü eğitimini tamamlamış,
tercihen bir metropolde ya da büyük şehirde yaşam deneyimi olmuş bireyler
arasından seçtim.
30 görüşmeci ile derinlemesine mülakat yapılmıştır.
hepsi üniversite mezunu ve büyük çoğunluğu lisansüstü
öğrenimlerini doktora seviyesinde tamamlamışlardır.
Gürcistan’a ‘kaçış’ sadece bir merak ya da kısa süreli bir
gezi olmaktan öteye giden başka sebeplerden oluşuyordu. Bir ‘nefes alma’
‘kendileri olma’ hallerini de oluşturuyordu.
Ekonomik açıdan Rize iline bakıldığında, tarım, sanayi
sektöründen ziyade hizmet
sektörünün ağırlıklı olduğu bilinmektedir. Hizmet sektörü
bakımından ise turizm sektörü öne çıkmaktadır.
Şehrin konumu gereği şehirleşme kıyıya yakın ve çok dar bir
alanda konumlanmıştır. Bu durum şehrin mekân anlayışını ve o şehirde yaşayan
insanların şehirden beklentilerini de kısıtlamaktadır. Rize, yılın her mevsimi
yağış almaktadır.
…sürekli yağış alan bir yerde üstü açık çok az eğlenme ya da
zaman geçirme mekânı vardır. Çünkü her an yağmur yağabilir ve ıslanmamanız
gerekir. Böylece zaman geçirebileceğiniz birçok mekân sürekli kapalı bir kutu
gibidir.
Şehrin çok dar bir şekilde kıyı şeridi olarak konumlanması
mekânlarında dar ve kısıtlı bir alana yerleşmesine neden olmaktadır.
İkinci Bölüm - Mekân, Kent Ve Taşra
Bir mekâna karşı tavrımız, onu yorumlayışımız ve
hayallerimiz kendimizi nasıl algıladığımız ve içinde bulunduğumuz koşullarla
ilgilidir.
…kişilerin mekânlara yükledikleri anlamlar bireysel olup
zamana ve duruma göre değişir.
Lefebvre mekânın toplumsal bir ürün olduğunu ve her üretim
biçiminin kendi mekânını ürettiğini söyler.
Kentlilik, kırsal ve toprağa bağlı feodal bir hayattan sonra
gelen bir aşamadır ve birincil anlamı çeşitliliktir. Toprağa bağlı hayatta yani
kırsal kesimde hayat tekdüze akar ve tek tip bir yaşam ve davranış biçimi
hakimdir. Kentte ise bu durum insanın yaşam alanının genişlediği ve yayıldığı
bir çeşitlilik hakim olur.
Sözcük anlamıyla taşra, merkezin dışında ve dışarıda olanı
temsil eder.
Simmel’e göre taşra öznel kültürün korunduğu,
kentler/metropoller ise nesnel kültürün uzantısı şeklinde tanımlanan mekânlardır.
Taşrada ilişkiler daha kolay ve sıcaktır. Kentlerde/metropollerde ise insanlar
arası münasebetler kısa, seyrektir.
Üçüncü Bölüm - Kendini Taşrada Hissetmek
…her büyük yerleşke kendinden daha küçük olan yerleşkeleri
‘taşra’ olarak tanımlamaktadır
Taşrada zaman akmaz, yapılacak çok az şey ve her zaman her
şeye vakit vardır. Kentlerde ise zaman akıp gider, hep bir koşuşturma ve
hareket hali mevcuttur.
…hep olumsuz tecrübeler yaşadım Rize esnafı ile ilgili.
Şöyle ya çok şeyler nasıl söyleyeyim bu işi sanki zorla yapıyorlar paraya
ihtiyaçları yok gibi alacaksan indireyim falan havasındalar.
Taşra gözler, bakar.
…kendinden olmayanı fark eder ve kendine benzetmeye çalışır.
(Simmel) Taşra hayatına özgü ilişkiler, ruhun daha bilinçsiz
katmanlarına kök salmıştır; en kolay şekilde geliştikleri yer, kesintiye
uğramayan alışkanlıkların düzenli ritmidir. Oysa zihnin yeri, ruhumuzun açık,
bilinçli ve yüksek katmanlarıdır; zihin, içsel güçlerimiz arasında uyum
yeteneği en yüksek olanıdır.
Dördüncü Bölüm - Mekan Oluşturma
…mekân oluşturma insanların bulundukları yerleri,
yaşadıkları yerlere dönüştürme yoludur
Kent mekânlarının çeşitliliği sayesinde, her kesimden insana
kendi gündelik yaşam pratikleri ve kültürünü sürdürme, yeni bir şey deneyimleme
sağlarlar.
Aidiyet bireyin toplum içinde kendini konumlandırması ve
ayrıca kişinin kendini oraya ait hissetmesi ile gerçekleşen bir duygu ve durum
olarak karşımıza çıkar.
Rize’de yerel halk kendi aralarında tanışıklık üzerinden
sıkı ilişkiler yürütmektedir. Bu ilişkiler ağına ise dışarıdan gelen
yabancıların dahil olması çokta kolay değildir.
Sonuç
Görüşmecilerin kent ve taşra bağlamında Rize hakkındaki
anlatılarından ise daha önce bahsedildiği gibi yoksunluk, mahremiyet ve anonim
olamama kavramları ağırlıklı olarak vurgulanmış
Rize’deki mekân kısıtlılığının yoksunluk hissi
oluşturmasının yanı sıra bu kişilerin hem mesleklerinden kaynaklı hem de şehrin
oldukça homojen ve küçük bir yapıya sahip olması nedeniyle yerel halk
tarafından kolayca fark edilir olmaları kişilerin mahremiyet, ve anonimlik
hallerine müdahaleyi kolaylaştırmaktadır.
Görüşmecilerin kendilerine özellikle Rize’den bir “kaçış” ve
“nefes almak” için uzaklaşmak istediklerinde seçtikleri yerlerin en başında
Gürcistan (Batum) gelmektedir. Bu tercihle kişiler yoksunluk, mahremiyet ve
anonimlik durumlarını yönetebilmek için mekânsal yönelimlerini
çeştlendirmektedirler.
...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder