18 Temmuz 2016 Pazartesi

Medya Sosyolojisi: Ulus İçi ve Uluslararası Sistem

Ulus İçi ve Uluslararası Sistem
İnsanların birlikte yaşadıkları sosyal yapının yönetimsel olarak örgütlenmiş biçimler bütününe kavim, imparatorluk veya ulus gibi isimler verilir. İnsanların kurdukları sosyal yapı (toplum), aynı zamanda, belli bir yer ve zamanda, belli tarihsel geçmişe sahip bir maddi üretim biçimine sahiptir. Bu biçime ekonomik sistem denir.
Kapitalist ekonomik sistem özel mülkiyet örgütlenmesi ve ilişkileri üzerine kurulmuştur.

Ulusal ekonomik sistemin belirleyici ögelerinin başında özel sektör gelir. Şirket yapıları sermayeye kâr sağlamak için biçimlendirilmiştir. Bu yapının iletişimin doğası, kendi ekonomik amaçlarını gerçekleştirmesi için gerekli ve zorunlu olan üretim tarzı ve ilişkilerinin getirdiği ilişkilerin biçimine göre şekillenir.
Şirket politikaları ve devlet bütçesi tartışmalarında, harcamaların nasıl ve nereye yapılacağına genelin çıkarını özel güçlerin çıkarından geçirerek verirler.
Kapitalist örgütler ilişkileriyle ve iletişim faaliyetleriyle sadece iş içi hayatı kontrol etmekle kalmamakta, iş dışı faaliyetlerin gündemini de hazırlamakta ve sunmaktadır.
Şirketlerdeki yönetim yapıları, üretim için gerekli “üretici güçleri” ya sahiplik yoluyla ya da kiralayarak şirkete en fazla kârı getirecek biçimde işe koşar. Kapitalist yapının iletişiminde, bu işe koşma normal ve doğal olarak algılanır, nitelenir ve sunulur. Özel mülkiyet hakkı kutsallaştırılır, dokunulmaz yapılır. Mülksüzler ise başkalarının saptadığı koşullarda hayatlarını kazanma mücadelesine giren beceriksizler, yeteneksizler, şanssızlar vb. olarak nitelenir.
Ekonomik sistemi normalleştirme ve evrenselleştirmenin başarısı örneğin, zenginlik, şan ve şöhret düşleriyle yaşayan mülksüzlerin önemli bir kısmının, kendilerinin olmayanın ve olmayacağın aktif savunuculuğunu yapacak bilişe, bilince ve vicdana sahip olmasında da yatar.

Kamu sektörü tüm devlet kurumlarının toplamıdır.
Kamu sektörünün kamuyla ve özel sektörle ilişkileri hakkındaki iletişimin doğası bir sistemin meşrululuğuyla, değerlendirilmesiyle, bilişiyle ve sisteme karşı güvenle ilişkilidir.

Toplum Yönetimi ve Bilincin Üretimi
Toplum yönetimini sadece devlet kurumları yapmaz; toplum yönetiminin en önemli kısmı özel şirketlerin iş yerinde, alışveriş merkezlerinde ve kitle iletişim medyasından ve İnternet’ten geçerek yapılır.
Kapitalist firma ve firmaların iletişim araçları insanların “yaşam boyu eğitim” yeridir. Bu mekânda insanlar ezmeyi ve ezilmeyi, haklılığı ve haksızlığı, sömürmeyi ve sömürülmeyi, özgürlüğü ve köleliği yaşayarak öğrenirler.

Devletin, hükümeti dâhil, bütün organlarının ön amacı mülkiyetin korunmasıdır. Devlet, zenginliği teminat altına almak ve yoksullara karşı korumak için vardır. Tarihin hiçbir döneminde devlet “halk tarafından” kurulmamıştır ve “halk için” var olmamıştır. Halkın iradesini yönetime taşıyan hiçbir siyasi parti olamaz, olmamıştır. “Halkın iradesi” gibi kavramlar siyasal iletişimde yönetimsel ifadelerdir ve gerçekle, yani halkın iradesinin tecellisi” ile alakası biliş yönetimidir.
Devletin sistem tutma, sürdürme ve geliştirmeyi “barışçıl” bilinç yönetimi yoluyla sağladığı önde gelen üç ana örgütlü faaliyet yapısı vardır: Eğitim sistemi; seçimler ve temsil sistemi; kamu iletişim sistemi.

Seçimler ve Demokrasi Süreçleri
Sistem tutma ve sürdürme, ekonomik yapı yanında, ancak siyaseti yapacak siyasal örgütlerle olabilir.
Seçimlerle getirilen temsil yoluyla siyasal ve ekonomik karar verme sistemi meşrulaştırılır, normalleştirilir ve evrenselleştirilir.

Meşrulaştırılmış Güçle Üretim
Devletlerin, kaba güçle ikna iletişimi üretimi adalet sistemi (mahkemeler, polis, hapishaneler) ve ordusuyla yapılır. Bu arada elbette meşru ikna kurumları yanında gayri-meşru gizli devlet kuruluşları casusluktan gizli teşkilat kurma, yasa dışı örgütleri destekleme ve kontrol etmeye kadar çeşitlenen görevler yaparlar.
Adalet sistemi kendini belirleyen uluslararası ve ulusal siyasal-ekonomik yapının amaçlarına uygun bir şekilde biçimlenir. Adaletin kurumları mülkiyet ilişkilerine zarar getiren kişileri ceza korkusuyla ikna ve durdurma aracıdır.

Eğitim Sistemi üç temel faaliyet alanında görev yapmaktadır:
a) Birikim (sermaye birikimi),
b) meşrulaştırma ve
c) üretime yardım.

a) Sermaye birikimi: Birinci görevde, eğitim sistemi ekonomik sistemin koşullarını yaratarak kapital birikim sürecine yardım eder. Okul, kapitalist pazar sistemine benzer biçimde tabakalaşmış iş gücü yetiştirir. Not verme ve diplomayla başarı ölçüsü öğrencileri hiyerarşik bir dikey tabakalaşmaya oturtur. Bu tabakalaşma egemen düzenin yapısını taklit eder.

b) Meşrulaştırma: Okullar, hem kendi hem de toplumun yapı ve çalışma biçimini, “geniş sosyal ve ekonomik adalete doğru gidiyor” olarak tanımlar. Bu yolla, okullar kendinin ve toplumun ana kurumlarının sınıf ve ırk gözetmeksizin “herkes için” olduğu inancını iletir.

c) Üretime yardım: Okullardaki öğrenciler yarının tüketicileridir. Bazıları fakirliğe bazıları fırsatçılığa/yalaklığa yönlendirilerek yetiştirilir. Eğitim kurumlarının bizatihi kendileri de endüstriyel yapılanmaya sahiptir; eğitim bedava değildir.

Düşünme veya soruşturma para getirmez, aksine sorun getirir. Bu nedenle ki şirketler üniversitelerden “tahta kesmeyi bilen insan yetiştirmesini” ister, düşünen ve soruşturan insan değil.

Belediyeler gibi devlet kurumları, okullar ve özel kuruluşlar yardım, eğlence, spor ve dinlenme faaliyetleriyle hem para kazanır hem de kendi promosyonunu ve halkla ilişkilerini yaparlar.
Örgütlü ticari spor günümüzde de ekmek ve sirk politikalarının yürütülmesinde “iş dışı eğlence ve dinlenme” zamanının sömürgeleştirilmesinde önemli yer alır.

Maddi hayatını üreten insan aynı zamanda bu hayatla ilgili bilinci de üretir. Dolayısıyla kültür üretimi kapitalist endüstriyel yapıların kontrolündedir.

Kitle kültürü kitleler hâlinde üretim yapan endüstriyel yapının endüstriyel kültürüdür; endüstrilerin ürettiği ve kitlelerin tükettiği kültürdür.

Popüler kültür, mekaniksel ve elektronik çoğaltmayla niceliksel fazlalık ve niteliksel yoksulluğun kültürüdür. Kitle kültürünün tüketicisidir.

Ulus egemen bir ekonomik ilişkiler yapısının oluşturduğu siyasal bir birimdir; birden fazla kültürleri içinde barındırdığı için hiçbir ülkede ulusal kültürden bahsedilemez.

Evrensel veya küresel kültür küresel ekonomik ve siyasal pazarın ürettiği kitle kültürünün yeni adıdır.

ULUSLARARASI SİSTEM
Uluslararası iletişim makro seviyede ulus denen ana birimden başlayarak mikro seviyede bireysel seyahate kadar çeşitlenen ilişkilerin yapısıdır.
Uluslararası iletişimde egemen tarz, gelişmiş ülkeler arasında pazar tutma, pazarı genişletme ve pazar payını artırma politikaları biçimindedir.

Ekonomik ve siyasal yönetici sınıflar modernizmin bağımsızlık arayan ulusalcı kimliğini terk etmekte uluslararası pazarın güç ve çıkar kimliğini benimsemektedirler.

Yerin Kullanımı ve İletişimin Coğrafik Politikası
Günümüzde yer siyasal olarak “ulus devletler” biçiminde örgütlenmiştir.

İletişim teknolojilerinin devrimi araç üreticilerinin küreselleştirdikleri Pazar devrimidir.

Uzay her tür amaç için gerekli ulaşım ve iletişim için önemli bir araçtır. Hava yolunun bölüşümü demek ulaşım (sivil ve askeri rotaların) ve iletişim (radyo frekanslarının bölüşülmesi) kullanımı ve sahipliği demektir.

Küreselleşme ile birlikte “emeği dünyanın neresinde bulursa orada sömürme” biçimi geldi. Emeğin sınıf ve çıkar bilincinin yerine, giderek yaygınlaştırılan tarikatçılık, sofuculuk, bireysel gelişim uyduruları, parçalanmış ve sapık kimlikler, böl, birbirine düşür ve yönet politikalarıyla gelen biliş ve davranış yönetimi biçimleri almaktadır.

İşçi göçü, İngiliz emperyalizminin ucuz işçi kullanarak sermaye birikiminde icat ettiği ve “köleliğe son” propagandasıyla desteklediği bir ekonomik sömürü tarzıdır.

Uluslararası ilişkiler ekonomik çıkarlar üzerine kuruludur.

Kapitalist üretimde büyüme (a) artan kapitalist ürünlerin pazarlanıp satılması için sosyal iletişim sektörünün ekonomik sömürüsünü, (b) farklı sosyal sınıfların oluşturduğu kitlelere ulaşacak bir ideolojik çerçeveyi gerektirir. Bu çerçeve kapitalist sosyal gerçeğin kapitalist sınıfın çıkarları yönünde yorumlanmasını sağlar. Bu da kitle iletişiminin bu amaçla kullanılmasını zorunlu kılar. Dolayısıyla medyanın yaradılışı, yapısı ve kullanılış biçimi kapitalin hareketiyle uyumludur.

Profesyonellik, teknolojik araç ve ürün transferiyle birlikte gelen ithal edilmiş bir iş yapış biçimidir.
Profesyonellik, bir işi yapma pratiğinde belli değerlerin benimsenmesi ve pratiği bu değerlerin çerçevesi içine uyacak bir şekilde yapmaktır.

Milletlerarası haber toplama ve yayma örgütlenmesinde, birkaç kapitalist haber örgütlerinin sadece örgütsel yapı olarak değil, aynı zamanda fiilen dünya pazarlarındaki egemenliği vardır; diğer ülkeler onların yapısını taklit eder.

Dünyanın tüm kentlerindeki gazete bayilerinde sergilenen dergilerin hemen hepsi ya Amerika’nın o dile çevrilmiş ürünüdür ya da Amerikan taklidi ve kopyasıdır.

İletişim Politikaları
Uzun dönemli iletişim politikaları olmayan bir ülke, uzun dönemli politikalara sahip olanlarla ilişkisinde çoğu kez “yitiren” durumuna düşer.

Politikalar örgütlü yapılar ve ilişkiler içinde saptanır.
Toplumsal politikaları anlamak için sadece yazılı olanlara bakmak yeterli değildir.
Politikaların her seviyesi ve biçiminde bağımsızlık (veya bağımlılık) ölçüsü güç ilişkilerine göre belirlenir.

---
Medya Sosyolojisi
Prof. Dr. İrfan Erdoğan
Anadolu Üniversitesi Yayın no: 2832

Eskişehir, Ocak 2013

Medya Sosyolojisi: Yeni Teknolojilerle Aracılanmış İletişim

Yeni Teknolojilerle Aracılanmış İletişim
“Yeni teknoloji” “günümüzdeki araçlar” anlamında kullanılır.
Bilgisayar bir teknolojik araçtır. E-posta, sohbet, Facebook gibi sosyal ağ ve blog gibi şeyler teknolojik araç değildir; bunlar teknolojik araçların sağladığı ilişki ve iletişim kurma ve yürütme biçimleri veya türleridir.
Yeni teknoloji, eski veya geleneksel teknolojik yapıdan bağımsız varolamaz. Her yeni teknoloji, bir önceki teknik seviyenin üstüne koyulan bir tuğla gibi düşünülmelidir.

Yeni teknolojik araçların topluma ve insanlara faydalı etkileri çoğu kez abartılmış bir şekilde sunulur.
Faydaları bir yana; yeni teknolojilerin kullanımı, belli bir ekonomik maliyettir. İnternet, kişilerarası iletişimi nicel olarak azalttı. WEB ortamı herkese istediğini verebilir ve bu sayede insanlar etkileşimden uzaklaşır, yalnızlaşır.
Zamanı artık bireyler planlayamaz geldi (internet ve benzeri iletişim olanaklarına rağmen hiçbir işe zamanı olmayan bireyleri düşün).
İnternet ortamındaki iletişimin dili gündelik dili körelterek insanların ifade imkânlarını sınırlamaktadır.
İletişim olanaklarının artmasını şeffaflaşma olarak sunmaya çalışan özel teşebbüsler (Facebook, Google vb.) içinde oldukları çevrelerin çıkarlarına göre enformasyon akışı yapabilmektedir.
Yeni iletişim teknolojileri kullanıcılar için güç unsuru değildir. Gücün kaynağı maddi üretim ve dağıtım olanaklarına sahip olma veya bu olanakları kullanma koşullarına sahip olmadır.
Yeni teknolojiler ve iletişim olanakları demokratikleşmeye katkı sağlamaz. Gerek üretim aşamaları gerekse toplumsal süreçler demokratik prensiplerle işlemez. Demokratik olmayan koşullarda doğan bir ürün demokrasiye katkı yapamaz. Demokrasi veya kölelik herhangi bir aracın ürünü değildir.
Yeni teknolojiler insanlara seslerini duyurma imkânı tanımaktadır denebilir. İnsanlar her zaman ve her koşulda seslerini duyurabilirler zaten. Dikkat edilmesi gereken nokta, siyasal kararların halkın çıkarına değil güç ilişkilerine göre verildiğidir.

İNTERNETİN GELİŞMESİ
Hemen her iletişim aracının gelişmesinde olduğu gibi internetin geliştirilmesinin en önde gelen nedeni ekonomik, siyasal ve kültürel pazarları kontrol etmek gereksinimidir.
İnternet dünya çapında birbirine bağlı bilgisayar şebekeleridir. İnternet iletişimi bilgisayarların bağlandığı şebekeler ağından geçerek kurulan ilişkiyi anlatır.

Dijitalin gelişme tarihinde önemli başlangıcı 1642’de Blaise Pascal ilk mekaniksel hesap makinesini yaparak açtı.
Charles Babbage (1833) bilgisayarın kaşifi olarak sunulur.
Mekaniksel gelişmeye 1868’de Christopher Sholes ilk daktiloyu kattı.
1880’lerde Herman Hollerith 1890 nüfus sayımında kullanılan “punch card” sistemini kullandı.
1911’de IBM olacak firma kuruldu.
Turing makinesi 1936’da dijital teknoloji prensibini kullandı.
1939’da John V. Atasnoff and Clifford Berry ilk digital, binary makineyi yaptı. 1946’da John von Neumann günümüzde bilinen bilgisayarın parçalarını anlatan yazısını yazdı.
1951’de UNIVAC ilk ticari bilgisayar olarak çıktı. İki sene sonra IBM Model 650’yi çıkarttı.
1958’de, “anakart” olarak gelişecek bilgisayar devre kartı Jack Kirby (Texas Instruments) tarafından yapıldı.
Mini kompütürler 1960’larda çıkmaya başladı
1990’larda PC’lerde multimedya, ses ve video geliştirildi.

İnternet 1969’da Amerikan Savunma Bakanlığı’nda savaş iletişiminde gelişmeyi sağlama amacıyla Advanced Research Projects Agency Network (ARPANET) adıyla başladı. Sonradan Savunma adı eklenerek DARPANET oldu.
DARPA bugünkü, UNIX ve TCP/IP’nin (IP=internet protokol; TCP= transmisyon kontrol protokolu) Berkeley biçimi dahil, İnternetin oluşması ve gelişmesinde çoğu fonu ve desteği sağlamıştır.
1990’larda kullanıcılara gevezelik (sohbet), tartışma, program değiş tokuşu, eposta olanakları veren BBS’ler yaygınlaştı
1991’de AOL ve birkaç yıl sonra YAHOO, 1995’te LYCOS ve ALTAVISTA arama motorları çıktı.

Türkiye’ye internet, Geniş Alan Şebekesi (WAN, Wide Area Network) olarak Türk Üniversiteleri ve Araştırma Kurumları Ağı (TUVAKA) adı altında kuruldu.
İlk uluslararası şebeke bağı Ege Üniversitesi tarafından Fransa ve Türkiye arasında 9600 bps hızında kurulan “EARN” isimli ağdı.
İnternete ilk bağ, 1993’ün Nisan ayında NSFnet’den (Washington, USA) kiralanan 64 kbps hat (Saniyede 64 kilobayt hız) ile ODTÜ tarafından kuruldu.

İnternet iletişimi bilgisayarların bağlandığı şebekeler ağından geçerek kurulan ilişkiyi anlatır. Diğer bir deyişle, internet, “kullanıcıları birbirine bağlayan şebekeler şebekesidir.”
“WWW”, “World Wide Web” (WEB): Dünya Çapında Ağ anlamına gelen bir internet uygulamasıdır. 1990’larda çıkan ve gelişen bu yapı, (a) İnternet ağ sistemiyle ağ kurmayı ve (b) “hypertext” denen küresel yazışma sistemini birleştirdi.
İnternette gezinirken farklı mekanlara girilir ve internetin sağladığı bu mekanlara cyberspace denir.
Cybernetics: Biyolojik, mekaniksel ve elektronik sistemlerde iletişim ve kontrol süreçlerinin kuramsal incelenmesidir. Fakat oldukça farklı kullanım şekilleri vardır.

Ürün Biçimlendirme
Teknolojik araçlar bilinçli olarak belli amaçlar doğrultusunda biçimlendirilir. Benzer araçlar arasında ve parça kullanımında geçişsizlik yaratılır (böylece daha çok ödemek zorunda kalırız). Teknolojik gelişmeler bu geçişsizliği geride bırakmaya yöneliktir.

İnternette “içerik” emtiadır ve entelektüel mülkiyet haklarını (copy right) beraberinde getirir. Google, Facebook ve Twitter özel mülkiyettir.
Türkiye’de iki ayrı amaçlı internet yönetim sistemi vardır: Birincisi akademik bağı kurma amaçlı Ulusal Akademik Ağ Bilgi Merkezidir (ULAKBİM). İkincisi ise ticari amaçlı TURNET’tir. 1996’da kurulan TURNET ile devlet internetin gelişmesi üzerinde, özellikle internet hizmeti vermeyi kısıtlayarak, tekelci kontrol kurmaktadır.

Bilgi güçtür, iletişim teknolojileri ilerledikçe bilgi paylaşımı hız kazanacak ve de bu bilgiyi güç/koz olarak yüceltecek gibi önermeler duyarız ancak bilgi, güç olabilmesi için sermaye sahipleri tarafından satın alınmalı veya kiralanmalıdır. Tek başına bilgi hiçbir anlam ifade etmez. Üretim araçları sermaye sahiplerinin elinde olduğu sürece bilgi toplumunun üretimi yine onlara hizmet edecektir.
Bilgi sermayesine sahip olabilirsin, ama bu bilgiyi kullanarak fiziksel ve entelektüel olarak kendini yeniden-üretemediğinde (yani, seni bir kapitalist veya devlet kiralayıp senin bilgini kullanmadıkça), bu bilgi kapitali sadece potansiyel bir değere sahiptir.

Kullanım Biçimleri
a. Kitlelerin büyük çoğunluğunun kullanımı boş vakit geçirme ve eğlenme amaçlıdır (zamanı boş geçirme).
b. Eğitim amaçlı kullanım.
c. Akademik ve profesyonel kullanım (bilgi işlem sektörü ve araştırmacıları işaret eder).
d. İnternetle alışveriş için kullanım.
e. Kişiler arası iletişim için kullanım
f. Kitleler arası iletişim için kullanım (sosyal medya, forumlar vs.).
g. Kötü amaçla kullanım (bilgisayar dilini bilenler tarafından üretilip yayılan virüsler, hacklemeler vs.).

Örgütlü Kullanım
İnternet gazeteciliği örgütlü kullanımın basit bir örneğidir.
Gerçek dünyadaki kurumsal yapılar ve pratikler çalışmalarını internet ortamına entegre ederek sürdürmektedirler.

İnternetin Demokratik Katılma Sağlaması
İlk önce, katılmanın bir şeyi meşrulaştırmak için kullanılan bir taktik olup olmadığını tespit etmek gerekir. Bu tür “katmalar” önceden alınmış kararları “sizi bu şekilde katarak” meşrulaştırma mekanizmalarıdır ve sinsice bir şekilde demokrasi imajı verir.
Aronowitz’in “Radical Democracy” (1994), Giddens’in “Dialogic Democracy” (1994) ve internetin getirdiği söylenen diğer demokrasiler internetin ve yeni teknolojilerin promosyonunu yapan “şırıngalanmış heyecandan” öte gitmemişlerdir.

İnternet, ulusal ve uluslararası çapta var olan ve sürdürülen egemenliklerin ve mücadelelerin sürdürüldüğü yeni bir alandır.
İnternet örgütlü yaşamın ek bir parçasıdır ve bu yaşam koşulları tarafından belirlenmiştir; ne internetin kendisi ne de interneti kullanan bireyler genel yaşamı belirleyecek güce ve konuma sahiptir.

Bilgi toplumu demek, en azından, kararlarını ve uygulamalarını bilgiye dayanarak yapan ve bu bilgiyi de internet kullanımıyla elde eden toplum demektir. Alışveriş ötesinde internette “bilgi toplumu” sağlayacak bilgi varsa, asla bedava değildir, çünkü değerli bilgi ya satılmaz ya da satılırsa, oldukça pahalıdır.

İlk imparatorluklardan günümüze kadar toplumlar örgütlü yapılar içinde kendilerini üretmişlerdir. İnternet ağı veya internet ağ toplumu sadece bu toplumsal ağların bir parçasıdır. Bir toplumun, internet ağ toplumu olması için insanların yaşamlarını internet kullanarak üretmeleri gerekir. İnternetteki “ağ toplumları” da süregelen toplumsal ağların teknolojiyle uzatılmış biçimidir.
İnternetin insana ve topluma getirdikleri ile ilgili söylenen şahane sözlerin büyük çoğunluğu gerçeği yansıtmayan biliş ve davranış yönetimi ifadeleridir. En doğru görünenleri bile “olabiliri” “oluyor” gibi gösteren mistikleştirmelerdir.

Sosyal Medya
Öncelikle, sosyal medya, digital ortamlarla sınırlı bir kavram değildir. Sosyal olmayan veya sosyalin dışında bir iletişim aracı düşünülemez. Böyle sunulmasının nedeni, iletişimin internetle sınırlı hale gelmesi sonucunda sosyalleşmenin ne olduğunu unutacak olan insanlara bu kavramın (sosyal) içeriğini boşaltma imkânı vermektir.
İnternet, inanç sömürüsü, vekâleten ilişki veya görsel ilişki, sosyal ilişkiden uzak boş vakit geçirme (vekâleten oyun ve eğlence) gibi etkinlikler başta olmak üzere, yoğun ideolojik ve endüstriyel pazarlama aracıdır. Siber uzay, insanlık tarihinde en yoğun kontrolün olduğu, fakat sonsuz özgürlüğün var olduğu sanıldığı bir alandır.
---
Medya Sosyolojisi
Prof. Dr. İrfan Erdoğan
Anadolu Üniversitesi Yayın no: 2832
Eskişehir, Ocak 2013

Medya Sosyolojisi: Kitle İletişiminde Üretim, Dağıtım, Tüketim, Kontrol ve Yaklaşımlar

Kitle İletişiminde Üretim,
Dağıtım, Tüketim, Kontrol ve Yaklaşımlar
Kitle üretiminin yapılabilmesi için, o toplumun veya dünyadaki bir toplumun, kitle iletişimini üretecek bilgi ve araç üretimi seviyesinde olması gerekir.
Teknolojik araçlar, bu araçları üretebilecek bilgi, üretimi gerçekleştirecek insan kaynağı, kaynakların yönetimi üretim başlıca aşamalarıdır.

Kitle İletişimi Ürünleri, biçim ve içerik bakımından ayrıca incelenmelidir: gazete, dergi, video klip vs. üretimi biçim olarak belli kategorilerde incelebilir ancak bir de bu araçlar/ürünler aracılığıyla üretilen ideolojiler vardır. Kitle iletişimi direkt olarak üretilen bu bilgi akışıyla/ideolojilerle mümkündür. Kitle iletişiminin amacı insan bilişlerini, davranışlarını ve faaliyetlerini sürekli olarak işlemek ve yeniden üretmektir.

Kitle iletişiminde, örneğin bir televizyon haberi yapmak için gerekli tüm ilişki ve faaliyetlerin nasıl yapıldığı (bir haberin nasıl üretildiği) profesyonel pratiktir. Bu pratiğin düşünsel karakteri de profesyonel ideolojidir.

Kitle iletişiminde tüketiciler “izleyici, dinleyici, okuyucu” gibi isimlerle üretilir. İzleyicinin üretimi tüketimden geçerek sağlanır. İzleyici tüketmeyle (izleyerek, okuyarak, dinleyerek) sadece kendini yeniden üretmez, aynı zamanda tüm diğer ilgili üretimleri de yeniden üretir.

Kitle iletişiminin üretimi profesyonel iletişimcileri gerektirir. Üretim aşamalarının tümünde güç ilişkileri belirleyicidir. Güç odaklarının egemenliği altındaki medyalarda çalışan profesyoneller, egemenlere verdikleri hizmet nispetinde başarılı addedilirler.

Kitle iletişiminde nesnellik mümkün değildir.
Medya ticari (veya siyasi veya dinî) bir örgüttür ve sorumluluğu bu ticari (siyasi veya dinî) örgütün çıkarıyla belirlenir, genel halkın çıkarıyla değil.

Medya halkın gözünü, kulağını ve dilini belli endüstriyel ve siyasal yapıların çıkar bilinci yönünde biçimlendirmeye çalışır (isteyerek veya zaruretten).
Profesyonellik sistemin genel amacını, politikasını, hoşgörü çerçevesini, kontrollü alternatiflerini, dostunu ve düşmanını bilerek üretimde bulunmaktır.

Türkiye’de gazetecilerin ekonomik ve sosyal haklarını düzenleyen biri özel, diğeri genel üç yasa bulunmaktadır: Basın İş Yasası olarak bilinen 212 sayılı Yasa, Sendikalar Yasası ile Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Yasası’dır. 212 sayılı Yasa gazetecileri geniş ölçüde koruyan içeriğe sahiptir.

İşini kaybetme korkusuyla yaşayan bir gazeteciden onurlu ve dürüst bir iş yapması beklenemez.

İçeriğin Biçimlendirilmesi demek, örneğin, bir haberin içeriğinin “uygun” bir şekilde doldurulması (mesajın uygun bir şekilde paketlenmesi) demektir.
İçerik için “uygunluk” paketlemeyi yapan profesyonelin karar vermesine” bağlıdır.

Medya ile temsilde gerçek ve yaşam yeniden kurgulanır.
Medya demek, “kurgulayan ve öyküleyen temsil sistemi” demektir.

Medyada Temsilin Karakteri
Temsil öznel çıkarlar çerçevesinden yapıldığı ve aynı zamanda genel ve öznel çıkarlarla ilgili olduğu için, daima “temsil sorunu” tartışmaları ortaya çıkar.

En gözde “doğru temsil” suya sabuna dokunmayan, eğlencenin tüketimi teşvik eden ideolojisiyle, bir şeylerin satışını yapan, bireyselleştirilmiş temsildir.
Doğruyu abartarak temsil: En çok abartılan cinayetler, şiddet ve trafik kazalarıdır.
Abartarak yanlış temsil: Burada içerik hem yanlıştır hem de bu yanlış abartılmıştır.
Abartma yerine azaltılmış temsil: Gündemi meşgul etmek, dikkat dağıtmak, kanuni zorunluluk gibi nedenlerle yayınlanan içeriklerdir.
Yer vermeme, yok sayma: Halkın genelinin yararına olan konular/içerikler yaygın medyada yer bulamaz (eğitim, hukuk, ekonomi ve güvenlik konularındaki aksaklıklar gibi).
Temsil doğrudur, ama sunulan nedenler ve çözümler yanlıştır

Hiçbir şey okumayan bir insan, gazeteden başka bir şey okumayandan daha iyi eğitimlidir.

Medya, pratiklerinde klişe kavramlar kullanır.

Profesyonel pratikler ve ideolojiler toplumda belli “statüye” sahiptir. Bazı gazeteler, televizyonlar, bazı profesyoneller “güvenilir” ve “değerli” olarak nitelenirken bazıları da değersizleştirilirler (aynı haberi Hürriyet gazetesi ve Sabah gazetesinden okumak arasındaki fark buna örnektir).

Medya ve Sosyal Sorumluluk
Kitleleri ilgilendiren konularda sosyal sorumluluk beklentisi içinde olmak makuldür. Sosyal sorumluluk toplum çıkarını gözetmektir. Medyaya baktığımızda endüstriyel tüketimin çıkarlarını gözettiğini görürüz.
Sosyal sorumluluk konusu kitle iletişiminde çözülmesi oldukça güç bir sorundur. Bu zorluk:
a) özel çıkar ile genel çıkarın örtüşmemesinden,
b) özel çıkar ile genel çıkar arasındaki uyumsuzluktan,
c) özel çıkarın, güç ve çıkar uygulaması nedeniyle medyada yaygın temsilinden ve bundan ilgili insanların rahatsızlık duymasından,
d) özel çıkarların genel çıkarı ancak özel çıkarla uyumlu olduğu durumda temsilinden kaynaklanmaktadır.

Kitle İletişiminde Denetim
Tarih boyu, enformasyon, denetlenen ve sansüre tabi olan ticari emtia olmuştur.
Kitle iletişimiyle ilgili kontrol ve gelişmenin temelinde, ekonomik pazar ve siyasal kontrolü sağlama yatar.

Kitle iletişimiyle ilgili en önde gelen iki kontrol yoğun tartışma konusudur: Birincisi devlet kontrolüyle gelen sansürdür; ikincisi de şirket sahipliğiyle gelen ve şirketin çıkarını gerçekleştirmeyi garantileme yönünde çalışan örgütsel kontroldür.

Devlet sosyal sorumluluğu çoğu kez “devletin çıkarına, siyasal ve ekonomik yapısına aykırı olan şeyler” olarak tanımladı. Sansür mekanizmasını da bu doğrultuda çalıştırdı.
Devletlerin bu tür kontrol mekanizması kurması ve uygulamasında, birbiriyle bağıntılı iki konu ön plana çıktı. Birincisi “düşüncenin” cezalandırılması ve ikincisi de “düşünceyi ifadenin” cezalandırılması.
Asıl sansür, tarih boyu giderek yoğunlaşan ve çeşitlenen “örgütsel yapılarla ve ilişkilerle” gelen engellemeler, yönlendirmeler ve biçimlendirmelerdir.

Medya özgürlükleriyle ilgili olarak basın yasası, kitle iletişim yasası ve diğer bazı yasalar içine özgürlüklerden bahseden kurallar/maddeler konmuştur.
Yasalar güç yapıları tarafından çiğnenmek ve güçsüz olanlar veya güçsüzleştirilmişler üzerinde uygulanmak veya daha güçlülerin yok etmek istedikleri bir güçlüyü ortadan kaldırmak için kullanılmaktadır.
Basın/medya özgürlüğü sanki basında/medyada çalışanların özgürlüğü gibi sunulur. Medya profesyonellerinin özgürlüğünü devletten çok daha fazla, öncelikle medya örgütlerinin baskıcı çıkar yapıları ve egemen iş pratikleri ortadan kaldırmaktadır.
Basın/medya özgürlüğünü kısıtlama sanki “halkın bilme hakkı” ortadan kaldırma olarak sunulur. Basının maddi ve düşünsel çıkarı basın sermayesinin ve bu sermayenin hizmetinde çalışan profesyonellerin maddi ve düşünsel çıkarları temeline dayanır.
Uğur Mumcu tarzı bir meslek özgürlüğü arttıkça, siyasal ve ekonomik alanda birilerinin pervasızca vurgunlar, soygunlar ve rüşvetler ile işlerini yürütme özgürlükleri azalır. Uğur Mumcuların ender olduğu bir medyada özgürlüğün artması demek, halkın doğru bilme özgürlüğünün yok edilmesi demektir.

Özdenetim daima vardı ve var olacaktır. Önemli ona bu denetimin hangi değerleri dayanak edindiğidir.
Yaygınlaşan profesyonellikte “işini kaybetmeme ve yükselme” gibi kaygılara dayanan sürekli özdenetim vardır.

Özdenetim sisteminin gözde biçimi gönüllülüğe dayanan ve devlet kurumu ve yasal baskısı dışında olandır. Gönüllü kuruluşlar, medya profesyonellerinin bir araya gelerek kendi aralarında kurdukları özdenetim kuruluşlarıdır. Ne yazık ki, çoğu kez, örneğin “basın ahlakıyla ilgili” göstermelik ve ender uyulan ilkeler koyarak, var olan bir sistemi meşrulaştırma işini görürler.

KİTLE İLETİŞİMİ ÜRÜNLERİNİN DAĞITIMI
Altyapı Araçlarının Dağıtımı
Altyapı araçlarının çoğunun üreticileri Batı ve Japonya gibi yerlerdeki sermaye ve bu sermayenin diğer ülkelerdeki hissedarlarıdır.
Ürün Dağıtımı
Dağıtım, televizyonda dağıtım, televizyon şirketinden sinyalin çıkmasıyla başlayan ve içeriği almak için gerekli televizyon alıcıyla biten teknolojik ve örgütlü yapıları içerir.

KİTLE İLETİŞİMİNDE TÜKETİM
Kitle iletişiminin her aşamasında farklı tüketimler vardır:
Üretim ve dağıtım aşamalarında emeğin kullanıldığı her yerde olduğu gibi, tüketim söz konusudur.
Kitle iletişim ürününün arzıyla birlikte asıl tüketim süreci başlamış olur. İzleyen izlemeyen herkes bu tüketim sürecinin elemanıdır.
İkincil ürünün (izleyicinin) tüketimi: Bu konu önemli, burada tüketim, medya ve reklam endüstrileri arasındaki ilişkiyle şekillenir. Tüketimin pazarlanması kitle iletişiminin en önemli alametifarikasıdır.
Tüketimin doğası kapitalist endüstriler tarafından biçimlendirilir/yönlendirilir.
Tüketim üretimi iki şekilde üretir:
a) Bir ürün ancak tüketimden geçerek gerçek ürün olur.
b) Tüketim yeni ürün için gereksinim, dolayısıyla neden yaratır.
İzleyiciler medya tüketimlerinden geçerek kitle iletişiminin doğasını ve aynı zamanda doğrudan veya dolaylı çıkar sağlayan bütün örgütlü yapıları da yeniden üretirler.

Kitle iletişimini açıklayan yaklaşımlar
Kitle iletişimiyle ilgili açıklamalar 17. yüzyıldan beri artarak gelişmiştir.
Bazı isimler gazetelerin insanları maniple etmekte olduğuna dikkat çekerken bazı kesimler gazetecilere özgürlük sloganlarını dillerine dolamışlardı.

Hümanist Gelenek
Bu geleneğin başlangıcını Dewey, Park, Cooley, Blumer ve Mead gibi önemli insanlar oluşturur. Bunlar radikal medya eleştirisi sunarlar. Öte yandan iletişim kurumlarının vazgeçilmezliğine atıf yaparlar (hülasa, bir şey söylemezler).

Çatışma Yaklaşımları
Çatışma teorisi sosyoloğu Simmel’in görüşünü yansıtan Park’a göre, iletişim hem rekabet hem de çatışmayı besler. 1960’lara kadar gözden düşen çatışma teorileri 60’lardan sonra yeniden popüler oldu. Bu dönemde Simmel’in görüşleri öne çıktı. Diyalektik ve sınıf mücadelesi reddedilip “çatışma” kavramı değiştirilerek kabul edildi.
Coser, çatışmanın birleştirici ve düzenlenebilir fonksiyonları üzerinde durdu. Buradan kitle iletişimi sosyolojisiyle bağlı olarak, çatışma çözümü ve barış iletişimi görüşleri beslendi.

1980 ve sonrasında medya sosyolojisindeki yaklaşımlarda sosyo-psikolojik eğilim devam ederken, Yeni-Durkeimci ve Yeni-Weberci sosyolojik akımlar gelişti. Yeni-Durkeimciler iletişimde kültürün alınışı (ritüeller, kültür) üzerinde durdular.
Yeni-Weberciler örgüt, meslek, üretim ve pazar kavramlarına yöneldiler ve kültürü üretenlerin bürokrasi olarak örgütlenmesi ve kültürü yaratmalarını görevselci açıdan incelediler.

Pozitivist Gelenek
Deneyselcilik, Avrupa ve ABD’de 1920’lerde benimsenmeye ve Rockefeller, Ford gibilerinin desteğiyle 1930’larda ivme kazanarak gelişmeye başladı. 1940’tan itibaren özellikle propaganda ve ikna üzerine deneysel araştırmalar yapıldı.

Paul Lazarsfeld’in önderliğinde niceliksel alan araştırmalarına ilgi arttı. Saha araştırmaları daha çok şirketler ve kurumlar için veri topladı, yarar sağladı. Araştırmalarda izleyicilerin algı, tutum, tercih ve davranışları incelendi.
Talcott Parsons kitle iletişim sisteminin, farklılaşmış toplumsal sistem olduğunu belirtir. Bu sistem, izleyiciye dört seçme özgürlüğü sunar:
a) Gazete, dergi, kitap, radyo ve televizyon istasyonları ve programları arasında seçim yapma;
b) içerik şekilleri ve kalite çeşitleri arasında seçim yapma;
c) tercihinde harcadığı para ve
ç) izlemeyi zaman içinde saptayıp, ona göre izleyip izlememe, şimdi okuma ya da bir yana koyup sonra okuma.

Post-Modern Yaklaşımlar
1990’lardan sonra medya örgütleri, özerklik kazanmış örgütsel sistemler olarak düşünülmeye başlandı. Medya kuruluşlarıyla izleyiciler arasında simetrik bir ilişki olduğu varsayıldı: İzleyiciler medyayı kendi arzu ve tutumlarına göre manipüle edebilirler. Bu görüşün klasik savunucularının (McQuail, Blumler ve Halloran) geleneği, liberal-çoğulcular içine bütünleşmiş olarak devam etmektedir.

Türkiye
Matbaa ancak 1727’de kurulmuş, ama hiçbir zaman bilginin yayılma aracı olamamıştır. İlk gazeteler 1795 yılından itibaren Fransızlar tarafından Fransızca olarak yayınlanmış, 19. yüzyıldan itibaren halka ulaşmada büyük umut bağlanan gazetecilik, devletin sıkı denetimi altında gelişememiştir.

Türkiye’de iletişim alanına ilişkin ilk çalışma bir gazeteci tarafından (Ahmet Emin Yalman) ABD’nin Columbia Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde yapılmıştır: The Development of Modern Turkey as Measured by Its Press, (1914).
1965 yılında Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksek Okulu’nun kurulmasıyla iletişimde akademik araştırma yapma olasılığı ortaya çıktı. Okul, basit bir sömürge olarak kullanıldı; ne meslek okulu olarak ne de SBF bünyesi içinde bir sosyal bilim dalı olarak gelişebildi.

 ---
Medya Sosyolojisi
Prof. Dr. İrfan Erdoğan
Anadolu Üniversitesi Yayın no: 2832
Eskişehir, Ocak 2013

Medya Sosyolojisi: Kitle İletişimi Sosyal Anlam, Gelişim, Örgütlenme ve Örgütsel İlişkiler

Kitle İletişimi
Sosyal Anlam, Gelişim, Örgütlenme ve Örgütsel İlişkiler
Kitle iletişimi öncelikle, emtia üreten ve dağıtan endüstriyel ve ticari örgütlerdir.
Yönetimsel iletişim biçimidir, çünkü kitle iletişimi, haberden spora ve eğlenceye kadar çeşitlenen formatlar yoluyla enformasyon, biliş, duygu, inanç, beklenti, duyarlılık ve davranış yönetimi işini yapar.

İletişim araçlarının sosyal görevleri:
Araç, kitle iletişiminde kullanılan her tür teknolojik aygıttır.
a) Enformasyon verme görevi
b) Toplumda karşılıklı bağ kurma görevi
c) Toplumsal sürekliliği sağlama görevi
d) Eğlendirme, avuntu, dinlendirme görevi
e) Harekete geçirme (seferber etme) görevi

Kitaplarda bunlar yazılsa da kitle iletişimi belli odakların çıkarlarına hizmet eder.

Kitle iletişiminde araç, kitle iletişiminin üretiminde, dağıtımında ve bitmiş ürünün taşınmasında kullanılan her şeydir.
Kitle iletişiminin olması “teknolojiyle aracılanma” ile mümkündür.
Kitle iletişimindeki “İletişim” kavramı, kurumsallaşmış, örgütlü, yönetimsel sembolsel/düşünsel içeriği üretmeyi ve dağıtmayı anlatır.
Kitle iletişiminde “ürün,” okuduğumuz bir kitap, gazete veya dergidir.

KİTLE İLETİŞİMİNİN GELİŞİM TARİHİ
İlk kez Sümer’de (M.Ö. 3500) kil tabletler üzerine çivi yazısıyla yazılan yazıda semboller bir sesi anlatıyordu.
Bilinen en eski kitap “Yaşayan ölünün kitabı” Mısır’da papirüs üzerine yazılmıştır (M.Ö. 1900). Mısır’da papirüs üretimi M.Ö. 4000 yılları ile M.S. 10. yüzyılın ikinci yarısına kadar sürmüştür. Papirüse göre daha dayanıklı, esnek ve silinebilir olan parşömenin kullanımı yavaş yaygınlaşmış ve M.S. 4. yüzyılda papirüsün yerini almıştır. Semerkant’ta ipek kozasından “kağat” yapan ilk imalathane M.S. 652 yılında kurulmuştur.

İletişimi taşıyan araçların gelişmesi, yazıyla kaydetme ile birlikte başladı.
19. yüzyılın başından sonra hızlanan bir şekilde basının gelişmesi kitle iletişim çağı olarak nitelenen kapitalist özel mülkiyet ilişkilerinin egemenliğindeki bir gelişme dönemine geldi.

Günümüzdeki anlamda ilk gazetelerin çıkışı ve gelişme tarihi 16. yüzyılın başlarına kadar gider.
Türkiye’de ilk çıkarılan gazeteler resmiydi. Özel gazeteler çıkmaya başladıktan sonra deneyim mekanizmaları çalışmaya başladı: 1864 tarihli Basın Nizamnamesi, 1964 tarihli Ali Kararnamesi iktidarın basın üzerindeki denetiminin örnekleridir.
Kitapla bağıntılı olarak ilk kütüphane M.Ö. 540 yılında Atina’da kuruldu.
Romanın çöküşüyle 12. yüzyıl arasında kitap basımı ve kitap kültürü manastırlar ve onlara bağlı kuruluşların tekelindeydi.
İlk Avrupa üniversitesi 1119 yılında Bologna’da (İtalya) kuruldu. Laik üniversitelerin yükselmesiyle, bilgi üretiminde Roman Katolik Kilisesinin tekeli kırılmaya başladı. Din savaşları sırasında Fransız manastır kütüphaneleri yağmalandı ve yıkıldı.
Türkiye’de ilk kitabı 1494’te İspanya Musevileri 1492’de kurdukları basımevinde basmışlardır. Ermeniler 1567’de ve Rumlar 1627’de basımevi kurmuşlar. Türklerce basımevinin ele alınışı 1727 yılında İbrahim Müteferrika’nın girişimleriyle olmuştur.

Fotoğrafın kitle iletişiminde kullanılması olasılığını çıkaran ilk örneği, Roger Fenton’un 1854’te Kırım Savaşı’yla ilgili fotoğraşarı oldu. New York Daily Graphic gazetesi ilk düzenli gazete fotoğraşarını 1880’de bastı.

1844’te Baltimore ile Washington arasında telgraf hattı kurdu.
Telgraşa gönderilen güncel haberin para ödeyen müşterilere satılmasıyla birlikte haber ajansları kurulmaya başlandı. Böylece enformasyon uluslararası pazarda alınıp satılan günlük değerli emtia oldu.

Alexander Graham Bell Amerika’da ilk telefon patentini 1876’da aldı.
1877’de Thomas Edison ilk ses kaydını (phonograph) yaptı.
1920’de ilk radyo istasyonu KDKA Pittsburgh’de yayına başladı.
Lumiere kardeşler Paris’te ilk hareketli resimleri gösterdiler (1895).
İlk sinema salonu New York’ta açıldı.
1977’de videokaset satışları ve kiralamaları çıktı.

Televizyonla ilgili teknolojik gelişme 1923’te Westinghouse fizikçisi Vladmir Zworykin’in “iconoscope” denen görüntü aletini (televizyon tüpünü) bulmasıyla başladı. 1939 New York Dünya Fuarında ticari televizyon açıklandı.

Kitle iletişimi çok büyük sermaye isteyen örgütlü yapılar gerektirir. Büyük sermaye de aynı ve farklı medya türlerine de sahip olarak tekelleşmeye yönelir.

Örgütlenme Biçimleri
Kitle iletişiminde örgütlenme çeşitli biçimlerde olur. Örneğin, kamu kurumu, özel şirket ve karma sistemler vardır.
a) Kitle iletişimi ürününü üreten örgütler
b) Üretilen ürünleri pazara dağıtan “dağıtım örgütler”
c) Bu ürünü pazarda dağıtan perakendeciler
ç) İlgili kontrol kuruluşları
d) İlgili kullanıcı kuruluşlar

Bir firmanın, örneğin bir film şirketinin, filmin üretiminden sinemada gösterimine kadar olan tüm safhalardaki örgütlenmelere sahip olmasına “dikey entegrasyon/bütünleşme” (dikey tekelleşme) denir. Bir gazete firmasının gazete alanında satın alma ve birleşme yoluyla tekel oluşturmasına, aynı tür medya içinde olduğu için, yatay entegrasyon denir. Medya alanında gazete, televizyon gibi farklı yayın organlarına sahip olma durumuna da çapraz entegrasyon denir.

Kamu yayıncılığı biçimi örgütlenmede, medya örgütünün sahibi devlettir; sistem özerk veya bağımsız devlet kurumu olarak biçimlenir, finansı devlet tarafından yapılır (BBC, TRT).

Medya örgütlenmeleri öncelikle ticari olmak üzere siyasi ve kültürel amaçları olan yapılardır.

Şirket/kurum içi ilişkiler

Medya örgütlerinde yönetsel kontrol temsilden ve firmanın uzun dönem sağlığından önce gelir.
---
Medya Sosyolojisi
Prof. Dr. İrfan Erdoğan
Anadolu Üniversitesi Yayın no: 2832
Eskişehir, Ocak 2013