13 Ağustos 2018 Pazartesi

Küçük Asya


Charles Texier – Küçük Asya
Coğrafyası, Tarihi ve Arkeolojisi

SEKİZİNCİ KİTAP
ARMENİYA (ARMENIE) - PONT - PAFLAGONYA (PAPHLAGONIE)
BİRİNCİ BÖLÜM - Armeniya (Armenie)
Rum tarihlerine göre Ermeni kelimesi, Argonotlar (Argonautes)ın seferi zamanına kadar çıkar. Jason'un dostları arasında, Armeniurn şehrinden Armenus adında bir Teselyalı vardı. Bu adam, diğer göçmenlerle Akilisene (Acilicene) ve Adiabene sahalarında yerleşerek adını Armeniya memleketine verdi.

Ermenilerin adetleri, komşuları olan Medlerinkinden biraz farklıydı
…bunların her ikisi de İranlılardan tanrıça Anaitis ayinini almışlardı. Bu dinin, birçok vilayette ve özellikle Acilicene'de ünlü tapınakları vardı.

Ermeniler uzun süre Medlerin tebası olarak yaşamışlardır (s. 129).

Armeniya doğu tarafında Medie Atropatene ve batıda Kapadokya ile aynı sınırdaydı. Bu parça, bütün Küçük Asya'nın at yetiştirmekte en bol olan yeriydi. Nisaei cinsi, gerek boyu ve gerekse kuvveti ile ayırt edilir (s. 130).

İKİNCİ BÖLÜM
Paul Taraftarları (Pauliciens)
Bütün mezhep ve meslekler, burasını buluşma yeri olarak kabul etmişler ve bir kötü rastlantı olmak üzere, Bizans mahkemesi tarafından cezalandırılan papazların sürgün yeri de Küçük Armeniya idi.

Paul taraftarları (Pauliciens) denilen bir cemaat, Aziz Paul 'un öğrettiği prensiplerin takip edilmesini istiyordu.
Bu mezhep, Pont ve Kapadokya'da başarıyla yayıldı.
Paul taraftarları, civardaki dağları tutup Müslüman ordularına dayanarak yıllarca karşı koydular (s. 132).

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Anazarba
Anavarza (Anazarba) şehri, Ceyhan (Pyramus) ovasının ortasına çekilmiş bir yerdir.
İmparator, şehri birçok masraflarla tamir ettirerek yeni kurucusu olma sıfatıyla ona Jüstinopolis adını vermiştir (s. 135).
Anazarba kalesi, şehri güney tarafından koruyan kayanın üzerindedir.
İki katlı sur ile çevrili kalenin bir yerinde, ufak bir kilise vardır. Buradaki Ermenice yazılmış uzun bir kitabe, bunun 1075 yılında Prens Theurench ya da Thoras tarafından yapıldığını kaydeder.

Sis şehri, kayalık bir dağın kuzey yüzünde ve Anazarba gibi ovada yalnız bir kayalıktadır. Burası, önceden bir Ermeni kasabasıydı. Anazarba'dan uzaklığı, kuzeyden otuz altı kilometredir (s. 137).

Burada, Kayseri ruhani liderine denk ve Catholicos unvanıyla büyük bir papaz bulunmaktadır.

BEŞİNCİ BÖLÜM
Sis'den Maraş - Antiochia ad Taurum
Sis ovasından geçen Ceyhan (Pyramus) nehri, Toros Dağının kuzeyden güneye gelen büyük bir vadisinden iner. Dağda yapılmış hiçbir yol yoktur.
…otlakta çok sayıda koyun, sığır ve at sürüleri vardır. Bunlar, dağlıların tek servetidir.
Dağlar sık ormanlık ve Türkmen doluydu.
Haçin kasabası, vadinin başlangıcında ve dağın yamacındadır. Kasabanın karşısındaki yamaçta, eski bir manastır vardır. Bunların lideri, başpapaz· unvanına sahiptir.
Buradaki Ermeniler, İstanbul'dakilere benzemezler. Buradakiler, kendilerine hâkimiyeti kabul ettirmek isteyen Kürtlere yatağanlarını göstermek cesaretine sahiptirler. Görünüşlerinden bura Türkmenlerinden farkları, ancak göçebe hayatına rağbet etmemelerinden ibarettir (s. 139).

Göksun köyü, ağaç kütüklerinden yapılmış kulübelerden oluşan, her tarafı bataklık, hüzünlü bir yerdir.

İmparator Alexis zamanında Maraş, yönetim sınırları Antakya ve Urfa (Edesse)'ya kadar uzanan bir patriklik merkeziydi.
Nüfusun, üçte biri Ermeni olmak üzere altı bin kadardır. Maraş'ta dokuma sanatı çok yaygın ve faaliyettedir; abalar ve sırma ya da ipekle dokunmuş yünden harmani ve yelekler yaparlar, Türkmen kadınlarının kullandıkları boyalı pamuk bezler de geniş bir ticarettir (s. 142).

ALTINCI BÖLÜM
Fırat Havzası - Malatya (Melitene)

YEDİNCİ BÖLÜM
Eğin (Eguine) - Fırat Vadisi

SEKİZİNCİ BÖLÜM
Pont Krallığı
Küçük Armeniya'yı Pont'tan ayıran ve pek sarp dağ manasına gelen Scydisses kelimesini, antik dönemde ad olarak taşıyan dağlara, Heptacometes adında yırtıcı bir millet yerleşmişti. Bunların evleri ormanların ağaçları ya da kütüklerden yapılmış kümeler idi. Bunların ·üzerinden, gelen geçene saldırırlardı. Rumlar, bunlara Mosynaikler (Mosynoeci) adını verirlerdi (s. 149).

Gümüşhane'de simli kurşun madeni, yerin üzerindeydi ve antik dönemden beri işletiliyordu. Bugün Kürt adı verilenler, Taoques ve Carduques'dir.

Karadeniz (Pont Euxin) kıyıları, çoğunlukla Asurlulardan bir kısım gibi sayılmıştı ve ona Kapadokya adını verenler, Medlerdir (s. 150).

Tarihte ilk defa Pont Kralı unvanını alan hükümdar, Sahte Smerdis'i imha eden Yedi Fars'ın torunlarından birisidir. Bunun adı, Mithridate idi ve bir krallığın kurucusu sıfatıyla Ctistes unvanını aldı.

Mithridate Ctistes, bütün bu milletleri egemenliği altına aldı. Fetihlerini Kızılırmak nehrinin doğusuna kadar götürdü; otuz altı yıl hükümdarlık ettikten sonra seksen sekiz yaşında öldü. Antigone'nin emriyle Gemlik (Cius)'e öldürüldü. Mithridate'ın milleti, birçok nesil Pont'a hakim oldular (s. 152).

Caligula, bu krallığı, bu prensesin oğlu Polemon'a bıraktı; bu krallık, sürekli olarak Pont Polemoniaque adını korudu. Burası, kıyıda Terme çayı (Thermodon)nın ağzını, Balaman (Polemonium) ve Ordu (Cotyore) ve içte Niksar (Neo-cesaree), Zile (Zela) ve Sivas (Sebaste) ile Megalassus'u içine alıyordu.

Kapadokya Pont'u (Pont Cappadocien), kıyıda Giresun (Pharnacie Cerasus), Trabzon (Trapezus) ve bilinmeyen diğer yerlere sahipti (s. 153).

Kiliseye ait kayıtlar Pont'un sadece iki sahasını tanıyor; Pont sahası veya Bitinya ve Polemonyak Pont'u. Bu son saha sadece beş şehir içerir: Niksar (Neo-cesaree), Gümenek (Comana), Bolaman (Polemonium), Giresun (Cesarus) ve Trabzon (Trapezus)

DOKUZUNCU BÖLÜM
Trabzon (Trebizonde/Trapezus)
Trabzon şehri iskelesi, kuzey Armeniya, Medya ve İran şehirlerinin ticaretinin giriş yeriydi (s. 154).

ONUNCU BÖLÜM
Trabzon Krallığı
Jean'ın üçüncü oğlu olan David Comnene, yönetimi zorla ele geçirdi. Uzun Hasan'a yardımda bulundu. Sultan II. Mehmet Trabzon'u kuşattı. Bu kuşatma bir aydan çok devam etmiştir. David, gafil avlanarak önce İstanbul'a ve oradan Edirne'ye gönderilip, bütün ailesiyle beraber öldürüldü. 1204 yılında kurulan Trabzon İmparatorluğu, 1462 yılında son buldu.

Şehrin kuzey köşesinde, volkanik kayalardan meydana gelmiş bir burun vardır; bu kayalarla kıyı arasındaki girinti, eski liman idi, burası şimdi kum dolmuştur. Bu burnun tepesinde, 1836 yılına kadar ayakta kalmış kalenin yanmış harabesi görünüyordu (s. 156).

…bunu yaptıran Ahmet oğlu adındaki Paşa, gözden düşerek gönderilen bir kapıcıbaşı aracılığıyla başı kesilmiş ve bina da ateşe verilmiştir. Bu olay, 1740 yılında Sultan I. Mahmut zamanında olmuştu.

Şehrin aşağı kısmında Türkler oturur. Hristiyanlar, kuzeydoğudaki mahalleye yerleşmişlerdir.

Şehir, sekiz bin hane kadar tahmin edilir; bunların beş yüzü Ermeni, bin beş yüz kadarı Rum ve altı bini Türk'tür.

ON BİRİNCİ BÖLÜM
Kızlar Manastırı

ON İKİNCİ BÖLÜM
Pont Krallığında Anaitis'in Büyük Kutsal Yerleri – Komana (Comana) - Zile (Zela) - Boğazköy (Pterium)

ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Anaitis Dini
Kaideliler (Chaldeens) tarihinin üçüncü kitabında, Berose der ki: İranlılar bir dönemde insan şeklinde putlara tapmaya başlamışlardı (s. 162).

İskitler (Saces) kavmi, İran'a akın ederek İranlılar tarafından püskürtülünce, bu zaferin anısı olmak üzere İranlılar bir kayanın etrafına toprak yığarak bir tepe haline getirdikten sonra, onu bir duvarla da çevirmişlerdi. Burada iki tapınak yaparak birini Tanrıça Anaitis'e ve diğerini İran tanrıları olan Omanus ve Anandate' e armağan etmişlerdir.
Zileliler Strabon'un zamanında, Anaitis'in bütün kutsal yerlerinde ayin yapıyorlardı (s. 163).
Anaitis tapınaklarında yapılan ayin ve ibadetler Pyraethee adı verilen özel yerlerde, ateş yakılma şeklinde yapılırdı.
Büyük ayinler, Anaitis ve Omanus tanrılarının heykelleri gezdirilerek yapılırdı. Strabon, bu heykelleri belirlemek için, "ağaçtan yüz" anlamı gelen Xoanon kelimesini kullanırdı.

ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Polemonyak Pontu (Pont Polemoniaque) Sahasının Şehirleri - Tokat - Gümenek - Komana (Comana)

Comana Pontica / Gümenek

ON BEŞİNCİ BÖLÜM
Turhal - Kazova - Zile (Zela)

ON ALTINCI BÖLÜM
Amasya (Amasie)

ON YEDİNCİ BÖLÜM
Kale ve Kral Mezarları

ON SEKİZİNCİ BÖLÜM
Galatya Pontu'nun Şehirleri - Pterium - Boğazköy - Höyük

ON DOKUZUNCU BÖLÜM
Tapınak

YİRMİNCİ BÖLÜM
Kale - Saray

YİRMİ BİRİNCİ BÖLÜM
Yazılı Kaya
İskitler hiçbir zaman sanata eğilmeyip aksine erişebildikleri milletlerin eserlerine saldırdıklarından, bu yerdeki eserleri ve anıtları bunlara nispet etmek doğru olmaz (s. 199).

Sakalar Armeniya'nın bir kısmını ele geçirerek buraya Sacacene adını verdiler. Ta Kapadokyalıların memleketine kadar girerek özellikle buna komşu olan ve bugün Pontici adıyla ayırt edilen parçasını işgal ettiler (Strabon’dan aktarıyor).

YİRMİ İKİNCİ BÖLÜM
Alacahöyük (Öyük) - Med Sarayı

YİRMİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Karadeniz (Pont - Euxin) Kıyısını Dolaşma
Tirebolu
Şehrin dört kilometre doğusunda, Arrien'e yirmi stade uzaklıkta eskiden bilinen bir gümüş madeni vardır; burası eski Argyria'dır.

Giresun adası
…burası antik dönemde Mars tanrısına bir tapınak yapmış olan Otrere (s.150) ve Antiope adlarındaki iki Amazon kraliçesinin tarihi anılarıyla meşhurdur.

Herkesin bildiği gibi, bu memleketin (Giresun) ünlü olan kiraz ağacını, ilk defa İtalya'ya götüren adam Lucullus'tur. Bu şehir, ilk adının şöhretini korumuş ve ikinci adı olan Pharnace unutulmuştur (s. 205).

YİRMİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Paflagonya (Paphlagonie)
İskitler, Truva'nın düşmesinden sonra Adriyatik körfezi kıyılarına gittiler ve orada Venetilerin köklerini oluşturdular (s. 208).

YİRMİ BEŞİNCİ BÖLÜM
Sinop (Sinope) - Amasra (Arnastris) - Karadeniz Ereğlisi (Heraclee)

---
Texier, Charles. (2002), Küçük Asya (III. Cilt), Çev. Ali Suat, Enformasyon ve Dokümantasyon Hizmetleri Vakfı, Ankara

Gümüşhane Halk Kültürü - 1. cilt


Gümüşhane Halk Kültürü - 1. cilt
Talat Ülker, Necati Yılmaz, Şahin Kazancı, Engin Doğru

Gümüşhane ili, bilhassa Osmanlı-Rus savaşları esnasında yoğun göç almış, Anadolu'nun başka kentlerine yönelen birçok göç kafilesinin de yol uğrağı olmuştur.
Bu yüzden Gümüşhane ilinin hemen her ilçesinde hatta her vadisinde farklı bir folklorik dokuyla karşılaşmak şaşırtıcı değildir (s. 21).

İnsanların hayatlarını sürdürebilmeleri için gerekli olan temel ihtiyaçlar ve bunların kültürel yoldan karşılanması ile yeni kültürel ihtiyaçlar arasında bağlantı kurulabilir (s. 32).

Halk Kültürü Ürünlerinin İşlevleri
1) Hoş vakit geçirme, eğlenme ve eğlendirme.
2) Değerlere, toplum kurallarına ve törelere destek verme.
3) Eğitim veya kültürün gelecek kuşaklara aktarılmasıyla eğitme.
4) Toplumsal ve kişisel baskılardan kurtulmak için kaçma-kurtulma mekanizması.
5) Pratik çözümler sunma.
6) Çatışmaları körükleme, başkaldırılara destek verme, kurulu düzene ve değerlere direnme (s. 34)

Folklorun hoş vakit geçirme, eğlenme, eğlendirme işlevi, yöredeki halk kültürü ürünlerinde çok belirgin olarak öne çıkar. Özellikle masalların, fıkraların, halay ve horon ezgilerinin en önemli işlevi eğlendirmek, hoş vakit geçirtmektir (s. 35).

Toplum kurallarına uygun davranma, kişiyi toplumun dışına itilmekten kurtarır.

Ay tutulmalarında, ayın acı çektiği düşünülerek teneke çalınır, silahlar sıkılır. Hayvanı kaybolan çobanlar, kurt ağzı bağlatırlar. Böylece hayvanlarına kurtların saldırmasına engel olduklarına inanarak az da olsa rahatlarlar.
Folklor, çeşitli halk kültürü ürünleri ile halkın sorunlarına pratik çözümler sunar (s. 58).

Gümüşhane ve Çevresinin Coğrafyası
Gümüşhane ili 38° 45' -40° 12' doğu boylamları ile 39° 45' -40° 50' kuzey enlemleri arasında olup (…) deniz seviyesinden yüksekliği ortalama 1400 metredir.
Gümüşhane coğrafi özellikleri bakımından iki farklı ana yöreye ayrılır: Kelkit Çayı ile Harşit Çayı
…ilin büyük bir kısmının dağlarla kuşatılmış (s. 63)

Gümüşhane il sınırları içerisinde iki önemli ova: Kelkit ve Şiran ovaları

Gümüşhane'de 283 yayla bulunmaktadır (s. 64).

İklim
Gümüşhane ve çevresinde, Doğu Anadolu Bölgesi'nde hâkim şiddetli karasal bir iklim ile Doğu Karadeniz Bölümü'nün nemli iklimi arasında, bir geçiş iklim tipi görülmektedir (s. 65-66)
…il topraklarında kuzeyden güneye doğru gidildikçe akarsu kaynaklarında kavak ve söğüt toplulukları bulunmaktadır.
Vadi tabanlarından dağlık kesimlere doğru kültür arazileri içerisindeki meyve ağaçları ( elma, vişne, armut, kiraz, ceviz, kuşburnu vb.) dışında genellikle step biçimlenmesine sahiptir.
Gümüşhane ve çevresinin başlıca akarsu şebekesini, Kelkit Irmağı, Harşit Çayı, Karadere ve Yanbolu Dereleri ile bunların yan kolları oluşturmaktadır (s. 66).

Ksenophon’un Yağmurdere üzerinden Trabzon'a ulaştığı sanılmaktadır.
Persler döneminde kullanılan Kral Yolu (güzergâhı tam olarak bilinmiyor)
Gümüşhane, aynı zamanda Trabzon limanına çıkan tarihi İpek Yolu üzerindedir (s. 68).

Roma'nın askeri yol şebekesinin bir kolu Satala'dan Fırat'ın sağını takip ederek Melitene (Malatya)'ye ulaşmaktadır.

Gümüşhane ve Çevresinin Tarihçesi
Gümüşhane isminin verilmesi yörede zengin gümüş madenlerinin ve maden ocaklarının bulunmasıyla ilgili olduğu açıktır.
Gümüşhane adıyla ilgili olarak halk arasındaki efsaneye göre Gümüşhane adı bir zamanlar bu bölgede yaşayan bir bey/komutanın dillere destan dünyalar güzeli Gümüş adında tek bir kızı varmış. Bu kız yörede bulunan fakir bir çobana gönlünü kaptırmış. Ancak babası kızını yörenin önde gelen komutanlarından veya beylerinden birine vermek istiyormuş. Babasının isteğini kabul etmeyen kızını ikna edebilmek için kendisine Gümüşten bir saray/köşk yaptırmış ve kızını buraya hapsetmiş. Bu güzeller güzeli, altın sarısı saçlı kız saçları gümüş gümüş tel oluncaya kadar ömrünün geri kalan bölümünü burada geçirmek zorunda kalmış. Sonra sarayın/köşkün bulunduğu yerde bir şehir kurulmuş ve kurulan bu şehre de Gümüşhane demişler.

Gümüşhane adına ilk kez 1718 tarihinde rastlanmaktadır. Bunun yerine Osmanlı tahrir kayıtlarında (…) Canca adı geçmektedir (s. 71).  
(batılı) seyyahların şehrin adının kendi dillerinde yazılan biçimi olan Ghumishkhana, Gemiskhana, Gumush khaneh, Gumysch haneh, Gumuysch hane, Gyumish-Khane gibi ifadeleri kullanır (s. 72).

Bölgenin prehistoryası ve arkeolojisi üzerine ilk bilimsel çalışmalar K. Kökten tarafından yapılmıştır.
Yörenin tarihöncesi çağlar içerisindeki en erken bulguları, Geç Kalkolitik Çağ ile başlar.

Pers orduları MÖ.550 yıllarına doğru Med hâkimiyetine son verip (…) Pers Krallığı'nı kurduktan sonra Gümüşhane ve çevresi Doğu Karadeniz Satraplığı içinde yer aldı. Herodotos'a göre (…) Bu satraplık sınırlarında Moskhiler, Tibarenler, Makronlar, Mossyoiklar ve Marsalar gibi halklar yaşamaktaydı. Bu halklardan Makronlar'ın Gümüşhane yöresinde yaşadıkları kabul edilmektedir.

Perslerin tarih sahnesinden çekilmeleriyle birlikte Mithridates MÖ. 302/301 tarihlerinde bağımsızlığını ilan ederek Pontos Krallığı'nı kurdu. Gümüşhane yöresinin Pontos Krallığı sınırları içerisine katılması I. Pharnakes'in MÖ. 185 yılında Miletos'un kolonisi olan Sinop'u ele geçirmesinden sonra olmuştur (s. 74).

Caesar, Anadolu'yu tamamen ele geçirdikten sonra Anadolu'da birçok eyalet kurdu. MÖ. M yılında kurulan Bithinya-Pontos Eyaleti de Anadolu'da kurulan eyaletlerden biriydi. Gümüşhane yöresi de bu eyalet sınırları içinde yer aldı.

Gümüşhane yöresi Bizans-Sasani ilişkilerinde uzun süre tıpkı Roma-Parth ilişkilerinde olduğu gibi önemli bir askeri karargâh olma özelliğini devam ettirmiştir.

Müslüman Araplar yöreye akınlar yapmaya başlayınca yöre Müslümanlarla BizanslIlar arasında birkaç kez el değiştirdi. Tuğrul Bey döneminde Selçuklularla BizanslIlar arasında 18 Eylül 1048 tarihinde yapılan Pasinler Savaşından sonra Gümüşhane çevresi geçici de olsa Selçukluların eline geçti.

(Fatih döneminde) Cenehah, Torul ve Cezre kaleleri Rakkas Sinan Bey tarafından alınarak Osmanlı sınırları Trabzon'dan Gümüşhane merkezine kadar genişletilmiş oldu.

Yavuz Sultan Selim'in valiliği döneminde Safevilerin katliamlarından kurtulmak için Doğu Anadolu'dan kaçan Akkoyunlular ve (…) Akkoyunlu Padişahı Murathan'ın soyundan gelen Murathanoğulları Gümüşhane yöresine yerleştirilerek buralar kendilerine tımar olarak verildi (s. 78).

Gümüşhane, muhtemelen XVII. Yüzyılda Torul ile birleştirilerek kaza haline getirildi.

Tirebolu ve çevresinde eşkıyalık faaliyetlerinin artması üzerine (…) Tirebolu ve çevresi 1804 yılında idari yönden Gümüşhane'ye bağlandı (s. 79).

1881 tarihinden cumhuriyetin ilanına kadar Kelkit ve Şiran kazaları Gümüşhane Sancağı'na bağlı kalmış ve Gümüşhane Sancağı 20 Nisan 1924 tarihinde il yapılmıştır (s. 81).

Nüfus Hareketleri ve Güç Olgusu
Gümüşhane ili, yeryüzü şekilleri itibarıyla genel olarak çok arızalı bir yapıya sahip olduğu için geniş tarım toprakları bulunmamaktadır.

Göç olayları, nüfus kaybının en önemli nedenleri arasında yer almaktadır. Gümüşhane yıllardan beri coğrafi şartların elverişsizliliğinden dolayı göç olaylarına maruz kalmıştır.

Gümüşhane'den ayrılanların büyük çoğunluğu başta İstanbul olmak üzere Bursa, Kocaeli, Trabzon ve Erzincan'a yerleşmiştir.
…göç olayları daha çok kırsal kesimden olmaktadır (s. 91-92).

Sosyal ve kültürel yapı birlikte toplumu oluştururlar. Sosyal yapı toplumun bir hiyerarşik düzen içerisindeki kuruluşunu, kültür ise bu kuruluşun muhtevasını ifade eder (s. 93).

Gümüşhane yöresi üzerinde yaptığımız araştırmada gözlemlediğimize göre yörede geçmişte yaygın olarak ataerkil geniş aile yapısı ile karşılaşılmaktadır. Yörede geniş aile güç, kuvvet ve birlik olarak algılanmakta, aile bireylerinin sayısal çokluğu, ailenin maddi ve manevi gücünün göstergesi olarak kabul edilmektedir (s. 96).

Ailenin yapı ve fonksiyonları toplumsal değişmeye göre değişmektedir.

(Aile) son yıllarda çekirdek aileye doğru evrilmektedir.
Yörede geniş aile yapısı özellikle yaşlı kesim tarafından korunmaya çalışılmaktadır.
Köylerde geniş aile bir güçtür ne kadar kalabalık iseniz o kadar güçlü kabul edilirsiniz. Bu yörede geniş ailenin yaygın olmasının en önemli nedenlerinden biri çocukların işsiz olmasıdır (s. 99).

…toplumu ayakta tutabilmek için öncelikle aile kurumunu ayakta tutmamız gerekir.

Aileler genellikle kalabalık olup, pederşahi aile sistemi mevcut olduğundan çocuklar evlenseler bile ailenin ekonomik ve sosyal yapısı içinde kalırlar. Ailede kadının söz hakkı son derece kısıtlıdır, kadın tamamen erkeğe bağlıdır. Gümüşhane yöresinde geleneksel yapı içerisinde kadınlar ev işleriyle ilgilenirler (s. 100).

Gümüşhane yöresinde evde olan büyük erkek yanı baba ailenin reisidir fakat evin en yaşlısı anne ise bazı ailelerde evin reisi o olur.

Aile ile ilgili büyük bir problem olduğunda büyükler toplanır ve onlar karar verir.
Yörede geçmişte geniş ailelerde yemeği önce ailedeki erkekler, daha sonra kadınlar ve çocuklar yerler. Eve bir misafir geldiğinde kadınlar sofrada olmaz, misafirlerle erkekler ilgilenir.
…halk arasında küfürlü konuşmalar yaygındır.
Anneler çocuklarına beddua niteliğinde sözleri oldukça fazla kullanmaktadırlar.
Habersizce eve misafir getirilebilir (s. 102).

Ramazan bayramı, kurban bayramı ve kandiller dini günler olduğu için oldukça önemsenir.
…sünnet için düğün yapılması pek yaygın değildir.

Yeni ev yapmış olana ev eşyası türünden bir hediye almak gelenekleşmiştir.
Hacdan gelenlerin kendilerini ziyaret edenlere hediye getirmesi önemsenir (s. 105).

Genç kuşakların değişen toplumsal koşullara daha çabuk uyum sağladıkları ve yaşlı kuşaklardan farklılaştıkları, bunun ise baba oğul sürtüşmelerine yol açtığı bilinmektedir.

Yörede yapılan araştırmalarda, aile içi huzursuzluklar konu edildiğinde gündeme iki konudan ilkinin kayınvalide-gelin, İkincisinin ise gelinler arası çekişmeler olduğu tespit edilmiştir.

Gümüşhane'de Dini Yapı
Gümüşhane'nin ilk yerleşim yerinin bugünkü Canca Mahallesi'nin bulunduğu yer olduğu bilinmektedir.
Bazı tarihçilere göre, Gümüşhane'nin ilk sakinleri, Anadolu'da madenle uğraşan ilk kavimlerden biri olduğu söylenen Haldilerdir.
VIII. Yüzyıldan başlayarak yöre İslâmlaşmış ve Türkleşmiştir.
Clavijo, XV. Yüzyılda Gümüşhane ve çevresinin büyük ölçüde Türkleştiğini ve İslâmlaştığını dile getirmektedir.
1869 tarihli Trabzon Vilayet Salnamesi'ne göre şehirde 14 mahalle içinde 920 hane bulunmaktaydı. Bu salnameye göre Gümüşhane Sancağının toplam erkek nüfusu şöyledir: (s. 110)
Müslüman
Rum(Ortodoks)
Ermeni (Gregoryen)
Toplam
24328
11542
718
36588


1805 yılına ait kayıtlara göre Gümüşhane ilinin nüfusu şöyledir:
Müslüman
Rum(Ortodoks)
Ermeni (Gregoryen)
Toplam
21956
5459
1152
28567

Gümüşhane ve çevresinde geçmişte Hıristiyan nüfusun yaygın olmasının önemli sebebi Trabzon-Pontus Rum Devletidir.

1885 yılındaki rakamlara baktığımız zaman Gümüşhane'de 21.956 Müslüman, 5.459 Hıristiyan (Rum), 1.152 Ermeni olduğunu görmekteyiz (s. 113).

Osmanlı Devletinde XV. asırdan itibaren zaviye kavramı (…) şehir, kasaba ve köylerdeki küçük tekkelerle, geçit, derbent ve yol üzerinde bulunan misafirhaneler için kullanılmıştır

…bölgeye yerleşen Türk dervişlerinin genel olarak Ahi oldukları görülmektedir.
Doğu Karadeniz bölgesinde bulunan zaviyeler, umumî/ticarî yollarının güvenlik ve imaret hizmetlerini; yollar üzerindeki köprülerin bakım ve onarım hizmetlerini yerine getirmişler, çevre köylerin ve nahiyelerin teşkilatlanmasını sağlamışlardır (s. 122).

(Kürtün’de bulunan) 1526 tarihli iki Osmanlıca belgeye dayanarak Alevî-Bektaşî geleneğine bağlı Güvenç Abdal (Güvende Şeyh) Ocağından söz edilmiş ve Karadeniz Bölgesi'ne yerleşen Çepnilerin bu ocağa bağlı olduğu genel yargısı çıkarılmıştır (s. 123-124).  

Kelkit nahiyesinde Balahori köyünde Uzun Hasan'ın eşi, yani şehzade Yakup Bey'in annesi Selçukşah Hatun ile Haneke köyünde Uzun Hasan'ın hemşiresi (kız kardeşi) Şah Hatun birer zaviye tesis etmiş gözükmektedir.

1320 (1904) yılına ait Trabzon vilayet salnamesine göre Gümüşhane'nin toplam nüfusu 122,429 idi: (s. 131)
Müslüman
Rum(Ortodoks)
Ermeni (Gregoryen)
Toplam
89.240
31.422
1767
122.429

1925 yılına ait kaynaklarda ilin genel nüfusu 101.153 kişidir. Nüfusun 1.110'u Hıristiyan, 99.843'ü Müslüman'dır. Görüldüğü gibi nüfusun %98,7'sı Müslüman'dır (s. 131).

Günümüzde Gümüşhane ve ilçelerinde gayr-i müslim vatandaş yaşamamaktadır.
Bölgedeki son Hıristiyan nüfus cumhuriyetten sonra bölgeyi yavaş yavaş terk etmiştir.
Gümüşhane'nin dini hayatında ana renk Sünniliktir. Buna rağmen il nüfusu içerisinde geleneksel olarak var olan Alevilik inancının yanı sıra son yıllarda Şiilik mezhebinin mensupları da oluşmuştur (s. 132).

Gümüşhane yöresinde Alevilik geçmişte Güvenç Abdal ocağına bağlı olarak Kürtün'ün Güvende yaylasına yakın köylerinde izler bırakmışsa da günümüze ulaşmamıştır. Günümüzde Kelkit ilçesinde nüfusunun tamamı Alevi olan köyler şunlardır: Akdağ, Aydoğdu, Çömlecik, Devekorusu, Güllüce, Kömür, Obalar, Oğuz, Yarbaşı, Yeşilyurt (s. 137).

Yörede cemler için büyük olan ev seçilirdi. Sadece hastalar ve düşkünler ceme giremezdi Cemde zakirler, âşıklar mutlaka olurdu.
Yöre cemlerinde, cemiyetten insanlar Kuran okur. Kuran okunduktan sonra, hayır duaları okunur, sonra Gülbank çekilip, bağlanırdı. Muhabbetler olurdu. Sorunlar dile gelir, konuşulurdu (s. 141).

Muharrem ayında su ve ayran içilmez. Sarımsak, et, yumurta yenmez. Oruç, tuzla açılır. On ikinci günün bitiminde aşure dağıtılır.

Miraçlama, Hz. Muhammed'in miraca çıkışını, yolda bir aslana rastlayışını, onun ağzına yüzüğünü atarak yola devam edişini, hak katına vasıl oluşunu, hak katından dönerken kırklar meclisine girişini, kırklar meclisinde kırklarla semah dönüşünü anlatan manzumelere verilen addır.
Her akşam cemlerde şu miraçlama okunurdu:
HakkTeâlâ'nın nefesinden
Can güfere tutuş, dedi
Köpüğünden duydu dağlar
Tütününü arşa kürş, dedi

Arifler örneğini alır
Hakk'ı kalbinde bilir
Ya Ali keramet göster
Kamber sofra ser, dedi

Kamber sofra serdi, lam buldu
Destur sundu derya oldu
Dolandı bir daha geldi
Sefilen kapıyı aç dedi.

Açtı kapıyı içeri girdi
kırklara selam verdi
Kirine neşter vurdu
Bağrından kan deş dedi

Katı deşildi, kan döküldü
Gizli bademler söküldü
Selman bir engür getirdi
Ez, Muhammed'e iç dedi
Coş verdi Muhammed, içti

Çoş verdi semah yürüdü...
Denildiği zaman, kırklar semahı dönmek için kalkılır.

Taç devletin seridir
Gül Muhammed'in teridir
Veyis hizmetin eridir
Yalan söyleme hiç dedi

Yalan her yerde mat olur
Ali'nin gülbü zat olur
Hacılar Kabe'ye vardı
Arafat'ta koç dedi

Kurban koçu meledi
Hakikat tuzun yaladı
Arifler gönlü aradı
Hatâyî'm Hak buldu
Bu iş tamam, dedi
(s. 143-144)

Gümüşhane Yöresinde İz Bırakmış Alevi Bektaşi Uluları
Abdal Musa Sultan, Barak Baba ve Güvenç Abdal
Hacı Bektaş-ı Velî'nin manevî halifelerinden Abdal Mûsa Sultan, Veiâyetnameye göre Genceli'de doğmuştur.
Vilayetname'de geçen "Hünkâr Hacı Bektaş vefât edince, Abdal Mûsa dünyaya geldi" cümlesine binaen onun doğum yılını Hacı Bektaş-ı Veli'nin vefât yılı olarak öngörebiliriz (s. 145).

…babasının adı "Haşan Gazi" olarak verilmekte ve annesinden yetim kaldığı yazılmaktadır. Haşan Gazi, Hacı Bektaş Veli'nin amcası Haydar Ata'nın oğludur.
Kaynaklara kayıtlı bilgilere göre; onun hayatının büyük bir bölümü bugünkü Antalya ilinin Elmalı ilçesi ve Tekke Köyü civarında geçmiştir.
Karadeniz bölgesine ve Gümüşhane yöresine uğradığına dair hiçbir kayıt ve söylence yoktur (s. 146).

Barak, kelime anlamı olarak tüylü, kıllı çuha ve bir tür hareketli ve marifetli av köpeği demektir.
Tokat'ın Çat köyünde doğduğu söylenen Barak Baba'nın asıl adı bilinmemektedir.
Sarı Saltuk'un (öl. 1298) müridi olmuştur.
Barak Baba, bütün Anadolu'yu gezip, İran'a geçer. İlhanlı Hükümdarı Gazan Han'ın (1295-1304) ilgisini çeker, onun sarayına yerleşir (s. 146).

…propaganda için gittiği Gilân'da (Kosova'da) müritleriyle birlikte kaynar kazana atılarak öldürülmüştür (s. 1307).
Barak Baha'nın Gümüşhane yöresine geldiğine dair herhangi bir kayıt yoktur. Bununla birlikte Gümüşhane yöresi Alevilerinin inanç dünyasında önemli bir yere sahip olduğu için olsa gerek adı Kırıntı köyü yakınlarındaki dağ zirvesine verilmiştir (s. 147).

Birçok tarihî metinde Güvenç Abdal, Hacı Bektaş Veli'ye en yakın Türkmen dedelerinden biri olarak anlatılır.
Karadeniz Bölgesi'nde yerleşik Alevi-Bektaşilerce adı sıklıkla anılan bir ocaktır.
Gümüşhane ili. Kürtün ilçesi Taşlıca köyü; Trabzon ili Akçaabat ilçesi Eskiköy; Düzce ili Gölyaka ilçesi Yunusefendi köyü; İzmit ili Kandıra ilçesi Ballar köyünde yerleşik Güvenç Abdal ocaklılarının kendilerini Güvenç Abdal Ocağı'na bağlı Çepni Alevisi olarak tanımladıkları tespit edilmiştir (s. 150).

Alevi-Bektaşi Çepni Türkmenlerinin inanç dünyasında önemli bir yer tutan iki Türkmen dedesi: Güvenç Abdal ve Sarı Saltık
Gümüşhane ili, Kürtün ilçesi, Taşlıca köyünün Güvenç Abdal Ocağı'nın tarihsel merkezi olduğuna dair tespitler yapılmıştır (s. 152).

Günümüzde yörede Güvenç Abdal Dede ve eşi Topal Emine Ana'nın adı sıklıkla anılmakta ve ikisi ile ilgili sözlü menkıbeler anlatılmaktadır.

Gümüşhane merkez ilçede gayr-i müslim nüfus bulunmamaktadır.
Kelkit ilçesine bağlı 81 köy bulunmaktadır. Bu köylerden 12'sinde Alevi vatandaşlarımız yaşamaktadır.
Şiran ilçesinin merkezi tamamen Hanefi olup, 17'si tamamen Alevi, yedisi karışık olmak üzere Alevi nüfus bulunmaktadır (s. 153).

Gümüşhane'nin bütün ilçelerinde Nakşibendî tarikatının mensubu bulunmaktadır. Gümüşhane ilinde belirli evlerde Nakşî usulü zikirler tertip edilir. Nakşîlerin bir kısmı Adıyaman Menzil, bir kısmı Erzincan diğer bir kısmı da İstanbul İskender Paşa guruplarına bağlıdırlar.
İslam dünyasında Halid Bağdadî'den sonra Nakşîlik tarikatının yayılmasında en önemli isim Gümüşhaneli Ahmet Ziyaüddin Hazretleri'dir.
Ahmet Ziyaüddin Gümüşhanevî hazretleri 1228 (M. 1813) yılında, Gümüşhane'nin Emirler mahallesinde dünyaya geldi.
1831 yılında İstanbul'a geldi.
…genç yaşta icazet aldı.
1876-77 Rus Harbi vuku bulunca, Kafkas Cephesin'de savaştı. Savaştan sonra Mısır'a giderek orada üç yıl talebe okuttu.
Rize, Of, Bayburt ve Gümüşhane'de büyük kütüphaneler tesis ettirdi.
1893 yılında vefat etti (s. 153).

Kadiri tarikatının, Gümüşhane'de şeyhi ve tekkesi yoktur.

Rıfaiyye tarikatının bölgedeki merkezi Bayburt'tur.

Mevlevilik bugün mensubu en az olan tarikatlardan biridir.

Nurcular, başlıca şu kollara ayrılmışlardır. Fetullah Gülen gurubu, Kırkıncı cemaati, Yeni Nesil grubu, Yazıcılar grubu, Med-Zehra grubu ve Kurdoğlu Cemaati (s. 154).

Süleymancıların, Gümüşhane merkezinde ve ilçelerinde yurtları ve mescitleri vardır.

Işıkçılar, Hüseyin Hilmi Işık'ın fikirlerine bağlı olan gruptur. İhlâsçılar, Türkiye genelinde, pazarlama, otomotiv ve finans alanlarında söz sahibi olmuşlardır (s. 155).

Geçiş Dönemleri
Evlilik sonrası anne ve babalar çocuklarının erkenden çocuk sahibi olmalarını isterler.
Yörede kadınlara özel hali anlatmak için farklı terimler kullanılır:
Ay hali
Başı kirli
Üstü oldu
Namazsız kalmak… (s. 162)

Türk toplumunda kısırlık kadına özgüdür. Erkeğin de kısır olabileceği düşünülmez. Bu nedenle kadın çocuk doğurmak için birtakım çarelere başvurmaktadır.
Komşular kısır kadına kuru baş derler; " İyi bir şey olsan çocuğun olurdu." diyerek yüzüne vururlar (s. 163).

Çocuğu olmayan kadın ev ebelerine götürülür.
Ev ebeleri kadına çeşitli otlardan ilaç yapar.
Çocuğu olmayan kadın süt buğusuna, ısırgan otunun buğusuna, su buharına oturtulur (s. 164).

Çocuğu olmayan kadın evlerden parça toplar, o parçalarla çocuğa giysi diker.
Ebegümeci, ısırgan otu daha başka yedi sekiz tane ot kaynatılır hamur kıvamına getirilir, çocuğu olmayan kadının dayanabileceği sıcaklıkta alttan kadına sarılır.
Maydanoz kaynatılır, pancar gibi sıkılır bezin içine konur, çocuğu olmayan kadının karnına sarılır.
Otlardan yapılan fitil şeklinde el ilaçları rahme konur (s. 165).

…istenmeyen hamilelikten kurtulmak için hamile kadın ağır yük kaldırır.
İstenmeyen hamilelikten kurtulmak için hamile kadın yüksekten atlar.
İstenmeyen hamilelikten kurtulmak için hamile kadın zehirli ot, ot kökü, fındık çubuğu gibi çeşitli objelerle alttan rahmi karıştırır (s. 167).

Yörede çocuğun sağlıklı doğması ve yaşaması için özellikle adakta bulunma, hocaya ve türbelere gitme çok yaygındır.

Hamileliğin en belirgin özelliği en olmadık zamanda kadının canının bir şey istemesi, aşermedir. Aşeren kadınların; ister iyi olsun, ister kötü olsun aşerdiği şeyin tadına bakması gerekir. Aşerdiği şeyi yemediği takdirde çocukta bir zarar bırakacağına inanılır (s. 169).

Adet kanamasından sonraki ilk on beş gün içinde kadın hamile kalırsa çocuk kız, on beşinden sonra hamile kalırsa çocuğun erkek olacağına inanılır (s. 170).

Oğlan doğuracak kadının karnı uzun top gibi, kız karnı ezik, yatık olur.
…kadın tatlı çok yerse oğlan edecek, ekşi çok yerse kız edecek denir (s. 171).

Oğlanda kadının yüzü güzelleşir, kızda çillenir.

Kadının gebeliği sırasında baktığı, yediği, içtiği, yaptıklarıyla doğuracağı çocuk arasında bir ilişki olacağı endişesinden dolayı bazı olaylara karşı önlem alınmıştır.
Gebe kadınlar turşu, soğan, ekşi, mercimek gibi bazı yiyecekleri yemekten kaçınırlar. Çünkü bu yiyecekler fazla su içerir ve şişkinliklerin, sancıların olmasına yol açar.
Kadın çocuğu güzel olsun diye hamileyken güzel insanlara bakar.
Kadın hamileyken şeftali veya kelle yerse çocuğu tüylü olur.
Hamile kadın sakız çiğnerse çocuğu isal olur.
Hıdrellez günü hamile kadın uyumaz, uyursa çocuğunda çok uyuyacağına inanılır.
Kadın aş ererken çocuğum güzel olsun diye aynaya, aya, güzel yüzlere bakar.

Doğan çocuk adaklıysa yeni olan hiçbir kıyafet alınmaz.

Doğum Hazırlığı
Kadın, evin içinde gezdirilir, beli ovalanır, ocaklar yakılır, su kaynatılır, hazırlanır. Çocuğun göbeğini kesecek makas, jilet ispirto ile temizlenir hazırlanır. Göbek bağı, göbek ipi göz önüne konulur.
Bir tava dolusu tereyağı eritilir, içine bal veya şeker katılarak doğum yapacak hastaya yavaş yavaş içirilir.
Doğumdan sonra müjde verene çeşitli hediyeler ve para verilir. Ebeye de anne tarafından hediye verilir (s. 176).

Ebe, doğum odasına girdiği zaman kadının sırtını üç kere sıvazlar. Fadime Ana'nın eli olsun, sana kolaylık versin der.

Çocuğu yaşamayan kadınlara tıbıkası (korkusu) var denir. Bu durumdaki bir kadın doğum odasına girerse, doğum yapan kadına da geçeceğine ve onunda çocuğunun yaşamayacağına inanılır.

Doğumu kolaylaştırmak için
Doğum zorlaşınca evin bacasından aşağı taş atılır.
Doğumun kolay olması için hamile kadının eteğinin dikişinden biraz sökülür.
Kadının saçları bağlıysa çözülür.
Sıcak pekmez, çay, süt içirilir.

Ebe, yaptırdığı doğum için para almaz.
Halk arasında çocuğun göbeği ile geleceği arasında bir bağ olduğu düşünülerek gelişi güzel bir yere atılmaz.
Çocuğun göbeğinden ut, parmak ölçülerek pamuk ipliğiyle iki uç kere sıkıca düğüm atılarak bağlanır.
Eğer göbek kanarsa çocuk yaşamaz ölür.
Sesi çok çıkmasın diye; kız çocuğunun göbeği uzun kesilir.
Göbek kesilirken çocuğa göbek adı konulur.
Göbek düştükten sonra, göbeğin iyileşmesi için; anne göbeğe memesinden bir damla süt sağar.
Çocuğun eşine bağlı göbeği kesilerek tespih ipi ile bağlanır. Bu parça saklanır. Saklandığı yere göre çocuğun geleceğini etkileyeceği düşünülür. Çocuğun göbeği, evine bağlı olacağı inancı ile evin temeline konur. Bu uygulama genellikle kız çocuklarına yöneliktir. Bolluk ve bereket içerisinde yaşasın diye kilere konur.

Doğunca ağlamayan çocuğun göbeği kesilmez. Göbek kesmek için çocuğun ses vermesi gerekir.

Doğumdan hemen sonra loğusa şerbeti yapılır. Gelene gidene doğumdan sonra ki yedi gün içerisinde ikram edilir.

…çocuğun; ağzına verilen ilk yiyecek veya içecekle yapılan işleme Anadolu'nun çeşitli bölgelerinde; boğaz açma, damak açma, ağız açma gibi adlar verilmektedir. Gümüşhane ve çevresinde çocuğun ağzının açılması işlemi ya anne sütüyle ya da şekerli su ile yapıldığı tespit edilmiştir.

Doğumdan sonra kadına ilk olarak hemen süt verilir.
Çocuğun ilk kakasına ağuz pisliği ya da kuvak denir. Ağuz pisliği genelde bir yere saklanır. Çocuğun gövdesinde pişik, sivilce gibi rahatsızlıklar olduğunda ilk kaka saklanan yerden alınır, suya atılır, o su çocuğun tepesinden aşağı dökülür.

Yörede kırk basması; doğumdan sonraki kırk gün içinde annenin ve bebeğin huzursuz, sıkıntılı olmaları, hastalanmaları ve bebeğin gelişmemesi şeklinde bilinmektedir.

Yörede kırk basması çok fazla önemsenmekte olup, bebeği ve anneyi bu kötü olaydan korumak için çeşitli önlemler alınmaktadır. Çocuk eğer ki büyümemiş ve cılız kalmışsa bir yolla kırk bastığına inanılır. Hemen hocaya gidilip çocuğun üstüne okutulur ve muska yazdırılır.

Kişi uykudayken üzerine "cin" olduğu düşünülen bir ağırlığın çökmesine "al basması" denir. Özellikle doğum yapmış, loğusa kadınların ilk günlerde maruz kalacağı bir sıkıntı hali, ateşli bir hastalık olarak yorumlanır (s. 196).

Çocuğun gözleri parlak olsun diye; çocuk üç günlük olunca; annesi gözlerine sütünü sağar.
Çocuğun kulakları ağrıdığı zaman, annesi çocuğun kulaklarına süt damlatır.
Çocuk kabakulak olduğu zaman; kulağı kalemle çizilir.
Kızamık olan çocuk bir hafta yıkanmaz.
Çocuğu nazardan korumak için omzuna ve beşiğine mavi boncuk takılır.
Nazar boncuğunun yanı sıra, yabani elmadan bir dilim kesilir ve nazar boncuğuyla birlikte çocuğun yakasına asılır.
Kimin nazar değdirdiği biliniyorsa onun bastığı yerden toprak alınarak çocuğun üstüne atılır.

Çocuk adı, genellikle doğumdan önce belirlenir.
Pazartesi, perşembe ve cuma günleri çocuklara ad verirler.
Çocuğa, ölü büyükbaba ya da babaannelerinin, ölü akrabalarının, dini ve tarihi şahsiyetlerin, yörede saygınlık kazanmış bir kimsenin adı verilir.

Güneş doğduktan sonra, ailenin en büyük erkeği, abdestli olarak, başı sağda, yüzü kıbleye dönük olan bebeği kucağına alır, yavaş sesle ezan okur. Sonra bebeğin kulağına üç kez adını fısıldar. Bu işlemin hocalara yaptırıldığı da olur (s. 202).

Yörede kullanılan en yaygın göbek adaları erkek çocuklar için "Muhammet", kız çocuklar için "Fatma"dır.

…gelişmeyen, zayıf, cılız kalan, kırk basan ve çok sık hastalanan çocuğa "aydaş çocuk" denir. Halk arasında; eğer çocuk gelişemiyor ve zayıf kalmışsa çocuğu kırk bastığı düşünülür (s. 204).

Konuşamayan ve konuşması geciken çocuklar için yapılan işlemler; genel olarak açma (ağzın anahtarla açılması), kesme (dil bağının kesilmesi), okuma (nefesi kuvvetli birinin okuması) ve birtakım büyüsel özlü (çocuğa kuş eti yedirmek, kuşun su içtiği kaptan su içirmek vb) işlemleri içermektedir (s. 207).

Çocuğu memeden kesmek için özellikle saç, salça, acı biber gibi şeyler kullanılarak çocuğun memeden vazgeçmesi sağlanmaktadır.

Bebeğin dişi çıkınca "diş buğdayı" kaynatılır. Diş buğdayı, kaynatılmış buğdayın şekerle harmanlanarak çerez haline getirilmiş şeklidir.

Çocuğun ilk dişi çıktığında "diş hediği" adı verilen kaynatılmış nohut, buğday bir tas içine alınır, makas, kalem, ayna ile birlikte bir tepside çocuğun önüne konur. Çocuğun bu eşyalardan birine uzanması, ilerideki mesleğini seçmesi beklenir. Sonra tasın içindekiler çocuğun başından aşağı dökülür.

Çocuk genellikle bir yaşını bitirinceye kadar saçı kesilmez. Buna uyulmazsa ömrünün kısa olacağına inanılır.

Kesilen saçlar, saçı uzun olsun diye ( erkeklerde gür olsun diye) toprağa gömülür. Kız çocuklarında ana saç kesilmediği surece saçının uzamayacağına inanılır.
Çocuğun kesilen ilk tırnağı, herhangi bir şeye sarılarak toprağa gömülür (s. 211).

Genellikle çocuklar 4. ve 5. yaşlarından başlayarak sünnet edilirler.

Erkek çocuklar sünnet ettirildikten sonra ağrısı, sızısı fazla olursa sıcak su dolu leğene oturtulur.

Kirve seçimine toplumda büyük önem verilirdi. Kirve; sünnet olacak çocuğu sünnet sırasında kucağında tutarak onu sakinleştiren kişi olmasının yanı sıra sünnet çocuğunun birçok ihtiyacını da karşılar, çocuğun sünnet kıyafetini alır, çocuğa altın takar, hediyeler alır. Kirve, çocuk okula başladığı zaman da ihtiyaçlarını karşılamalıdır.
Sünnette kesilen deri atılmaz, toprağa gömülür.

Askerliğini yapmamış kişilere iş ve kız verilmez.
Asker eğlencelerinde eğlenceyi düzenleyenlerin maddi durumuna bağlı olarak bu eğlencelerde ya yemek verilir ya da çoğunlukla çerez dağıtılır.
Asker uğurlama eğlencelerinde çoğunlukla davul-zurna eşliğinde halaylar çekilip oyunlar oynanır.
Asker adayının eline kına yakmak tüm Anadolu insanı için değişmez bir asker uğurlama âdetidir. Askere gidecek gencin askere gitmesine birkaç gün kala sağ serçe parmağı veya avuç içine kına yakılır.
Askere giden gençler için kurban kesilmesi yaygın âdetlerden biridir.

Evlenme
Yörede geleneksel evlilikler özellikle köylerde aile büyüklerinin kararı ile gerçekleşmektedir.
Eskiden büyük ölçüde akraba evliliği tercih edilirken, göç, eğitim düzeyinin nispi yükselişi, sosyal ilişkiler ağının genişlemesi gibi etkenler günümüzde daha çok dışarıdan evliliğin tercih edilmesine yol açmaktadır (s. 230).

Evlenme işine, "görücü" denilen ve erkek ailesi tarafından seçilen kadınlar grubunun kız evini ziyareti ile başlanır.
Kız beğenilecek olursa gizlice kızın ailesi, iffeti, hamaratlığı soruşturulur.
Görücülerden yaşlı bir hanım; "Allah'ın emri ile kızınızı oğlumuza istiyoruz," der.
Hala, dayı, amca, teyze çocuklarının evlilikleri çok yaygındır.
Geçmişte seyrekte olsa baldızla evlenilirdi. Kadın öldüğü zaman; teyze, çocuklara daha iyi bakar düşüncesiyle baldızla evlenme nadir de olsa görülmekteydi (s. 232).

Kayınla evlenme örneklen de yörede tespit edilmiştir. Şimdilerde artık hoş görülmeyen bu evlilik biçimi; dul kalan gelinin evden gitmemesi, varsa çocukların annesiz kalmaması için tercih edilirdi.

Kız veren ailenin şart koşarak kız alması yönünde bir evlilik uygulamasına yörede rastlanmamıştır.
Kaçarak evlenme eskiden çok fazla olmaktaydı. Kız kaçırma daha çok maddi nedenlerden olurdu.

Zorla kız kaçırmaya "çekme" denir.

Kız yerine kıza ait bir eşyanın kaçırılmasının, kızı kaçırmakla eş tutulduğu bir evlenme biçimidir. Başörtüsü kaçırılan kız gerçekten kaçırılmış sayılır.

…kızın bohçasını alarak oğlan evine gidip oturması durumu vardır ki, buna bazı yörelerde "oturakalma" denilmektedir.

Dul bir kadının, eski kocasından olan çocuklarını da alarak dul bir erkekle, ya da dul bir erkeğin eski karısından olan çocuklarını da alarak dul bir kadınla evlenmesine "Taygeldi Evlilik" denir.

Geçmişte beşik kertme ile evlenmeler olmaktaydı. Artık bu tür bir evlilik biçimine rastlanmamaktadır.

Yörede "ana hakkı" olarak da adlandırılan başlık parası, artık uygulamadan kalkmış bir gelenek olarak hatırlanmaktadır.

Geleneksel kesimde kızın ve erkeğin evlenme çağına geldiklerini belirleyen en önemli ölçüt "bulûğa erme"dir. Ülkemizde buluğ çağı 13-14 yaşları arasında başlar.

Sıra gütme geleneği daha çok kızlar için önemsenir. Evde büyük kız varken, küçük kıza dünürcü gelmesi durumunda; "büyük kız gitmeden küçüğünü vermeyiz," denir.

Kısmeti kapalı kızların kısmetlerinin açılması için hiç kullanılmamış bir kilidin, cuma namazından ilk çıkan kişiye açtırılması geleneği de yaygındır.

Kız istemeye genelde oğlan tarafının erkekleri gider. Kırıp bağlama töreninde kızın da oğlanın da babaları genellikle konuşmazlar.

Nişan töreninde hem kız tarafı hem de oğlan tarafı takılar takar.

Yörede nişandan dönme çok ayıp sayılır. Nişandan dönen kızın evlenmesi zorlaşır.

Nişan töreninde gelin ile damadın birlikte bulundurulmasına "koltuk çıkma" denir.

Bir davar alınır, kesilir. Davar hiç parçalanmadan pişirilir. Buna "soğuş" denir. Sini bağlanır (tatlı yapılır), ekmek yapılır. Bunların hepsi sepetlere konur, kadınlar sepetleri sırtlarına alarak davul zurna eşliğinde kız evine nişana giderler.

Düğün bayrağı asma geleneği Anadolu'nun her yerinde görülen bir uygulamadır. Bayrak yüksek yere asılarak, o evde düğün olduğunun anlaşılması sağlanır.

Düğün genellikle kız tarafının belirlediği zamanda yapılır.
Gümüşhane'de iki bayram arası düğün yapmamak kesin bir kural olarak karşımıza çıkmaktadır.

Düğün geçmişte Perşembe günü başlamakta üç gün sürmekteydi. Son yıllarda ise daha çok Cuma başlamakta Pazar günü bitmektedir.

Düğün başlamadan önce oğlan evinde yemek hazırlanır (danışık yemeği).

Yörede mahallî, deyim olarak "örtü" yatak karşılığı olarak kullanılmaktadır. "Örtü yüzü" deyimi ile yataklara yüz ve kılıf geçirmek için yapılan işlem kast edilmektedir.
…düğünün düzenli yapılmasına yardımcı olmak, düğün bayrağını taşımak gibi görevleri üstlenen ve damadın düğündeki temsilciliğini yapan erkeğe "sağdıç" denilir.
Kızın sağdıcına başbuğ denmektedir. Başbuğ kızın arkadaşlarından biri seçilir.

Yörede yenge, damadın ailesinden seçilmiş bir kadındır ve bu kadının görevi düğünün icrası esnasında kız evi ile oğlan evi arasındaki ilişkileri düzenlemektir.

Nahıl, nişanda el öpme merasiminden sonra oynanır. Gelinin tarafı bir kıza, içinde bohça bulunan bir kıylı, oğlan tarafı, yani yengelerde kendi taraflarından bir kıza, içinde şeker ve yanan mum bulunan bir kıylı verir (…) yengelerin önünde mumlar sönene kadar yöresel oyunlar oynarlar (nahıl buna deniyor) (s. 270).

Oğlan evinin tilkisi kına gecesi öncesi yengeyle birlikte kız evine gider. Tilkinin kız evine giderken kız tarafının erkeklerine görünmeden gitmesi gerekmektedir. Tilki gözetlenir. Bunu beceremez de yakalanırsa çeşitli cezalara çarptırılır. Bu cezaların en meşhuru gençlerin tilkiyi bir kuzu parası miktarınca para cezasına çarptırmalarıdır. Bununla yetinilmeyen durumlar da vardır. Tilki yakalanmadan kız evine varırsa bu cezaların hepsinden kurtulur. Getirdiği heybe karşılığında bahşişini alır.
Kız çeyizi içerisinde en önemli parça "damat bohçasıdır. Damat bohçasının yanı sıra bir de "sağdıç bohçası" hazırlanır.
Damat bohçası "yenge"yle birlikte kız evine gelen "tilki" ile gönderilir.

Vekil; düğün sırasında kızın ve erkeğin babasının görevini üstlenen kişidir. Para babadan çıkar ancak ödemeyi vekil yapar (s. 273).

…gelenleri karşılamak ya da diğer köye gidecek heyeti yönetmek üzere bir kişi görevlendirilir. Bu kişiye "düğün kâhyası ya da delikanlı başı" denir (s. 273).

Çeyizde mutlaka Kur'an bulundurulur.
Çeyiz evden çıkarken liste tutulur. Orada o çeyize değer biçilir. Bu uygulamaya "çeyiz yazma" denir. Boşanma ya da geçimsizlik olduğu zaman kız bu liste ile hak iddia eder (s. 277).

Geçmişte; Gümüşhane merkezde gelin hamamı olarak hamam kapatıldığı tespit edilmiştir. Bunun yanı sıra merkezde hamam evi olarak bir akrabanın evinin kullanılması uygulamasının daha yaygın olduğu bilinmektedir.

Gelinin kınası yakılırken, kayınvalidenin uygun gördüğü miktarda bir altın ile kapatılır. Gelinin eline kına bol koyulursa Kevser ırmağından su içeceğine, kına gecesinde gelin oynarsa eğer o yıl buğdayın bereketli olacağına inanılır (s. 281).

Kınayı genellikle oğlan tarafından başı bütün (evli), başı bozulmamış (boşanmamış), başından birden fazla nikâh geçmemiş, dul olmayan, evinde mutlu olan, çoluğu çocuğu olan bir kadının karması ve yakması münasip görülür.

Eskiden gelin üç etek giymekteydi. Gelinin giydiği şalvar divitin, kumaş, ipekli olurdu. Kıza gelinlik olarak elbise giydirilmekte, başına şal, omuzlarına atkı örtülmekte, beline de peştamal bağlanmaktaydı. Eskiden gelinlikler renkli renkli kumaşlardan yapılmaktaydı.
…ayaklarına kalın ten çorap ve siyah ayakkabı giydirilirdi. Eskiden gelin giysisi pembe renkli olurdu. Etek uçları kırk elli cm uzunlukta simden işlemeli bindallı olurdu. Başa renkli duvaklar atılmaktaydı.
Günümüzde geleneksel gelinlikler tamamen ortadan kalkmış, onların yerini modern gelinlikler almıştır (s. 286).

Geçmişte araba olmadığı için gelinci, yürüyerek çala oynaya gelin almaya giderdi.
Gümüşhane'de kız almaya gidenlere "gelinci" denmektedir.
Kına gecesinin ertesi günü sabah gelin almaya gidilir.
Eskiden gelini kapıdan; kaynanası, görümü veya eltisi teslim alırdı. Şimdi damat almaktadır.
Gelin kapıdan çıkarken gelinin erkek kardeşleri, kapının iki tarafına bıçak saplarlar. Oğlan tarafından gelen kaynata veya vekili, kardeşin parasını verir. Kardeş yeterli bulursa bıçakları kaldırır.
Gelin kapıdan çıkarken beline; küçük kardeşi kuşak bağlar. Kardeş kuşağı beline doğru tutar, "sarılmıyor" der, bahşiş alır. Burada verilen bahşişi "kuşak bahşişi" denir.

Gelin atın üstündeyken, oğlan bacaya çıkar gelinin eteğine elma atar.
Gelini attan ya da arabadan yengeler indirir.
Gelin, ters çevrilmiş büyük bir bulgur kazanının üzerine indirilir.
Gelin koca evine geldiği zaman kapıya su konur, eşiğe ip bağlanır. Gelin içeri girerken bir tekme vurur, ipliği koparır, suyu döker.
Gelin eve girer girmez bereketli olsun diye eli una sokturulur.
Gelinin dili tatlı olsun diye eşiğe bal çalınır.
Gelin eşikten içeri girerken, eline bal çalınır,
Gelin, yengenin tuttuğu Kuran'ın altından geçerek, sağ ayağını atar, eşikten geçer ve eve girer.

Eskiden güvey tıraşı köyün meydanında yapılırdı. Güveyinin omzuna bir şal ya da havlu asılır, meydana gelenler güveyinin omzunda aslı olan havluya hediyelerini takar ve silah atarlardı.

Düğün sırasında, güveyinin evliler tarafından kaçırılıp saklı tutulması da eskiden bekârlarla evliler arasında tatlı bir düğün çekişmesi olarak yaşanırdı.
Evliler güveyi kaçırmayı başarırlarsa sağdıçtan ziyafet sözü alınınca güveyi serbest bırakırlar.

Düğün öncesi hem oğlanın hem de kızın evinde yemek pişirmekte maharetli olan ve yörede "keyveni" (keyvanı) olarak anılan kadınlar toplanır düğün boyunca yenecek yiyecekleri hazırlarlar.
Önce çorba, (bazı köylerimizde mısır yarmasından yapılan ayranlı yarma çorbası en başta verilen yemektir.) ardından etli yemekler, ardından siron, peşi sıra bir tatlı, en son pilav ya da sütlaç verilir ki bu son servisin adı "söz kesen"dir.

Resmi nikâh genellikle düğünden birkaç hafta önce yapılmaktadır. Dini nikâh ise nişanın hemen ardından yapılabileceği gibi düğün akşamı da iki şahit huzurunda ve imamın katılımıyla gerçekleşmektedir. Nikâh kıyılırken mehir gündeme gelir. Gelin, bir kâğıda boşanma durumunda ne istediğini yazar ve imzalar. Mehir olarak genellikle altın istenmektedir (s. 295).

Nikâhta kızın ve oğlanın babası konuşmaz, vekiller konuşur.
Hoca nikâh duasını okur.
Hoca üç kere, oğlanın tarafına; "falancanın kızını aldın mı," der. O da; "aldım" der. Sonra üç kere kız tarafına; "falancanın oğluna kızını verdin mi," der. O da; "verdim," der. Sonra üç kere; "ala ala aldın mı, vere vere verdin mi" diyerek bunu teyit ederler.
Hayırlı olsun temennilerinin ardından şerbet içilir. Buna nikâh şerbeti denir.
Nikâh şerbetinin yanı sıra helva da yapıldığı olur.

Damat, gerdek zamanına kadar eve giremez. Damat evin yakınlarında bir bahçede ya da komşu evinde arkadaşlarıyla birlikte olur.
Damat sağdıçları ile birlikte yatsı namazına gider. Camiden çıkışta arkadaşları damadın ayakkabısını alırlar ve bahşiş karşılığında verirler.
Damat İlâhiler eşliğinde evine getirilir. Fırından getirilen ateş damat evinin kapısında sabaha kadar yanar.
…damadı gerdeğe kadar eğlendirme ve damada her konuda destek olup moral verme anlamında "özne övme" çeşitli adetlerle yapılmaktadır.

Damat, yengenin onları yalnız bırakmasının ardından önce iki rekât namaz kılar sonra eşine yaklaşır. Damat bu yaklaşmada başarılı olduğu takdirde silahıyla odanın penceresinden dışarı iki - üç el ateş eder. Eğer ateş etmezse başarılı olamadığı anlaşılır ve başarılı olması için damada okunmuş pirinç taneleri yutturulur, boğa kanı içirilir.
Kız bakire çıkmazsa babasının evine geri gönderilir (s. 299).

Gerdek gecesinin ertesi günü "paça" günüdür. Öğleden sonra gelin ve damadın yakınları toplanarak birlikte eğlence yapılır. Buna "paça" ya da "gelin görme" adı verilir.

Gerdekten üç gün sonra gelin (…) kaynanasının, kaynatasının ve diğer büyüklerinin ellerini öpmeye götürülür. Aynı gün birlikte yenilen yemeklerde bizzat gelin hizmet etmiş olur. Gelin, sofraya oturmadığı gibi katiyen konuşmaz.
Gelinlik yapmaya yörede gelinlik tutma, "söylememezlik" de denmektedir. Gelinliği kaldırmak için; gelin kime gelinlik ediyorsa, o kişi geline bahşiş verir ve "konuş benimle kızım" derdi.

Evlilikten üç gün sonra, köy halkı "gelin görmesi" yapar. Gelin görmesi sırasında gelin el öperken, gelini gören kişi geline " görme parası" verir.

Düğünden bir hafta sonra erkek tarafınca kız tarafına yapılan ziyarete "yediliğe gitme, geriliğe gitme" denir.
Baba evine gidilirken çörek ve sini (tatlı) götürülür. Kız evi de yemek hazırlar.

Gelin ve güveyinin ana - baba ziyaretinden sonra, evliliğin yedinci günü kızın bacısı, kızın yedisine gelir.
Gelinin bacısı hısımlarına gelirken bir kıylı baklava getirir. Dönüşte bu kıylının içine, kızın bacısı için bir elbiselik konur.

Gelinin çeyizinin dağıtıldığı güne "gerlik" denir. Gerlik düğünden on beş gün sonra yapılır. Gelin tarafının yakınları ( anne, hala, yenge vb.) gerlik için hısımlarına yani güveğinin evine giderler. Gerliğe on beş kişi gider. Erkekler gerliğe gitmez, sadece kadınlar gönderilir.

Ölüm
Ölümü yaklaşan hastanın iştahı kesilir.
Ölümü yaklaşan hastanın yüzü sararır.
Ölümü yaklaşan hastanın konuşması değişir.
Ölümü yaklaşan hastanın gözü canlılığını kaybeder, solar.
Hastanın canı ulaşılması zor bir yiyeceği çekiyorsa ölümün yaklaştığına inanılır.

Rüyalarla İlgili Ölüm Belirtileri
Rüyada; diş çekilmesi ya da diş düşmesi ölüme ya da kişinin başına bir yıkım geleceğine yorulur.
Rüyada; tabut, odun ve kazan görmek ölüme yorulur.
Rüyada beyaz bir at görülürse birinin öleceğine inanılır.
Rüyada evin tavanının çöktüğü görülürse birinin öleceğine inanılır.

Cuma günleri, bayram günlerinde, kandil günleri ve gecelerinde ölen kişilerin cennete gideceğine inanılır.

Mezarlıktaki ağaçların meyvesi yenmez.

Ölü şişmesin diye üstüne bıçak ya da demir parçası konur.
Ölünün üstündeki yüzük, kolye, küpe, saat gibi takılar çıkartılır.
Üzerindekiler çıkarılarak bir kilime sarılarak yatağa yatırılır. Bu yatağa "rahat döşeği" denir.

Ölüm hali, "vefat etmek", "hakka kavuşmak", "dünyası değişmek" olarak ifade edilir.
Ölen kişinin yakını camiye giderek sala verdirir.

…beyaz patiska bezden kefenlik hazırlanır. Kefenlik bez, ölen kişiyi saracak biçimde ve "Ecel Gömleği" adı verilen, erkeklerde üç, kadınlarda beş parçadır.

Kefenlendikten sonra cenazenin üstüne, hocaya vermek için havlu, iki yazma ya da peşkir (havlu) konulur.

Bazı yerlerde de tabutun ya da salın altına, taşımayı kolaylaştırmak için iki ayrı ağaç çubuk eklenir. Bu ağaca 'sal ağacı' denir.

Cenaze namazı, cami önünde, cenaze evi önünde, harman yerinde, gasılhane önünde ya da mezarlıkta kılınır.

Mezar derinliği erkekte göbek, kadında göğüs hizasında olur. Mezar boyu, namaz kılarken elin konduğu yer esas alındığı için kadında göğüs, erkekte göbek hizasındadır.

Bazı yerlerde mezarın iç duvarı briket ya da tuğla ile örülür.

Mezarın iç kısmı, cenaze yıkandıktan sonra eğimli şekilde dizilen tahtalarla kapatılır. Bu tahtalara 'mertek", "hartama" gibi isimler verilir.
Dizilen tahtaların üzerine kuru ot veya naylon örtülür.

Mezarın baş ayak tarafına, dikey olarak "Sapıtma Ağaçları" dikilir.

…mezar üstü doğal ya da yapay çiçeklerle süslenir. Bu uygulama Alevi inançlı köylerde daha yaygındır.

Defin işleminden sonra cenazeye katılanlara yemek verilir.

Cenaze evinde üç gün boyunca yemek pişmez.-Her öğün, yemekleri komşu ve akrabalar getirir.

Ölünün gömüldüğü gün un helvası yapılır ve komşulara dağıtılır.

Defnin 3, 7, 40 gibi belirli günlerinde yemek yapma ve taziyeye gelenlerle yeme âdeti devam etmiştir.

Iskat, kişinin ölmeden önce vasiyetle dağıtılmasını istediği şeylerdir.
Devir ise ölen kişinin sağlığında yapmadığı ibadetlerinin (namaz, oruç, Hacca gitme vb.) çocukları ya da yakınları tarafından kurban kesilip etinin dağıtılması, fakirlere para ve yemek verilmesi, mevlit ve Kuran okutulması ile yerine getirilmesidir.

Cenazenin ardından cenaze sahiplerinin, komşular ve yakınları tarafından ziyaret edilmesi ve cenaze yakınlarının bu ziyaretleri kabulü "yasa oturmak" şeklinde ifade edilir.

Mezar ziyaretlerine arife günleri, bayram günleri gidilir.

Halk İnanışları
Halk inancı, tamamen din olmayan ve dinin tamamen de dışında kalmayan bu yönüyle de dinin halka göre algılanış ve hayata geçiriliş biçimidir.

Tencerenin dibindekini yiyen kişinin düğününde yağmur / kar yağacağına inanılır.

Nisan yağmurunda yıkanmanın dertlere iyi geleceğine inanılır.

At kulaklarını diktiğinde yağmurun yağacağına inanılır.

Kuşlar veya diğer hayvanlar yöreden zamansız biçimde göç ederse, yakın bir zamanda deprem olacağına inanılır.

Gece göle girmek iyi değildir. Geceleri cinler, peri kızları gölde yıkanırlar. Girenlerin ruhlarını periler çalar.

Dolunun kesilmesi için avluya bıçak atılır.

…yağmur yağdırmak niyetiyle muska yazılır. Muska bir ırmağa atılır ya da bir ağaç dalına asılır.

Kuşburnu ve eriğin bol olduğu yılda kışın sert geçeceğine inanılır.

Sabah güneşi doğarken güneşin doğduğu yerde kızıllık olursa, o günün yağmurlu ve soğuk geçeceğine; kıble tarafında şimşek çakarsa ve güneşin battığı yerde kızıllık olursa, ertesi gün havanın açık olacağına inanılır.

Ay hilal şeklindeyken ağaçlar budanmaz; çünkü o zaman ağaçların çürüyeceğine inanılır.

Gün dönümünde tarım işleriyle uğraşılmaz, düğün dernek yapılmaz.

Güneş tutulacağı zaman hayvanlar korkudan bağırırlar, güneşin tutulacağını önceden sezerler.

Ay yeniye geçmeden tohum ekilmez, ekin biçilmez.

Arife günü iş yapılmaz.

Hıdrellez günü ağaç, bitki kesilmez.

Perşembe günü dilek ve dua günüdür.

Tarlaya ilk tohum salı ve çarşamba günü atılmaz.

Hayvanlar ile İlgili İnançlar
Bir eve bal arısı girerse, o eve iyi haber geleceğine inanılır.

Atın gece kişnemesi zelzele habercisidir.

Karakarga sabah erken öterse, ölüm olacağına inanılır.

Kediyi Hz. Ali sıvazladığı için hiçbir zaman sırtüstü düşmez.
Kediyi Peygamberimiz sıvazladığı için hiçbir zaman sırtüstü düşmez.

Kirpi etinin, altına işeyen çocukları iyileştirdiğine inanılır.
Kirpi etinin basur (mayasıl) hastalığına iyi geldiğine inanılır.

Köpek bulunan evde namaz kılınmayacağına inanılır.
Köpek beslenen eve melek gelmeyeceğine inanılır.

Yılan çok daha sık görülürse deprem olacağına yorulur.

Soğuk havalarda yılan görülürse mutlaka deprem olur.

İnek ilk yavrusunu doğurduğu zaman onun "ağız"ı (ilk sütü) evden çıkarılmaz, aksi halde ineğin sütü kesilir. Sütün içerisine kömür atılıp öyle verilir.

Öküzün gece böğürmesi kotu peylere işarettir. Zelzele habercisidir.

Rüya ile İlgili İnançlar
Kötü bir rüya görüldüğünde bir tane kuru soğan, ekmek veya bulgurun yola atılması gerektiğine inanılır.

Kötü bir rüya görülmüşse, rüyanın aynaya ya da suya anlatılması gerektiğine inanılır.

Rüyada bir kişinin dişi düştüğünde canı acırsa, yakın akrabasının öleceğine canı acımazsa, uzaktan birinin öleceğine inanılır.

Rüyada silah görmenin kısmet getireceğine inanılır.

Bir kişinin üzerinde dikiş dikilirse o kişinin kısmeti bağlanır.

Küçük çocukla riya da yetişkinleri nazardan korumak için alınan tedbirlerden birisi; hocaya ya da bir din adamına "nazar muskası" hazırlatmaktır.

Hayvanlar için de nazar muskası yapılmakta ve bu muska, hayvanın boynuna, boynuzuna ya da barındığı yerin uygun bir köşesine asılmaktadır.

Halk arasında madenden yapılmış el şeklindeki nesneler de nazarlık olarak kullanılmaktadır.

Nazara karşı kurşun dökme, halk arasında yaygın olarak uygulanan bir gelenektir.

Köz söndürme: Genişçe bir kap, su ile doldurulur, ocaktan alınan közler, o gün eve gelen ve kendisinden şüphe edilen misafirlerin isimleri tek tek söylenip "Nazar ettiyse batsın" denilerek suya atılır. Her bir misafir için ayrı ayrı suya atılan köz parçalarından hangisi "cızzz" diye ses çıkarır ya da kömür halinde suyun dibine batarsa o kişinin nazar değdirdiğine inanılır (s. 400).

Mavi gözlü insanların nazar değdirdiklerine inanılır.


Akik taşı kanamayı keser, insanı yoksulluktan kurtarır.
Burun kaşınırsa kişi hakkında dedikodu yapılıyor demektir.
Sağ göz seğirirse iyi, sol göz seğirirse kötü haber geleceğine işarettir.

Ayın yedisinde fasulye ekilirse, ekilen fasulyenin kurtlu olacağına inanılır.
Bir elmanın kabuğu hiç parçalamadan bıçakla soyulup, yatılan yastığın altına koyulursa gece uyurken sevdiğinin kim olduğu görülür.

Kapı eşiğinde oturmanın uğursuzluk getireceğine inanılır.
Ocağın üstünde boş su kaynaması iyi değildir, gâvurun malı artar.

Bir misafirin gitmesi istenirse, ayakkabısına tuz serpilmesi gerektiğine inanılır.

Ağızdan lokma düşerse misafir gelir.

Soğan ve sarımsak kabuğu yakıldığında, kokuya cinlerin geleceğine inanılır.

Ateş yanan yere cinler girmez.
Ateş sönünce cinler, periler ocak başına toplanır.

Yağmurun dinmesi için avluya sacayağı atılır, sacayağının ortasına da bıçak saplanır.

Yatırlar, Ziyaretler ve Adaklar
Sağlık problemi olanlar, çağdaş tıbbın yanı sıra ziyaretlerden de şifa ummaktadır.
Adanan adağın mutlaka yerine getirilmesine dikkat edilir. Aksi halde adak adayan kişinin başına kötülük geleceğine inanılır.

Gümüşhane halk kültüründe törenlere adaklara bağlı özel bir mutfak kültürü vardır. Yatır ziyaretlerinde adanan yiyecekler sunulur. Yağmur dualarında kurban eti ve pilav topluca yenir.

Ziyaret yerlerinde görülen uygulamalar: …namaz kılmak, türbe veya mezar etrafında dua okumak, ağaç dallarına ve çalılara iplik veya bez parçaları bağlamak, türbelerden toprak almak, türbeye havlu, seccade, halı, tespih, başörtüsü, takke, ibrik, para vb. bırakmak

Adak kurbanı olarak genellikle koç, horoz kesilir.

Yağmur duası: Bu törenler; taklit, kılık değiştirme, kurban ve toplu yemeden oluşur. Bunlar içinde taklit vazgeçilmez öğedir. Kollar uzatılır, avuç yere doğru çevrilir. Parmaklar aşağıya doğru sallanarak yağmur yağışı taklit edilir.

Yağmur duasına çıkmadan önce köylüler aralarında para toplayarak bir büyük baş hayvan alırlar. Köy halkından yağ, bulgur vb. toplanır. Yağmur duasının yapılacağı yer genellikle bir yatır veya ziyaret yeridir. Yatırın mezarın etrafında yedi kez dönülür. Kurban kesilerek kazanlarda pişirilir. Pişirilen eti ve pilavı törene katılan bütün köy halkı topluca yer, dua öncesi tövbeler edilir (s. 429).

Çağırgan Baba Türbesi
Tekke beldesindedir. 1582'de yapılmıştır. …asıl adının Seyyid Mahmud Çağırgan Baba olduğu rivayet edilmektedir.
…ziyaret edenler, adak kurbanını burada keserler.
Türbenin yanından geçerken dua etmeyenlerin işlerinin yolunda gitmeyeceğine inanılır (s. 431-432).

Kandil
Tekke beldesinde mağaranın içerisinde mağaranın tavanından damlayan suyun birikmesi sonucu oluşan bir sudur. Bu su bayramlarda ve hıdrellez günü yöre ve çevre halkı sakinlerince ziyaret edilir. Tuzlu bir su olup hastalıklara iyi geleceğine inanılır.

Pir Ahmet Türbesi
Gümüşhane-Erzurum yolu üzerindedir. 1550 yılında Kanuni Sultan Süleyman zamanında yapılmıştır.
Pir Ahmet, Karamanoğlu II. İbrahim'in ana tarafından Osmanlı olan 8 oğlundan biri olup, İbrahim'in ve İshak'ın birkaç aylık saltanatından sonra yerine geçmiş Konya'yı başkent yapıp 5 yıl (1464-1469) saltanat sürmüştür.
Türbenin kıble tarafında duvarın dış yüzünde bir "melhem ağacı" bulunmaktadır.

Fadime Ana Türbesi
Merkeze bağlı Kabaköy'dedir. Fadime ana 1970'li yıllarda vefat eder. …bir şahıs hac görevini ifa için Mekke'ye gider, Kâbe'yi tavaf ederken Fadime Ana'yı görür ve onunla konuşur. Hac dönüşü Kabaköy'e gelerek Fadime Ana'nın mezarına türbe yaptırır önceleri ziyaret edilmeyen Fadime Ana, Türbe yapıldıktan sonra ziyaretçi akınına uğramıştır ve hâlâ ziyaret edilmekledir.

Tandır
Süleymaniye Mahallesindedir.
Koca: "Sen her zaman, herkesin, her istediğini yapar mısın?" demiş. Gelin de "Yaparım" demiş. Koca, hiç tereddüt etmeden: "Şimdi ben istiyorum, hemen kendini at şu tandıra" diye emretmiş. Genç gelin ikibir, demeden, yani hiç tereddüt etmeden kendini, alev alev yanmakta olan tandıra atıvermiş.
Tandır o anda güllük gülistanlık olmuş, Tandır'dan Cennet kokuları gelmeye başlamış. Sonrası ne olmuş bilinmiyor ama o günden sonra orası bir ziyaret yeri haline gelmiş.

Taşavrat
Süleymaniye Mahallesindedir.
…kucağında çocuk olan bir anneye, hemen yanındaki de çocuk kakasına benzeyen iki taş vardır.

Sakal-ı Şerif 1
Süleymaniye Mahallesi'nde, Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırıldığı rivayet edilen Camide sakal-ı şerif bulunmaktadır.

Sakal-ı Şerif 2
…merkeze bağlı Bağlarbaşı Mahallesinde ki camide bulunmaktadır.

Dilekkaya
Merkeze bağlı Kale köyünün Çeşit Pınarları mevkiinde bulunan bir kayadır. Özellikle çocuğu olmayanlar çocuk sahibi olabilmek için burayı ziyaret ederler. Bu kayayı ziyaret edenler kayanın üstüne kazık çakarlar. Çocuğu olmayan kadın eteğinden bir parça koparıp kazığa bağladıktan sonra kazığın etrafında üç defa dolanır. Bunun akabinde dileğin kabul olabilmesi için mum yakılır, horoz kesilip kayadan aşağı atılır.

Karakaban
Merkeze bağlı Duymadık köyündedir. …söylendiğine göre buradaki üç mezar, harp zamanı (Rus savaşı) burada şehit düşen üç kardeşe aittir.

Sarı Baba
Merkeze bağlı Duymadık, Akçahisar ve Biyalı köylerinin kesiştiği noktadadır. Sarı Baba'yı özellikle eşyası kaybolanlar, kaybettiği bir şeyi bulmak isteyenler ziyaret etmekte, dilek tutmaktadırlar.

Üçtepe
Merkeze bağlı Çamlıköy’dedir. Burada üç şehidin yattığına inanılmaktadır.

Üç Tepeler Ziyareti
İsgah (Özen) köyündedir. Rivayete göre bu üç tepede üç kardeş Rumlara karşı savaşırken şehit düşmüştür.

Tek Ahlat
Merkeze bağlı Çamlıköy yakınlarındadır. Burada bulunan ahlat ağacına çaput bağlanıp dilek dilenir.

Ziyaret
Merkeze bağlı Kılıçören köyündedir. Rus harbi dönemine ait oldukları rivayet edilen şehit mezarları vardır.

Taşdüşüren
Merkeze bağlı Kılıçören köyü ile Sarıçiçek köyü arasında bulunan bir su kaynağıdır. Bu suyun mide taşlarını, bağırsak kumlarını düşürdüğüne inanılır.

Kabanbaşı
Merkeze bağlı Akçakale köyündedir. Burada bulunan bir taşın ortasındaki deliğe taş atılarak dilek tutulmaktadır.

Ziyaret Tepe
Merkeze bağlı Esenler köyünde Ziyaret Tepe denen mevkide bulunan, şehitlerin yattığına inanılan bir ziyaret yeridir.

Süt Pınarı
Kelkit İlçesi, Sütveren köyünde bulunmaktadır. Bu sudan içen annelerin sütünün artacağına inanılır.

Şehitlik
Merkeze bağlı Akhisar köyünün Karakaban mevkiindedir. Bir grup öğrenci ve hocasının burada yattığına inanılır. Özellikle sara hastalığına yakalananların burayı ziyaret ederek iyileştiği anlatılmaktadır.

Hoca Mezarı
Merkeze bağlı Kaletaşı köyü çıkışındadır. …mezarın yanındaki kuşburnu ağacına bez parçaları bağlanmaktadır.

Deliktaş
Merkeze bağlı Dölek köyündedir. Özellikle çocuğu olmayanları, korkan çocukları buradan geçirirler.

Ziyaret
Merkeze bağlı Dölek köyünde bulunan kaynar sudur. Özellikle cilt hastalıklarına iyi gelir.

Dilektaşı
Merkeze bağlı Kale köyü ile Süle köyü arasında bulunan derenin içerisinde bir ziyaret yeridir. Halk tarafından özellikle yürüyemeyen çocukların yürümesi için, çocuğu olmayan kadınların çocuk sahibi olmaları nedeniyle ziyaret edilmektedir.

Ardıç
Merkeze bağlı Yeniyol köyü Harmancık mevkiinde bulunan çok yaşlı bir ardıç ağacıdır.

Göz Pınarı
Kelkit İlçesi, Gümüşgöze Beldesindedir.

Lagana
Merkeze bağlı Yeniyol köyünde bulunan bir oyuktur. Oyuğun içerisinde su birikintisi vardır. Oyuktan elini uzatanlar ellerinin suya değip değmemesine bağlı olarak dileklerini yorumlarlar.

Ziyaret Taşı
Merkeze bağlı Kazantaş köyünde bulunan bir ziyaret taşıdır. Her tür kazaya ve belaya karşı bu taşı ziyaret etmenin koruyucu etkisi olduğuna inanılmaktadır.

Musa Dede Türbesi
Merkeze bağlı Gümüşkaya köyü mezarlığındadır. Musa Dede'yi ziyarete gelenler Türbeye çaput bağlar, para atarlar, horoz keserler. Şifa niyetine toprağına yüzlerini sürerler.
Musa Dede'yi ziyarete gelenler köyün diğer tarafındaki Musa Dede'nin baldızı olan Baldız Hatun'un mezarını da ziyaret ederler.

Abdal Dede
Merkeze bağlı Yeniköy köyündedir. Abdal Dede'yi ziyarete gelenler türbenin etrafını üç veya yedi defa dolanır. Dileklerinin kabul olması için para atarlar, kurban keserler. Türbenin yanındaki topraktan hastalar şifa niyetine parmaklarının ucuyla alıp ağızlarına koyarlar. Abdal Dede'nin Türbesinin yanındaki pelit ağaçları kutsal kabul edilir.

Yötürmezler
Merkeze bağlı Harmancık köyünün yaylasında bulunan Yedi Pelit ağacıdır.

Kilise
Merkeze bağlı Arzular Belde'sindeki kilise kalıntısıdır.

Deliktaş
Merkeze bağlı Arzular beldesi yolu üzerinde bulunan delikli bir dağ çıkıntısıdır. Bu taş goguza (boğmaca) hastalığına yakalanmış çocukları içinden üç defa geçirilerek şifa bulunduğuna inanılan bir ziyaret yeridir.

Doyduk
Merkeze bağlı Tamzı köyünün sınırları içerisindeki bir mağaradır. Mağaranın içinde şifalı olduğuna inanılan bir su birikintisi vardır. …bilhassa kadınlar mağarada bulunan suyla yıkanarak kısırlık başta olmak üzere çeşitli kadın hastalıklarına şifa aralardı.

Osman Baba
Merkeze bağlı Keçikaya köyündedir. Son yıllarda terk edilse de eskiden bu mezar ziyaret edilir bilhassa çocukların çeşitli rahatsızlıklarına kabirden alınan toprağın şifa olacağına inanılırdı.

Zirli
Merkeze bağlı Kara Mustafa köyü Çiçekli Yayla mevkiinde bulunan bir evliya mezarıdır. Rus Savaşında burada şehit düştüğü rivayet edilir.

Şehitlik
Merkeze bağlı Sungurbeyli köyündedir.

Aziz Baba
Kelkit ilçesine bağlı Aziz köyünün tepesinde bulunan bir ermiş mezarıdır. Mezarın yanında bir pir(ardıç) ağacı vardır. Yağmur yağmadığı zaman buraya gidilir ve dua edilir.

Şehit
Kelkit ilçesine bağlı Çakırlar Köyünde bulunan bir şehir mezarıdır.

Üç Mezar
Kelkit ilçesine bağlı Öbektaş Beldesindedir. Burada yatanların bir babayla iki oğlu olduğu söylenir.
…türbeyi özellikle başı ağrıyanlar ziyaret etmekte ve hemen bu rahatsızlıklarından kurtulmaktadırlar.

Üç Ziyaret
Kelkit ilçesine bağlı Başpınar köyündedir. Abdurrahman, Hüseyin ve Mustafa isimli üç kardeşin mezarlarıdır.
Abdurrahman Efendi'nin türbesinin yanında şifalı bir su vardır. Çocuklardaki görülen ve yöre halkı tarafından "gece hayallenmesi" olarak adlandırılan hastalığın tedavisine buradaki suyun iyi geldiğine inanılır. Hasta çocuk bu suda yıkanır ve o gece orada yatılır ve hastalığından kurtulur.

Kara Dede
Kelkit ilçesine bağlı Özen köyünde bir mezardır. Mezarın yanındaki çalılara çaput bağlanır. Çocukların yürümesi, konuşması için ziyaret edilir.

Ziyaret Tepe
Kelkit ilçesine bağlı Karşıyaka köyündedir. Mezar olmamasına rağmen ziyaret edilmekte, orda bulunan kuşburnu çalısına çaput bağlanmaktadır.

Pir
Kelkit ilçesine bağlı Karşıyaka köyündedir. Daha çok evlenmemiş genç kızlar muratlarının açılması için ziyaret ederler.

Sarı Süleyman
Kelkit ilçesine bağlı Güneyçevirme köyündedir. Şifalı olduğuna inanılan bu suya para atılır.

Belu Dede
Güney Çevirme köyü ile Godül köyü sınırında bulunan büyük bir taştır.

Hayri Efendi
Kelkit ilçesine bağlı Babakonağı köyünde bir mezardır.

Geremez
Kelkit ilçesine bağlı Babakonağı köyündedir. Genellikle kadınların ziyaret ettiği bu ağacın meyveleri şifa niyetine yenmektedir.

İbrahim Baba
Kelkit ilçesine bağlı Aksöğüt köyündedir.

Huy Kesen-1
Kelkit ilçesine bağlı Aksöğüt köyünün çıkışında bir kuşburnu çalısıdır. Sara hastalıklarına iyi geldiğine inanılır.

Huy Kesen- 2
Kelkit İlçesi ve Söğütlü Beldesi üzerindedir. Bu arazide çıkan suda yıkanan çocukların huysuzluklarının ve yaramazlıklarının geçeceğine inanılır.

Ziyaret
Kelkit ilçesine bağlı Bulak köyünde bulunan bina büyüklüğünde iki taştır. Köylüler yağmur yağması için bu iki taşın yanına gelerek yağmur duası yaparlar.

Ziyaret
Kelkit ilçesine bağlı Gerdekhisar köyündedir. Çeşitli hastalıklara şifa bulmak için köylülerin ziyaret ettikleri bir yerdir.

Deliktaş
Kelkit ilçesine bağlı Kızılca köyünün camisinin önünde bulunan delikli bir taştır. Çocukları yaşamayan kadınlar ve sancılanan küçük çocuklar bu taşın içerisinden geçirilerek iyileştirilir.

Uyuz Paharı
Kelkit ilçesine bağlı dölek köyünde bir mezardır. Uyuz paharının suyunun uyuz hastalıklarına iyi geldiğine inanılmaktadır.

Buzluk
Kelkit ilçesine bağlı Deredolu köyünde ormanının içerisinde bulunan bir kayanın içindeki büyük bir buz tabakasıdır.

Geçit
Kelkit-Erzincan karayolu üzerinde bulunan şehit mezarları oldukları söylenen bir ziyaret yeridir.

Sarı Şeyh
Kelkit ilçesine bağlı Öğütlü köyündedir. Türbenin yanındaki ardıç ve kızamık ağacına dileklerin kabul olması için çaput bağlanır.

Molla Ahmet
Kelkit ilçesine bağlı Öğütlü köyündedir.

Deliklitaş
Kelkit ilçesine bağlı Yeşilova köyü ile Babakonağı köyü arasında bulunan çember şeklindeki ortası delikli bir taştır.

Tuzlu Bağlam
Kelkit ilçesine bağlı Yeşilova köyü çıkışında bulunan su gözesidir. Çeşitli cilt hastalıklarına özellikle Demriyo hastalığına iyi geldiğine inanılır.

Yağlı Baba
Kelkit ilçesine bağlı Yeniköy yaylasında bulunan bir taş ve çalıdır. Bu taştan yağ akar. Yağın sıtma hastalığına iyi geldiği söylenmektedir.

Kümbet
Kelkit ilçesine bağlı Çamur köyündedir.

Yılanlı-1
Kelkit ilçesine bağlı Eskiyol köyü Yılanlı denen yerde mayıs ayında şifalı olduğu düşünülen yılanlar çıkar.

Yılanlı-2
Yılanlı mevkii Kelkit'in kuzeyinde, Özen ( İsgah)köyü yakınlarında bir dağ yamacının ismidir.
…buradan toplanan yılanlar hastalıklı bölgelerin üzerine koyulur.

Şeyhler
Şiran ilçesine bağlı Çakırkaya köyünde şeyhlerin yattığı mezarlıktır.

Demriyo
Şiran ilçesine bağlı Çakırkaya köyündedir. …manastır denen yerden alınan toprak karıştırılarak çamur yapılır demriyolara sürülür.

Şeyh Dede
Şiran ilçesine bağlı Bolluk köyünün dışında bulunan bu mezarı ziyaret edenlerin işlerinin rast gideceğine, kötülüklerden korunacaklarına inanılır.

Sinan Baba
Şiran ilçesine bağlı Sinanlı köyünün girişindedir.
Sinan Baba'yı ziyaret eden felçli hastaların şifa bulduğuna inanılır.

Garip Evliya
Şiran ilçesine bağlı Alıç köyünde Masrun Tepe mevkiinde bulunan etrafı çevrili tek mezardır.

Kaynar
Şiran ilçesine bağlı Arıtaş köyüne girerken solda ağaçlıkların içerisinde bulunan şifalı bir sudur.

Sarışeyh
Sarışeyh Kelkit ilçesine bağlı bir köydür. Türbenin yanındaki ardıç ve kızamık ağacına dileklerin kabul olması için çaput bağlanır.

Veliler
Şiran ilçesine bağlı Sarıca köyünde, rivayete zamanında çok sayıda veli yaşamıştır.
Sarıca köyüne ziyarete gelenler önce kabristan'a uğrar. Ardından Mustafa Efendinin ocağını ziyaret ederler.

Çipilli Baba
Şiran ilçesine bağlı bulunan bir ziyarettir.        Dileklerin kabul olması için mezara para atılır, toprağını hastalıklardan korunmak için alıp evde saklarlar.

Seydi Baba
Şiran ilçesine bağlı Seydibaba köyündeki türbedir.

Gelin Ebe Türbesi
Şiran'a bağlı Seydi Baba köyündedir.

İsa Baba Türbesi
Şiran-Kelkit yolu üzerinde Sellidere köyündedir.
IV. Murat zamanında ordu, İran'a sefere giderken bu köyden geçer. İsa Baba askerlere yemek vermek ister. Bir kazana bir avuç bulgur atar ve bütün ordu o pilavla doyar.

Firdevs Hanım Türbesi
Şiran'a giderken Çilhoroz dağı üzerinde yoldadır. Anlatıldığına göre Rus Savaşı sırasında İsa Baba'yla Firdevs Hanım el ele tutup düşmanın geçmesini engellemişlerdir.

Karaca Baba
Şiran ilçesinin Karaca mahallesindedir.

Süleyman Efendi
Şiran'ın Telme köyündedir.

Limnişbaşı
Şiran ilçesine bağlı Günyüzü köyünde Limnişinbaşı denen yerde bulunan bir kuşburnu ağacıdır.

Sarı Baba
Şiran ilçesine bağlı Ozanca köyünde bulunan kaysı ve erik ağaçlarına "Sarı Baba" ziyareti denmektedir. Evlenmemiş kızlar ve çocuğu olmayan kadınlar bu ağaçlara çaput bağlar, etrafında üç defa dolanırlar.

Değirmen Başı Ziyareti(Ocağı)
Şiran ilçesi Konaklı Köyündedir.
Ziyaret edenler mezarlıkta bir süre yatıp uyumaya çalışırlar. Ayrıca yağmur duası için de ziyaret edilir.

Beydere Köyü Ziyareti
Şiran ilçesi Beydere Köyündedir.
Ziyaretçiler, mezarlığın etrafında dönerek dua ederler. Ayrılırken duvarlarının dibine para veya ekmek bırakırlar.

Könger Ziyareti
Şiran ilçesi Ara köy sınırları içindedir.
Çocuğu olmayan kadınlar tarafından ziyaret edilmektedir.

Guguna Ziyareti
Şiran ilçesi Çanakçı Köyü sınırları içinde bir mezarlıktır.
Basık olan çocukların tedavisi için ziyaret edilir.

Hüseyin Efendi
Köse ilçesine bağlı Övünce köyündedir.

Taşkesilmiş
Köse ilçesine bağlı Övünce köyündedir. Kazana benzeyen bir taş ve etrafında kuzulara benzeyen kayalardan oluşan ziyarettir.

Tilki Tepesi
Köse merkez Bahçelievler Mahallesinde bulunan bir ziyarettir. Hasta çocukların iyileşmesi için ziyaret edilir.

Mağara-1
Köse ilçesine bağlı Yaylım köyünde eski bir mağaradır.

Mağara-2
Köse ilçesine bağlı Yuvacık köyünde, mağara şeklinde bir deliktir.

Ecmede
Köse ilçesine bağlı Gökçeköy köyünde şifalı olduğuna inanılan bir su gözesidir. Söylendiğine göre mide hastalıklarına iyi gelir.

Ekşi su
Köse ilçesine bağlı Oylumdere köyündedir.

Çağrılan Baba (Hicabi Baba)
Köse ilçesine bağlı Kabaktepe köyünde bulunan bir ziyarettir.

Şehitlik
Köse ilçesine bağlı Kabaktepe köyünün sırtında yer alır.

Kırklar
Köse ilçesine bağlı Altuntaş köyüne hâkim bir tepedir. Yöre halkı "kırklar" adıyla anılan kırk ulu evliyanın bu dağda toplanıp zikir ettiğine inanır.

Yediler
Köse ilçesine bağlı Altuntaş köyünde bulunan kırklar tepesinin hemen karşısındaki tepedir.

Palanga
Köse ilçesine bağlı Örenşar köyünde Palanga denen muhitte kaybolmuş evliya mezarlarının olduğuna inanılır.

Adak
Merkeze bağlı Kalederesi'nde, kiliseden bozma caminin yanındadır.

Kabaktepe Şehitliği (Yedi mezarlar)
Kürtün ilçesine bağlı Güvende köyünde bir şehitliktir. Birinci Dünya Savaşı'nda yedi gönüllü asker Kabaktepe'deki bu Rus birliği içine sızmış ve mühimmat deposunu havaya uçurarak bir kahramanlık destanı yazmıştır.

Tonar Evliya
Kürtün ilçesine bağlı Taşlıca köyünde Tonar mevkiinde bulunan etrafı çevrili bir mezardır.

Şıh Dede
Kürtün ilçesine bağlı Taşlıca köyündedir.

Alancık
Kürtün'ün Süme mahallesinde bulunan bir mezarlıktır.

Evliya
Kürtün'ün Süme mahallesindedir.

Şıh Suyu
Özkürtün Beldesi'ne bağlı Çatma yaylasında bulunan su ziyaretidir.

Geliş Evliya
Özkürtün Beldesi'ne bağlı Geliş yaylasında bulunan bir mezardır.

Ziyaret
Torul ilçesine bağlı Kocadal köyü Erdemler mahallesi girişindedir.

Ayazma Taşı
Torul ilçesine bağlı Musalla köyünün çıkışında yol üzerindeki bir kayadır.

Ziyaret
Torul ilçesine bağlı Arılı köyündedir.

Deri Baba
Deri Baha'nın mezarı, Gümüşhane'nin, merkeze bağlı Sungurbeyli köyünde bulunmaktadır.

İlyas Baba
Gümüşhane merkez ilçedeki Emirler mezarlığındadır.

Yaababdal
Bayburt-Kelkit arasında Yaababdal namında bir evliyaya ait olduğuna inanılan mezardır.
…geceleri beyazlar giyinmiş insanların kabir civarında gezdiği söylenir.

Arap Baba
Süleymaniye Mahallesindedir.
…çocuk bekleyen hanımlar tarafından ziyaret edilmektedir.

Güvendi Abdal
Kürtün ilçesi Güvende Yaylasında bulunan bir kabir ve ziyarettir.

Sadullah
Kelkit ilçesine bağlı Sadak Köyü mezarlığında Sadullah adı verilen bir ziyaret yeridir.

Mahbube Hatun
Süleymaniye mahallesindedir.

Hacı Yakup Baba
Torul'a bağlı Altınpınar beldesi yakınındadır.

Hacı Salih Efendi
Gümüşhane Kelkit ilçesindedir.

Zeynel Efendi
Kelkit ilçesine bağlı Çambaşı köyündedir.

Ziyaret
Süleymaniye mahallesindedir. Küçük mezar şeklinde bir tümsek ve tümseğin üstündeki bir çalılıktan ibarettir.

Osman Baba
Torul İlçesine bağlı Budak köyündedir.

Kızıl Ali
Torul ilçesine bağlı Taşlıca köyü civarında bir kabir ve ziyaret yeridir.

Şeyh Cüneyd
Şeyh Cüneyd'in kabri Kürtün İlçesi yakınındaki bir yayladadır.

Altı Asker
Kürtün İlçesi Güvendi Yaylasında şehitlik denilen bölgede altı askere ait olduğu söylenilen kabirler bulunmakladır.

Murathan Baba
Gümüşhane merkez Akgedik Köyündedir.

Kaya
Kürtün ilçesine bağlı Gündere Köyü'nde yer alan adak yeridir.

Hasan Ziver Efendi
Torul ilçesine bağlı Güzeloluk köyündedir.

Burga Baba(Burgu Baba)
Gümüşhane Alevilerince kutsal kabul edilen iki yüksek dağ zirvesinden biridir. …asıl ismi Barak Babadır.

Abdal Musa
Gümüşhane Alevilerince kutsal kabul edilen iki yüksek dağ zirvesinden biridir.

Sarıbal Ocağı
Gümüşhane Alevi topluluğunda dedelik postuna sahip bir ailedir.

Pehlül Dede
Yeniköy, Alevi cemaatinin sevip saydığı Mehmet Şıh'ın oğludur.

Erenkaya/Karataş
Şiran İlçesi, Erenkaya köyünün içerisinde siyah renkte yağlı, yassı bir kayadır.

Kanlı Pelit
Gümüşhane merkeze bağlı Harmancık (Cönger) köyü ile Arzular Beldesi arasındadır.
Köyden bir adam pelitlerin kesilmemesine dair yapılan uyarılara aldırmaz ve ziyaret yerindeki "kanlı pelit"i kesmeye kalkar. Pelitten kan fışkırır. Korkup köye gelen adamın bu hadiseden bir yıl sonra başsız olarak bir çocuğu doğar.

---
Gümüşhane Kültür-Sanat Kulübü, 2011