31 Ekim 2022 Pazartesi

Marguerite Yourcenar - Doğu öyküleri

Marguerite Yourcenar - Doğu öyküleri

 


Wang-Fo Nasıl Kurtuldu

Yaşlı ressam Wang-Fo’yla çırağı Ling, Han Krallığının yollarında ilerliyorlardı.

 

Ling’in karısı, bir saz kadar narin, süt kadar çocuksu, gözyaşı kadar tuzlu, ıslak bir öpücük kadar tatlıydı.

Ling pırıl pırıl yürekli bu kadını hiç kararmayacak bir ayna gibi, koruyucu bir tılsım gibi sevdi.

 

Wang-Fo yıllardır söğüt ağacı altında lavta çalan bir masal prensesinin portresini yapmayı düşler dururdu.

Ling, karısına bahçedeki erik ağacının altında modellik yaptırdı. Sonra, Wang-Fo onu melek kılığında, günbatımının bulutları arasında çizdi. Genç kadın ağladı, çünkü ölüm demekti bu. Ling’in Wang-Fo’nun yaptığı portreleri ona yeğlediğini gördükçe, genç kadının yüzü yaz yağmurlarına ve sıcak rüzgârlara hedef olan çiçekler gibi günden güne soluyordu. Bir sabah onu bahçedeki erik ağacının dallarına asılı buldular…

 

Ustayla çırak birlikte Han Krallığının yolunu tuttular.

 

Ling, akşam, ustasının yemeği için pirinç rakısı çaldığını hatırlayarak irkildi. Kendisini tutuklamaya geldiklerinden emin oldu…

…imparatorluk sarayının kapısına vardılar.

“Göğün Oğlu”nun hüküm sürdüğü odaya girdiler.

Sağında "Eksiksiz Zevkler Bakanı”, solunda ise "Yasal Acılar Danışmanı” duruyordu.

Bana yalan söyledin Wang-Fo, koca sahtekâr. Dünya, çılgın bir ressamın boşluğa fırlattığı birtakım karmaşık lekeler yığınından, durmadan bizim gözyaşlarımızla silinen lekeler yığınından başka bir şey değil...

…zindana kapatmaya (…) Gözlerinin dağlanmasına (…) ellerinin de kesilmesine karar verdim.

Ling, kemerinden kör bıçağını çekip İmparatorun üzerine atladı. İki nöbetçi kıskıvrak yakaladılar onu.

Askerlerden biri kılıcını kaldırdı ve ansızın Ling’in başı tıpkı koparılan bir çiçek gibi ayrıldı boynundan.

Wang-Fo. Senin yapıtlarından oluşan koleksiyonumda, dağların, haliçlerin ve denizlerin iç içe yansıdıkları bir resim var.

…bu resim yarım kalmış / Işıkla geçireceğin şu azıcık vakti, bu resmi bitirmeye harcamanı istiyorum.

 

Wang-Fo resmine daldığından, çalışırken suyun ayak bileklerine kadar yükselmiş olduğunu hissetmiyordu.

Sonunda suyun düzeyi imparatorluğun kalbine ulaştı. Bu derin sessizlikte akan gözyaşları bile olsa duyabilirdi insan.

Gelen Ling’ti.

ustasının kayığa binmesine yardım etti.

Wang-Fo’nun tamamladığı pano, bir kumaş perde önüne yerleştirilmişti. Resmin ön planını boydan boya bir kayık kaplıyor, ardındaki hareketsiz denizde incecik bir iz bırakarak gitgide uzaklaşıyordu.

 

Marko’nun Gülümseyişi

Yolcu gemisi uyuşuk bir denizanası gibi tembel tembel salmıyordu durgun sularda.

Yunanlı arkeolog, Mısırlı paşa ve Fransız mühendis güvertede kalmışlardı.

Marko Kraliyeviç'in kemikleri, ortaçağdan beri hiçbir şeyin değişmediği o Kutsal Dağ'ın oralarda bir yerde gömülü olmalı.

İşkence altındaki bir insanın dudaklarında arzunun en tatlı ıstırap olduğunu kanıtlayan o gülümseyiş.

 

Ölü Kadının Sütü

Bejli grili turist kafileleri Ragusa’nın ana caddesinde şerit halinde uzayıp gidiyordu.

Arnavutluk destanından küçücük bir kız

Kule temellerine Kıyamet Günü’ne kadar böylesine sağlam taştan bir zırhı taşıyabilecek bir kadın ya da erkek iskeleti hapsedilmedikçe, yapı yıkılacaktır.

Yunanistan’da, Arta’da, genç bir kızın etrafına örülmüş bir köprü gezdirirler insana. Çatlaklarının birinden bir perçem fışkırır; suyun üstünde sarışın bir bitki gibi salınır...

Yarın şafak vaktinde, karılarımızdan bize yiyecek getirecek olanını yakalayıp kulenin temellerine gömeceğiz.

 

Büyük, gelenin kara karısı olmadığını anlayınca içinden beddua etti, ortancaysa çamaşırcısını bağışladığı için Allahına yüksek sesle şükretti. Ama küçük, diz çökerek, genç karısının kalçalarına sarıldı ve inildeyerek af diledi.

Kayınbiraderlerim, dedi, bana değil, ama ölen kardeşinize saygınız varsa, çocuğumu düşünün ve acından öldürmeyin onu. Memelerime duvar örmeyin kardeşlerim, işlemeli gömleğimin altında bırakın çıplak kalsınlar ve her gün şafakta, öğle vaktinde, günbatımında, söyleyin oğlumu buraya getirsinler.

Yüzyıllarca gözü yaşlı analar gelip mucizeli sütünkızıl tuğlalara açmış olduğu oyuklarda parmak gezdirdiler

 

Prens Genci’nin Son Aşkı

Asya’nın gelmiş geçmiş en büyük çapkınlarından Ziyabar Genci, hayatının ellinci yılında artık yavaş yavaş ölmesi gerektiğinin farkına varmıştı.

…bütün mallarını dağıttı, hizmetkârlarını savdı ve son günlerini özellikle dağ yamacına yaptırtmış olduğu gözden uzak bir kulübede geçirmek üzere yola düştü.

Dökülmüş Çiçekler Köyü Hanımı, / Genci, bir tek onun adını unutmuştu.

 

Nereus Kızları’nı Seven Adam

Nereus Kızları... kızlar... güzel... çıldırtıcı... sarı... sapsarı saçlı...

Ağzından çıkan son sözler bunlar oldu.

 

Kırlangıçlar Meryemi

Keşiş Therapion, gençliğinde yüce Athanasius’un en sadık öğrencilerindendi.

Mısır’da mumyaları diriltip İncil okutmuş, Bizans’ta imparatorların günahlarını dinleyip akıl vermişti.

 

Dul Afrodisya

…bir taş, ayağının altından sekip önden yol göstermek istermiş gibi fırlayarak uçurumun dibine düştü ve dul Afrodisya kana bulanmış başı da yanında götürerek akşama ve derin boşluğa daldı.

 

Boynu Vurulan Kali

Acımasız tanrıça Kali, Hindistan ovalarında gezinir durur.

Bir yıldırımla vuruldu boynu ve kopan boynundan kan yerine bir ışık seli fışkırdı.

Gözleri ışığın haleleriyle kamaşınca bu ölümsüz şaşkınlar işledikleri suçtan pişmanlık duydular.

Tanrılar, kanından arınmış olan bu güzel başı saygı ve sevgiyle yerden kaldırdılar, sonra da başı taşımış olan bedenin peşine düştüler.

Nehrin kıyısında başsız bir ceset yatıyordu. Cesedi yerden kaldırıp başı cesedin omuzlarına yerleştirdiler ve tanrıçayı yeniden canlandırdılar.

…bir fahişenin bedeniydi.

Arzu, sana arzulamanın boşuna olduğunu öğretti, dedi Bilge. Şimdi de pişmanlık, pişmanlık duymanın fayda etmediğini söylüyor.

 

Marko Kraliyeviç’in Sonu

 

Cornelius Berg’in Hüznü

…kanala dalgın dalgın bakarken bütün hayatını seyreder gibiydi.

 

Nouvelles Ortentales

Türkçeleştiren: Hür Yumer

Helikopter Yayınları, 2. Basım, Ağustos 2010

29 Ekim 2022 Cumartesi

Lou Andreas-Salomé - Arayışlar

 Lou Andreas-Salomé - Arayışlar

 

Burada, ışıklı atölyemde aramızda dile geldi nihayet ve zaten başka hiçbir yerde de olmamalıydı…

 

…niçin ne kadar süreceği belli olmayacak biçimde ayrıldık…

 

Uzun süreli bir yoldan sapma beni ciddi ve eksiksiz bir sevgi için yetersiz hale getirdi.

 

…sanata doğru yol aldım, karşısında hayran kaldım veya sanat adına acı çektim

 

Benim sevgili annem babamın istediği her şeyi yapıyordu; babam da benim istediğim her şeyi. Muhtemelen Slav kanı taşıyan kökeninden dolayı babam annemden daha canlı, daha ışıltılıydı, ihmal edilmiş olsa bile sanatçı potansiyeline sahipti…

Bana ilk resim derslerini coşkuyla o verdi…

 

On yedi yaşıma geldiğimde Galiçya sınırından Silezya’ya, Brzeg’e tayin olduk ve orada / kuzenim Benno Frensdorff’a sırılsıklam âşık oldum.

…asistan doktor olarak Brzeg’deki bölge akıl hastanesinde çalışıyordu.

Ben Benno’nun yarattığı erotik ve estetik esrime içinde kadınlaştım

O ise bana daha sonra, geleceğe yönelik olasılıkları o kadar kısıtlıyken ve anne babama karşı ürkekçe bir şükran duygusu içindeyken bana talip olmanın onun için tümüyle çılgınca ve düşünülemeyecek bir şey olduğunu söyledi. Durum böyle olunca aslında ben ona talip oldum…

…ve kısa sürede nişanlısı oldum.

…evlenemedik

…babam öldü. Bunu aylar süren ağır bir yas izledi

…annem de ben de, bağımsız davranamayan şımartılmış kadınlar olarak bütün umutlarımızı bir tek Benno’ya yükledik.

Önce villalar semtindeki evi boşaltarak akıl hastanesinin yakınına taşındık, evde Benno’nun da bir çalışma odası vardı.

 

Yıllar sonra ilk sanatsal başarımı bir tutuklu büstüyle elde ettim.

 

…akıl hastanesi muhasebecisinin büyük kızıyla arkadaş oldum; Gabriele

 

Giderek solgunlaştım ve sıskalaştım

 

Benno nişanı bozdu

 

Paris’te küçük atölyemi kurdum

 

Benno’nun yazdığı bir mektup

…yaşam biçimim hakkında ortalıkta dolaşan dedikodulardan huzursuz olmuş ve beni bu kara çalmalara karşı -veya kendime karşı- uyarma sorumluluğu duymuştu.

(Benno ile karşılaşıyor)

…tanıdım. Yürüyüşünden. O kaygısızca salınarak yürüyüşünden; bir tek sen böyle yürürsün, sen yürürken dünyanın bütün yolları düzmüş veya önündeki görünmez bir varlık yolları senin için düzeltiyormuş gibi geliyor insana.

Sadece bir rastlantı, ama bunun için güzel zaten.

 

Annemin eski sosyal ortamı olan Brzeg’deki subay çevresi, uzaklarda yaşayan kızına karşı epey yerici bir tutum içindeydi

 

Ah, resim yaparken insan hep biraz âşıktır aslında. Bana hep insan resme içindeki âşık bir yanı döküyor gibi gelir.

 

Hayatımın Benno’nunkiyle asla gerçek anlamda birleşmeyeceğini de biliyordum ve beni tutan şeyin ona sevgi duymam olmadığını biliyordum.

Sevgi değildi; daha yoğun, daha dürtüsel, daha tekinsiz bir şeydi.

 

(Benno) “Sana sormak istiyordum ki, acaba - acaba yarın sabah - elbette başka bir planın yoksa - biraz bana arkadaşlık eder misin? Bugünkü gibi. Bu benim en rahat zamanım.”

Bunları söylerken telaşlı ve aceleci bir hali vardı, hiçbirimizin yüzüne bakmadı.

“Elbette! Gelmek isterim,” dedim

 

(Benno) …zamanla seni niçin kaybettiğimi anladım: Senin neyin eksikliğini çektiğini göremediğim için…

 

Ben yoksunluktan, karanlıktan ışığa gelir gibi geldim sana.

 

(Gabriele) “Gerçekten bize ait olan bir şeyi Adine, hiç kimse elimizden alamaz. Gerçekten bize ait olan, er veya geç bizim olur. (…)Yapmamız gereken tek şey yolumuza devam etmektir; bize ait olan birlikte gelir…”

 

…dolu bir bardak dudaklarımın arasında parçalanmış gibiydi.

 

…çalışma odasının kapısı açıldı, eşikte Benno duruyordu.

Bir karşılık vermeden hareketlerine yavaşça uyum gösterdim. Hayretle karışık bir merhametle uzun, çok uzun bir zaman isteksiz bir güçle bastırılmış bir tutkunun patladığını ve körlemesine doyum aradığım hissediyordum.

…bu adamın hayatı kim bilir ne denli mahrumiyet içinde geçmiş olmalı, diye düşündüm.

…şunları söyledi:

“Sana teşekkür ederim! Tanıdığım bütün insanların en sevgilisi, biriciği, sana teşekkür ederim! Eğer beni itmiş olsaydın kırılır, paramparça olurdum!”

 

Bir diğerinin duygularını anlayabilmek için sevgi gerekir kuşkusuz; fakat tutkunun belli bir derecesinde sevgi, sevilen kişinin duygu dünyası da dahil olmak üzere dış âleme hiçbir duyargası uzanmayan, dolayısıyla kulak vermediği ve algılamadığı için de rahatsız edici bir itirazı olanaksız kılan kör bir bencilliğe dönüşüyor. Tutkulu aşk yalnızlığın en uç ve en son durağı gibi (s. 57).

 

Ona gerçeği asla, ama asla olduğu gibi söyleyemem! Karşımda onu asla küçük düşüremem! Onun beni artık istememesinden, sevmemesindense ben onun gözünde küçük düşerim, alçalırım daha iyi!

 

Benim için bu olay orada kapanmıştı, Benno’yla olan ilişkim bitmişti.

 

“Adine, çocuğum, sen hayattan ve insanlardan çok fazla şey bekliyorsun. Kendi mutluluğunu engelliyorsun ama. Hayatta her şeyin bir bedeli var, en fazla da mutluluğun. Benno’nun istediği bazı şeyler sana uymuyor olabilir. Günümüz kadınlarına erkeğe hizmet etmek zor geliyor, ama bana inan ki, bizim için en iyisi bu ve ben sevgili baban için bunu her zaman yaptım. Uzun vadede hiçbir erkeği bize hükmeden bir erkeği sevdiğimiz kadar sevemeyiz.”

“Ah, anne, buna inanmak isterdim.”

 

…benim için de dua et anne, Benno bana haksızlık etmeyi sürdürsün!”

 

Eine Ausschweifung

Türkçeleştiren: İlknur İgan

Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 4. Basım, Temmuz 2017

Lou Andreas-Salomé - Feniçka

 Lou Andreas-Salomé - Feniçka

 

Aylardan eylüldü, Paris’te yaşamın en dingin dönemiydi.

Max Werner, ilk kez gördüğü genç bir Rus kızının yanına düştü

…kıza kısaca “Fenya” veya “Feniçka” diye sesleniyorlardı.

 

…böyle kızların bütün erkeklere güvensizlikle yaklaşacağını varsayıyorum. Erkeklerin kendilerinden güvenden çok daha başka şeyler beklediğini düşünmekte haklı değiller mi?”

“Vay canına!” diye düşünen Max Werner, Fenya’ya daha dikkatlice baktı.

…küçük bir yosma için, bir erkeğin insani yakınlığı çoğunlukla ender, bir anlamda olmayacak bir şeydir…

 

…geceleri kitapların başında oturmayı tercih ederim.

“Genç bir kızın böyle bir şey söylediğini duymak kulağa çılgınca geliyor,” dedi Max Werner

 

“Sanırım otelime daha epey yol var,” dedi Fenya

Bu erken saatte bile istediğiniz kahveyi içebileceğiniz bir yer biliyorum.

…kızın hiç tanımadığı bir delikanlının önerisine bu denli açık olması, ona bu kadar iyi niyetle güvenmesi mümkün müydü?

 

Onu buraya getirirken genç adamın belirgin bir niyeti yoktu.

Fenya şimdi başını kaldırdığında, heyecanla titreyerek üzerine eğilmiş, iki koluyla birden kendisine sarılmaya hazırlanan delikanlıyı yüzünün çok yakınında gördü.

Bağırmadı. Sadece irkilerek geri çekildi, köpeğe doğru eğilirken elinden kaymış olan şemsiyesini çabucak yerden aldı ve kapıya yöneldi.

Bu arada, “Ne kadar yazık!” dedi sadece.

Fenya’nın yanından geçip kapıya atıldı, kapıyı kilitleyerek anahtarı cebine attı.

Anahtarı aldı ve hiçbir şey söylemeden büyük bir hızla odadan çıktı.

Max Werner kızın peşinden gitti.

 

…peşinizden gelmekle ben de sizin kadar budalalık ettim.

 

Kader ancak ikisi de bu olayı unuttuktan çok sonra tekrar bir araya gelmelerini istemişti anlaşılan.

Bir yıl geçti.

Max Werner, kara kışta, ocak ortasında, kız kardeşinin düğünü için Rus taşrasına bir yolculuk yaptı.

Fenya’yla tekrar karşılaştı.

 

Her şeyi bıraktığınız yerde bulma konusunda bütün ülkeler arasında öncelik Rusya’nındır.

 

(Evliliğe dair) Dıştaki kabuğu sıyırdığınızda derindeki anlam nedir? Şudur: İki insan muhtemelen birbirlerini sevdiklerinden dolayı her zaman için birlikte olmak ister, fakat sadece aşık olmak gibi kişisel nedenlerle değil, çözülmez bir şekilde bağlanış ancak ortak bir görev temelinde, adeta daha yüce üçüncü bir makamın hizmetine girdiklerinde gerçekleşir. Yoksa bütün bu çözülmez bağların bir anlamı yoktur.

 

“Aşkı nasıl mı hayal ederdim? Ah, çok basit. Son derece sade ve sağlıklı. Sanırım hiç de şeytani ve romantik sayılamayacak şeylerle karşılaştırırdım aşkı. Her gün açlığımızı giderdiğimiz kutsal, doyuran ekmekle; her gün evimizi açtığımız hayat veren temiz havayla. Sonuç olarak her şeyi borçlu olduğumuz, ama haklarında pek öyle tumturaklı laflar etmediğimiz en önemli, en doğal, en güzel şeylerle.”

 

(Fenya’nın eniştesi, Baron) Birisi seni akşamın erken saatlerinde ıssız bir sokakta gördüğünü iddia ediyor, yanında bir erkekle.”

“Bunu iddia eden kim?” diye söze karıştı Fenya.

 

“Olayın belki de talihsiz bir yanlış anlama olduğu ortaya çıkar,” dedi Max Werner.

 

Ailenin himayesinden hoşlanmıyordu ve ansızın kırılacak eşya muamelesi görmek kıza herhalde hem rahatsız edici hem de gülünç gelmişti.

 

Kadınları salt insani zenginlikleri içinde kavramanın, hep cinsiyetleri açısından bakmaktan, hep yarı şematize ederek görmekten kaçınmanın bu kadar zor olması ne tuhaftı. İnsan kadınları ister idealize etsin ister şeytanileştirsin, her durumda erkeğe bağlı değerlendirip basitleştiriyordu.

 

Böyle eziyet içinde daha fazla yaşayamam. Kaygısızca yaşamalıyım ya da hiç. Bu yüzden gizlilik benim doğama öylesine aykırı.

 

Max Werner’in Petersburg ziyareti on beş günden fazla sürmedi, fakat sonraları hatırladığında çok daha uzun bir zaman geçirmiş gibi hissetti

 

“Söylesene, sizlerden biri bunu ister miydi acaba, bütün gençliğini özgür ve bağımsız olmaya adamış genç bir insan, tam amacına varmak üzereyken, eşikte dururken, hayata sadece bu yüzden değer verirken; meslek aşkına, sorumluluk aşkına, bağımsızlık aşkına yaşarken! Hayır! Bunu kesinlikle bir yaşam amacı olarak hayal edemiyorum; bir yuva, aile, ev kadınlığı, çocuklar, bu bana çok yabancı, çok, çok! Belki sadece şu anda böyle, belki sadece yaşamın bu kesitinde. Nereden bileyim? Belki ben böyle bir şey için hiç uygun değilim. Aşk ve evlilik aynı şey değil zaten.”

 

Eğer aşkından eminsen evlilik hayatının zorluklarından da korkmamalısın,

Aslında siz kadınlar süreklilik ve tam bir aidiyet istiyorsunuz, inan bana; bunları beni seven kadından biliyorum, Fenya.

 

“Beni yalnız bırak, lütfen, beni yalnız bırak.”

O zaman Max odadan çıktı…

 

Fenya’nın ondan peşinen istemiş olduğu gibi, kızı hiç dikkate almadan ve herhangi bir şey söylemeden yanından geçerek odadan çıkıp gitti.

İki gün sonra da Feniçka’yı bir daha görmeden Rusya’dan ayrıldı.

 

Türkçeleştiren: İlknur İgan

Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

Haziran 2016

Lou Andreas-Salomé - Volga

 Lou Andreas-Salomé -  Volga

 

1

Küçük yolcu vapurları Volga'nın engin sularında…

 

"Nijni Novgorod, Nijegorod da denir, Oka ve Volga'nın buluştuğu yerde kurulmuştur…

 

Gerçek anlamda hareketsiz kalırsanız diğer her şeyin size geleceğini, size doğru kayacağını sanıyorsunuz. Yeter ki telaşlanmayın.

"İnsan yürüyerek dolaştığında ve bütün güzel yerleri önce araması gerektiğinde hiç böyle olmuyor. O zaman tüm dünya kıpırtısız, insan kendisi hareket ediyor, kendisi canlanıyor. O zaman konuk kabul etmiyorsunuz, kendiniz konuk oluyorsunuz," diye mırıldandı Lyubov.

 

2

Yani Tatar step köylerine kadar gittiniz demek pek muhterem dostum?

 

Lyubov Vasilyevna'yı yanımda gören ve bizi tanımayan herkes onun kızım olduğunu düşünüyor.

Annesiz bir çocuk, Alman kökenli Rus bir aile.

Rahatlıkla on yedi-on sekiz var, diye düşünmüştüm. Böyle bir şeye bakmak şifa gibi doğrusu. Gençlik, güzellik ve sağlığın böyle bir uyum içinde buluşması ne kadar da enderdir.

 

Lyubov'un ricası üzerine, uzak Tatar köylerine kadar gittiler,

 

(Lyubov Kazan’da bir camiye giriyor, s. 30-32)

 

Artık büyümek ve her şeyi yapabilmek istiyorum.

"Büyüdüğünüzde dünyadan ve diğer şeylerden payınıza düşenler artmayacak, bilakis daha da azalacak," diye uyardı Valdevenen.

İnsanın onlarca yıl boyunca dünyanın güzelliğini tümüyle unuttuğu ve içinden bir daha ancak gücü tükenmiş, saçları ağarmış halde -yeniden sevinç duyabilmek, yeniden başlayabilmek için çok geç olduğunda- çıkabildiği o daracık çukura atacaksınız kendinizi.

 

3

"Kader kötü, kader uğursuz... "

Kendini karanlık, dar bir deliğe atmalarına savunmasızca izin vereceğini kim söylemişti -daracık bir yere, bir hapishaneye-, bunu kim öngörmüştü?

"Ah!" diyor usulca. "Rüya gördüm herhalde... "

"Evet, rüyaydı çocuğum," diyor Valdevenen.

 

"Kuyu senin içinde. Bir başkasının sana yapacağı her şeye sen kendi içinde hazır olmalısın - onu uzaklaştırıp kendin içine dalmalısın ve ne yaptığını sormamalısın. Batmalısın, ancak o zaman yeniden doğarsın."

 

Kız titreyerek geniş paltoya sarınıyor, kumaşa sımsıkı tutunuyor.

 

Acı kadar güçlü büyük bir sevinçle doluyor içi.

 

"Bu gece ve sonra bir gece daha... uzun sayılmaz, öyle değil mi? Ve sonrasında nasıl olduğunuzu bile bilemeyeceğim."

 

"Sizi o kadar aradım ki... hem de her yerde! Kesinlikle geleceğinizi ve birlikte biraz daha zaman geçireceğimizi düşünmüştüm. Gelmediğinize göre çok önemli bir maniniz vardı herhalde?"

"Evet, uyuyordum," diye yanıtladı kız şaşkınlıkla.

 

4

Bunu niçin yaptınız, niçin sessizce ortadan kayboldunuz, niçin, niçin?

…Valdevenen aniden ona doğru eğildiğinde -bundan niçin korktuğunu kendisi de bilmiyordu- keskin bir çığlık attı.

Adam şaşkınlıkla irkildi, sonra çok yavaş hareket ederek doğrulup karşısında durdu; bir an için kıza bir şey söyleyecekmiş gibi oldu, fakat sonra tek bir söz etmeksizin salonu terk edip güvertede hızla uzaklaştı.

Lyubov yerinden kıpırdamadan arkasından bakıp kaldı. Gitmişti

 

Siste iki adım ötesi görülmüyordu. Oysa iki adım ötede Matuşka'nın şalına sarınmış titreyen Lyubov duruyordu

Sis ikisini de bembeyaz kucağına aldığında bir an yeryüzünde baş başa kalmış gibi oldular.

"Şuraya bak!"

"bak! Dünya bir daha böyle göründüğünde –sen geri dönerken yine bu noktada- tekrar beraber olacağız. O zaman gemiye bineceğim ve babanla ikinizin yanına geleceğim. Ve sonra daima birlikte kalacağız."

 

Belki bu küçük kız buraya bir kez daha geldi, yalnızca haftalar sonra değil, belki yıllardan sonra da geldi, saçları ağarmış, görüşü berraklaşmış olarak; o zaman çevresine bakıp bugün kaçırmış olduklarını telafi etti belki de. Çünkü burada hiçbir şey değişmez, aynı kayalıklara, ormanlara veya steplere kavuşan aynı kıyılarda aynı dalgalar yuvarlanır, yalnızca taşıdıkları gemiler değişir yaşanan aşklar ve acılar silinip gittiğinde.

 

Türkçeleştiren: İlknur İgan

Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

Temmuz 2021