31 Ekim 2022 Pazartesi

Marguerite Yourcenar - Doğu öyküleri

Marguerite Yourcenar - Doğu öyküleri

 


Wang-Fo Nasıl Kurtuldu

Yaşlı ressam Wang-Fo’yla çırağı Ling, Han Krallığının yollarında ilerliyorlardı.

 

Ling’in karısı, bir saz kadar narin, süt kadar çocuksu, gözyaşı kadar tuzlu, ıslak bir öpücük kadar tatlıydı.

Ling pırıl pırıl yürekli bu kadını hiç kararmayacak bir ayna gibi, koruyucu bir tılsım gibi sevdi.

 

Wang-Fo yıllardır söğüt ağacı altında lavta çalan bir masal prensesinin portresini yapmayı düşler dururdu.

Ling, karısına bahçedeki erik ağacının altında modellik yaptırdı. Sonra, Wang-Fo onu melek kılığında, günbatımının bulutları arasında çizdi. Genç kadın ağladı, çünkü ölüm demekti bu. Ling’in Wang-Fo’nun yaptığı portreleri ona yeğlediğini gördükçe, genç kadının yüzü yaz yağmurlarına ve sıcak rüzgârlara hedef olan çiçekler gibi günden güne soluyordu. Bir sabah onu bahçedeki erik ağacının dallarına asılı buldular…

 

Ustayla çırak birlikte Han Krallığının yolunu tuttular.

 

Ling, akşam, ustasının yemeği için pirinç rakısı çaldığını hatırlayarak irkildi. Kendisini tutuklamaya geldiklerinden emin oldu…

…imparatorluk sarayının kapısına vardılar.

“Göğün Oğlu”nun hüküm sürdüğü odaya girdiler.

Sağında "Eksiksiz Zevkler Bakanı”, solunda ise "Yasal Acılar Danışmanı” duruyordu.

Bana yalan söyledin Wang-Fo, koca sahtekâr. Dünya, çılgın bir ressamın boşluğa fırlattığı birtakım karmaşık lekeler yığınından, durmadan bizim gözyaşlarımızla silinen lekeler yığınından başka bir şey değil...

…zindana kapatmaya (…) Gözlerinin dağlanmasına (…) ellerinin de kesilmesine karar verdim.

Ling, kemerinden kör bıçağını çekip İmparatorun üzerine atladı. İki nöbetçi kıskıvrak yakaladılar onu.

Askerlerden biri kılıcını kaldırdı ve ansızın Ling’in başı tıpkı koparılan bir çiçek gibi ayrıldı boynundan.

Wang-Fo. Senin yapıtlarından oluşan koleksiyonumda, dağların, haliçlerin ve denizlerin iç içe yansıdıkları bir resim var.

…bu resim yarım kalmış / Işıkla geçireceğin şu azıcık vakti, bu resmi bitirmeye harcamanı istiyorum.

 

Wang-Fo resmine daldığından, çalışırken suyun ayak bileklerine kadar yükselmiş olduğunu hissetmiyordu.

Sonunda suyun düzeyi imparatorluğun kalbine ulaştı. Bu derin sessizlikte akan gözyaşları bile olsa duyabilirdi insan.

Gelen Ling’ti.

ustasının kayığa binmesine yardım etti.

Wang-Fo’nun tamamladığı pano, bir kumaş perde önüne yerleştirilmişti. Resmin ön planını boydan boya bir kayık kaplıyor, ardındaki hareketsiz denizde incecik bir iz bırakarak gitgide uzaklaşıyordu.

 

Marko’nun Gülümseyişi

Yolcu gemisi uyuşuk bir denizanası gibi tembel tembel salmıyordu durgun sularda.

Yunanlı arkeolog, Mısırlı paşa ve Fransız mühendis güvertede kalmışlardı.

Marko Kraliyeviç'in kemikleri, ortaçağdan beri hiçbir şeyin değişmediği o Kutsal Dağ'ın oralarda bir yerde gömülü olmalı.

İşkence altındaki bir insanın dudaklarında arzunun en tatlı ıstırap olduğunu kanıtlayan o gülümseyiş.

 

Ölü Kadının Sütü

Bejli grili turist kafileleri Ragusa’nın ana caddesinde şerit halinde uzayıp gidiyordu.

Arnavutluk destanından küçücük bir kız

Kule temellerine Kıyamet Günü’ne kadar böylesine sağlam taştan bir zırhı taşıyabilecek bir kadın ya da erkek iskeleti hapsedilmedikçe, yapı yıkılacaktır.

Yunanistan’da, Arta’da, genç bir kızın etrafına örülmüş bir köprü gezdirirler insana. Çatlaklarının birinden bir perçem fışkırır; suyun üstünde sarışın bir bitki gibi salınır...

Yarın şafak vaktinde, karılarımızdan bize yiyecek getirecek olanını yakalayıp kulenin temellerine gömeceğiz.

 

Büyük, gelenin kara karısı olmadığını anlayınca içinden beddua etti, ortancaysa çamaşırcısını bağışladığı için Allahına yüksek sesle şükretti. Ama küçük, diz çökerek, genç karısının kalçalarına sarıldı ve inildeyerek af diledi.

Kayınbiraderlerim, dedi, bana değil, ama ölen kardeşinize saygınız varsa, çocuğumu düşünün ve acından öldürmeyin onu. Memelerime duvar örmeyin kardeşlerim, işlemeli gömleğimin altında bırakın çıplak kalsınlar ve her gün şafakta, öğle vaktinde, günbatımında, söyleyin oğlumu buraya getirsinler.

Yüzyıllarca gözü yaşlı analar gelip mucizeli sütünkızıl tuğlalara açmış olduğu oyuklarda parmak gezdirdiler

 

Prens Genci’nin Son Aşkı

Asya’nın gelmiş geçmiş en büyük çapkınlarından Ziyabar Genci, hayatının ellinci yılında artık yavaş yavaş ölmesi gerektiğinin farkına varmıştı.

…bütün mallarını dağıttı, hizmetkârlarını savdı ve son günlerini özellikle dağ yamacına yaptırtmış olduğu gözden uzak bir kulübede geçirmek üzere yola düştü.

Dökülmüş Çiçekler Köyü Hanımı, / Genci, bir tek onun adını unutmuştu.

 

Nereus Kızları’nı Seven Adam

Nereus Kızları... kızlar... güzel... çıldırtıcı... sarı... sapsarı saçlı...

Ağzından çıkan son sözler bunlar oldu.

 

Kırlangıçlar Meryemi

Keşiş Therapion, gençliğinde yüce Athanasius’un en sadık öğrencilerindendi.

Mısır’da mumyaları diriltip İncil okutmuş, Bizans’ta imparatorların günahlarını dinleyip akıl vermişti.

 

Dul Afrodisya

…bir taş, ayağının altından sekip önden yol göstermek istermiş gibi fırlayarak uçurumun dibine düştü ve dul Afrodisya kana bulanmış başı da yanında götürerek akşama ve derin boşluğa daldı.

 

Boynu Vurulan Kali

Acımasız tanrıça Kali, Hindistan ovalarında gezinir durur.

Bir yıldırımla vuruldu boynu ve kopan boynundan kan yerine bir ışık seli fışkırdı.

Gözleri ışığın haleleriyle kamaşınca bu ölümsüz şaşkınlar işledikleri suçtan pişmanlık duydular.

Tanrılar, kanından arınmış olan bu güzel başı saygı ve sevgiyle yerden kaldırdılar, sonra da başı taşımış olan bedenin peşine düştüler.

Nehrin kıyısında başsız bir ceset yatıyordu. Cesedi yerden kaldırıp başı cesedin omuzlarına yerleştirdiler ve tanrıçayı yeniden canlandırdılar.

…bir fahişenin bedeniydi.

Arzu, sana arzulamanın boşuna olduğunu öğretti, dedi Bilge. Şimdi de pişmanlık, pişmanlık duymanın fayda etmediğini söylüyor.

 

Marko Kraliyeviç’in Sonu

 

Cornelius Berg’in Hüznü

…kanala dalgın dalgın bakarken bütün hayatını seyreder gibiydi.

 

Nouvelles Ortentales

Türkçeleştiren: Hür Yumer

Helikopter Yayınları, 2. Basım, Ağustos 2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder