17 Ağustos 2017 Perşembe

Anadolu Türk Evinde Mutfak

Anadolu Türk Evinde Mutfak
Anadolu Türk Evinde Mutfak
…araştırmanın konusu Anadolu Türk Mimarisinde, özellikle Anadolu Türk evinde mekân olarak mutfak örnekleri ile mutfakta kullanılan kaplar hakkında genel bilgileri kapsamaktadır.

Türk insanı, Orta Asya'dan Anadolu'ya taşıdığı mutfak kültürü ve lezzetini Anadolu'nun birikimiyle zenginleştirdi. Bu coğrafyanın değişik bölgelerinde farklı mutfak mekânları tasarladı.

Tarihöncesi çağlarda oturulan mekân aynı zamanda mutfak olarak kullanılıyordu.

Türk mutfağı sadece yemek pişirilen bir mekân değil; oturulan, dinlenilen bir kültür ünitesidir.

Orta Asya' da Türklerin kullandıkları yaygın mesken türü “Topakev”dir. Topakevin ortasında ısınmak ve pişirmek için bir ocak bulunmaktadır. Kışın ve soğuk havalarda yemek pişirme burada gerçekleştirilirdi. Havanın uygun olduğu durumlarda ise çadırın önündeki avluda yemek pişirilirdi.

Hun ve Göktürk dönemine tarihlenen yerleşmelerde mutfak bölümleri hakkında bilgimiz yoktur.

Selçuklu dönemi:
…mutfak "aşlık, aşocağı, aşdamı" adlarını almaktaydı.
Kaplar görünçlük veya sergen denen raflara dizilmekteydi.

Neolitik çağda Çatalhöyük gibi yerleşim yerlerinde ocak ve pişirme mekânları tespit edilmiştir.

Ahmet Yesevi geleneğinin bir devamı olan Nevşehir'deki Hacı Bektaş Tekkesi'nin Aşevi de onarımlarla günümüze ulaşmış bir mutfak yapısıdır.
Ocakların ortasında kutsal değeri olan karakazan bulunmaktadır.

Selçuklu dönemi saray yapılarının mutfakları hakkında fazla bilgimiz yoktur.

Türk Evinde Mekân Olarak Mutfak
Hazırlama bölümüm; …hazırlık hayatta, taşlık veya odada yapılırdı.
Pişirme bölümü; Erzurum ve Bayburt’da tandırbaşı, zeminden yüksekte, kemerli büyük bir bölüm olarak tasarlanmıştır.

Mutfakların ocak ve tandırlarında enerji kaynağı olarak odun ve tezek kullanılmıştır. Bu yüzyılın ilk çeyreğinden sonra maltız ocakları kullanılmaya başlandı. Maltıza Anadolu’da demir ocak denilmiştir. Sivas’ta olduğu gibi gaz tenekelerinin içi sıvanarak basit maltızlar yapılmıştır. Daha sonra (…) kuzine sobalar kullanılmıştır.
Temizleme bölümü; …özel bir bölüm, evye yoktur.
Depolama; Mutfağın hemen yanında bulunan kiler, izbe veya zerzembe gibi adlarla anılan mekânlarda yiyecekler saklanmaktaydı.
İç Anadolu’da ambarlar evin zemininde veya yakınlarında kayaların oyulması ile elde edilmiştir.
Doğu Karadeniz’de ise evden ayrı direkler üzerinde serenderler yapılmıştır.
Yine iç Anadolu evlerinde serpin denen ahşaptan yapılmış büyük buğday, un ambarları bulunmaktadır.

Erzurum Evi Mutfağı
Erzurum evinde tandırevi olarak adlandırılan mutfak evin planını belirleyen önemli bir mekândır.
Erzurum evinin planını zemin kattaki avlu ve tandırevi ikilisi belirlemektedir.
…tandırevi yörede ev, aşhana, mutfak gibi adlarla anılır.
…bu mekânın tasarımına sadece Doğu Anadolu Bölgesinde rastlanır.

Tandırevinin üstü bölge halkının “kırlanguş” dediği kırlangıç örtü ile kaplıdır.
Tandırevinin zemini taştır.
Tandırbaşı; tandırevi kapısının karşı köşesinde yer alır.
Tandırbaşı yarım daire şeklindedir.
Yerden yaklaşık 30-40 cm yükseklikte ve derinliği 2 m kadardır.
Terekler; tandırevinin yan duvarlarında bulunur.
Seki; mutfakta oturulan, iş yapılan, yatılan bir bölümdür.
Kiler; tandırevine bitişik küçük bir mekândır.
Kurun; su deposudur. Blok bir taşın oyularak süslenmesi ile elde edilmiştir.

Kayseri Evi Mutfağı
Sofa ve tokana (mutfak) geleneksel kayseri evlerinin zemin katlarının önemli mekânlarıdır. Tokana evin esas mutfak bölümüdür. Bazı evlerde yaz mutfağı denen ikinci bir mutfak bulunur.
Şehir evleri; tokana, kış odası işlevini yerine getiren ana mekânlarda biridir.
Mutfakların üstü kırlangıç örtü sistemiyle örtülüdür.

Konya Evi Mutfağı
Konya evlerinde mutfak evden ayrı, hayat denen bahçenin bir kenarında tasarlanmıştır. Bu mekân aşhana olarak da tanımlanmaktadır. Bir yanında örtme (tandır) diğerinde kiler (kayıt damı) bulunur.
Kerpiç duvarlı olan mutfakta iç kısma yapılan çıkıntılar raf vazifesi görür.

Şanlıurfa Evi Mutfağı
Evler taş malzeme ile yapılmıştır. Daracık sokaklara açılan evler sofasız planda, avlu etrafındaki eyvan, mutfak ve servis hacimlerinden oluşur.
Mutfaklar geniş tutulmuştur.
Mutfağa yörede tandırlık denilmektedir.
Mutfaklarda 3-4 ocak bulunabilir.
Ocaklığın üzeri pherik adı verilen davlumbaz ve baca sistemi ile dama bağlanmıştır.
Kapların büyük bir kısmı zerzembe denilen kilerde tutulur.
Mutfak içlerinde kuyu ile küllük tabir edilen curun (yalak) bulunurdu. Bu su ile çamaşır ve kirliler yıkanırdı.
Kiler, avlu kotundan aşağıda planlanmıştır.
Mutfak kültürü zengin olan Urfa’da mutfak eşyaları da çok çeşitlidir. Her yemek çeşidi için ayrı bir kap mevcuttur.

Yeni Konutlarımızda Mutfak
Anadolu'daki Osmanlı dönemi evlerinde çoğunlukla evin dışında veya zemin katında yer alan mutfak 19. yüzyılın sonlarında evin planı içerisine dahil edilmiştir.

Türk Mutfağında Kullanılan Kaplar
Hazırlamada kullanılanlar: Su küpü, ibrik, maşrapa, kazan, tencere, torba, kavanoz, şişe, havan ve eli.
Pişirmede kullanılanlar: Kazan, tencere, tava, leğen.
Serviste kullanılanlar: Kepçe, lenger, sahan, sini, kâse, maşrapa, bardak.

Türk Mutfağında kullanılan kapların büyük bir bölürmü bezemelidir. Bunlar arasında özellikle misafirlere yemek sunulan siniler, lengerler, bakraç ve kâseler, sahanlar ve kahve tepsilerinin özenle süslendiğini görüyoruz.

Mutfak Kültürü
Ev, vatan kadar kutsal sayılırken mutfak Tanrı nimetlerinin pişirilip yendiği, çocukların eğitildiği kutsal bir mekân olarak tasavvur edilmiştir.

Doğu Anadolu'da erkek evin tandırını yerine koyduktan soma ona elini sürmezmiş. Eve yeni gelin geldiği zaman elini yıkayıp suyunu tandıra atarlarmış, böylelikle evine sadık olacağına inanılırdı. Sivas'ta anneler kızlarına yemek yapmayı öğretirken “Gördüğün, yaptığın bize; bellediğin, öğrendiğin sana" dermiş.

Osmanlı dönemi mutfakları ait oldukları geleneksel evlerle birlikte yeterince korunmadıkları için yok olmaktadırlar.

---
Karpuz, Emine ve Karpuz, Haşim. Anadolu Türk Evinde Mutfak. Yemek Kitabı. (s. 388-416). Kitabevi Yayınları. İstanbul 2013

Anadolu Halk Hekimliği Uygulamalarında Demir Unsurunun Kullanımı Ss, 69-84

Anadolu Halk Hekimliği Uygulamalarında Demir Unsurunun Kullanımı

Türk toplumunda (…) demir kült olarak kabul edilmiş (…) bilinen dört unsur (toprak, su, ateş, hava) demirin eklenmesi ile beşli unsur (toprak, su, ateş, hava, demir) şeklinde telakki edilmiştir.

Çalışmada Şaman ve ocaklı arasındaki ortak bağlar maddeler halinde belirtilmiştir. Bu maddeler göstermiştir ki ocaklı ve şaman dediğimiz kişiler aynı yuvadan beslenmiş iki önemli mesleğin mensuplarıdır.

Demir anlamını taşıyan en eski sözcük olan Sümerce AN.BAR, “gök” ile “ateş” piktogramlarından oluşur. Sözcük genellikle “gök metali” ya da “yıldız-metal” biçiminde çevrilir. Campbell Thompson sözcüğü “(meteoritin) göksel şimşeği” biçiminde çeviriyor. Kimi uzmanlar sözcüğün Sümerce “ulu metal” anlamına gelen BAR.GAL kelimesinden türediğini düşünüyor.

Bu değerli hazinenin oluşum şekli:
1. Toprak içerisinde oluşum sürecini tamamlamıştır.
2. Gökten gelmiştir.

Şaman, dini törenleri yöneten, hastalık sağaltımında ve diğer erginleme ayinlerinde başrolü oynayan kişidir.
Demirci ise demir madenini işleyerek halkın hizmetine sunan kimsedir.
…bu iki grubu birbirine bağlayan büyük bir unsur vardır ki bu da demirdir.

Türklerde demir kutsal idi ve “gök demir” olarak adlandırılmıştı. Moğollarda olduğu gibi Türklerde de yılbaşında demiri uzatma ya da dövme geleneği vardı.

“Moğollar yılbaşı gecelerinde bir demir parçasını ocakta kızdırırlar ve bu demiri döğerek uzatırlardı. Bu demiri uzatma an’anesi Türklerde de vardır. Eski bir Türk atasözünde, şöyle deniyor: “Yıgaç uzun kes, temür kısga kes” yani “Ağacı uzun kes, demiri kısa kes.”

Türkler büyük bir yemin edecekleri zaman yine kutsal olan demir üzerine el basmak sureti ile yemin ederlerdi. Bu demir parçası genellikle bir kılıç olurdu.

Şaman ve demircinin en büyük ortak noktalarından birisi ateşi kullanmaları ve ateş karşısında dayanıklı olmalarıdır.

Hem şamanlıkta hem de demircilikte meslek babadan oğula kan bağı ile geçmektedir.

Demir her ikisi için de koruyucu bir unsurdur.

Demir konusunun belki de en kapsamlı haliyle yer bulduğu edebî metin,
Ergenekon destanıdır.
Ergene: dağ beli, sarp, maden yatağı manalarına gelirken; kon: ise dağ beli, dağ kemeri anlamlarına gelmektedir.

Oğuz Kağan destanında demir çok detaylı olmamakla beraber Oğuz’un çatısı demirden olan bir ev görmesi yer almaktadır.

Manas’ın kendi demircisine duyduğu saygı ve savaş öncesinde kılıç bakımı ve vedalaşmak için demircisine uğraması anlatılmaktadır.

“Şehnamede; İran kahramanı Zâl, oğlu Rüstem’e Türkleri anlatırken; elleri, kolları, bacakları, bütün vücutları ve elbiseleri demirden olan bir millet diye tanıttığı, yazılmaktadır”

Bir Hitit efsanesine göre Topal Kaan adındaki mitik hükümdar demiri keşfetmiştir.
İran efsanelerinde, Türk hakanının oturduğu dağlar; (içerisi ejderhalarla dolu olan demir dağlar) diye anlatılmaktadır.

Demir mitsel öykülerde daha çok ilk demirci olan Başintoy’a aittir:

…ak Tengriler (iyi tanrılar) göksel demirci Başintoy’u yeryüzüne, insanlara metalürjinin yararlarını öğretsin diye kızı ve dokuz oğluyla birlikte gönderdi: İlk öğrencileri, demirci ailelerin ataları oldular.

Demircilerin atası olarak kabul gören Başintoy’a ek olarak kötü ruhların en tepesinde yer alan Erlik de mitsel öykülerde sıkça yer almıştır.

Altay Türklerinin yeraltı tanrısı olan Erlik Hanın sarayının damı demirden olduğu gibi, kılıcı yeşil demirden, kalkanı da yassı demirdendi.

Kur’an’da 7 ayette demire değinilmiştir.

Demir, halk hekimliği uygulamalarında özellikle ocaklılar tarafından sıkça tercih edilen önemli bir madendir.

Anadolu’nun hemen hemen her tarafında (…) ocaklı dediğimiz kişilerce tedavi edilen birçok hasta bulunmaktadır. Bu kişiler (…) tedavi esnasında (…) demir unsurunu kullanmalarıdır. Örneğin: “Mesudiye’de araç tutmasına karşı ağza çivi alınması, basur tedavisinde demir veya taşın havanda dövülüp toz şekeri ile karıştırılarak yenilmesi ve çakmak taşının dövülüp bala katılarak ince hastalığa yakalanmış kişilere yedirilmesi” gibi pratikler vardır.

Genel olarak 5 ilde tespit ettiğimiz farklı hastalıklara demir kullanılarak ocaklılar tarafından yapılan sağaltma işlemi uygulamaları şu şekildedir:

Albastı ocağı
Kazaklar, loğusa kadınları kötü ruhlardan korumak için bir demir parçası veya bir çekiç ellerine alarak: “Demirci geldi! Demirci geldi! diye bağırırlarmış. Albastı, demirciden korktuğu için loğusanın yanına yanaşmazmış.
Şu an Anadolu’nun birçok yerinde loğusa kadının yattığı odaya, yastık altına ya da oturduğu noktaya bıçak, makas, tığ, iğne gibi demir unsurlarının kullanımı demirin kutsiyetinden kaynaklanmakta ve al ruhunu kaçıran tek maden olmasındandır.
Adana’da yaşayan albastı ocaklısı olan Nurten Oral, tedaviyi şu şekilde yapmaktadır:
Bir poşet içerisine küçük bir Kur’an, bıçak, soğan ve sarımsak kabuğu, çörek otu konur ve poşetin ağzı bağlanır. Bu poşet yeni doğmuş bebeğin yastığının veya yatağının altına konur.
Bu işlem tamamlandıktan sonra görünecek bir yere de toplu iğne batırılmış süpürge konulur. Bu işlem kırk gün boyunca devam ettirilir.

Diş Muskası Ocağı
Mustafa Haris isimli ocaklı her gelen hasta için bir çivi ayırmaktadır. Bu çiviyi hastanın dişi için bildiği duaları okuduktan sonra yüksekçe bir yere çakması ile tedaviyi gerçekleşmektedir.

Kumru ocağı
Ocaklı, hastanın getirdiği kullanılmamış iğneyi alarak vücudun yaralı veya hasta olan bölgesini kendisine has çizgilerle çizer. Kullanılan iğneyi hastaya iade eder ve bunu toprağa gömmesini öğütler. Bu iğnenin toprakta çürümesi ve paslanması neticesinde hastalığın da ortadan kalkacağına inanılır.

Mankafa Ocağı
Bu ocağa yüzünde, gözünde şişlik ve şiddetli baş ağrısı olanlar başvurmaktadır.
Ocaklı benim elim değil Fadime anamızın eli, sebebi bizden şifa Allah’tan diyerek gelen hastayı kıbleye doğru oturtup karşısına geçer. Ateşte demir tavayı kızdırarak üzerine tükürür ve gelen hastanın yüzüne tutar. Birkaç dakika sonra tava yeniden ocakta kızdırılıp uygulama tekrar edilir ve üçe tamamlanır. Ocaklı tedavisi sırasında Ayetel Kürsi, Rabbena, Amener Resulü ve Kadir surelerini okur. Tedavinin sonunda tavanın içine su dökülür ve gelen hastanın ağrılı bölgelerine sürülür

Nazar Ocağı
Bir tavanın içine çivi, demir parçası, leblebi büyüklüğünde kurşun koyup eritirim. Hastanın başına bir örtü örtüp, erimiş haldeki kurşunu, diğer elimdeki su dolu kabın içine bildiğim duaları okuyarak başı üzerinde dökerim. Meydana gelen şekillerden nazar değip değmediğini söylerim. Bu kurşun dökülen suyla üç defa yüzünü yıkar, yine aynı suyu üç yol ağzına dökerim.

Sarılık ocağı
Ocak olan kişi, bir şişi veya bir demiri ocakta kızdırarak sarılık olan kişinin kol altından, bacakları arasından geçirmek suretiyle, hastayı korkutarak tedavisini yapar. Bu işlemin yanında ocaklı kişi, hastanın başında ekmek ve tuz çevirir. Eline aldığı ekmek veya tuza yedi İhlas, bir Fatiha okuyarak yedi kişiye tu tu diye tükürtür.

Yılancık ocağı
Ocaklı kişiler tarafından “çökme” olarak da adlandırılan tedavi etme şeklinde uygulama bıçak ya da makastan oluşan demir bir unsurla yapılmaktadır.
Adana’nın Ceyhan ilçesinde yaşayan Havva Korucu (…) Gelen hastayı ağzı aşağı gelecek şekilde yatırdıktan sonra kendisine ait seccadeyi hastanın üzerine serer. Üç defa İhlas bir defa Fatiha ve bir defa da İnşirah surelerini okuyarak bıçak ya da makasla hastanın başından ayaklarına doğru üç defa parpılama yapar. Bu parpılamadan sonra gelen hastaya evinin tuzundan ya da külünden vermektedir. Hasta bu tuz ya da külü yalayabildiği gibi suda bekletip de içebilir.

Demir birçok toplum tarafından kutsallaştırılmış bir maden…
…demirin kutsallığı onu işleyen demirciye de kutsiyet kazandırmıştır. Şaman ile demirci arasında da pek çok ortak nokta vardır.

---

Ateş, Fatma. Anadolu Halk Hekimliği Uygulamalarında Demir Unsurunun Kullanımı. Turkish Studies. Cilt: 10, Sayı: 12. (s. 69-84). 2015

Anadolu’da Rastlanan Halk Hekimliği Uygulamalarına Genel Bir Bakış

Anadolu’da Rastlanan Halk Hekimliği Uygulamalarına Genel Bir Bakış

Halk hekimliği uygulamalarına yaygın olarak rastlanan Anadolu’da “ırvasalama” yoluyla, “parpılama” yoluyla, “em’lerle” tedavi ve “kırık-çıkık tedavisi” başlıca yöntemler olarak ortaya çıkmaktadır. Ocaklı, şeyh, hoca, okuyucu, üfürükçü, izinli ve orumçu Anadolu’da halk hekimliğinin belli başlı uygulayıcılarıdır.

Halk hekimliğinde hastalık deyimi, insanın sağlık durumundaki bozuklukların yanı sıra, kısırlıktan tutunda nazar değmesi gibi insanlardan gelebilecek kötü etkilere ve cin, peri gibi gerçek dışı varlıkların neden olabilecekleri türlü sakatlıklara kadar pek çok kavramı kapsamaktadır.

Halk hekimliğinin hekimleri olarak tanınan Ocaklı, belirli hastalıklarla uğraşan aile fertlerine denmektedir. Bir ocaklı, tedavi etme kudretini ailesinden kan yoluyla almakta ve babadan oğula, nesilden nesle devam etmektedir.
Kan bağlantısına dayanmayan ocaklıya ise izinli denilmektedir.
Ocaklı, Orta Asya Şaman’ının bugüne ulaşmış şekli olarak değerlendirilmektedir.

…ocaklılar bazı hastalıkların tedavisinde mekanik tedavi metotları kullanmaktadır. Özellikle sarılık hastalığında ocaklılar tarafından vücudun belirli yerleri jilet veya ustura ile kesilerek birkaç damla kan akıtılmakta ve bu işleme “sarılık kesme” adı verilmektedir.

Hastalık tedavi etmekten çok, hastalığı önceden haber verebildiklerine inanılan kişilere ise orumçu denilmekte…

Irvasalama yolu ile yapılan tedavinin esasını, hastanın vücudu dışına uygulanan ve onu büyük ölçüde telkin altında bırakan, psikolojik etkilemeye dayanan hareketler oluşturmaktadır.

Parpılama yoluyla tedavi ise dinsel motiflerle kaynaşmış sihirsel bir esasa dayanmaktadır.

Em (Halk İlacı) yolu ile tedavi de ise bitkisel, hayvansal, mineral kaynaklı droglar kullanılmaktadır.

Büyüsel görünümlü olanlar, büyüsel esaslara uygun bir şekilde uygulanmaktadır.

Türk halk hekimliğinde dağlama karşılığında “alazlama, yakma, göyündürme, en vurma ve dağlama” kelimeleri kullanılmaktadır.
Dağlama adı altında toplanan bu tedavi şekli, metal ya da tahta araçlar kullanarak termik veya mekanik uygulamalar şeklinde yapıldığı gibi kimyasal maddeler ve bitkiler kullanılarak da yapılmaktadır.

“Ev ilaçları”, “kocakarı ilaçları” gibi isimlerde verilen halk ilaçlarının çoğu, uzun tecrübeler sonunda günümüze kadar gelmiş ampirik uygulamalardır.

Kadınlar, halk ilaçlarını erkeklere oranla daha fazla kullanmaktadırlar. Bunun nedeni ise; kadınların hekime gitmekten utanmaları, korkmaları veya aile reisi erkeğin kadını, çok zor durumda kalmadıkça hekime götürme gereğini duymamasından kaynaklanmaktadır.

Öğrenim düzeyi arttıkça halk ilaçlarını tanıma ve kullanma oranı düşmektedir.
---
Şar, Sevgi. Anadolu’da Rastlanan Halk Hekimliği Uygulamalarına Genel Bir Bakış. Türkiye Klinikleri Tıp Etiği-Hukuku-Tarihi Dergisi. Cilt: 13, Sayı: 2. (s. 1163-1178). 2005


2014 Geçmişten Geleceğe Yaşayan Kültür Mirasımız

Solmaz KARABAŞA (Haz.),
“UNESCO Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi”
(Türkiye Somut Olmayan Kültürel Miras Ulusal Envanteri),
(Proje Koordinatörü: Okan İBİŞ). Ankara: Özyurt Matbaacılık.
ISBN 978-975-17-3759-5, 241 sayfa.

Burada sözü geçen kültürel miras, kısa bir zaman dilimi içerisinde oluşan değil, insanlığın binlerce yıllık tarihsel süreci içerisinde oluşan bir mirası ve bu mirasın korunmasını ifade etmektedir. Bu nedenle, UNESCO Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi”nde “koruma” kavramına ayrı bir önem verilmiştir.
…sözleşme kapsamında taraf devletlere (…) amacıyla toprakları üzerindeki somut olmayan kültürel mirasa ait envanterin oluşturulması sorumluluğu yüklenmiştir.

Ülkemizde envanter hazırlama çalışmaları, (…)  Kültür ve Turizm Bakanlığı Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğü (…) ve illerde oluşturulan il tespit komisyonları aracılığıyla yürütülmektedir.

Ulusal Düzeyde Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması (…) Yaşayan İnsan Hazineleri (…) ve Somut Olmayan Kültürel Miras Türkiye Ulusal Envanteri olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.

Envanterle ilgili işlem basamakları:
İlerde (…) kurullar oluşturulur.
Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğü, illerden gelen verileri Uzmanlar Komisyonunda değerlendirerek, envantere alınacak unsurları belirler.

Envanterinin oluşturulmasında şu temel ölçütler dikkate alınır:
Unsurun,
İnsan yaratıcılığının bir kanıtı olarak değeri,
Kültürel ve toplumsal gelenekler içerisindeki köklülüğü,
Belirtilen topluluk ya da grubu temsil niteliği,
Kaybolma riski.
Ülkemizdeki envanter hazırlama çalışmaları (…) 2008 yılında başlatılmıştır. Envanter hazırlanmasındaki temel hedef, Somut Olmayan Kültürel Mirası (…) görünür kılmak ve bu mirasın gelecek nesillere aktarılmasını sağlamaktır.

…illerden ilk veriler 2008 yılında gelmeye başlamıştır.
İllerden toplam 1271 unsur gelmiş, bu unsurlardan 816’sının somut olmayan kültürel miras olduğuna karar verilmiş ve il envanterlerine alınmıştır. (…) bu unsurlar arasından seçilen 105 unsur ise Somut Olmayan Kültürel Miras Envanterine kaydedilmiştir.

…somut olmayan kültürel mirasın alanları beş başlık altında toplanmıştır.
Sözlü gelenekler ve anlatımlar
Gösteri sanatları
Toplumsal uygulamalar, ritüeller
Doğa ve evrenle ilgili bilgi ve uygulamalar
El sanatları geleneği

Geçmişten Geleceğe Yaşayan Kültür Mirasımız (Türkiye Somut Olmayan Kültürel Miras Ulusal Envanteri) kitabında 105 unsur hemen hemen yukardaki gibi açıklanmıştır.

---
Aydoğdu Atasoy, Özlem. Millî Folklor, Yıl 27, Sayı 106 (s. 124-127). 2015

Anadolu Sahasında Arıcılık ve Bal Üretimi Çerçevesinde Gelişen İnanç ve Gelenekler Konusunda Bir İnceleme

Anadolu Sahasında Arıcılık ve Bal Üretimi Çerçevesinde Gelişen İnanç ve Gelenekler Konusunda Bir İnceleme

…başlangıçta hayvancılığa bağlı, göçebe karakterli bir üretim biçimi uygulayan Türk milleti (…) Yerleşik düzenle birlikte kümes hayvancılığı gibi arıcılık ve bal üretimi faaliyetleri de uygulanmaya başlanmıştır.

“Kaşgarlı Mahmud’a göre, Kıpçakça ve Oğuzcada bãl olarak kullanılır. Ancak Türkler bala arı yağı adını verirler. Eski Kıpçakçada da bãl biçimi geçer. Ramstedtin Hämäläinen’e yaptığı açıklamaya göre, Türkçe bal büyük bir olasılıkla Doğudan gelmiştir. Ramstedt, Korece pal arı (=Japonca hachi arı) biçimini vermiş, balın köken bakımından Çinceden geldiğini de bildirmiştir… Yaygın bir inanca göre, Türkçe bal eski çağlarda Hint-Avrupa dillerinden alınmıştır.”

Türk kültüründe arıcılık ve bal yetiştiriciliği ile ilgili ilk çalışma elimizdeki kayıtlara göre, A. Samoylovichin 14.-17. Yüzyıllar arasında Kırımdaki arıcılıktan söz eden yazısıdır.

Kutsal metinlerin hemen hepsinde bal ve balarısı ile ilgili söyleyişlerin olması söz konusu bu ürüne ve balarısına manevi bir değer katmıştır.

…halk arasında “Bal Tefsiri” diye bilinen anlatmada Hz. Ali, Hz. Ömer, Hz. Ebubekir, Hz. Osman ve Hz. Fatma arasında geçen diyaloglarla İslam inancının esasları ve ideal davranışları bal üzerinden sembolize edilmiştir.

…halk arasında cennetteki ırmaklardan birisinin süt, birisinin zemzem, birisinin de bal aktığına inanılır.

Türk tıp folkloru içerisinde değerlendirilebilecek Lokman Hekim inanmalarında ve halk hekimliğine bağlı pratiklerde de balın çok fazla ele alındığı görülmektedir.

Arıcılıkla ilgilenenler tarafından “sahibini tanımayan hayvan” olarak nitelendirilen arı için öncelikli sorun arıyı kovan içinde tutabilmektir.

“arı nakilleri genellikle Pazartesi veya Cuma günü akşamları yapılır. Nedeni bu iki gün arı bal toplamaktan dönemediği için dışarıda gecelediği yani “yatıya kaldığı” inancı vardır.”

Çanakkalede yeni kovana bölünen oğulun sağlıklı, balın ise bereketli olması ve oğulun kovandan kaçmaması inancı ile oğul çıkarma, özellikle Cuma yahut Kandil Geceleri gibi kutsal gecelerde yapılır.

…hemen her işte olduğu gibi arıcılıkta da kirli iken (gusülsüz iken) kovana el sürülmez. Bu bir bakıma arının kutsal görünüşünün bir başka yansıması olarak karşımıza çıkmaktadır.

Sağım aşamasında da çıkarılacak balın bereketli olması ve yeni seneye de aynı verimin tekrarlanması düşüncesiyle Kütahya Pazarlar arıcıları ilk kovanın ilk peteğini konu komşu, eş dosta ikram ederler.

Sivas Zara yöresinde hava bulutlu iken arılar kovandan çıkıyorsa, yağmur yağmayacağına inanılır

Adanada bir eve bal arısı girerse o eve iyi haber geleceğine inanılır

Balıkesirde ise rüyada görülen arı ise bolluk ve berekete delalettir.

…yeme içme kültürü ve halk hekimliği ile bağlantılı olarak balla ilgili uygulamalar:
Hemen her düğün töreninde tatlı dilli olsun inancıyla gelinin ağzına bal çalınması, çocuk sahibi olma amacıyla ballı macunların hazırlanması, sütü bol olsun diye yeni anneye bal yedirilmesi, özellikle yara berelerin balla tedavi edilmeye çalışılması bu yönde uygulamalar olarak göze çarpmaktadır.
---

Dinç, Mustafa. Anadolu Sahasında Arıcılık ve Bal Üretimi Çerçevesinde Gelişen İnanç Ve Gelenekler Konusunda Bir İnceleme. Turkish Studies. Cilt: 8, Sayı: 9. (s. 1149-1156). 2013

Analitik hiyerarşi süreci kullanılarak en uygun ekoturizm etkinliğinin belirlenmesi

Analitik Hiyerarşi Süreci Kullanılarak En Uygun Ekoturizm Etkinliğinin Belirlenmesi

Artvin iline bağlı Yusufeli ilçesinin sahip olduğu kaynaklar bakımından, ekoturizmin önemli cazibe noktalarından birisidir.
Araştırmada (…) Analitik Hiyerarşi Süreci (AHS) isimli yöneylem araştırma tekniği (…) kullanılmıştır.
Elde edilen AHS Analiz sonucuna göre, en yüksek öncelik değerine sahip ekoturizm etkinliği (0.172) doğa keşif yürüyüşü etkinliği ön plana çıkmıştır. Doğa keşif yürüyüşü etkinliğini sırasıyla, suya dayalı aktiviteler (0.167),bisiklet safari (0.156), flora keşif -yaban hayatı gözleme (0.144), tarihi ve kültürel varlıkların keşfi (0.135) kuş - kelebek gözleme (0.127) ve kamp-karavan turizmi (0.0997) etkinlikleri izlemiştir.

Ekoturizm kavramı kökeni Yunanca oikos (ev) ve logos (kelime)’a dayanan (…) ekoloji olarak adlandırılan kelimeden ortaya çıkmıştır.

Çalışmanın ana materyalini Yusufeli ilçesi ve yakın çevresi oluşturmaktadır

Dünyadaki iki farklı bitki coğrafi bölgesinin (Avrupa-Sibirya ve İran-Turan) kesişim noktasında bulunan ilçe, Karadeniz’de Akdeniz ekosisteminin varlık sürdürdüğü eşsiz bir alandır.

Dünyadaki iki farklı bitki coğrafi bölgesinin (Avrupa-Sibirya ve İran-Turan) kesişim noktasında bulunan ilçe, Karadeniz’de Akdeniz ekosisteminin varlık sürdürdüğü eşsiz bir alandır.

Çalışmada (…) “AHS Karşılaştırma Formları” hazırlanarak, (…) her bir Kamu Kurum ve Kuruluş Temsilcisi, Çıkar ve Baskı Grubu Temsilcisi, Yerel Yönetici ve Yerel Halk Temsilcisi, Ekoturist ve Uzman tarafından olmak üzere toplam 625 kişi tarafından doldurulması sağlanmıştır.

Yusufeli ilçesi gerek yaşam şartlarından dolayı gerekse coğrafi koşullardan dolayı sürekli göç vermektedir.
Ürdün 2010 yılında Wadi Rum dışındaki bölgelerde yapılan ekoturizm faaliyetlerin den 2,1 Milyon ABD gelir elde etmiştir.
Annapurna alanı, Nepal’deki en popüler trekking alanıdır. Her yıl 25.000’den fazla ekoturist tarafından yürünmekte ve buradan elde edilen gelir 40.000 yerlinin geçimini sağlamaktadır.

…ilçede özellikle ekoturizm etkinliklerinin yoğunlaştığı alanların başında gelen Altıparmak Tabiat Parkı ve Kaçkar Dağları Milli Parkının Yusufeli tarafında kalan Olgunlar Mahallesinde, İşhan Kilisesi, Barhal (Altıparmak) kilisesi ve Dört Kilisesini (Tekkale kilisesi) ziyarete gelenler için giriş çıkış ücreti uygulanarak hem kontrol sağlanabilir, hem de o alanlarda yapılan etkinlikler sayesinde yöreye kalacak gelirin sızıntıya uğramadan yöre içerisinde yöre halkının kullanımına ve kaynakları korunmasında gerekli hizmetlerin oluşturulmasına olanak sağlanabilir.

---
Yılmaz, Hasan ve Surat, Hilal. Analitik Hiyerarşi Süreci Kullanılarak En Uygun Ekoturizm Etkinliğinin Belirlenmesi. Türkiye Ormancılık Dergisi. Cilt: 16, Sayı: 2. (s. 164-176). 2015