7 Nisan 2018 Cumartesi

Samsun İli Havza İlçesi Karga Köyü Monografisi


Emrah Özdemir - Samsun İli Havza İlçesi Karga Köyü Monografisi

Orta Taş Devrinde (Mezolitik M.Ö 10000-5000) insanların Tekkeköy’de bulunan sığınaklarda yaşadıkları ve bölgenin en eski yerleşimcileri oldukları bilinmektedir.

Karga Köyü Samsun ili Havza ilçesine bağlıdır. Havza’ya uzaklığı 16 km. olup, aslında Amasya’nın Suluova ilçesine daha yakındır (7km. ). …köye Kirenli (Kiren = Kızılcık) de denmektedir. İsminin köy yakınlarından geçen Karga Deresi’nden esinlenerek verildiği düşünülmektedir (s. 23).

Hz. Ali ve ona sevgi bağlılık adına ortaya çıkıp da, siyasi bir zümreleşme hareketini tercih eden Şii topluluklara, ileri sürdükleri görüşlere dayalı olarak Zeydiyye, İsmailiyye, İmamiyye, Nusayriyye ve benzeri isimler verilmiş ve bunlar da öylece tanınmışlardır.

Türkiye'de ortaya çıkışı ise, ancak XIX. yüzyıla doğrudur.

Alevilik-Bektaşilik, kimi araştırmacılarca din, kimilerince mezhep, kimilerince tarikat, kimilerince laik-demokratik ulusal bir inanç biçimi,  kimilerince Türk İslamı, kimilerince ise bir yaşam biçimidir.

Niyazi Öktem, Aleviliği değişik kökenlere sahip inançların karışımı olarak görmekte ve Anadolu Aleviliğinin Şaman öğelerinin senkretizmi, Mazdeist senkretizmi, Manikeen senkretizmi, Antik Anadolu kültleri senkretizmi, Anadolu Aleviliği ve Hristyan senkretizmi olarak değerlendirmektedir.

Ahmet Yaşar Ocak da Aleviliği senkretizm olarak görenler arasındadır (s. 32).

Melikoff Bektaşiliği senkretizm olarak nitelendirmektedir.

Bektaşi senkretizmi (karışım) çözümlenecek olursa, her şeyden önce Şii ve on iki İmam temelli (duodecimain) Şii bir görünüş altında; ruhun beden göçü (reincamation) ve hatta bazen tenasüh, yani ruhun sürekli dolaşımı (metempsychose) inanışlarına Ali'nin tanrısallığı görüşü karışmış aşırı-Şii inançların da gelip katıldığı; Hurufiliğin kabalistik (Tevrat gelenekli) ve anthropomorfik (insan nitelikli Tanrı temelli) öğretileri ortaya çıkar (Melikoff, 2006: 23).

Alevilik ve Bektaşiliğin senkretizm olduğunu ifade eden yazar ve akademisyenler Alevilik ve Bektaşiliğin heterodoks bir inanç olduğu noktasında müttefiktirler. Kabul edilmiş dini esaslara aykırı olan genel esaslara muhalif olarak tanımlanan heterodoks kavramı temel dini esasların dışında yaşantı ve itikada sahip halk kitleleri için kullanılmaktadır (s. 33).

(Ahmet Yaşar) Ocak Aleviliğin heterodoksi olduğunu düşünmektedir. Ocak, X. yüzyılda Orta Asya'ya ulaşan popüler İslam'ın süfliliğin süzgecinden geçmiş teolojisi, Şamanizm'in, Budizm ve Manihaizm’in birbiri içine girmiş işte bu mistik mitolojileri üzerine geldi ve onlarla birleşti.
XI. yüzyılın sonlarından itibaren ve özellikle XIII. yüzyıldaki göçlerle Anadolu'ya gelen, sonra XV. yüzyıldaki Osmanlı fetihleriyle Balkan topraklarına geçen heterodoks İslam da budur.
Bu heterodoks İslam'da henüz Hz. Ali kültü ve bağlı kültler yoktur ve bu İslam henüz bildiğimiz Alevilik değildir. Ama Alevilik işte bu İslam anlayışı üzerinde oluşacak, Alevilik teolojisi bu teoloji üzerine belirtilen kültlerin eklenmesiyle yaratılacaktır (Ocak, 2004: 396) (s. 34).

Alevilik teolojisi, açık ve net kavramlar kullanmayan, sembolist ve koyu mistik bir teolojidir; kavramlarını bir takım sembollerle ifade eder (s. 55).

Türklerin İslamiyet'i kabul etmeye başlamalarıyla beraber göçebe ya da yarı göçebe bir hayat yaşayan çeşitli aşiret veya oymaklar, daha önce mensup oldukları farklı dini anlayışlarını yeni din ile mezcetmişlerdir.

Bektaşilik, Hacı Bektaş Veli'nin tasavvufi fikirleri çerçevesinde teşekkül etmiş bir tarikatın adıdır. Hacı Bektaş'ın ismine nispetle tarikata Bektaşilik adı verilmiştir (s. 45).

Bektaşiliğin özünde, çok derin bir insan severlik (humanisme) bulunmaktadır.

Bektaşiliğin tahribatına sebebiyet veren en büyük faktör (…) Bektaşiliğin tarikat adap ve erkanına Hurufî doktrinlerinin dahil edilmesidir. Yaşar Nuri Öztürk, çalışmasında Bektaşilik içine giren bazı sapık unsurların Balım Sultan zamanında Bektaşiliğe dahil edildiğini savunmaktadır.
Hurufiliğin Türk insan ve irfanına yaptığı kötülüğü, Balım Sultan, Bektaşiliğe yapmıştır.
Öztürk Balım Sultan’ın Bektaşilik tarikatına oniki imam töresi, mücerretlik, şarap serbestisi, ibahilik, kulaşa küpe takma, teslis ve hulûl, ve oniki post gibi kavramları yerleştirdiğini savunur (s. 47).

Aleviler kır çevrelerde halka bağlı özlerini sürdürürlerken, Bektaşiler, kentlerin kalabalığı içinde, toplu ve düzenli bir tarikat oldular. Bu sosyal fark, iki zümre arasında giderek büyüyen bir uçuruma yol açmıştır Melikoff’a göre.

Melikoff aleviler ve Bektaşiler arasında zamanla oluşan bu uçurumun sebepleri arasında Far-Masonluğu da göstermektedir (s. 64).

Yavuz Sultan Selim ve Şah İsmail arasındaki siyasal anlaşmazlıklar (…) sonucunda Azeriler Şiileşmişse de, Anadolu Aleviliği Şiileşmemiştir (s. 65).

Şah İsmail’in babası Şeyh Haydar, muhtelif Türkmen boylarının oluşturduğu taraftar kitlesine her biri bir imamı temsil etmek üzere on iki dilimli kızıl börk giydirmiş ve giderek bu kitleler Kızılbaş ismiyle anılır olmuştur (s. 68).

Sünnilik veya Ehlisünnet'ten olmak, bütün Müslümanların ortak niteliğidir. Çünkü siyasal ayırım tablosunda adı ne olursa olsun, bir Müslüman için Hz. Muhammed'in sünnetine uygunluk, hayatın her alanında temel gayedir.

Geleneksel Alevi inancında Allah-Muhammed- Ali ya da Hak-Muhammed-Ali şeklinde ifade edilen bu kavram Aleviliğin en önemli ve en yaygın sembolüdür.

Ehl-i Beyt, Hz. Muhammed’in ev halkını özellikle Hz. Ali, Hz, Fatma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’i ifade eder.

Oniki İmam
1- Ali b. Ebu Talib: Künyesi Ebu'l-Hasan'dır. Ebu Turab, el-Murtaza, Haydar, Esedullah gibi lakapları vardır.
2- Hasan b. Ali: Künyesi Ebu Muhammed'dir. Lakabı Mücteba ve Zeki'dir.
3- Hüseyin b. Ali: Künyesi Ebu Abdullah'dır. Lakabı Sıbt (torun) ve Şehid'dir. Hicretin dördüncü yılında doğmuş (625); 10 Muharrem 61/15 Ekim 680 tarihinde yezidin ordusu tarafından Kerbela'da şehid edilmiştir.
4- Ali b. El- Hüseyin: Künyesi Ebû Muhammed ve Ebu’l Hasan’dır. Lakabı, ibadet edenlerin ziyneti ve secde edenlerin efendisi anlamlarına gelen “Zeynel Abidin” ve “Seyyidu’s sacidin”dir. Babası İmam Hüseyin, annesi son İran hükümdarı Yezcürd’ün kızı olan Şehribanu’dur.
5- Muhammed el Bakır b. Ali Zeynelabidin: Künyesi Ebu Cafer’dir. Lakabı, ilim ve hikmeti yaran, ilim derinliğine inmiş anlamına gelen Bakır’dır.
6- Cafer as-Sadık b. Muhammed: Künyesi Ebu Abdullah, lakabı Sadık’tır.
7- Musa el-Kazım b. Cafer: Künyesi Ebu’l-Hasan, lakabı Kazım’dır.
8- Ali er-Rıza b. Musa: Künyesi Ebu’l Hasan, lakabı Rıza’dır.
9- Muhammed et-Taki b. Ali: Künyesi Ebu Cafer, lakabı Taki’dir. Bazen Cevad ve İbnu’r Rıza da denir.
10- Ali en-Naki b. Muhammed: Künyesi Ebu’l Hasan, lakabı Naki ve Hadi’dir.
11- Hasan el-Askeri b. Ali en-Naki: Künyesi Ebu Muhammed, lakabı Askeri ve Zeki’dir.
12- Muhammed el- Mehdi b. Hasan el Askeri: Künyesi Ebu’l Kasım; lakabı Muntazar, Hüccet, Sahibu’z zaman ve Mehdi’dir.

Tevella: Hz. Muhammed ve soyu ile onları sevenleri sevmek
Teberra: Hz. Muhammed ve soyunu sevmeyenler ile sevmeyenleri sevenleri sevmemek.

Alevi inancındaki üç sünnet yedi farz geleneksel Aleviliğin tarikat prensiplerini ihtiva eden Buyruk kitabında bulunmakla beraber bu prensiplerin günümüz Alevililiğinde uygulaması pek görülmemektedir.

Dört kapı kırık makam manevi tekâmülün ürünü olarak karşımıza çıkmaktadır.

Dedeler, Geleneksel Alevi inancında, kanat önderi, mürşid-i kâmil, toplum hukukunu koruyan ve hukuk kurallarını uygulayan hâkim sıfatlarıyla bilinmektedir.

Musahip yol kardeşi, yol arkadaşı, sohbet edilen, danışılan anlamına gelmektedir.
İki ailenin dede önünde yapılan bir törenle dostluk üzerine anlaşmaları musahipliktir.

Musahiplik, Mekke’den Medine’ye hicret sonunda Medineli ensar ile Mekkeli muhacirlerin birbirleri ile kardeş ilan edilmesine dayandırılır.

Cemler on iki hizmet üzerine bina edilmiştir ve her cemde bu ritüeller uygulanır. On iki hizmetin her birinin bir hizmet sahibi vardır ve bu hizmet sahipleri on iki post sahibi olarak nitelendirilir.
Dede, Rehber, Gözcü, Çerağcı, Zakir, Ferraş, Sakka, Sofracı, Pervane, Peyik, İznikçi, Bekçi

KARGA KÖYÜ’NDE HALK EDEBİYATI ÜRÜNLERİ
Atasözleri
Çağrılan yere erinme. İstenmeyen yerde görünme
Davet haktır. Gitmemek yoktur
Deh demeden yürürse at, hayırlıysa evlat, sözünü tutuyorsa avrat, düğün evinde ne işin var. Düğün senin evinde gir oyna çık oyna
Deh demeden yürümezse at, hayırsızsa evlat, sözünü tutmazsa avrat, ölü evinde ne işin var. Ölü senin evindedir. Gir ağla çık ağla
Deme dostuna der dostuna. O da der dostuna. Sonra ot basarlar postuna
Dişi seyrek, gözü göğ, sarıdan. Kişisinden sonra kalkan karıdan. Gün döndükten sonra oğul veren arıdan fayda gelmez
Dost ile ye, iç; alış veriş etme
Elden gelen öğün olmaz. O da vaktinde bulunmaz
Eski dost düşman olmaz, yenisinden vefa gelmez
Evin azdı öl kurtul, komşun azdı kaç kurtul
Evi ev eden avrat, yurdu şen eden devlet
Hazıra harç eyleme, keseri pek tut pek. Kalırsa düşmana kalsın dosta muhtaç olma tek
İnsanoğlu hilebazdır kimse bilmez fendini, her kime iyilik edersen sakın ondan kendini
Kula bela gelmezmiş hak yazmayınca. Hak da yazmazmış kul azmayınca
On kuruşun varsa beşini harca. Sonra düşersin borca
Pelitten kaşık, yezitten âşık olmaz
Türkiye temel taşı. Hepimiz din kardaşı. Türkiye’de erkek çok ama, kadınlar deste başı
Yalnız taş duvar olmaz
Yolcuysan er git, çiftçiysen herk et, ununu elinle öğüt, pazarını kimseye inanma
Yüz verme arsız olur, az verme hırsız olur

Deyimler
Attan inip eşeğe binmek
Canı gitmek
Gönlü kaymak
Karasevdaya düşmek

Maniler
Tren gelir öterek
Kömürünü dökerek
Ben anamdan ayrıldım
Gözüm yaşım dökerek

Masa üstünde pekmez
Çoban kavalın ötmez
Önünde gezen sürün
Benim nişana yetmez

Başımdaki çemberim
Oymalıdır oymalı
Oldun dünya güzeli
Sana nasıl doymalı (s. 112)

Bilmeceler
Bir demirim var çatal, Her şeyimi o satar (terazi)
Bir gonca gülü var, Yarısı kara yarısı ak (dünya)
Bilmece bildirmece, Sana bakar gündüz gece (ayna)
Kuyruğu var, at değil, Kanadı var, kuş değil (balık)

Duaz-ı imam
…oniki imamı ad ve özellikleri ile sayan şiirlerdir.

Oniki imamlar
Dinleyin ey sofular evvel imamınız kim idi?
Salavat indi şanına Muhammed ali Ehl-i din idi.
Birincisi imam Ali
İkincisi imam Hasan
Üçüncüsü imam Hüseyin
Dördüncüsü imam Zeynel Abidin
Beşincisi imam Muhammed Bakır
Altıncısı imam Cafer Sadık
Yedincisi imam Musa Kazım
Sekizincisi imam Rıza
Dokuzuncusu imam Muhammed Taki
Onuncu imam Ali Naki
Onbirinci imam Hasan Askeri
Onikinci imam Muhammed Mehdi sahip zaman gele
Derviş Alim bakışına böyle mi girdi düşüne iki cihan güneşine veladdalin Kur’an’dır (s. 120).

Deyişler Nefesler
Alevi törenlerinde makamla okunan manzumelerdir.

Hacı Bektaş veli
Sensiz bu dünyanın tadı olamaz
Adı güzel Hacı Bektaş veli dost
Seni sevmeyenler hakkı bulamaz
Adı güzel Hacı Bektaş Veli dost

Sarının öküzünü kurda yediren
Kırk bir aluç dalında elma bitiren
Anda beş taşlara şahit getiren
Adı güzel Hacı Bektaş Veli dost

Evveli Ali dediler sonra Veli
Seven başın yoluna feda koydu
Serden o yar oldu kırklar yediler
Adı güzel Hacı Bektaş Veli dost

Doksan bin erene hem rehber olan
Güvercin donunda Rum’a gelen
Düşkün kullarının ahını alan
Adı güzel Hacı Bektaş Veli dost

Onca âşıkların dersini veren
Suluca höyükte mekânın kuran
Fedayi’nin gizli sırrını soran
Adı güzel Hacı Bektaş Veli dost (s. 138)

Seyirlik Oyunlar
Karga köyünde seyirlik oyunlar kına gecelerinde kadınlar arasında yapılmaktadır. Oyunlar genellikle bulunan müsait bir samanlık veya kapalı geniş bir mekânda sergilenmektedir. Oyunlar (…) doğaçlama sergilenir (s. 190).

Pansumancı
Köyde oturan fakir bir kadın çocuğunu doktora götürür. Hastaneye gittiği zaman doktor kadını köylü ve fakir olduğu için tahkir eder. Doktora çok yalvaran hasta doktordan karşılık göremez ve hastanede doktor önlüğü giymiş bir pansumancı görür. Çaresi kalan köylü kadın, çocuğu kucağında pansumancıya yanık bir ses tonu ile şu dizeleri söyler:
Pansumancı pansumancı
Sensin derdimin ilacı
Yavrum hasta param yoktur
Yavruma bakmadı doktor
Yardım et gözün sevem
Yavrum alıp eve gidem
Dokunaklı ses tonu ile söylenen dizelerden sonra oyunu izleyen halk gözyaşlarına boğulur. Kadından etkilenen pansumancı kadını ve çocuğunu alarak başka bir doktorda muayene ettirir. Kadın pansumancıya teşekkürlerini sunar ve oyun biter (s. 190-191).

Cenaze Kaldırma
Köyden birinin ölmesi üzerine cenaze namazı kılmaz için birkaç kişi toplanır. Musalla taşı niyetine kullanılan masa üzerine cenaze yatırılır ve birisi sela okumaya başlar. Aslında öldü olarak bilinen şahıs ölmemiş baygınlık geçirmiştir. Akrabaları onu ölü sanıp defnetmek için hazırlıklara başlamışlardır. Selası okunan cenazenin namazını kılmak için halk musalla taşının etrafında toplanır. İmamlık yapan şahıs cenaze hakkında güzel sözler söyler ve musalla taşından bu sözlere karşılık sesler gelir. İmam ilk başta önemsemez. Sesler devam ettikçe halk da tedirgin olur ve cenazeye doğru yaklaşırlar. Onlar yaklaşınca musallada yatan şahıs birden kalkar ve cemaat kaçışmaya başlar.
Halkın eğlenerek seyrettiği bu oyun köylü arasında sevilen oyunlar arasındadır.

Geçiş Dönemleri
Doğum
Kına gecesi gelinin sağ eline kına yakılırken, gelinin sağ eline metal para konup erkek çocuğuna o para aldırılır ve ilerde doğacak çocuğun erkek olması temenni edilir.

Geçmiş zamanlarda yeni evli çiftin çocuğu olmuyorsa ilk önce kadında sorun aranırdı ve o kadın dışlanırdı.

…kadın aşerdiği yiyeceği yemezse çocuğun sağlıklı doğmayacağına inanılır.

Hamile kadın hamile iken kesinlikle hamama gitmez. Çünkü yörede bulunan kaplıcalar tekke kabul edilir. Hamile kadın çocuk canlanana kadar tekke ve türbelere de girmez.

Bebeğin doğmasına vesile olan ebeye “ebe hakkı” verilir. Ebeye sabun, havlu, para çarşaf gibi ikramlarda bulunulur (s. 196).

Çocuğun sünnet olacağı gün özel bir uygulama ile çocuğun sünnet elbiseleri giydirilir.
Çocuk giydirme işlemi tamamlandıktan sonra çocuk gezdirme uygulaması başlar.
…çocuğu köy etrafında gezdirirler (s. 203).

Geleneksel Alevi anlayışına göre Sünni olan bir kızla evlenilmez aynı şekilde Alevi olan bir kız da Sünni erkekle evlenemez. Evlilik olursa o aile düşkün kabul edilir ve toplumdan dışlanır. Bu anlayış son on yıldır yörede geçerliliğini kısmen kaybetmiştir.
Geleneksel Alevi anlayışına göre musahip olmuş çiftlerin çocukları ve birinci sınıf akrabaları birbirleri ile evlenemezler (s. 205-206).

Söz kesiminde kararlaştırılan kahve içme ya da şerbet içme uygulaması kız evinde yapılır.
Gelen konuklar önce tarikat abdesti alırlar. Tarikat abdesti elleri yıkamaktan ibaret olan temsili bir ibadettir Bu uygulamadan maksat ele dökülen suyun günahların dökülmesine vesile olacağı anlayışıdır (s. 209).

Nişandan maksat kız tarafına ekonomik olarak destek sağlamaktır.
Nişan salonda değil de köyde yapılıyorsa “kemik kırma” adıyla bilinen hediyeli eğlence yapılır.

Düğün, düğün sonrası…

Cenazenin defninden sonra yaklaşık on gün boyunca cenaze evinde yas tutulur.

Günlerle İlgili Halk İnançları
Pazar geceleri kadınlar oya örmezler, el işi yapmazlar. Bu geceye Fatma ana gecesi denir.

Cuma günü ev süpürülmez, çifte gidilmez, hamur yoğrulmaz, Cuma günü maya tutmayacağına ve un çuvalının bereketinin kaçacağına inanılır. Çamaşır yıkanmaz.

Cuma gecesi tekke ve türbelere mum yakılır.

Yağmur Duası
Yağmur yağması için saf mizaçlı bir kadının kafasına kalbur konup içine küçük leğen yerleştirilir. Leğenin içine su konarak içine kurbağa atılır. Kadın köyün mezarlığında tur atar. Kurbağa leğenden zıplayıp gittikten sonra yağmurun yağması temenni edilir (s. 246).

Ateşe su dökülmez. Ateş su ile söndürülürse kişinin ocağı söner.

Orak Ayı
Mahsulatın tarlada olgunlaşıp tarladan alınmasına orak denir. Eskiden buğday biçme orak ile yapıldığı için bu isim verilmiştir ve bu aya da orak ayı denir. Orak ayı gelip ilk orağa gidildiği gün oraklar kollara takılır, büyüklerin duası alınır ve Arap Dede’ye gidilip dua edilirmiş. Kazasız, belasız orak geçiren tarla sahibi orak sonunda şükür için maddi durumu elverirse kuzu keser ve komşuları da çağırarak ikram eder.

…orak sonunda mahsulatın tarladan alınıp harmanda işlenmesine ise harman denir. (bu işler bittikten sonra) civar yerlerdeki piknik alanlarına ve kaplıcalara giderler. Bu piknikler çok kalabalık gruplar halinde olur.

Karga Köyü’nde ilk çıkan çiğdemi gören çocuklar çiğdemi bir çubuğun ucuna bağlayıp köydeki evleri tek tek gezerler. Gittikleri evlerde “çiğdem çiçecik verenin bir oğlu olsun vermeyenin bir kel kızı olsun Allah onu da elinden alsın” derler ve evlerden bulgur ve yağ toplarlar. Toplanan bulgurlar bir evde toplanır ve pişirilir. Çubuk ucuna bağlanan çiğdem de pilava atılır. Sonra köy halkı çiğdem pilavı yemeye davet edilir (s. 253).

Köyde Sünni halk için “yezit” ve “yabancı” tabirleri kullanılır. Alevi olanlara da “bizden” tabiri kullanılır (s. 260).

Geleneksel alevi anlayışında “benim Kâbe’m insandır, Allah’ın tecelligâhı insan kalbidir, insan gönlünü hoş tutmak en büyük hacdır” anlayışı vardır.
Hacı Bektaş’a giden şahısların hacı olduğu inancı da mevcuttur (s. 262).

Yola girmek, mürşitten dua almak ve tarikata dahil olmak için bir talip dedesinden rızalık almak zorundadır. Rızalık alma durumu özel bir uygulama ile mümkün olur. Bu uygulamaya “dede kaldırma” ya da “talip görme” denir.

Hakkullah, Alevi toplumunda vazife yapan efendi, dede ve tekkeşinlere verilen maddi yardımlardır. Hakkullah para olduğu gibi tahıl türü ürünler de hakkullah olarak verilmektedir.

Karga Köyü’nde semah dönmek isteyen bacılar, günlük kıyafetlerinin dışında otantik bir kıyafet olan ve halk arasında “üç peş” ,“salta” ya da “kutnu” olarak adlandırılan kıyafeti giymeleri önemserler.
Kıyafetin en altındaki giysiye “paça” ya da “cintiyan” denir. Paçanın üstüne giyilen giysiye “etek”, eteğin üstüne giyilen giysiye “şilteri” denir. Şilteri üzerine kıyafete ismini de veren parça olan “üç peş” ya da “kutnu” olarak adlandırılan parça giyilir. Üç peş üzerine “kuşak” sarılır. Üst bölüme giyilen ve gömlek gibi olan giysiye “delme” denir. Delme üstüne de yine kıyafete ismini veren “salta” giyilir. Başa takılan halkaya “tirşe” denir ve yine tirşe etrafına başı da çevreleyen kırmızı kuşak takılır. Tirşenin üzerine de rengârenk pullarla işlenmiş “pullu çember ” örtülür (s. 273).

Düşkünlük, Alevi-Bektaşi toplumunun tarikat adabı çerçevesinde oluşturmuş olduğu ceza hukukudur. Buyruk kitabı çerçevesinde geliştirilen bu kurallar, “yol”a aykırı davrananları ihtar etmek ve cezalandırmaktan ibarettir. Düşkünlük kuralları dede tarafından ortaya konur ve bu kurallara bütün halk iştirak eder.
Eşini boşayan erkek ve bayan, kız kaçıran erkek ve ailesinden izinsiz kaçan kız ve kız ailesi, bir başkasının tarlasının sınırını ihlal eden, ana-babasına karşı isyan eden, aldığı borcu ödemeyen şahıslar düşkün ilan edilir. Bu suçu işleyen şahıslar görgü ceminde meydana çekilir ve sorgulanır. Düşkün ilan edilen şahıslara verilen cezaya “Sitem çekmek” denir.  (s. 301).

Karga Köyü’nde Ladik semahı olarak adlandırılan semahın yanı sıra Kırklar semahı da dönülmektedir. Ladik semahı olarak bilinen semah, ağırlama ve dönmeden ibarettir. Yavaş tempo ile başlayan ağırlama bölümünde kollar göğüs hizasında tutulur. Daha sonra temponun artması ile beraber ayak hareketleri hızlanır ve kollar yukarı kaldırılır. Kadınlar genellikle Mevlevi seması gibi üçyüz altmış derece dönerler. Erkekler ise hızlı ayak ve kol hareketleri ile kadınlara eşlik ederler (s. 302)

Karga Köyü cemlerinde zakirler saz ve keman çalmaktadır.

---
Özdemir, Emrah. (2008), Samsun İli Havza İlçesi Karga Köyü Monografisi, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder