16 Temmuz 2018 Pazartesi

Rize Sporunda 50. Yıl


Rize Sporunda 50. Yıl 1923-1973

Bölgede spor faaliyetleri 1932 yılında Halkevlerinin açılışıyla başlar. Halkevi spor kolu adı altında toplanan gençler, atıcılık, futbol, voleybol ve yüzme branşlarında faaliyetlerini sürdürmüşlerdir. İlk futbol takımı rakip olmadığı için, kendi aralarında Sanat Enstitüsünün bulunduğu sahada çalışmalarına devam etmişlerdir.
1933 yılında Askerlik Şubesi memuru Saim Bey, kabiliyetli gençleri toplayarak bir futbol takımı kurmuştur. Ordu ile yapılan ilk maşın 3-0 kazanılması, kayıtlı gençlerin sayısının ilk anda 30’un üzerine çıkmasına neden oldu.

1936’da siyah-beyaz forma ile Şarkspor kuruldu.
Halkevi spor kolu da Halkspor adı altında bir kulüp haline getirildi.

1938’de Pazarspor kuruldu. Kulüp sayısı 3’e çıktıktan sonra bölgede lig müsabakaları tertiplendi. Ancak bu müsabakalar 2 yıl devam edebildi.
1948’de Güneşspor kuruldu. Bunun ardından Fenergençlik, Beşiktaş ve Rizespor adlarıyla yeni kulüpler kuruldu. (s. 17)

1951’de Çayeli Gençlik spor kuruldu. 1972-73 sezonunda Bölge Amatör 1. Küme şampiyonu oldu.

1953’te Ardeşen Gençlikspor kuruldu. Bu kulüp 1971-72 sezonunda voleybol ve basketbolda bölge şampiyonluğunu kazanmıştır.

1956’da Rize Çayspor kuruldu. 1966’de kulübün ismi Tekel Çayspor oldu. 1973’te de Çaykur olarak değiştirildi. Kulüp 1970-71 sezonunda futbolda amatör 1. küme şampiyonu oldu. 1972-73 sezonunda basketbol şampiyonluğu kazandı.

1961’de YSE Gücü kuruldu.

1966’da Derepazarı futbol kulübü kuruldu.

1968’de Esnafspor kuruldu. Kulüp 1969-70 ve 1971-72 sezonlarında futbol amatör 1. küme şampiyonluklarını kazandı.

1968’de Gündoğdu spor kuruldu.

1968’de İslampaşa Emniyetspor kuruldu.

1968’da Müftüspor kuruldu.

1968’de Kalkanderespor kuruldu.

1968’de Rizespor kuruldu.

1969’da Kalespor kuruldu.

1969’da Hamzabey İdmanocağı kuruldu.

1970’de Gülbaharspor kuruldu.

1970’de İyiderespor kuruldu.

1970’de Rizespor Genç Takımı kuruldu.

1971’de Güreş İhtisas Kulübü kuruldu.

---



Argonautlar Efsanesi Bit Mitosun Ardındaki Gerçekler ve Kolkhis


Osman Emir - Argonautlar Efsanesi Bit Mitosun Ardındaki Gerçekler ve Kolkhis

Mitolojiler ve efsaneler gerçek olmayan masalımsı hikâyeler gibi görünse de, özünde tarihi bir anlatım ve tarihsel gerçekler vardır.

Antik Çağ’da, Kolkhis adı verilen bölgenin, güneyinde Armenia, kuzeyinde, Skythia, batısında Karadeniz, doğusunda ise, Iberia ve Albania yer almaktadır (s. 11-12).

Urartu yazıtlarında sadece II. Sarduri döneminde karşımıza çıkan Qulha ülkesi üzerine yapılan seferlerden birincisi (MÖ. 749) Analıkız’daki stelin ön yüzüne; ikincisi ise bundan yaklaşık üç yıl sonra aynı stelin sağ yüzüne yazılmıştır (s. 12).

Urartu kaynaklarında yer alan Qulha ülkesi ile Kolkhis’in aynı bölge mi olduğu henüz tam olarak belli değildir.

Bunun için antik kaynaklarda Kolkhis olarak geçen, Yalnızçam dağlarının kuzeyinde, Karadeniz kıyısında yer alan ve bugün Gürcistan sınırları içinde bulunan bu bölgeyi daha çok antik Yunan ve Roma kaynaklarından tanımaktayız (s. 13).

Kolkhis gemi inşaatlarında kullanılan rutubete dayanıklı kereste üretimi ile ün yapmıştır (s. 16).

Mithiradates’in Pontos ve Kolkhis dağlarında bulunan zengin demir, gümüş ve altın madenlerini aktif olarak işletmeye başlaması, onu kısa zamanda sadece Anadolu’nun değil, dünyanın en zengin krallarından biri yapmıştır (s. 17).

 Argonautlar ve Altın Post Efsanenin özeti: İolkos kralı İason tahtını üvey kardeşi Pelias’a kaptırır. Yıllar sonra tahtını geri ister. Pelias da ondan kurtulmak için Kolkhis’e gidip Prikos’un orada bıraktığı Altın Postu getirmesini ister. İason da 50 kişilik mürettebat toplayıp Argo adlı gemiyle yola çıkar.  Phineus adında bir kâhin, gemicilere altın posta giden yolu gösterir.
Çarpışan kayalardan geçerler (Burası muhtemelen İstanbul Boğazının en dar yeridir) Tanrılar isteği üzerine oradan bir insanoğlu geçerse bir daha kayalar çarpışmayacaktı ve böylede oldu ve böylece bu yol gemiciler için güvenli bir yol haline geldi (s. 19).

Kolkhis’teki Kafkas dağlarından akan ırmaklar altın zerreciklerini sürükleyip getiriyorlardı. Yöre halkı ince delikli tahta kovalarla ve uzun yünlü koyun derileri ile bu zerrecikleri yakalayıp biriktiriyordu. İşte geleneksel Altın Post efsanesi bu şekilde ortaya çıktı (s. 21).

Yunan dünyasında bu mitolojinin ortaya çıkması ve özellikle antik yazarlar tarafından sürekli gündeme getirilmesinin amacı, kolonistlerin veya maceraperestlerin dikkatlerini bu bölgeye çekmek ve bölgenin zenginliklerinden azami ölçüde faydalanılmasını sağlamaktır (s. 23).

---
Emir, Osman. (2009), Argonautlar Efsanesi Bit Mitosun Ardındaki Gerçekler ve Kolkhis, Uluslararası Karadeniz İncelemeleri Dergisi, Sayı: 6 (s. 9-24)

Samsun Tarihinde Önemli Olaylar - Kazım Dilcimen


Kazım Dilcimen - Samsun Tarihinde Önemli Olaylar

Samsun Bölgesinin ilk insanları
Tekkeköy’deki mağaralarda yaşayan insanların dördüncü buzul devrinde bu bölgede bulundukları ve kullandıkları musteriyen aletlerinin buna delil olduğu belirtiliyor (s. 5).

İsa’dan 4 bin yıl kadar önce (…) Kastamonu Samsun, Trabzon çevresine de Gaskaslar yerleşiyordu.

Gasgaslar eneolitik devreye yükselmişlerdi. Bu zümre bir yere yerleşip site kurarken etraflarında bulunanlar soydaşları olduğu için olacak sitelerin etrafını bir duvarla çevirmece lüzum görmemişlerdi.
İşte bu sitelerden bir tanesi de İsa’dan önce tahminen 3500 yıllarında Anadolu’ya gelip yerleşmiş bulunan Gasgaslar tarafından bugünkü Samsun'un 3 kilometre kadar güneydoğusunda ve Mert ırmağı kenarında ilk Samsun şehrini kurdular (s. 7).

(İÖ. 2. binyıldan itibaren bölge) Hitit şehirlerinden biri haline geldi.

Friglerin Hititleri ortadan kaldırdıkları dönemde Samsun civarındaki yerleşimler de yok edildi (s. 7-8).

Samsun’un Yunanlılara Geçişi
Akalar Yunan illerini işgal ettiler. Girit ve Fenikelilerden gemicilik öğrendiler.
Fenikeliler gibi Karadeniz’e çıktılar.
Bu denizin adı (manda) 1ar dilinde karanlık veya kara anlamına gelen Ashaena idi.
Mandalar yani Medler çoktan beri Anadolu’da bulunuyorlardı. Henüz İran topraklarında hükümet kuramamışlardı.
Yunanlılar doğuda altın yapağılı koyunları aramağa gidiyorlardı.
Kızılırmak ve Yeşilırmak deltalarını gördüler. Sahilde gördükleri insanlar silahlı ve savunmaya hazır idiler. Fakat hepsi de sakalsız ve bıyıksız olduğu için onları kadın zannettiler (s. 9).

…altın yapağılı koyunları bulmadan memleketlerine dönünce herkesi hayrete düşürmek için kadınlardan ibaret ve başkenti Terme havalisinde bulunan bir Amazonlar devletinden söz açtılar.
Hâlbuki bunlar Hititlerdi ve Sümerler gibi üstün bir medeniyete yükseldiklerinden sakal ve bıyıklarını tamamen yontuyorlardı.

Yunanlılar ilk zamanlarda buralarda yerleşemediler.
İÖ. 1200 yılında Dorların akınından kurtulmak için Anadolu batısına siteler kurdular.
İÖ. yedinci asırda bu şehirlerden biri; Milet (kendi kolonilerini kurmak için Karadeniz kıyılarına açıldı)

İşlerinin yolunda yürümesi için Akseinos yerine bu denize konuk sever deniz anlamına Pontus Euxinus sözünü kulandılar (s. 10-11)s.

Bunlar Samsun taraflarına da geldiler orada eski fakat küçük bir kasaba buldular (…) bu kasabaya-Amisus dediler (İÖ. 562).
Yunan Pers mücadelesinden sonra (…) Perikİes, Atinalı fakır vatandaşlarını (…) Amisus'a gönderdi. Bunların başında (Atekles) vardı (İÖ.453). Yeni yurtlarına gelen bu Atinalılar Amisusa Pire adını verdilerse de bu ad tutunamadı (s. 11).

Pontus İdaresinde Samsun
Samsunun bulunduğu, yerler az çok Asur tahakkümünü çektikten sonra İran hükümdarı Kuruştan itibaren Anadolu; Yunan siteleriyle birlikte tamamen İran’a bağlanmış…
Daryus I ve Kerkes (…) Yunanlıları kendilerine bağlamak üzere büyük bir savaş açmışlardı. İranlılar bu savaşın sonunda yenildiler.
Makedonya kıralı Büyük İskender, İran topraklarına girdi.
İskender’in ölümünden sonra Samsun havalisinde Pontus devleti kuruldu.
En önemli hükümdarları Mitridat Opator yani Bağışlayıcı Mihirdattır.
Amisus’u başkent yaptı (İÖ. 125).
Kırım’ı buradan işgal etti (s. 12).

Romalılar Yunan site ve topraklarını türlü bahanelerle ellerine geçirdi.

(Romalı) Lucullus kumandasındaki kuvvetler Samsun'a pek yakın olan Bafra'yı kendilerine merkez yaptılar.
Samsunu» Samsunlu general Kallimak müdafaa ediyordu.
Savaş içinde Samsun hazinesi gizli bir yere kaldırılmıştı.
…şehir teslim olduğu için yağma edilemezdi. Küçük bir yangın şehrin yağmasına sebep olabilirdi. Nihayet yangınlar çıkardılar ve şehri tamamen yağma ve tahrip ettiler (İÖ. 71).
Samsunun Roma idaresine kesin olarak geçmesi, Jul Sezar tarafından Farnas II’nin yenilenmesiyle mümkün oldu (İÖ. 46). (s. 15)

İslâm Samsun’un Kuruluşu
Tuğrul Bey Sultan olunca (1040) (…) Selçuklular, bütün İran’ı, Irak’ı, Azerbaycan’ı işgal etti.
Gürcü kıralı Liparit ve Bizans kuvvetleri doğu Anadolu’da mağlup edildi (s. 16).

1084 de Danişmend Gizinin arkadaşlarından Kara Tegin, Çankırı’yı aldıktan sonra Sinop’u da almıştı.
Sulu Beğ, Samsun’u sarmış fakat düşüremediği için onun yanında yeni bir kale yaptırmıştı.
Türklerin kurduğu bu kale; bugün adı unutulmamış olan kale mahalle ünden ibaretti Kalenin duvarları 1870 yılı büyük yangınına kadar duruyordu. Şehrin yeni baştan inşası karşısında o zamanın İdarecileri bu kaleyi yıkmakta beis görmediler, mamafih deniz tarafında kale kalıntıları halâ görülmektedir (s. 18).

Samsun Darphanesinde Bir Olay

Selçuklular 1243 yılında Moğollara mağlup oldular ve bundan sonra Moğolların tahakkümü altına girdiler.
Selçuk sultanları her yıl muntazaman bağlı bulunduktan İlhanlılara para yetiştirmek zorunda kaldıktan için Samsunda para basılmasına karar verdiler ve bir darphane kurdular.
Samsunda ilk basılan para 696 H. yılına rastlayan 1296 yılında Selçuk Sultanı Mesut II adınadır (s. 21).

İlhanlılardan Sonra Canik
Ebu Said’in evlatsız olarak ölümünden sonra (736 H. - 1335) İlhanlıların iç işleri karıştı…
Güneybatı ve Batı Anadolu Beğleri bundan sonra daha çok önem kazanmış ve devletleri pekinleşmiştir. Sivas’ta oturan Eretna da bağımsız kalmak için bu suları en uygun ve elverişli buldu.
Samsun ve çevresi Eretna’yı tanıdı.
Fakat Eretna’nın yerini tutanlar, Türkmenler tarafından saygı görmedi, her Boy ve Oymak kendi babına işler çevirmeye, bakımsız devletler kurmaya yeltendi. Bu yeltenmelerden Canik Beğleri türedi (s. 27-28).

Canik Beğleri
Canik Bejleri en az 5 bölgede yerleşmiş 5 aileden ibarettir.
1 - Kubat oğulları
2 - Taşan oğulları
3 - Bafra (Kavya) Beğleri
4 - Canikli Tacettin ve oğulları
5 - Hacı Emir ve oğulları

Kubat oğulları
Selçuk Sultanlarından II. Mesudun evlâtlarıdır.
II. Mesudun oğlu Sultan Altunbaş Gazi Çelebi, Amasya'yı kendine Başkent yaparak uzun zaman saltanat sürmüştür. Bir düzineye yakın oğlu vardı. Oğullarından birisinin adı Keybubat idi. Keybubat sözü; daha fazla ve kısa bir biçimde (Kubad)'a çevrilerek kullanılıyordu. Bu aile, Amasya’yı kaybettikleri için daha çok dayandıkları Lâdik taraflarına yerleştiler.
Bunlardan Cüneyd Bey Samsun’da iken Yıldırımın orduları Samsun önünde göründü.
…kalesinin kapısını Yıldırıma açtı. Yıldırımın yanında, Aleksandr Şişman vardı. Yıldırım Samsun’a Cüneyt Bey yerine Aleksandr Şişmanı tâyin etti.

İslâm ve Kâfir Samsun’u birbirini çekemezlerdi.
Şehir bir yangından sonra düşüp tahrip edildiği için, biricik kalan Samsun şehri halkı tarafından buraya Kara Samsun adı verildi.

Taşan oğulları
Emir oğlu Taşan Bey, Altunbaş Gazi Çelebinin vezir veya komutanlarındandı.
Altınbaşın ölümünden ve Moğol şiddetinin zayıflamasından sonra Köprü, Zetin, Merzifon ve Havzada bir hükümet kurdu.
Zekeriya Beyin Umur ve Haydar adında iki oğlu vardı.
Haydar Bey; durumu icabı, kuvvetli hükümdarlarla, komşu beyliklere türlü hediyeler göndererek mevkiini muhafaza eder ve ben ölene kadar kimseye tâbi olamam derdi.
Haydar beyin çok güvendiği Tayfur adındaki adamı, Yürgüç Paşanın adamları tarafından kandırıldı (Yürgüç Paşa, II. Murat’ın lalası). Yürgüç Paşa bu sayede kaleyi ele geçirdi.

Bafra (Kavya) Beğleri
Bafra, liman gölünden istifade ederek yerli ve yabancı gemicileri kendisine celbediyor ve bu Beyliğin yaşadığı zamanlarda pek önemli bir aşamı bulunuyordu.
Gerek Yıldırım ve gerek Mehmet Çelebinin bu çevreye yaptıkları saldırgansa yürüyüşlerini anlatan tarihlerde Bafra adına hiç rastlanmamaktadır.

Canikli Tacettin ve oğulları
1348 tarihinden itibaren Niksar’a hâkim olan Tacettin Bey çalışkan bir adamdı.
Trabzon imparatoru Aleksi II’nin (1340 - 1390) kızlarından Evdoksya ile evli idi. Tacettin’in Ölümünden sonra Evdoksya; Bizans imparatoru, Jan Pateolog V. (1379 - 1390) oğlu Manel II’ye (1391 - 1425) nikâhlandı.

Hacı Emir ve oğulları
Termeden Giresuna kadar, bazı kıyılar nazara alınmamak şartıyla, kıyı şeridi bu ailenin elinde bulunuyordu.
İlk zamanlar, bunlar, da Eretna hükümetine boyun eğmiş bu hükümetin yerine geçen Kadı Burhaneddin’i tanıyarak kendi sınırlan içinde ve iç içlerinde bağımsız egemenlik kurmayı şerefsizlik saymamışlardır. Bayram bey oğlu Hacı Emir, Trabzon İmparatoru Aleksi IV.’ün kızlarından Maria Komena ile evli idi.
Hacı Emir’in oğlu Süleyman Beğ Giresun’u fethetmiştir.

Osmanlılar Devrinde Samsun
Samsun ve Caniğin Osmanlılara Geçmesi
Yıldırım Bayezit ve bunu takip eden devirlerde ise Samsun ve Canik bölgesi Osmanlı tarihlerinde ehemmiyeti derecesinde mevki almaya başlar.

Yıldırım, hükümeti eline almış ve büyük kardeşi Yakup Çelebiyi babasının vasiyeti ve vezirlerin tavsiyesi ile Kosova savaş meydanında yok etmişti (1389).
Anadolu Bejleri Yıldırımın kardeşini öldürerek tahta çıkmasından doğan tesir ve infialden faydalanarak yeniden düşmanlık kapısını açtılar.

---
Dilcimen, Kazım. (1947), Samsun Tarihinde Önemli Olaylar, Samsun Halkevi Yayınları, Samsun


Moltkenin Turkiye Mektupları (Karadeniz'le ilgili bölümler)


Helmuth Von Moltke – Moltke’nin Türkiye Mektupları

Moltke 26 Ekim 1800 tarihinde Meklenburg'un Parchim kasabasında doğdu.
1835-1839 yıllarında Türk ordusunda askeri öğretmen ve tahkimat uzmanı olarak çalıştı. 1840'ta Almanya'ya döndü.
1857'de Danimarka ile Prusya arasındaki savaşta genelkurmay başkanıydı. 1888 yılında genelkurmay başkanlığından ayrıldı, fakat ölümüne kadar Almanya Milli Savunma Kurulu başkanlığını muhafaza etti. 1891 senesi 24 Nisanında öldü.

1835 Ekiminde Doğu seyahatine çıktı…
30 Kasım 1835'te Yüzbaşı Moltke, Bükreş, Rusçuk ve Edirne üzerinden yaptığı çok çetin bir yolculuktan sonra İstanbul'a vardı.
Türk hükümeti hemen Prusya'dan Moltke'yi, askeri öğretmen olarak istedi ve böylece Moltke kısa zaman için ayrılmış olduğu vatanını ancak dört sene sonra, 1839 yılı sonunda görebildi.
Bu sürenin ilk iki yıl dört ayını 1stanbut'da, nizamiye askerini yetiştirmek ve harita almakla geçirdi.
1838'de Anadolu'yu boydan boya geçerek Toros ordusuna katılma emrini aldı.
…bir sene üç ay kadar zaman Fırat ve Dicle havzasından hemen hemen hiç ayrılmadı.
1837'de annesi öldükten sonra Moltke'nin, mektuplarını babasına gönderdiği anlaşılmaktadır.

İstanbul, 20 Ocak 1938
Mehmet Hüsrev Paşa padişahtan sonra imparatorlukta en kudret sahibi insandır.
Hüsrev Paşa otuz beş yıl en yüksek devlet memuriyetlerini elinde tutmanın yolunu bulmuştur ki bu da onun becerikliliğine şan verir.
Hüsrev Paşa padişaha Avrupa usulünce talim görmüş askeri bir birliği takdim eden ilk kumandandır.
…eski güzel Türk kıyafetini Avrupa biçimi üniformanın zevksiz ve rahatsız taklidiyle ilk değiştiren de o olmuştur (s. 33).

SAMSUN'A SEYAHAT - KARADENİZ KIYILARI VAPUR YOLCULUGU
Asya'da Tokat, 8 Mart 1838
Samsun'un görünüşü pek hoş; eski bir Ceneviz kalesi, birçok güzel yapılı Türk konağı, birkaç taş cami ve han ta uzaktan göze çarpıyor. Bütün kasaba bir zeytin ormanıyla çevrili, bu zeytinlikler dağı kaplıyor ve aralarından sevimli köşkler ve bahçe evleri bakıyor. Tepenin doruğunda bir Rum köyü var (s. 142).

---
Moltke, Helmuth Von. (1969), Moltke’nin Türkiye Mektupları, çev: Hayrullah Örs, Remzi Kitabevi, İstanbul

Homeros'a Göre Kimmer Kavim Adı Etimolojisi


Fatih Şengül - Homeros'a Göre Kimmer Kavim Adı Etimolojisi

Kimmerler MÖ. II. bin yılın başlarından MÖ. 8.yüzyıla kadar Karadeniz’in kuzeyinde yaşayan bir topluluktu (s. 33).

…yazılı belgeler sözbirliği etmişçesine Kimmerlerin bir Türk taifesi olduğu yönünde fikir beyan etmektedirler.

Türkçe’nin en eskicil özelliğini muhafaza eden Çuvaşça’da dahil olmak üzere tüm Türk dillerinin atası olarak kabul edilen ilk Türkçe milad’ın başlarında Ana Samoyedce’ye girmiş Türkçe ödünç sözler aracılığıyla tasnif edilir. Bu tasnife göre Ana Samoyedce’ye girmiş Türkçe kökenli kelimelerde /z/ yerine /r/, /ş/ yerine de /l/ vardır (s. 34).

“Kimmerlerin ülkesi (…) Oldum olası bol sisle ve bulutlarla örtülü (Homeros, Odysseia, XI, 14)”

Zekiev (Türklerin ve Tatarların Kökeni) Kimmer etnonomini kime (kayık) + ar (halk) “su boyunca hareket edebilen insanlar, kayıklı kabile” olarak kurar (s. 36).

…karanlık anlamına gelen Fince hämärä, Kürtçe “xumari” ile Vepsce hämär (“alacakaranlık”) [bunlara Türkçe kömür, Çuvaşça hĭmĭr “kahverengi” ve hatta Anadolu’da kullanılan konur (“esmer, açık kestane renginde olan”) kelimelerin de eklenilmesi mümkün] sözcüklerinin Kimmer etnonominin ve onun diğer kimi kaynaklarda geçtiği şekilleri olan Yunanca. Κιμμέριοι , Akkad. Gamir(e) , Erm. Gamir-k, Gür. Gmiri, Tevrat Gomer ve Asur Gimirrai arasındaki sesçil benzerliği kelimenin tam anlamıyla olağanüstüdür (s. 37).

k>s geçişi
Arapça sirr>sır-Türkçe kiz(giz),

İngilizce similar ~same

Ermenice “sar”(“dağ”), kar-sar eşitliği / Sarı gelin / dağlı gelin…

Çuvaşça satur “kuvvetli, güçlü”, İng.“strong” (s. 38)

ong hecesi Türkçe’de “güç ve kudret” anlamlarını taşır (Satur + ong ~ strong).

Arap. sa’adet-Türk. kut – Altayca “kadık”- Farsça(?) şad. Sümerce kın “göndermek” ~ Türk. gön-dermek~İng. send ~ Alm. senden. (s. 39)

Hun dilinde içkiye verilen ad Kim(os)(Kamom) ile batı Türklüğünün dilsel kalıntılarını bünyesinde barındıran Çuvaşların kadim içkisi “Sim(esem)
Çuvaşça’da eskimiş bira üzerindeki beyaz tortu manasına gelen “kĭmĭs
DLT’de şarap anlamındaki “kızıl süm” (s. 40)

Kimmer etnonominin ilk hecesinde geçen “kim”, günümüz Çuvaşça’da k~s geçişiyle sim “karanlık” sözcüğünde hala yaşamaktadır.

…kimer-kimeri < sim (karanlık)+er-eri ~“karanlık halkı” gibi bir anlama gelmekteydi.
Karanlık~duman arasındaki ilişki Çuv. sim ile İng. smoke kelimeler arasında doğrudan doğruya bir bağlantıyı da ortaya çıkarıyor (s. 41).

---
Fatih Şengül, “Homeros’a Göre Kimmer Kavim Adı Etimolojisi”, Karadeniz Araştırmaları Dergisi, Cilt: 5, Sayı: 17, Bahar 2008, s.33-42.

Yazılı Kaynaklara Göre Erken Demir Çağı'nda Orta ve Doğu Karadeniz Halkları


Semra Demirel - Yazılı Kaynaklara Göre Erken Demir Çağı'nda Orta ve Doğu Karadeniz Halkları

Geç Bronz Çağı’ndan itibaren MÖ. I. binyılın ortalarına kadar bölge hakkında yazılı doküman yoktur. Tarih yazımı açısından güvenilemeyecek mitolojik metinler dışında Demir Çağı’nda bölge hakkında bilgi veren kaynakları MÖ. V. yy.’da Herodot/ Historia (II.104, III.94, VII.78 ) ve Ksenophon/ Anabasis (IV.7,8 V, V.1), IV. yy.’da Karyalı Skylaks/Periplus (81-88), I. yy.’da Strabon/Geographika (XII.3 11-30) ve M.S. I. yy.’da Yaşlı Plinius/ Naturalis Historia (VI.4) ve Arrianus/ Periplus Ponti Euxini (I-VI, XI) şeklinde sıralamak mümkündür.

Bronz Çağı’nda Kuzey Anadolu kültürleri hakkında bilgi veren en önemli kaynak, Hititçe çivi yazılı metinlerdir.
Bu metinlere göre MÖ. II. binyılın ortasından Geç Bronz Çağı’nın sonlarına doğru Orta Karadeniz bölgesinde yaşan halk Kaškalar/Gašgalar olarak adlandırılıyordu.
Hititlerin kuzey komşuları olduğu bilinen Kaškaların yaşadıkları coğrafyaya ilişkin kesin bir tespit yapmak mümkün olmamıştır.

I. Šuppiluliuma’ın oğlu II. Muršili’nin babasının icraatlarını anlattığı Hititçe metinlerden (M.Ö. 1344-1322), Kaškalarin birbirinden bağımsız çok sayıda (sekiz ila on iki) boydan meydana geldiği öğrenilmektedir.

Kaškalar, Hititçe metinlerde genellikle barbar bir topluluk olarak yansıtılmaktadır (s. 52).

II. Muršili’ye ait bir metinde Kaškaların domuz yetiştirdikleri ve dokumacılıkla uğraştıkları ifade edilmektedir.
MÖ. XII. yy’da Hitit Devleti’nin çökmesi neticesinde Hititçe çivi yazılı metinlerin sonu gelmiştir (s. 53).

Herodot, Kuzey Anadolu’dan Moshkiler, Tibarenililer, Makronlar ve Mossyoikialıların, on dokuzuncu Pers satraplığına üç yüz talant vergi ödediklerini söylemektedir (Historia III.94).

Ksenophon’un Anabasis’te aktardığına göre Kuzey Anadolu’nun kıyı kesimindeki koloni kentlerinde Grek nüfus yaşamaktayken, diğer kıyı bölgeleri ile ağırlıklı olarak dağlık arazide ise birbirinden bağımsız halde farklı halklar yaşamaktadır.

Ksenophon’un, Doğu Karadeniz’in dağlık kesiminde karşılaştığı haklar sırasıyla Khalybler, Makronlar ve Kolkhlar’dır (s. 54).  

MÖ. IV yy.’da yaşamış Karyalı Skylaks’a atfedilen Periplous adlı coğrafi eser (…) doğudan batıya doğru Kolkis’ten itibaren Fırtına Deresi’nin doğusuna kadar olan bölgede Byzeres’e Ekekheirieis halkı Rize’den itibaren batıya doğru Bekheiroi halkı ve Trapezos civarında Makrokephaloi halkının ikamet ettiğini söyler.

MÖ. I. yy.’da Orta ve Doğu Karadeniz coğrafyasına ilişkin en önemli kaynak Strabon’un Geographika adlı eseridir. Geographika’da Trapezos ile Pharnakia’nın (Giresun) üst tarafında Tibaranlar, Khaldailer ve eski zamanlarda Makronlar denen Sanların yaşadığı ifade edilmektedir.

Strabon bu hakların (Mosynekler) vahşi hayvan eti ve ceviz yiyerek yaşadıklarından bahseder.

I. yy.’da Yaşlı Plinius Naturalis Historia’da (…) Cotyorum/Ordu bölgesinde Khalybesler’in, Cerasus/Giresun ve Cordule/Akçakale arasında Tibareni, Mossyni ve Makron kabilelerinin yaşadıklarını bildirir.

130-131 yıllarına tarihlenen Arrianus’un rehber kitabı Periplus Ponti Euxini dönemin Karadeniz sakinlerine ilişkin bilgi sunar. Bu kaynağa göre Kolkoi kavmi Trapezoslular ile sınırdır ve Ksenophon’un savaştığı Drillai kavmi Trapezosluların düşmanıdır.
Arrianus Drillai kavminin Sannoi olduğunu düşünmektedir (s. 55).

---
Karadeniz İncelemeleri Dergisi, 2016; (21): 51-58

Pallacı, Tahtacı ve Çepni Dillerine Dair


Ahmet Caferoğlu - Pallacı, Tahtacı ve Çepni Dillerine Dair

«İçtimaî» yahud «hususî» diller
Argodan faydalanmakla beraber, müstakil bir dil malzemesi de yaratmaya çalışır; ifadesi gereken bütün anlamları, cümle içinde, yerli yerine kor.
Çepni ve Tahtacı dilleri de, aynı mahiyette ve karakterdedir (s. 42).

Pallacı kelimesi aslında 'kalaycı' mânasında olarak, Muğla'nın Bellibol, Genize, Genek ve Kavaklıdere [Yatağan kazasına bağlıdır] köylerinde, ötedenberi yerleşmiş olan bakırcı esnafının kendilerine verdikleri addır (s. 43).

Pallacı dili örnekleri
Tuna yıkım oldum / Çok memnun oldum

Burdur Kalaycı argosu örnekleri
Nazileyi kılav gır / Parayı az al

Muğla Kalaycı argosu örnekleri
Ovatma naziliye / Alma para

Tahtacı dili örnekleri
Rakıştı veremoto / Memur geliyor

Çepni dili örnekleri
Erniş halandı bozun yanında / Çepni geliyor yabancının yanında

---
Caferoğlu, Ahmet. (1954). Pallacı, Tahtacı ve Çepni Dillerine Dair, Journal of Turkology, Cilt: 11 (s. 41-56)

Özel Gizli Bir Dil, Çepni Dili


Efdal Sevinçli - Özel Gizli Bir Dil, Çepni Dili

Çepnilerin kullandıkları “gizli dil”
…yabancıların ya da yabancı saydıkları kişilerin yanında, anlaşılmamak için konuştukları “özel” dilleri… (s. 1925)

(Ahmet Caferoğlu) 1954 yılında yayınladığı derleme çalışmalarını kapsayan yazısında, Çepni dilinin, Abdalların dilinden de yararlandığını belirtmiştir.

Çepniler üstüne ilk bilgiler, Kaşgarlı Mahmud’un Divânü Lugat-it-Türk (1072) adlı sözlüğündedir. Çepnileri, “nerede yağı görse hemen savaşır” diye niteleyerek tanıtan ikinci kaynağımız, Reşid-üd-dîn Fazlullah’ın 1310 yılında yazdığı Câmi’üt-Tevârîh’idir. Yazıcıoğlu Ali, Târîh-i Âl-i Selçuk’unda ve Ebülgazi Bahâdır Han da Şecere-i Terakime’de (1660), Çepniler üstüne bilgiler verirlerken temel kaynakları Reşid-üd-dîn Fazlullah’dır (s. 1927).

Hacı Bektaş Veli’nin ilk müridlerinin Çepniler olması, inanış dünyalarını da biçimleyen, belirleyen önemli bir olgudur.

Karadeniz’de, yüzyıllardır yerleşik yaşayanların dışında, çoğunlukla alevi olan Çepniler, özellikle dinsel yapıları / alevi inanışları nedeniyle dışlanmışlar, bu dışlanmışlık olgusu ekonomik dışlamayı da getirmiş, geçimlerini sağlamak için de zorunlu olarak, çalıp çırpma, yol kesip soygun yapma, hırsızlık gibi istenilmeyen eylemlere yönelmişler ya da öyle değerlendirilmişlerdir (s. 1928).

…dışlanma, izlenme, yakalanma korkusu, korunma duygusu, Çepnilerin “dilce”lerinin, özel dillerinin doğuşunda belirleyici olmuştur (s. 1929).

…bu dili, 1-Yaşamak, geçimlerini, gereksinmelerini karşılamak, 2- Dinsel inanışları nedeniyle koru-n-mak, sakla-n-mak amacıyla, gizle-n-mek gerekçelerinin ortaya çıktığı durumlarda kullandıklarını, görüştüğüm bütün kaynak kişiler özellikle belirttiler (s. 1932).

---
Sevinçli, Efdal. (2009), Özel Gizli Bir Dil, Çepni Dili, Journal of Yaşar University, Cilt: 4 Sayı: 13 (s. 1923-1949)

Karadeniz'de Kazak Tehlikesi ve Özü ‎Kalesi - 1580-1630


Mustafa Murat Öntuğ - Karadeniz'de Kazak Tehlikesi ve Özü Kalesi - 1580-1630
Kazaklar Şayka denilen kayıklarıyla XVI. yüzyılın ortalarından itibaren Özü (Dinyeper), Aksu (Bog) ve Don nehirlerinden Karadeniz’e çıkarak, deniz kenarında bulunan köy, kasaba ve şehirleri yağmalamışlardır. Ayrıca Karadeniz’deki Osmanlı Donanması’na ve ticaret yapan gemilere de çok büyük zararlar vermişlerdir. Kazakların meydana getirdiği bu yağma hareketi Karadeniz’i güvensiz bir yer hâline getirmiştir.
Osmanlı Devleti, güvenliği sağlamak için tedbirler almıştır. Karadeniz’e çıktıkları yerlere güçlü kaleler inşa etmiştir. Bu önemli yerlerden biri de Özü’dür (s. 2313).

Kazaklar, Azak Denizi’ne dökülen Don nehriyle Özü ve Aksu nehirleri arasında ve bu nehirlerin yukarılarına doğru olan bataklıklara yakın yerlerde yaşamaktaydılar.
Kazakları, Barrabaş, Sarıkamış ve Pûtkâlî Kazakları diye üç kısımdır.
Kazaklar, çıkarları doğrultusunda bazen Ruslar’a bazen de Lehistan’a tabi olmaktaydılar.
XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren her uygun fırsatta Karadeniz’e çıkarak, sahillerdeki Osmanlı köy, kasaba ve şehirlerine saldırmaya başlamışlardır
…alınan bütün tedbirlere rağmen Kazaklar XVI. yüzyılın ortalarından XVII. yüzyılın ikinci yarısına kadar çeşitli aralıklar ile saldırılarına devam etmişlerdir.

Özü Kalesi ve Stratejik Önemi
Özü, Karadeniz’in kuzeyinde Aksu nehri ile Özü nehrinin döküldüğü liman gölünün kuzey ucunda, Kılburun karşısında mühim bir yarımadadır (s. 2314).

Özü Kalesi, eski Yunanlıların bina eyledikleri “Alketra” kentinin harabeleri üzerinde kurulmuştur.
Özü Kalesinin aşağısında, dağın eteğinde şehir kurulmuştur.
Arazi verimli ve havası güzel olduğundan sahrasında çok fazla koyun ve sığır yetiştiriliyordu (s. 2315).

Özü Kalesi, Kazak eşkıyasının Karadeniz’e inmesini engelleyen, stratejik açıdan Osmanlı Devleti’nin Kuzey Karadeniz’deki en önemli kalelerinden biridir (s. 2317).

1560’ta Kazaklar Ruslar ile birleşerek Azak ve Özü için büyük tehdit oluşturmaya başlamışladır.

1 Ağustos 1583 (12 Receb 991) tarihinde Kazaklar büyük bir kuvvetle Özü ve Akkerman’a saldırmışlardır.

Kazaklar bölgedeki ikinci büyük saldırıyı 24 Nisan 1587 (16 Cemaziyelevvel 995) tarihinde Özü Kalesine yaptılar. Kaleyi yağmalayan ve yanlarına 300 esir alan Kazaklar aynı yılın Ağustos ayında Özü Kalesine tekrar saldırmışlardır. Kaleyi ve şehri yakıp-yıktıktan sonra, yanlarına kalede bulunan 80 adet topu alıp kaçmışlardır.

Özü Kalesi’nin güvenliği Devletin aldığı bütün tedbirlere rağmen tam olarak sağlanamıyordu.

1588 yılının Ekim ayında Özü Kalesi’ni korumakla görevli askerlerin geri dönmelerini fırsat bilen Kazaklar kaleye saldırmışlardır. Kalede bulunan pek çok memur, asker, kadın ve çocuğu öldürmüşlerdir (s. 2320).

XVII. yüzyılın başlarında Kazaklar, Rusya’dan silah, barut ve diğer birçok maddi yardım alarak, Karadeniz kıyılarındaki Osmanlı şehir ve kasabalarını yağmalamaya devam etmişlerdir.

H. 1036/ M. 1627-1628 tarihinde Özü nehrinde “Doğan Geçidi” denilen yere kale inşaatına başlanılmıştır. (inşaat) yaklaşık 53 yıl sonra 1680 yılında tamamlandı.

Doğan Geçidi’ndeki kalenin inşasının bitmesiyle birlikte Kazaklar Karadeniz sahillerinden uzaklaştırılmıştır.

---
Öntuğ, Mustafa Murat. (2007), “Karadeniz'de Kazak Tehlikesi ve Özü Kalesi - 1580-1630,” 38. ICANAS, Uluslararası Asya ve Kuzey Afrika Çalışmaları Kongresi Ankara 2007. Bildiriler, Tarih ve Medeniyetler Tarihi. Cilt: 5, (s. 2313-2329). 2008