Yalçın
Küçük - Gizli Tarih
İç savaşlarıyla birlikte 1906-1926, sürekli
devrim'dir.
Cumhuriyet, 1925/1926 yılında kurulmuştur.
...cahil üniversite halkı, şimdi ülkenin en
yabanı'dırlar.
BİRİNCİ
KİTAP
MASAL
Ütopya, her zaman, var olan aklın dışına çıkmaktır
ve yeni bir akıl kurmak üzere yola çıkmak'tır. Ütopya için, önce, bir "
reddiye" gerekiyor; kurgu, bunu izliyor,
"polisiye" kıtlığı, kurgu
zaafiyetinin en göz alıcı göstergelerinden birisi...
Her gizli tarih, büyükler için yazılmış bir
masal'dır.
Uydurma'dır, demek istiyorum.
Uydurmak ise, yaratmak'tır.
İkinci Dünya Savaşı'nı hemen izleyen yıllarda
Türkiye'nin bir "iç savaş" yaşadığını söyleyen, Amerika Birleşik Devletleri
Dışişleri Bakanı Rice'a, "gaf demekte hiç
gecikmedik.
İran'daki iç savaş ile "soğuk
savaş" arasında bir neden sonuç ilişkisi bulmak çok yerindedir.
İran'da da Soğuk Bulag kasabasında tarihteki
ilk "Kürt Devleti" ilan edilmişti; Sovyetler Birliği, destekler
görünüyordu.
Üç iç savaş ilan etmiştim; birincisi,
1806-1826 iç savaşı, hakkındaki bilgilerimiz çok kıttır. İkincisi, 1906-1926 iç
savaşı ve üçüncüsü, 1966-1996 iç savaşı, tarihimizin kaydettiği en tartışmalı
dönemlerdir,
Japonya teslim olmak üzereydi, bu masal-dışı
bir haldir ve bütün kayıtlar bu
merkezdedir, peki öyleyse atom bombası neden
atılıyordu,
Mart 1947 tarihli "Truman Doktrini"
Washington'un, Ortadoğu'nun koruculuğunu,
Londra'dan alması anlamındadır. Daha da doğrusu "Soğuk Savaş"
ilanıdır
Hünkar İskelesi Antlaşmasından sonra, Avrupa,
Osmanlı Türkiyesi'ne, hep bir tampon gözüyle baktı. Doğal ömrünü pek çok
aşmasını buna bağlayabiliyoruz; 1856 Paris Konvansiyonu, doğal ömrünü
uzatabilmek için canlandırma ve reformasyon kararıdır.
Birinci Dünya Savaşı sona erince, bazı
tereddütlerden sonra, bu kez Cumhuriyet Türkiyesi'ne, yeniden bir tampon değeri
biçiliyordu. Harbord Raporu'nda bu proje gizlidir; ne yazık Sivas Kongresi
"mandater" daveti yaptığı için bu önemli belgeyi analiz etmekten
korkuyoruz.
Doksan Üç Savaşı'nda Rusya, Akdeniz'e çok
yaklaşabildi, aşağıya inişi, Büyük Britanya Başbakanı Disraeli'nin müdahalesi
ile Kars'ta durdurulmuştur
Kürtler, Rusya'yı zaman zaman kurtarıcı ve
Ermeniler ise hami sayıyorlardı.
Disraeli, bu durdurma karşılığında, Kıbrıs'ın
kontrolünü ele geçirmişti, İskenderun ile birbirine bakıyorlar.
Musul'a girilmesini bir kenara bırakacak
olursak, Mondros Silah Bırakışması'ndan sonra, Misak-i Milli sınırlan içinde
ilk işgalin İskenderun'da olması da bu değerlendirmeyi desteklemektedir.
Liman von Sanders
Yahudi olup bazı kaynaklara göre Çanakkale
Savaşı sırasında hususi koşer mutfağı bulunuyordu. Hem "leman" ve hem
de sander veya "sanders" adlarını Yahudiler taşıyorlar.
Cemal Paşa'nın Filistin'den çıkardığı ve
Mısır'a yerleşen Yahudiler'den "sion katır birliği" kurma projesi,
Trumpeldor ile birlikte, Jabotinsky'ye aittir.
Türkler, Gelibolu'da sadece Anzaklar ile
değil bir de Yahudiler ile savaştılar. Hoş, Türk tarafına bir Alman Yahudisi
komuta ediyordu ve diğer taraftan, Sion Katır Birliği eratının büyük
çoğunluğunun ise Rusya Yahudisi olduklarını tahmin edebiliyoruz.
1948
Kuruluşu Ben-Gurion ilan etti, Ben-Gurion
başbakan ve Weizmann da cumhurbaşkanı oluyordu. Her ikisi de Rusya Yahudisi
idiler.
Israel Devleti'nin kuruluşu 14 Mayıs 1948
yılında ilan edildi. Hürriyet Gazetesi ise 1
Mayıs 1948 tarihinde yayına başladı.
Hürriyet, çok sert ve şaşmaz, anti-Arap ve
anti-Elen yayın yapmıştı.
Kıbrıs politikasını bu gazete tarif etmiş ve
yürütmüştür. "Kıbrıs Türktür" dernekleri yöneticileri, bu ceridede
çalışıyorlardı. Elen halkı ve kavmine karşı 6/7 Eylül Kıyamı yönetenleri de bu
Ceride'den çıkıyordu.
...muzaffer askerlerimiz İzmir'e
girdiklerinde, 1922 Sonbaharı, Filistin'de İngiliz mandası kuruluyordu. Ve 1948
yılında, Türkiye, Amerikan mandası altına girerken, ilanı 1947 Baharı'nda idi,
Filistin'de, Israel Devleti ortaya çıkıyordu.
1958 yılında ise, Israel Devleti'nin kurucu
Başbakanı ve Osmanlı tabiyetinden Ben-Gurion, tıpkı bir masaldaymış gibi,
tebdil-i kıyafet Ankara'ya düştüğünde, İsrailoğulları ile Türkleri,
"tamamlayan kavimler, complementary nations, ilan etmişti.
İKİNCİ
BÖLÜM
OTUZ
SEKİZ
Osmanlı imparatoru Süleyman ile Martin
Luther'in müttefik olduklarını düşünmemiz yerindedir.
Gelibolu'da çok ve Sarıkamış'ta çokça ve
kütlesel ölçüde, erkek kırımı yaşamıştık, okumuş erkekleri kaybettik; maddeten,
fenimizme giriş yapmak zorundaydık. Öte yandan, uzun ve büyük savaşlardan
çıkmış hiçbir önderlik halk düşmanlığı yapamaz, çünkü savaşan, eninde- sonunda
halk'tır, Gelibolu'da tek kahraman vardır ve halk'tır, Maraş'ta
"kahraman" olan halk'tır, Antep'te "gazi" halk'tır, Urfa'da
"şanlı" hiç kuşkusuz emekçi halktır,
Sadabat Paktı'nın imzalanmasının nedeni
olarak İtalya'nın Habeşistan'ı işgali gösterilir. Bu yorum yanlıştır. Bu pakt
İtalya Habeşistan'ı işgal etmeden önce gündeme gelmiştir ve yaklaşık iki yıl
süren görüşmelerde İtalya konusu tartışılmamıştır.
...pakta üye devletlerin tümünün İran'la
sınır sorunu bulunmaktaydı.
Sadabat Paktı, 1979'da İran'daki yeni rejim
Paktı fesh ettiğini ima edene kadar hukuki varlığını sürdürmüştür.
Emperyalistler, pencereden değil genelev'den
giriyorlar ve hep, ahlakı genelev'leştiriyorlar.
Büyük Kurtarıcı'nın aramızdan ayrıldığı zaman
yerine hiç kimsenin aday olmayı bile düşünememesi son derece düşündürücüdür
(Kılıç Ali) Serbest Fırka'nın kuruluşunu
anlatırken, "meydanın boş kalması, bu boş meydanda İsmet Paşa'nın istediği
gibi at koşturması Atatürk'ü rahatsız ediyordu" haberini sıkıştırması çok
tuhaftır.
ÜÇÜNCÜ
BÖLÜM
YİRMİ
ALTI
...devlet nedir, "devla" ya da
"commomvealth", her ikisinde de bir "refah" hali var,
"devla" sözcüğünün, çok eşli Arabik dünyada, kadın açısından, sıranın
kendisine gelmesi anlamının olduğunu da biliyoruz, işte o geceye
"devla" diyoruz.
İç savaş, anarşi'ye yakın bir hal'dir.
Bu demokrasi'ye çok yakın olduğu,
anlamındadır.
(1996 sonrası) Meydanı, en güdük ve en hödük
olanlara, bıraktılar. Bütün kabiliyetleri kuruttular. İdare'yi bütün
kabiliyetsizlere devrettiler.
Turgut Özal'ın, Tansu Çiller'in, Erdal
İnönü'nün hiçbir inancı yoktu ve her üçü de en çok, inançlı insandan
çekiniyordu. Sadece üçünü seçtim, inançları olmadığı için yaşadılar ve inançlı
olanlardan korktukları için, kalan inançlıları da yok ettiler. Sonunda, meydanı
bıraktıklarına bakarak, Özal'ı, Çilleri, İnönü'yü, başkaları da var ve sadece
üçünü adlandırıyorum, arar olduk. İşte bu iç savaş'tır.
Namık Kemal, Tanzimat
ilanından 1 yıl sonra, dünyaya gelmiş
Türk aydın tarihinin harika çocuğudur, adı
yasak oldu, adı semboldü ve sadece "Kemal" dediler.
Kemal, Şinasi, Agâh, son ikisi
"bilen" anlamındadır, daha önce gelemezlerdi. Genellikle, bugünkü
Cihangir'de oturdular, Pera'dan Sıra Selvi yolu ile ayrıldılar
Nazım Hikmet'in, muhtemelen Yahudi olan
ihtilalci-yüzbaşı büyükdedesi, paşa oldu, çoğu, Pera'da kahvecilik yapıyordu,
Kemal, bu kahvelere gitti, "hürriyet", sohbet ediliyordu.
1926 yılına geldiğimizde, Zübeyde Ana, mümtaz
evladı hakkında, bir tek sözcük bile bırakmadan bu dünyadan ayrılmıştı. Üvey
Babası Ragıp Efendi'nin akrabası, belki sevgilisi ve belki metresi,
Abdürrahim'den Vamık Volkan'ın başak ettiği bilgi kırıntılarına göre, bir ara
Çankaya Köşkü'nün hanımı Fikriye, bir gün Çankaya yokuşunda ölü bulundu,
intihar etmiş olması mümkündür, ama, öldürüldüğüne inananları da biliyoruz.
Latife'den gayrı en yakını muhtemelen Albay
Arif idi, kurtuluş savaşı sırasında bir ayı beslediği için "Ayıcı"
Arif olarak da biliniyordu, Mustafa Kemal ile omuz omuza dolaşabiliyordu, bu
hal, çeşitli dedikodulara da yol açabiliyordu, İzmir Suikastı çerçevesinde
asıldı.
...din, Türkler'de hep politika'dır. Bu nedenlerde,
Türkler'in dini oldu, amma imanı olduğunu görene rastlamıyoruz.
Selim ve Süleyman, Arap illerine sarkıp
yayıldılar. (...) zayıf iklimleri seviyorlardı, atıldılar.
Daha sonra Büyük Napolyon'un, daha sonra
Kayzer Vilhem'in, daha sonra Truman'ın, daha sonra baba-oğul Bush'un çizgisini
çok önceden uygulamaya koydular, hem judaizmin ve hem de islamiyetin bayrağını
ellerine aldılar.
Süleyman'a, "muhteşem" adını,
Yahudiler ihsan ettiler.
Birinci Süleyman, hem kanunsuz ve hem de
zavallı idi
...son resmi tarih yazımını, Leon Cahun ve
Herman Vambery ile başlatıyorum.
Alliance Üniverselle Israelite'de, Edirne'de
"öğretmen" idi; bu ise hep saklı tutuluyordu. Celal Bayar'ın, aynı
okullarda talebe olduğu da hep mahfuzdur,
Enver’in ölümünü, Sakarya’da aramak
zorundayız.
Enver'in siyonizmden uzak olduğunu da
gösteriyor; o tarihte hem Leman ve hem de Almanya siyonisttiler.
Ölümün çekim gücünü, kimse yenemiyor; buna,
"trajedi" diyoruz.
İç Asya'da Enver değil, "Büyük Türkiye"
ölmektedir.
İç Asya'da 1922 Ağustos başında öldüğü
hesaplanmaktadır.
Ethem'in ve Mustafa Suphi'nin tasfiyesi ile
"Birinci İnönü" Zaferi, neredeyse aynı aydadır. Enver'in düşüşü ile
Büyük Taarruz da aynı aya düştüler.
İdamdan dönen ve susturulan Kazım Paşa'nın
evine, yazdıklarını ve evrakı almak için baskın yapılması son derece
semboliktir; resmi tarih yazımı için gerekiyordu.
Kemal Paşa Hazretleri'ni, Gelibolu'da, hain
bir şarapnel parçası veya kurşundan, göğsündeki saatin kurtardığını biliyoruz.
Fakat bu değerli saati hiç bilmiyoruz; Albay Mustafa Kemal, bu saati, Leman Paşa'ya
hediye etmek kadirşinaslığım göstermişti, tarihten öğreniyoruz.
Almanya'da emekli evinde, bir hırsızın, Leman
Paşa'dan bu saati çaldığını çok sonradan öğreniyoruz; hoş, bir tarafı ezilmiş
saat meraklısı hırsızlara ancak masallarda rastlanmaktadır.
Şu sözler, Paşa Hazretleri'ne ait olup, 1918
başında ve Şişli'de telaffuz edilmişti. "Siperler elimize geçtiği zaman
içerileri düşman cesetleriyle, ağız ağıza doluydu. O, müthiş bir şeydi.
İngilizler'den bir fert bile kurtulmamıştır. Bu muharebe cereyan ettiği sırada
Kemalyeri'ne teşrif etmiş bulunan Talat Paşa Hazretleri'yle İsmail Canbolat ve
Doktor Nazım Beyler o gün İngilizler'den igtimam ettiğimiz maddi muharebe
hatıralarına da maliktirler. Kiminde kurşun parçalamış bir İngiliz altını,
kiminde ufak tefek nişanlar, dürbün parçaları filan vardır."
Kemal Bey, kendisinin, Kemalyeri'nde
olmadığını haber veriyor (s. 80),
Doktor Nazım, İbrani asıllı idi, Ermeni
tarafına göre, kırımlardan en başta sorumlu olanlardan birisi idi; bütün bunlar
ayrı, efsanevi devrimci idi.
Dışişleri Nazırı Doktor Tevfik Rüştü, İbrani
asıllıdır, ve Doktor Nazım'ın eşleri kız kardeştiler, biri asılıyor ve diğeri
dans ediyordu.
Doktor Nazım, Mehmet Cavit, Naili Keçeli'nin
dedesi Naili ve Hilmi, aynı davadan asıldılar. Hilmi, Bab-ı Ali'yi basanlar
arasındadır, sonra elini çekmiş ve eteğini sıvamıştı, Ardahan'da ticaret
yapıyordu, her halde kalmasını istemediler.
Canbolat da büyük bir ihtilalci idi. İzmir'de,
suikast gerekçesiyle asıldı; yiğit bir ihtilalciydi ve belleklerden ve bellekleriyle
berabar silindiler.
Mustafa Kemal'in, 15 Ekim 1918 tarihinde,
Padişah'a gönderdiği ariza:
"Muhterem Padişahımıza olan sadakat ve merbutiyetim
ve vatanımın temini selameti itibariyle arz ederim ki, sadaretin Tevfik Paşa
Hazretleri'ne tevcihi ve müşaün-ileyhin de esası Fethi, Tahsin, Rauf, Canbulat,
Azmi, Şeyhülislam Hayri ve acizlerinden mürekkep bir kabine teşkil etmesi
zaruridir."
Canbolat, suikast sırasında Mısır'da
bulunuyordu. Asıldı, Rauf, erken davranıp Londra'ya kaçarak kurtuldu; en kişiliksiz
olan Fethi Okyar idi, kaldı.
Cumhuriyetimiz ilanı, Erzurum'da nutuk irad
edilmeksizin ve ancak bir dua ile tebrik edilmiştir.
Cumhuriyetimiz'in kimselere haber verilmeden ve
mühim komutanlar ile müşavere edilmeden ilan edildiğini anlıyoruz.
Moiz Kohen'in önemi, Hamburg Siyonist Kongresi'nde,
vaad edilmiş topraklar olarak Türkiye'ye işaret etmesi ve Türkiye Devleti'nin
güçlendirilmesini istemesidir.
...bütün Birinci Dünya Savaşı'nı
"Anafartalar versus Sarıkamış" ekseninde görmeye devam etmek, hem tarihi
kıraçlaştırmak ve hem de anti-maksimalist cenki sürdürmek anlamındadır.
"Amasya Tamimi" olmasa, "19
Mayıs" tarihinin her hangi bir mana ihtiva edebileceğini söyleyemeyiz.
Erzurum Kongresi azaları
Paşa'nın müstevlilerin adamı olmasından ciddi
mertebede şüphe ediyordu; maalesef, bu netice önümüzdedir.
Kemal Paşa, o demlerde, Pera Oteli'nde veya
Şişli'de temaslar ve kabuller yapıyordu.
Peki kimlerle temas ediyorlardı
İngiliz Gazeteci Ward Price
Mustafa Kemal'in, İngilizler'e hizmet
arzettiğini yazıyor; muktedir vali olarak düşünülebilir ve Price'ın bunu
yetkili İngiliz Albay'a intikal ettirdiğini de okuyoruz. İngiliz Albay'ın
mukabelesi şayan-ı dikkattir, "Türk paşaları arasında hizmet isteyenler
çoktur" dudak büktüğü de yazılıdır.
Nisan 1919 tarihinde İtalyanlar Antalya'ya
çıktılar.
Londra, İtalya'nın Antalya'ya çıkmasından pek
çok rahatsızdı, İzmir için telaşı var.
Rafael de Nogales "Hilal Altında Dört
Yıl"
Mustafa Kemal'in adı, koca hatıratında, bir
kez geçmektedir
Amasya İçtimaı'nda en muktedir olan,
telegrafhanedeki Kazım idi:
Komutan Yakup Şevki Paşa, Mütareke emirlerine
rağmen hem silahları müstevlilere vermiyor, mukavemetçilere dağıtıyor ve hem de
komutanlığı bırakmıyordu. Bir çare olarak ordu'dan kolordu'ya düşürdüler; Paşa,
İstanbul'a dönmek zorunda kaldı, yakalandı ve Malta'ya yollandı.
Rauf, Kazım, Ali Fuat, Refet ve Mustafa
Kemal'i, Anadolu'da, bir "Muvakkat Hükümet" kurmak isteyen komutanlar
olarak teşhis ve tespit edebiliyoruz.
İzmir Suikastı, bir ihtiyaç'tır.
Harekat Ordusu komutanlarından Hüseyin Hüsnü
Paşa torunu, Nazım Hikmet'in akrabası, Mehmet Ali Aybar'ın, Türkiye İşçi
Partisi 'nin başına geçmesi...
Kemal Bey'de protokol ve şatafat merakı son
derece aşikar idi; Sofya'ya ateşemiliter derecesinde tayin edildiğinde en lüks
otelde kalması ve Cemal Paşa'dan hayranlık dolu mektup ile para istemesi
calib-i dikkattir. Aynı şekilde Mütareke'de İstanbul'a geldiğinde Pera Palas'ta
ikamet etmesini de izah hayli müşkil olmalıdır; o tarihte Dersaadet'te Pera'dan
daha pahalı ve mutena bir otel olmadığını takdir edebiliyoruz.
Yıl 1923, Musul'un milli hudutlar içinde
telakkii mutlaktır ve amma hediye ameliyesi başlamıştır.
Hüseyin Avni, Erzurum Mebusu: Lozan'da Musul
Meselesi'ni tehire razı olmanın, İngilizler'e "hediye" demek olduğunu
teşhis edenlerden...
(İzmir suikastı olayının derinlemesine
araştırılmasına karar veriliyor)
Gazi Hazretleri, Latife'den, işte bu arada
boşanmıştır. Şeyh Sait İsyanı da bu dönemdedir.
İstiklal Mahkemeleri ve Takrir-i Sükun
Kanunu'ndan sonra herkes yılmıştı.
İzmir'de bir balon bile patlamamıştı ve belki
de sadece bir balon patladı, ortada bir suikast yok ve teşebbüs hali vardı.
Genç bir cumhuriyetin bu denli hesapsız ve
acımasız olmasını ihtimal veremiyorum. Mutlak zordalar ve zor ile hareket
ettiler.
Takrir-i Sükun nizamı ve Kürt İsyanı ile
birleştirdiler ve peki neden, Musul'un hediye edilmesine tam bu aşırı
belirlenme anında karar verdiler
Şeyh Said İsyanı, Musul Meselesi'nin karara
bağlanmasını hızlandırdı ve böylece, Türkiye ile Manda altında Irak arasında sınır
çiziliyordu.
İsyan'ın başlamasında hiçbir İngiliz parmağı
yakalamıyoruz. Bulabildiklerimiz, Londra'nın böyle bir isyandan çok
kaygılandığıdır; Londra, zayıf Türkiye'de bu isyanın Musul'a yayılmasından ve
iki tarafın birleşmesinden ürküyordu.
Ermeni arazisini, zenginliklerini ve en
güzel, aynı zamanda kolejli, kızlarını Kürt şefleri ve kabadayıları ellerine
geçirdiler.
Kürt şefini asmak için neden bu kadar acele
edildi
Mahkemeler uzun tutulabilir ve kararların
icrası talik edilebilirdi; yapılmamıştır ve en büyük süratle yan yana
darağaçları kurulmuştu. Bu aceleci hareket, Musul'un hediye edilmek istendiği
düşüncesini kuvvetlendirmektedir ve kuvvetlendiriyor, anmma, neden hediye
edildiği sorusuna, hala cevap bulamıyoruz.
...hırsızın müthiş olanı, asıl büyük hırsız,
cürüm arkadaşlarından çalandır...
DÖRDÜNCÜ
BÖLÜM
YİRMİ
İKİ
...az ve en yakın arkadaşlarının birisi
İsmail Canbulat idi, bir erkan-ı harp ve yaman bir isyancıydı ve İstanbul'a
vali bile tayin edildi ve Mustafa Kemal, birlikte Osmanlı nazırı olmaları için,
Saray'a istida dahi yazmıştı, amma yirmi altı kırımında, evvela Kel Ali
Divanı'na çıktı ve sonra maslup oldu. Arif Albay ile, elleri birbirinin omzunda
geziyorlardı; yazık oldu, asıldı. Rauf, biz geldiğimizde Kara Kemal ile
fısıldaşırken bulurduk, diyordu, Şişli'de bir apartmanı hatırlıyordu; Kara
Kemal tam Sarı Kemal'in adamları tarafından yakalanacağı zaman intihar etti,
kendi kurşunuyla ölmeyi başkasının ipiyle sallanmaya tercih ediyordu. Yıl: Bin
dokuz yüz yirmi altı, sevdiklerinden hiç kimse kalmadı.
1925-1926 peryodunda, refik-i sadık'ı Rauf’tan
da kopuyordu ve bir dahi birbirini görmediler.
Müşir Mehmet Ali Paşazade İsmail Fazıl Paşa
mahdumudur; İsmail Fazıl Paşa da millici olup Sivas Kongresi'ne iştirak
edenlerdendi. Müşir Mehmet Ali Paşa'nın diğer mahdumu ise Hüseyin Hüsnü Paşa
olup, Hareket Ordusu komutanlarındandır; Türkiye İşçi Partisi'nin ilk büyük
genel başkanı (...) Mehmet Ali Aybar işte bu Hüseyin Hüsnü Paşa'nın torunudur.
Sukut-u hayal Ali Fuat'ın kaderidir (s.
125-126).
Cahid Uçuk
Cahid, asıl soy adı "Üçok" olmakla,
Profesör Coşkun Üçok vasıtasıyla büyük martirimiz Profesör Bahriye Üçok ile
akraba idi...
...her yıl bir kez Sarıkamış'ı büyük bir
bayram olarak tesid ediyoruz "sarıkamış
soytarıları" hiç eksik kalmıyorlar, resmi
tarih afyonu ile kendimizden geçmiş mağlubiyetten haz çıkardığımızı bile fark
edemiyoruz...
Halil Paşa
Kut-ul Amara Kahramanı ve Kurtuluş Savaşı'nın
doğal lideridir. Mustafa Kemal'in, liderlik yarışına en tehlikeli rakibi
saydığını söyleyebiliyorum. Diğer taraftan, Enver'in amcası olmakla, hatıratına
"bitmeyen savaş" adını koyması da Bayan-ı dikkat idi...
Çerkez Ethem'i de kripto-komünist telakki
etmeyi münasip buluyorum. Çerkez Ethem, Ankara'nın Sovyetler ile bir antlaşma
ve Sovyetler'in de Londra ile uzlaşma görüşmeleri sırasında tasfiye edilmişti...
Anadolu'dan önce Trakya'da "Muvakkat Cumhuriyet"
kurmada Eşref ile kardeşi Hacı Sami çok büyük işler başardılar...
...acaba bir tarih yazılmaması için mi, erken
tasfiye edildiler...
(Rıza Nur) Mustafa Kemal, Ethem'in kazandığı
şöhreti bir türlü hazmedemiyordu. İçini kurtlar yiyordu. Ethem'i kendisine
tehlike görmeye başladı. Onu imha fikrine düştü. Ali Fuad'ın Ethem ile beraber
olduğuna kani idi.
Ethem'in şöhretini hazmedemeyen neden İsmet
Bey Olmasın. Nitekim "Fiktif İnönü Zaferi", Ethem'in tasfiyesi ile,
zaman planında, iç içedir.
Kazım Karabekir ve İsmet İnönü arasında, en
az kemalist olan, Mustafa Kemal Paşa'dır.
Hasan Tahsin nam Osman Nevres'in, işgalcilere
kurşun sıktığı masalı, İbraniyet'in, Kurtuluş Savası'na el koyma teşebbüsüdür...
Mücadele, Ermeniler'in yoğun ve zengin
oldukları yerlerde başladı. İşgalci ordularla ve askerler olarak geldiler.
Tahrik büyüktür. Dörtyol, çok zengin bir Ermeni beldesidir.
...resmi tarih, zengin kaynaklara düşmandır.
Osmanlı'nın son zamanlarında bizde savaşlar,
savaştan kaçma zanaatı olmuştur.
Halkın Enver'e bakışına gelince, General Harbord'un
raporu bu açıdan da değerlidir ve resmi tarihi nakzettiği için hep karanlıkta
bırakılmaktadır: Enver'in, Türkler'in gözünde bir kahraman olduğunu not etmektedir.
Sivas Kongresi ile tamamlanan müşahedelere dayalı Harbord Raporu, 1919 yılında, Amerika'ya dönerken
gemide kaleme alınmıştı...
Kabiliyetler ve inisiyatif sahipleri ve dolayısıyla
büyüme tutkunları, yasaklandılar ve kapatıldılar...
Ankara, Mustafa Suphi'yi, Enver'i ve hiç
birisini istemiyordu; çok katıdır. Sadece dışardan mı, Dersaadet'ten veya
Malta'dan da gelecekleri kapıları kapatıyordu; engellenemeyenler, erken tasfiye
edildiler.
İhtilal meydanları, Nuh'un Gemisi'ne
benzerler. Ankara, minimalisttir. Alternatifleri yok etme ve dolayısıyla
"sürekli tasfiye" işleyen yasa'dır.
Enver ve Cemal, Roy'un Hintli ve eski bir
millici olduğuna bakıp, "kardeş" sandılar ve kafalarında ne varsa,
Roy'a anlattılar. Enver, İç Asya'ya bir kıyam için yola çıkacağını Roy'a anlatırken,
cellatlarına haber verdiğini bilmiyordu. Kim bilir, belki de bilmektedir.
"4 Ağustos", resmi ölüm tarihi
kabul edilmektedir. Bundan yirmi iki gün sonra, Büyük Taarruz başlamaktadır.
Sevincimiz tamdır ve kurtuluşumuz artık
bizimdir.
Peki neden, başlarken, "ilk hedefiniz
Akdeniz'dir" dedik
18 Mayıs 1919 tarihinde, İstanbul'dan, Amerikan
komiseri, Washington'daki Dışişleri Bakanlığı'na bir rapor çekiyor ve bir gün
sonrası için, Darülfünun gençliğinin bir miting düzenlediğini haber vermekle,
"onlar açıkça Amerikan mandasından yana" diyordu, sokaktaki insan,
gençlik ve seçkinler, hep manda peşindeler. Aynı yılın sonuna doğru Sivas
Kongresi, ittifakla, manda kararı verdi ve manda çağırdılar.
...manda, General Smuts'ın icadı'dır. Kağıt
üzerinde topraklar sahiplerine veriliyordu ve amma, ıslah etmek ve kalkındırmak
bahanesiyle, mandater'de kalıyordu...
hepimizin manda davetçisi olduğumuz zamanda,
aslında yalnızca kendi kendimize "gelin-güvey" oluyorduk. Kimse bize
manda olmayı bile layık görmüyordu; nitekim, Sevr'de veya başka bir kayıtta,
bize manda teklifi görülmemektedir.
Bekir Sami
Ankara'nın ilk Hariciye Vekili idi,
Bekir Sami, Tevfik Rüştü'den çok millicidir
ve derhal tasfiye edilmiştir.
...her adımı başarısız bir Tevfik Rüştü,
yıllarca dışişleri bakanı kaldı; yoksa başarılı olanı tasfiye etmeye çok erken
mi başladık,
Küçük Han'ın Moskova için ne değeri varsa, Elenler'in,
Londra için yeri, aynı olmuştur. Tamponlar
inşa edilirken, destekler çekilmiş, bir yıl arayla, önce Kilekler ve sonra Yunaniler
düşmüşlerdir.
Londra’nın Elenler’in altından desteklerini
çekmeye başlamalarının tarihi ise, 1921 Ağustos ayı olarak tespit ediyoruz (s.
178).
Baş tercüman Fitzmaurice: ...young Türk movement fifty percent crypto-jew and ninety five percent
Freemason, tespitini yapıyordu; yarısı kripto-yahudi ve hemen hemen tamamı ise masondur.
(Londra) Filistin'de, İsrael oğullarına bir
"ev" vaad emekle, Yahudiler'in İttihat ve Terakki iktidarına desteğini
söndürebileceğini hesaplıyordu. Demek ki Balfour Deklerasyonu, esasta, İttihat ve
Terakki'nin ayağının altındaki toprağı kaydırmak için bulunmuştu (s. 180).
Malta
Sürgünleri
Ali İhsan Paşa, "Musul'dan çıkmam" diyordu,
İstanbul'a gelince yakalandı ve Malta'ya sürüldü, bir numaralıdır.
Fahrettin Paşa, "Medine Kahramanı"
olarak biliniyor, Medine'de ümitsiz bir direniş sergiledi, sonra İngilizler aldılar
ve Mısır'da esir kampında asker tayınına bağladılar. Malta'tan sonra ve büyük heyecanla,
Rusya üzerinden Ankara'ya kavuştu. Görev mi, Kabil'e sefir yaptılar, Kabil o zaman
da bir köydü ve Afganistan sefiri olarak tasfiye ettiler.
Yakup Şevki Paşa olmasa, kurtuluş savaşı kazanılabilir
mi, Erzurum'da ordu komutanıydı, mütareke emirlerini dinlemedi, silahları direnişçilere
dağıtıyor ve direniş hazırlıyordu (...) orduyu kolordu yapıp Kazım Paşa'ya verdiler.
Yakup Paşa, İstanbul'a döndü, kömürlüklerde saklandı, gizli oldu ve yakaladılar
ve menfi yaptılar.
Rauf, bir süre itibarda oldu ve sonra Londra'ya
kaçarak hayatını kurtardı.
İsmail Canpolat, yirmi altıda idam edildi.
Kara Kemal idam edilmemek için intihar etti...
Kut-ul Amare Kahramanı Halil, Malta'ya gönderilmek
üzere, Bekir Ağa'da depo ediliyordu. Kaçmasını başardı. Nuri, yine Malta'ya gitmek
üzere Batum hapishanesindeydi, Nuri Paşa, Bakü'yü zapt etmekten suçluydu.
Doktor Nazım, yirmialtıda asıldı ve Enver,
Talat, Cemal, yirmi ikiyi idrak ettiğimizde öldürülmüşlerdi.
Malta sürgünlerinden sadece Fethi ve Ali
Çetinkaya yükseldiler.
Ali Fethi Okyar, Mustafa Kemal Paşa Hazretleri'ne
yaver oldu. Çetinkaya'ya, "Kel Ali" de deniyor, İstiklal Mahkemesi
reisi olarak, eski arkadaşları için, sürekli, idam kararları veriyordu.
...cumhuriyetin kuruluşuna büyük katkı yapmakla
beraber Mustafa Kemal Paşa'yı hiç sevmediler:
Rıza Nur / "Türkiye" adını bulan ve
teklif edendi ve Lozan Konferansı'nda ikinci delege idi...
Hüseyin Cahid
Refet Paşa
Çanakkale Kahamanı Esat Paşa
Kafkasya Kahramanı Vehip Paşa
Yakup Şevki Paşa
Kurdular, tasfiyeye uğradılar, sustular, işte
bunlar, Mustafa Kemal Paşa'ya güvenmeyen kemalistlerdir.
BEŞİNCİ
BÖLÜM
ÇANAKKALE
"on dokuzuncu tümenin yeniden teşkilinde
ve tümen komutanlığına Sofya ateşemiliteri kurmay yarbay Mustafa Kemal Bey'in
tayin edildiğine dair başkumandanlık emri gelmişti", böylece bir daha
öğreniyoruz ki, Mustafa Kemal Bey, yeni kurulmakla olan ihtiyat tümeninin komutanı
idi (s. 188).
...ilk tebriklerde, sadece Cevat Paşa'nın
fotoğrafı vardı ve sonra Mustafa Kemal Bey'inki de eklendi, sonra Cevat
Paşa'nınki çıkarıldı, Cevat Paşa'nın da buna bir itirazı olduğunu
hatırlamıyoruz. Zaferi vermiş ve tasfiyeden kurtulmuştur.
Mustafa Kemal Bey'in Çanakkale Müdafaaı'nda,
yakından ve uzaktan hiçbir ilgisi ve rolü olmadığını hep tespit ediyoruz.
Üçüncü Kolordu Komutanı Esat Paşa ve Kurmay
Başkanı da Fahrettin Altay'dılar, Kemal Bey, ihtiyat tümeninin başındaydı.
...sadece Zığındere'de on altı bin insanımızı
kaybettik,
"Bu sırada Mustafa Kemal Bey, yanıma
geldi. Tümenin düşman donanması tarafından yapılan ve birçok kayıplara sebebiyet
veren ateş yağmurundan kurtarmak için Esentepe'ye geri çekmek düşüncesinde olduğunu
söyledi. Yanımda Topçu Kumandanı Hasan Rıza Bey ve emir subayım süvari yüzbaşı
Selami Bey bulunuyordu. 'Beyefendi askerinizin eğitimi henüz noksan olduğundan tarihte
bir çok örnekleri görüldüğü gibi bu çekilişi bozgun sayarak istediğiniz yerde durmayarak
kaçmaya kalkışacaktır, bunun içindir ki tümeniniz yerinde kalarak gerekirse düşmana
saldıracaktır, Ölmek var, dönmek yok' dedim." Buradan anlıyoruz ki, bu
meşhur söz, "ölmek var, dönmek yok", Esat Paşa'ya aittir (s. 192).
1919 Mart Ayı'nda, Zekeriya Sertel, kahraman
inşaaında önemli bir mesafe daha kaydetmiş görünüyor, "tarih Çanakkale
Vak'asını kaydederken hiç şüphesiz Mustafa Kemal ve Cevad Paşalar'ın isimlerini
altın harfle yazacaktır" demekle, Çanakkale Savunması'nın asimilasyonuna
başlandığını haber veriyordu.
Esat
Paşa (s. 261)
1862’de, babası Mehmed Emin Efendi’nin
belediye reisi bulunduğu Yanya’da doğdu. 1890’da askerî tahsilini tamamladı ve
kurmay yüzbaşı oldu. 1897 Türk–Yunan Savaşı’na, Yanya kolordusu kurmayında
vazife alarak katıldı.
Meşrutiyet’ten sonra rütbelerin tasfiyesi
kanunu mucibince, rütbesi mîrlivâlığa indirildi. 1911’de Gelibolu’daki 5. Fırka
(Tümen) kumandanı ve Çanakkale Savaşı’nda kolordu kumandanı oldu. Kurmay Yarbay
Mustafa Kemal Bey’in 19. Fırkası, bu kolordunun 3 tümeninden birini teşkil
ediyordu.
Çanakkale Savaşı’nda Esat Paşa’nın adı
dünyaca tanındı.
Çanakkale Savaşı’ndan sonra I. Ordu kumandanı
olarak İstanbul’a geldi.
...telif ve tercüme ettiği matematik ve
geometri üzerinde 4 basılı eserin sahibidir.
ALTINCI
BÖLÜM
GELİBOLU’DA
TÜRKLERLE SAVAŞAN SİYON KATIR BİRLİĞİ
Hain kimdir; hep "güven verendir"
diyoruz. Hain, güven radyasyonu olandır ve artık Cumhuriyet'i, en çok itimat
iddiasında olanların çökerttiğinin şuurundayız.
Kim ihanet yoluna girerse, önce karanlığı açmaktadır.
Gelibolu'da, düşman askerlere ve topçu ve
piyade ateşimiz altında, katırlarla su ve cephane taşıyan bu nakliyat
birliğinin adı da, çok zaman, " Zion Mule Corps" olarak yazılıyor.
İstanbul'da aynı zamanda, 1919 yılıdır, dört
siyonist yayın olduğunu öğrenmekle hayli şaşırıyoruz; Jabotinsky bunların
dördünün birden genel yayın yönetmeni idi.
Ben-Gurion ve Ben-Zvi, Kudüs'teki Osmanlı
Komutan'a bir istida vererek, bir gönüllü lejyon kurmak istediklerini
bildirdiler, kabul görmüştür.
...o tarihte siyonizm, Filistin'e Yahudi
yığmak anlamına geliyordu,
Komutan Cemal Paşa, silahların, Türkler'e karşı dönmesinden endişe ediyordu; bu projeyi
durdurdu. Cemal Paşa, asla anti-semitik değildi, amma siyonizme karşı tutum almak
zorunda kalmıştı,
Hamburg'la toplanan Dokuzuncu Dünya Siyonizm
Kongresi'ne, 1909 yılında idi, İstanbul'dan iki delege gidiyordu; şimdiye kadar
birini dahi bilmiyorduk.
Acizleri, Moiz Kohen'in Osmanlı Yahudileri
adına, Hamburg'a gittiğini, teknik kitaplardan çıkarıp genel trete'lere
yerleştirmiş idi. Daha sonra Munis Tekinalp imzasıyla kemalizmin kodifikasyonunu
deruhte eden bu "alyansist", Tevrat'ta ifadesini bulmakla sınırları
pek müphem olan Vadedilmiş Topraklar'ın adeta bugünkü Türkiye olduğunu ileri
sürüp, kendilerine bir yurt arayan tüm Yahudilere bir davetiye çıkarmıştı (s.
207).
Jabotinsky'nin bir fanatik oldu Jabotinsky'nin
bir fanatik olduğunu ve "zafere kadar savaş" dediğini yazıyor. Yahudi
Devleti'nin kuruluşunu, Osmanlı İmparatorluğu'nun tarihten silinmesi ve
Britanya İmparatorluğu'nun galip gelmesinde görüyor, artık "tek düşman
Türkler'dir".
Proje Jabotinsky'nindi, kurdu, İskenderiye'de
toplandılar, orada eğitim gördüler, altı yüz kadardılar, net rakam 657, çoğu
Kudüs'ten; kovulmuş Rus Yahudileri idi, altı ölü ve yirmi beş yaralı verdiler.
İçlerinde madalya alanları var. Roma dönemini saymazsak, bütün tarihte, savaşan
ilk Yahudi birliği oldular.
YEDİNCİ
BÖLÜM
KUT
SAVAŞLARI
Rafael de Nogales tam bir serbest-savaşcıdır.
Kızıl derili-İspanyol bir çiftin oğlu olarak Venezüella'da doğmuş, Almanya'da
okumuş, harp çıkar çıkmaz, bir tarafa katılmak üzere Avrupa'ya koşmuştu.
Ermenistan'da Türk Kuvvetleri umum-müfettişi oldu,
Nogales Bey, Ermeniler'e verilen acıların birinci
derecede sorumlusu olarak Halil Paşa'yı işaret ediyor; biz Halil Paşa'yı,
Kut-al Amara Kahramanı olarak biliyoruz.
Hatıratı'nı ilk önce Madrit'te ve 1924 yılında yayınlamıştı, ol tarihte Mustafa Kemal Paşa Hazretleri, yeni cumhuriyette, cumhurbaşkanı idiler,
Nogales Bey'e göre, sahici Kut al Amara Kahramanı
Albay Nurettin'dir. Halil, Nurettin'in kahramanlığını çalmıştır,
Savaş başlar başlamaz, İngilizler, Basra'yı
zaptettiler,
İngilizler, Dicle kenarında Kut'u alıp oradan
Bağdat'a yürümek istiyorlardı. Kut'u aldıkları kesindir, ilerlediler, ancak
Türkler karşı hücuma geçince, General
Townshend tekrar Kut'a sığındı, böylece ünlü
"Kut Kuşatması" başlamış oluyordu. 143 gün sürdü, içindekiler ve
dışındakiler için bu da bir epope'dir.
İngilizler 23 bin askerini kaybetti,
içerde açlık ve salgın vardı, Kut'ta
ölenlerin sayısı da on bini aşıyordu. Teslim olmadan önce Londra, Halil ile
pazarlı ı k için Lawrence'i görevlendirdi, 2 milyon pound rüşvet önerdiği
kesindir. Halil, ünlü casus Lawrence'in gözlerini bağlattı,
Halil, rüşvet teklifini yüzüne vurmuştu, öyle
yazıyorlar (s. 220).
Ali İhsan Paşa, Musul'u teslim etmemek
yollarını aradı, Yakup Şevki Paşa, müşahhas olarak, Mütareke'ye uymadı, Kars'ı
geç teslim etti ve silahları işgalcilere değil, direnmek isteyenlere verdi. Her
ikisi de, başkalarıyla birlikte, Malta sakini oldular.
...resmi tarihte, "Medine
Müdafaası" da pek yer edinemiyor. Burada iki nokta var, birincisi,
İngilizler'e güvenerek isyan eden Emir Şerife karşı başarılı bir savunma
sürdürmesidir. İkincisi, Mütareke'den sonra Dersaadet'ten Medine'nin teslim
edilmesi yazısının gelmesine rağmen direnmesidir.
(Naci Kasıl Kıcıman)
"Filistin Cephesi bozuldu, Liman von
Sanders Pasa pijamasıyla kaçtı, Şam telsizi 'elveda' diyor, ne yapacağız...
Kaşif, Padişah'a bir telgraf çekilmesini ve "Medine'de
muvakkat bir hükümet kurulduğu maruz'dur" denmesini önermiştir.
Anadolu'da kurulan muvakkat hükümet'in ilk
olmadığını tekrar tespit ediyoruz.
Çöl Kaplanı Fahrettin Paşa ise, yapamam Kaşif
diyordu...
Malta'dan tahliye olunca, Almanya üzerinden
Moskova'ya ve Ankara'ya ulaşıyor;
Çöl Kaplanı'nı, sefir-i kebir olarak, Kabil'e
gönderiyorlar; orada herhalde "Köy Aslanı" olmuştur, 1922-1926
yıllarını, işsiz güçsüz bir büyükelçi olarak Kabil'de geçirmişti.
Komutan, Kafkas-İslam Orduları Komutanı Nuri
Paşa idi, Enver'in kardeşi idir ve arkasında Halil Paşa vardı,
Türko-Tatar ordusu, Bakü'yü zaptetmek üzere
hazır
Türkler, Anadolu Türkleri'ni kast ediyorum,
aldılar. 1918 yıllında, uzun yüzyıllardan sonra bu ilk idi...
Enver'in, "Reval'e karşı devleti
kurtarmak için dövüştük" dediği var. Hükümet düşerken de kardeşi Nuriye
bir telgrafla, "Şarki Kafkas Hükümeti" kurulmasını emrediyordu. Halil
Paşa, yeğeni Enver Paşa için, "o bir liderdi ve ölünceye kadar da lider
kalmasını bilmişti" teşhisini de yapıyordu.
Kazım Paşa, Yakup Şevki Paşa'nın koltuğuna
oturduktan sonra yavaş yavaş bu maksimalist çizgiyi zıddına döndürmeye başladı.
Ön Kafkasya'yı Türkiye'ye bağlamak isteyen Nuri ve Halil Paşalar'a, azarlayan
telgraflar göndererek, bu yoldan dönmelerini istedi,
Mütareke'den hemen sonra, Kasım 1918
tarihinde, Nuri Batum'da ve Halil İstanbul'da yakalandılar,
(Mumcu) İkinci Dünya Savaşı yaklaşırken Nuri
Paşa'yı, bir silah taciri ve fabrikatörü olarak buluyor
Tevfik Rüştü Bey, İbrani asıllı olup Musul
hediye edilirken Atatürk'ün Dışişleri Bakanı idi ve daha önce de
"Mübadele" Komisyonu azası olduğunu biliyoruz (s. 230).
SEKİZİNCİ
BÖLÜM
İNÖNÜ
Picot-Sykes Mutabakatı ı'nda, Musul'un
Fransa'ya pay edilmesine rağmen vazgeçilerek İngiltere'ye tahsis edilmesi ve
İtalyanlar'ın Antalya'ya çıkmalarından hemen sonra önlerini kesmek üzere
İzmir'in zaptı, hem Fransızlar'ı ve hem de İtalyanlar'ı rahatsız etti.
Fransızlar ve İtalyanlar, müttefikleri İngilizler'i demek istiyorum, sabotaja
başladılar, planları ve muhtemel gelişmeleri, anında Ankara'ya ihbar ettiler.
(İnönü’nün not defteri) 12 Mayıs'tan 26
Mayıs'a kadar hiçbir not düşülmüyor,
...ne İzmir'in işgali ve ne de Mustafa Kemal
Bey'in Bandırma Vapuru'na binip Samsun'a azimet etmesi...
(Ayşe Cebesoy, Ali Fuad Cebesoy'un yeğeni) I.
ve II. İnönü Savaşları
...bunlar savaş değil. Yunanlıların yaptığı keşif
taarruzlarıdır, bizim gücümüzü ölçmek için.
Ethem, kurtuluşçulara bir taş bile atmadı ve
en yakınlarını, mücadeleye devam etmeye özendirdi, bunlardan Parti Pehlivan'ın
mücadelesi menkıbevi idi. Tasfiyesi, sınıfi ve siyasi ihtiyaç oldu; kurşun
sıkmamak için bir yol kalmıştı, Elen tarafına geçti. Hepsi bu kadar (s. 236).
Ethem ile Suphi, aynı ayda tasfiye edildiler.
Ancak o zaman, halk ve mücadeleye girenler, Çerkez'in başarılarına ve Suphi'nin
sağlayabileceği desteğe ümit bağlarken, Mustafa Kemal Paşa ve İsmet Paşalar'a,
henüz güvenmiyordu,
Atay, Kemal Paşa Hazretleri'ni, sadece
"kendi kendine vefalı" tasvir ediyor ve İsmet Paşa'yı da buraya
koyabiliyoruz.
DOKUZUNCU
BÖLÜM
VARLIK
VERGİSİ HEDİYESİ
...ol tarihte hangisi tedbirlilik ya da talih
idi, Aşkale'ye gitmek mi gitmemek mi; sonrası ayrı, işte mesele budur,
...eğer iş taş kırmak ve yol yapmak ise,
yapılacak yol ve kırılacak taş mı kalmadı, Aşkale çok uzaktadır; üstelik,
Aşkale'ye gidenlerin hiç birisinin taş kırıp yol yapmadığını biliyoruz. Evlerde
veya otellerde kaldılar, evlerinden uzaktılar, sıkıntı çektiler, ama güven
içindeydiler.
...her savaş, kıtlıklara ve yüksek karlara
yol açıyor, biliyoruz, savaş sırasında çok kolaylıkla ve çok yüksek karlar
sağlayanlar olduğu gerçektir; savaşın finansmanına bunların katılması ise, çok
adil ve yerindedir. Varlık Vergisi, işte budur ve prensip düzeyinde, çok haklı
bir vergi'dir; gerekçedeki sözcükle "ihtikar" yapanlar, vurgunculuk,
vardı ve bunlardan vergi alınacaktı, bu kadar basittir.
İcraatı, İstanbul defterdarı yapıyordu, Faik
Ökte, 12 Eylül 1942 tarihinde bu vazifeye tayin edildi; daha sonra "Varlık
Vergisi Faciası" kitabını yazmıştı,
Varlık Vergisi'ni icra eden, bir
Kripto-Yahudi idi; Ökte, şimdi pek sevilen söyleyişle, "facia"
senaryosunda, ceo'dur, chief executive, demek istiyorum.
Kadir Has
Boğaziçi Lisesi mezunudur,
Çok kolay bir liseydi, diğer liselerde
başaramayanlar ve zengin ailelerin tembel öğrencileri itibar ediyordu; Kadir
Has oradadır.
Kayserili Germirli'lerin kızı Rezzan ile
evlendi,
Kayseri'de İbrani asıllılar çoktur,
Rezzan Germirli, Belma Simavi'nin kuzeni idi;
Belma, Hürriyet'in kurucusu Sedat Simavi'nin gelini ve diğeri ise Çiğdem
Meseretçi, bir ara Rahmi Koç ile evlendiği için, Çiğdem Koç idi, Vehbi Bey'in
torunlarının anası işte bu Çiğdem'dir ve Sedat Simavi'nin de Selanikli olduğunu
biliyoruz.
Adana'da, gayri müslimler tarafı ı ndan iş
şletilen fabrikalar, bir anda sahipsiz kaldı.
Adana'da Simyonoğlu Bez Fabrikası,
Kayseri'den gelen Kadir Has'ın babasına, Nuri Has olabilir, veriliyor; kurtuluş
ve kuruluş yıllarındayız.
Doğru-dürüst kaydı olan bir Varlık Vergisi
mükellefi bulamıyorum. Hiç birisi bir muhasebe veya banka kağıdı gösteremiyor;
hiç birisinde bir mülkiyet temlikine rastlamıyoruz. Bunlar içinde Varlık
Vergisi sonrasında yoksullaşanları da göremiyoruz; sanki Varlık Vergisi bunlar
için, "yürü ya kulum yürü" işaret fişeği idi. Bezmen'ler de
yürüyenler arasında ve başındadır.
Simyonoğlu Fabrikası, Has'a geçince,
"Milli Mensucat" oldu.
Bezmen'lerinki "Santral Mensucat"
Bezmen'ler, "Varlık Vergisi
Faciası" sırasında ortakları Taranto'lardan kurtuldular ve zamanında Türkiye'nin
en büyük fabrikasının tek sahibi oldular.
Taranto'lar Yahudi ve Bezmen'ler dönme
idiler. Varlı k Vergisi Faciası sırasında, Elenler'in ve Ermeniler'in
fabrikalarının malik değiştirdiğini biliyoruz ve bazı Yahudiler'in
fabrikalarının ortakları sabetayistlere geçmesini hakiki facia telakki
ediyoruz.
İKİNCİ
KİTAP
İŞARET FİŞEKLERİ
BİRİNCİ
BÖLÜM
SEKSEN:
KEMALİZM'İN SONU
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin zoruyla, ülkeye
görülmemiş bir dinsellik giydirdiler.
Neden-sonuç ilişkisini kuramayan, akıl
yürütme kabiliyetini yitirmiş bir halka ihtiyaç vardı; bu halkın sürüleşmesi demektir.
Türk Silahlı Kuvvetleri, bunu "kurtuluş" sayıyordu ve saymayanları tasfiye
ettiler.
Din eğitimi veren okulları, islamı ve diğer
dinleri öğretmek için değil, halkı, bilgisizleştirmek için açtılar.
(AKP dönemi)
Bir, döviz sağlamak nedeniyle, Almanya'dan
kullanılmış otomobil ithalatını, bedelsiz ithalat, kapısını açtı. İki, Fadıl
Akgündüz'e, Malezya'dan otomobil ithalatı imkanı veriliyordu. Daha ucuzdu;
bunlar, tofaş ve renault satışlarını tehdit ettiler. Krizde olan otomobil
imalatı daha büyük bir krize bağlanıyordu. Üç, kamu gelirlerinde "havuz
sistemi" getirmeyi denediler, Abdüllatif Şener'in başkanlığında,
başbakanlıkta bir düzen ihdas edildi (s. 280).
Necmettin Erbakan, 1958 antlaşmasından sonra
1996 yılında İsrael ile bir yeni antlaşma imzalayarak hükümetten istifa etti.
1965-1980 döneminde Türkiye'de ithal
ikamesiyle başlayan ve bunu çok aşan bir
dayanıklı tüketim malları
"patlaması" oldu.
Söz konusu dönemde Türkiye kapitalizmi bazı
sendikaların başarılı olmasını yaratmak zorunda. Tüketim kamçılanacak.
Televizyonu yalnızca zenginlere satmak olmaz. Bu dönem yaşandı.
Türkiye bu dönemin sonuna geldi ve bu dönemi
geride bıraktı. Şimdi işçi ve emekçiler için "fakirleşme dönemi"
başladı. Bu yüzden sanayi burjuvazisi, ithal ikamesini bırakıp ihracat
bayrağını açtı.
Türkiye işçi ve emekçileri taş devri, tunç
devri ve Ecevit devri'nden sonra "lahmacun devri" denilebilecek bir
devre giriyor. Her köşede lahmacuncu açılıyor.
Fakirleşme rejiminin zorunlu bir sonucu
olacak (s. 282).
Türkiye ekonomisi artık fakirleşen işçi ve
emekçileri için, İslam'ın "tevekkül felsefesi"ne daha çok muhtaç
duruma geliyor.
İKİNCİ
BÖLÜM
DOKSAN
ÜÇ: İSRAEL DARBESİ
Önce, Uğur Mumcu katledildi ve bunu Jandarma
Umum Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis'e suikast tamamladı.
Eşref Paşa, Almanya'da yetişmiş tek yüksek
komutandı ve arkasından Devlet Başkanı Özal'ın beklenmedik ölümü geldi.
Profesör Çiller'in soğuktan gelerek başbakan
ve Demirel'in de cumhurbaşkanı olmaları, işte bu kan selinden sonradır.
Çiller, daha sonra, bir İsrael gezisinde, bir
zamanlar Osmanlı mülkü olan topraklar için, tevratik "vaad edilmiş topraklar
kabulünü tekrarladı.
13 Haziran 1993 tarihli DYP Kongresi,
Tansu Çiller türünden tamamen politika dışı,
belediye müfettişi babasının edindiği arsa spekülasyonu ile bugün Amerika
ölçüsünde de zengin olmuş bir hanım, ancak bir darbeyle başbakan koltuğuna
oturtulabilirdi. Bu darbe DYP Kongresi'nde yapılmıştır.
Demirel başbakanlığında ekonomik yönetim,
Yaşar Holding aracılığıyla Ege ve Çağlar Holding vasıtasıyla da Bursa sermayesine
verilmiştir. Çiller ile İstanbul karşı darbesini yapmıştır.
İsmet Sezgin ve Koksal Toptan'ın ilk turdan
sonra adaylıktan çekilmeleri şaşırtıcı ve ilginçtir. Herhangi bir örgüt tabanı
olmayan Çiller'in ikinci turda perişan olması ihtimal dahilindeydi.
ÜÇÜNCÜ
BÖLÜM
SEÇİMİN
GALİBİ TİT
Mhp oylarını, "terör" ile değil,
birleşik kaplar teorisi ve Tit ile; Türk-İslam Tarruzu ile izah etmek
zorunludur.
Mart 1999 ortasına kadar Mhp'nin baraj
sorununun tartışılması, "terör" ile açıklamayı imkansızlaştırmaktadır.
Türk-İslam Sentezi'nin devlet politikası olması ve TİT nedeniyle, Mhp-Fp oy oranının yükselmesinde, Erbakan veya Türkeş'e ya da Kutan ya da Bahçeli'ye herhangi bir rol vermek mümkün değildir. Bunlar Washington tarafından desteklenen otuz yıllık devlet politikasının imal ettiği oyları derlemişlerdir. Rolleri pasiftir. Yerlerine kim konsa, sonuç değişmeyecektir.
DÖRDÜNCÜ
BÖLÜM
İKİ BİN
İKİ: CUMHURİYETE DARBE
Üç Kasım Tezleri
Cumhuriyet, ileriye gitmemek için, bir silah
olarak İslamcı parti yaratmış ve
kurucu partisini deforme etmişti. Şimdi
bunlar hükümet ve muhalefet olarak Cumhuriyet'in karşısındadır.
BEŞİNCİ
BÖLÜM
İKİ BİN
ÜÇ: OSMANLI İÇİN REDD-İ MİRAS
Musul'daki özel harp dairesi ekibinin başına
çuval geçirilmesi, Musul'un yasaklanması demek oluyordu.
Dört Temmuz Tezleri
Ottoman Empire of America kurulmaktadır, plan
budur ve burada, "Türkler" için yer yoktur.
"Türk-İslam Sentezi" veya
"Avrasya Birliği", Amerikano-Judaic yayılmanın paravanasıdır.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun sabetayist
olduğunu eklersek, "Yaban" çok gerçekçidir. Yaban, kurtuluş
mücadelesine Türklerin isteksizliği üzerinedir. Kemal Tahir'in "Yorgun
Savaşçı" yazısı da aynı yöndedir
Mustafa K, Wolfowitz geldiğinde evini,
misafirhane yapmıştı. Burada K. Derviş ve önemli kriptolar buluştular.
ALTINCI
BÖLÜM
GÜLER
HİÇ KANIRTTI MI
Hilmi Paşa Hazretleri'nin Harbiye'ye duhulü
1957 yılındadır
Hilmi Paşa'nın, genç bir teğmen olarak, 1960
yılında, seçimle gelmiş bir siyasi iktidarı devirmişliği var.
Sonra 12 Mart 1971 "Vak'a-ı
Makus'u" var, bu vakada, Hilmi Özkök'ün, bu kez genç bir subay olarak,
seçimle gelmiş bir başbakanı tard ettiğini görüyoruz.
Üçüncüsü, 12 Eylül'dedir, Hilmi Özkök, bu
defa bir üst subay kapasitesinde, Demirel'i bir daha deviren ve tarihimizin en
karanlık diktatoryalarından birisini kuranlar meyanındadır.
28 Şubat 1997, ise en ön plandadır.
3 Kasım 2002, Genelkurmay Başkanı Orgeneral
Özkök, oyunu verdikten sonra, Washington'a uçmuş
Danimarka başkentinde basın toplantısından
kaçan Erdoğan için "bravo" derse, bunun yapıldığını söyleyebilir
miyiz?
Şimdi devlet bir ehliyetsiz tayfaya kiraya mı
verildi; "bedeli" çok yüksektir.
1950 yıllarının ortasında da böyle olmuştu,
ekonomik ve diğer sıkıntılar, Menderes'in desteğini kemiriyordu. Bu durumda,
birden bire, Said-i Nursi'yi harekete geçirdi, yeşil bayrak açıldı ve diğer
taraftan da Abclülmelik Fırat'ı, Şeyh Said'in torunu olduğu gerekçesiyle,
yaşını büyüterek milletvekili yaptı.
Kıbrıs Komutanı Bedrettin Demirel Paşa
...savaştı, ancak, "düşman" tarafa,
hiçbir ilave zarar vermemek için üstün çaba sarf ediyordu, "bir kiliseyi
altı defa soydular, asteğmenim" deyip bağırıyor ve için için yanıyordu ve
yanan içini bana döküyordu.
Aptallar mizah yapamazlar. Mizah yapamayanlar
aptallaşırlar.
Terim
K. Aksu'nun damadıdır. Futbol bilmez, bildiği
kadarını da anlatamaz; aynı şebekedendir ve hem "ak", hem
"su" ve hem de terim'i var, ak-istler bol para veriyor. Ağar ile
ilişkisi, Şemdinli'den "müdürüm, sos.." diyen polis müdürünkini
andırıyor. Diğer yandan, futbolcuların çoğu tarikattandır, hem sabetayist hem
fethullahçı, klüp başkanları tit'tendir; tekstil, inşaat, turizm
Işık Tarikatı'nın İhlas Holding'i
başında Albay Hilmi Işık'ın damadı Enver Ören
bulunuyor
YEDİNCİ
BÖLÜM
SEMİTİK
DAMARLARIMIZ
Hitler'in yaptıkları, semitizm'i ve bu yolla
da siyonizmi güçlendirdi,
Hitler öncesinde daha özgürdük. Yahudi'ye
"yahudi" denebiliyordu, şimdi denmiyor.
...yirminci yüz yılın başında Almanya,
semitizmin ve siyonizmin bayrağını elinde tutuyordu. Kayzer Wilhem, sadece
İstanbul'a gelmedi, Kudüs'e de gitti. Hem Sultan Hamid ve hem Jön Türkler,
Kayzer'i stratejik müttefik ve kurtarıcı sayıyordu.
Filistin'de Yahudilerin yerleşme tarihi Abdülhamit'in
dönemidir (s. 334).
Kesin rakam yok, 1882-1903 düneminde, 20
binle 30 bin arası Yahudi Osmanlı toprağı Filistin'e göç etmiş... 1904-1914'de
40 bin, asıl kurucular bunlardır.
Dürüst tarih yazma özgürlüğümüz kalmadı.
Yamuk tarih yazanlar, İbrani asıllılardır.
Sultan Hamid-Jön Türk döneminde Osmanlı
Filistin'inine yerleştiler.
Recep Tayyip-Hilmi Özkök döneminde,
şimdilerde, taksit taksit, Anadolu'ya yerleşiyorlar.
Taksit taksit alıyorlar (s. 335).
İsrail devletini kuranlar Filistin'de
doğmadılar, Filistinli değildiler, o toprakların çocukları değildiler.
İsrael'i yaşatmak, Amerika'yı yerleştirmek
için, "Büyük Orta Doğu" ortaya çıkıyor.
Nixon'un ayağını kaydıran gazeteci Yahudi
çıktı, "watergate" skandalını patlatmıştı, Clinton'u rezil eden de Yahudi
idi,
Bu ülkede "Kürt vardır" diye bir
Kürt mü hapse girdi? İsmail Beşikçi girdi, Yalçın Küçük girdi, Behice Boran
girdi. Türkiye İşçi Partisi'nin Dördüncü Büyük Kongresi'nde, 1970 yılının
sonudur, "Türkiye'de Kürt Halkı
vardır" kararı çıktı. On beş yıla mahkum oldu, Parti, kapatıldı. Kürt
idiyseler, neredeydiler. Korkaklar!
Bunlar mı kimlik peşindeler. Kimlik için önce
yürek gerekmektedir.
"Stratejik Ortaklık" sözü muz
türüdür, lezzeti ağza göre değişiyor, "ilişki" oluyor,
"münasebet" sayılıyor ve şimdi birden bire hem "ortaklık"
oldu ve hem de otuz üçüncü dereceye çıktı ki, üstü yoktur. Çünkü, Ankara,
Kürdo-Jüdaik Devleti, kabul etti.
Artık İsrael daha sağlam ellerdedir.
"eskiden peşmergeydi şimdi devlet
başkanıdır" dedi. Hilmi Paşa Hazretleri Barzani'yi çoktan devlet başkanı
olarak kabul etti.
Peşmerge
“peş” bizim peşkir’deki sözcüktür,
"pişaver" sözcüğünde de var, biz "peşkir" diyoruz,,
"peş", Kırmanci ve Farisi, "ön" demektir, "merge,
Kırmanci, "ölen" ve ikisi birden, ölmek üzere öne çıkan,
anlamındadır.
Mesele şudur. Bir, Musul'u verirlerse
Diyarbekir'i tutmak mümkün değildir.
Hilmi Paşa hazretlerinin zamanında Musul'daki
özel kuvvetler başlarına çuval geçirilerek kovuldular.
Fatin Rüştü Zorlu'yu astık, ama, Kıbrıs'ta
özel kuvvetleri kurandır (s. 348).
"B.Ferdi", Şefik Hüsnü'nün
adlarından birisidir.
...
Bunlar üçlü idiler, Hiram Abas, Eymür ve
Atasagun; Hiram öldürüldü, Eymür tasfiye edildi ve müsteşarlık, en hazırlıksız
olan Atasagun'a kaldı. Eymür, bunu, hiçbir zaman hazmedemedi.
Osmanlı tarihçileri, "Osmancık"
diyorlarsa, bu gerçekten "Küçük Osman" mı demek oluyor, büyüğü var
mı? Hayır, Deny, buradaki "cik" veya "çek" ekinin,
"sevdiceğim" anlamında olduğunu açıkça yazıyor Buradaki
"-cik" ve "-çek" şefkat ve sevgi anlatmaktadır.
"Mehmetçik" de Küçük Muhammed veya Küçük Mehmet anlamında değil,
"Mehmetimiz" veya "Sevdiceğim Mehmet" demektir (s. 354).
Sabahattin Ali de, Uğur da, gizli servisleri etkileyebileceklerini
düşündüler. Yanlış idi, ama, Uğur, kimseyi mit'e söylemedi. Beş parası olmadı,
Hasan Cemal misali milyon dolarlık villa almadı. "Mossad ve Barzani"
ilişkisi üzerine yazdıktan 17 gün sonra öldürüldü (s. 356).
Hasan'a, "eskici" derdik (Hasan
Cemal).
Ünlü aydınların eski sevgilileri ile yatağa
girmek isteyen adamdır.
Fenerbahçe, "İzmirim" de denilen
Kapani'lerin egemenliğindedir. Galatasaray'da ise Karakaşi egemenliği var. Alp Yalman
istisnadır.
Yalmanlar Yakubidir. Esas itibariyle onların
Beşiktaşlı olması gerekir. Bize en yakın olanlar, Yakubi'ler,
"arabacı" takımına denktir. Karakaşi'ler, "aristokrat"
sayılıyor, Galatasaray'ı veriyoruz.
SEKİZİNCİ
BÖLÜM
KEMALİZMİN
CENAZE TÖRENİ
Kemalizm muz değildir. Ölçüleri vardır. Her
şeyden önce bağımsızlıktır. Düvel-i Muazzama'dan uzak durmaktır.
...her büyük devalüasyon rejim değiştirir.
1958 devalüasyonu, 27 Mayıs; 1970 devalüasyonu, 12 Mart; 1980 devalüasyonu, 12
Eylül... ve en büyük devalüasyonlardan biri 2OO1'de oldu. Böyle dönemlerde
rejim korkar, tepkileri durdurmak için çareler arar.
DOKUZUNCU
BÖLÜM
TÜRKLER
VE KÜRTLER, MÜSLÜMANLAR VE YAHUDİLER
Türkiye'deki birçok gelişmeyi, belki yüz elli
yıllık "Yahudi-Hristiyan Savaşları" olarak görebiliyoruz. Açık ya da Kripto
Yahudiler'in, Hıristiyanları bu topraklardan çıkarma ve hatta kovma harpleri
var.
Bedirhan İsyanı'dır, ilk büyük Kürt Kalkışması
"Kürt İsyanı" olarak da görülse,
Bedirhan, Yahudi mi idi,
...bazı kaynaklara göre kırk bin Süryaniyi üç
günde yok etti, on bin de olabilir
...dışişleri eski bakanları Fatin Rüştü Zorlu
ve Emre Gönensay da, şecere itibariyle Bedirhan içindedir...
Arjantin'e göçmüş Yahudilerde,
"Tayyip" adına rastlıyoruz. Dışişleri ve Çankaya'da yüksek noktalara
çıkmış Fuat Bayramoğlu'nun bir adı da "Tayyip" idi.
...yüz elli yıllık "Yahudi-Hıristiyan
Savaşları" varsa, şu son zamanlarda ülkemize gökten Yahudi sermayesi
yağmasını dahi iyi anlayabiliyoruz (s. 369).
Bir, Yahudiler'in bu bölgede en yakınları,
Türkler değil Kürtler'dir.
İki; Yahudiler'in dünyada en büyük
düşmanları, Araplar değil Elenlerdir.
"6/7 Eylül" de,
"Yahudi-Hıristiyan Harpleri" içindedir. 1915 Ermeni kıyımı da bu
savaşlar silsilesi içindedir.
"ünlü" modacı Rifat Özbek,
ailesinin mallarını satıyormuş ve ailesinde üç şeyhülislam varmış, güzel, ben
de, şeyhülislamlarımız arasında İbrani asıllılar vardır, diyordum.
Din ve islam, öncelikle ahlak'tır ve
norm'dur.
Darbe'nin başında (12 Mart) Genelkurmay
Başkanı Orgeneral Memduh Tağmaç vardı, İbrani asıllıdır. Bir darbe, bir
Ermeni'yi başbakan yapar mı? "Naim", Naomi, "hoş" demek
olup, İbraniler tarafından da taşınıyor.
Tayyip Bey'e gidip şiir ve destek verdiler. Bunlar
arasında Türkiye'nin büyük silah tacirlerinden Kavala'nın genç başı Osman
Kavala da vardı; "iletişim" yayınları da bu holdinge aittir.
...biz iktisatçılar, Suudilerin her işinde
bir Yahudi parmağı, sermayesi, olduğuna inanırız.
...yönetimde bir milli hassasiyet kalmamıştır.
Bu transferdir, memaliki parça parça satmak,
yabancı sermaye gelişi sayılmamaktadır.
Yabancı sermaye'nin gelmesi için, gelecek,
fabrika yapacak, inşaatını yapacak, malzemesini koyacak; budur.
Kurtuluş'un bir halk harekeli olarak
başladığını da hep ön plana çıkartıyorum.
Maraş'ta "kahraman", Antep'te
"gazi", Urfa'da "şanlı" olan halktır (s. 381).
ONUNCU
BÖLÜM
EDİRNE'NİN
İSTİRDATI
Tayyip Erdoğan'ın artık temel iki çizgisinden
birisi düşünmeden ve/veya düş şünemeden hareket etmek ve diğeri her fırsatta
övünmesidir...
ON
BİRİNCİ BÖLÜM
SOL/SAĞ!
SOL/SAĞ!..
Ermeni Tehciri veya 6/7 Eylül türü kıyamlarda,
Türkler'in seyirci olduklarını ve bunun aslında bir "Yahudi-Hıristiyan Savaşı"
olduğunu gösterebiliyorum.
İslam judaize olmuştur.
Ak-istler arasında önemli ölçüde İbrani
asıllı var.
Tarkan
...soy adı "Tevet" olup, İbrani'de
bir ay ve Tanrı adıdır. Araplar'a karşı savaşta kullanılan bir tankın adı da
Tevet'tir.
Demokrasi bitmiştir, Türkiye'de. Bu bir
soytarılıktır.
Ya "hıristiyan demokrat" ya
"sosyal demokrat" ya "hakiki" demokrat, kimse başına sıfat
koymadan anlatamıyor. Muz misalidir.
Bir kelimeyi anlatmak için başına sıfat
koyuyorsanız, bitmiştir.
Tayyip Bey, Picasso müzesini gezmiş ve
"Picasso'yu rahmetle" anmış; gazeteler yazdılar. Bir hıristiyana
"rahmet" dilenmeyeceğini dahi bilmiyor...
---
Yalçın Küçük - Gizli Tarih
Salyangoz Yayınları
Haziran 2006
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder