30 Eylül 2017 Cumartesi

Türkü

Türkü / Turçi
Kirazlı Köyü şairlerinden Mustafa Kösoğlu - "Köylerimiz"
İkizdere Kazasi iki dağun arasi
Yanup da tutuşiyi yureğumun yarasi
Sayalum çoylerini Varda, Komes, Ethone
Her zaman serin eser Pilakorum havasi
Dünyalara meşurdur Varda’nun muhlamasi
Komesun maden suyi Kapsenun fasulyasi
Ethoneliler vurur cuzel horon havasi
Belediye çoyleri Kafkamele Çirazli
Kizları cuzel olur, olurler biraz nazli
Ya bi da karşumuza Homeze çoyi vardur
Kizlari fustan ciyer etekleri çok dardur
Bi da corsan Mizeyi aklun başundan çikar
Bunların işi cuci hep yaylalari yakar
Ceçmesun Kovlayindan insani kabadayi
Velküli Mehmet yapar lağuzdan salatayi
Tulumpuhar Cevatoz tulumi şişiruler
Mahura çanağina çorbayi pişuruler
İksenitun kizunun vardur yürek efçari
Bu çoyun da başindan eksuk olmaz rozcari
Kabahor, Ğeya, Anzer bali ilaca benzer
Bu çoylerden bal yiyenun hastaluğu tez ceçer
Anzer Kirdakol taşi akti cozumun yaşi
Anzer balindan yeyen ağırmaz onun başi
Bir metre kare yerde dört maden suyi vardur
Tatlari ayri ayri biri cöze şifadur
Petran ile Kama da durur karşi karşiya
Paralari az diye inemezler çarşiya
Kabahor’da musafir dolu olur hep tasi
Burada bulunurdi kavurmanun ustasi
Köhçerlilerun şani nam vermişler dünyaya
Duman içi cordiler deniz celdi buraya
Hep toplandi çoyliler celdiler biraraya
Uzdurdiler kayuği çikti sivrikayaya
Doksandokuzi eldi biri çikti karaya
Dedi çeseyim kurban vereyim fukaraya
Bağladiler oçuzi çikardiler tereğe
O zavali oçuzun hayin vurdi yüreğe
Çoylerinun altindan akayi beyuk dere
Oçuz ipini çesti serdi onlari yere
Tek altindan kaktiler oçuz ceçti sipere
Aradiler oçuzi oçuz neredur nere
Aşti Hortik dağini başladiler kavgaya
Sen tutmadun bağini
Başka yerde bulunmaz bu Melesun havasi
Eskiden meşur idi bu çoyun taş ustasi
Kirmizi çoraplari sari peştamallari
Yakişturur çendine bu Cimilun kizlari
Aykiri yol ustune vurdiler sira kazuk
Habu Cimil kizlari hep idurler nazarluk
Ormana bi cezerler sançi idurler deli
Biri biraz saf olsa derler oğa Vaneli
Karpuzi kabak sandi feli etti yediler
Bi haftanun içine içi Cuma kildiler
Dere boyi dizildi bu Hayanun evleri
Hep çiğ celiyi diye terk ettiler çoyleri

(Osman Coşkun, Her Yönüyle İkizdere)

29 Eylül 2017 Cuma

Taşhaneden Aşhaneye Pileki

Ali Uzun & Sebahat Uzun - Taşhaneden Aşhaneye Pileki

Önsöz
Bu kitap pileki ve tandır gibi geleneksel ekmek pişirme araçlarının yapım teknikleri, çeşitleri ve kullanımlarıyla ilgili bilgilerin kayda geçirilmesi ve geleceğe taşınması amacıyla hazırlanmıştır.
Birinci bölümde Anadolu’da gömme ekmek yapımının tarihçesi ve pileki ekmeğiyle ilgili bilgiler verilmiştir.
İkinci bölümde Rize’nin İyidere İlçesi Çiftlik Köyü yakınlarındaki Pileki Mağarası tanıtılmıştır.
Üçüncü bölümde farklı coğrafi yörelerde taş pileki yapımı,
Dördüncü bölümde İyidere yöresi pilekilerinin yapım aşamaları gösterilmiştir.
Beşinci bölümde toprak pilekilerin yapımı ve kullanımı,
Altıncı bölümde ise tandırlar hakkında bilgi verilmiştir. (s. 11)

  1. Bölüm
Türklerde Ekmek Pişirme Kültürü ve Pileki Ekmeği
Türkler (…) yaktıkları büyük ateşlerde gömme ekmek (kömeç, gömeç) pişirirlerdi. Gömme ekmek yapmak için ateşin yakıldığı yere bir çukur açılır ve önceden hazırlanmış ekmek hamuru bu çukura konularak üzerine kül çekilmek suretiyle pişirilirdi.
Külde pişirilen ekmeklerin menşei (…) Orta Asya’dır. (s. 16)

…Doğu Karadeniz’in kırsal meskenlerinde son 20-30 yıl öncesine kadar yaygınlıkla kullanılmış olan pilekiler, modern pişirme usullerine yenik düşmüş ve kültür tarihimizdeki yerini almıştır. (s. 17)

  1. Bölüm
Pileki Mağarası
Rize’nin İyidere İlçesi’ndeki Taşhane deresi vadisi, pileki yapımına uygun volkanik ana kayanın açığa çıktığı bir alandır. (s. 24)

Pileki mağarası, pileki yapımına uygun taş katmanlarının özellikle yatay yönde kesilmesiyle genişlemiştir. Bu işleme “kaya kesme” denilmekteydi. (s. 26)

Pileki mağara-müzesi ve yakın çevresi, sahip olduğu doğal ve kültürel çekicilikle nedeniyle yörenin sayılı turistik cazibe merkezlerinden biri… (s. 28)

  1. Bölüm
Taşhaneden Aşhaneye Taş Pilekiler
Türk mutfak kültüründe, küle gömülerek pişirilmiş ekmekler (gömeç) ünlüdür. Gömme ekmekler, ateşin yakıldığı yerde, taş ya da topraktan yapılmış çanak biçimli kaplar içerisinde pişirilirler. Bu kaplara genel ad olarak pileki denir. Bununla birlikte bazlama, yufka ve akıtma gibi ince ekmek pişirmek için benzer maddelerden yapılmış, her iki yüzeyi düz veya hafifçe dışbükey daire biçimli ekmek saclarına da pileki denilmektedir. Taş pilekiler esas itibariyle ateşliğe sabitleştirilmiş olarak bulunurlar. Ancak ailenin ekmek ihtiyacının değiştiği durumlara hizmet vermek üzere daha küçük ebatta seyyar pilekiler de yapılmıştır. Doğu Karadeniz’de (…) beş boy olarak yapılan gömme pilekileri büyük kotluk, kotluk, üççeyrek kotluk, yarım kotluk ve çeyrek kotluk şeklinde adlandırılmaktadır. (s. 37-38)

Karadeniz dağları ile (…) Kafkasların denize bakan dik yamaçları yıl boyunca yüksek yağış alırlar. Bu kuşakta özellikle yaz yağışlarının fazlalığı, buğday üretimini sınırlandırırken mısır bitkisinin gelişmesini desteklemiştir. Mısır, Türkiye’de yetiştirilmeye başlandığı 16. yüzyılın başlarından, çay tarımının başladığı 20 yüzyılın ortalarına kadar özellikle Doğu Karadeniz kıyı kuşağının en önemli tarımsal ürünlerinden biri olmuştur. Bu dönemde mısır, başta ekmek olmak üzere çeşitli yemeklerin yapımında kullanılmış, hamsi ve lahana ile birlikte Karadenizlinin temel besin maddelerinin başında yer almıştır.
20 yüzyılın ikinci yarısından itibaren mısır tarlaları yerlerini çay bahçelerine terk ederken köylülerin ekmeklik mısırı azalmış ya da kalmamış (…) Bu durum (…) ekmek yapımı için (…) kuzine ya da elektrikli ev fırınlarında daha kolay pişirilen buğday ununa talebi artırmıştır.
Bu gelişmelerin yanında ulaşım, ticaret ve teknolojideki ilerlemeler (…) kırsal meskenlerin yapısal özelliklerini değişmeye zorlamıştır. (s. 38)

…aşhaneler bölünerek yerlerini oturma odaları ile mutfaklara pilekiler de kuzinelere veya elektrikli fırınlara bırakmaya başlamıştır.

…pileki taşları Rize yöresinde taşhane adı verilen yeraltı galerinden; Ordu ve Samsun yörelerinde ise açık işletme biçimindeki taş ocaklarından çıkarılırlar. (s. 39)

Pileki yapmak için külünk ve sivri adı verilen özel çelikten yapılmış iki farklı alet kullanılır. Sivriler, pileki taşının mağara içinden kesilip koparılması ve yontulmaya hazırlanması, külünkler ise yontulması ve kazıtılması gibi işler için kullanılır. (s. 42)

Külünk ve sivrilerin sapları sağlam olmaları için dişbudak ağacından yapılır.  

Pileki ustası genelde aletlerini döverek başlar.
Aletlerin uç kısımları akkor haline gelinceye kadar kızdırılır. Dövülecek ucu örsün üstüne konur ve çekiç yardımıyla inceltilir. (s. 44-45)

Aletin ucu yeterli sivriliğe ulaşınca su dolu yalağa hızlı biçimde sokulup çıkarılır. Çeliğin cinsine ve kesilecek taşın sertliğine göre sarı ya da zambak sarısı diye tanımlanan rengini alana dek bekletilir. Daha sonra soğuması için suyun içine yatırılır. Soğuyan alet kullanıma hazırdır.

1960’lara kadar taşhanelerde aydınlatma için gaz yağı yakan şişeli lambalar kullanılmaktaydı. 1960’lı yıllarda ise karpit lambaları yaygınlık kazandı. 1968’de yöreye elektrik gelmesinden sonra elektrikli aydınlatma kullanılmaya başlandı.

Pileki taşı zeminden kesiliyorsa buna döşeme, cepheden kesiliyorsa buna da kaya denir. (s. 45)
Döşemeler aşağı doğru geliştikleri için farklı özellikteki kayaları keserler. Kayalar ise yatay yönde gelişir ve daima aynı özellikteki taşlardan olurlar. (s. 46)

Taşın yerinden koparılmasına dikme denir.
Bir usta günde ortalama 7-8 taş keser.

Pileki ustaları genellikle ortak çalışırlar. İçeride çalışana kesici, dışarıda çalışana ise yontucu usta denir.
…iyi yontucu ustalar iyi kesicilerle ortak çalışırlar.
…bazı tanınmış ustalar pilekilerin arkasına kendi imzalarını atarlar. (s. 47)

Kaliteli pileki için kesici ve yontucu ustaların mahareti kadar taşın cinsi de önemlidir. Pileki yapılacak taşlar, farklı seviyelerde ve farklı kristal yapısına sahiptir. Pileki yapılacak taşın, yumuşak ve ince kristalli olması kesme, yontma ve kullanmadan önceki ilk kızdırma sırasında büyük önem taşır.
Usta pileki taşını mağaradan almak için çulunu[1] sırtına giyer. Taşı sırtına alıp mağaradan çıkar. Kavçıma edilmek üzere tezgâhının yanına taşır. Sivri ile pileki taşının yüzeyini düzeltir. Sivriyi pergel gibi kullanarak taşın yüzeyini tam bir daire şekline sokar. (s. 48)

Yapılan bu çalışmaya pileki taşını “düzleyip doğrultmak” denir.  
Düzlenip doğrultulan pileki taşının yan tarafı alta kısma doğru daraltılır. Bu işleme “aşağı vurmak” denir.
Aşağı vurulduktan sonra pileki taşı yüz üstü çevrilerek arkası düzleştirilir. Buna da “arkasını kırmak” denir. Daha sonra arka üstü yatırılan pileki taşının içi oyulur.
Kavçıma edilmiş pileki bir yanı üzerinde duracak şekilde tezgâha sabitlenerek yontulur. Pilekinin iç yanlarının yontulması işin en zor kısmıdır, bu işleme “katı almak” denir.(s. 49)

Yontma işlemi bittikten sonra tarak izleri kazıtılır. Bunun için külüngün ağzı merkezden dışa doğru sürtülerek pilekinin tabanı kazıtılır. Bu işleme “zina vurma” denir.
Daha sonra pilekinin tabanı birbirlerine paralel iki çizgi ile üç eşit parçaya bölünür. Orta kısmı baklava dilimi, kenar bölümleri belli açıda düz çizgilerler çizilir. Bu işleme “çizgi atma” denir. Son olarak pilekinin dudak kısmı tıraşlanak pileki yapımı tamamlanır.

Pileki Ustaları
Yöresi
Yeri
Ustanın İsmi
Rize - İyidere
Çiftlik, Taşhane
Ve Köşklü köyleri
Sabri Uzun,
Ali Taşçı, Zeki Çakır
Rize - Çayeli[2]
Büyüktaşhane ve
Taşhane mahalleleri
İshak Karahan, İsmail Taban
Ali Karahan
Trabzon - Tonya
Büyükmahalle
Sabit Erdoğan
Ordu - Ünye
Saraçlı Mahallesi
Sabri Akbaş
Mustafa Akbaş
Ordu - Aybastı
Şeber Beldesi

Samsun - İlkadım
Özeren Köyü
Cemal Aslantürk
İbrahim Aslantürk
Samsun - Vezirköprü[3]
Yurtdağı köyü
Hasan Öz
Sinop - Ayancık
Uzunçam Köyü
Köyün yaşlıları
Bartın - Kurucaşile
Kurucaşile

Yunanistan
Dedeağaç - Gürece
Topal İbrahim Bey

İyidere yöresi pilekileri ölçüleri;
Çeyrek kotluk (36 cm ve aşağısı)
Yarım kotluk (36-42 cm arası)
Üççeyrek kotluk (42-48 cm arası)
Kotluk (48-52 cm arası)
Büyük kotluk (52 cm ve üstü) (s. 50)

İyidere yöresinde ayrıca hamsi pişirmede kullanılan “hamsi pilekisi” adında elips biçimli bir pileki çeşidi daha vardır.

Taşhanelerde pilekiden başka yemek pişirmede kullanılan “frenk ocağı[4]” ile “güveç kabı” da yapılmaktaydı. (s. 51)

Geleneksel Karadeniz evlerinde pileki, aşhanenin vazgeçilmez öğelerinden biriydi. Pileki, ateş yakılan yere üst kenarı zemine denk gelecek şekilde gömülerek sabitlenir. Üzerinde yukarıya doğru daralan bir baca bulunurdu. Bacanın ortasından pilekinin üzerine gelecek şekilde, ucunda çengel olan ve boyu alçaltılıp yükseltilebilen bir zincir bulunur. Zincirin ucundaki çengellere kazanlar ve güğümler asılır. Sulu yemekler zincire asılarak ısıtılır. Pileki ile duvar arasında 10-15 cm yüksekliğinde ve 30-40 cm genişliğinde bir basamak bulunur. Buna temel taşı denir. Yemek hazırlanırken bu taşın üzerine konan gaz lambalarıyla aydınlatma sağlanırdı. Temel taşı bu nedenle “ışıklık” olarak da adlandırılır. Basamağın üzerinde her an ocakta kullanılabilecek pileki sacı, sacayağı ve kıylık[5] gibi aletler hazır bulunur.

Ekmek pişirmek için önce pilekinin kızdırılması gerekir. Sabit pileki üzerinde ateş yakılır. Bu ateşin üzerine iki kıylık uzatılır. Ekmek pişirilecek olan pileki bu kıylıklar üzerine, içi ateşe gelecek şekilde yatırılır ve kızana kadar bekletilir. Kızan pileki, kalın paçavralarla tutulup yere indirilir. İçi kaba kumaşla temizlenir. Ekmek hamuru pilekiye yapışmasın diye içine az miktarda un serpilir, un yoksa karalahana yaprağı serilir. Hazırlanmış ekmek hamuru pilekiye konur. Üzeri kubbeyi andıran metal sac ile örtülür. Bu kapağa pileki sacı denir. Ekmeğin üstten yanmaması için ateşin külü sacın üzerine serpilir. Külün üzerine ise ateşte kalan közler konur. Böylece ekmeğin ağır ateşte pişmesi sağlanmış olur. (s. 54)

  1. Bölüm
İyidere Yöresinde Pileki Yapımı

  1. Bölüm
Gömme Ekmek Kültürü ve Toprak Pilekiler
Pilekiler 1970’lere kadar Karadeniz bölgesinin kırsal meskenlerinde yaygınlıkla kullanılmıştır.

Türk mutfak kültüründe gömme, gömeç ya da kömeş gibi adlarla anılan, külde pişirilmiş ekmekler ünlüdür. (s. 83)

Gömme ekmek yapmak için ateşin yakıldığı yerde bir çukur açılır ve önceden hazırlanmış ekmek hamuru buraya konularak, onun da üzerine kül çekilmek suretiyle pişirilirdi. (s. 83-84)
…gömme pişirmek için hazırlanan bu çukur zamanla geliştirilmiş (…) topraktan ya da taştan yapılmış tekne biçimli bir kap (pileki) bu amaçla ateşliğe yerleştirilmiştir. (s. 84)

Teknolojideki hızlı gelişmeler nedeniyle pilekiler, aşhanelerdeki yerlerini kuzine ve elektrikli ev fırınlarına terk etmeye başlamıştır.

Pilekiler, coğrafi şartların kontrolünde taş ya da toprak malzemelerden yapılırlar. Taş pilekiler Karadeniz sıradağlarının denize bakan kesimlerinde (Rize, Trabzon, Giresun, Ordu ve Samsun), toprak pilekiler ise kıyı dağlarının gerisindeki kuşakta (Artvin, Ardahan, Gümüşhane ve Tokat) daha yaygın olarak kullanılırlar. (s. 85)

Topraktan yapan pileki ustalar:
Yöresi
Yeri
İsmi
Artvin - Şavşat
Tepeköy, Yeşilce ve
Aşağı Koyunlu köyleri
Nusrettin Güneş
Gülinaz Yüksel
Ardahan - Posof
Kaleönü köyü,
Yenirabat mahallesi
Eflatun Kaya,
Metin Sayılır
Tokat - Niksar
Sorhun Köyü
Mevlüde Demir
Giresun - Dereli
İçmesu ve Ambaralan
köyleri
Havva Sakal
Bulgaristan - Kırcaali
Kovuştak kazası
Tokatçık ve Atalan köyü
Hatice Güler
Gümüşhane - Merkez
Dölek köyü
Menşure Arı
Hayriye Balaban

Şavşat yöresi pilekileri “tıka çamuru” denen kırmızı renkli killi bir topraktan yapılır. Toprak içindeki kaba malzemeler temizlenir. Toprağa su katılarak hamur haline getirilir. Bu işe “hasıllamak” denir.
Pileki, düz bir zeminde yapılır. Hamurun zemine yapışmaması için yere saman serilir. Hamur, kalınlığı 3-4 cm olacak şekilde düzgünce yere serilir. Tabanın yuvarlak olması için hamur, düzgün şekilde kesilir. (s. 86) Bundan sonra yumruk büyüklüğünde çamur parçaları (künt) koparılarak 2-3 cm çapında 10-15 cm uzunluğunda silindir şekline getirilir ve pilekinin kenarlarına yapıştırılır. (s. 86-87) Kullanılış amacına göre pilekinin kenarları yükseltilir. Mısır ekmeği pilekileri, buğday unu pilekilerine göre daha derin yapılır. Bundan sonra pilekinin yanlarına kulplar eklenir. Çamura pileki şekli verildikten sonra kuruması için güneşe bırakılır. Pileki yeterince kuruduktan sonra fırında pişirilir.

Şavşat yöresinde ekmek pişirmek için eşit çapta iki pileki birlikte kullanılmaktadır. Bu iki pileki iç tarafları ateşe bakacak şekild kızdırılır. Yeterince kızan pilekiler yere indirilir. İçleri kalın kumaşla temizlenir. Ekmek olmak üzere hazırlanmış hamur altta duracak olan pilekinin içine yerleştirilir. Üst pileki bunun üzerine konulur ve üzerinde ateş yakılır. (s. 87)

Şavşat yöresi pilekileri sadece ekmek değil yemek pişirmek için de kullanılır. Pilekide pişirilen yemeklerin başında mısır gevreği gelir. (s. 88)

Ardahan yöresi pilekileri, Şavşat yöresi pilekilerine benzer. Posof yöresi pilekileri kırmızı renkli bir topraktan yapılmaktadır. Hazırlanan hamura pileki şekli verilip kulpları takıldıktan sonra 15 gün güneş altında kurutulur. Bunun ardından tezek ateşinde tuğla gibi pişirilerek kullanıma hazır hale getirilir. (s. 89)

Toprak pilekiler Tokat ilinin Niksar ilçesinin Sorhun köyünde de yapılıp kullanılmaktadır. Yörede pileki yapımı için özel olarak hazırlanmış kalıplar kullanılmaktadır. Bu pilekilerde “cadı” denilen mısır ekmeği pişirilmektedir.

Giresun ilinin Dereli ilçesinde topraktan yapılmış pilekiler dikkat çeker. Dereli yöresinin pilekileri vadi içinde bulunan doğal bir çamurdan üretilir. Bu çamurun içinde yeterli miktarda su bulunduğu için yoğurulurken ayrıca su ilave edilmez. 1980’lere yörede yaygın olarak kullanılan pilekiler bugün artık tamamen terk edilmiştir.

Toprak pilekiler 1970’lere kadar Bulgaristan’ın Kırcaali yöresinde de yaygın şekilde kullanılmıştır. Yörede “çenepe” denilen pileki, daha çok mısır ekmeği pişirmek için kullanılmaktadır. (s. 90)

Gümüşhane’nin merkeze bağlı Dölek köyünde, aralarında pilekilerin de olduğu çeşitli toprak kaplar yapılmaktadır. Burada pileki benzeri kaplara “çanak” denilmektedir ve daha çok hamsi pişirmek için kullanılmaktadır. Dölek köyünde yapılan toprak kaplar şekillerine göre değişik adlarla anılırlar. Derin olanlara “gudu” ya da “güveç kabı” yayvan olanlara “çanak” denilmektedir. (s. 92)

Çanak - çömlek yapmak için köyün çevresinden toplanan topraklar karıştırılır. Islatılıp ayakla yoğurulur. Bu esnada topraktaki kaba taşlar ayıklanır. Buna yörede “ellemek” denir. Daha sonra şekillendirilen hamur, açık havada kurumaya bırakılır. Kuruyan kapların üzerindeki pürüzler, dere yataklarında bulunan “gogoç” denilen bir taşla giderilir. Güneşte tamamen kurumuş olan kaplar, özel bir tandırda alevli ateşte pişirilir. Uygun sıcaklıkta pişirilen kaplar kızıl bir renk alırken, düşük ateşte pişenler kararır. Toprak eşyalar ilk kullanımdan önce içerilerinde süt pişirilip etrafa taşırılır. Buna “zilleme” adı verilir. Zilleme ile kabın yüzeyi ince bir yağ tabakası ile kaplanır. Bu yağ tabakası toprak kokusunun yemeklere geçmesini engeller.
Dölek köyünde üretilen toprak kaplar köy ekonomisine katkı sağlamaktadır. (s. 93)

  1. Bölüm
Tandır Yapımı ve Tandır Ekmeği
Tandır yere çukur kazılarak yapılan bir tür fırın şeklinde tanımlanır. (s. 98)

Palandöken dağlarının kuzeye bakan yamaçlarından doğan ve birbirlerine paralel akan derelerin oluşturduğu geniş alüvyal yelpazeler vardır. …bu alüvyal yelpazeler yörede tandır yapımında kullanılan toprakların kaynağını oluştururlar. (s. 99)

Tandırlar, yapımlarında kullanılan hammaddenin cinsine göre taş tandırlar ve balçık tandırlar olmak üzere iki gurup altında incelenebilirler. Balçık tandırlar, Erzurum yöresinde yaygın olarak yapılmaktadır.
Taş tandırlar daha çok Kafkasya ve çevre ülkelerinde yaygındır. (s. 100)

Erzurum yöresi tandırları bütünü ile balçıktan yapılmakta ve yapım tekniği bakımından da birbirlerine büyük benzerlik göstermektedirler. (s. 101)

1960’lara kadar yörede tandır yapımı kullanımı çok yaygındı. 2000’li yıllarda sadece Şıh köyü ile Dadaşköy’de oldukça sınırlı sayıda tandır yapımına devam edilmektedir.
Yörede tandır yapımı daha çok kadınların çalıştığı, fakat günümüzde büyük ölçüde terk edilmiş bir iş koludur.

Tandır yapımı, tandır toprağının araziden toplanıp atölyeye getirilmesiyle başlar. Tandır yapımı için kullanılan toprağa “kav toprak” denir. (s. 102)

Deneyimli tandır ustaları tandır toprağının bulunduğu sahaya gider ve kullanacakları kav toprağını seçerek toplarlar. (s. 103)

Atölyeye getirilen kav toprak elekten geçirilir. Bu toprağa biraz saman veya siparişe göre at kılı eklenir. Bu sayede hem çamur birbirini daha iyi tutar hem de tandır daha uzun ömürlü olur. Su ilave edilen toprak, sakız kıvamını tutturuncaya dek ayakla yoğurulur. Bu işleme “hasıllamak” denir. Hasıllanan çammur 24 saat dinlendirilir.

Dinlendirilen çamur, “künt” adı verilen parçalara ayrılır. Bu parçalar düz bir zeminde yuvarlatılır. 80-100 cm uzunluğunda, 7-8 cm çapında silindir haline getirilirler. Silindir şeklindeki bu parçalar “merdane” adı verilir. Sipariş edilen tandırın boyutlarına göre yere daire çizilir. Bu işleme “tandır çapının çizilmesi” adı verilir. Merdaneler, bu dairenin etrafına düzgünce yerleştirilir. Merdaneler, zeminde daire oluşturacak şekilde, birbirlerinin üzerine sıkıca yapıştırılarak yerleştirilirler. Bu işlem tandırın bitimine dek devam eder. Tandır, yukarıya doğru darlaştırılır. Şurt denen ağız kısmına gelindiğinde, merdaneler hafifçe dışa doğru taşırılır. Tandır tam kurumadan alttan hava almasını sağlayan “külve” denen boşluğu kesilerek çıkarılır. (s. 104)

Erzurum yöresi evlerinin en önemli bölümlerinden biri tandır damı, aşhana şeklinde adlandırılan tandır evi, yılın neredeyse yarısının soğuk geçtiği yörede hemen bütün ev ilerinin yapıldığı merkezi yaşam alanıdır.
Tandır evinin her iki yanında “harem odası” ya da “kadın odası” denilen yatak odaları yer alır. Tandır evinin tavanı kırlangıç örtü ile kaplıdır. …yukarıya doğru daralarak kubbe şeklinde yükselen bu tavanın yüksekliği ile çapı arasında ½’lik bir oran vardır.
Tandır evinin içinde “tandır başı” ve “seki” denilen iki çok önemli bölüm vardır. Seki, üzerine örtü serilerek oturulan veya yatılan yerdir. (s. 106)

Tandır başı, tandır evinin en önemli özelliğidir. Kapının hemen karşısında yer alır. Beş kenarlı, yarım daire biçiminde bir alt yapı üzerine oturan ve yayvan bir kemerle cephelendirilmiş bulunan tandır başının bitişiğinde küçük bir ocak bulunur. Tandır başının kemeri “çekirge taşı” denen yaklaşık 2 m yüksekliğindeki ayaklar üzerine oturur. Kemerin üzerine taştan bir silme gelir veya bir sıra daha yontulmuş taştan sonra silme atılır. Bu kemer cephesine Erzurum’da “ocak gaşı” denir.
Tandır başında çoğunlukla biri büyük diğeri daha küçük iki tandır yer alır. Her tandırın hava alması için tandırın içine kadar uzanan “külve” denen delikleri vardır. Tandır yakılmadığı zamanlarda bu delikler çaputla kapatılır.
Tandırların üzerinde, aşhana bacası denen, evin tavanına dek uzanan bir baca yer alır. Aşhana bacasının evin tavan seviyesinde ahşap bir kapağı vardır. Buna “hepenk” denir. Hepenk kapakları bir ip ile kontrol edilmekte, tandırın dumanlı alevi geçtikten sonra ev ısısı kaybolmasın diye kapatılmaktadır. (s. 107)

Tandır çalı çırpı ile tutuşturulduktan sonra çoğunlukla içerisine tezek atılır.
Tandır kullanılmadığı zamanlarda ahşaptan yapılmış “duvak” adı verilen kalın tahtalardan yapılmış bir örtü ile örtülür. (s. 108)

---
İyidere Kaymakamlığı Kültür Yayınları
2008






[1] Çul: İki koldan giyilen, semere benzeyen, pileki taşıman amacıyla yapılmış özel sırt askısıdır.
[2] Çayeli yöresi taşhanelerinde pilekinin yanı sıra su değirmenlerinde kullanılan değirmen taşları da yapılır.
[3] Vezirköprü’de pilekide pişen mısır ekmeğine cadı, pilekiye de cadı taşı veya gesi denilir.
[4] Mantuz, mantız da denilen frenk ocakları tüp gazlı ocaklardan önce daha çok memur aileleri tarafından kullanılmaktaydı. Alt kısmına kömür konularak ısıtılır ve üzerinde yemek pişirilirdi. Frenk ocakları ısınmak amacıyla da kullanılırdı. Bugün çok sınırlı da olsa Ünye yöresinde mantuz yapımı devam etmektedir.
[5] Kıylık: Bir ucunda temel taşı yüksekliğinde çatal şeklinde iki ayağı olan, ateşe dayanıklı kalın metal çubuk.

Rize'de El Sanatları

Rize'de El Sanatları

Kendir Dokumacılığı
…el sanatları ürünlerine her zaman talep olacaktır.
Evliya Çelebi ve Kâtip Çelebi’nin bahsettikleri forotiko, önemini 1950-1960 yıllarına kadar korumuş, Rize’den top top ihraç edilen kendir dokuma artık tarihe kavuşmuştur.
…bu dokumacılık (…) makinesel gelişmeye yenilmiştir.
…kendir Rize’nin en verimsiz arazisinde yetişebildiği halde forotiko dokumacılığının yeniden yaygınlaştırılması için ilgi gösteren olmamıştır.

Forotiko Dokumanın Evreleri
1-    Genellikle Nisan mayıs aylarında ekilen tohumlar 5 ay sonra (Ağustos, Eylül aylarında) olgunluğa erer. Kendir bitkisinin boyu 1,5-3 m arasında değişir. Olgunlaşan kendir bitkileri koparılır. Tohumluk olarak bırakılan (kuvel) olgunlaşması için bir müddet daha koparılmadan saklanırdı.
2-    Kendir bitkisinin kökleri kesilir. Dal, yaprak ve başları temizlenerek açık havada serilir. Güneş ve yağmura maruz kalan bitkinin liflerinin odunsu kısmından ayrılması sağlanır.
3-    Kendirler elle kırılarak lifleri ayrılır. Kol kalınlığındaki life bağ, 40 adet bağa da yumak denir.
4-    Kendir yumakları tokmakla alt üst çevrilerek dövme usulü ile liflerin ayrılarak ince tanecikler haline gelmesi sağlanır.
5-    Dövülmüş yumaklar kofta ile kesilerek (uskuli) küçük yumaklar haline getirilir.
6-    Küçük yumaklar önce vuçi ile sonra ince odun tarakla taranarak iyisi (ros), kötüsü (ifale) ayrılır.
7-    Ros ve ifale lifler roçeye sarılır. Üstüne rokaat bağlanır. Roçe bir değneğin başına konur, değnek beldeki kuşağa sokulur. Yığ ve elle işlenerek iplik haline getirilir.
8-    İplikler kelepçeye çözülerek iplik yumağı (şina) haline getirilir.
9-    Şinalar kazana atılarak odun külü ve kaynar sudan yapılan kül suyu ile ağartılır.
10- Ağartılan şinalar kendir lif vermesin diye 12 saat kadar mısır unundan yapılan hamurda bekletilir.
11- Hamurdan çıkarılan iplikler yıkanır. Yıkanan iplikler anemiraya sarılarak sağra yardımı ile kalam ve masuralara sarılır.
12- Kalama sarılan iplikler forotiko tezgâhına ros olarak sergilenir.
13- Masuraya sarılan iplikle makoç haline konur. Tezgâha konan tek, çift ros ipliklerin arasında makoç bir sağa bir sola atılır. Her atıştan sonra atılan iplik tarakla sıkıştırılır. Bu işleme devam edilerek dokuma işi yapılır.
14- Dokunan forotiko bezi çeşitli yöntemlerle ağartılarak kullanılacak hale getirilir.

Forotiko bezi en, 45 cm olacak şekilde dokunur. Şile bezine göre çok daha kaliteli ve dayanıklıdır.
Bir forotiko gömleği 20-30 yıl giyilebilir. Bu kadar dayanıklı bezin bir benzeri yoktur. Bütün bezler yıkandıkça solarken forotiko yıkandıkça beyazlar.
Sağlık yönünden; gözenekli yapısıyla vücudun hava almasını sağlar.
Usta bir forotiko dokumacısı günde iki donluk yani 40 bitemi (pitemi) dokuyabilir. Bunun yaklaşık uzunluğu 40x45 = 1800 cm’dir.
Forotiko iç giysi, gömlek, sargı, boyama ile şalvar, dolaylık, peşkir ve çarşaf olarak kullanılabilir.
Mustafa Karadağ - İkizdere

Ek
1817’de Rize’ye gelen bir seyyahın notlarından:
Rize’de güzel limon ve portakal bahçeleri vardır. Burada yetişen ince ve çok iyi cins kenevir de her yerde tanınmıştır.
Kendir bezi dokumalarda çözgü kendir veya tire ipliği olur. Atkı ipliği tire, kendir veya ipek olabilir.
Forotiko tezgâhında dokunan kendir bezi peşkirler başa sarılır veya ev havlusu olarak kullanılırdı. Peşkire mahalli dilde yoluk denirdi. Peşkir dokuması Rize’nin Kalkandere ve Güneysu ilçelerinde bilinmektedir.
Peşkir dokunurken nakışlanır, kilim dokuma tekniği ile peşkire renk verilir ve motifler çıkarılır.
Her genç kızın çeyizinde 40 ila 120 arasında peşkir bulunurdu. Gelin el öpme töreninde erkek tarafı yakınlarına peşkir verirdi.
Kendircilik, kendir ekimi, kendirin kesimi, liflerinin soyulması, taranması safhalarında komşularla birlikte ve yardımlaşma ile yapılırdı.
İmece usulü yapılan işlerde türkü söylemek, bilmece sormak, fıkra anlatmak, horon etmek yapılagelen çeşitli eğlencelerdi.
Kendiri yumuşak hale getirmek için kopali denen değirmende döverlerdi.
Düzgün ve ince iplik eğirme işi ile dokuma işi ustalık isterdi. Forotiko tezgâhını kullanamayan kız beceriksiz sayılırdı.

Rize Bezleri
Tarihi çok eski değildir. II. Dünya Savaşı yıllarında yayılmaya başlamıştır. O yıllarda üç evden birinde el dokuma tezgâhı bulunurdu.
Deseni orijinaldir. Desenler oluşturulurken mahalli motifler kullanılır.
İpliği, sentetik karışmamış merserizedir.
Sıhhat yönünden ter çekici ve serin tutucudur.
Cm2’sinde 18 çözgü 20 atkı ipliği vardır.

1960 yılına kadar Rize’de az da olsa ipekböcekçiliği yapılıyordu. Rize’nin iklimi ipekböcekçiliğine çok elverişlidir.
Orhan Naci Ak

Forotiko Terimleri
Ağrışak (Alamadi): Yığın al kısmına konan madeni ağırlık
Anemira: Kalam yapmada kullanılan araç
Bitemi: Uzunluk ölçüsü birimi. Uzunluğu 45 cm olup sadece en ölçüsü olarak kullanılır
Çul kurunu: Forotiko ağartmada kullanılan sepet benzeri araç
Çifalora: Forotiko tezgâhında ipliklerin takıldığı yer
Halayiça: İplik eğirme yığının üst kısmındaki madeni halka
Hasır: Kendir ipliklerinin daldırılıp bekletildiği, arpa veya mısır unundan yapılan bulamaç
İfale: Sergilenen kendir ipliklerine verilen ad
İstarina: Tezgâh işçisinin oturduğu yer
Kalam: Bobin görevi gören, üzerine kendir ipliği sarılan araç
Kasar: Kendir bitkisini güneş altında bekletmek
Kasarlama: Forotiko bezini ağartma
Kaskarina: Kendir dokuma tezgâhında son düzenek
Kelepçe: İplik sarmaya yarayan haç şeklinde bir araç
Kofte: Kendir liflerini kesmek için kullanılan ağzı kör eğri bıçak
Kulinçap: Mitar taraklarının takıldığı düzenek
Kunzu (Kunçi): Kendirin lifleri alındıktan sonra geriye kalan odunsu kısmı
Kuvel: Hasat zamanı tohumluk bırakılan kendir
Mitar (Mitari): Dokuma tezgâhında tarağı aşağı yukarı çeken araç
Makoç: Kayık şeklinde, içine masur konulan araç
Masur (Masura): Kunzilardan bobin boyu kesilerek üzerine iplik sarılan araç
Rokaat: Roçe üzerine sarılan deri örtü
Sırma: Taranmış kendir
Sami: Sırma kendir yumağı
Sağra: Masuraya iplik sarmaya yarayan araç
Saylama bezi: Ağartılacak bezlerin üstüne konulan ve küllerle ağaracak bezleri ayıran bez
Şinokopi: Kendir ipliklerini silkme, ayırma işi
Şina: Kendir ipliğini yumak haline getirme
Şina ağartması: Şina halindeki ipliklerin kül suyunda beyazlatılması
Tomar: Diz üzerine konan, üzerinde kendir taramaya yarayan deri
Tuş kazanı: İplik ve forotiko bezinin ağartılması işi için kullanılan kazan
Ustupi: Tarandıktan sonra geriye kalan kendir lifleri
Uskuli: Kofta ile kesilmiş, taranmaya hazır kendir lifleri
Vurçi: Fırça şeklindeki kendir tarama aracı
Yığ: Dokunan ipliğin sarıldığı araç

Ağaç İşleri (Ardeşen Halk Eğitim Merkezi)

Kalati (Çay sepeti)
Sepet örücülüğünce kestane ve fındık çubuklarının 2-3 yıllık filizleri kullanılır.
Bu filizlerden 1-5 cm genişliğinde, birkaç mm kalınlığında yarmalar alınır.
Bu yarmalardan sepetin iskeleti kurulur.
Sepetin geniş kısmından başlanarak aynı yarmalarla sepet örülür.
Sepetin ayak kısmına yaklaşıldıkça sepet oval şekil verilerek daraltılır.
Ayak kısımları sert bir ağaçtan örülerek bağlanır.
Sepet genellikle taşımacılıkta kullanılır.

Toka: Sapı yoktur, hafif yükler için taşımacılıkta kullanılır. Toka ile bele bağlandığı için bu isimle anılır.

Garnal: Yaygın şekilde kullanılan el sepetidir. Kola takılarak taşınır. Yöreye göre “karnal, ğençkeli” gibi isimlerle de anılır.

Gudeli: Daha çok yüksek boylu ağaçlardan meyve toplamada kullanılır. İnce ve uzun yapısıyla dalların arasından rahatça geçer.

Çalı sepeti: Ardeşen ve çevresinde kullanılır. Hayvan altlığı olarak kullanılacak ağaç yapraklarını toplamak için kullanılır.

Koppa (kepçe): Odun kaşıktan biraz daha büyüktür. Sulu yemeklerin karıştırılmasında kullanılır. Yapımında daha çok şimşir ağacı tercih edilir.

Ozaşe (ezmelik): Pişirilen lahana yemeklerini ezmek üzere kullanılır. Korza adıyla da anılır.

Tepuri / Yemek sofrası: Ceviz veya kestane tahtalarının birleştirilip daire şekline getirilmesiyle yapılır. Hamur açmada da kullanılır.

İskemle (kuli): Evin fertlerine göre farklı boylarda yapılırlar.

Kuleği: Yayla köylerinde tereyağı, peynir ve süzme bulundurmak / saklamak için kullanılan kaptır.
Kestane ağaçlarının yaş kısmından geniş yarıklar halinde ince şeritler hazırlanır. Genişlemesine, halka haline getirilir. Uçları çıta ile çivilenir. Alt kısmına yuvarlak tahtadan tapa hazırlanıp monte edilir. Yayvan veya derin gibi çeşitleri vardır. Derin olanları daha çok yağ için kullanılır.
Sarğa (tekne): Eskiden hamur yoğurmak için kullanılırdı. Yerini bakır ve alüminyum kaplara bıraktı.

Mangana: İki kasnak arasına yerleştirilen “L” biçiminde sert bir ağaçtan yapılır. Daha çok mısırı koçanından ayırmak ya da pirinci çeltiğinden ayırmak için kullanılır.

Parpakani: Halka ve sap olmak üzere iki kısımdır. Yün ve ipliklerin eğirmesinde kullanılır. Dip kısmında ipliği takmak için yarım ay şeklinde bir halka bulunur.

Eğğeni: Parpakaniden daha küçük, sapı da daha incedir. Yün ve tiftiği eğirip iplik haline getirmede kullanılır. Parmaklar arasında sıkıştırılarak döndürülür ve bu şekilde tiftiğin dönüp sarılması sağlanır.

Anamidi: Eğirilen yünleri birbirine katıp ayırmada kullanılır. Altında veya üstünde çapraz olarak çakılan çıtaların uçlarından birbirine sabitlenmiştir. Ortasında dikey bir mil uzanır. Kasnak bu mil üzerinde döner ve etrafına geçirilen yumak açılır.

Apğa: Halı ve kilim tezgâhlarında germe ipliklerini aralamak için kullanılan bir araçtır.

Zemci: Dokuma tezgâhında iplikleri aralamak için kullanılan bir araçtır.

Makoç: Halı ve kilim tezgâhında ipliklerin geçirildiği mekiktir. Karın kısmı şişkin balığa benzer.

Kayık: Yörede amatör balıkçılar tarafından kullanılır. İskelet yapımında kestane ağaçlarından hazırlanan malzemeler kullanılır. İskelet, üzerine çakılan tahtalarla şeklini alır. Kayığın alt kısmına sürtünmeye dirençli, sert ağaçtan kayak eklenir. Arka kısmına takılan manivelalı tahta, kayığın yönünü tayin etmesini sağlar.

Örgü Koltuk: Örgü iskemle, sandalye ve koltuklar Pazar ve Ardeşen ilçelerinde daha yaygındır. Örgü olarak yapılanlarda mısır yaprağı (şokali, çonçi) ya da sarmaşık kullanılır.
Ayak kısımları çeşitli ağaçlardan yapılabilir. Genellikle şimşir ve fındık ağaçları tercih edilir.

Konsol: Ceviz ağacından yapılır. Yaklaşık 1-1,5 m yüksek olur. Üst kısmında iki yanlı sürmeleri olur. Alta doğru genişlemesine sürmeleri olur. Geniş olan sürmeler giysiler için, küçük olanlar takı vb. süs eşyaları için kullanılır.

Sandık: Gelin gidecek kızlara çeyizleri için sandık yapılır. Ceviz vb. sert, sağlam ağaçlardan yapılır.

Beşik: Bebek uyutmak için yapılan beşikler oyuncak olarak da kullanılır. Kestane ve ceviz ağaçlarından yapılırlar.

Süsleme ve Oymalar
Daha çok nayla ve bazı köy evlerinin ön cephelerinde süslemelere rastlanır. Süsleme ve oymacılık ustalık olarak yörede en üst seviyede, bazı ahşap camilerde görülür. Özellikle minber işçiliğinde sanat değeri yüksek örnekler bulmak mümkündür.

Serender (nayla): Küçük bir ev görünümündeki naylalar, Ardeşen’de yaygın şekilde kullanılır. Naylayı işinin ehli ustaları, bir yerden başka yere nakledebilmek için çivi kullanmadan, ahşap geçme usulüyle inşa ederler.
---

Hemşin Çorabı (Çamlıhemşin Halk Eğitim Merkezi)
Yörede çorap önceleri tamamen koyun yününden işlenerek ve dört şişle yapılmakta idi. İlk zamanlarda tek iplikle yapılan bu çoraplar sadece tek ve düz desen üzerinde idi. Zamanla desende süslemeler gelişti, nakışlı çoraplar dahi üretildi.
Yörede keşfettikleri bir bitkiden kök boya elde ederek yünleri boyadı ve desenlere renk kattılar.
Tek iplikten iki ayrı ipliğe geçildi.
İlk zamanlarda çam dalı denen örnek dokundu.
Çam dalı çoraba iki ayrı ip ve beş çorap şişiyle başlanır. Bir miktar örüldükten sonra topuk ayarlanır. Yukarı doğru devam edilerek çorap tamamlanır. Çorabın uzunluğu zevke göre değişir.
Eğrili: Desene bu isim, Hemşin’in inişli çıkışlı ve zikzaklı patika yollarına benzetilerek yakıştırılmıştır.
Titer (kelebek): Kelebeğin haraketliliği ile yöre insanının hareketliliği arasında bir yakıştırma kurulmuş ve bu desen yaygın şekilde kullanılmıştır.
Çorap desenlerinin sarmaşık, bukma (burgu), oluk, kiraz, sepet gibi çeşitleri de vardır.

Bazı çoraplara püskül ilave edilir. Bu püskül çoraplarda adeta jartiyer vazifesi görür.
İkizdere ile Kabahor (Gölyayla) çorabı meşhurdur.
Dokuma çoraplar 1990’lı yıllardan itibaren seyrekleşmeye başlamıştır.
---

Bakırcılık (Fehmi Rasim Çelik)
Anadolu topraklarında bakırın mazisi 9 bin yıl gerilere kadar uzanır.
Rize’de bakır işlemeciliği 19. yüzyılın sonlarına kadar yerli Rumların tekelindeydi. Bakırcılık sanatını Rumlardan ilk öğrenenler Salarhalı ustalardır.

Rize bakırcılar çarşısı 20. yüzyılın başlarında kuruldu. En haraketli zamanını 1950-1960 yıllarında yaşadı. Bakırcı ustaları geçim sıkıntısıyla başka işlere yöneldikçe çarşıdaki çekiç sesleri azalmaya başladı. 1990’lı yıllara gelindiğinde çarşıda sadece 5-6 dükkân kaldı.

Rize bakır dövmeciliği daha fazla işçilik isteyen ince çekiç dövmeciliğine dayanır. Trabzon bakır dövmeciliği iri çekiç darbeli ve çekiç araları daha açık mesafeli dövmeciliğe dayanır.
Rize’de yapılan güğüm, kazan ve ibrik gibi eşyaların alt bağlantı yerleri geçme-dövme şeklinde daha dayanıklı yapılır.

Kalaysız bakır eşya kullanımı çok azdır.
Kalaycılık da bakırcılığa paralel olarak canlı bir dönem yaşamıştır.

Bakırcılığın yok olma nedenleri:
Bakır mutfak eşyalarının yerini alüminyum, krom nikel gibi madenlerden yapılan eşyaların alması,
Zor ve çok emek isteyen bir meslek olması,
Geliri düşük olduğu için yeni kuşakların mesleğe ilgi duymaması

Çayeli ilçesinde çok zengin bakır madeni yatakları vardır.

Bakırcılıkta Kullanılan Araç-Gereçler
Bakır, çelik veya demirden yapılan örs üzerinde dövülür. Örsler, yapılan eşyaya göre isim alırlar.
Karbua (beden örsü) üzerinde güğümün bedeni çekilir.
Güğümün bedeni daha sonra beden çekiçleme örsünde dövülür.
Dip örsünde güğümün dibi çekiçlenir.
Piçev örsü ile güğümün ek yerleri dövülür.
Omuz örsü, güğümün omuzlarını ve eğri yerlerini doğrultmak için kullanılır.
Dirsek örsünde güğümün boğaz kısmı yapılır.
Kazan, tencere, sahan, tas, tava ve ibrikler için de farklı örsler kullanılır.

Kullanılan çekiçler ve makaslar da kullanım amacına göre çeşitlenmektedir.

Testere kaynağı; makas ile kesilemeyen bakır levhaların kesilmesinde kullanılır.

Bakır kaynağı; çinko, sarı alaşımıyla karıştırılır. Daha sonra dövülüp ince toz haline getirilir. Boraksla karıştırılarak elde edilen bu karışım ısıtılır ve bakır eşyaların ek yerlerini yapıştırmak için kullanılır.

Kalaycılık
Çelik tel; Bakır kapları kalaydan önce temizlemek için kullanılır.
Soda; bakırı su ile beraber temizleyip kalaylanacak hale getirmek için kullanılır.
Neşadir; bakırı temizlemeye ve kalayı sulandırmaya yarar.
Pamuk; kalayı kabın üzerine düzgün şekilde sürmek için kullanılır.

Bakırcılıkta Üretilen Sanat Ürünleri
Güğüm, istemi (büyük güğüm), ibrik, maşrapa, el leğeni, bakraç, sağacak, süzgeç, çamaşır leğeni, hamur teknesi, lahmi kazanı (ineklere yiyecek ğişirilen büyük kazan), tava, tencere, pekmez tavası, sahan, lenger (yayvan büyük sahan), tas, sini, tepsi, çaydanlık ve cezve…
---
Sepet Örücülüğü (Çayeli Halk Eğitim Merkezi)
Sepet bir dönem Karadeniz kadınının ayrılmaz parçası idi. Köyler, uzak mesafeler yola kavuştukça önce taşındığı mesafeler kısaldı sepetlerin sonra da hızla kaybolmaya başladılar.

Çubuklar kesildikten sonra bir hafta kadar bekletilir. Sonra bir çentik açılarak dizde eğilmek suretiyle tomaç (temeçi) denilen şeritler elde edilir. Şeritlerin bazısının bir tarafı bazısının iki tarafı kabuğundan tamamen soyulur, beyazlatılır. İki tarafı beyaz olanlara diyoçi ve istami denir. Bunlar sepetin boyuna, dikme olarak kullanılır. Tek tarafı beyazlaştırılanlara tomeçi veya ifadi denir. Bunlar da enine kullanılır.
Sepet yapmaya ağız için adet kalınca çubukla başlanır. Bunlara merali denir. Bunlar yan yana uzatılıp dikmeler üzerine örülerek sıralanır. Sonra daire haline getirilir ve dikmelere tomeçiler bir alt bir üst şekilde örülür. Dibe doğru sepet daraltılır. İki adet çatallı komar odunu dip kısma karşılıklı olarak yerleştirilir. Bunlara topuk denir. Omuzlara geçirilecek iplerin bir ucu sepetin yarıdan biraz yukarısında, sonmeral denilen çubukla sağlamlaştırılmış kısma bağlanır. İplerin diğer uçları topuklara sabitlenir.
Sepetler boyutlarına ve kullanım amaçlarına göre farklı şekillerde ve boylarda üretilirler.
Çocukların da kullandığı meyve sepetlerine bazı yerlerde dingina denir.
Çok büyük boydaki sepetlere kilelik de denir. Kile, dört kot yani iki tenekelik bir ölçü birimiydi. Bu ölçüler ağırlıkla mısır tartmada kullanılırdı.

Tiyeter: Uzun ve ince bir sepettir. Dip tarafı sivridir. Daha çok üzüm toplamak için kullanılır.
Kuviça: Küçük saplı, topuksuz, kadınların el işlerini taşımak veya tohumluk taşımak için kullandıkları bir sepettir.
Karnali: Elips biçiminde, fazla derin olmayan, elipsin iki ucunda köprü biçiminde çubuktan sapı olan bir sepettir. Hamsinin suyunu süzmek için kullanılır.
Yaprak sepeti (hergel): Taze fındık çubukları hiç yontulmadan, geniş aralıklarla dizerek örülür. Kuru yaprak taşımada kullanılır.

Pilekicilik (Çayeli Halk Eğitim Merkezi)
Pileki, ekmek, hamsili ekmek ve hamsi pişirmek için kullanılır. Yapılması zor olan pileki, teknolojinin gelişmesiyle birlikte kullanımdan düşmüştür. Eksiz olarak üretilen pileki, ateşe dayanıklı, kolay işlenebilen karataştan yapılır.
Hamsi pilekilerinin dip kısımlarında, pişen balığın fazla yağının sızdırılması için delik açılır.

Sarmaşık Örücülüğü (Güneysu Halk Eğitim Merkezi)
Doğu Karadeniz’de yetişen sarmaşığın Rize dışında işlendiğine rastlanmamıştır.
Toplanan sarmaşıkların yaprak ve dalları temizlenir. Büyük kazanlarda suda pişirilir. Pişirildikçe üst zarı soyulmaya başlar. Zarı soyulan sarmaşıklar kazandan çıkarılır. Zarları temizlenir. Sonra ortadan ikiye bölünür. Gövde çok kalınsa üçe de bölünebilir.
Pişirilip kurutulan sarmaşıklar işlenmeye hazırdırlar.
Güve tutmayan sarmaşık bu özelliğinden dolayı örücülükte tercih edilmiştir.
Güneysu - Ortaköy’de Davut Mamuş ve Ulucami mahallesinde Hüseyin Çakmakçı, sarmaşık örücüsü ustalardır.
Naylon ipler çıktıktan sonra sarmaşıktan örülen ürünler kaybolmaya başlamıştır.
Çay tarım alanlarının yaygınlaşası, sarmaşığın seyrekleşmesine yol açmıştır.

Mısır Kapçığı Örücülüğü
Suda kaynatılarak yumuşatılan mısır kapçıkları dar şeritler halinde bölünürler. Saç örgüsü de denen üçlü örgüyle örülüp ip haline getirilirler. İp haline getirilen kapçıklardan iskemle, koltuk, kazan ve tencere altlığı, şapka, çanta, zembil, el sepeti ve çamaşır sepeti örülürdü.

Mısır Sapı Örücülüğü
Mısır tarlalarından daha iyi verim alabilmek için 25-40 cm büyüyen mısırlar seyrekleştirilir. Bu işleme rokopi denir.
Koparılan mısır fideleri güneş altında kurutulur. Boyu örücülüğe uygun olanlar seçilir. Seçilen mısır fideleri suda pişirilir. Pişirilen mısır sapları kurutulur. İyice kuruduktan sonra ip şeklini almaları için birbirlerine sarılarak çevrilirler. Bu şekilde ip oluşturulur.
Mısır saplarından paspas, hasır, tava-tencere altlığı gibi eşyalar üretilirdi.

Demircilik (Pazar Halk Eğitim Merkezi)
Önceleri her yerleşim biriminde mutlaka bir demirci bulunurdu. Geçimini topraktan elde eden insanlar kazmaya, baltaya, çapaya vs. aletlere ihtiyaç duyarlardı.
Körük ve örs demirci atölyesinin bel kemiğidir. Çeşitli boylarda çekiçler, kızgın demiri tutmaya yarayan kıskaç ve maşa, pürüz gideren törpü, keski, makas gibi aletler demircinin eli ayağıdır.

Demire su verme, yapılacak alete göre değişik usullerde yapılır. Kızdırılan demire çekiç darbeleriyle istenilen şekil verildikten sonra tam korlaşmadan suya veya yağa daldırılıp söndürülerek su verilir. Bu işlem üç defa tekrar edilir. İlk denemede çok kızdırılırsa alet ters olur ve atar. Son su vermede tuz veya potas da kullanılır. Sebebi ise demir tavında iken hava ile temasını kesmektir.

Kıl Örücülüğü
Oğlaklar doğuştan kıllı olurlar. 1-1,5 yaşına geldiklerinde kılları kırkılır. Keçi ve tekeler mart-nisan aylarında kırkılır. Kırkılan kıllar genellikle örücülükte kullanılır.
Keçi kılından çorap, kazak, başlık, eldiven, süt süzgeci gibi eşyalar örülür.

Keçi kılları düz ve kıvrımsızdır. Sert keçi kılları, örüldükleri zaman kar ve su tutmaz. Böylece içeriye kar, ıslaklık ve nem sirayet etmez.

Kırkılan kıllar güneşe serilir. İçlerinden yumuşak olanlar seçilir. Genç hayvanların kılları yumuşak, yaşlıların ki sert olur. Seçilen kıllar taranarak uzunlamasına yan yana getirilmiş olurlar. Taranan kıllar iplik haline getirilir. Keçi kılından yapılan ip ne kadar ince ise o kadar değerlidir.

Taranmış olan kıllar 20-25 gram ağırlığında parçalara ayrılır. Bu parçalara tapul denir.
Boyu 30-35 cm olan, ora kısmı şişman, uçları ince, odundan yapılmış yığ, tapulları iplik haline getirmek için kullanılır. Tapullar yığa takılır ve yığ döndürülür. Yığ döndürüldükçe tapullar ipe dönüşür.
Yığın ucuna risel denen bir parça takılır. Yine odundan yapılan risel, huni biçimindedir. Yığın alt ucu risele geçirilir. Böylece yığın gövdesine dolanan ip aşağıya düşmez. Risel ayrıca yığın düz bir eksende döndürülmesine yardımcı olur.

Yığ ve risel yardımıyla oluşturulan iplikler, podes denen bir alet yardımıyla daha kalın hale getirilebilirler.


(Kaynak: Recep Koyuncu arşivi)