29 Eylül 2017 Cuma

Halk Plastik Sanatları Yönüyle Rize

Halk Plastik Sanatları Yönüyle Rize
Etrafı geçit vermeyen yüksek dağlar ve vadilerle çevrili olduğu için kapalı bir coğrafyası vardır. Tarım, hayvancılık ve endüstri üzerine kurulu ekonomik düzenin olduğu yörede, insanların, bakırcılık, demircilik, taşçılık, dokumacılık, marangozluk, yorgancılık, tulumculuk, kemençecilik vb. meslekler ifa ettikleri ve ürettikleri eserleri de ülkenin çeşitli yerlerine pazarladıkları bilinmektedir.
Bu çalışma, yörede, el emeğine dayalı olarak ortaya konan ve halk plastik sanatları kapsamına giren tulumculuk, kemençecilik, bakır işçiliği, demircilik, sepet örücülüğü, yorgancılık, Rize bezi (feretiko) dokumacılığı, çorap örücülüğü konularını içermektedir. (s. 172)

Rize ili, geçit vermeyen yüksek dağlar ve vadilerle çevrili olması, devamlı yağmurlu iklimi ve tarıma elverişli olmayan engebeli arazi yapısından dolayı Karadeniz Bölgesi’nde kurulan medeniyetleri cezbetmemiş, bu sebeplerle de savaş ve göç gibi önemli olaylara kapalı olmuştur. (s. 173)

Kapalı bir coğrafyada bulunan Rize’nin, ekonomik faaliyetleri, geçmişte tarım, hayvancılık, ticaret, endüstri ve balıkçılık üzerine kurulu idi.
Geçim kaynakları kıt olduğu için yöre insanları çeşitli mesleklere yönelmişlerdir.

Yöre insanının, maddeye şekil vererek ortaya koyduğu bu eserler, bölgenin halk plastik sanatlarının oluşmasını sağlamıştır. …bu eserler güzel sanatlar kapsamının dışında tutulmaktadır. (s. 174)

Tulumculuk
Bazı yiyecek ve içecekler için koruyucu kap olarak kullanılan, önü yarılmadan bütün olarak yüzülmüş hayvan derisine tulum denir.
Bu hayvan derisi, uçlarından birine nav, bir diğerine de ağızlık eklenerek, üflemeli bir çalgı haline getirilmektedir.
Rize ve çevresinde geleneksel müzik aleti olarak kullanılan tulum üç aşamalı bir üretim süreci sonucunda ortaya çıkmaktadır.
Birinci aşamada gövdeyi oluşturacak deri hazırlanmaktadır. Yapımı, 6 – 7 aylık bir oğlağın temmuz ya da ağustos ayında kesilmesi ve derisinin bıçaksız bir şekilde yüzülmesiyle başlamaktadır. Derinin iç kısmına kireç ve mısır unu sürülerek kılların tamamen temizlenmesi sağlanmaktadır. Daha sonra süt ya da şırat (peynir suyu) içine konarak, içine üç - dört avuç tuz, bir avuç şap ve bir miktar da mısır unu konularak terbiye edilmektedir. Derinin bel ve boyun kısımları lastiklerle bağlanmaktadır. Bu işlemlerin ardından derinin arka ayakları tamamen kesilmekte kıvrıla kıvrıla yukarı doğru çıkarılarak dikilmektedir. Oğlağın ön bacaklarından biri ağızlık bir diğeri de nav kısmı için kullanılmaktadır.
İkinci aşamayı nav ve ağızlık yapımı oluşturmaktadır. Bu parçalar, çok değerli bir ağaç olan şimşir ağacından yapılmaktadır. İşlenmesi oldukça zor olan bu ağaç, çok sert ve dayanıklı olduğu için tercih edilmektedir. Nav, analık evi ve kepçe kısımlarından meydana gelmektedir. (s. 175-176)
Tulum, iki analıklı yani iki kanallı olması ve birbirine denk düşen iki ses vermesi açısından dünyadaki üflemeli çalgılar arasında tektir. Bir navın yapımı, akordu da dâhil olmak üzere on beş günde tamamlanmaktadır.
Son aşama, derinin üzerine geçirilecek kılıfın yapımıdır. Bu kılıflar kadife kumaştan yapılmaktadır. Buna süsleme amacıyla simli iplerle yapılan sutaşları eklenmektedir.
Bakımı yapılmayan tulum, sıcak havada kurumakta, ıslanırsa da çürümektedir. Bunların olmaması için badem yağı sürülerek, hafif nemli kalması sağlanmaktadır.

Kemençecilik
Yayla, diz üzerinde çalınan, kemana benzeyen üç telli küçük bir çalgıdır. İlk olarak ne zaman ortaya çıktığıyla ilgili olarak kaynaklarda çeşitli iddialar mevcuttur. Karadeniz Bölgesi’nde özellikle Rize, Trabzon, Giresun ve Ordu’da yaygın olarak kullanılan kemençeye Rize ve yöresinde cili, cilili de denilmektedir.
Yapımında erik, dut, ardıç, incir gibi sert ağaçlar, hem sağlam olmalarından hem de iyi ses vermelerinden dolayı tercih edilmektedir.
Baş, boyun, gövde, üst – orta - alt eşik, akort burguları, klavye, yay, kapak, kulak, kravat, can direği gibi bölümlerden oluşan kemençe yapımına, tekne kısmının yani ana gövdenin hazırlanmasıyla başlanmaktadır. Bu parça, makinede dört köşe olacak şekilde kesilmektedir. Kesilen parça üzerine çalgının ana hatları çizilir. Gövdenin içi, kalın bir matkap ucuyla boşaltılır. Gövdenin dışı ve içindeki fazlalıklar alındıktan sonra zımparayla düzeltme işlemine geçilir. Kemençenin boğaz adı verilen elde tutulan üst kısmı bıçakla şekillendirilir. (s. 176-177)
Tekne kısmının tamamlanmasının ardından beyaz ladin çamından üstüne konacak kapak kısmı hazırlanmakta ve teknenin üstü kapatılmaktadır. Bu işlemlerin ardından kulak takılacak kısımlar delinmekte ve akort kulakları eklenmektedir. Kemençenin önüne takılan ve tellerin üzerinden geçirildiği kısım kravat olarak adlandırılmaktadır.
Gövdenin alt uç kısmına kurbağacık adı verilen parça telle tutturulmaktadır. Bu işlemlerden sonra kapağa birbirine paralel iki ince delik açılmaktadır. Bu deliklerden birinin alt kısmına küçük bir ağaç parçası yerleştirilmekte ve bu can direği olarak adlandırılmaktadır. Bu takılmadan kemençenin ses çıkarması mümkün değildir. Kemençenin telleri takılmadan önce cilalama işlemi gerçekleştirilir. Ardından gövdenin alt kısmına ters u biçimde eşek olarak adlandırılan parça eklenmektedir. Bu parça, kulaklardan aşağıdaki kurbağacığa uzanacak kemençe tellerini taşıması amacına hizmet etmektedir. Bu işlemlerin ardından kemençeye telleri eklenerek, kullanıma hazır hale getirilmektedir.
İnce uzun bir çubuğa takılan atkuyrukları ya da misina ile yapılan yaya, sesi daha iyi vermesi için reçine sürülmektedir. Kemençenin fiyatını çıkardığı ses belirlemektedir.

Bakır İşçiliği
Bakır kolay dövülen ve işlenen bir elementtir. Bu özelliğinden dolayı eski çağlardan beri her türlü işte tercih edilmiştir. Osmanlı İmparatorluğu zamanında bakır madeni yataklarının 19. Yüzyıla kadar işletildiği, buralardan elde edilen bakırların, olağanüstü bir işçilikle işlendiği, günümüzde müzelerde sergilenen eserler yoluyla kendini göstermektedir. (s. 177)

Geçmişte Rize yöresinde yaşayan halkın, günlük hayatta, burada yaşayan bakırcılar tarafından üretilen, bakır eşyaları kullandıkları Şer’iyye Sicil Defterlerinden (Pehlevan, 2008:150) anlaşılmaktadır.
Yörede, bakır eşya üretiminde kullanılacak malzeme, Zonguldak, Trabzon, Samsun gibi illerden temin edilmekte, örs, tokmak, çekiç, makas, körük, eğe, kaynak makinesi gibi araçlarla, dövme tekniği kullanılarak şekillendirilmektedir.
Bakır işleme, ham bakırın, yapılacak eser ölçüsünde makasla kesilmesiyle başlanmaktadır. Daha sonra kesilen parça örs üzerinde, şimşir ağacıyla yapılan tokmakla, çukurlanıp, şekillendirilir. Parçanın, körükle ısıtılarak yumuşaması sağlanır. Tuz, şap yağı, nişadır (amonyak tuzu) ve suyla yapılan karışım buna sürülmekte ve suya sokularak temizlenmekte, birbirlerinden farklı boyutlardaki çekiçlerle dövme işlemine geçilir. Yapılan eşyada, sap kısmı olacaksa, birleştirileceği kısımlara teneşir ve kaynak tozuyla hazırlanan karışım sürülmekte ve kaynak makinesiyle lehimleme gerçekleştirilir. Bu işlemlerin ardından yüzeydeki fazlalıklar eğeyle alınır ve zımpara ile parlatılarak tamamlanır. Bakırın mutfak eşyası olarak kullanılabilmesi için kalaylanması gerekmektedir. Kalaylanmadan kullanılan bakır, zehirlemektedir. (s. 178-179)

Demircilik
Türklerin, en büyük sanatlarından biri olan demircilik sayesinde, diğer kültürler üzerinde hâkimiyet kurdukları bilinmektedir. Çin, Türk ve Arap kaynakları, Türklerin atalarının demirci olduğunu belirtmektedir.
Rize’de demircilik sanatının son temsilcisi dede mesleğini sürdüren, İrfan Karaeli’dir. Rize’nin kazma, balta, orak gibi demir ürünlerini yapmaktadır. (s. 180)

Sepet Örücülüğü
Günümüzde Anadolu’da, uygun hammaddenin bolca bulunduğu Akdeniz ve Karadeniz Bölgesi’nde neredeyse tüm illerinde özellikle Göller Bölgesi, Trabzon, Kastamonu ve Rize’de sepet örücülüğünün devam ettirildiği ve günlük hayattaki taşıma, saklama gibi ihtiyaçlar için örülüp kullanıldığı bilinmektedir.
Hammaddesi bitkisel liflerle oluşturulan ürünler arasında yer alan sepetlerin Rize halk sanatları içinde önemli bir yeri vardır. Üretilen sepetler daha çok çay, mısır, fasulye, patates, fındık ve çeşitli sebze-meyvenin taşınmasında kullanılır.
Rize sepetlerinde malzeme olarak kestane, fındık ve gumar ağaçları kullanılmakta, yapımında bıçak ve tokmak gibi araçlardan yararlanılmaktadır. Yöre sepetleri, kalın ve ince örgülü olmak üzere iki çeşittir. Ağır yüklerde kalın sepet örgüsü kullanılırken, hafif malzemeler için ince örgü tercih edilmektedir.
Yaprak taşımak amacıyla yapılan sepetlere çiten, çay ya da fındık taşımak amacıyla yapılan sepetlere toka ya da sele, meyve taşımada kullanılanlara galat, tezek – gübre taşımak amacıyla kullanılan sepete kalaf, üzüm taşımak amacıyla yapılan ince uzun sepetlere tiyeter ya da kuiça, kulpsuz yapılanlara da çehter ya da cufe denilmektedir.
Bunların her birinde kullanılan malzemeler taşınacak ürüne göre farklılaşmaktadır. Örneğin meyve ya da sebze taşınacak sepetlerde fındık ağacının dalları yontulmadan kullanılmaktadır. (s. 181-182)

Yorgancılık
Kökeni Orta Asya’ya dayandırılan yogurkan - yorgan, göçlerle Anadolu’ya gelip yerleşen insanlar tarafından üretilmeye devam edilmiştir. (s. 182)

Yörede yorgan yapımında, diğer yöre yorgancılarının kullandığı gibi kumaş, tebeşir, pergel, makas, yüksük, makine ve kalıp gibi malzeme ve araçlardan yararlanılmaktadır.
Yapımı, ilk olarak deri ya da saten kumaşın, mermerşahiyle, bir kenarı açık kalacak şekilde dikilerek kılıf oluşturulmasıyla başlamaktadır. Kılıfın içi pamuk, yün ya da elyafla doldurulmaktadır. Elyaf, yorganın hafif olması için tercih edilmektedir. İçi doldurulan kılıf, içindeki malzemenin kabarması için hallaç motoruna atılmaktadır.
Kabartma işleminin ardından, kılıfın açık olan kısmı da dikilmekte ve hazırlanan bu parça, yüzeyinin düzleştirilmesi için sopalanmaktadır. Sopalama işleminin ardından, içindeki malzemenin kaymaması, yüzeye tutturulması için illeme (teyelleme) yapılmaktadır. İllemenin ardından, kıy işlemine yani kenar sıralarının çekilmesi aşaması gerçekleştirilmektedir. Yorgan yüzeyine uygulanacak deseni, renk belirlemektedir. (s. 183)

Çorap Örücülüğü
Geçmişteki kadar yoğun olmasa da, kırsal kesimde yaşayan kadınlar, hem geleneksel kültürlerini devam ettirmek hem de boş zamanlarını değerlendirmek için örücülük yapmaktadır.
Geçmişte, kendi eğirdikleri ve doğal boyalarla renklendirdikleri yün ipleri kullanan Rizeli kadınlar, bugün hazır yün, pamuk ya da orlon iplerden yararlanmaktadır.
Rizeli kadınlar, beş şiş kullanmaktadır. Düz ya da fantezi örgü olmak üzere iki farklı teknik kullanılmaktadır. Düz örgü de herhangi bir desene yer verilmezken, fantezi tekniğiyle yapılanlarda kabarık desenler bulunmaktadır.
Çoraba, peceh (burun) kısmından başlanmaktadır. Peceh, normal ve tatpeceh olarak ikiye ayrılmaktadır. Normal peceh, çorap başlangıcından sonuna kadar aynı şekilde devam eder. Tatpeceh de ise çorap yırtıldığı zaman uygulanmaktadır. Çorap uzunluğu, baldır ya da dizlere kadar olmaktadır.
Kadınlar için örülenler, erkeklerinkinden telli ve süslüdür. Kadın çorapları tek ya da iki tellidir. Bunlara bazen üçüncü bir iple, çalik denilen kabarık desenler eklenmektedir. Bu sebeple desenliler, çalikli da olarak isimlendirilmektedir.
Bir kadının çorabında ne kadar desen varsa, çorap o kadar kıymetlidir ve ören kişinin marifetini göstermesi açısından da önemlidir.
Genç kızlar, evlenecekleri zaman kaynanaları için ağır desenleri olan çoraplar örmek zorundadır. Bu, kaynanaya verilen değeri yansıtmaktadır. Bunun yanı sıra her genç kız, bir başkasının çeyizi için imece usulü çorap örmektedir. Geçmişte, yeni gelinlerin, evlerine gelen her misafire, yün çorap hediye etme zorunluluğu vardı ve bu, misafire verilen kıymeti göstermekteydi. (s. 185)

Rize Bezi (Feretiko) Dokumacılığı
Rize bezi ya da feretiko olarak bilinen bezler, hint kenevirinden (kendir) elde edilen iplerle dokunmaktadır. Rize ve yöresinde dokunduğu için bu isimle anılmaktadır.
Rize bezi ile ilgili ilk bilgilere, Fatih Sultan Mehmet’in fermanlarında rastlanmaktadır. Bunun dışında Evliya Çelebi de Rize bölgesinde top top kumaşların yapıldığından bahsetmektedir.

Tezgâhta, makas, bıçak, mekik, demtiş (kopan ipin takıldığı alet), masura gibi araçlar yardımıyla dokunan bu bezlerin, çözgü ipi pamuk, atkısı ise kendirdir. Argaç (çözgü) Adana’dan, arış (atkı) ise Norveç, Romanya, Hindistan’dan getirtilmektedir. Geçmişte, Rize’nin Salarha ilçesinde kendir yetiştirildiği ancak devlet tarafından ekiminin yasaklanmasıyla, ithal edilmeye başlandığı, ipek böcekçiliğinin yapıldığı süreçte de, çözgü iplerinin ipek malzemeli olduğu bilinmektedir.
Ortaya konacak ürünün ebadı, tezgâh boyutuna göre belirlenmektedir. Genel olarak eni bir metre iken boy ölçüsü değişebilmektedir. Düz (bezayağı) olanların yanı sıra ajur (delikli) işi olarak üretilenler de vardır. Bazılarında kabarık desenler yani kanaviçeler vardır.
Dokuma işlemi bittikten sonra kasar (ağartma) işlemine geçilmektedir. Rize’nin Kasar adı verilen köyünde yapıldığı için bu şekilde anılmaktadır.
Rize bezi, kışın sıcak, yazın serin tutma özelliğinden dolayı özellikle gömlek, atlet üretiminde, bunların yanı sıra perde, yatak odası – salon takımları gibi çeşitli ev eşyalarının yapımında da kullanılmaktadır. (s. 186)

1950’li yıllarda Rize’de çay ekiminin başlamasıyla, feretiko üretimi durmuş ancak daha sonra ek gelir sağlaması için kadınlar tarafından yeniden üretilmeye başlamıştır. 1980’de dağ köylerinde iki pedallı tezgâhların yerine dört pedallı olanlarla üretimin yapıldığı, günümüzde ise elektrikli tezgâhlarda, ithal edilen keten iplerle, üretimin devam etmektedir.

Pileki İşçiliği
Rize yöresinde yaşayan insanlar, mısır ekmeği pişirmek için taş malzemeden yapılan pilekileri kullanmıştır. Bunların malzemesi Çayeli, İyidere gibi ilçelerde yer alan taşhane ve taş ocaklarından elde edilmektedir. Pilekinin yapımında kullanılan taş, yumuşak ve ince kristalli olmasından ötürü kolay biçimlendirilmektedir.
Boyutlarına göre çeyrek, yarım, üççeyrek, koltuk ve büyük koltuk olarak adlandırılan bu gereç, özellikle gömme (gömeç) mısır ekmeği pişirmek için kullanılmaktadır. 1980’li yıllara kadar yaygın bir şekilde kullanılan pilekilerin yerini bugün, kuzineler ve elektrikli ocaklar almaya başlamıştır. (s. 187)

---
Taş, Ela. Halk Plastik Sanatları Yönüyle Rize. Sobider. Yıl:2, Sayı: 2. (s. 172-202). 2015


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder