Ed. Seyfi Başkan - Rize
Rize, tanık olduğu sosyo-kültürel olaylarla
öne çıkan önemli kentlerden biridir.
Jeopolitik konumu (…) siyasal ve sosyal
olaylar içinde yer alması sonucunu doğurmuş…
…yayla turizminin sürdürülebilmesi için
doğal çevrenin korunmasına da özen gösterilmesi gerekmektedir.
Bu bağlamda, Anadolu’nun varolan doğa,
tarihi ve kültür birikiminin bir envanteri…
Rize’nin Tarihine Bir Bakış (Mehmet Bilgin)
Strabon (MÖ. 64 - MS. 21) Trabzon ve
Giresun’un güneyine düşen dağlara Tibarenler ile eski zamanlarda Makronlar
denilen Sanni/Tzan/Canlar’ın bulunduğunu kaydederek Trabzon’dan sonra Kolkhis
bölgesinin geldiğini ve yukarı Kolkhis’de, tepeleri Heptakometler kavmi
tarafından işgal edilmiş (…) çok kayalık olan Skydises dağı bulunduğunu yazar.
Heptakometler’in Ksenophon’un Mosynekler
diye bahsettiği halk olduğunu, Paryados dağlarında yaşayan diğer halkların
tamamının vahşi olmasına rağmen, Heptakometler’in bunlardan daha kötü olduğunu
(…) üç Roma bölüğünü imha ettiklerini yazar.
Mosynekler (ağaçtan yapılmış kule gibi
evlere Mosyn denildiği için adları Mosynek) Strabon bunların Heptakometler
(Yediköylüler) olduğunu bildirir (Delibal’ı kaselerle yol üzerine bırakırlar,
Romalı askerler bunları yiyerek uykuya dalar, onlarda saldırıp hepsinin
hakkından gelirler).
Pontos Kralı Mithridates Roma ordusundan
kaçıp Kırım’a, oğlunun yanına gider (MÖ. 66). Roma Ordusu Kelkit yakınlarında
kışlar. Dönüş yolunda Heptakometlerin saldırısına uğrarlar.
Heptakometler (Yediköylüler) Rize için
yabancı bir isim değil: Osmanlı Döneminde İkizdere vadisindeki bölge Kurayiseba
yani Yediköyler adı ile anılırdı. Delibal da bu bölgede Tutanbal olarak
bilinir.
Yazılı kaynaklarda Rize adına ilk defa
Arrianus’un “Periplo” (Gemi Yolculuğu) adlı eserinde rastlıyoruz (MS. 131-132).
W.E.D. Allen, A History of the Georgian
People adlı eserinde Karadeniz’de Rumca sanılan birçok yer isminin lazca
olduğunu ileri sürer. Athenai (Pazar ilçesinin eski adı) isminin Lazca’da
“Gölgelerin olduğu yer,” Yunanca pirinçten ileri geldiği iddia edilen Rhizaion
/ Rize’nin lazca “İnsanların ve askerlerin toplandığı yer” Mapavri (bugünkü
Çayeli) isminin ise “Yapraklı” anlamına geldiğini belirtmektedir.
Trabzon’un güneyinde Gümüşhane / Canca ve
Trabzon’un doğusundaki bölgelerde Canlar yaşamaktaydılar.
Bunlar Trabzonlulardan nefret ederlerdi (s.
20)
Araklı yakınlarındaki Zanike (Canike),
Ortaçağda Sürmene (Sousoumania sitesinin bulunduğu Canayer (bugün Buzluca Köyü)
Canlardan kalan izlerdir.
Arrianus (ayrıca), Canların haydutluk
ettiklerinden söz etmektedir.
Arrianus Ofi/Solaklı nehrinin doğusunda
kalan toprakları Kolkhların ülkesi olarak tanıtır.
Ksenophon Giresun ve Trabzon’u Kolkhların
ülkesi olarak tanıtmıştı. Aradan geçen 5 asır içinde Kolkhlar doğuya çekilmek
zorunda kalmışlar.
Arrianus Lazların Taupse civarında
yaşadıklarını belirtir. Pazar’dan sonraki topraklardan ise insansız ve isimsiz
olarak söz eder.
Romalılar, Rize’nin de içinde yer aldığı
bölgeyi Kapadokya eyaleti dahilinde yönetmişlerdir. Bölge daha sonra teşkil
edilen Pontos eyaleti içine katılmıştır.
Rize, Roma garnizonları tarafından
korunmaktaydı.
Rize kalesi bölgenin savunması açısından çok
önemliydi.
6. yüzyılda İran ülkesiyle yapılan
savaşlarda kalelerin önemi daha da artmıştır.
Canlar da bu dönemde Roma’ya karşı ayaklanmaktaydılar.
Kolkhis diye adlandırılan Karadeniz’in
Güneydoğu ahalisi Roma yönetiminden memnun değildi. Faş ve Rion nehirleri
arasında kalan bölgede yaşayan Lazika ahalisi de Romaya karşı Sasanilerden
yardım istemiş, merkezi Petra’da bulunan Bizans garnizonunun Trabzon’a kadar
geri çekilmesine neden olmuş. Bu dönemde (6. Yüzyıl) yapılan savaşlarda Bizans
sınırı Çoruh’un batısına, Asparos’a kadar çekildi.
7. yüzyılda da Bizans-İran savaşları devam
etti.
11. yüzyıldan itibaren bölgede Türk
akıncıları görülmeye başlandı. 1073-1074 yıllarında Türk akıncıları Trabzon
bölgesini ele geçirdiler.
Aynı dönemde Rize’nin doğusu Gürcü
akınlarına maruz kalkıştır.
Theodor Gavras 1075’te bölgede Bizans
kontrolünü yeniden tesis etti. Artan Türkmen akınları a rağmen Gavras hanedanı
bölgede uzun süre otoritesini korumayı başardı.
Bizans tahtından ihtilalle devrilen Komnenos
ailesinin varisi olan Aleksius ve David adlı iki kardeş, Gürcistan Kraliçesi
Thamara’nın adamları tarafından saraydan kaçırılıp Kolkhid bölgesine götürüldü.
Olaydan 18 yıl sonra 1204 yılında Latinler Bizans’ı yağmalamaya başladı. Batıda
bunlar yaşanırken Aleksius ve David, çoğunluğunu Kumanların teşkil ettiği bir
ordu ile Trabzon’u ele geçirdiler.
Bugün İkizdere’nin dağ köylerinde yaşayan
Kumbasarlar, bir dönem Gürcü ordusunda başkomutanlık yapan ve Kraliçe Thamara
tarafından görevinden alınan Kumbasar ailesine mensupturlar. (s. 26)
Tekstil ve ticaret merkezi olan Rize Trabzon
merkezli Rum krallığına bağlı bir kaza (Bandon) idi.
İspanya Kralı adına Timur’a giden Clavijo,
dönüş yolunda Hemşin bölgesinden geçer (1405). Bölge halkının hırsız ve eşkıya
olduğundan söz eder.
Hemşinliler, Akkoyunlular ile aynı atadan
gelirler ve onlardan daha ileri dönemde İslam’a dönmüştürler. (s. 28)
Koyun besleyen Akkoyunlulara bağlı
Pornak/Purnak boyundan yadigâr Purnak ismi Hemşin’in yaylarında yaşamaktadır.
Bölge halkının “kulaklı” dediği usta demirci
işi bir ucu kurtbaşı diğeri stilize edilmiş koçbaşı şeklindeki kapı menteşeleri
Hemşin kültüründen kalan izlerdir.
Hemşin bölgesi 1458’de Akkoyunlulara tabi
oldu. Tabi olmayanlar kılıçtan geçiriliyordu.
Fatih 1461’de Trabzon Krallığını ortadan
kaldırdı.
Fethi müteakip bölgeye çeşitli boylardan
Türkler gelmeye başladı (en başta Çepniler).
Karamanoğulları ortadan kaldırıldıktan sonra
Karaman ahalisinden gelenler oldu.
Rumelinden sürgün edilenler bölgeye
getirildi (en çok Arnavutlar). Kosova, Siroz, Yenişehir, Kalkandelen gibi
Balkan şehirlerinden insanlar bölgeye sürgün edildi. Bunların torunlarının
bazısı geldikleri şehirlerin ismini soyadı olarak kullanmaktadır.
Akkoyunlular ile Safeviler savaşırken,
Safevilerden kaçan Akkoyunlular Trabzon sancağına sığındılar.
Osmanlı döneminde Lazlar, hudut bekçiliği
yapmıştır.
Gürcü ve Abhaz yağmacılarına karşı mücadele
etmişlerdir.
1461-1483 yılları arasında Rize ve Pazar
bölgesine yağma için üç büyük baskın yapılmıştır. Birincisini Gürcüler,
ikincisini Gürcülerin yanında Ermeniler, üçüncüsünü ise Megreller (defterlerde
“Mamiyan Kâfiri” şeklinde kayıtlıdır) yapmıştır.
Yağmacı Abhazların yerini ileriki yıllarda
Rusların bölgeye sürgün ettiği Kazaklar alır.
Tuzcuoğlu Memiş, 1715’te doğmuştur.
Hopa eşrafından Hamdi Bey’in oğludur.
Mültezimlik yapan Memiş Ağa, devlete vergiyi
peşin ödeyip köylere tahsildar sokmaz, askerlik çağına gelen gençleri de
kapısında toplardı.
1772’de vali yapılan Canikli Hacı Ali
Paşa’dan sonra Trabzon’da valilik, bir dönem babadan oğula / kardeşe geçerek
sürdürüldü.
Memiş Ağa, yaşı 100’e dayandığı bir dönemde
hakkında ölüm fermanı çıktı. 1815 yılında bölgede bir isyan hareketi başlattı.
23 Temmuz 1816’da Trabzon limanını basarak
limandaki malları yağmaladı.
18 Ağustos’ta Trabzon, Memiş Ağa’nın eline
geçti.
1817’de Of’ta kıstırılan Memiş Ağa ve
kuvvetleri ile Osmanlı arasındaki muharebe 2 ay sürdü 26 Ekim 1817’de Memiş Ağa
ele geçirildi.
Bu olaylardan sonra Tuzcuoğulları Rumeline
sürgün edildi.
Rize İl Merkezi ve İlçelerindeki Tarihi
Eserler (Haşim Karpuz)
Eşsiz tabiat güzellikleri, zengin halk
mimarisi ve halk bilim değerlerine sahip şehrimiz…
Tabiat ve insan coğrafya ile de mimari
bütünleşerek eşsiz bir uyum sergiler.
Dört mevsim renkli ormanlarda eser rüzgâr
(!) derelerin çağıltısı…
Çiçeklerle çevrili yayla yolları, çay
bahçeleri, tulum ve kemençe sesleri…
Yayla yerleşmelerinin ünlüleri: Varda,
Gölyayla, Ovit, Karos, Ambarlı, Varap, Varoş, Elevit, Trovit, Palovit, Çiçekli
Ayder, Başhemşin, Karvan, Taşlı…
Yöre insanı tarım, hayvancılık, denizcilik
ve gurbetçilikle geçindi.
Çay tarımından plansız yapılaşma
(betonlaşma) ortaya çıktı.
Rize’nin öncelikle çözümlenmesi gereken
sorunlarının başında doğal ve kültürel çevrenin korunması gelmektedir.
1- Rize Kalesi
Aşağı kale tamamen yok oldu.
İç Kale: Doğal bir yükselti üzerine
kuruludur.
Kapının sağında (…) Ekrem Orhon’un mezarı
bulunur.
2- Bozuk Kale
Gündoğdu Köyü’nde yer alan küçük bir
gözetleme kulesidir.
3- İskender Cafer Paşa Cami
Klasik dönem Osmanlı mimarisi izlerini
taşıyan tek camidir. 1570 yılında yaptırılmıştır.
Son cemaat mahalli ahşaptır.
4- Gülbahar Sultan Cami
5- Kale Cami
İç kalenin güneyindedir. 1658’de
yapılmıştır.
6- Küçük Gülbahar Hatun Cami
1959’da yenilenmiştir.
7- Müftü Mahallesi Cami
1785’te yapıldı, 1965’te yenilendi.
Mihrabı taş, minberi ahşaptır.
8- Orta Cami
1737’de yapıldı. 1941’de yeniden inşa
edildi.
9- Reşadiye Cami
İlkin 1671’de yapıldı. Bugünkü cami 1962’de
yapıldı.
10- Camiönü Cami
Fener Cami olarak da bilinir. 1698’de
yapıldı. 1949’da yeniden yapıldı.
11- Değirmendere Cami
12- Taşçıoğlu Cami
13- Şeyh Cami
14- Şehirler Çeşmesi
15- Kütüphaneler
16- Rize Atatürk Müzesi (Mataracaı Mehmet Efendi
Evi)
17- Merkez Uzun Kaya Köyü Cami
18- Eski Rize Evleri
Şehir merkezinde az sayıdaki eski ev koruma
altına alındı.
Yığma taş ve dolma tekniğiyle yapılmış
evler, dört yana eğimli çatılar sahiptir.
Tuzcuoğulları evi Rize’nin en eski
evlerinden biridir.
Ardeşen
1- Ekşioğlu Cami
1869 tarihlidir.
2- Seslikaya Köyü Cami
Ahşap süslemeli camilerin güzel bir
örneğidir.
3- Seslikaya Süleyman Dede Türbesi
4- Tunca Köyü Cami
Minberi ahşaptır.
5- Yukarı Durak Cami
Kapı kanatları ve minberi orijinaldir.
6- Işıklı Cami
Ahşap minberi ve mahfili süslemeleri
bakımından önemlidir.
Çamlıhemşin
1- Zil Kale
2- Kale-i Balâ (Yukarı Kale)
Diğer bir adı da Varoş Kale’dir.
3- Şenköy Cami
4- Aşağı Çamlıca Köyü Cami
Caminin minberinde ahşap işçiliğinin ne
güzel örneklerini görmek mümkündür.
5- Şenyuva Köprüsü
Tek bir kemerle Fırtına Deresini geçen
köprü, bölgenin en eski köprülerindendir.
6- Köprüköy Köprüsü
Çayeli
1- Cafer Paşa Cami
2- Ormancık Cami
Cami, ahşap ile oya gibi süslenmiştir.
3- Kaptanpaşa Buzlupınar Köyü Köprüsü
Fındıklı
1- Fındıklı Merkez Cami
2- Çağlayan Köprüsü
3- Çağlayan Mustafa Hacaloğlu Evi
4- Hurşit Bey Evi
5- Meyveli Köyü Cami
Güneysu
1- Kıbledağı Cami
2- Kiremit Köyü Aşağı Mahalle Cami
Hemşin
1- Baltacı Cami
2- Bilen Köy Cami
İkizdere
1- Çamlık Köyü Merkez Cami
2- Şimşirli Köyü Cami
3- Güneyce Hacı Şeyh Cami
4- Güneyce Köprüsü
Kalkandere
1- Zıvane Köprüsü Cami
Bölgenin ahşap camilerinin en güzel ve iyi
örneklerinden birisidir.
Pazar
1- Kız Kalesi
2- Cihar Kale
3- Yücehisar Cami
Bizans dönemi yapılar askeri yapılardır.
Türk devri yapılarda ahşap süslemeler dikkat
çeker.
Rize El Sanatları - (H. Örcün Barışta)
…çağdaşlaşma ile orantılı olarak yavaş yavaş
el sanatları yerini endüstri ürünlerine bırakmaktadır.
Zengin bitki örtüsüne sahip olan bölgede ağaç işlerinde kızılağaç, şimşir, ıhlamur, kestane, ceviz, fındık, gürgen, erik, elma gibi ağaçlar kullanılır.
Bu ağaçlarla yapılan eşyalar; çekme sofra,
iskemle, kaşık, tekne, kovan, yayık, kadı, gerdel, kepçe, ezmelik, beşik,
sandık vs.
…iskemleler Rizelilerin güzelle yararlıyı
bütünleştirdikleri tasarımlar olarak dikkat çekmektedir.
Beşikler boya kullanımıyla dikkat çeker.
Beşikler ahşaptan boncuk kesilerek süslenir.
Bitkisel örücülüğün Rize el sanatlarında
önemli bir yeri vardır.
Örücülük, sarmaşık, mısır kapçığı ve mısır
fidesinden elde edilen iplerle yapılmaktadır.
Fındık dallarını çıtlatıp kırdıktan sonra
çakıyla kesilen düz şeritlerle örülen sepetler ayaklı (topuklu) ve ayaksız
olmak üzere iki türlüdür.
Topuksuz parçalar yayvan gövdeli ve
genellikle saplı tasarımlara sahiptir.
Topuklu parçalar ise tek topuklu, ağız
kısmına doğru genişleyen üzüm toplamaya yarayan, ince uzun gövdeli tiyeter,
daha büyük boyutlu iki topuklu ve topuklarına ip bağlanarak sırtta taşınan çay
sepeti / sırt sepeti ve üç topuklu yük sepetidir.
Dokumacılık
Dokumalar bir renkli (monokrom) ve birden
fazla renkli (polikrom) dokumalar olmak üzere iki türlüdür.
Tek renkli dokumalar kendir ipi olarak
isimlendirilen kenevir ipiyle dokunanlar, yalnız pamuklu iplikle dokunanlar ve
kendir ipi, ipek iplik, pamuklu iplik bileşimleriyle dokunan yörede melez
olarak isimlendirilen dokumalar şeklinde gruplandırılabilir.
Atkısı ve çözgüsü kendir ipinden yapılan
dokumalar kalın kendir ipinden dokunmuş sert ve seyrek bir dokuma türü olan 40
cm eninde natürel bej renkli bir dokuma türü olan feretiko, feretikodan daha
kalın dokunmuş olan şal kuşağı, son olarak da en kalın kendir ipinden dokunmuş
olan çuval görünümündeki çay soldurma bezi (şut bezi)…
İşlemeler
Tenteneler ince örgü alanında büyük
zenginlik arz eder.
El Örgüleri
Yün ve kıl işleri
Başlık, kazak, hırka, yelek, eldiven ve
çorap türlerinden oluşan el örgülerinin arasında çoraplar fark edilir.
Ya kısa ya uzun konçlu olarak yapılan
çorapların beş şişle örülenleri ünlüdür.
Yorgancılık
Genellikle yüzü ve astarı farklı ve kumaştan
örneğin ipek atlas, mermeşahi, basma vs. kumaşlardan hazırlanan yorgan
kılıflarının ya pamuk ya da yünle doldurulduğu, tek dikişle dikildiği ve
ağırlıkla çift kişilik yorgan yapıldığı görülmektedir.
Bakırcılık
Rize bakırcılığında genellikle dövme tekniği
uygulanır.
Teneke işleri - Demircilik
Teneke fenerler,
Çayeli’nin tenekeciler çarşısında yakın
zamana kadar bulunabilen fenerler teneke olarak isimlendirilen ince galvanizli
sacdan yapılmaktaydı.
Taş işçiliği
Rize’nin taş işçiliği örnekleri arasında
pleki (peleki) adı verilen tandırların önemli bir yeri vardır.
Ahşabın Kimlik Bulduğu Rize Geleneksel
Mimarisi / (Cengiz Eruzun)
Bir yörenin mimarisini, o yöre insanlarının
yaşamla ilgili ihtiyaçları ile bu ihtiyaçların karşılanabilmesinde yararlanılan
olanakların uyumu belirler.
Kıyı kesimler, iç kesimlerden göç
almaktadır.
Eskiler, korsan saldırıları nedeniyle kıyı
şeridini güvenli bulmazlardı.
1000 metreden yüksekte geçici yerleşmeler daha
basit ve küçüktür. Bu evler Began ve Koliv olarak adlandırılır.
Yaylalar
Yayla evlerinde hayvan barındırılan
mekânlara, insana ayrılan mekândan daha fazla ihtimam gösterilir.
Ev yerinin seçiminde suya yakınlık, sabah
güneşini görme, ekili alanları kontrol edebilme, çığ tehlikesinden uzak olma ve
manzara önemli ilkelerdir.
Çay üretiminin yaygınlaşmasıyla geleneksel
üretimin pek çoğundan vazgeçildi.
Serender ve ambar gibi yerleşim üniteleri
önemlerini yitirdi.
Ahşap kolay bulunduğu ve kolay işlendiği
için bölgenin temel yapı malzemesidir.
Daha çok çam, ladin, kayın, kestane gibi
dayanıklı ağaçlar tercih edilir.
Kıyı kesimlerinde kestane, iç kesimlerde çam
daha çok tercih edilir.
İkinci derecede kullanılan yapı malzemesi
taştır.
Ahşap yığma
Ahşap yığma, yatay konumda üst üste
bindirilerek dizilen taşıyıcı ahşap elemanlarla kurulan yapı sistemidir.
Dikey elemanlar yalnızca kapı ve pencere
kenarlarına zorunlu olarak yerleştirilmektedir.
Kütük yığma
Yerleşim birimlerinin tek katlı yardımcı
yapılarında ve yayla evlerinde uygulanmıştır.
Yayla evleri balta ile işlenmiş silindirik
kütüklerin yatay olarak üst üste dizilmesiyle kurulur. Köşelere yörede kara
boğaz denilen geçmeli birleşme detayı uygulanır.
Ahşap taşıyıcılar birleştirilirken uçları
dışarıya taşırılır.
Pencereler yatay kütüklerin kertilmesiyle
elde edilen deliklerden ibarettir.
Çatıda yine balta ile işlenmiş daha ince
kesitli ahşap malzeme kullanılmıştır. Üzerine kütüklerin balta ile yarılmasıyla
elde edilen hartamalar bindirmeli olarak yan yana ve arka arkaya dizilir.
Yontma ahşap yığma
Köy ve kasaba evlerinin eski örneklerinde
üst katlar yontma ahşap yığma sistemi yapı sistemi ile inşa edilmiştir. İlk
örneklerinde balta ile yontularak elde edilen 7-10 cm kalınlığındaki tahtaların
yatay konumda taşıyıcı olarak kullanıldığı görülmektedir.
Köşeler daha hassas işlenmiş boğaz geçme
detayları geliştirilerek birleştirilmiştir.
Kilit, halka ve çengel gibi pencere ve kapı
kullanımı için gerekli olan elemanlar döğme demirden yapılmıştır.
Çatı örgüsü iç kesimlerde hartama kıyı
kesiminde ise alaturka kiremittir.
Ahşap karkas
Kalın ve taban ağaçları köşeleri boğaz ya da
kurt boğazı geçmelerle birleştirilerek yatay konumda yerleştirilir.
Taban ağaçlarının önceden belirlenmiş
noktalarına köşe ve ara dikmeler dikmedir. Direk başlarına da yatay kirişleme
atıldıktan sonra üç ya da dört eğimli çatı strüktürü kurulur.
Ahşap karkas yapı strüktürü yörede çatma
sistem olarak bilinir.
Karkas sisteminin yüzey boşlukları ahşap ya
da taş malzeme ile doldurularak yüzey oluşturulmaktadır. Eğer bu dolgu yatay
olarak ahşap tahtlarla sağlanıyorsa blok ahşap dolma kare ya da dikdörtgen
şeklindeki boşluklara teker teker aynı formda taşlar diziliyorsa göz dolma,
üçgen şeklindeki boşluklara birden fazla taş parçaları harç ile
yerleştiriliyorsa muskalı dolma adını alır.
Yatay taşıyıcıların taşıdığı direklerin
arası dikey elemanların yakın aralıklarla ızgara oluşturduğu yine araları
harçla taş parçaları doldurularak kapatıldığı yörede çakatura olarak tanımlanan
cephe dolgu sistemi vardır.
Blok ahşap dolma
Yatay ve düşey ahşap yapı elemanlarının
aralarındaki boşluk yatay olarak blok ahşaplarla doldurulan cephe sistemidir.
Göz dolma
Kıyı yerleşmeleri yapılarında göz dolma
tekniği yaygın olarak uygulanmış daha sonra yerini muska dolma ve çakaturaya
bırakmıştır.
3x10 veya 5x10 kesitli küçük ahşap
parçacıkların 17x22 veya 20x25 boyutlarında oluşturdukları kutu boşluklarla göz
dolma yüzeyinin strüktürü kurulur. Bu kutulara yassı dere taşları
yerleştirilir.
Ahşap yüzey kurgusuyla taş malzeme
arasındaki küçük boşluklar kireç harçlarla sıvanarak doldurulur.
Muskalı dolma
Muskalı dolma cephe sistemi detaylarındaki
ahşap geçme yerine metal bağlayıcıların devreye girmesiyle oluşmuştur.
Cephe yüzeylerinin düşey taşıyıcıları 22-25
cm ara ile yerleştirilir. Aralarındaki ahşap parçalar ile üçgenler oluşturulur.
Bu üçgen boşluklar içine kireç harç ile küçük taş parçaları yerleştirilir.
Çakatura
Muskalı dolma cephe tekniğinin daha da
basite indirgenmiş türüdür.
Karma yapı sistemi
Yığma ve karkas sistemlerinin bir arada
uygulandığı yapılar için kullanılır.
Yığma karkas sistemlere en tipik örnek, alt
katı payandalı direkler üzerine oturtulan ahşap yığma serender yapılarıdır.
Çatı kuruluşu
Duvarların yağmurdan korunabilmesi için
saçaklar alabildiğine geniş tutulur.
Çatı yüzeyleri iki, üç ya da dört eğimli
olabilir. Bu çatı türlerine yörede sırasıyla semer, üç omuz, dört omuz denir.
Üslup ve estetik
Rize mimarisinin başarısı, asırlardır
usta-çırak ilişkisi içinde zanaatın nesilden nesle aktarılmasına dayanır.
Yöre üslubunun en karakteristik özelliği göz
dolma dolgulu çatma yapılarda görülür.
Rize Halk Kültürü / (Süleyman Kazmaz)
Halk kültürü toplumların dış etkenlerden
uzak kalarak kendi ihtiyaçları için meydana getirdikleri maddi ve manevi
eserlerin toplamı olarak tanımlanabilir.
Halk kültürü eserleri iki kategoride
incelenir: maddi eserler ve manevi eserler.
Manevi eserler: şiir, hikâye, masal, meseli
tekerleme, gelenek, görenek, halk hukuku ve halk hekimliğinden oluşur.
Şiirde duygu ve heyecan birinci derecede ele
alınmakla birlikte Rize halk şiirinde bilgi ve düşünce ön plana çıkmaktadır.
Şiir, duygu ve heyecandan ziyade düşüncenin ifade vasıtasıdır.
Doğu Karadeniz’de mavi ve yeşil sürekli yan
yanadır.
Bölgede yaşayabilmek için insanın sürekli
olarak çetin bir mücadeleyi göze alması gerekir.
Mücadelenin başlıca vasıtası bilgi ve
düşüncedir.
Destanlarda mısralar (6+5) 11 hecelidir.
Birinci dörtlüğün 1-3, 2-4 mısraları öteki
dörtlüklerin 1, 2, 3 mısraları kendi aralarında; her dörtlüğün 4. mısraı
birinci dörtlüğün 2-4 mısraı ile kafiyelidir.
Konu itibariyle destanlar savaşlar,
kahramanlıklar gibi toplum üzerinde iz bırakan önemli ve acılı olayları ve
sevda ilişkilerini anlatır.
Türkü sözü biri şiir öteki de atma türkü
olmak üzere iki anlamda kullanılır.
Türküler şekil itibariyle yedişer heceli
beyitlerden oluşur.
Birinci mısraları serbest, ikinci mısraları
birbirleriyle kafiyelidir.
Türkü dalında eser verenler arasında Ömer
Çom önemli bir isimdir.
Atma türkü beyitler halinde icra edilir.
Şairin birisi bir beyit söyler, karşısındaki
de yine beyitle cevap verir.
Mısraların hece sayısı yedidir.
Başta düğünler olmak üzere şenliklerde ve
toplantılarda söylenir.
İki topluluk iki ayrı kol oluşturur. Her
kolun başında bir şair bulunur. Buna kolbaşı denir. Öteki kişiler de ses vermek
suretiyle kolbaşına yardım ettikleri için kürekçi adını alır.
Kol halinde türkü söylenirken çalgı
kullanılmaz.
Türkü söylenirken horon edilmez. Halka
şeklini alan iki kol türkünün havasına göre ağır ağır döner.
Atma türkü şairler için bir tür imtihan
alanıdır. Hangi şair karşısındakini susturur ise (tutturursa) o usta şair
sayılır.
Kadıbağı, düğünlerde, atma türkü söylemek
için, meydana getirilen bir topluluktur. Kol kola girerek bir halka
oluştururlar, kitle ses verir, biri söyler, ses ince ya da kalın olursa cevap
gelmez, orta söylerler.
Türkücüler birbirini iğneler, birbirinin
zayıf tarafına yüklenir.
Düğünlerde söylenen bir şiir türü de Selim
Sayma’dır.
Kızın ardından gelen düğüncü kızın evinde
önce Selim Sayma söyler.
Ocakta, tömelye denen taş kaldırılarak
ortaya getirilir. Sonra Selim Sayma’ya başlanır. Selim Sayma, bu başlığı
taşıyan şiirin koro halinde, kendine özgü bestesiyle söylenmesidir.
Selim Sayma kümelerden oluşur. Kümeler iki
kısımdır; birinci kısım 3 ya da 4 mısradır.
İkinci kısım nakarattır.
Mısralarda hece sayısı 8’dir.
3 mısralık kümelerde her üç mısra birbiriyle
kafiyelidir.
4 mısralık kümelerde ise 1, 2 ve 4. mısralar
birbiriyle kafiyelidir. 3. mısra serbesttir. Her 3 ya da 4 mısradan sonra
nakarat tekrarlanır.
Selim Sayma için gerekli halka kurulduktan
sonra 2 ya da 3 kişi topluluğun başına geçer. Bunlar kümelerin birinci
kısımlarını oluşturan özel besteleriyle, öteki kişiler de nakaratı söyler:
“Helessa yalessa
Heyamola hessa ho…”
Erkekler arasında söylenen Selim Sayma’da
dönmek yoktur. Halkayı oluşturanlar oldukları yerde dururlar.
Selim Sayma’yı atma türkü izler. Bu nedenle
Selim Sayma fazla uzun tutulmaz.
Rize halk şiirinde dörtlü türkülerle maniler
geniş yer tutar.
Dörtlü türküler 7 heceli, 4 mısralı,
birbirine bağlı olmayan, her biri ayrı bir düşünceyi kapsayan kümelerdir.
1 ve 2. mısralar serbest 2 ve 4. mısralar
birbirleriyle kafiyelidir. Manilerden farkı da budur:
“Aldı bir ince yağmur
Paklar evun kirini
İki katar eltiler
Buldiler birbirini”
Maniler:
“Atma beni vurursun
Kız kolların kurusun
Funduk bahçelerinde
Ara beni bulursun”
Muamma, bu yöntemle şairler birbirlerini
imtihan ederler:
“Kuşlardan hangi kuştur
Süt verir yavrusuna”
Cevap:
“Akşamdan dolaniyi
Avunun kapisina”
Tekerleme:
“Tarı suyadur
Fadimem ondadur
Kabaklar baş altındadur
Eşyası ambardadur
Belet kaptandadur
Fadimeyi alasun”
Rize halk kültüründe biri insanlarla biri de
hayvanlarla ilgili olmak üzere iki türlü hikâye vardır.
Uzun kış gecelerinin başlıca eğlencesi
hikâye, masal, efsane, obur hikâyeleridir.
İnanışa göre onurlar, kapılarda ağlar, iğne
ucu kadar olan deliklerden bile geçer, evlerde dolaşır. Bu yüzden obur
masallarını dinleyen çocuklar çok korkarlar.
Özlü sözler:
Ev adamı ne kadar kötü olsa yine evini bilir
El adamı ne kadar iyi olsa yine eldir, kendi
evini bilir.
Ölüyü borçlu yatırmak günahtır.
Kadın gebe olduğu zaman hohori kuşu ağaca
konar.
Çivi çivi…
Diye öterse doğacak çocuk erkek olur. Yok
eğer,
Ho, ho, ho…
Diye öterse doğacak çocuk kız olur.
Kukudi kuşu her zaman ötmez; Nisan ayı
içinde gelir, Mayıs ve Haziranda,
Kuku, kuku…
Diye bağırır, sıcak geldiği zaman gider
Kukudi için şöyle derler;
Kukudi sabahleyin sen kalkmadan bağırırsa
seni yendi demektir. Onun için sabahleyin kukudi ötmeden kalkmak lazım.
Pardi kimin evine bakarak bağırırsa o evden
ölü çıkar.
Beddua:
Yedi yorgan yıpratasun.
Düğün
Gönderilen eşya pazartesi günü gelir.
Salı günü yemek pişirilir.
Çarşamba günü oğlan ve kızın evinde düğün
başlar.
Perşembe günü oğlanın evinde şenlik yapılır.
Düğüncü gelini almak üzere kız evine gider. Perşembe akşamı gerdek gecesidir.
Cuma günü oğlanın evinde toplanılır. Buna
sabayin ya da paça günü denir. Bugün için hazırlana elbiseye paça günü elbisesi
denir.
Düğünden 2-3 gün sonra kız evinden damadın
evine gidilir. Buna kıza bakmaya gitmek denir.
Bunun için mısır unundan helva yapılır.
Siniye konur, baklava şeklinde kesilir. Orada helvanın yarısı alınır, yarısı gelinin babasına geri gönderilir.
Bu olaya “sini” denir.
Bu ziyaretten sonra enişte davetleri başlar.
Gelin, evliliğin 7 ve 15. günlerinde
kocasıyla birlikte baba evine gider. İkinci ziyarette iki akşam kalır.
Yeni gelin kırk gün, baba evine yaptığı
ziyaretler dışında akşamları evden dışarıya çıkmaz. Doğumu izleyen kırk gün
içinde de bebek ve loğusa evden ayrılmaz.
Eğratlık / meci
Bu gelenek, komşuların birbirlerinin
işlerini ücretsiz olarak görmeleridir.
Mısır, iki defa çapalanır. Buna 1 ve 2. kat
denir. Bu eğratlıkla yapılır.
Mısır toplandıktan sonra komşular çoğunlukla
geceleri toplanarak birbirlerinin mısırlarını soyarlar. Buna mısır mecisi
denir.
Benzer şekilde gübre mecisi, fındık mecisi
ve odun mecisi vardır.
Hayvancılıkta ölür itmez adlı bir sözleşme
vardır.
Hayvan sahibi belli sayıdaki hayvanını
bakıcıya teslim eder. Sözleşme sonunda bakıcı kişi aldığı miktarda hayvanı
teslim eder (ölür, itmez). Sözleşme süresince elde edilen ürünler yarı yarıya
pay edilir.
Yörede kamu işleri hukuki esaslara bağlıdır.
Değirmeni işletmek için bir kişi
görevlendirilir. Bu kişi öğütülecek mısır varsa gece dahi çalışır. Öğütülen
mısırdan belli bir miktar pay alır (bu onun ücretidir).
Anlaşmazlıklar yörenin saygın kişileri
tarafından oluşturulan meclislerde çözülür (cemaatluk). Bu kişilere genellikle
“dayı” denir. Bir çeşit hakem kuruludur.
Halk hekimliği iki bölümde ele alınmalıdır.
Birincisi uzvi hastalıklarla ilgilidir. Bunlar kocakarı ilacı da denen tedavi
yöntemlerini içerir.
Baş ağrısı için marol dövülür, üzerine sirke
dökülür. Ayrıca küflü peynir suyu içirilir.
Geceleri altını kirleten çocuğa kabuklu
yumurta yedirilir.
Çıban tedavisi için yulaf unu, bal ve arpadan
yapılan lapa kullanılır.
İkinci bir uygulama manevi yöntemleri
içerir. Nefes, muska, büyüler ve kurşun dökmek manevi tedavi yöntemleridir.
Muska, ayet yazılan kâğıdın üçgen şeklinde
katlanmasıyla oluşturulur.
Genç adam kavuşmak istediği sevgilisine muska
suyu içirir.
Büyüler türlü şekillerde yapılır. Delikanlı
sevdiği kızın saç telini değirmen çarkına bağlar, çark dönünce kız, delikanlıya
kaçar.
Gerdek gecesi damasın geçeceği yolun bir
tarafına bıçak, diğer tarafına da kını konur. Damat geçtikten sonra bıçak
kınına yerleştirilir. Böylece bağlanan damat kocalık işini göremez.
Halk kültüründe bilgi edinmenin yolu gözlem
ve deneydir.
Ocakta üç taş vardır. İkisi yanlarda biri
üstte. Üsttekine tömelye taşı denir. Bunun arkasındaki taşa da femele taşı
denir.
Hamsikoli yörede yol azığıdır.
Mısır
İhtiyaç sebebiyle harmandan önce yaş olarak
koparılan mısır kurutularak öğütülür. Bu mısırdan elde edilen una furmesi
denir.
Kokulu üzümün suyundan pepeçura yapılır.
Nayla, eski kayıtlarda serender olarak
adlandırılan özel bir ambar türüdür.
Naylanın zeminine çaçel konur. Bu çaçel
havalandırma işlevini yerini getirir.
Naylaya gezici merdivenle çıkılır. Nayla,
çoğunlukla mısırları sağlamak ve kurutmak için kullanılır.
Dokumacılık
Dokumacılığın ilk maddesi kendirdir.
Kendirin kabuğu soyulur. Dövülmek, taranmak
suretiyle kendirler iplik haline getirilir. Bu ipliklerden feretiko ve ketan
olmak üzere iki türlü bez dokunur.
Kendir ve pamuk ipliğinden yapılan bez,
feretiko, yalnız kendir ipliğinden üretilen bez ketandır.
Genelikle açık boz sarı renkte olan
feretiko, sıcak yaz günlerinde deniz kıyısında çakıl ya da kumların üzerine
serilir. Deniz suyuyla ıslatılır.
Güneş altında kuruyan bez aynı şekilde
ıslatılır. Bu işlemler tekrarlanmak suretiyle feretiko beyazlatılır.
Ağartma işleminin yapıldığı yerlere kasar,
feretikoyu ağartmak işlemine de kasara vermek denir.
Uzunluk ölçüsü olarak ketan bezinde pitime
kullanılır. Bir pitime 50 ya da 60 cm’dir. 30-35 ya da 60 pitimlik beze bir top
denir.
Feretikodan iç gömleği, peşkir ve yatak
çarşafı üretilir.
Ketan bezinden ise gömlek üretilir.
Rize İlinde Çay Tarımının Yaptığı
Sosyo-Ekonomik Etkiler (Hasan Özyurt)
Rize’de ilk çay ekimi 1917 yılında denendi.
Daha önce 1883’te başka illerde deneme
yapılmış ancak verim alınamamıştır.
1917 yılında Ali Rıza Erten çay tarımının
Artvin ve Rize bölgesinde yapılabileceği yönünde raporlar hazırlamıştır.
1938 yılında 138 kg ürün elde edilmiştir.
İlk büyük kapasiteli fabrika 1947 yılında
Fener semtinde kurulmuştur.
Çay tarımı diğer ürünlere göre daha uzun
süreli istihdam sağlamış ve bu nedenle mısır, mandalina gibi Rize’de
yetiştirilen diğer tarım ürünlerinin ekim alanları azalmıştır.
Bugün Rize genelinde (kivi denemeleri hariç
olmak üzere) ciddi anlamda ekonomik değeri olan zirai ürün
yetiştirilmemektedir.
Çay tarımının yaygınlaşmasıyla birlikte
Rize’de keten kullanımı %51’den %9’a düşmüş, bunun yerine pamuklu ve yünlü
ürünler kullanılmaya başlanmıştır. Kara lastik kullanımı %37’den %19’a
düşmüştür. Kösele ayakkabı kullanımı ise %7’den %54’e yükselmiştir.
Rize’de Yaylacılık (Solmaz Karabaşa)
Yaylacılık hayvanların otlatılması için
yüksek rakımlı düz arazilere çıkılmasıdır.
Rize’deki yaylalar daha çok Kaçkar
Dağlarının eteklerindedir.
Yaylada kalış süresi yaklaşık 3 aydır.
Yayla insanlarının işi sütü değerlendirmek,
yakacak odun toplamak, yiyecek yemek hazırlamaktır.
Boş zamanlarda sohbet edilir, oyunlar
oynanır.
Kadınlar el işi yapar.
Vartevor zamanı, genellikle Temmuz sonu,
Ağustos başıdır. Vartevor zamanı ot biçilir, eğlenceler yapılır.
“Yayladan
ki yurudum
Yayla
güneşli idi
Geriye
bakamadum
Gözlerim
yaşli idi”
…
Rize
Kültür Bakanlığı
Tanıtma Eserleri Dizisi
1997, Ankara
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder