29 Eylül 2017 Cuma

Orhan Naci Ak - Rize Tarihi

Orhan Naci Ak - Rize Tarihi


Rize’nin Tarihi ve Coğrafi Durumu
Rize’nin de içinde bulunduğu Doğu Karadeniz Bölgesi (…) ilkçağda doğup gelişen medeniyetlerin (…) etki alanı dışında kalmıştır.
Bölgenin bir başka özelliği (…) güneyden zor geçit veren yüksek dağlarla çevrilmiş olması ve batıdan doğuya ve doğudan batıya geçişi engelleyen ve zorlaştıran derin vadiler ve her mevsim bol sulu akan ırmaklarla kesilmiş olmasıdır.
Hititler (…) Doğu Karadeniz’e hakim olamamış, ancak bu bölge halkı (…) az bir süre Hititlere itaat etmişlerdi.
Hititler, Karasu vadisini Azzi diye adlandırmışlardı.
Prof. Dr. Fahrettin Kırzıoğlu, Kars Tarihi adlı eserinde N. Adoniz’den naklen (…) Azzi’nin Rize ve Gümüşhane bölgesini (…) kapsadığını sanıyoruz dedikten sonra II. Murşil zamanında (MÖ. 1346-1320) Hititlerin, Azzi ülkesini itaat altına aldığını (…) belirtmektedir. (s. 1-2)

Herodot Tarihi Doğu Karadeniz’de (…) Kolhis’e kadar olan bölgeden bahsetmektedir.
Karadeniz’in doğusundan denize dökülen Rion Irmağı, Kolhis denilen bölgenin merkezini oluşturur. Bazı tarihçiler bu bölgenin Kalapotomoz deresine yani İyidere’ye kadar uzandığını, bazıları da Trabzon’u içine alacak şekilde geniş bir alana yayıldığını söyler.
Heredot (…) Kolhis’te kıvırcık saçlı insanlar gördüğünü, buralar halkının Mısırlılar gibi sünnet olduklarını, Mısır ketenini aynen Mısırlılar gibi yetiştirdiklerini belirtir.
Bazı tarihi kaynaklar Doğu Karadeniz bölgesine Khaldik ülkesi diyorlar. Khaldi Urartuların en büyük milli tanrısı idi. (s. 2)

Kimmerler ve İskitler
Doğu Karadeniz vilayetlerinin tarihinden bahsederken Kimmer ve İskit uluslarının kuzeyden güneye, Anadolu’ya inişlerinden bahsetmek adet olmuştur. Kırzıoğlu, Sakalarla İskitlerin akraba iki kavim olduklarını, İranlıların Saka dedikleri kavimlere Yunanlıların İskit dediğini ve Sakaların Türk soyundan olduklarını iddia eder. İskitler Kimmerleri önlerine katıp iki kere göçe zorlamışlardı (MÖ. 713 ve MÖ. 680). (s. 3)

İskitlerin ve Kimmerlerin Anadolu’ya geldiklerini ve burada bir müddet kaldıklarını kesin olarak biliyoruz. Lakin bunların Trabzon ve Rize’ye kadar indiklerine dair herhangi bir bilgiye rastlamıyoruz.

Yunan topraklarına saldıran Pers İmparatoru Kserkes ordusunda bulunan Moskhoilerin (Kuzey Anadolu halklarından) başlıkları ağaçtandı.
Tibarenlerin Makronların ve Mossinoiklerin silahları da Moskhoilerinki gibiydi. (Heredot Tarihi, P 130)

Marlar (Doğu Karadeniz halklarından) küçük bakır kalkan ve mızrak taşıyorlardı. (Heredot Tarihi, P 79) Heredot’un Karadeniz’de bahsettiği uluslar bunlar. Bu uluslar (anlatıldıktan sonra son olarak) Kholhis anılmıştır. İslam Ansiklopedisi; Bölgeye ilk defa Kafkasya’dan Moskiler, Tibarenler ve Marlar gelerek ziraat ve balıkçılıkla meşgul olmuşlardır. (s. 4)

Karadeniz Kıyıları ve Amazonlar
Amazonlar mızraklı, oklu, kalkanlı savaşçı kadınlar olarak tanınırlar. Amazonlar önce Yunan mitolojisinde anlatılmıştır. Altın Postu aramaya çıkan Phiriksos ve arkadaşları (…) Kholhis’e varır ve altın postu alarak geri döner. Seyahat sırasında Amazonlardan da bahsedilmektedir. Altın Post masalı, Doğu Karadeniz’den bahseden ilk sözlü kaynak olsa gerek.
Heredot Tarihi Amazonlardan detaylı şekilde bahseder.
Amazonlar, Terme dolaylarında Yunanlılara yenilmişlerdi.
Sağ kalanlar gemiyle bölgeden uzaklaşmak isterken (…) Azak denizi kıyısına sürüklendi. Burada İskitlerle temas kurdular. Zamanla İskit erkekleriyle evlendiler. Don ırmağının doğusunda bir bölgeye yerleştiler. Heredot, bu ülkede yaşayan kadınların (…) erkekler gibi giyindiklerini bir düşman öldürmedikçe evlenmediklerini ve İskit dilini konuştuklarını söylemektedir.

Doğu Karadeniz’de Kolonileşme
İlkçağda Iyonlar deniz kıyılarına birçok koloniler kurdular. Trabzon şehrinin MÖ. 756 yılında Sinop’tan gelen Miletli koloniciler tarafından kurulduğu yazılıdır.
Trabzon ismi (…) ilk defa Ksenophon’un “Onbinlerin Dönüşü” adlı eserinde geçmektedir. (s. 5)

Persler MÖ. 555-333), Doğu Karadeniz bölgesine hakim olmuşlardı. (s. 6)

Ksenofon on bin kişilik Hellen ordusu içinde bir subaydı. Bu ordu Karadeniz kıyılarına geldiğinde de Hellen kuvvetlerinin başkumandanlığına terfi etmişti. (s. 7)

…yüksek bir dağ vardı. Kolklar bunun üstünde mevzi almışlardı. Hellenler Kolkhlarla savaşmak zorunda kaldılar.
Birçok arı kovanlarına rastgelindi. Bunların ballarından yiyen askerler kendilerinden geçtiler.
Baldan az yiyenler deli gibi oluyorlardı. Hatta birkaç kişi de öldü.
İki üç gün sonra da tıpkı zehirlenmeden kurtulmuş gibi ayağa kalktılar.
Buradan sonra (…) Trapezus dolaylarında denize vardılar. Burası Sinop’un kolonisi olan bir Hellen şehriydi.
Onbinlerin Trabzon’a varışları, MÖ. 400 yılının şubat ayına rastlamıştı. (s. 9)

Rize’nin güneyinde yer alan İspir’de Hesperitler, Bayburt’ta Kaldiler ve Skhtenler, Trabzon’un güneyindeki dağlık kesimde Makronlar, Giresun’a kadar olan sahil kesiminde Kolkhlar yaşamaktadır. (s. 10)

Makedonyalılar ve Büyük İskender’in Doğu Seferi ve Sonuçları
Doğu Karadeniz bölgesi hiçbir şekilde Büyük İskender’in orduları tarafından gerçek anlamda işgal edilmedi.
Büyük İskender’in ölümünden sonra (…) Kapadokya bölgesi İskender’in generallerinden Ermenes’e düştü. (s. 12)

MÖ. 247 yılında kurulan Part Krallığı MS. 224 tarihinde İran’da kurulan Sasani Devleti tarafından ortadan kaldırıldı.
Arsaklılardan bir gurup, MS. 52 yıllarında Part ülkesinden kalkıp Kars’ın kuzeyine ve Gürcistan’a gelerek yerleşmiş ve Kars ovasında bir uç beyliği olarak varlıklarını sürdürmüşlerdi.
Kars ovasında yaşayan Arsaklılar’a Küçük Arsaklılar denmekteydi. Sakalar soyundan Türk kabul edilen bu topluluk, Çoruh boylarına kadar gelip yerleşmişlerdi.
Gürcistan
Saka Türkleri, Kıpçak Türkleri, Bulgar Türkleri ve Orberyanlar Gürcistan’a gelerek yerleşmişlerdi.
Orberyanlar MÖ. 8. yüzyılda (…) Gürcistan’a gelen ve Gürcülerle birlik olup ülkelerini İran saldırılarına karşı koruyan savaşçı bir kavimdi.
Orberyanlar, Gürcistan ordusunda etkin görevler üstlendiler.
1177 tarihinden sonra Gürcistan ordusunun vurucu kuvvetini ve başkomutanlık Kıpçak Türkleri üstlenecekti.

Pontus Krallığı
Pers İmparatorluğu, MÖ. 520 yılında ülkeyi 22 yönetim bölgesine ayırmıştı.
Bu satraplıklardan biri de Pont Satraplığı idi.
Trabzon ve Rize Pont Satraplığı içinde yer alıyordu.
Pontus ismi batıda Kızılırmak ve Terme Irmağı veya Pophogonia, kuzeyde Karadeniz, doğuda Kolhis ülkesi, güneyde Malatya ve Kapadokya ile çevrili idi. (s. 13-14)

Karadeniz’in adı Romalılar gelmeden önce Pont Ahsaena idi. İskitçe veya İran dilinde bir kelime olan Ahsaena “koyu” veya “karanlık” anlamına gelmektedir. Pont ise deniz anlamına gelir.
Romalılar bu denize Pont Euxinus demişler ki Euxinus’un Ahsaena’dan alınmış olması gerekir.
Pontus Krallığının kurucusu Pers soyundan I. Mithradedes’tir. MÖ. 301 yılında ülkesinin başına geçti.
Trabzon ve Rize bölgesi I. Pharnakes tarafından MÖ. 180 tarihinde Pontus hakimiyetine girmişti. (s. 14)

Strabon’un anlattığına göre Pontus kuvvetlerini takip eden Romalı General Ponpeius’un askerleri Bayburt’tan Karadeniz kıyılarına inerken Heptakometlerle (Yediköylüler) karşılaşır. Roma askerleri burada yedikleri delibaldan zehirlenirler ve Roma ordusunun iki bölüğü bu vahşi insanlar tarafında yok edilir. Burasının yedi köyler anlamına gelen Kureiseba yani günümüzdeki İkizdere olması kuvvetle muhtemel görünüyor. (s. 15)

Stabon, bölgede yaşayan Sannilerin eski yazarların Makro dedikleri kavim olduklarını söylüyor.
Sanniler, Gürcülerin Tzan veya Çan dedikleri kavim olmalı. Gürcüler kendilerinden olmayan kavimlere Çan derlerdi. Rivayete göre Çanlar zamanla batıya göç ederek Samsun ve çevresine adlarını vermişlerdi ve bu çevreye Canik denmesinin sebebi buydu. (s. 17)

Pilinius, 37 kitaptan oluşan “Doğa Tarihi” adlı eserinde Phasis Irmağı (Rion Irmağı) yukarılarında Lazoi (Lazlar) adlı bir kavimden söz eder. (s. 18)

İlk olarak Rize adına İzmtli Arrianus’un eserlerinde rastlamaktayız.
Karadeniz’e dökülen çayların isimlerini sayar; Ophius çayından Psykros çayına 4 mil (1 Roma mili 1480 m), Pskros’tan Kalos’a (İyidere) suyuna 4 mil, Kalos’tan Rhizios (Rize) suyuna 10 mil, Rhizios’tan Askur’a 13 (1/3 olmalı) mil, Prytanis’ten Pyksites suyuna 12 mil, Pyksites’ten Arkabis (Arhavi) suyuna 12 mil, Arkabis’ten Apsoros’a 5920 metre mesafe olduğunu bildirir.
Arrianus, bugünkü Pazar ilçesinin, orada varolan bir Atina tapınağı nedeniyle “Atina” ismiyle anıldığını söyler.
Arrianus’a karşılık Atina’nın (Pazar) Lazca kökenli olduğunu ve bunun “gölgelerin olduğu yer” anlamına geldiğini söyleyen Avrupalı yazarlar da bulunmaktadır. (s. 19)

Arrianus zamanında ve daha sonraki devirlerde Lazlar, Roma imparatorluğuna bağlı bir krallık şeklinde yönetiliyordu.
Genel tarihler ve ansiklopediler Lazların Kafkas kavimlerinden olduğunu, Gürcülerle akraba olduklarını, Hıristiyanlığın ilk devirlerinde Çerkezlerin tazyiki ile güneye indiklerini söyler.
Gürcüler Lazlara Ç’an ve Tsan derler.
Lazların gerçek sınırı Çayeli’nin Kemer burnudur.
Kırzıoğlu Lazların Alazlar ve Ç’anlar olarak ikiz adlı olduğunu iddia etmektedir.
Bugün konuşulan Lazca’da doğuya doğru gidildikçe Gürcüce kelimelerin, batıya doğru gidildikçe de Türkçe kelimelerin hakimiyeti görülür. (s. 20)

Roma Dönemine Ait Siyasi Olaylar
İslam Ansiklopedisine göre,
MÖ. 63 yılında Romalı komutan Pompeius, Trabzon ve dolaylarını zaptetti.
Roma İmparatoru Traianus zamanında da (98-118), Trabzon bir Roma eyaleti oldu.
Lazlar, Rion ve Çoruh ırmaklarının iki yanında yaşıyor ve en güçlü dönemlerinde bütün Kholhis’e hakim bulunuyorlardı.
253-256 yıllarını kapsayan dönemde Trabzon ve muhtemeldir ki, bütün Karadeniz Gotların yağma ve saldırılarına uğramıştı. (s. 21)

Ana Britanica’ya göre, 2. yüzyıldan sonra Lazların önemi arttı ve eski Kholhis bölgesinin tümüne Lazika adı verildi.

Bölgede Hıristiyanlığın Yayılmaya Başlaması
Hıristiyanlığın yayılmaya başlaması Roma döneminde olmuştur.
Sümela Manastırı 4. yüzyılın sonlarında küçük bir kilise olarak inşa edilmişve bilahare genişletilmiştir.
Anadolu’nun doğusunda, Aziz Grigor’un kurduğu mezhep daha çok taraftar topluyordu. Gregoryan Mezhebi “dün Ermenilik” olarak da bilinir. (s. 22)

Lazlar, Hristiyanlığı 6 yüzyıldan itibaren kabul etmeye başladı.

Rize İsminin Kökeni
Rize ırmağının Rhizo, İrizios veya Rhizios şeklinde yazıldığı görülür. Bu kelime “pirinç” anlamına gelmektedir.
Rize kelimesi Farsça’da kırıntı ve döküntü anlamına gelmektedir.
Doç. Dr. Süleyman Erkan’a göre Trabzon’un bazı köylerinde “Rıza” kelimesi bulunmakta ve bu kelime mısırın yeşiline denilmektedir. Eğer Rize adı yeşil anlamına gelen bir köke dayanıyorsa bu, Rize adının ismiyle müsemma olduğunu gösterir.
Yunanca “rıza” kelimesi bir şeyin eteği veya kökü, bir dağın eteği, bir ailenin kökü veya kaynağı anlamındadır. (s. 23)

W.E. Allen, Doğu Karadeniz’de pek çok ismin Rumca değil, Lazca kaynaklı olduğunu söylemekte ve Rhizaion’un Lazca’da “askerlerin ve insanların toplandığı yer” anlamına geldiğini belirtmektedir. Bugün, Lazca bilenler böyle bir kelimenin mevcut olmadığını söylemektedir.
Muhtemeldir ki bazı yer isimleri bu eski kabileler zamanından kalmadır. Bugün hatırlanan eski yer isimlerinden bazıları Latince, bazıları Rumca, bazıları Lazca ve bazıları Ermenicedir. Fakat çoğunluğunun kökeni anlamı belli değildir. 16 yüzyıldan itibaren Türkçe yer isimleri de kullanılmaya başlanmıştır. İlk Türkçe köy ismi Pazar ilçesindeki Başköy’dür.
Ardeşen: Ardı şen anlamındadır.
Çamlıhemşin: Tüm bölge eskiden “Hemşin” adıyla anılıyordu. Bölgenin iç kesimlerine 1953 yılında Çamlıca isminde bir nahiye kuruldu. Kasabanın üst tarafında bulunan mahalleye de Viçe deniliyordu.
Çayeli: Eski adı Mapavri idi. Lazca’da “yapraklı yer” anlamındadır.
Derepazarı: Eski adı Malpet idi. Önceden (15 ve 16. yüzyıllar) Filandoz da denirdi. 1913 yılında, köy bir alış-veriş merkezi olduğu için bugünkü adını aldı.
Fındıklı: Eski ismi Viçe idi.
Güneysu: Eski ismi Potomya’dır. Latincede dere anlamında bir sözcüktür.
Hemşin: Hamadanlıların şenlendirdiği yer anlamında Hamamaşen kelimesinden türemiştir.
İkizdere: Eski ismi yedi köy anlamındaki Kuraiseba idi.
İyidere: Eski adı Aspet idi.
Kalkandere: Eski ismi Besalet idi. Tuzcuoğlu isyanları sırasında bölgeye Karadere denmeye başlanmıştır.
Pazar: Eski adı Atina idi. Arrianus burada Atina tapınağı olduğunu söyler. W.E. Allen’e göre Atina, Lazcada “gölgelerin olduğu yer” anlamında bir kelimedir. (s. 25)

Kimmerler (…) Medlerin topraklarına girip onları mağlup eden İskitler, Orta Asya kökenli olup, Türklerin ulu atalarıdır.
Sakalar Kimmerleri kovalayarak güneye inerken bunlardan 28 bin Türk ailesi Gürcistan’da kalıp buraya yerleşti. Gürcistan’da 12. yüzyıl sonuna kadar etkinliklerini sürdüren Orbenyanlar, Türk soyundan sayılmaktadır.
Gürcistan Kralı Parnavas başa geçince (MÖ. 302-267) Orbenyanlar, ülkede kraldan sonra ikinci şahsiyet sayılarak çok şereflendi…
Kırzıoğlu Sakalardan bir kolun “kalarç” adlı bir Türk uyruğunun “Aşağı Çoruh boyu ve Rize - Batum arasına yerleştiğini öteden beri Karadeniz’e esen sert, kuru ve kayıkları deviren yele de Batum - Rize arasında kalarç yeli dendiğini, “kalarç yeli” tabirinin 2700 yıllık bir Türklük belirtisi olduğunu söylemektedir
Askoros, Kırzıoğlu bu adı Sakalarla birlikte gelen Askur adlı Oğuz - Türkmen boyunun bir hatırası olarak ele almaktadır. (s. 26)

52-428 yılları arasında Romalılara karşı bir uç beyliği halinde kurulan Küçük Arsaklıların hükümdarı II. Ardaşeş, (ahalisini çoğaltmak için) Horasan’dan getirdiği Manua adlı pehlivan yapılı yiğidin uruğunu ülkesine yerleştirmişti. Bu uruğa Hamad Hanedanı anlamında “Amad-Uni” denildi. Bunlara İran literatüründe Manualar da denilmektedir.
Rize bölgesine gelip Hemşen - Hemşin’e yerleşerek adlarını bölgeye vermişlerdir. Buraya Hamadanlılar, Hamadandan gelenler anlamında Hemşin denmiştir.

Bizans Dönemi
(Bizans döneminde) bugünkü Rize vilayetinin batı kısımları bu vilayete bağlı iken, Rize’nin doğu kesimi ve Artvin, Lazika vilayeti veya Lazika Krallığına bağlı bulunuyordu. (s. 27)

Rize Kalesinde yapılan kiliseye, bölgede aziz mertebesine yükseltilen yedi şehitten biri olan Sn. Orentius’un ismi verildi. (s. 28)

…yedi şehit, bölgede Hıristiyanlığı yaymaya gelen ve bu görevlerini ifa ederken putperestler tarafından öldürülen yedi insanı ifade eder.

Lazların MS. 5 ve 6. yüzyılda Çoruh Irmağının batısına geçtikleri kabul edilmektedir.
Lazlar başlangıçta, Kholhida Krallığına bağlı idi. Kholhida Krallığının yıkılışından sonra yerine Lazika Krallığı kuruldu.
Sasani İmparatorluğu Bizans’a başvurarak yardım istedi. Her iki taraf Lazika için aralarında savaştılar. (s. 29)

İki devletin Lazika üzerine yaptığı savaşlar uzun zaman devam etti.

İran’la Bizans arasında 561 yılında yapılan barış antlaşması 50 yıl kadar sürdü. 611 yılında iki devlet arasında savaş yeniden başladı. İranlılar Üsküdar’a kadar ilerlediler.
Bizans kuvvetleri 622-628 yılları arasında İran’a galip geldiler.
Bizanslılar bu defa Müslümanların tazyikiyle karşılaştılar. Muaviye dönemine kadar Müslümanların üstünlüğü devam etti. 677 yılında yapılan bir antlaşmadan sonra Müslümanların Anadolu’daki ilerlemesi yavaşladı. (s. 30)

Müslüman ordularının tazyiki sonucu 689 tarihinde Lazika Krallığı yıkıldı. Lazlar bundan sonra Abhazların hâkimiyetini kabul ettiler.

Malazgirt Savaşından sonra Türk orduları Gürcistan topraklarına hakim oldu fakat Rize ve Trabzon çok az bir süre hariç Türklerin bu yayılmasından etkilenmemiştir.

Bizans toplumunda toprak köylünün idi ve malikâneler azdı.
Heraklius döneminde (611-641) Thema’lar sistemi kuruldu.
Thema askerleri bulundukları bölgede çiftçi olarak yerleşiyor ve ordunun bir elemanı olarak sürekli askerlik yapıyordu.
İmparator Theophilos (829-842) Trabzon, Gümüşhane ve Rize’yi içine alan bir teşkilatlanmaya gitmişti. …themalar thurmalara, thurmalar kaymakamlıklara, kaymakamlıklar bando denilen küçük arazi birliklerine ayrılmıştı. (s. 31-32)

Selçuklu Türklerinin Rize bölgesine gelişleriyle ilgili olarak Fahrettin Kırzıoğlu şöyle diyor: Melikşah, Gürcistan Kralı II. Giorgi’nin Posof’un Kolköyü savaşında yenerek (24 Haziran 1080) büyük bir zafer kazandı. (Böylece) Karadeniz kıyılarını ele geçirdi.
Türkmenler, develeri, at yılkıları ve koyun sürüleri ile birlikte bu yeni fethedilen bölgelere gelip yerleştiler. Trabzon ve çevresi dağlık bölgesine yerleşen Türkmenlerin bir kısmı da Çepni Türkleridir. (s. 33)

Trabzon İmparatorluğu
1204 tarihinde kurulan Trabzon İmparatorluğuna Trabzon Rum İmparatorluğu da denmektedir. İmparatorluğu, İstanbul’dan gelen ve kral soyundan olan Rumlar kurmuşlardı (Komnenoslar).

IV. Haçlı Seferi ile İstanbul’a gelen Latinler, İstanbul’daki Bizans yönetimini ele geçirince İmparator I. Anronikos Komnenos’un torunları Prens Manuel’in oğlu Aleksios ve Davit, Gürcü Kraliçesi Tamara’nın desteği ile Trabzon’da bir devlet kurmuşlardı.

(Sınırları) …başlangıçta Çoruh ağzından Sinop’a kadar uzanıyordu. Zamanla küçülerek Giresun’dan Çoruh’a kadar küçük bir bölgeye hükmeder oldu. (s. 35)

Rize Kalesinin temelleri Pontus Krallığı zamanında atılmış olmakla birlikte bu kale 6. yüzyılda Bizans İmparatoru Justinyan (527-565) zamanında önemli bir tamirat görmüş ve Trabzon İmparatoru Aleksios II (1297-1330) devrinde de yenilenmiştir.

Gündoğdu - Bozukkale Ortaçağ kalelerinden sayılmaktadır.

Pazar önlerinde bulunan Kız Kalesi, Haşim Karpuz’a göre 13-14. yüzyıllarda Trabzon Devleti tarafından yaptırılmıştır.

Ciharkale Pazar’da Yücehisar Köyünün sırtlarında yer alır. Kale-i Zır, Zilkale Köyünde, Kale-i Bala da 40 km mesafedeki Hisar Köyünde bulunur.
…tarihçilerin tahminleri, bunların 14-15. yüzyılda yapıldıkları konusunda birleşir. (s. 36)

Çamlıhemşin aşağı Çamlıca Mahallesi ve Ülkü Köyünde bulunan koç heykelleri, Akkoyunluların buralara geldiklerinin delili sayılır. (s. 37)

1486 tapu tahrir defterine göre Rize merkezinde 195 hane, Ayos Randos isimli bir manastır, ikisi vakıf yedi değirmen, bir cevizlik ve bir bağlık bulunuyordu.
Aya Fukos Manastırı da Trabzon yakınlarında bir yerde idi.
Rize ili hudutlarında 30’dan fazla kilise vardı. (s. 39)

Trabzon çevresindeki dağlarda dağınık bir şekilde yaşayan Çanlar, dağlardan sahillere inip yağmalama hareketlerine girişiyor, insan ve hayvanlara zarar veriyorlardı. (s. 40)

Trabzon fethedildiği zaman (…) Harşit vadisi Çepni Türklerinin elinde idi. Ordu ve Ünye dolayları da 14. yüzyıl başından bu yana Bayramlu Türkleri tarafından iskân edilmişti. (s. 41)

1243’te Kösedağ Savaşı’nda Selçuklu Hükümdarı II. Keyhüsrev yenilerek Moğollara vergi vermek durumunda kaldı. Bundan sonra Moğolların Anadolu’yu istilası başladı. 1277 yılında Selçuklu Devleti tamamen yıkıldı.
Trabzon İmparatorluğu da bu dönemde vergi vermek suretiyle İlhanlılara bağlandı.
Moğolların etkisi azalınca, Trabzon İmparatorluğu Türklerin taarruzlarına maruz kaldı. Dağlardaki müstahkem mevziler Türklerin eline geçti. 1340 yılında Akkoyunlu Türkmenleri Trabzon’u kuşattılar. Şehrin çevresindeki mahalleleri ateşe verdiler.
İmparator III. Aleksios (1349-1390) Türkmen saldırılarını bertaraf etmek için siyasi evlenmelere başvurdu. Kız kardeşi Despina Maria’yı Turali Bey’in oğlu Tuğrul Bey’le (1352), diğer kız kardeşi Teodoro’yu Ordu Hakimi Hacı Emir’le, kızı Evdoka’yı da Kelkit Havalisi beylerinden Emir Tacettin ile evlendirdi. (s. 42)

Şeyh Cüneyt, Şii şeyhlerinden Şeyh İbrahim’in oğludur.
Uzun Hasan’ın kız kardeşi Begin ile evlenmiş bu evlilikten oğlu Haydar dünyaya gelmiş bu Haydar’dan da Şah İsmail doğmuştur.
Trabzon İmparatoru IV. Yuannis, Aya Fukos Manastırı yakınlarında Cüneyt’in ordusuna mağlup oldu.
Cüneyt, Trabzon’u kuşattıysa da muvaffak olamadı. Kelkit bölgesine geri çekildi. Daha sonra Fatih, üzerine kuvvet gönderince Hasankeyf taraflarına kaçtı. 1460 yılında Karakoyunlularun elinde bulunan Şiran’da savaşırken öldü.

Trabzon İmparatoru III. Manuel, Ankara Savaşı sırasında 20 gemiden oluşan bir kuvveti Timur’un emrine vermişti. Timur’a sağlanan bu destek, Trabzon’u Moğol saldırılarından kurtarmış fakat Osmanlılara düşman etmişti.
Osmanlılar 1428 yılında Canik Beyliğini ortadan kaldırıp bölge topraklarını ele geçirince Trabzon Devleti ile komşu oldu. (s. 43-44)

Osmanlı Dönemi
15 yüzyılda Karadeniz’de ticaret Cenevizli ve Venedikli denizcilerin elindeydi. Bunlar, bölgede yağmacılık yapıyor, darda kaldıklarında da Trabzon Devletine ait limanlara sığınıyorlardı.

Trabzon İmparatoru Ioannes, Akkoyunlularla hısımlık kurdu; kızı Katerina’yı Uzun Hasan’la evlendirdi. Trabzon’daki son hükümdar Davit Komnenos da Gürcülerle ittifak yaparak Osmanlılara ödediği vergiyi ödemekten vazgeçti. Karaman Beyi ile Osmanlılara karşı ittifak kurmaya çalıştı. 1460’ta Roma’yı ziyaret etti. Avrupa devletlerini Osmanlılara karşı savaşa teşvik etmeye çalıştı.
(Bütün bu gelişmeler üzerine) Fatih, 300 parçadan oluşan donanmasını Gelibolu sancak beyi Kasım Bey komutasında denizden yola çıkardı. Amasra, Kastamonu ve Sinop’u zapt etti. (s. 45)

Kuzeye yöneldi. Trabzon önlerine geldi. Davit Komnenos anlaşma yolu aradı. İmparatorla birlikte 500 aile İstanbul’un Fener semtine, Lezgi (Laz) denen bazı aileler de Beyazıt semtine yerleştirildi.
Fatih, Trabzon’un yönetimini Gelibolu sancak beyi Kasım Bey’e bırakarak İstanbul’a döndü.

Rize’nin Fethi
Bir yer fethedildiğinde oraya ilk önce nişancılar gönderilir ve o çevrenin nüfusu, arazisi ve gelirleri tespit edilirdi. (s. 46)

Trabzon’un fethinden sonra yazılan ilk tapu tahrir defteri 1486 tarihlidir. (s. 47)

1486 tarihli tapu tahrir defterinde bakıldığında Rize sahil kesiminin Hopa’ya kadar uzandığı görülür. (s. 48)

O devirde Rize yönetiminin başında bir kadı bulunuyordu. Kayıtlardaki ilk Rize Kadısı Mevlana Burhanettin idi. (s. 50)

1486’da Müslüman hane sayısı 247 iken bu sayı 1520’de 179’a düştü.
1520’de Trabzon merkezinin Hıristiyan yekûnu 1084 hane iken bu sayı 1554’te 587 haneye düştü. (s. 61)

Kanunî devri başlarında Rize küçük bir kasaba idi.
Osmanlı literatüründe Nefs-i Rize olarak kayıtlıydı.
Nefs-i Rize’de 2’si yeni Müslüman gerisi Hıristiyan olmak üzere 258 hane vardı. (s. 63)

1530 Tarihinde Bazı Köylerin Nüfus Yapısı ve Özellikleri (s. 69)
Karye İsimleri (eski)
Karye İsimleri (yeni)
Hıristiyan
hane sayısı
Yeni Müslüman
hane sayısı
Kadim Müslüman
hane sayısı
Baştine hane
sayısı
Asiyap
(Değirmen)
Vergi geliri
Nef-i Rize
Rize Merkez
215
2
-
41
12
19.000
Emare (7 mahalle)
Rize’nin doğusu
341
21
-
81
6
28.808
Akrotir (8 mahalle)
Rize’nin batısı
258
10
-
34
2
19.603
Potomya (3 mahalle)
Güneysu
225
28
-
26
13
21.523
Salaruha (3 yerleşim)
Salaha
426
11
-
38
19
32.512
Uma
Ortapazar
357
12
-
89
16
28.372
Filandoz
Derepazarı
157
5
-
68
7
16.047
Mapavri
Çayeli
206
74
21
53
14
18.965
Latom
Madenli
47
19
9
20
4
800
Zavendika
Çiftlik
35
4
12
8
2
3.400
Ması ve Mahura
İyidere
Hazar
146
1
-
69
9
16.230

Hancı
Sandıktaş
183
5
-
72
8
19.200
Basalet
Kalkandere
324
11
-
23
12
24.513
Cigara
Bozukkale
106
4
-
11
3
10.000
Mirekalu
Gündoğdu
36
3
-
8
2
4.000
Peripol
Çarşı ve
Pehlivan
359
7

-
73
12
33.800
Ruspa
Uzunkaya
191
4
-
46
1
17.800
Galata
Çayeli
Yalı Mahallesi
62
28
-
19
2
7.300
Havriya
Çayeli
Yanıkdağ
64
50
-
14
1
8.400

Selçuklu Türklerinin Anadolu’ya gelip yerleşmelerinden önce Hıristiyanlığın Gregoryan mezhebinden olan İspir ve Bayburt halkı, Gürcistan’da kurulmuş olan Bargatlı Devletine tabi idi.
1230 yılında Anadolu Selçuklularının eline geçen bu çevrede Türk boyları gelip yeni köyler kurdular. İlhanılar zamanında Bayburt’ta Yakutiye Medresesi açıldı.

İspir ve Bayburt 1402 tarihinden sonra Akkoyunluların hakimiyetine girdi. (s. 72-73)

1523 ve 1554 tarihli tapu tahrir defterleri, Hemşin ile birlikte Gönye’yi de Trabzon Sancağı sınırları içinde gösterir. Oysa 1583 tarihli tapu tahrir defteri, Trabzon Sancağı ile Batum Sancağına ait kazaları kesin olarak birbirinden ayırmaktadır.
Evliya Çelebi (…) bu eyaletin Trabzon, Gümüşhane, Maçka, Rize ve Gönye’den ibaret beş sancağı olduğunu belirtir. (s. 75-76)

Cafer Paşa Camisinin ilk yapılış tarihi, 977 (1571) yılıdır.
Bu kitabe Rize hudutları dahilinde bulabildiğimiz ilk yazılı kaynaktır.
Kitabesine göre eser, Cafer isimli biri tarafından yaptırılmıştır. Kitabede “paşa” unvanı bulunmamaktadır. (s. 76)

Bu şahsiyet Hadim Cafer Paşa’dır. 1570 tarihinde Trablus Beylerbeyi idi.
Lakin bu şahsın Çayeli’nde yapılan cami ile olan ilgisini tespit etmek mümkün olmamıştır.
Cami çevresinde halk arasında dolaşan hikâyeye göre: Cafer Paşa adında bir komutan donanmasıyla doğuya giderken Çayeli önlerinde fırtınaya tutulur. Buradaki limana sığınır. Burada kaldığı süre zarfında camiyi yaptırır.

İskender Cafer Paşa Camisi
Kurşunlu Cami veya İslampaşa camisi olarak bilinir.
Caminin sonradan yapıldığı anlaşılan kitabesine göre 978 (1572) tarihinde yapılmıştır. Mimari özelliklerini yitirmeden günümüze kadar gelebilen en eski camidir. Caminin banisi İskender Paşa’nın kimliği belli değildir. (s. 77)

Lazlar
Bunlar milattan önceki dönemde Rion ırmağı çevresinde yaşıyorlardı. Kökenlerinin Kıpçak veya Kuman Türkleri olduğu düşünülmektedir. (s. 91)

Hemşinliler
Hemşin bölgesine ilk gelip oturanlar, Hamedandan gelip Kars ovasına yerleşen Arsaklılardır.
Türk soyundan olan bu kavim 4. yüzyıl başlarında Hıristiyanlığı kabul etmişlerdi.
Hemşin önce Bizans, sonra da Trabzon İmparatorluğuna itaat etti. (s. 92)

Kale Camisinin orijinal kitabesine göre inşa tarihi 1069’dur (1658). (s. 103)

Trabzon’un doğusunda sivrilen bazı Laz beyleri ile Trabzon’un batısında sivrilen bazı Çepni beyleri yanlarında silahlı insanlar besliyor ve birbirleriyle sürekli mücadele halinde bulunuyorlardı. (s. 107)

Kırım Ruslar tarafından işgal edildikten sonra Osmanlı’nın doğu hududu Rus tehdidine maruz kaldı. Bölgeye vali olarak atanan Ferah Ali Paşa 1781-1785 yılları süresince bölgedeki Çerkez kökenli insanlar arasında Müslümanlığın yayılmasını sağlayarak bu cephede iman kaleleri oluşturdu. (s. 108-109)

Ruslar Faş kalesini aldıktan sonra tehdit iyice arttı. Trabzon ve çevresinden toplanan bir kuvvet Süleyman Ağa’nın emri altında Faş Kalesi üzerine yürüdü.
Kalenin kurtarılmasında Rize ayanı Tuzcuoğlu Memiş Ağa’nın da katkıları oldu. (s. 112)

18. Yüzyıl Eserleri
Şeyh camisi, 1711
Taşçıoğlu camisi, 1718
Orta cami, 1737
Çayeli Aşıklar Köyü camisi, 1765
Cimil Başköy camisi, 1773
Tuzcuoğlu evi, 1815
Değirmedere camisi, 1786
Yücehisar cami 1798
Güneysu Merkez cami, 1798
Çamlıhemşin’de Hala ve Melivar dereleri üzerindeki kemer köprü, 1797

Rize’de tespit edebildiğimiz en eski yazılı mezar taşı, Ardeşen İlçesi, Kavak Mahallesi’nde Ekşioğlu camisi avlusunda bulunur. Hacı Mustafa oğlu Ahmet Çelebi’ye ait olan bu mezar 1128 (1715) tarihin taşır. (s. 115)

Cevdet Paşa 1810 yılında Lazistan’da çıkan bir salgından söz eder (Taun hastalığı).

Bıjışkyan’ın Doğu Karadeniz Seyahati
P. Miai Bıjışkyan 1817’de seyahat notlarını içeren Karadeniz Kıyıları Tarihi ve Coğrafyası adında bir eser neşretti. (s. 121)

Bıjışkyan, Güneysu’da kiliseden camiye çevrilmiş bir mabetten söz eder.
Hemşinlilerin Ermenice konuştuğun söyler. Oysaki Bıjışkyan’dan 25 sene sonra bölgeyi dolaşan Alman bilim adamı Prof. Dr. Karl Koch, eserinde Bıjışkyan’ı yalanlar. (s. 122)

Karl Koch, seyahatlerinden ilkini 1843, diğerini ise 1844’te gerçekleştirdi.

Tuzcuoğlu Memiş Ağa’nın İsyanı
İsyana dair kaynakların ilki Cevdet Paşa Tarihi, ikincisi ise M. Münir Aktepe’nin 1953 yılında Tarih Dergisi’nde yayınlanan 30 sayfalık makalesidir.
Bu isyan 20 yıl kadar devam etti.
Memiş Ağa 1715’te Batum’da zengin bir ailede dünyaya geldi.
Rize ve Hopa taraflarının ayanlığına getirildi.
1810’da Faş Kalesinin geri alınmasında yararlılıklar gösterdi. Bu başarılarından dolayı Kapucubaşı rütbesi aldı. Resmi kayıtlarda tam adı, “Kapucubaşı, Rize Ayanı, Tuzcuoğlu El-Hac Memiş Ağa” idi.
Memiş Ağa ahalinin vergisini birden miriye öder, sonra mahsul vakti kendilerinden zahire alırdı. (s. 125)

Zamanın Trabzon valisi Hazinedaroğlu Süleyman Paşa, Memiş Ağa’nın aleyhinde şikâyetlerde bulundu. İkisi arasında gerginlik, birbirlerini çekememezlik vardı.
Memiş Ağa ve Süleyman Ağa, her ikisi de Kapucubaşı idi. Süleyman Ağa, vekaleten Trabzon’a vali olarak atanıp “paşa” unvanı alınca, Memiş Ağa bu durumu sindiremedi. Süleyman Paşa’nın Memiş Ağa aleyhinde yazdıkları Bab-ı Ali’ye ulaşınca hükûmet, Tuzcuoğlu’nun yok edilmesine karar verdi.
Süleyman Paşa, hile ile Memiş Ağa ortadan kaldırmak istedi. Mektup yollayarak onu Trabzon’a davet etti. Memiş Ağa mektuplara kanarak Sürmene’ye kadar gelmişken durumu anladı. Geri dönerek Rize’deki evine kapandı.
Süleyman Paşa aynı dönemde Erzurum valisine yardımcı olmak üzere Batum tarafına geçti.
Memiş Ağa bu durumu fırsat bildi ve Trabzon’u işgal etti. Bütün limanı yağmaladı. Çevredeki köy ve kasabaları ele geçirdi.
Süleyman Paşa İstanbul’dan yardım istedi. (s. 127)

Memiş Ağa tekrar şehri kuşattı.
Vali vekili şehri isyancılara teslim etti. 18 Ağustos 1816’da şehre giren isyancılar her tarafı yağmaladı.
Rize’den Giresun’a kadar olan bölge Memiş Ağa’nın kontrolüne geçti.
İç kesimlere doğru ilerleyerek Süleyman Paşa’nın memleketi olan Şebinkarahisar’ı ve Gümüşhane’yi ele geçirdi.
İstanbul Hükûmeti durumun vahametini anladı. Bölgeye bir donanma gönderdi. Çevredeki yirmiye yakın sancak ve kaza askerleri geldiler. Tuzcuoğlu kuşatılınca zaaf gösterdi ve Trabzon’u kasım ayı sonunda kaybetti. Rize’ye kaçarak Karaibrahimoğlu Hasan Ağa’nın konağına sığındı.
Damadı Kalcıoğlu ile Hacısalihoğlu desteklerini çektiler.
Süleyman Paşa, Tuzcuoğlu’nu yok etmek için 2500 kişilik bir kuvveti Rize’ye gönderdi. Memiş Ağa Of’a kaçtı. Kastamonu’da ikamet etmesi koşuluyla teslim olması teklif edildi. Memiş Ağa teklifi reddetti. (s. 128)

25-30 bin kişilik bir kuvvet oluşturuldu. Of, dört yandan sarıldı. İki ay süren bir mücadele ve çatışmadan sonra Memiş Ağa 17 Ekim 1817’de ele geçirildi. Başı vurularak idam edildi. Öldüğünde yüz yaşını mütecavizdi. (s. 129)

İsyanın öncülerinden Memiş Ağa’nın damadı Kalcıoğlu Osman Bey Sürmene’de, Hacısalihoğlu Ali de Trabzon’da ikamete mecbur edildi.
Kalcıoğlu Trabzon’a gelerek burada kalmak istedi. Hüsrev Mehmet Paşa bu talebi kabul etmedi. Bunun üzerine Kalcıoğlu ile Hacısalihoğlu ittifak ederek isyan başlattılar. Hüsrev Paşa asileri sindirdi. Kalcıoğlu ile Hacısalihoğlu Tonya’ya kaçtılar.
Padişah asilerin idamı için ferman çıkardı. Bunun üzerine ikinci isyan çıktı. İkinci isyan Hüsrev Paşa’nın azline sebep oldu.
İsyan giderek büyüdü. Memiş Ağa’nın oğlu Mehmet Ağa da isyana katıldı. İsyancılar 1821’de Karadere’ye girdiler. Buradan Uma’ya (Ortapazar Köyü) baskın düzenlediler.
İkinci isyanın bastırılmasından sonra Trabzon Valisi Salih Paşa azledilerek yerine tekrar Hüsrev Paşa getirildi. (s. 130-131)

1831’de Osman Paşa Trabzon’a vali olarak atandı. Göreve getirildikten sonra Tuzcuoğullarıyla iyi ilişkiler kurdu. Mısır seferine katılmakla görevlendirilince Trabzon’da ayrıldı. Valinin yokluğunu fırsat bilen Tuzcuoğulları yeniden ayaklandı. Gönye’yi ele geçirdiler.
Osman Paşa Trabzon’a dönünce, Trabzon Mütesellimi Tahir Ağa, isyankâr kardeşi Abdülkadir Ağa’nın affını istedi. Abdülkadir Ağa’nın İstanbul’a gitmesiyle isyan dindirildi.
Abdülkadir Ağa bir yolunu bulup İstanbul’dan ayrıldı ve tekrar Rize’ye döndü. Bir vergi meselesini bahane ederek isyana kalkıştı. Kardeşi Tahir Ağa da ona katıldı. İsyan kısa sürede yayıldı. Vali, işin başına geçti. İsyanı bastırdı. İsyancı ağalar Rize’deki konaklarına kapandılar.
Konak içinde çatışmalar oldu.
Ağalar bir yolunu bulup kaçtılar. (s. 133)

Abdülkadir Ağa, Bayburt’a gitti. Burada ele geçirilerek Erzurum’a götürüldü. Başı kesilerek idam edildi.
Diğer Tuzcuoğullarının Rusçuk ve Varna havalisine yerleştirilmesine karar verildi.
Tuzcuoğulları isyanı devleti yaklaşık 20 yıl meşgul etmiştir.

Karl Koch’un Rize Seyahati
Alman İmparatoru için tedavi edici ilaç temin etmek üzere botanikçi hekim Prof. Dr. Karl Koch, 1843’te ülkeye geldi. Padişah’ın iznini alarak bölgeyi dolaştı.
28 Temmuz’da seyahati başladı. (s. 135)

“Rize’de bahçelere özen gösterilir. Düzensiz büyüme ve bakımsız yer yoktur.
Tek tek evler, mısır tarlaları ve yeşillikler içinde yer alır.
Atlarımız çok iyiydi.
…aşağısı taş, üstü tahta evlerin arasından geçip yükseklere doğru çıktık.
…tüccarlar ketenlerini ağartıp beyazlatmak için buradaki Salaha köyünden yararlanıyorlardı. Büyük mesafeler bunlarla (Kasar evleri) ile kaplıydı.

…sunulan yiyecekler, mısır püresi (muhlamadır muhtemelen), bal ve tereyağı ile hazırlanmış bulamaç, mısır ekmeği, peynir ve ayran.

…gençlerden birisi bir tür kaval, diğeri bir tür ney, diğeri tahta torba çalıyor, diğerleri de çevrede dans ediyorlardı. Dans edenler el eleydi. (muhtemelen horon tepiyorlardı). (s. 136)

9 Ağustos’ta Ermenilerin yaşadığı 400 haneli Hotoçular’a ardından da Müslümanların yaşadığı 200 haneli Hevak Köyüne ulaştılar.
Hala köyüne inen seyahat heyetine, burada mısır lapası, bal ve yumurta ikram edilir.
…hikâyeye göre asrın başlarında Hemşin Beyi, Halit Ağa isimli bir şahıstı.
17 Ağustos günü Pazar’a ulaştılar. (…) Karl Koch, buradaki kadınların örtünmüş olmadıklarını belirtir. (s. 137)

1864 yılında, Vilayet Nizamnamesi ile taşra teşkilatında yeni bir düzenleme yapıldı.
Nahiye ve belediyelerin kuruluşu bu nizamname ile düzenlendi. (s. 140)

Rize, bu dönemde Trabzon merkez sancağına bağlı bir kaza idi.

Rizeli Devlet Büyükleri
Laz Ali Paşa adlı denizci, 1736’da Kaptan-ı Derya olarak görev yaptı. (s. 142)

Kaptan-ı Derya Papuccu Ahmet Paşa, 1828’de bu makama geldi.
Çayeli’nin Kaptanpaşa nahiyesine ismini veren veziriazam Mehmet Ali Paşa, 1852’de sadrazam oldu.
1813’te Hemşin’de doğdu. 1845’te Adile Sultan’la evlendi. Aynı yıl Kaptan-ı Derya oldu. 1849’da Serasker, 1852’de Sadrazam oldu. (s. 143)

19. Yüzyıl İmar Faaliyetleri
Rize’de bilinen en eski kütüphane, kitabesi Rize Müzesi’nde muhafaza edilen Abdülkerim Kütüphanesi idi. 1848 yılında Orta Cami yakınlarında inşa edilmişti.
485 kitaba sahip Altıkulaç Kütüphanesi 1863’te Altıkulaçzade Ahmet Efendi tarafından yaptırılmıştı. Günümüze ulaşmamış olan bu eserler muhtemelen Rus işgali ve sonrasında yıkılıp gitti.
Günümüze ulaşamayan eserlerin büyük kısmı medresedir. (s. 144)

30’a yakın medresenin tamamına yakını Rize Liva olduktan sonra yani 1880’den sonra inşa edilmişti. Bunlardan yalnız Çayeli Çukurhoca Medresesi yıkılmadan günümüze kalmıştır. (s. 145)

Lazistan Sancağı Merkezinin Rize’ye Taşınması
1876-1878 Osmanlı-Rus savaşları Osmanlının ağır yenilgisiyle sonuçlandı. 3 Mart 1878’de imzalanan Berlin Antlaşması ile Artvin, Ardahan, Kars ve Batum Ruslara terk edildi.
Batum’da bulunan Lazistan Sancağı, 1878’de Rize’ye taşındı.
Rize’nin sancak merkezi olması daha sonra, 1881’de gerçekleşti.
Sancak merkezi ve Rus hududu olduktan sonra, 4. Ordu ve 27. Liva Rize’ye yerleştirildi.
Rize’deki pek çok imar faaliyeti bu tarihlerden sonra gerçekleşti. (s. 159)

Rize ahalisi öteden beri ticaretin yapıldığı, ahalisinin ticaretle meşgul olduğu bir yerdir.
Rize balıkçıları Yunus balıklarını avlayıp bundan balık yağı imal ederlerdi.

Rize isminin kökeni Rumca değildir. Pirinç anlamına gelen Latince bir kelimeden türemiş olabilir.
Rize’nin fethi Trabzon’un fethiyle tamamlanmıştır. Cafer Paşa’nın Rize fatihi olarak gösterilmesi yanlıştır. (s. 161)

1905 Yılında Rize İskelesine Çıkan ve Giren Malların Listesi
Rize iskelesine çıkan 2.859.000 kuruş değerindeki malın 1.750.000 kuruş tutarındaki bölümü keten bezi geri kalanı portakal, fasulye, fındık, elma, armut, rugan, kavurma, deri, bal ve tuzlanmış bağırsaktır.
Rize’ye gelen 11.306.500 kuruş değerindeki malın cinsi ise; kahve, şeker, çay, zeytin, rugan, mısır, buğday, meşrubat, şayak, basma, çuval, muşamba, kibrit, petrolgazı, mum, ilaç, cam, şişe, sabun, kitap, demir, bakır, kereste, kireç, tuğla, deri, sahtiyan, tütün, sigara, halat ve pamuktur. (s. 164)

I. Dünya Savaşı
1 Kasım 1914’te Ruslar hudut müfrezelerimize saldırarak hızla ilerlemeye başladılar. İlk saldırılar ancak Köprüköy’de durdurulabildi. 16-18 Kasım tarihli Azap Muharebelerinde Ruslar geri püskürtüldü ise de peşlerinden gidilemedi.
1-18 Kasım tarihleri arasında Hopa müfrezesi Ruslara saldırarak 2 top ve 100 asker esir aldı.
2-19 Kasım tarihleri arasında Rus gemileri Trabzon’u bombalayıp limana mayın döşedi.
Acaralı Rıza Bey komutasındaki Teşkilat-ı Mahsusa kuvvetleri Artvin’in batısındaki Rus karakollarını ele geçirdi.
21 Kasım’da Rusların Murgul’daki 4 bölüğü esir alındı.
8 Aralık’ta Köprüköy’e ulaşan Enver Paşa, Sarıkamış Muharebelerine karar verdi. 3. Orduya mensup 80 kadar askerimiz hedefe varamadan donarak öldü.
Bu ağır kayıplardan sonra Rusların ilerlemesi hızlandı.
Mart 1915’te Ruslar Arhavi’ye girdiler. (s. 188)
Şubat 1916’da Erzurum Rusların eline geçti.
Osmanlı kuvvetleri 10 Şubat’ta Fındıklı, 19 Şubat’ta ise Fırtına deresinin batısına çekildi.
Ruslar 4 Mart 1916’da Pazar’a, 5 Mart’ta da Çayeli’ne çıkarma yaptı. (s. 189)

Ruslar, Kaptanpaşa istikametinde Ayazlı sırtlarında 30-40 kadar evi yaktılar.
6 Mart’ta Rize’yi işgal ettiler.

Trabzon’un müdafaası için çoğunluğu gönüllülerden oluşan birlikler Of ve çevresinde direniş hatları oluşturdular.

18 Nisan 1916’da Trabzon düştü. (s. 191)

Ruslar 2 Mart 1918’e kadar Rize’de kaldılar. Ruslar ayrıldıktan sonra geride kalan Ermeniler Rize’yi ateşe verdiler. (s. 192)

Halk işgal yıllarında yoksullaştı.
Ruslar işgal ettikleri topraklarda sürekli kalacakmış gibi hareket ediyorlardı. Yol yapım çalışmalarına ağırlık veriyorlardı.

8 Mart’ta patlak veren Rus Devrimi, Rus işgalini sona erdirdi. 18 Aralık tarihli Erzincan Mütarekesinden sonra Ruslar geri çekilmeye başladılar.
Rusların çekildikleri bölgelere Ermeniler yerleşmeye çalışıyordu. Bunu önlemek için 123. Piyade Alayı 14 Şubat’ta Giresun’dan hareket ederek Rusların boşalttığı yerlere yerleşmeye başladı.
24 Şubat’ta Ruslar Trabzon’dan ayrıldılar.
Birliklerimiz 2 Mart 1918’de Rize’ye girdi.
Rize’nin kurtuluşu gerçekleşirken birliklerimizin başında Yüzbaşı Muhittin (Solar) Bey bulunuyordu.
9 Mart’ta Çayeli, 10 Mart’ta Pazar ve Ardeşen, 11 Mart’ta Fındıklı işgalden kurtuldu.

Mütareke Yılları ve Kurtuluş Savaşı
Mondros Mütarekesi imzalandıktan sonra dışarıdan desteklenen yerli Rumlar, Pontus devleti kurmak için köy ve kasabalarımıza silahlı saldırılara başladılar. Amaçları bölgeyi asayişsiz göstermekti. Rumların bu tecavüzleri direnişin doğmasını çabuklaştırdı. Milli Mücadele örgütlerinden ilki olan Trabzon Muhafaza-i Hukuk-i Milliye Teşkilatı kuruldu.
Bu teşkilatın Rize’de de bir şubesi kuruldu.
Cemiyet ilk kongresini 13 Şubat 1919’de yaptı. (s. 195)

İpsiz Recep ve Çetesi
İpsiz Recep 1862’de Portakallık mahallesinde doğdu.
Abdullah Emiralioğulları ailesine mensuptu. 20 tonluk bir kotrası vardı.
Rus işgali sırasında Rize’de idi.
İşgal sona erince İstanbul’a doğru yola çıktı. Kefken önlerinde gemisini, kardeşinin oğlunu yitirdi. Kazadan sonra İstanbul’a yerleşti. Anton isimli bir Rum çetesini ortadan kaldırdı.
Karasu’ya yerleşen İpsiz Recep, Rize’ye haber göndererek yanına gönüllü istedi. Rivayetlere göre 40, 90 veya 150 gönüllü toplandı. (s. 196)

Gönüllüleri yanına alan İpsiz Recep Sakarya Savahili Komutanı oldu ve Yüzbaşı rütbesi aldı. Asıl görevi Sarıyer tarafından takalarla gelen silahları nehir yolu ile Bilecik’e sevketmekti.
Sakarya çevresinde Yunan birliklerine karşı defalarca saldırılar düzenledi. (s. 197)

Rize’nin İl Oluşu
20 Nisan 1924’te çıkarılan yeni bir kanunla sancak teşkilatları kaldırıldı ve yeni vilayetler kuruldu. Lazistan Sancağı’da lağvedilerek Rize Vilayeti adı altında isim ve statü değiştirdi. Rize Vilayeti Atina ve Hopa kazalarını ihtiva ediyordu.
1929 yılında İyidere, 1930 yılında Gündoğdu nahiyeleri kuruldu. 1928 yılında Atina isim değiştirerek Pazar adını aldı.
1933 yılında Rize ile Artvin Çoruh vilayeti adı altında birleştirildi.
1936 yılında Artvin Hopa’yı yanına alarak tekrar il olunca Rize vilayeti biraz küçüldü. (s. 207)

Şapka İsyanı
Şapka Kanunu 25 Kasım 1925’te yürürlüğe girdi.
Güneysu’da Ulucami önünde toplananlar, Şapka Kanunu aleyhinde nümayiş yaptılar. Toplantıya engel olmak isteyen karakol komutanı etkisiz hale getirildi ve karakol işgal edildi. Neticede yörenin ileri gelenleri araya girdi. İsyancıları teslim olmaya ikna ettiler.
İsyana katılanlar İstiklal Mahkemeleri tarafından yargılandı. Yargılama 3 gün sürdü. 14 Aralık’ta karar verildi. Karardan iki saat sonra idam hükümleri infaz edildi. 143 sanıktan 8’i idam edildi, 14 kişi 15 yıla, 22 kişi 10 yıla, 19 kişi de 5’er yıla mahkûm edildi. Sanıkların geri kalanı beraat etti. (s. 210-211)

II. Dünya Savaşı yılları Cumhuriyet döneminde Rize’nin en fazla yoksulluk çektiği dönemdir.

Dokumacılık
Rize’de iki tür dokuma vardır; kendir ipliği kullanarak icra edilen keten bezi ve pamuk ipliği kullanılarak yapılan Rize Bezi.
Kendir ipi ile yapılan dokumalar çok eski, tarihi bir el sanatıdır.
Pamuklu dokumacılık 1940’lı yıllarında başında Rize’ye gelmiştir.

Meyve Sebze Üretimi
Rize’de portakal, mandalina, elma, fındık ve fasulye üretimi yapılıyor ve bunların bir kısmı satılıyordu.
1 Ekim 1932 ila 19 Aralık 1932 tarihleri arasında Rize’den gemi ile gönderilen malların listesi;
25.615 kilo elma
17.289 kilo kabuklu ceviz
12.800 kilo fındık
98.621 kilo fasulye
2.597 sandık mandalina
2.279 sandık portakal (s. 215)

Rizeliler bir dönem fındık ekimine meyletti. Fakat bundan yeterli verim alınamadı ve bu heves fazla uzun sürmeden yerini çaya bıraktı.

Balıkçılık
Rize’de tutulan balıklar muhafaza edilemediği için gübre olarak toprağa atılıyordu.

El Sanatları
Bakırcılık, demircilik, beşikçilik, mobilyacılık, sepet örücüleri…
Bunların yanında mısır koçanı yaprağı kullanarak sicim üreten ve bu sicimlerle zenbil, koltuk ve çanta örenler de var idi.

Zihni Derin
1880’de Muğla’da doğdu. Orman mühendisliği ve ardından da öğretmenlik yaptı.
1924’te çay tarımını incelemek üzere Batum’a gitti.
Rize halkı, fındık bahçelerinden fındığı söküp çay ekimine sıcak bakmıyordu.
Halkı çay ekimine teşvik eden 1940’te yürürlüğe giren ikinci çay kanunu oldu.

Asım Zihnioğlu
1909’da Uşak’ta doğdu. 1938’de Rize’ye gelerek Zihni Derin’le çalışmaya başladı. 1943’te çay uzmanlığı için Hindistan ve Seylan’a gitti.

Rize’de Yol Durumu
Rize-İspir yoluna 1930’da başlandı. 1932’de 44 km’lik yol açıldı. Yol yapımında gönüllüler ve mükellefler bir arada çalıştı. (s. 217)

Rize matbaası 1931’de faaliyete geçti ve aynı yıl haftalık Rize Gazetesini çıkarmaya başladı.
Rize’de yayınlanan ilk gazete olan Rize Gazetesi, 1931-1939 yılları arasında yayınlanmaya devam etmiştir.

Çay fabrikalarının açılması binlerce kişiye istihdam sağladı. Bu durum uzun yıllardır devam eden gurbetçiliğe büyük ölçüde son verdi.

1948’de Fındıklı, Artvin’den ayrılarak Rize’ye bağlandı.
1953’te Ardeşen ilçe oldu.
1954’te Devlet Hastanesi tamamlandı.
1957’de Çamlıhemşin ve Kalkandere ilçe oldu.
1957’de Güneysu Kemer Köprüsü hizmete açıldı.
1963’te Rize Ticaret Lisesinde kurulan bir radyo kısa süre Rize halkına hizmet verdi.
1987’de Güneysu ilçe oldu.
1990’da İyidere, Derepazarı ve Hemşin ilçe oldu.

1965 Yılı Tarım Ürünleri
Tarım Ürünleri
Üretim Miktarı
Mısır
23.730 ton
Buğday
49 ton
Kuru çeltik
15 ton
Kuru çay
8.577 ton
Kendir
12 ton
Fındık
4.500 ton
Narenciye
2.414 ton

Ekrem Orhon
1911’de Derepazarı’nda doğdu. Yükseköğrenimini ABD’de yaptı. 1936’da yurda döndü. 1948’e kadar müteahhitlik yaptı. 1963’te Rize belediye başkanı seçildi.
1980 yılında askeri darbeden sonra tekrar belediye başkanı yapıldı.
1983’te vefat etti. Mezarı Rize Kalesi surları içindedir. (s. 233)
“Denizi kara, karayı para yapan adam” olarak tanındı.

Ailesi Çayeli ilçesinin Çataldere Köyünden olan Mesut Yılmaz, 1947’de İstanbul’da doğdu. Yüksek lisansını Almanya’da yaptı.
ANAP’ın kurucuları arasında yer aldı. 1983’te Rize milletvekili seçildi. 1986’da Kültür ve Turizm Bakanı olarak, 1987’de de Dışişleri Bakanı olarak görev yaptı. 1991’de ANAP’ın genel başkanı seçildi. Erken seçime giderek başbakanlık koltuğunu kaybetti. 24 Aralık 1995’te kurulan koalisyon hükûmetinde başbakanlık yaptı. 2 Haziran 1996’da başbakanlıktan istifa etti. 30 Haziran 1997’de üçüncü kez başbakanlık koltuğuna oturdu. 1998’de güvensizlik oyuyla düşürüldü.

1985 yılına kadar nüfusu artan Rize, bu tarihten sonra göç vermeye başladı.
1985 yılında çay özel sektöre açıldı. İşçi ücretleri ve yaş çay gelirlerindeki azalma göçü tetikleyen asıl sebeplerdir.
1990 nüfus sayımında 12 yaşındaki çocuk sayısı 9.257 iken 6 yaşındaki çocuk sayısı 6.814’tür. (s. 241)

Rizeli Meşhurlar
Mehmet Haberal
Saadettin Kaynak
Tevfik İleri
Mesut Yılmaz
Recep Tayyip Erdoğan

---
Rize Halk Eğitim Müdürlüğü Yayınları
Rize, 2000


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder