Orhan Naci Ak - Rize
Tarihi
Rize’nin Tarihi ve Coğrafi Durumu
Rize’nin de içinde bulunduğu Doğu Karadeniz
Bölgesi (…) ilkçağda doğup gelişen medeniyetlerin (…) etki alanı dışında
kalmıştır.
Bölgenin bir başka özelliği (…) güneyden zor
geçit veren yüksek dağlarla çevrilmiş olması ve batıdan doğuya ve doğudan
batıya geçişi engelleyen ve zorlaştıran derin vadiler ve her mevsim bol sulu
akan ırmaklarla kesilmiş olmasıdır.
Hititler (…) Doğu Karadeniz’e hakim
olamamış, ancak bu bölge halkı (…) az bir süre Hititlere itaat etmişlerdi.
Hititler, Karasu vadisini Azzi diye
adlandırmışlardı.
Prof. Dr. Fahrettin Kırzıoğlu, Kars Tarihi
adlı eserinde N. Adoniz’den naklen (…) Azzi’nin Rize ve Gümüşhane bölgesini (…)
kapsadığını sanıyoruz dedikten sonra II. Murşil zamanında (MÖ. 1346-1320)
Hititlerin, Azzi ülkesini itaat altına aldığını (…) belirtmektedir. (s. 1-2)
Herodot Tarihi Doğu Karadeniz’de (…)
Kolhis’e kadar olan bölgeden bahsetmektedir.
Karadeniz’in doğusundan denize dökülen Rion
Irmağı, Kolhis denilen bölgenin merkezini oluşturur. Bazı tarihçiler bu
bölgenin Kalapotomoz deresine yani İyidere’ye kadar uzandığını, bazıları da
Trabzon’u içine alacak şekilde geniş bir alana yayıldığını söyler.
Heredot (…) Kolhis’te kıvırcık saçlı
insanlar gördüğünü, buralar halkının Mısırlılar gibi sünnet olduklarını, Mısır
ketenini aynen Mısırlılar gibi yetiştirdiklerini belirtir.
Bazı tarihi kaynaklar Doğu Karadeniz
bölgesine Khaldik ülkesi diyorlar. Khaldi Urartuların en büyük milli tanrısı
idi. (s. 2)
Kimmerler ve İskitler
Doğu Karadeniz vilayetlerinin tarihinden
bahsederken Kimmer ve İskit uluslarının kuzeyden güneye, Anadolu’ya
inişlerinden bahsetmek adet olmuştur. Kırzıoğlu, Sakalarla İskitlerin akraba
iki kavim olduklarını, İranlıların Saka dedikleri kavimlere Yunanlıların İskit
dediğini ve Sakaların Türk soyundan olduklarını iddia eder. İskitler Kimmerleri
önlerine katıp iki kere göçe zorlamışlardı (MÖ. 713 ve MÖ. 680). (s. 3)
İskitlerin ve Kimmerlerin Anadolu’ya
geldiklerini ve burada bir müddet kaldıklarını kesin olarak biliyoruz. Lakin
bunların Trabzon ve Rize’ye kadar indiklerine dair herhangi bir bilgiye
rastlamıyoruz.
Yunan topraklarına saldıran Pers İmparatoru
Kserkes ordusunda bulunan Moskhoilerin (Kuzey Anadolu halklarından) başlıkları
ağaçtandı.
Tibarenlerin Makronların ve Mossinoiklerin
silahları da Moskhoilerinki gibiydi. (Heredot Tarihi, P 130)
Marlar (Doğu Karadeniz halklarından) küçük
bakır kalkan ve mızrak taşıyorlardı. (Heredot Tarihi, P 79) Heredot’un
Karadeniz’de bahsettiği uluslar bunlar. Bu uluslar (anlatıldıktan sonra son
olarak) Kholhis anılmıştır. İslam Ansiklopedisi; Bölgeye ilk defa Kafkasya’dan
Moskiler, Tibarenler ve Marlar gelerek ziraat ve balıkçılıkla meşgul
olmuşlardır. (s. 4)
Karadeniz Kıyıları ve Amazonlar
Amazonlar mızraklı, oklu, kalkanlı savaşçı
kadınlar olarak tanınırlar. Amazonlar önce Yunan mitolojisinde anlatılmıştır.
Altın Postu aramaya çıkan Phiriksos ve arkadaşları (…) Kholhis’e varır ve altın
postu alarak geri döner. Seyahat sırasında Amazonlardan da bahsedilmektedir.
Altın Post masalı, Doğu Karadeniz’den bahseden ilk sözlü kaynak olsa gerek.
Heredot Tarihi Amazonlardan detaylı şekilde
bahseder.
Amazonlar, Terme dolaylarında Yunanlılara
yenilmişlerdi.
Sağ kalanlar gemiyle bölgeden uzaklaşmak
isterken (…) Azak denizi kıyısına sürüklendi. Burada İskitlerle temas kurdular.
Zamanla İskit erkekleriyle evlendiler. Don ırmağının doğusunda bir bölgeye
yerleştiler. Heredot, bu ülkede yaşayan kadınların (…) erkekler gibi
giyindiklerini bir düşman öldürmedikçe evlenmediklerini ve İskit dilini
konuştuklarını söylemektedir.
Doğu Karadeniz’de Kolonileşme
İlkçağda Iyonlar deniz kıyılarına birçok
koloniler kurdular. Trabzon şehrinin MÖ. 756 yılında Sinop’tan gelen Miletli
koloniciler tarafından kurulduğu yazılıdır.
Trabzon ismi (…) ilk defa Ksenophon’un
“Onbinlerin Dönüşü” adlı eserinde geçmektedir. (s. 5)
Persler MÖ. 555-333), Doğu Karadeniz
bölgesine hakim olmuşlardı. (s. 6)
Ksenofon on bin kişilik Hellen ordusu içinde
bir subaydı. Bu ordu Karadeniz kıyılarına geldiğinde de Hellen kuvvetlerinin
başkumandanlığına terfi etmişti. (s. 7)
…yüksek bir dağ vardı. Kolklar bunun üstünde
mevzi almışlardı. Hellenler Kolkhlarla savaşmak zorunda kaldılar.
Birçok arı kovanlarına rastgelindi. Bunların
ballarından yiyen askerler kendilerinden geçtiler.
Baldan az yiyenler deli gibi oluyorlardı.
Hatta birkaç kişi de öldü.
İki üç gün sonra da tıpkı zehirlenmeden
kurtulmuş gibi ayağa kalktılar.
Buradan sonra (…) Trapezus dolaylarında
denize vardılar. Burası Sinop’un kolonisi olan bir Hellen şehriydi.
Onbinlerin Trabzon’a varışları, MÖ. 400
yılının şubat ayına rastlamıştı. (s. 9)
Rize’nin güneyinde yer alan İspir’de
Hesperitler, Bayburt’ta Kaldiler ve Skhtenler, Trabzon’un güneyindeki dağlık
kesimde Makronlar, Giresun’a kadar olan sahil kesiminde Kolkhlar yaşamaktadır.
(s. 10)
Makedonyalılar
ve Büyük İskender’in Doğu Seferi ve Sonuçları
Doğu Karadeniz bölgesi hiçbir şekilde Büyük
İskender’in orduları tarafından gerçek anlamda işgal edilmedi.
Büyük İskender’in ölümünden sonra (…)
Kapadokya bölgesi İskender’in generallerinden Ermenes’e düştü. (s. 12)
MÖ. 247 yılında kurulan Part Krallığı MS.
224 tarihinde İran’da kurulan Sasani Devleti tarafından ortadan kaldırıldı.
Arsaklılardan bir gurup, MS. 52 yıllarında
Part ülkesinden kalkıp Kars’ın kuzeyine ve Gürcistan’a gelerek yerleşmiş ve
Kars ovasında bir uç beyliği olarak varlıklarını sürdürmüşlerdi.
Kars ovasında yaşayan Arsaklılar’a Küçük
Arsaklılar denmekteydi. Sakalar soyundan Türk kabul edilen bu topluluk, Çoruh
boylarına kadar gelip yerleşmişlerdi.
Gürcistan
Saka Türkleri, Kıpçak Türkleri, Bulgar
Türkleri ve Orberyanlar Gürcistan’a gelerek yerleşmişlerdi.
Orberyanlar MÖ. 8. yüzyılda (…) Gürcistan’a
gelen ve Gürcülerle birlik olup ülkelerini İran saldırılarına karşı koruyan
savaşçı bir kavimdi.
Orberyanlar, Gürcistan ordusunda etkin
görevler üstlendiler.
1177 tarihinden sonra Gürcistan ordusunun
vurucu kuvvetini ve başkomutanlık Kıpçak Türkleri üstlenecekti.
Pontus
Krallığı
Pers İmparatorluğu, MÖ. 520 yılında ülkeyi
22 yönetim bölgesine ayırmıştı.
Bu satraplıklardan biri de Pont Satraplığı
idi.
Trabzon ve Rize Pont Satraplığı içinde yer
alıyordu.
Pontus ismi batıda Kızılırmak ve Terme
Irmağı veya Pophogonia, kuzeyde Karadeniz, doğuda Kolhis ülkesi, güneyde
Malatya ve Kapadokya ile çevrili idi. (s. 13-14)
Karadeniz’in adı Romalılar gelmeden önce
Pont Ahsaena idi. İskitçe veya İran dilinde bir kelime olan Ahsaena “koyu” veya
“karanlık” anlamına gelmektedir. Pont ise deniz anlamına gelir.
Romalılar bu denize Pont Euxinus demişler ki
Euxinus’un Ahsaena’dan alınmış olması gerekir.
Pontus Krallığının kurucusu Pers soyundan I.
Mithradedes’tir. MÖ. 301 yılında ülkesinin başına geçti.
Trabzon ve Rize bölgesi I. Pharnakes
tarafından MÖ. 180 tarihinde Pontus hakimiyetine girmişti. (s. 14)
Strabon’un anlattığına göre Pontus
kuvvetlerini takip eden Romalı General Ponpeius’un askerleri Bayburt’tan
Karadeniz kıyılarına inerken Heptakometlerle (Yediköylüler) karşılaşır. Roma
askerleri burada yedikleri delibaldan zehirlenirler ve Roma ordusunun iki
bölüğü bu vahşi insanlar tarafında yok edilir. Burasının yedi köyler anlamına
gelen Kureiseba yani günümüzdeki İkizdere olması kuvvetle muhtemel görünüyor.
(s. 15)
Stabon, bölgede yaşayan Sannilerin eski
yazarların Makro dedikleri kavim olduklarını söylüyor.
Sanniler, Gürcülerin Tzan veya Çan dedikleri
kavim olmalı. Gürcüler kendilerinden olmayan kavimlere Çan derlerdi. Rivayete
göre Çanlar zamanla batıya göç ederek Samsun ve çevresine adlarını vermişlerdi
ve bu çevreye Canik denmesinin sebebi buydu. (s. 17)
Pilinius, 37 kitaptan oluşan “Doğa Tarihi”
adlı eserinde Phasis Irmağı (Rion Irmağı) yukarılarında Lazoi (Lazlar) adlı bir
kavimden söz eder. (s. 18)
İlk olarak Rize adına İzmtli Arrianus’un
eserlerinde rastlamaktayız.
Karadeniz’e dökülen çayların isimlerini
sayar; Ophius çayından Psykros çayına 4 mil (1 Roma mili 1480 m), Pskros’tan
Kalos’a (İyidere) suyuna 4 mil, Kalos’tan Rhizios (Rize) suyuna 10 mil,
Rhizios’tan Askur’a 13 (1/3 olmalı) mil, Prytanis’ten Pyksites suyuna 12 mil,
Pyksites’ten Arkabis (Arhavi) suyuna 12 mil, Arkabis’ten Apsoros’a 5920 metre
mesafe olduğunu bildirir.
Arrianus, bugünkü Pazar ilçesinin, orada
varolan bir Atina tapınağı nedeniyle “Atina” ismiyle anıldığını söyler.
Arrianus’a karşılık Atina’nın (Pazar) Lazca
kökenli olduğunu ve bunun “gölgelerin olduğu yer” anlamına geldiğini söyleyen
Avrupalı yazarlar da bulunmaktadır. (s. 19)
Arrianus zamanında ve daha sonraki
devirlerde Lazlar, Roma imparatorluğuna bağlı bir krallık şeklinde
yönetiliyordu.
Genel tarihler ve ansiklopediler Lazların Kafkas
kavimlerinden olduğunu, Gürcülerle akraba olduklarını, Hıristiyanlığın ilk
devirlerinde Çerkezlerin tazyiki ile güneye indiklerini söyler.
Gürcüler Lazlara Ç’an ve Tsan derler.
Lazların gerçek sınırı Çayeli’nin Kemer
burnudur.
Kırzıoğlu Lazların Alazlar ve Ç’anlar olarak
ikiz adlı olduğunu iddia etmektedir.
Bugün konuşulan Lazca’da doğuya doğru
gidildikçe Gürcüce kelimelerin, batıya doğru gidildikçe de Türkçe kelimelerin
hakimiyeti görülür. (s. 20)
Roma
Dönemine Ait Siyasi Olaylar
İslam Ansiklopedisine göre,
MÖ. 63 yılında Romalı komutan Pompeius,
Trabzon ve dolaylarını zaptetti.
Roma İmparatoru Traianus zamanında da
(98-118), Trabzon bir Roma eyaleti oldu.
Lazlar, Rion ve Çoruh ırmaklarının iki
yanında yaşıyor ve en güçlü dönemlerinde bütün Kholhis’e hakim bulunuyorlardı.
253-256 yıllarını kapsayan dönemde Trabzon
ve muhtemeldir ki, bütün Karadeniz Gotların yağma ve saldırılarına uğramıştı.
(s. 21)
Ana Britanica’ya göre, 2. yüzyıldan sonra
Lazların önemi arttı ve eski Kholhis bölgesinin tümüne Lazika adı verildi.
Bölgede
Hıristiyanlığın Yayılmaya Başlaması
Hıristiyanlığın yayılmaya başlaması Roma
döneminde olmuştur.
Sümela Manastırı 4. yüzyılın sonlarında
küçük bir kilise olarak inşa edilmişve bilahare genişletilmiştir.
Anadolu’nun doğusunda, Aziz Grigor’un
kurduğu mezhep daha çok taraftar topluyordu. Gregoryan Mezhebi “dün Ermenilik”
olarak da bilinir. (s. 22)
Lazlar, Hristiyanlığı 6 yüzyıldan itibaren
kabul etmeye başladı.
Rize
İsminin Kökeni
Rize ırmağının Rhizo, İrizios veya Rhizios şeklinde
yazıldığı görülür. Bu kelime “pirinç” anlamına gelmektedir.
Rize kelimesi Farsça’da kırıntı ve döküntü
anlamına gelmektedir.
Doç. Dr. Süleyman Erkan’a göre Trabzon’un
bazı köylerinde “Rıza” kelimesi bulunmakta ve bu kelime mısırın yeşiline
denilmektedir. Eğer Rize adı yeşil anlamına gelen bir köke dayanıyorsa bu, Rize
adının ismiyle müsemma olduğunu gösterir.
Yunanca “rıza” kelimesi bir şeyin eteği veya
kökü, bir dağın eteği, bir ailenin kökü veya kaynağı anlamındadır. (s. 23)
W.E. Allen, Doğu Karadeniz’de pek çok ismin
Rumca değil, Lazca kaynaklı olduğunu söylemekte ve Rhizaion’un Lazca’da
“askerlerin ve insanların toplandığı yer” anlamına geldiğini belirtmektedir.
Bugün, Lazca bilenler böyle bir kelimenin mevcut olmadığını söylemektedir.
Muhtemeldir ki bazı yer isimleri bu eski
kabileler zamanından kalmadır. Bugün hatırlanan eski yer isimlerinden bazıları
Latince, bazıları Rumca, bazıları Lazca ve bazıları Ermenicedir. Fakat
çoğunluğunun kökeni anlamı belli değildir. 16 yüzyıldan itibaren Türkçe yer
isimleri de kullanılmaya başlanmıştır. İlk Türkçe köy ismi Pazar ilçesindeki
Başköy’dür.
Ardeşen: Ardı şen anlamındadır.
Çamlıhemşin: Tüm bölge eskiden “Hemşin”
adıyla anılıyordu. Bölgenin iç kesimlerine 1953 yılında Çamlıca isminde bir
nahiye kuruldu. Kasabanın üst tarafında bulunan mahalleye de Viçe deniliyordu.
Çayeli: Eski adı Mapavri idi. Lazca’da
“yapraklı yer” anlamındadır.
Derepazarı: Eski adı Malpet idi. Önceden (15
ve 16. yüzyıllar) Filandoz da denirdi. 1913 yılında, köy bir alış-veriş merkezi
olduğu için bugünkü adını aldı.
Fındıklı: Eski ismi Viçe idi.
Güneysu: Eski ismi Potomya’dır. Latincede
dere anlamında bir sözcüktür.
Hemşin: Hamadanlıların şenlendirdiği yer
anlamında Hamamaşen kelimesinden türemiştir.
İkizdere: Eski ismi yedi köy anlamındaki
Kuraiseba idi.
İyidere: Eski adı Aspet idi.
Kalkandere: Eski ismi Besalet idi. Tuzcuoğlu
isyanları sırasında bölgeye Karadere denmeye başlanmıştır.
Pazar: Eski adı Atina idi. Arrianus burada
Atina tapınağı olduğunu söyler. W.E. Allen’e göre Atina, Lazcada “gölgelerin
olduğu yer” anlamında bir kelimedir. (s. 25)
Kimmerler (…) Medlerin topraklarına girip
onları mağlup eden İskitler, Orta Asya kökenli olup, Türklerin ulu atalarıdır.
Sakalar Kimmerleri kovalayarak güneye
inerken bunlardan 28 bin Türk ailesi Gürcistan’da kalıp buraya yerleşti.
Gürcistan’da 12. yüzyıl sonuna kadar etkinliklerini sürdüren Orbenyanlar, Türk
soyundan sayılmaktadır.
Gürcistan Kralı Parnavas başa geçince (MÖ.
302-267) Orbenyanlar, ülkede kraldan sonra ikinci şahsiyet sayılarak çok
şereflendi…
Kırzıoğlu Sakalardan bir kolun “kalarç” adlı
bir Türk uyruğunun “Aşağı Çoruh boyu ve Rize - Batum arasına yerleştiğini
öteden beri Karadeniz’e esen sert, kuru ve kayıkları deviren yele de Batum -
Rize arasında kalarç yeli dendiğini, “kalarç yeli” tabirinin 2700 yıllık bir
Türklük belirtisi olduğunu söylemektedir
Askoros, Kırzıoğlu bu adı Sakalarla birlikte
gelen Askur adlı Oğuz - Türkmen boyunun bir hatırası olarak ele almaktadır. (s.
26)
52-428 yılları arasında Romalılara karşı bir
uç beyliği halinde kurulan Küçük Arsaklıların hükümdarı II. Ardaşeş, (ahalisini
çoğaltmak için) Horasan’dan getirdiği Manua adlı pehlivan yapılı yiğidin
uruğunu ülkesine yerleştirmişti. Bu uruğa Hamad Hanedanı anlamında “Amad-Uni”
denildi. Bunlara İran literatüründe Manualar da denilmektedir.
Rize bölgesine gelip Hemşen - Hemşin’e
yerleşerek adlarını bölgeye vermişlerdir. Buraya Hamadanlılar, Hamadandan
gelenler anlamında Hemşin denmiştir.
Bizans
Dönemi
(Bizans döneminde) bugünkü Rize vilayetinin batı
kısımları bu vilayete bağlı iken, Rize’nin doğu kesimi ve Artvin, Lazika
vilayeti veya Lazika Krallığına bağlı bulunuyordu. (s. 27)
Rize Kalesinde yapılan kiliseye, bölgede
aziz mertebesine yükseltilen yedi şehitten biri olan Sn. Orentius’un ismi
verildi. (s. 28)
…yedi şehit, bölgede Hıristiyanlığı yaymaya
gelen ve bu görevlerini ifa ederken putperestler tarafından öldürülen yedi
insanı ifade eder.
Lazların MS. 5 ve 6. yüzyılda Çoruh
Irmağının batısına geçtikleri kabul edilmektedir.
Lazlar başlangıçta, Kholhida Krallığına
bağlı idi. Kholhida Krallığının yıkılışından sonra yerine Lazika Krallığı
kuruldu.
Sasani İmparatorluğu Bizans’a başvurarak
yardım istedi. Her iki taraf Lazika için aralarında savaştılar. (s. 29)
İki devletin Lazika üzerine yaptığı savaşlar
uzun zaman devam etti.
İran’la Bizans arasında 561 yılında yapılan
barış antlaşması 50 yıl kadar sürdü. 611 yılında iki devlet arasında savaş
yeniden başladı. İranlılar Üsküdar’a kadar ilerlediler.
Bizans kuvvetleri 622-628 yılları arasında
İran’a galip geldiler.
Bizanslılar bu defa Müslümanların tazyikiyle
karşılaştılar. Muaviye dönemine kadar Müslümanların üstünlüğü devam etti. 677
yılında yapılan bir antlaşmadan sonra Müslümanların Anadolu’daki ilerlemesi
yavaşladı. (s. 30)
Müslüman ordularının tazyiki sonucu 689
tarihinde Lazika Krallığı yıkıldı. Lazlar bundan sonra Abhazların hâkimiyetini
kabul ettiler.
Malazgirt Savaşından sonra Türk orduları
Gürcistan topraklarına hakim oldu fakat Rize ve Trabzon çok az bir süre hariç
Türklerin bu yayılmasından etkilenmemiştir.
Bizans toplumunda toprak köylünün idi ve
malikâneler azdı.
Heraklius döneminde (611-641) Thema’lar
sistemi kuruldu.
Thema askerleri bulundukları bölgede çiftçi
olarak yerleşiyor ve ordunun bir elemanı olarak sürekli askerlik yapıyordu.
İmparator Theophilos (829-842) Trabzon,
Gümüşhane ve Rize’yi içine alan bir teşkilatlanmaya gitmişti. …themalar
thurmalara, thurmalar kaymakamlıklara, kaymakamlıklar bando denilen küçük arazi
birliklerine ayrılmıştı. (s. 31-32)
Selçuklu Türklerinin Rize bölgesine
gelişleriyle ilgili olarak Fahrettin Kırzıoğlu şöyle diyor: Melikşah, Gürcistan
Kralı II. Giorgi’nin Posof’un Kolköyü savaşında yenerek (24 Haziran 1080) büyük
bir zafer kazandı. (Böylece) Karadeniz kıyılarını ele geçirdi.
Türkmenler, develeri, at yılkıları ve koyun
sürüleri ile birlikte bu yeni fethedilen bölgelere gelip yerleştiler. Trabzon
ve çevresi dağlık bölgesine yerleşen Türkmenlerin bir kısmı da Çepni
Türkleridir. (s. 33)
Trabzon
İmparatorluğu
1204 tarihinde kurulan Trabzon İmparatorluğuna
Trabzon Rum İmparatorluğu da denmektedir. İmparatorluğu, İstanbul’dan gelen ve
kral soyundan olan Rumlar kurmuşlardı (Komnenoslar).
IV. Haçlı Seferi ile İstanbul’a gelen
Latinler, İstanbul’daki Bizans yönetimini ele geçirince İmparator I. Anronikos
Komnenos’un torunları Prens Manuel’in oğlu Aleksios ve Davit, Gürcü Kraliçesi
Tamara’nın desteği ile Trabzon’da bir devlet kurmuşlardı.
(Sınırları) …başlangıçta Çoruh ağzından
Sinop’a kadar uzanıyordu. Zamanla küçülerek Giresun’dan Çoruh’a kadar küçük bir
bölgeye hükmeder oldu. (s. 35)
Rize Kalesinin temelleri Pontus Krallığı
zamanında atılmış olmakla birlikte bu kale 6. yüzyılda Bizans İmparatoru
Justinyan (527-565) zamanında önemli bir tamirat görmüş ve Trabzon İmparatoru
Aleksios II (1297-1330) devrinde de yenilenmiştir.
Gündoğdu - Bozukkale Ortaçağ kalelerinden
sayılmaktadır.
Pazar önlerinde bulunan Kız Kalesi, Haşim
Karpuz’a göre 13-14. yüzyıllarda Trabzon Devleti tarafından yaptırılmıştır.
Ciharkale Pazar’da Yücehisar Köyünün
sırtlarında yer alır. Kale-i Zır, Zilkale Köyünde, Kale-i Bala da 40 km
mesafedeki Hisar Köyünde bulunur.
…tarihçilerin tahminleri, bunların 14-15.
yüzyılda yapıldıkları konusunda birleşir. (s. 36)
Çamlıhemşin aşağı Çamlıca Mahallesi ve Ülkü
Köyünde bulunan koç heykelleri, Akkoyunluların buralara geldiklerinin delili
sayılır. (s. 37)
1486 tapu tahrir defterine göre Rize
merkezinde 195 hane, Ayos Randos isimli bir manastır, ikisi vakıf yedi
değirmen, bir cevizlik ve bir bağlık bulunuyordu.
Aya Fukos Manastırı da Trabzon yakınlarında
bir yerde idi.
Rize ili hudutlarında 30’dan fazla kilise
vardı. (s. 39)
Trabzon çevresindeki dağlarda dağınık bir
şekilde yaşayan Çanlar, dağlardan sahillere inip yağmalama hareketlerine
girişiyor, insan ve hayvanlara zarar veriyorlardı. (s. 40)
Trabzon fethedildiği zaman (…) Harşit vadisi
Çepni Türklerinin elinde idi. Ordu ve Ünye dolayları da 14. yüzyıl başından bu
yana Bayramlu Türkleri tarafından iskân edilmişti. (s. 41)
1243’te Kösedağ Savaşı’nda Selçuklu
Hükümdarı II. Keyhüsrev yenilerek Moğollara vergi vermek durumunda kaldı. Bundan
sonra Moğolların Anadolu’yu istilası başladı. 1277 yılında Selçuklu Devleti
tamamen yıkıldı.
Trabzon İmparatorluğu da bu dönemde vergi
vermek suretiyle İlhanlılara bağlandı.
Moğolların etkisi azalınca, Trabzon
İmparatorluğu Türklerin taarruzlarına maruz kaldı. Dağlardaki müstahkem
mevziler Türklerin eline geçti. 1340 yılında Akkoyunlu Türkmenleri Trabzon’u
kuşattılar. Şehrin çevresindeki mahalleleri ateşe verdiler.
İmparator III. Aleksios (1349-1390) Türkmen
saldırılarını bertaraf etmek için siyasi evlenmelere başvurdu. Kız kardeşi
Despina Maria’yı Turali Bey’in oğlu Tuğrul Bey’le (1352), diğer kız kardeşi Teodoro’yu
Ordu Hakimi Hacı Emir’le, kızı Evdoka’yı da Kelkit Havalisi beylerinden Emir
Tacettin ile evlendirdi. (s. 42)
Şeyh Cüneyt, Şii şeyhlerinden Şeyh
İbrahim’in oğludur.
Uzun Hasan’ın kız kardeşi Begin ile evlenmiş
bu evlilikten oğlu Haydar dünyaya gelmiş bu Haydar’dan da Şah İsmail doğmuştur.
Trabzon İmparatoru IV. Yuannis, Aya Fukos
Manastırı yakınlarında Cüneyt’in ordusuna mağlup oldu.
Cüneyt, Trabzon’u kuşattıysa da muvaffak
olamadı. Kelkit bölgesine geri çekildi. Daha sonra Fatih, üzerine kuvvet
gönderince Hasankeyf taraflarına kaçtı. 1460 yılında Karakoyunlularun elinde
bulunan Şiran’da savaşırken öldü.
Trabzon İmparatoru III. Manuel, Ankara
Savaşı sırasında 20 gemiden oluşan bir kuvveti Timur’un emrine vermişti. Timur’a
sağlanan bu destek, Trabzon’u Moğol saldırılarından kurtarmış fakat Osmanlılara
düşman etmişti.
Osmanlılar 1428 yılında Canik Beyliğini
ortadan kaldırıp bölge topraklarını ele geçirince Trabzon Devleti ile komşu
oldu. (s. 43-44)
Osmanlı
Dönemi
15 yüzyılda Karadeniz’de ticaret Cenevizli
ve Venedikli denizcilerin elindeydi. Bunlar, bölgede yağmacılık yapıyor, darda
kaldıklarında da Trabzon Devletine ait limanlara sığınıyorlardı.
Trabzon İmparatoru Ioannes, Akkoyunlularla
hısımlık kurdu; kızı Katerina’yı Uzun Hasan’la evlendirdi. Trabzon’daki son
hükümdar Davit Komnenos da Gürcülerle ittifak yaparak Osmanlılara ödediği
vergiyi ödemekten vazgeçti. Karaman Beyi ile Osmanlılara karşı ittifak kurmaya
çalıştı. 1460’ta Roma’yı ziyaret etti. Avrupa devletlerini Osmanlılara karşı
savaşa teşvik etmeye çalıştı.
(Bütün bu gelişmeler üzerine) Fatih, 300
parçadan oluşan donanmasını Gelibolu sancak beyi Kasım Bey komutasında denizden
yola çıkardı. Amasra, Kastamonu ve Sinop’u zapt etti. (s. 45)
Kuzeye yöneldi. Trabzon önlerine geldi.
Davit Komnenos anlaşma yolu aradı. İmparatorla birlikte 500 aile İstanbul’un
Fener semtine, Lezgi (Laz) denen bazı aileler de Beyazıt semtine yerleştirildi.
Fatih, Trabzon’un yönetimini Gelibolu sancak
beyi Kasım Bey’e bırakarak İstanbul’a döndü.
Rize’nin
Fethi
Bir yer fethedildiğinde oraya ilk önce
nişancılar gönderilir ve o çevrenin nüfusu, arazisi ve gelirleri tespit
edilirdi. (s. 46)
Trabzon’un fethinden sonra yazılan ilk tapu
tahrir defteri 1486 tarihlidir. (s. 47)
1486 tarihli tapu tahrir defterinde
bakıldığında Rize sahil kesiminin Hopa’ya kadar uzandığı görülür. (s. 48)
O devirde Rize yönetiminin başında bir kadı
bulunuyordu. Kayıtlardaki ilk Rize Kadısı Mevlana Burhanettin idi. (s. 50)
1486’da Müslüman hane sayısı 247 iken bu
sayı 1520’de 179’a düştü.
1520’de Trabzon merkezinin Hıristiyan yekûnu
1084 hane iken bu sayı 1554’te 587 haneye düştü. (s. 61)
Kanunî devri başlarında Rize küçük bir
kasaba idi.
Osmanlı literatüründe Nefs-i Rize olarak
kayıtlıydı.
Nefs-i Rize’de 2’si yeni Müslüman gerisi
Hıristiyan olmak üzere 258 hane vardı. (s. 63)
1530
Tarihinde Bazı Köylerin Nüfus Yapısı ve Özellikleri (s. 69)
Karye İsimleri (eski)
|
Karye İsimleri (yeni)
|
Hıristiyan
hane sayısı
|
Yeni Müslüman
hane sayısı
|
Kadim Müslüman
hane sayısı
|
Baştine hane
sayısı
|
Asiyap
(Değirmen)
|
Vergi geliri
|
Nef-i Rize
|
Rize Merkez
|
215
|
2
|
-
|
41
|
12
|
19.000
|
Emare (7 mahalle)
|
Rize’nin doğusu
|
341
|
21
|
-
|
81
|
6
|
28.808
|
Akrotir (8 mahalle)
|
Rize’nin batısı
|
258
|
10
|
-
|
34
|
2
|
19.603
|
Potomya (3 mahalle)
|
Güneysu
|
225
|
28
|
-
|
26
|
13
|
21.523
|
Salaruha (3 yerleşim)
|
Salaha
|
426
|
11
|
-
|
38
|
19
|
32.512
|
Uma
|
Ortapazar
|
357
|
12
|
-
|
89
|
16
|
28.372
|
Filandoz
|
Derepazarı
|
157
|
5
|
-
|
68
|
7
|
16.047
|
Mapavri
|
Çayeli
|
206
|
74
|
21
|
53
|
14
|
18.965
|
Latom
|
Madenli
|
47
|
19
|
9
|
20
|
4
|
800
|
Zavendika
|
Çiftlik
|
35
|
4
|
12
|
8
|
2
|
3.400
|
Ması ve Mahura
|
İyidere
Hazar
|
146
|
1
|
-
|
69
|
9
|
16.230
|
Hancı
|
Sandıktaş
|
183
|
5
|
-
|
72
|
8
|
19.200
|
Basalet
|
Kalkandere
|
324
|
11
|
-
|
23
|
12
|
24.513
|
Cigara
|
Bozukkale
|
106
|
4
|
-
|
11
|
3
|
10.000
|
Mirekalu
|
Gündoğdu
|
36
|
3
|
-
|
8
|
2
|
4.000
|
Peripol
|
Çarşı ve
Pehlivan
|
359
|
7
|
-
|
73
|
12
|
33.800
|
Ruspa
|
Uzunkaya
|
191
|
4
|
-
|
46
|
1
|
17.800
|
Galata
|
Çayeli
Yalı Mahallesi
|
62
|
28
|
-
|
19
|
2
|
7.300
|
Havriya
|
Çayeli
Yanıkdağ
|
64
|
50
|
-
|
14
|
1
|
8.400
|
Selçuklu Türklerinin Anadolu’ya gelip
yerleşmelerinden önce Hıristiyanlığın Gregoryan mezhebinden olan İspir ve
Bayburt halkı, Gürcistan’da kurulmuş olan Bargatlı Devletine tabi idi.
1230 yılında Anadolu Selçuklularının eline
geçen bu çevrede Türk boyları gelip yeni köyler kurdular. İlhanılar zamanında
Bayburt’ta Yakutiye Medresesi açıldı.
İspir ve Bayburt 1402 tarihinden sonra
Akkoyunluların hakimiyetine girdi. (s. 72-73)
1523 ve 1554 tarihli tapu tahrir defterleri,
Hemşin ile birlikte Gönye’yi de Trabzon Sancağı sınırları içinde gösterir. Oysa
1583 tarihli tapu tahrir defteri, Trabzon Sancağı ile Batum Sancağına ait
kazaları kesin olarak birbirinden ayırmaktadır.
Evliya Çelebi (…) bu eyaletin Trabzon,
Gümüşhane, Maçka, Rize ve Gönye’den ibaret beş sancağı olduğunu belirtir. (s.
75-76)
Cafer Paşa Camisinin ilk yapılış tarihi, 977
(1571) yılıdır.
Bu kitabe Rize hudutları dahilinde
bulabildiğimiz ilk yazılı kaynaktır.
Kitabesine göre eser, Cafer isimli biri
tarafından yaptırılmıştır. Kitabede “paşa” unvanı bulunmamaktadır. (s. 76)
Bu şahsiyet Hadim Cafer Paşa’dır. 1570
tarihinde Trablus Beylerbeyi idi.
Lakin bu şahsın Çayeli’nde yapılan cami ile
olan ilgisini tespit etmek mümkün olmamıştır.
Cami çevresinde halk arasında dolaşan
hikâyeye göre: Cafer Paşa adında bir komutan donanmasıyla doğuya giderken
Çayeli önlerinde fırtınaya tutulur. Buradaki limana sığınır. Burada kaldığı
süre zarfında camiyi yaptırır.
İskender
Cafer Paşa Camisi
Kurşunlu Cami veya İslampaşa camisi olarak
bilinir.
Caminin sonradan yapıldığı anlaşılan
kitabesine göre 978 (1572) tarihinde yapılmıştır. Mimari özelliklerini
yitirmeden günümüze kadar gelebilen en eski camidir. Caminin banisi İskender
Paşa’nın kimliği belli değildir. (s. 77)
Lazlar
Bunlar milattan önceki dönemde Rion ırmağı
çevresinde yaşıyorlardı. Kökenlerinin Kıpçak veya Kuman Türkleri olduğu
düşünülmektedir. (s. 91)
Hemşinliler
Hemşin bölgesine ilk gelip oturanlar,
Hamedandan gelip Kars ovasına yerleşen Arsaklılardır.
Türk soyundan olan bu kavim 4. yüzyıl
başlarında Hıristiyanlığı kabul etmişlerdi.
Hemşin önce Bizans, sonra da Trabzon
İmparatorluğuna itaat etti. (s. 92)
Kale Camisinin orijinal kitabesine göre inşa
tarihi 1069’dur (1658). (s. 103)
Trabzon’un doğusunda sivrilen bazı Laz
beyleri ile Trabzon’un batısında sivrilen bazı Çepni beyleri yanlarında silahlı
insanlar besliyor ve birbirleriyle sürekli mücadele halinde bulunuyorlardı. (s.
107)
Kırım Ruslar tarafından işgal edildikten
sonra Osmanlı’nın doğu hududu Rus tehdidine maruz kaldı. Bölgeye vali olarak atanan
Ferah Ali Paşa 1781-1785 yılları süresince bölgedeki Çerkez kökenli insanlar
arasında Müslümanlığın yayılmasını sağlayarak bu cephede iman kaleleri
oluşturdu. (s. 108-109)
Ruslar Faş kalesini aldıktan sonra tehdit
iyice arttı. Trabzon ve çevresinden toplanan bir kuvvet Süleyman Ağa’nın emri
altında Faş Kalesi üzerine yürüdü.
Kalenin kurtarılmasında Rize ayanı Tuzcuoğlu
Memiş Ağa’nın da katkıları oldu. (s. 112)
18.
Yüzyıl Eserleri
Şeyh camisi, 1711
Taşçıoğlu camisi, 1718
Orta cami, 1737
Çayeli Aşıklar Köyü camisi, 1765
Cimil Başköy camisi, 1773
Tuzcuoğlu evi, 1815
Değirmedere camisi, 1786
Yücehisar cami 1798
Güneysu Merkez cami, 1798
Çamlıhemşin’de Hala ve Melivar dereleri
üzerindeki kemer köprü, 1797
Rize’de tespit edebildiğimiz en eski yazılı
mezar taşı, Ardeşen İlçesi, Kavak Mahallesi’nde Ekşioğlu camisi avlusunda
bulunur. Hacı Mustafa oğlu Ahmet Çelebi’ye ait olan bu mezar 1128 (1715)
tarihin taşır. (s. 115)
Cevdet Paşa 1810 yılında Lazistan’da çıkan
bir salgından söz eder (Taun hastalığı).
Bıjışkyan’ın
Doğu Karadeniz Seyahati
P. Miai Bıjışkyan 1817’de seyahat notlarını
içeren Karadeniz Kıyıları Tarihi ve Coğrafyası adında bir eser neşretti. (s.
121)
Bıjışkyan, Güneysu’da kiliseden camiye
çevrilmiş bir mabetten söz eder.
Hemşinlilerin Ermenice konuştuğun söyler.
Oysaki Bıjışkyan’dan 25 sene sonra bölgeyi dolaşan Alman bilim adamı Prof. Dr. Karl
Koch, eserinde Bıjışkyan’ı yalanlar. (s. 122)
Karl Koch, seyahatlerinden ilkini 1843,
diğerini ise 1844’te gerçekleştirdi.
Tuzcuoğlu
Memiş Ağa’nın İsyanı
İsyana dair kaynakların ilki Cevdet Paşa
Tarihi, ikincisi ise M. Münir Aktepe’nin 1953 yılında Tarih Dergisi’nde
yayınlanan 30 sayfalık makalesidir.
Bu isyan 20 yıl kadar devam etti.
Memiş Ağa 1715’te Batum’da zengin bir ailede
dünyaya geldi.
Rize ve Hopa taraflarının ayanlığına
getirildi.
1810’da Faş Kalesinin geri alınmasında
yararlılıklar gösterdi. Bu başarılarından dolayı Kapucubaşı rütbesi aldı. Resmi
kayıtlarda tam adı, “Kapucubaşı, Rize Ayanı, Tuzcuoğlu El-Hac Memiş Ağa” idi.
Memiş Ağa ahalinin vergisini birden miriye
öder, sonra mahsul vakti kendilerinden zahire alırdı. (s. 125)
Zamanın Trabzon valisi Hazinedaroğlu
Süleyman Paşa, Memiş Ağa’nın aleyhinde şikâyetlerde bulundu. İkisi arasında
gerginlik, birbirlerini çekememezlik vardı.
Memiş Ağa ve Süleyman Ağa, her ikisi de
Kapucubaşı idi. Süleyman Ağa, vekaleten Trabzon’a vali olarak atanıp “paşa”
unvanı alınca, Memiş Ağa bu durumu sindiremedi. Süleyman Paşa’nın Memiş Ağa
aleyhinde yazdıkları Bab-ı Ali’ye ulaşınca hükûmet, Tuzcuoğlu’nun yok edilmesine
karar verdi.
Süleyman Paşa, hile ile Memiş Ağa ortadan
kaldırmak istedi. Mektup yollayarak onu Trabzon’a davet etti. Memiş Ağa
mektuplara kanarak Sürmene’ye kadar gelmişken durumu anladı. Geri dönerek
Rize’deki evine kapandı.
Süleyman Paşa aynı dönemde Erzurum valisine
yardımcı olmak üzere Batum tarafına geçti.
Memiş Ağa bu durumu fırsat bildi ve
Trabzon’u işgal etti. Bütün limanı yağmaladı. Çevredeki köy ve kasabaları ele
geçirdi.
Süleyman Paşa İstanbul’dan yardım istedi.
(s. 127)
Memiş Ağa tekrar şehri kuşattı.
Vali vekili şehri isyancılara teslim etti.
18 Ağustos 1816’da şehre giren isyancılar her tarafı yağmaladı.
Rize’den Giresun’a kadar olan bölge Memiş
Ağa’nın kontrolüne geçti.
İç kesimlere doğru ilerleyerek Süleyman
Paşa’nın memleketi olan Şebinkarahisar’ı ve Gümüşhane’yi ele geçirdi.
İstanbul Hükûmeti durumun vahametini anladı.
Bölgeye bir donanma gönderdi. Çevredeki yirmiye yakın sancak ve kaza askerleri
geldiler. Tuzcuoğlu kuşatılınca zaaf gösterdi ve Trabzon’u kasım ayı sonunda
kaybetti. Rize’ye kaçarak Karaibrahimoğlu Hasan Ağa’nın konağına sığındı.
Damadı Kalcıoğlu ile Hacısalihoğlu
desteklerini çektiler.
Süleyman Paşa, Tuzcuoğlu’nu yok etmek için
2500 kişilik bir kuvveti Rize’ye gönderdi. Memiş Ağa Of’a kaçtı. Kastamonu’da
ikamet etmesi koşuluyla teslim olması teklif edildi. Memiş Ağa teklifi
reddetti. (s. 128)
25-30 bin kişilik bir kuvvet oluşturuldu.
Of, dört yandan sarıldı. İki ay süren bir mücadele ve çatışmadan sonra Memiş
Ağa 17 Ekim 1817’de ele geçirildi. Başı vurularak idam edildi. Öldüğünde yüz
yaşını mütecavizdi. (s. 129)
İsyanın öncülerinden Memiş Ağa’nın damadı
Kalcıoğlu Osman Bey Sürmene’de, Hacısalihoğlu Ali de Trabzon’da ikamete mecbur
edildi.
Kalcıoğlu Trabzon’a gelerek burada kalmak
istedi. Hüsrev Mehmet Paşa bu talebi kabul etmedi. Bunun üzerine Kalcıoğlu ile
Hacısalihoğlu ittifak ederek isyan başlattılar. Hüsrev Paşa asileri sindirdi.
Kalcıoğlu ile Hacısalihoğlu Tonya’ya kaçtılar.
Padişah asilerin idamı için ferman çıkardı.
Bunun üzerine ikinci isyan çıktı. İkinci isyan Hüsrev Paşa’nın azline sebep
oldu.
İsyan giderek büyüdü. Memiş Ağa’nın oğlu
Mehmet Ağa da isyana katıldı. İsyancılar 1821’de Karadere’ye girdiler. Buradan
Uma’ya (Ortapazar Köyü) baskın düzenlediler.
İkinci isyanın bastırılmasından sonra Trabzon
Valisi Salih Paşa azledilerek yerine tekrar Hüsrev Paşa getirildi. (s. 130-131)
1831’de Osman Paşa Trabzon’a vali olarak
atandı. Göreve getirildikten sonra Tuzcuoğullarıyla iyi ilişkiler kurdu. Mısır
seferine katılmakla görevlendirilince Trabzon’da ayrıldı. Valinin yokluğunu
fırsat bilen Tuzcuoğulları yeniden ayaklandı. Gönye’yi ele geçirdiler.
Osman Paşa Trabzon’a dönünce, Trabzon
Mütesellimi Tahir Ağa, isyankâr kardeşi Abdülkadir Ağa’nın affını istedi. Abdülkadir
Ağa’nın İstanbul’a gitmesiyle isyan dindirildi.
Abdülkadir Ağa bir yolunu bulup İstanbul’dan
ayrıldı ve tekrar Rize’ye döndü. Bir vergi meselesini bahane ederek isyana
kalkıştı. Kardeşi Tahir Ağa da ona katıldı. İsyan kısa sürede yayıldı. Vali,
işin başına geçti. İsyanı bastırdı. İsyancı ağalar Rize’deki konaklarına
kapandılar.
Konak içinde çatışmalar oldu.
Ağalar bir yolunu bulup kaçtılar. (s. 133)
Abdülkadir Ağa, Bayburt’a gitti. Burada ele
geçirilerek Erzurum’a götürüldü. Başı kesilerek idam edildi.
Diğer Tuzcuoğullarının Rusçuk ve Varna
havalisine yerleştirilmesine karar verildi.
Tuzcuoğulları isyanı devleti yaklaşık 20 yıl
meşgul etmiştir.
Karl
Koch’un Rize Seyahati
Alman İmparatoru için tedavi edici ilaç
temin etmek üzere botanikçi hekim Prof. Dr. Karl Koch, 1843’te ülkeye geldi.
Padişah’ın iznini alarak bölgeyi dolaştı.
28 Temmuz’da seyahati başladı. (s. 135)
“Rize’de bahçelere özen gösterilir. Düzensiz
büyüme ve bakımsız yer yoktur.
Tek tek evler, mısır tarlaları ve
yeşillikler içinde yer alır.
Atlarımız çok iyiydi.
…aşağısı taş, üstü tahta evlerin arasından
geçip yükseklere doğru çıktık.
…tüccarlar ketenlerini ağartıp beyazlatmak
için buradaki Salaha köyünden yararlanıyorlardı. Büyük mesafeler bunlarla (Kasar evleri) ile kaplıydı.
…sunulan yiyecekler, mısır püresi (muhlamadır
muhtemelen), bal ve tereyağı ile hazırlanmış bulamaç, mısır ekmeği, peynir ve
ayran.
…gençlerden birisi bir tür kaval, diğeri bir
tür ney, diğeri tahta torba çalıyor, diğerleri de çevrede dans ediyorlardı.
Dans edenler el eleydi. (muhtemelen horon tepiyorlardı). (s. 136)
9 Ağustos’ta Ermenilerin yaşadığı 400 haneli
Hotoçular’a ardından da Müslümanların yaşadığı 200 haneli Hevak Köyüne
ulaştılar.
Hala köyüne inen seyahat heyetine, burada
mısır lapası, bal ve yumurta ikram edilir.
…hikâyeye göre asrın başlarında Hemşin Beyi,
Halit Ağa isimli bir şahıstı.
17 Ağustos günü Pazar’a ulaştılar. (…) Karl
Koch, buradaki kadınların örtünmüş olmadıklarını belirtir. (s. 137)
1864 yılında, Vilayet Nizamnamesi ile taşra
teşkilatında yeni bir düzenleme yapıldı.
Nahiye ve belediyelerin kuruluşu bu
nizamname ile düzenlendi. (s. 140)
Rize, bu dönemde Trabzon merkez sancağına
bağlı bir kaza idi.
Rizeli
Devlet Büyükleri
Laz Ali Paşa adlı denizci, 1736’da Kaptan-ı
Derya olarak görev yaptı. (s. 142)
Kaptan-ı Derya Papuccu Ahmet Paşa, 1828’de
bu makama geldi.
Çayeli’nin Kaptanpaşa nahiyesine ismini
veren veziriazam Mehmet Ali Paşa, 1852’de sadrazam oldu.
1813’te Hemşin’de doğdu. 1845’te Adile
Sultan’la evlendi. Aynı yıl Kaptan-ı Derya oldu. 1849’da Serasker, 1852’de Sadrazam
oldu. (s. 143)
19.
Yüzyıl İmar Faaliyetleri
Rize’de bilinen en eski kütüphane, kitabesi
Rize Müzesi’nde muhafaza edilen Abdülkerim Kütüphanesi idi. 1848 yılında Orta
Cami yakınlarında inşa edilmişti.
485 kitaba sahip Altıkulaç Kütüphanesi
1863’te Altıkulaçzade Ahmet Efendi tarafından yaptırılmıştı. Günümüze ulaşmamış
olan bu eserler muhtemelen Rus işgali ve sonrasında yıkılıp gitti.
Günümüze ulaşamayan eserlerin büyük kısmı
medresedir. (s. 144)
30’a yakın medresenin tamamına yakını Rize
Liva olduktan sonra yani 1880’den sonra inşa edilmişti. Bunlardan yalnız Çayeli
Çukurhoca Medresesi yıkılmadan günümüze kalmıştır. (s. 145)
Lazistan
Sancağı Merkezinin Rize’ye Taşınması
1876-1878 Osmanlı-Rus savaşları Osmanlının
ağır yenilgisiyle sonuçlandı. 3 Mart 1878’de imzalanan Berlin Antlaşması ile
Artvin, Ardahan, Kars ve Batum Ruslara terk edildi.
Batum’da bulunan Lazistan Sancağı, 1878’de
Rize’ye taşındı.
Rize’nin sancak merkezi olması daha sonra,
1881’de gerçekleşti.
Sancak merkezi ve Rus hududu olduktan sonra,
4. Ordu ve 27. Liva Rize’ye yerleştirildi.
Rize’deki pek çok imar faaliyeti bu
tarihlerden sonra gerçekleşti. (s. 159)
Rize ahalisi öteden beri ticaretin
yapıldığı, ahalisinin ticaretle meşgul olduğu bir yerdir.
Rize balıkçıları Yunus balıklarını avlayıp
bundan balık yağı imal ederlerdi.
Rize isminin kökeni Rumca değildir. Pirinç
anlamına gelen Latince bir kelimeden türemiş olabilir.
Rize’nin fethi Trabzon’un fethiyle
tamamlanmıştır. Cafer Paşa’nın Rize fatihi olarak gösterilmesi yanlıştır. (s.
161)
1905
Yılında Rize İskelesine Çıkan ve Giren Malların Listesi
Rize iskelesine çıkan 2.859.000 kuruş
değerindeki malın 1.750.000 kuruş tutarındaki bölümü keten bezi geri kalanı
portakal, fasulye, fındık, elma, armut, rugan, kavurma, deri, bal ve tuzlanmış
bağırsaktır.
Rize’ye gelen 11.306.500 kuruş değerindeki
malın cinsi ise; kahve, şeker, çay, zeytin, rugan, mısır, buğday, meşrubat,
şayak, basma, çuval, muşamba, kibrit, petrolgazı, mum, ilaç, cam, şişe, sabun,
kitap, demir, bakır, kereste, kireç, tuğla, deri, sahtiyan, tütün, sigara,
halat ve pamuktur. (s. 164)
I. Dünya
Savaşı
1 Kasım 1914’te Ruslar hudut müfrezelerimize
saldırarak hızla ilerlemeye başladılar. İlk saldırılar ancak Köprüköy’de
durdurulabildi. 16-18 Kasım tarihli Azap Muharebelerinde Ruslar geri
püskürtüldü ise de peşlerinden gidilemedi.
1-18 Kasım tarihleri arasında Hopa müfrezesi
Ruslara saldırarak 2 top ve 100 asker esir aldı.
2-19 Kasım tarihleri arasında Rus gemileri
Trabzon’u bombalayıp limana mayın döşedi.
Acaralı Rıza Bey komutasındaki Teşkilat-ı
Mahsusa kuvvetleri Artvin’in batısındaki Rus karakollarını ele geçirdi.
21 Kasım’da Rusların Murgul’daki 4 bölüğü
esir alındı.
8 Aralık’ta Köprüköy’e ulaşan Enver Paşa,
Sarıkamış Muharebelerine karar verdi. 3. Orduya mensup 80 kadar askerimiz
hedefe varamadan donarak öldü.
Bu ağır kayıplardan sonra Rusların
ilerlemesi hızlandı.
Mart 1915’te Ruslar Arhavi’ye girdiler. (s.
188)
Şubat 1916’da Erzurum Rusların eline geçti.
Osmanlı kuvvetleri 10 Şubat’ta Fındıklı, 19
Şubat’ta ise Fırtına deresinin batısına çekildi.
Ruslar 4 Mart 1916’da Pazar’a, 5 Mart’ta da
Çayeli’ne çıkarma yaptı. (s. 189)
Ruslar, Kaptanpaşa istikametinde Ayazlı
sırtlarında 30-40 kadar evi yaktılar.
6 Mart’ta Rize’yi işgal ettiler.
Trabzon’un müdafaası için çoğunluğu
gönüllülerden oluşan birlikler Of ve çevresinde direniş hatları oluşturdular.
18 Nisan 1916’da Trabzon düştü. (s. 191)
Ruslar 2 Mart 1918’e kadar Rize’de kaldılar.
Ruslar ayrıldıktan sonra geride kalan Ermeniler Rize’yi ateşe verdiler. (s.
192)
Halk işgal yıllarında yoksullaştı.
Ruslar işgal ettikleri topraklarda sürekli
kalacakmış gibi hareket ediyorlardı. Yol yapım çalışmalarına ağırlık
veriyorlardı.
8 Mart’ta patlak veren Rus Devrimi, Rus
işgalini sona erdirdi. 18 Aralık tarihli Erzincan Mütarekesinden sonra Ruslar
geri çekilmeye başladılar.
Rusların çekildikleri bölgelere Ermeniler
yerleşmeye çalışıyordu. Bunu önlemek için 123. Piyade Alayı 14 Şubat’ta
Giresun’dan hareket ederek Rusların boşalttığı yerlere yerleşmeye başladı.
24 Şubat’ta Ruslar Trabzon’dan ayrıldılar.
Birliklerimiz 2 Mart 1918’de Rize’ye girdi.
Rize’nin kurtuluşu gerçekleşirken
birliklerimizin başında Yüzbaşı Muhittin (Solar) Bey bulunuyordu.
9 Mart’ta Çayeli, 10 Mart’ta Pazar ve
Ardeşen, 11 Mart’ta Fındıklı işgalden kurtuldu.
Mütareke
Yılları ve Kurtuluş Savaşı
Mondros Mütarekesi imzalandıktan sonra
dışarıdan desteklenen yerli Rumlar, Pontus devleti kurmak için köy ve
kasabalarımıza silahlı saldırılara başladılar. Amaçları bölgeyi asayişsiz
göstermekti. Rumların bu tecavüzleri direnişin doğmasını çabuklaştırdı. Milli
Mücadele örgütlerinden ilki olan Trabzon Muhafaza-i Hukuk-i Milliye Teşkilatı
kuruldu.
Bu teşkilatın Rize’de de bir şubesi kuruldu.
Cemiyet ilk kongresini 13 Şubat 1919’de
yaptı. (s. 195)
İpsiz
Recep ve Çetesi
İpsiz Recep 1862’de Portakallık mahallesinde
doğdu.
Abdullah Emiralioğulları ailesine mensuptu. 20
tonluk bir kotrası vardı.
Rus işgali sırasında Rize’de idi.
İşgal sona erince İstanbul’a doğru yola
çıktı. Kefken önlerinde gemisini, kardeşinin oğlunu yitirdi. Kazadan sonra
İstanbul’a yerleşti. Anton isimli bir Rum çetesini ortadan kaldırdı.
Karasu’ya yerleşen İpsiz Recep, Rize’ye
haber göndererek yanına gönüllü istedi. Rivayetlere göre 40, 90 veya 150
gönüllü toplandı. (s. 196)
Gönüllüleri yanına alan İpsiz Recep Sakarya
Savahili Komutanı oldu ve Yüzbaşı rütbesi aldı. Asıl görevi Sarıyer tarafından
takalarla gelen silahları nehir yolu ile Bilecik’e sevketmekti.
Sakarya çevresinde Yunan birliklerine karşı
defalarca saldırılar düzenledi. (s. 197)
Rize’nin
İl Oluşu
20 Nisan 1924’te çıkarılan yeni bir kanunla
sancak teşkilatları kaldırıldı ve yeni vilayetler kuruldu. Lazistan Sancağı’da
lağvedilerek Rize Vilayeti adı altında isim ve statü değiştirdi. Rize Vilayeti
Atina ve Hopa kazalarını ihtiva ediyordu.
1929 yılında İyidere, 1930 yılında Gündoğdu
nahiyeleri kuruldu. 1928 yılında Atina isim değiştirerek Pazar adını aldı.
1933 yılında Rize ile Artvin Çoruh vilayeti
adı altında birleştirildi.
1936 yılında Artvin Hopa’yı yanına alarak
tekrar il olunca Rize vilayeti biraz küçüldü. (s. 207)
Şapka
İsyanı
Şapka Kanunu 25 Kasım 1925’te yürürlüğe
girdi.
Güneysu’da Ulucami önünde toplananlar, Şapka
Kanunu aleyhinde nümayiş yaptılar. Toplantıya engel olmak isteyen karakol komutanı
etkisiz hale getirildi ve karakol işgal edildi. Neticede yörenin ileri
gelenleri araya girdi. İsyancıları teslim olmaya ikna ettiler.
İsyana katılanlar İstiklal Mahkemeleri
tarafından yargılandı. Yargılama 3 gün sürdü. 14 Aralık’ta karar verildi.
Karardan iki saat sonra idam hükümleri infaz edildi. 143 sanıktan 8’i idam
edildi, 14 kişi 15 yıla, 22 kişi 10 yıla, 19 kişi de 5’er yıla mahkûm edildi.
Sanıkların geri kalanı beraat etti. (s. 210-211)
II. Dünya Savaşı yılları Cumhuriyet
döneminde Rize’nin en fazla yoksulluk çektiği dönemdir.
Dokumacılık
Rize’de iki tür dokuma vardır; kendir ipliği
kullanarak icra edilen keten bezi ve pamuk ipliği kullanılarak yapılan Rize
Bezi.
Kendir ipi ile yapılan dokumalar çok eski,
tarihi bir el sanatıdır.
Pamuklu dokumacılık 1940’lı yıllarında başında
Rize’ye gelmiştir.
Meyve
Sebze Üretimi
Rize’de portakal, mandalina, elma, fındık ve
fasulye üretimi yapılıyor ve bunların bir kısmı satılıyordu.
1 Ekim 1932 ila 19 Aralık 1932 tarihleri
arasında Rize’den gemi ile gönderilen malların listesi;
25.615 kilo elma
17.289 kilo kabuklu ceviz
12.800 kilo fındık
98.621 kilo fasulye
2.597 sandık mandalina
2.279 sandık portakal (s. 215)
Rizeliler bir dönem fındık ekimine meyletti.
Fakat bundan yeterli verim alınamadı ve bu heves fazla uzun sürmeden yerini
çaya bıraktı.
Balıkçılık
Rize’de tutulan balıklar muhafaza
edilemediği için gübre olarak toprağa atılıyordu.
El
Sanatları
Bakırcılık, demircilik, beşikçilik,
mobilyacılık, sepet örücüleri…
Bunların yanında mısır koçanı yaprağı
kullanarak sicim üreten ve bu sicimlerle zenbil, koltuk ve çanta örenler de var
idi.
Zihni
Derin
1880’de Muğla’da doğdu. Orman mühendisliği
ve ardından da öğretmenlik yaptı.
1924’te çay tarımını incelemek üzere Batum’a
gitti.
Rize halkı, fındık bahçelerinden fındığı
söküp çay ekimine sıcak bakmıyordu.
Halkı çay ekimine teşvik eden 1940’te
yürürlüğe giren ikinci çay kanunu oldu.
Asım
Zihnioğlu
1909’da Uşak’ta doğdu. 1938’de Rize’ye
gelerek Zihni Derin’le çalışmaya başladı. 1943’te çay uzmanlığı için Hindistan
ve Seylan’a gitti.
Rize’de
Yol Durumu
Rize-İspir yoluna 1930’da başlandı. 1932’de
44 km’lik yol açıldı. Yol yapımında gönüllüler ve mükellefler bir arada
çalıştı. (s. 217)
Rize matbaası 1931’de faaliyete geçti ve
aynı yıl haftalık Rize Gazetesini çıkarmaya başladı.
Rize’de yayınlanan ilk gazete olan Rize
Gazetesi, 1931-1939 yılları arasında yayınlanmaya devam etmiştir.
Çay fabrikalarının açılması binlerce kişiye
istihdam sağladı. Bu durum uzun yıllardır devam eden gurbetçiliğe büyük ölçüde
son verdi.
1948’de Fındıklı, Artvin’den ayrılarak
Rize’ye bağlandı.
1953’te Ardeşen ilçe oldu.
1954’te Devlet Hastanesi tamamlandı.
1957’de Çamlıhemşin ve Kalkandere ilçe oldu.
1957’de Güneysu Kemer Köprüsü hizmete
açıldı.
1963’te Rize Ticaret Lisesinde kurulan bir
radyo kısa süre Rize halkına hizmet verdi.
1987’de Güneysu ilçe oldu.
1990’da İyidere, Derepazarı ve Hemşin ilçe
oldu.
1965
Yılı Tarım Ürünleri
Tarım Ürünleri
|
Üretim Miktarı
|
Mısır
|
23.730 ton
|
Buğday
|
49 ton
|
Kuru çeltik
|
15 ton
|
Kuru çay
|
8.577 ton
|
Kendir
|
12 ton
|
Fındık
|
4.500 ton
|
Narenciye
|
2.414 ton
|
Ekrem
Orhon
1911’de Derepazarı’nda doğdu. Yükseköğrenimini
ABD’de yaptı. 1936’da yurda döndü. 1948’e kadar müteahhitlik yaptı. 1963’te
Rize belediye başkanı seçildi.
1980 yılında askeri darbeden sonra tekrar
belediye başkanı yapıldı.
1983’te vefat etti. Mezarı Rize Kalesi
surları içindedir. (s. 233)
“Denizi kara, karayı para yapan adam” olarak
tanındı.
Ailesi Çayeli ilçesinin Çataldere Köyünden
olan Mesut Yılmaz, 1947’de İstanbul’da doğdu. Yüksek lisansını Almanya’da
yaptı.
ANAP’ın kurucuları arasında yer aldı. 1983’te
Rize milletvekili seçildi. 1986’da Kültür ve Turizm Bakanı olarak, 1987’de de
Dışişleri Bakanı olarak görev yaptı. 1991’de ANAP’ın genel başkanı seçildi.
Erken seçime giderek başbakanlık koltuğunu kaybetti. 24 Aralık 1995’te kurulan
koalisyon hükûmetinde başbakanlık yaptı. 2 Haziran 1996’da başbakanlıktan
istifa etti. 30 Haziran 1997’de üçüncü kez başbakanlık koltuğuna oturdu. 1998’de
güvensizlik oyuyla düşürüldü.
1985 yılına kadar nüfusu artan Rize, bu
tarihten sonra göç vermeye başladı.
1985 yılında çay özel sektöre açıldı. İşçi
ücretleri ve yaş çay gelirlerindeki azalma göçü tetikleyen asıl sebeplerdir.
1990 nüfus sayımında 12 yaşındaki çocuk
sayısı 9.257 iken 6 yaşındaki çocuk sayısı 6.814’tür. (s. 241)
Rizeli
Meşhurlar
Mehmet Haberal
Saadettin Kaynak
Tevfik İleri
Mesut Yılmaz
Recep Tayyip Erdoğan
---
Rize Halk Eğitim Müdürlüğü Yayınları
Rize, 2000
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder