8 Haziran 2018 Cuma

Osmanlı Hakimiyetine Kadar Doğu Karadeniz'de Türkler - özet


İbrahim Tellioğlu - Osmanlı Hakimiyetine Kadar Doğu Karadeniz'de Türkler

1455 Canik-i Bayram tahriri (…) Ordu ve Giresun ile Samsun’daki Türk beyliklerinin nüfus yapısını ortaya çıkarmaktadır.

K’art’lis Chovreba (Gürcistan tarihi), Selçukluların Kafkasya hareketleri dışında, Anadolu’nun Türkleşmesi ve Türkiye Selçukluları için çok önemli bilgiler içermektedir. Aynı zamanda, Makedonyalı İskender döneminde Çoruh boylarında bulunan Kıpçaklarla ilgili yegâne kaynaktır.

Urfalı rahip Mateos’un yazdığı vekayinâme, 952’den 1136 yılma kadar geçmiş olayları içerir. Türklerin Anadolu’ya geldiği dönemle ilgili en önemli Ermeni kaynağı olan Mateos, Çağrı Bey’in 1018 akınmdan 1136 yılına kadar cereyan eden olaylar hakkında oldukça kapsamlı bilgi vermektedir.
(Urfalı Mateos Vekayi-Nâmesi (952-1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli (1136-1162))

Stephannos Orbelian (Etienne Orpelian) tarafından kaleme alman Sünik (Karabağ) Vilayeti Tarihi (…) Ermenistan ve Gürcistan'da meydana gelen olaylar hakkında bilgi vermektedir.

Kral III. Aleksios döneminde saray tarihçisi olan Michael Panaretos'un Chronique de Trebizonde adlı eseri, Trabzon Rum Devleti hakkındaki en önemli kaynaktır.

Osmanlı tarihçileri içerisinde (…) Mehmet Neşri, II. Murad devri hadiselerine şahit olması bakımından büyük önem kazanmıştır.

(Diğer dillerdeki kaynak eserler hakkında bilgiler…)

Anadolu'nun Türk yurdu haline gelmesi hakkında batıda hazırlanan eserler içerisinde Speros Vryonis ve Claude Cahen'in çalışmaları büyük öneme sahiptir.

GİRİŞ
Kızılırmak, Yeşilırmak, Çoruh ve Kelkit nehirleri, Doğu Karadeniz bölgesinin belli başlı su kaynaklarını teşkil etmektedir. Bunun haricinde yöre, Türkiye’nin en yoğun akarsu ağına sahiptir.
Ayrıca, en eski zamandan beri kullanılan ticaret yolu da bu nehirler üzerindedir (s. 3).

Günümüze kadar Doğu Karadeniz bölgesinde yapılan kazılar neticesinde, ulaşılabilen en eski uygarlık kalıntılarının, Alt Paleolitik (Yontma Taş) döneme ait olduğu anlaşılmaktadır.
Bu devre tanıklık eden aletler, Ünye'nin Yüceler Köyü Ceviz Deresi sekilerinde ve Trabzon'un kuzeyinde, Bayburt'un 13 km. güneydoğusunda, Çoruh Irmağının kollarından biri olan Gez deresi kıyısındaki alanda ele geçirilmiştir (s. 5).

M.Ö. XVI. yüzyılın ortalarında, Hititlerin “Yukarı Ülke” ismini verdiği Kuzey Anadolu’da ortaya çıkan Gaşkalar…
Grek kolonileri çağında Gaşkalardan söz edilmemesi, Kimmer ve İskitler’den önceki dönemde bu topluluğun bölgede olmadığını göstermektedir. (s. 7)

I. BÖLÜM
Doğu Karadeniz bölgesine yerleşen ve Türklerle akrabalığı söz konusu olan topluluklar Kimmerler ve İskitlerdir.

Kimmerler, Nuh tufanından sonra insanlığın yeniden dünyaya yayılması ile ilgili Tevrat'da yer alan rivayette Yafes'in oğulları arasında Gomer ismiyle gösterilmektedir.

M.Ö. 1800-1700'li yıllarda ana yurtlarından batıya göç ederek Kafkasların kuzeyindeki bozkırlara beş yüz yıl kadar hakim olmuşlardır. (s. 15).

M.Ö. VIII. yüzyıl ile M.Ö. 500 arasındaki dönemde İskit akınları sebebi ile güneye ve batıya çekilerek muhtelif memleketlere göç etmişlerdir.
Asur yazıtlarına göre Kimmerlerin Güney Kafkasya'da gözükmesi Sargon'un (M.Ö.722-705) idaresinin son dönemine denk gelmektedir.

Kimmerlerin ilk ulaştığı saha Gürcistan düzlükleri olmuştur.
Kimmerler, Gürcistan'ın Karadeniz sahilindeki Kolhis krallığının yıkılmasına sebep olmuşlardır (s. 16).

Kimmerler, M.Ö. 696 / 695 civarında Orta Kızılırmak bölgesinin batısındaki Frigya topraklarına saldırarak Kral Midas'ın intihar etmesine ve Frig devletinin yıkılmasına da sebep oldular.

M.Ö. 660'dan itibaren batıdaki Lidya üzerine akınlar yapmaya başlayan Kimmerler, M.Ö. 652'de Lidya ordusunu yok ettiler.
Lidya prensi Ardis'in Asur ordusunu bölgeye davet etmesi üzerine Kilikya'ya doğru ilerleyen Kimmerler, M.Ö. 650'de bu bölgede Asurlularla yaptıkları muharebeyi kaybetmişlerdir (s. 19).

Kimmer boyları (Frig devletini ortadan kaldırdıktan sonra), Karadeniz bölgesinde Ereğli'den Trabzon'a kadar olan alanı ele geçirmiştir (s. 20).

İki asra yakın bir süre içerisinde Anadolu'nun muhtelif kesimlerine yayılan ve Kapadokya bölgesinde bir devlet kurmayı başaran Kimmerlerin M.Ö. VII. asrın sonlarına doğru güçlerini yitirdikleri ve M.Ö. 590-585 arasında tarih sahnesinden çekildikleri anlaşılmaktadır.
Kimmerlerin yıkılış döneminde başlarında Dudgamme adlı kral bulunmaktadır. Dudgamme'nin ölmesi üzerine Kimmerler arasında iç karışıklık çıkmış, yerine geçen oğlu Sandakhshatra devleti toparlamaya çalışmış ise de başarılı olamamış (s. 21).

İskitler (Sakalar)
İskitler; Tevrat'ın Aşkenaz, İranlıların Saka, Asurluların Aşguzay, Yunanlıların İskit olarak farklı isimlerle adlandırdığı bir topluluktur (s. 22).

İskitlerin Türklüğü tartışılsa da, bunların kurduğu konfederasyon içerisinde Türk zümrelerinin bulunduğu açıktır (s. 24).

İskitler, M.Ö. 750 ile 700 tarihleri arasında Turgay bölgesinden ve Ural nehrinden geçerek Güney Rusya'ya gelmiş…
Bunlardan bir grup, Kimmerleri takip ederek önce Güney Kafkasya'ya, oradan da güney-batıya yönelerek Anadolu'ya yayılmıştır (s. 25).

Gürcistan'da demiri ilk kullanan kavmin, Kafkasların kuzeyinden gelen kavimler olduğunu ve İskitlerden kalma demir silahın, bölgede bulunan en eski demir eşya olduğunu kaydetmektedir (s. 26).

Sandalgian'm kaydettiğine göre, II. Rousas döneminde M.Ö. 665 yılında Kafkaslardan gelerek Kür nehrinin sağ tarafını ele geçiren Goglar (İskitler), Gogaren ya da kendi isimleri ile Sakasen olarak anılan bölgeye yerleşmiştir (s. 27).

İskitlerin Karadeniz bölgesine yerleşmeleri, Yunanlıların bu mıntıkaya koloni kurmalarından önce olmuştur (s. 28).

Kimmer ve İskitler tarih sahnesinden çekildikten sonra, bunların hakim olduğu sahada Türk kavimleri ortaya çıkmıştır.

Bunturki ve Kıpçaklar
Çoruh nehri havzasına yerleşmiş olan Türk boylarıdır… Büyük İskender’in ordusu bölgeye akın yaptığında bunlarla karşılaşmış…  (s. 31)

Halaç/Kalaçlar
Klarcet bölgesi; Borçka-Artvin-Şavşat-Ardanuç kesimlerini içermektedir.
Moise de Khoren, Gürcülerin Klarcet dediği bölgeyi Ermenilerin Gghardch olarak adlandırdığını belirtir (s. 34).

Afşarlar
Afşar isminin anlamı; işinde çevik ve avcılığa düşkün demektir.

(Antik Yunan kayaklarında Asparus adıyla anılan nehrin Afşar demek olduğunu iddia eder Kırzıoğlu (s. 36))

Yazgurlar
Askur / Yazgur (s. 39)

Bölgede Kurulan Belli Başlı Yunan Kolonileri
Yunan kolonilerinin ilk ikisi Sinop ve Trabzon (. 41)

Darius döneminde; Doğu Karadeniz bölgesinin bulunduğu 19. satraplıkta, Moskhi, Tibaren, Makron, Mossinik ve Marsa adlı halklar yaşamaktadır (s. 42).

…ticaret merkezlerinin kurulması ile yöre halklarının dil ve dinlerinde Yunan medeniyetinin izleri görülmeye başlanmıştır (s. 48).

Lazlar hakkında hazırlanan Gürcü kaynaklarında, bu topluluğun Grekçe bildiği, ticaret ve din hayatlarında bu dili kullandıkları önemle belirtilmektedir (s. 50).

Bölgedeki Ye İsimleri
Umar, Helen kolonizasyonu çağında kurulduğu söylenen kentlerin birçoğu dahil, en eski kentlerin çoğunluğunun eski Anadolu dilleriyle bağlantılı olduğunu, bu kültür grubuna dahil insanların verdikleri coğrafi isimlerin, Helenler tarafından az çok çarpıtılarak kullanıldığını belirtmektedir.

Paul Wittek, Bizanslılardan Türklere geçen yer isimleri konusundaki çalışmasında, sadece Bafra'nın isminin Grekçe Pavrae adından türediğini belirtmiş, Doğu Karadeniz bölgesindeki diğer yer isimlerinin Grekçe ile bağlantılı olduğuna dair herhangi bir kanıt bulamamıştır.
Anthony Bryer, Trabzon ve
Giresun'un eski kullanımı olan Trapezous ve Kerasous isimlerinin Helenlerden önce kalmış bir adm çarpıtılması ile oluştuğundan hiç kuşku duymamaktadır (s. 52).

II. BÖLÜM
Bulgarlar
…bu Türklerin asıl adı Oğur'dur ve Tuna ağzından Volga'ya kadar, Karadeniz kuzeyindeki bozkırlarda ayrı boy birlikleri halinde yaşamaktadırlar (s. 57).

VI. asırda (…) Doğu Karadeniz bölgesinde Çoruh havzası ile Trabzon ve civarına yerleştirildiler. (Bulgarlar burada) İranlılara karşı iskân edildikleri sahayı korumakla görevlendirilmiş olmalıdır (s. 59).

Malazgirt savaşı öncesi ve sonrası…
Danişmendliler, vs.

Samsun Yöresinin Fethi
Danişmendlileri ortadan kaldırdıktan sonra Samsun'a kadar ilerleyen Kılıç Arslan, şehri ele geçiremese de, bölgeyi baskı altına almıştır.
Samsun, 1178 yılında Selçukluların kontrolüne geçmiş… (s. 99)

Kösedağ Savaşı'ndan sonra başlayan süreçte (…) tamamına yakını Türk olan topluluklar, son yurtları olan Anadolu'da göçe zorlanmışlardır.

Çepnilerin Sinop kıyılarına yerleşmeleri, Anadolu'daki Moğol nüfuzunun artması ile ilgilidir.

Çepnilerin Sinop bölgesine ne zaman yerleştiklerine dair bir delil (elimizde yok) (s. 113)

Bölgeye Gelen Kıpçaklar
Kıpçak adıyla bilinen Türk kavmi, farklı milletler tarafından Polovtsy, Kuman, Kun, Falon, Chardeş gibi isimlerle anılmıştır. Kirmanlara bu kadar çok ad verilmesi, onların antropolojik özellikleri ile ilgilidir. Rusça, Almanca ve Ermenice bu kavme verilen adın manası, "açık san" ve "saman renginde olan sarı saç"ı ifade etmektedir (s. 118-119).

XI. asırdan itibaren bozkır memleketlerini ele geçirmeye başlayan Kıpçaklar, Uzlarla birlikte 1,5 asır boyunca İdil (Volga)’den Tuna'ya kadar olan bozkırların hakimi olmuşlar…

Kıpçakîar, 1103’te başlayan ve on yıl devam eden savaşlar sonunda ağır darbeler almıştır.
Kuman hakanı Atrak'ın kızının Gürcü Kralı David ile evli olmasından dolayı Ten-Kuban boyundaki Kumanlarla Gürcüler arasında yakın ilişkiler kurulmuştur.
Gürcü kralı II. Giorgi döneminde (1079-1082) göçebe Türkler Gürcistan'ı ele geçirmeye başlamış, Klaıjeti bölgesine, Şavşat'a, Acara'ya ve Gürcülerin asıl vatanı olan Karili bölgesine kadar olan sahaya hakim olmuşlardır (s. 120).

Kıpçaklar 1123'te Tiflis'i aldıktan sonra Şirvan'ı işgal ederek Şirvanşah devletini vergiye bağlamış… (s. 122)

Kurucu David'in ölümünden sonra Gürcü devleti, 1120-1170 yıllan arasında 50 yıl süren iç karışıklıklar dönemi geçirmiştir…

1184’te babasının ölümünden sonra fiilen başa geçen Tamara dönemi, Kıpçaklarla Gürcü soyluları arasındaki mücadelenin tekrar ortaya çıktığı bir dönem olmuştur (s. 124).

IV. David tarafından Ermenistan sınırına yerleştirilen Kıpçaklar zamanla batıya doğru yayılmalarını sürdürmüş ve Karadeniz bölgesinin nüfus yapısında etkili olmaya başlamıştır.
Dimitri döneminde ise, Kıpçaklar'ın yerleşme sahası Şavşat, Ardanuç, Yusufeli bölgelerine kadar genişlemiştir. Daha sonraki dönemde Çoruh havzasındaki etkinlikleri gün geçtikçe artan Kıpçaklar, liderleri Papa Sargis ve kardeşi Tagudar ile arasında ihtilaf başgösterince İlhanlı saflarına geçmişler ve Sargis 1267'de Ahıska bölgesini ikta alarak bu yörede Ortodoks Kıpçak atabekler hükümetini kurmuştur. Ardeşen-Batum arasında ve Furtuna deresiyle Çoruh arasındaki kıyı bölgesiyle Artvin, Borçka, Şavşat, Ardanuç, Yusufeli, Torul bölgelerine hakim olan Ortodoks Kıpçaklar içerisinde, Artvin-Borçka kesimini elinde bulunduran grup, 1479 yılından itibaren Osmanlı hakimiyetini kabul etmiştir (s. 126).

Doğu Karadeniz bölgesinde başta Artvin, Rize ve Trabzon illerinde ağırlıkta olan antropolojik özellikler, Kıpçakların yöredeki izleridir (s. 127).

Bugün Kür, Çoruh ve Çıldır gölü havalisinde Kıpçak Türkçesine yakın bir dil konuşan halk, bu dönemde bölgeye gelen Kuman-Kıpçak Türkleri ile ilgilidir…

Ahmet Caferoğlu'nun bölge ağızları üzerine yaptığı incelemede, Trabzon Polathane ve Vakfıkebir ağızlarındaki sabit ve düzenli bir halde kelime başlarındaki "g"lerin "k" ve sesli "d" sessiz "t" şeklini alması ile gelmek yerine kelmek, demiş yerine temiş gibi örnekleri görülen değişmeler, bu ağızları doğrudan doğruya Göktürk-Uygur Türkçesine bağlamaktadır (s. 134).

…kemençe, Kıpçak Türkçesinden ismini almış bir müzik aletidir.

Anadolu'nun birçok yerinde ağıt kelimesiyle ifade edilen "ölü başında taziyeyi makamla zikrederek ağlamak" adeti, Rize mıntıkasında sayı ismi ile anılmakta ve yöre halkı, bu kelimeyi, "sayı kurmak" ve "sayı yapmak" şeklinde kullanmaktadır. Bu değişiklik, eski Türklerde ölü başında makamla yasını sayarak ağlamak manasına kullanılan sagu kelimesinin sayıya dönüşmesi ile oluşmuştur (s. 135).

III. BÖLÜM
Moğol hakimiyetinin son döneminde (…) Karadeniz sıradağlarını aşarak bu sahile inmeye başlayan Türkmenlerin yanı sıra, Çepniler de Samsun'dan doğu istikametinde ilerleyerek yöreye yer-leşmiş ve bu sahillerde bir takım küçük beyliklerin ortaya çıkmasını sağlamıştır (s. 139).

Anadolu'da Moğol hakimiyetinin son dönemlerinde, daha önce vali olarak görev yapan Eretna Bey, bağımsızlığını ilân ederek Karadeniz bölgesinin önemli bir kısmına hakim olmuştur (s. 140).

Canik beylikleri arasında en büyüğü olan Hacı Emiroğulları, Ordu bölgesinde kurulan ve bağımsızlığından kısa süre sonra Trabzon Rum Devleti ile mücadele etmeye başlayan Türk beyliğidir.

Akkoyunlu Türkmen devletini kuran, Kara Yülük diye meşhur olan Kara Osman Bey'dir. Bunların tertip ettikleri silsilenamelerinde, Oğuzların Bayındır boyuna mensup olduklarından dolayı, devletlerine Baymdıriye Devleti denmiştir. Bu aşiret, XIII. asır sonlarına doğru tlhan Argun Han'ın (1284-1291) zamanında, Horasan'dan Azerbaycan'a gelmiş, XIV. asır sonlarında Azerbaycan, Harput ve Diyarbekir arasındaki bölgeyi yurt tutmuşlardır (s. 175).

Akkoyunlu hizmetinde bulunan Ahmetli, Bayramlı, Beharlu, Çakırlı, Çobanlı, Emirli, Hamzalı, Mamaşlı, Pumaklı, Şamlı 211 boylanna mensup aileler, Yavuz Sultan Selim'in valiliği sırasında (1486-1505), Safevilerden kaçarak Giresun, Trabzon, Araklı, Sürmene, Çaykara, Maçka, Rize, Çamlıhemşin, Güneysu, İslahiye ve Pazar'a yerleşmiştir (s. 189).

SONUÇ
Kaşgalar bir tarafa bırakılırsa, Doğu Karadeniz bölgesine tarih çağında yerleşen toplulukların Orta Asya kökenli oldukları kesindir (Kimmerler, İskitler).

Borçka, Artvin, Şavşat ve Ardanuç’u içine alan Klarcet bölgesinden Halaçların, Hopa’daki Apsarus nehrinden Afşarların, Rize’deki Askuros nehrinden Yazgurların ilkçağda Doğu Karadeniz bölgesine yerleştiğini öne süren Fahrettin Kırzıoğlu’nun bu görüşleri, günümüze kadar aksi ispat edilemediği için zikredilmeye değerdir (s. 193-194).

…bölgedeki yerleşim birimleri içerisinde, Tirebolu dışındakilerin Grekçe kökenli olmadığı ortaya çıkmaktadır. Aynı şekilde, Grekçe’nin Karadeniz sahilinde uzunca bir süre konuşulması da Greklerin bu denizin tamamındaki ticareti tekeline almasından kaynaklanmıştır. Diğer taraftan, Doğu Karadeniz bölgesindeki ilk topluluklar, bazı kaynaklarda iddia edildiği gibi Gürcü ya da Grek kökenli değildir. Zira, Yunanlıların bölgeye koloni kurması, Kimmer ve İskit yerleşimlerinden sonraya rastlar (s. 194).

---
Tellioğlu, İbrahim. (2004), Osmanlı Hakimiyetine Kadar Doğu Karadeniz’de Türkler, Serander Yayınları, Trabzon

Saka Etnoniminin Etimolojisi Üzerine


Fuzuli Bayat - Saka Etnoniminin Etimolojisi Üzerine

Yunan eserlerinde Skyth, Farslarda Saka olarak adlandırılan bu kavim, (Çin kaynaklarında Soy, Se, So, Su) Çin’in batısından Karadeniz sahillerine kadar uzanan geniş bir sahada büyük bir devlet kurmuştur (s. 1).

A. İnan’a göre, tarihin başlangıcından itibaren Türklerin büyük fütuhatlarının en önemlisi iki şey sayesinde olmuştur: At besleme ve demircilik.
İskitler Avrupa halklarına ve doğu halklarından İranlılara ata binmeyi, at üstünde savaşmayı öğrettikleri gibi, ayağa kadar uzayan etekleri çıkarıp şalvar giymeyi de öğrettiler.

Turani ırkın hayvan motifli sanatı…

İskit kurganları ile Altay kurganları, Orta Asya kurganları ile Ural kurganları benzer şekilde olmanın yanında, eşyalar bakımından da aynıdır.

Ölünün atının kesilerek kurban edilmesi, hizmetçilerinin, atlarının, silahlarının savaşçı ile beraber gömülmesi âdeti, istisnasız bütün Türk boylarında vardı.

…öldürdükleri düşmanın kafatasından kadeh yapmaları… (s. 2)

İranlılarla savaşan Türk kavminin adı Yunanca’da Skyth, Farsça’da Saka, Sanskritçe’de Şaka, Çince’de Sai idi.

Hehistun yazıtları da Saklardan bahseder. K. Ritter’in, (…) incelemelerine göre Karadeniz’in kuzey ve batı kısımlarında yaşayan İskit-Sakaların, İranlıların dininden farklı ve İranlıların dinine düşman müşterek bir dinleri vardı.

Dyakonov, Skyth (İskit) kelimesinin eski Yunanca’da Skythe olduğunu yazar ve bu etnonimin Asur kaynaklarında Aşguzay, Âsguzay (muhtemelen Dış veya Taş Oğuz anlamında); Babil kaynaklarında İşguzay (ülke olarak îşguza, İşguzay sözünün İç Oğuz olabileceği ihtimali güçlüdür); eski Yahudilerde Asguz şekillerinde çeşitlendiğini bildirir (s. 3).

İskitleri, Bizans tarihçileri çok iyi tanıyorlardı. 7. asrın Bizans tarihçisi Theophylaktos Simokatta, Avar Türklerini İskit soylarından biri olarak kabul eder.

Pyankov’a göre, İskit Mazkitler (Massaget) adı altında, asıl Türkler kastedilirdi.

Akhunların Akkoyunlulara, Karahunların Karakoyunlulara dönüşmesi…

Eski kabile adlarından bazıları Ay merkezli inanç bağlamında çözümlenebilir. Sak veya Saka adı da bu açıdan Ay Tanrı inancının bir yansımasıdır (s. 4).

Herodot’a göre, İskit-Sakaların atası boğa (öküz) şeklinde tasavvur edilen Targitay’dır (Targiatos).
Targitay adının tur veya tor’dan türediği görülmektedir. Sibirya halklarının dilinde tur veya tor, vahşi boğa veya mandayı bildirmektedir.

Heredot’un İskit-Amyurgiy olarak nitelediği etnosa, Strabon (M.Ö. l.asır) ve Plinius (M.Ö. 1. asır) Turregetai veya sadece Turke demişlerdir. Turke’lerin yaşadığı yer, Çinlilerin eski Türk soyu olarak adlandırdığı say, se, so, sa ile aynıdır (s. 5).

Eski dillerde saks, skas, seks, sak, sa şekillerinde çeşitlendirilen bu kelime hiyerogliflerde iki ayın üst üste düşmesi biçiminde (dolunay) ifade edilir ve ayı sembolize eden boğa anlamına gelirdi.

Bazı dillerde sak ve onun diğer türleri altı rakamını da ifade eder.
İdil ve Tuna Bulgarlarında sekizinci ayın adı sehtem veya sahtemdir.

Prototürk devrinde şeh~seh~sek sözünün, kalın a ünlüsünün, ince e ünlüsüne çevrilmesi sonunda ortaya çıkması büyük ihtimalle mümkündür.

Sekiz sayısının güneşi sembolize ettiği bellidir.
…sak sözü Ay merkezli mitolojik inançlardan Güneş merkezli inançlara geçitte köprü rolünü üstlenmiştir (s. 6).

Saka kelimesi gitmek, koşmak, akmak anlamına gelen sak't an türemiştir. Bir diğer açıklamaya göre; saka koşmak, hızlı, serseri anlamları bildirmektedir. Bu kelimenin okçu anlamı ifade eden skuda>sukuda>sukda> şuhta kökünden türediğini öne sürenler de vardır (s. 7).

Yakutların kendilerine saha/saka demeleri… (s. 8)

Altay’da yaşayan Sagay boyu tıpkı Kaşkay gibi ay tanrıya tapman eski kavimlerden biri olmuştur. Sag-ay veya sak-ay… (s. 9)

---
Bayat, Fuzuli. (2004), “Saka Etnoniminin Etimolojisi Üzerine,” Karadeniz Araştırmaları Dergisi, 1. Sayı, (s. 1-9)

Giresun'da Sosyal, Ekonomik, Siyasi ve Kültürel Yaşam 1945-1960


Aydın Gülşen - Giresun'da Sosyal, Ekonomik, Siyasi ve Kültürel Yaşam 1945-1960

Literatür taraması yapıldığında yerel tarih ile ilgili mevcut çalışmaların sayısının azlığı dikkati çekmektedir.

Araştırmanın sınırlarının belirlenmesinde, Türkiye tarihi bakımından önemli bir yere sahip olan “Çok Partili Hayata Geçiş Süreci” esas alınmıştır.

Ada, Giresun âdet, gelenek ve görenekleri içinde günümüzde de önemli bir figür olarak yer almaktadır (s. 11).

Dağları
Giresun merkezde Çaldağı (2.035 m)
Alucra’da Düzdağı (2.350 m), Hasandağı (2.776 m),
Çanakçı’da Sis Dağı (2.182 m)
Dereli’de Kızıldağ (2.665 m), Karagöl Dağı (3.107 m) Kılıçdağı (3.040 m), Kırklar Dağı (3.038 m)
Şebinkarahisar’da Tutak Dağı (2.637 m)

Önemli Yaylaları
Kümbet, Koçkayası, Bektaş, Sis Dağı, Kulakkaya, Karagöl, Göl yanı

Beşeri Durum
Giresun’daki ilk ortaokul, Meşrutiyet yıllarında açılmış.

Cumhuriyet’in ilk yıllarında (…) yetişkinlerin de eğitimi için birtakım tedbirler alınmasına ihtiyaç duyulmuştur. Türkiye’de bir döneme damgasını vuran Köy Enstitüleri ve Halkevleri gibi önemli işlevleri bulunan kurumlar, böyle bir arayışın sonunda ortaya çıkmıştır (s. 48).

1945 yılı itibarıyla Giresun’un sahil ilçelerinden, Beşikdüzü Köy Enstitüsünde 145 öğrencinin öğrenim görmekte (idi)…

Halkevleri faaliyet gösterdiği dönemde CHP ile özdeşleşmiş ve Halkevlerinin açılması, faaliyetleri ve programları CHP’nin sıkı kontrol ve denetimi altında yürütülmüştür.

Giresun Halkevi tarafından 1 Eylül 1933 tarihinden itibaren yayınlanmaya başlanan Aksu Dergisi çalışmalarını kamuoyuna duyurmanın ötesinde, bilgi ve fikir verme işlevini de üstlenmiştir. Nitekim Aksu Dergisi millî meselelerin yanında, sanat çalışmalarına, dil meselelerine de yer vermiştir.

Halk Bilimi
Giresun’daki adıyla “Mart Bozma”, “Mart Kırma”, “Yılbaşı Bozma” gibi adlarla anılan yeni yıl töreni (…) “eski hesap” 1 Martta yeni yıl kutlanmaktadır (s. 81).

Evlenme
Kız istemede gelin adayı misafirlere hizmet eder, sorulan sorulara cevap verir.
(Söz kesildikten sonra) Kızın nüfus kâğıdı bir mendile kurdelelerle sarılarak oğlan tarafına verilir.
Düğüne Salı günü başlanır.
Çarşamba günü oğlan tarafı gelini giydirmeye gider. Çarşamba gecesi gelinin eline kına yakılır.
Perşembe günü gelin alma günüdür. Sabahleyin güveyilik bohçası baklava ile birlikte erkek evine gönderilir. Damat da sağdıçla birlikte hamama gider ve gönderilen kıyafetleri giyer.

…evlilik törenleri bir nevi halk tiyatrosudur (s. 85).

Türkiye, İkinci Dünya Savaşı’na fiilen katılmamakla birlikte, her an savaşa girecekmiş gibi, orduyu teyakkuz durumunda bekletmek durumunda kalmış (…) Seferberlik kapsamında yetişkin nüfusun silâhaltına alınmasıyla tarım sektöründe büyük bir kriz yaşanmış ve buğday üretiminde % 50’ye varan bir düşüş meydana gelmiştir. Buna olumsuz iklim şartları da eklenince tüm ülkede ciddi kıtlıklar yaşanmış ve temel gıda maddelerinin temininde bile büyük zorluklarla karşılaşılmıştır (s. 109).

İkinci Dünya Savaşı yıllarında uygulanan sosyal ve ekonomik politikaların en önemlilerinden birisini Milli Korunma Kanunu oluşturmaktadır (s. 111).

Milli Korunma Kanunu, devletin ekonomiye müdahalelerine de meşruiyet kazandırmıştır.

İkinci Dünya Savaşının yaşandığı günlerin önemli düzenlemelerinden bir diğeri de “Varlık Vergisi Kanunu” olmuştur. Bu vergi, 11 Kasım 1942 ile 15 Mart 1944 tarihleri arasında on altı ay süreyle yürürlükte kalmasına rağmen, toplum üzerindeki etkileri çok daha uzun bir dönem hissedilmiştir.

Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu
Tasarı, 01 Ocak 1945’de hükümetin önüne geldiğinde, parti içinde hemen engelleme ve eleştirilere hedef olmuştur.

Giresun milletvekilleri İsmail Sabuncu ve Hasan Vasıf Somyürek’in Giresun bölgesinde yaptıkları incelemeler sonucunda hazırladıkları 1942 tarihli bir rapora göre, sahil kesimlerinde gıdasızlık yüzünden salgın halinde hastalıkların baş gösterdiği anlaşılmaktadır (s. 124).

Arazi yapısının engebeli oluşu tarım, sanayi ve ulaşım için elverişsiz bir ortam yaratmaktadır.

…sahil kesiminden başlayarak iç kısımlara doğru 20-30 km boyunca yoğun şekilde fındık üretimi yapılmakta, ancak bilimsel yöntemlerle gerekli ıslah çalışmaları yapılmadığından, bir dekara düşen fındık üretimi de çok düşük seviyede gerçekleşmektedir.

…orman kenarındaki yerleşim yerlerinde ahşap evler çoğunluktadır. Ancak genelde, evlerde kullanılan ana malzeme taş olmuştur.

Mısır, kıyı bölgesinin yaygın bir ürünüdür. Hemen hemen her çiftçi ailesi arazisinin uygun bir bölümünü kendi tüketim ihtiyacını karşılamak maksadıyla mısır ekimi için ayırmıştır. Mısırın tanesi yemeklik sapı da hayvan yemi olarak kullanılmaktadır.
Hububat ekim ve üretiminde mısırdan sonra buğday ve arpa gelmektedir. Alucra ve Şebinkarahisar ilçelerinde yetiştirilen arpa ve buğdayın tüketimden arta kalan bölümü satışa sunulmaktadır.
Bakliyat arasında en fazla üretimi yapılan ise fasulyedir.
Giresun ilinde endüstri bitkisi olarak çay, patates, tütün, kenevir ve yumrulu bitkilerden sarımsak ve soğan yetiştirilmektedir.
Giresun’da tarımsal faaliyetler ağırlıklı olarak fındık tarımı üzerinde yoğunlaşmıştır (s. 151).

Giresun’da genellikle Dereli, Alucra ve Şebinkarahisar ilçelerinde yoğun olmak üzere, tüketime yönelik olarak hayvancılık yapılmaktadır.
Giresun’da arıcılık faaliyetlerinin geçmişi çok eskilere dayanmaktadır. Bununla birlikte fenni kovan kullanımına 1960’lı yıllardan sonra başlanmıştır (s. 167).

Giresun, Türkiye’nin önemli balıkçılık merkezlerinden biridir. Ancak bu konuda yeterli yatırımların yapılamaması nedeniyle Giresun’da balıkçılık sektörü önemli bir gelişme gösterememiştir (s. 170).

Giresun’da 1950’li yıllarda çok miktarda avlanan balıklar arasında; yunus, istavrit, hamsi, tirsi ve mezgit bulunmaktaydı.

Siyasal Katılım
…ülke genelinde olduğu gibi Giresun’da da milletvekili seçilenler genellikle dışarıdan gösterilen adaylar olduğundan ilin sorunlarının çözümünde önemli katkı sağlayamamışlardır.

Bulunduğu konum itibarıyla bir kale şehir olarak nam salan Giresun’da Türk varlığı çok eskilere dayanmakla beraber, bölgedeki Türk hâkimiyetinin tesis edilmesi, Osmanlı döneminde, Fatih Sultan Mehmet’in 1461’de Trabzon ve havalisini Osmanlı topraklarına katması ile gerçekleşmiştir. Bu bakımdan Giresun, yaklaşık 550 yıldır Türk toprağıdır.

DP’nin iktidara gelmesiyle, Giresun Limanı’nın inşaatına başlanması, Keşap Kiremit Fabrikasının hizmete açılması, fındık dışında çay ziraatının teşvik edilerek yeni istihdam alanlarının yaratılması gibi ilin ekonomisini canlandırmaya yönelik birtakım çalışmalar yapılmıştır (s. 273).

Efsaneler
Cami Yeri Efsanesi. Akköy Dereli
Derviş Aziz Baba Efsanesi. Cingeren Köyü Keşap
Göcü Hüseyin Efendi Efsanesi 1 -2 Yolağzı Köyü Keşap
Hasan Şeyh Hazretleri 1 - 2 Hasanşeyh Köyü Şebinkarahisar
Koyun Baba. Şebinkarahisar
Seyyid Vakkas Hazretleri 1 – 2 Çınarlar Mahallesi Giresun
Şeyh Keramettin Hazretleri Boztekke Köyü Giresun
Şehitler ve Evliyalar İçin Temizlik Yalç Köyü Tirebolu
Üç Kapılı Kale Kale Köyü Çanakçı
Ardıç Ardıç Görele
Asalli Keşap
Dokuzoğul Efsanesi Erikli Köyü Bulancak
Elevi Görele
Erik Deresi Efsanesi Erik Deresi Yaylası Tirebolu
Erimez Tepesi Erimez Yaylası Giresun
Karabulduk 1- 2 – 3 – 4 Yivdincik Köyü Keşap
Kızanca Yolağzı Köyü Keşap
Ot Bitmez Efsanesi Alançık Köyü Giresun
Tuzluk Ardıç köyü Görele
Ulu Burnu Hisarüstü Köyü Keşap
Yaşmaklı Yol Kazıkbeli Yayla Tirebolu
Ağa Köprüsü 1 - 2 – 3 Yağlıdere
Derviş Aziz Baba Cingeren Köyü Keşap
Sarı Halife 1 – 2 – 3 – 4 – 5 – 6 Yağlıdere
Üç Kardeş Aşağı Boynuyoğun Tirebolu
Kuyu Çamlı köyü Dereli
Bereket Efsanesi Kızıltaş Köyü Dereli
Cadı Efsanesi Giresun
Cin Efsanesi 1 – 2 Aşağı Boynuyoğun Tirebolu
Karga Keşap Giresun
Balıklı Su Giresun
Su Kümbet Yaylası Giresun
Hekti Ahmet Gölü Düzköy Keşap
Sulca Kaya Efsanesi Keşap Giresun
Çoban Kayası Akkaya Köyü Dereli
Gelinkaya Efsanesi Akköy Çanakçı
Gelin Taşı Şebinkarahisar
Hazma Taş Giresun
Ana Geyik Çanakçı Giresun
Elik Keçi Güce Tirebolu Giresun
Ayı ile Hırsız Görele Giresun
Kurbağa Güce Giresun
Zelzele Tirebolu Giresun
Kral Kızı ve Çoban Giresun Adası Giresun
Sıcak yemek efsanesi Tirebolu Giresun
Yaralı Adam Aşağı Boynuyoğun Tirebolu
Orman Adam Güce Giresun (s. 308-309)

Bilmeceler
Alaca bulaca çıkar gider ağaca. ( Fasulye)
Altı taş, üstü taş, içinde var binbir baş. (Hamam)
Yol üstünde kalaylı tas gelene de has, gidene de has. (Cami)

Atasözleri
Üveyden öz olmaz, çalıdan köz olmaz
İtin fazla üreni sürüye kurt getirir
Aş taşınca kepçenin bahası sorulmaz

Halk Oyunları
Horonlar:
Sallama, Dik Horon, Sık Horon (Sıksaray)

Karşılamalar
Çeçen Kızı, Metelik, Üç Ayak (Karahisar), Çandır Tüfekli

Bar ve Halaylar
Tamzara, Rum Diki, Üç Ayak


Yörenin ünlü türküleri arasında “ Elinde Çıngıl Orak, Çınarlar Deresi, Karşıdan Gel Karşıdan, Aksu Derler Adına, Bir Fındığın İçini, Terazi Mizan İmiş, Oy Miralay, Giresun’un Evleri, Giresun Kayıkları, Karadır Kaşları, Al Tabandan Belleri, Bağlamam Perde Perde, Altını Bozdurayım, Merekte Sarı Saman, Lazutlar salkım saçak, Nazlı Kavak, Kömürlük Dağı, Çatlakaltından Çıktık, Giderken bize Uğra, Kahve Koydum Fincana (Mican), Kızım sana Fistan Aldım, Püsküllüdür Püsküllü, Yaylanın soğuk Suyu, Benbir Bülbül İdim Sarpa Tünedim (Ova Garibi), Tamzaranın Yolları (Yol Havası)” yer almaktadır.

Alucra, Şebinkarahisar iç kesimlerde geleneksel giysiler yaygındır. Karadeniz genelinde olduğu gibi, Giresun’da da peştamal, kadın giyiminin değişmez öğeleri arasındadır. Erkek giyiminde dağlık kesimlerde “Aba Zıpka” denen paçaları dar, baldırdan yukarısı bol pantolonlar giyilir. Bu giyimde yörenin sert ikliminin etkisi vardır. İl merkezi ve kıyı kasabalarında ise ceket, pantolon ve kasket yaygındır (s. 313).

Yöresel Yemekler
Giresun bir geçiş merkezi olması, farklı iklim ve coğrafyalara sahip bulunması nedeni ile kıyı kesimlerde ot, yaprak ve deniz ürünlerinden oluşan yemekler hakimken; iç kesimlerindeki ilçelerimizde ise tahıl ürünlerine dayalı hamur işleri ile hayvancılığa dayalı et yemeklerinin ağırlıkta olduğu görülür.

Çorbalar
Karalahana Çorbası
Çalıçileği Çorbası
Mendek Çorbası

Yemekler
Yarmalı Lahana Sarması
Etli Pancar (Karalahana) Sarması
Pancar Döşemesi
Isırgan Yemeği
Yağlaş
Haşıl

Dibleler
Karalahana Diblesi
Mantar Diblesi
Kiraz Tuzlusu Diblesi
Fasulye Turşusu Diblesi
Taflan Tuzlusu Diblesi
Sakarca Diblesi
Mendek Diblesi
Galdirik Diblesi

Kızartmalar
Sakarca Kızartması
Galdirik Kızartması
Pezik Kızartması

Tatlılar
Kadayıf
Fırın Darısı Unu Helvası
Samaksa
Pekmezli Simit
Fındıklı Badem
Fındıklı kurabiye

Turşular
Pezik Kökü Turşusu
Fasulye Turşusu

El Sanatları
Alucra yöresinde Palaz kilim dokumacılığı yer yer sürdürülüyorsa da, pek yaygın değildir. Öte yandan Tamzara dokumacılığı ile adlandırılan dokumalarda Pazar için üretime yöneldiğinden eski biçimlerini yitirmiştir. Aynı dönemde geniş bir üretim alanı olan bakır işçiliği de hemen tümüyle ortadan kalkmıştır. Eynesil ve Örende “Dastar” denilen kilimlerin dokumacılığı yaygındır, dar tezgâhlarda iki parça olarak dokunan kilimler yan yana getirilip dikilir.
Alucra’da kilim, cecim (cicim) dokumacılığı yaygındır (s. 316).

Görelede eskiden köylerde bulunan tezgâhlarda şayak ve şal cinsi kumaşlar dokunurken, bu gün önemini yitirmiştir. Görele deki eski bir el sanatı da şimşir kaşık yapımı olup halen sürdürülmektedir.

İç kesimlerde ve özellikle yaylalarda yapının tümü ahşaptır. Yayla konutları, köşelerde yarım geçme yapılarak kabaca yontulmuş kütüklere yatay konumda üst üste dizilmesiyle yapılır. “Kaba Ahşap Yığma” olarak bilinen bu sistem köylerde daha özenle işlenmiş ahşapla gerçekleştirilir. Bu da “Ahşap Çatma” adıyla bilinir. Ahşap karkas olarak da tanımlanabilen bu sistemde, ahşap ya da taş dolgu kullanılmaktadır. Orman alanlarının azaldığı kıyı kesimlerde dolgu olarak daha çok taş kullanılmaktadır (s. 317).

---
Gülşen, Aydın. (2014), Giresun'da Sosyal, Ekonomik, Siyasi ve Kültürel Yaşam 1945-1960, Doktora Tezi, Hacettepe Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü, Ankara