8 Haziran 2018 Cuma

Bulancak - Piraziz


Feridun M. Emecen - Bulancak - Piraziz

Bulancak ve Piraziz'in tarihî gelişim hakkında tatminkâr bilgiler bulunmamaktadır.

Bulancak ilçesi çok hızlı ‘büyümüş’ ve bu hızlı büyümeye bağlı olarak tarihi dokusunu tamamen kaybetmiştir.

Bulancak'ın eski yerleşme çekirdeğini oluşturan kısmı İncüğez-Karadere ve Bulancak dereleri arasındaki düzlükteydi.

İhsaniye mahallesi modern kasabanın ana yerleşim alanını oluşturmuştur.
Mahalleler genellikle bahçe içinde bir kısmı taş, bir bölümü ahşap (çoğunlukla dayanıklı ince tahtalardan yani hartamalardan yapılmış) tek katlı ve iki katlı evlerden müteşekkil durumdaydı.

1960’larda sahil yolunun yapılmasından sonra ilçe, kıyıya paralel şekilde hızla büyümüştür (s. 15).

Piraziz/Abdal kasabası ise Bulancak'a nisbetle çok daha kısıtlı bir yerleşim alanına sahiptir.

Deniz dolgusu üzerine yapılan sahil yolu, her iki ilçenin de denizle arasına girmiş ve tarihi dokuyu tamamen yok etmiştir.

Doğu Karadeniz kıyı kesiminde kuruluş tarihleri kadim asırlara inen kale-liman tipi yerleşmelerin dışında kalan ve bugün sahil kesiminde yer alan belli başlı kasaba veya ilçe merkezlerinin önemli bir kısmının ortaya çıkışı XIX. yüzyıldaki gelişmelerin bir sonucudur (s. 19).

…iskele-pazar yeri özelliğine sahip olan kıyı köyleri özellikle XVII. asırdan itibaren önem kazanmıştır.
1578-1590 arasındaki Osmanlı-Safevi mücadelesinde asker ve mühimmat sevkıyatının18 büyük bölümü Trabzon üzerinden yapılmış, bu durum genel olarak kıyı kesimindeki tali, ikinci derecedeki iskele ve liman şehirleri için de nisbi bir canlanmaya yol açmıştır (s. 20).

Bolancık (Bulancak) bir sahil pazar yeridir.

Karadeniz'in kıyı kesiminin belirli bir bölgesi temel alınarak incelenen yerleşme tipleri içerisinde iskele ve pazar yerinden kasabaya ve şehre dönüşüm süreci yaşayan bir iskân birimi tipolojisi karşımıza çıkmaktadır. Bulancak ve Piraziz de bu tip yerleşmenin en çarpıcı örnekleridir (s. 25).

Birinci Bölüm
Bulancak
…burası hakkında antik kaynaklar, Bizans kronikleri ve eski portolanlarda (deniz haritaları) doğrudan bilgi bulunmaz. Bundan dolayı Bulancak'taki bugünkü yerleşmenin, Osmanlı döneminde ortaya çıktığı, buranın ilk temellerinin ise bir Türkmen pazar yeri ve iskelesi olarak atılmış bulunduğu tezi, şimdilik en doğru yaklaşım olarak desteklenebilir niteliktedir (s. 27).

Bulancak adının geçtiği ilk kayıt 1547 tarihli tahrir defterinde görülür. Burada Bulancak "Bulanucak" imlasıyla yazılmıştır.
''Bulanucak'' adının bugün de aynı adla anılan dere ile bağlantılı olduğu ileri sürülebilir.

St. Basil, açık olarak Yunancadan gelir, bugünkü Ay vasıl burnu ile ona bakan tepeyi ifade eder. Burası Küçüklü köyü ve biraz daha batıda Burunucu ile temsil edilir. Bu kesimde daha sonra Aya Vasil manastırı teşekkül etmiştir (s. 37).

XVI. asrın başlarından itibaren (…) Pazarsuyu'ndan Bulancak'a uzanan kesimde çeltik ziraatına müsait arazilerde pirinç ekimi yapılıyordu (s. 43).

Öte yandan bu pirinç ekiminin sahil kesiminde yerleşmeyi elverişsiz kılan bir ortama yol açtığı bilinmektedir. Rutubet ve sağlıksız koşullar, iskânı buranın hemen yakınındaki tepeliklere, yükseltilere yönlendirmiştir.

(18. yüzyılda) Gümüşhane, Kürtün yöresindeki madenlere yönelik mahalli güç odaklarının baskıları, bu kesimdeki Müslüman ve Hıristiyan madencilerin yerlerini terk edip aşağı sahil kesimine dağılmalarına yol açmıştır (s. 47).

XIX. asrın ikinci yarısına ait kayıtlarda rastlanan Hıristiyanların önemli bölümü bu dönemde gelenlerin torunlarıdır.

Bölgeye yönelik ikinci bir göç dalgasının âyân denilen yerel güç odaklarının devlet görevlileriyle yaşadıkları problemler ve çekişmeler sonucu yaşandığı anlaşılmaktadır. XIX. yüzyıl başlarında özellikle Tuzcuoğulları isyanı dengeleri alt üst edince, bu harekete katılan yerel beyler sağa sola dağılmışlar, isyanın bastırılması akabinde önemli denebilecek nüfus hareketlenmeleri vuku bulmuştur (s. 48).

Bulancak'taki bu son göçmen gurubun nereden gelmiş olduğu konusunda önemli bir ipucu, 1856 ıslahat fermanından sonra Trabzon bölgesindeki kripto-hıristiyanlar ile (gizli Hıristiyan, görünüşte Müslüman, fakat gizlice eski dinlerini icra edenler) ilgili problemi yansıtan kayıtlardan elde edilebilmektedir. Krumni denilen bu kirpto Hıristiyanlar fermanın getirdiği eski dinlerine dönme serbestisi sebebiyle kendilerinin Müslüman olmayıp asılda Hıristiyan olduklarını alenen beyan etmişlerdir (s. 58).

1857 tarihli olan bu listede Krumnilerin yayıldıkları en uç sahil kasabası Bulancak olarak gösterilmektedir. Listede Bulancak'ta 20'si Krumnili, 30'u Rum olmak üzere sadece 50 hanenin bulunduğu belirtilmektedir.
Bunların içindeki Krumniler, Gümüşhane bölgesinde madencilikle uğraşan köylülerdir (s. 59).

1927-1930'lu yılların Bulancak'ı bugünkü iskelenin bulunduğu yerde küçük çarşısıyla karakolu ve camisiyle 2000 nüfuslu bir kasaba durumundaydı (s. 63).

Bulancak'ta tarihi eser niteliği taşıyan çok az yapı vardır.

Ksenofon'un Anabasis adlı eseri
Adları Ksenefon tarafından Kolkhlar, Driller, Mossinoikler, Halibler, Tibarenler şeklinde verilen bu kavimlerden (bunlar bölge adlarına dayalı isimler de olabilir), Mossinoikler ve onlara tabi Haliblerin (Khalyb) ve Tibarenlerin Giresun-Ordu kesimindeki dağlık alanlarda yaşadıkları ve madencilikle uğraştıkları belirtilir.

Ksenofon'un verdiği bu bilgiler Bulancak yöresi hakkındaki en eski bilgileri oluşturur. Bölgede yaşayanların Mossionikler (anlamı Ağaç kulelerde oturanlar) olup merkezlerinin Bulancak yakınlarında (belki Pazarsuyu vadisinde) olduğu, dağlık kesimlerin birbirlerinin sesini duyacak ölçüde küçük yerleşme yerleriyle meskûn bulunduğu anlaşılmaktadır.

1732 tarihli bir belgede (…) İran seferlerinin zuhurundan (1723) bu yana aslında asker olmayan sivil halktan gençlerin birer yolla Tiflis-Gence-Revan-Tebriz taraflarına gidip döndüklerinde kendilerinin yeniçeri olduklarını iddia edip vergi ödemedikleri, bölgelerindeki halka baskı yaptıkları ve bazılarının da işi eşkıyalığa döktükleri belirtilmektedir ((BA, MD, nr. 138, s. 382) s. 82).

1723-24 yıllarında Tirebolu, Keşap, Giresun, Akköy, Pazarsuyu, Ulubey, Ebulhayır, Çamaş, Aybastı, Milas, Bolaman gibi geniş bir bölgede ortaya çıkan eşkıya gruplan için geldikleri bölgeden kinaye, "Kürtünlü" tabiri kullanılmıştır.

İkinci Bölüm
Piraziz
Piraziz kasabası, Giresun ilinin en batı ucundaki ilçesini oluşturmaktadır.

Piraziz'in tarihi geçmişi, Türklerin bu bölgeye gelişi ve yöreye yerleşmeleri ile başlar.

Abdal iskelesinde pazar kurulma kararı alındığında henüz yeni inşa olunan bir cami burada mevcut bulunuyordu. Bu cami Tiralizade Ali Efendi tarafından 1287/1870 tarihinden önce inşa edilmişti.

1322/1904 salnamesine göre Piraziz nahiyesinin toplam nüfusu 11.775 kişidir.

Sonuç
Bulancak ve Piraziz
Her ikisi de bölgeye daha XIII. asrın sonlarından itibaren gelen ve kademe kademe Trabzon Rum Devleti sınırına yerleşen Türkmen-Çepni topluluklarının uç kaleleri haline gelmiştir.

1455'te bir çift öküz tarafından sürülebilen ve genellikle verim kabiliyetine göre
80-130 dönüm arasında değişen toprak parçaları için kullanılan "çift veya çiftlik" hemen hemen hiç yoktur. Bununla beraber bir çift/çiftliğin yarısına işaret eden "nim çift" şeklinde belirtilen topraklar az sayıda olmakla birlikte mevcut bulunmaktadır.

Bölgede ekimi yapılan hububat defterlerde "gendûm" veya "hınta" şeklinde belirtilen buğday ve "cev” veya "şair" adlarıyla geçen arpadır. Bunu kendir takip eder, ayrıca "mive/meyve" başlığı altında toplanabilir ürünler de bol miktarda hasıl olur. 1547'de bunlara "gâvers" adıyla anılan darı eklenir (s. 145).

Gâvers Farsça bir kelime olup anlamı sözlüklerde "darı" olarak tarif edilir. Yani öncelikle bunun bir tahıl cinsi olduğu anlaşılır. Ama acaba hangi türdür? Bu sualin cevabı tartışmalı olup kesin bir bilgiye ulaşılamamaktadır (s. 148).

P. Zhukowski, mısır ve darıyı aynı kategoriye koyar ve mısırın toprak tabakası ince bölgelere uyum sağladığını belirterek eski bir Asya bitkisi olduğu, Anadolu'da XIII. yüzyılda rastlandığı yolundaki bilgileri eleştirir; mısırın bugünkü şekliyle bir Amerikan bitkisi olduğunu, 1500'de İspanya'da; 1515-25'te Portekiz'de bulunduğunu, XVI. Yüzyılda Anadolu'ya, Mısır ülkesi üzerinden geldiğini; ayrıca buna "Türk zahiresi/buğdayı" dendiğini, bu yüzyılda Anadolu'da mısır ziraatinin yapıldığını, oradan Kafkasya'ya geçtiğini, XVII. yüzyılda Gürcistan'a ulaştığını yazar (s. 149).

…bu mahsul Bulancak yöresi gıda ihtiyacı için bir kurtarıcı durumundadır ve buğdayın boşluğunu tamamıyla kapatmıştır (s. 150).

Bulancak kesiminde sulu ziraati gerektiren pirinç üretiminin daha çok dere ağızlarındaki düzlüklerde yapıldığı dikkati çeker.
Pirinç tarlaları Pazarsuyu'ndan Bulancak'a uzanan düzlüklerde uzun yıllar boyu var olduysa da daha sonra hastalık yaydığı gerekçesiyle XX. yüzyıl başlarında tamamıyla kurutulup devre dışı bırakıldı.

Bulancak yöresinde sanayi ürünü olarak nitelendirilebilecek tek ürün kendirdir.

Kendirden daha çok ip imali yapılmakta ve genellikle devlet adına üretim ve alımlar gerçekleştirilmekte idi.

Bölgede tarım yanında hayvancılık yapılmakta (…) koyun yetiştiriciliğinin öne çıktığı defterdeki vergi (resm-i ganem) kayıtlarından anlaşılmaktadır.
Bölgede arıcılık da geniş ölçüde yapılmakta idi.

Bulancak yöresi zirai mahsullerinin hem çeşit hem de miktar itibarıyla az olduğu bölgelerden biridir. Üretilen buğday, arpa ve mısırın yine de nüfus hesaba katılacak olursa, ihtiyacı ancak sağladığı söylenebilir (s. 154).

---
Emecen, Feridun M. (2005), Bulancak - Piraziz, Kitabevi Yayınları, İstanbul

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder