8 Haziran 2018 Cuma

Giresun Adak Yerlerinde Tespit Edilen Çeşitli Uygulama, İnanış ve Efsaneler


Ülkü Kara Düzgün - Giresun Adak Yerlerinde Tespit Edilen Çeşitli Uygulama, İnanış ve Efsaneler

“Kerasus”
Kerasus ismi ile ilgili olarak iki rivayetten söz edilir. Bunlardan ilki Kerasus kelimesinin kirazdan geldiği şeklindedir.
Bir başka rivayete göre de, sahil şeridinin bir yarımada gibi denize uzanmasıyla ortaya çıkan “boynuz” şeklindeki görüntü nedeniyle, şehre boynuz manasına gelen Keras denmiştir. Giresun adı bu Keras kelimesinden türemiştir (s. 134).

İnsanoğlu dünyaya geldiği andan itibaren içine doğduğu çevreyi ve varlık sebebini anlamaya çalışmıştır. Ateş, sel, kuraklık, fırtına vb. bir takım tabii oluşumlar, henüz sırlarına vakıf olunmadığı dönemlerde insanoğlu tarafından tehdit olarak algılanmıştır.
İnsanoğlunun adak adama ve kurban gibi ritüelleri, kendisinden üstün olduğuna inandığı varlıklardan yardım almak veya onlardan korunmak üzere gerçekleştirdiği anlaşılmaktadır.
Adak adamak kutsallığına, bu bağlamda kudretine inanılan tanrılara veya tanrı tarafından kutsandığına inanılan bir varlığa lütfedeceği / lütfettiği iyilik karşılığında bedel ödemek olarak nitelendirilebilir (s. 135).

Giresun’daki Adak Yerleri
Şeyh Aziz Hüseyin Baba Türbesi: Keşap’ın doğusunda Yolağzı beldesinin Cingiren Mahallesi’nde bulunmaktadır.
Halvetî tarikatına mensup, Şeyh Aziz Hüseyin Baba 1256 Rumi doğumludur. 1338 Rumi tarihinde Yolağzı beldesindeki evinde vefat etmiştir. Kerametiyle ilgili hikâyeler anlatılmaktadır.
Osmanlı-Rus Harbi esnasında Rus ordusu Harşıt kıyısına dayandığında bölgeden ayrılmak konusunda kararsız kalan yöre sakinleri durumu Şeyh’e danışır. Şeyh, gelenler söze başlamadan, onlara gidip başlarıyla, bahçeleriyle ilgilenmelerini salık verir. Böylece halkı göç etmekten men eder. Kısa bir süre sonra da Ruslar Harşıt Çayı’ndan itibaren geriye çekilmeye başlar.
Şeyh’in türbesi günümüzde bir adak adama ve dilek dileme yeri olarak bilinmektedir.
Türbenin iyi geldiği birçok rahatsızlıktan en önemlileri sara, uykuda gezinme, uykusuzluk, migren, çeşitli eklem ağrıları ve cilt hastalıklarıdır. Bunlar dışında türbenin özellikle maddî sıkıntı çekenlere, yola gidecek olanlara yararlı olacağına inanılır.
Türbe camlarının pervazlarına önceden mum yakılıp dilek dilenirken, bu uygulamalar İslâm dışı oldukları gerekçesiyle yasaklanmıştır.

Seyyit Şeyh İdris ve Şeyh Piraziz Türbeleri ile Seyyit Şeyh İdris’in Tekkesi: Şeyh İdris ve arkadaşlarının Horasan erenlerinden olduğuna inanılmaktadır. Şeyh İdris’in tekkesi ilçenin Şeyhli Mahallesi’nde, türbesi ise Gökçeali Köyü’ndedir. Şeyh İdris’in müritlerinden Pir Aziz’in türbesi ise Nefsi Piraziz Köyü’ndedir (s. 138).
Giresun’un Rumlardan temizlenmesinde ve bölgenin Osmanlıların eline geçmesinde kayda değer katkıları olduğu söylenmektedir.
Hakkında anlatılan menkıbeden en bilineni Pir Aziz ile ilgilidir. Menkıbeye göre Şeyh’in Totak adlı bir çobanı vardır. Koyunlar otlatılırken bir gün Totak ölür. Şeyh buna üzülür. Namaza duracağı sırada içinden Pir Aziz’e seslenir; “Totak öldü bez getir, kazma kürek tez getir, koyuna tuz getir.” Bunları söyledikten sonra namaza durur. Selam verdiğinde mollası Aziz’i bez, kazma-kürek ve tuzla yanında hazır bekler bulur. Mollasının kerametini anlayan Şeyh İdris, Aziz’e “Amma da pirsin Aziz.” der. Böylece Molla Aziz’in ismi Pir Aziz kalır.
Şeyh İdris’in ölmeden önce Pir Aziz’e “Benim kabrimi ziyaret edip de senin kabrini ziyaret etmeyen şifa bulmasın” dediği söylenir. Bu nedenle adak için gelenler her iki türbeyi de ziyaret ederler. Bu nedenle Şeyh İdris’in türbesinden sonra Pir Aziz’in türbesi ziyaret edilir.
Şeyh İdris’in tekkesine halk arasında Boynuzlu Tekke denmesi ile ilgili de bir menkıbe vardır. Tekke, başlangıçta bugün olduğu yerden yaklaşık 100 metre mesafedeki bir yerde yapılmak istenir. İnşaat için gerekli malzemeler hazırlanır. Ancak bir gün sonra bakarlar ki malzemeler tekkenin bugün olduğu yere taşınmış. Köylüler malzemeleri şantiye alanına taşısalar da gece aynı olay tekrarlanır. Bir gece yeni gelinin biri dışarıyı izlerken geç saatte bir geyik sürüsünün boynuzlarıyla tekkenin malzemelerini taşımakta olduğunu görür. Görüldüklerini fark eden geyikler bir anda ortadan kaybolur, geriye sadece boynuzları kalır. Bu hikâyeden dolayı tekkeye Boynuzlu Tekke adı verilmiştir (s. 139).

Şeyh Yakup Halife Türbesi ve Değirmeni: Türbe, Giresun-Dereli ilçesi yolu üzerinde, Tekke Köy’dedir. Türbenin etrafı evlerle çevrilidir. Yakup Halife ve iki arkadaşı bu yöreye Yavuz Sultan Selim zamanında gelmiştir.
Köy halkı yakın zamana kadar Yakup Halife ve iki müridinin at üzerinde gezerken görüldüğünü söyler. Halk, içki içilmeye başlanmasıyla evliyaların tamamen küstürüldüğüne inanmaktadır.
Bir menkıbeye göre, Şeyh Yakup Halife zamanında türbenin yanında sürekli kaynamakta olan üç kazan vardır. Bu üç kazanın içine ne kadar pirinç, un, bulgur, mısır atılırsa atılsın kazanın dibinde kaybolmaktadır. Kazandaki yemekler ise asla bitmemektedir. Gelip geçen ne kadar aç insan varsa kazandan aldıkları yemekle doymaktadır.
Türbenin 200 metre aşağısında bulunan değirmene, fındık bahçelerinin içinden geçen patika bir yol vasıtasıyla ulaşılabilmektedir.
Ziyaretçiler türbeye çeşitli dertlerine deva bulmak amacıyla gitmektedirler.
…büyüden veya halk arasında cin çarpması ya da uğraması diye tabir edilen rahatsızlığın etkisinden kurtulmak için gelenlerin özellikle değirmeni ziyaret etmesi gerektiğine inanılır. Bu kişilerin kendilerine sirayet eden doğaüstü güçlerden değirmenin suyu ile yıkanmaları sonucu kurtulabileceklerine inanılır.
Çocuk sahibi olmak isteyenler değirmenin yanındaki ceviz ağacının altından bir avuç toprak alırlar. Bu toprağın içinden canlı bir varlık çıkarsa çocukları olacağına inanırlar (s. 142).

Boztekke Köyü Şeyh Kerameddin Türbesi: Yaygın kanaate göre Şeyh Kerameddin, Fatih Sultan Mehmet ile İstanbul’un fethine katılmış bir gönül erenidir. Türbede Şeyh Kerameddin’den başka dört evliyanın daha varlığına inanmaktadır. Evliyalarla ilgili menkıbeler bir hayli çeşitlidir.
Türbe özellikle cumartesi günü ziyaret edilmektedir (s. 144).

Gülbahar Hatun Tekkesi (Hacı Abdullah Halife – Sarı Halife Tekkesi): Yağlıdere ilçesine bağlı Tekkeköy ile Tuğlacık köyleri arasında bulunmaktadır. Türbenin 1535–1540 yılları arasında Hacı Abdullah Halife’nin ölümünden sonra inşa edildiği sanılmaktadır (s. 145).
Hacı Abdullah Halife çok sayıda menkıbeye konu olmuştur. Bir gün Hacı Abdullah Halife ikindi namazını kılmak üzere camiye gider. Namazı kıldırmak için izin ister. İmam izin vermez. Sinirlenip dışarıya çıkar. Yağlıdere ırmağının ortasına asasını vurur. Irmağın ortasında batmadan, ıslanmadan namazını kılar. Halk bu olayı görüp, duasını almak için Halife’nin peşine düşer. İzdihamla karşı karşıya kalan Hacı Abdullah Halife kaçmaya başlar. Kaçmasına rağmen halkın üzerine gelmesine üzülen Hacı Abdullah Halife, köprüden geçerken beddua eder: on senede bir ırmağın üzerindeki köprünün sele kapılmasını ister.
Bir başka menkıbe Halife’nin yaptırdığı değirmenle ilgilidir. Hacı Abdullah Halife su geçmeyen bir yerde değirmen yapar. Değirmene su verecek oluğun iki-üç metre üstünden asasını üç kez yere vurur. Üçüncü vuruştan hemen sonra topraktan su fışkırır. Hacı Abdullah Halife, suya neden geciktiğini sorar. Su da, “Bağdat’tan buraya yedi dağ delerek geldim.” der. Böylece değirmen çalışmaya başlar. Değirmen suyunun tadı zemzem suyuna benzetilmektedir.
Hacı Abdullah Halife Tekkesi’nin şifa olamayacağı hastalık, derman bulamayacağı dert, gerçekleştiremeyeceği dileğin olmadığına inanılır (s. 147).

Hacı Abdullah Halife Tekkesi’ne gelen yaşı geçkin bekâr kadınlar kısmetlerinin açılması için dua ederler. Yanlarında getirdikleri kapalı vaziyetteki bir asma kilidi, türbede kısmetleri niyetine sembolik olarak açarlar. Böylece bahtlarının da açılacağına inanırlar.

Giresun Adası’ndaki Hamza Taşı: Adada bulunan dikit şeklindeki bir kaya parçası halkın kutsiyet atfederek adak adamak için kullandığı bir unsurdur. Halk bu kaya parçasına “Hamza Taşı” adını vermiştir.
Halkın muhayyilesinde Hamza Taşı’nın Hz. Hamza ile ilgili olduğu kanaati yaygındır. Hamza isminin Latincedeki “Humuza” kelimesinden geldiğini öne sürenler olmuştur. Buna göre “Humuza” doğum demektir.
Taş, bir heykelden geriye kalan parça izlenimi vermektedir.
Hamza Taşı daha çok çocuk sahibi olmak isteyen kişilerin ziyaret ettiği bir adak yeridir. Başka dilekler için de ziyaret edildiği olmaktadır. Ziyaretçiler taşın etrafında dönüp, çeşitli dualar okuyarak dilek dilerler.

Aksu Şenlikleri Dilek Dileme Uygulamaları: Aksu ırmağının denize kavuştuğu yerde Mayıs ayının yirmisinde Aksu şenlikleri yapılır.
Aksu şenlikleri esnasında birden fazla adak adama usulüne şahit olunur. Bunlardan özellikle “sacayaktan geçme” ve “taş atma” uygulamaları ilgi çekicidir. Kutlamaların başladığı gün hastalar, dert sahipleri ve dilekleri olanlar yedi çift bir tek taşı Aksu ırmağına atarlar. Bu işlemi gerçekleştirirken dileklerini ifade ederler. Ayrıca, şifa bulmak için ırmağın denizle birleştiği noktada suya girerek baştan aşağı su dökülmesinin yararlı olacağına inanılır.
Dilek sahipleri, törenlerde mutlak suretle bulundurulan sacayakların içinden üç kez girip çıkarlar. Böylece hem üzerlerindeki kötü etkilerden kurtulacaklarına hem de dileklerine nail olacaklarına inanırlar (s. 149).

Karagöl: 3107 m. zirveli Karagöl Dağı’nda bulunan Karagöl bir krater gölüdür ve çevresi çayırlarla kaplıdır.
Çevre halkı gölün manevî bir canlılığa sahip olduğuna, bir ruh taşıdığına inanmaktadır.
Dileği olanlar göle baktıklarında yüzlerinin aksini gölde görebilirlerse dileklerinin gerçekleşeceğine inanır.

İkiz Taşlar: Tirebolu ilçesinde sahile çok yakın bir yerde, denizin ortasında, aralarından sadece bir kayığın geçebileceği kadar mesafe olan doğal olarak oluşmuş kayalardır. Mayısın yirmisinde ziyaret edilmektedir.
Kayıklara binen halk, kayaların ikisini de içine alan bir daire çizerek kayaların etrafında yedi kez döner. Dönüşler esnasında halk yanlarında getirdikleri yumurtaları kayalara fırlatır. Her yumurta bir dilek için atılır ve kayalıklarda parçalanır (s. 150).

Kayaların etrafında altıncı tur atıldıktan sonra yedinci tur iki kayanın arasından geçilerek yapılır. Denizdeki uygulama bittikten sonra sahile dönülür. Bu esnada dikkat edilmesi gereken bir ayrıntı daha vardır. Karaya ayak basarken kayığa binilen taşın üzerine basmadan inilmeli, hangi ayakla kayığa binildiyse inerken de o ayak kullanılmalıdır.

---
Düzgün, Ülkü Kara. (2009) “Giresun Adak Yerlerinde Tespit Edilen Çeşitli Uygulama, İnanış ve Efsaneler,” Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt: 2, Sayı: 7, (s. 133-153)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder