Zygmunt Bauman - Sosyolojik Düşünmek
Sosyoloji; ama ne için?
Bir şeyi diğerlerinden farklı olarak "sosyolojik"
yapan nedir?
…sosyolojiyi farklı bir yere koyan ve ona belirleyici
karakterini veren şey, insan eylemlerini geniş çaplı oluşumların öğeleri olarak
görme alışkanlığıdır- bu oluşumlar ise karşılıklı bir bağımlılık (eyleme
girişilme ihtimalinin ve eylemin başarı şansının öteki faillerin kimler olduğu
ya da ne yapabileceklerine bağlı olarak değiştiği bir durum anlamında
bağımlılık) ağına takılmış faillerin rastlantısal olmayan birlikteliği
biçiminde düşünülebilir (s. 16).
Sosyolojik düşünmek (…) Besbelli sabitlenmiş haliyle o güne
kadar baskıcı olan dünyayı yeniden esnekleştirir; bize dünyanın şimdi
olduğundan farklı bir dünya olabileceğini gösterir.
…
Özgürlük ve bağımlılık
Kararlar verebilmek özgürlüğümün kanıtıdır. Aslında
özgürlük, karar verme ve seçme yetisidir.
Ceza, yaptıklarımdan sorumlu olduğumun doğrulanmasıdır (s.
30).
Seçme özgürlüğü kendi başına kişinin seçimlerini hayata
geçirme özgürlüğünü garanti etmez, hele niyet edilen sonuçlara erişme
özgürlüğünü hiç temin etmez.
(Çevre, mensubiyet duygusuna bağlı serbestlik-özgürlük
incelemeleri, s. 30 vd.)
"Ben"in "Beni/Bana"dan ayrılmasında
(yani, ortaya çıkmakta olan benliğin, önemli ötekilerin taleplerini gözleme,
irdeleme ve yönlendirme yetisinde) en hayati işi çocuğun rol oynama etkinliği
başarır.
"Ben" ve "Beni/Bana" oluşumu,
içgüdülerin bastırılması ve süperegonun yaratılması süreçlerine sıklıkla
sosyalleşme adı verilir. Ben, sosyal baskıları içselleştirme yoluyla bir grup
içinde yaşamaya ve davranmaya uygun hale getirildiğim oranda, toplumun izin
verdiği biçimde davranma ve böylelikle eylemim için "özgür" ve
sorumlu olma becerisi kazandığım oranda sosyalleşmiş, yani toplum içinde
yaşamaya muktedir bir varlığa dönüşmüş olurum (s. 41).
Özgürlük ile bağımlılığın diyalektiği doğumla başlar ve
ancak ölümle sona erer.
Belli bir aile, çevre, yöre, sınıf ya da ülke içinde
doğarız.
Ne olursa olsun özgürlük hiçbir zaman tam olmayacaktır.
Biz ve onlar
"Biz" ve "onlar" yalnızca iki ayrı insan
grubunu değil, tümüyle farklı iki tutum arasındaki, duygusal bağlanma ve
antipati, güven ve kuşku, güvenlik ve korku, işbirliği ve çekişme arasındaki
ayrımı temsil eder.
"Biz" ait olduğumuz grup anlamına gelir.
"Onlar" ise tersine ne ait olmayı isteyebileceğim
ne de istediğim bir grubu anlatır (s. 51).
Ben kendi iç grubumu ancak belli bir öteki grubu
"onlar" olarak gördüğüm için "biz" olarak görürüm.
Cemaat fikrini savunan organlar ne kadar heybetli olurlarsa olsunlar
ve ne kadar sıkı çalışırlarsa çalışsınlar, gerçeklikle ilişkileri kaçınılmaz
olarak kırılgan ve zayıftır.
…cemaatin birliği inançlara ve duygulara yapılan sürekli
çağrılarla ayakta tutulmalıdır.
Önyargı insanları, dış grubun amaçları söz konusu olduğunda,
asla haklı görülmeyecek araçların kendi davalarının yürütülmesinde
kullanılmasını onaylamaya iter.
Bazı insanların dünyayı keskin ve uzlaşmaz zıtlara göre
algılamaya ve kendilerinden farklı olan ya da görünen herkese derin bir kin
beslemeye özellikle yatkın oldukları çok sık görülmektedir.
Bu tür davranış kalıbıyla nitelenen insanların otoriter
kişiliğe sahip oldukları söylenir.
Yabancılar
Geçen bölümlerde "biz" ve "onlar"ın
ancak birlikte, birbirleriyle zıtlık içinde anlamlı olduklarını gördük.
Yabancıların dikkate değer özelliği büyük oranda bildik
olmalarıdır
Hiç kimse dediklerim, çoğu kere belli belirsiz, dikkatimi
çekmeden ve dağıtmadan, günlük hayatımın baktığım ama görmediğim (…) bir yüzü,
çehresi olmayan…
Yabancılar ise tersine gördüğüm ve dinlediğim insanlardır.
Bağlantıdan etkin sakınma devamlı olarak kirlenme korkusuyla
şişirilir
Yaşadığımız toplum kentsel bir toplumdur
Gün boyunca o kadar çok insanla karşılaşırız ki hepsini
tanımamız imkansızdır.
Yaşadığımız dünya daha çok yabancılarla dolu bir evrensel
yabancılık dünyası gibidir.
Her modaya herkesin ulaşabilmesi yüzünden, elbise geleneksel
ayrımcı işlevlerini yitirmiştir.
Görünüşe göre aynın pratik değerini büyük oranda yitirirken,
mekana göre aynın önem kazanmıştır (s. 76).
Resepsiyon ve güvenlik görevlileri girmek isteyen kişinin
buna "hakkı olup olmadığına" karar verir. Girmesine izin verilen kişi
her kimse, içeride olmaya hakkı olduğunu kanıtlamalıdır
…girişe izin vermeme gücü, kentsel hayatın yoğun nüfuslu
anonim dünyasında, seçilmiş mekanların görece homojenliğini, berraklığını
sağlamaya hizmet eder.
Sivil dikkatsizlik, kişinin
bakmıyor ve dinlemiyor gibi yapmasıdır
Sivil dikkatsizlik, en yalın haliyle kendini göz göze
gelmekten kaçınmakta ortaya koyar.
İnsani ilişkiler öteki kişinin refahı ve iyiliği için
duyulan bir sorumluluk temelinde yürütüldüğü oranda ahlakidir.
"evrensel yabancılık" koşullarında, fiziksel
yakınlık ahlaki boyutundan sıyrılmaktadır. Bu, insanların artık ahlaki yakınlık
yaşamadan ve bundan dolayı eylemlerinin ahlaki anlamlarına ilgisiz kalarak
birbirleriyle yakın yaşayabilecekleri, eylemde bulunabilecekleri ve
birbirlerinin hayat koşullarını etkileyebilecekleri anlamına gelir (s. 82).
Birlikte ve ayrı
…hiç kendinize bu "hemfikir" olan
"hepimiz"in kim olduğunu sordunuz mu?
…manevi birlik (…) Bu yoksa, cemaat de yoktur.
Cemaat genelde bir gerçeklik olmaktan çok bir sav, bir arzu
ifadesi, saftan sıklaştırma yönünde açık bir çağrıdır.
Cemaat geçmişte hep var olmuş olsa da, hakkında söz
söylendiği anda artık, en azından tahayyül edilen ideal haliyle, var olmaktan
çıkar.
Pratikte, "manevi birlik" olarak cemaat fikri
"biz" ile "onlar" arasında henüz var olmayan sınırları
çizmemizin bir aracı olarak hizmet eder
(Cemaatten farklı olarak) Bir örgüte giren insanlardan
rollerini benimsemeleri ama aynı zamanda kendileriyle rolleri arasına belli bir
mesafe koymaları beklenir.
(örgüt için) İnsanlar değiştirilebilir ya da gözden
çıkarılabilirler; önemli olan, birer kişi olarak o insanlar değil, işi yerine
getirmedeki becerileri ve işi yapmak için gösterdikleri iradedir.
Armağan ve mübadele
Borç faturaları…
İnsani etkileşim çoğu kez birbiriyle çelişen iki ilkenin
baskısına teslim olur; bunlar eşdeğerler mübadelesi ve armağan ilkesidir.
Kişi her şeyden önce başkasının ihtiyacına karşılık, verdiği
hizmetler için "adil" bir ödeme alıp almayacağı kaygısıyla hareket
eder.
Kişi eşdeğerin ne olduğuna ilişkin pazarlığa tutuşur.
…armağan olayında ötekilerin ihtiyaçları ve hakları eylem
için asli -belki de tek- güdüdür.
En saf haliyle, armağan tamamen çıkarsızdır ve alıcının
niteliğine bakılmaksızın verilir.
Armağanlar verene (…) başkası için fedakârlık deneyimi sağlar.
Paradoksal olarak aşkım ancak karşılık beklentisine
girmediğimde sürebilecek ve güvende olacaktır. Tuhaf görünse de, en az zayıf ve
kırılgan olan, bir armağan olarak verilen aşktır: Sevdiğimin dünyasını kabul
etmeye, o dünyaya girmeye ve karşılığında benzer bir şey beklemeksizin onu
içeriden anlama çabasına girmeye hazırım... Müzakereye, anlaşmaya ve sözleşmeye
gerek duymuyorum. Gelgelelim, bu yollardan hangisine girersek girelim,
mahremiyet müzakereye açılır ve taviz kaçınılmazdır (s. 114).
Piyasanın sunduğu kimliklerin avantajı sosyal onaylarıyla
birlikte satın alınmalarıdır ve böylelikle olumlama arayışının sıkıntıları
kalmamıştır.
Görülüyor ki, düşlerimiz ve özlemlerimiz, aynı anda
doyurulmaları neredeyse hiç mümkün olmayan, ne var ki ayrı ayrı peşlerine
düşüldüğünde de aynı şekilde tatmini güç olan iki ihtiyaç arasında
parçalanmıştır. Bunlar aidiyet ve bireysellik ihtiyaçlarıdır. Birinci ihtiyaç
bizi ötekilerle güçlü ve güvenli bağlar kurmaya sevk eder. Ne zaman
birliktelikten ya da cemaatten dem vursak bu ihtiyacı dile getiririz. İkinci
ihtiyaç bizi, içinde baskılardan bağışık ve taleplerden özgür olduğumuz,
yapmaya değer gördüğümüz şeyi yaptığımız, "kendimiz olduğumuz" bir
duruma, özel hayata yöneltir (s. 119).
Öte yandan, biri tatmine ne kadar yaklaşırsa, aynı oranda
ötekinin ihmal edilmesinin acısını duyarız.
Güç ve seçim
Yaptığım şeyi neden yaparım?
…açıklamalar, açıklamayı istediğimiz olayı başka, daha genel
bir önermeden ya da bir dizi önermeden çıkarılmış olabilecek bir önerme olarak
göstermekten ibarettir.
Bazı eylemler neredeyse düşünmeksizin yapılır,
Alışılmış davranış
Alışılmış davranış geçmişte öğrenilenlerin kalan özüdür.
Düşüncemin küçük bir rol oynadığı başka bir davranış türü
vardır. Bu hissi eylemdir
Alışılmış ve hissi eylemler genelde irrasyonel eylemler
olarak tanımlanır.
Rasyonel eylem, muhtemel birçok eylem biçimi arasından,
failin bilinçli olarak eylemle varmayı amaçladığı sonuca en uygun olduğunu
düşündüğü bir eylemi seçmesine dayanır
…güç, kişiye, başka insanların eylemlerini kendi amaçları
olarak kullanma yetisi kazandıran şeydir
…öteki insanlar gözettikleri değerlere ancak güç sahibinin
koyduğu kurallara boyun eğerse erişebilir.
…benim değerlerim nasıl oluşurlar?
…hayatlarımıza yön veren en bildik değerleri bir bütün
olarak çocukluk yıllarımızda ediniriz.
…ele aldığımız iki meşruiyet biçiminin –geleneksel ve
karizmatik- ortak bir özelliği vardır: İkisi de kişinin değer seçimi yapma
hakkından, o hakkı tekil ya da kolektif başka bir faile bırakarak vazgeçtiğini
ima eder. Seçim hakkından feragat etmek çoğu zaman sorumluluğu başkasına
devretmekle birdir (s. 138).
Kendini koruma ve ahlaki görev
Sanki bir şeye ihtiyaç duymak sahip olunması gereken bir
şeye sahip olmamak -bir yoksunluk- anlamına gelmektedir.
Onu ele geçirmek kendimi korumamın ve hatta hayatta kalmamın
bir koşuludur.
İyi, adeta ihtiyacın öbür yüzüdür.
Her türlü sahiplik böler ve ayırır
Kendini koruma ile ahlaki görev birbirine karşıdır.
Doğa ve kültür
Kültür, bir düzeni en iyi, hatta belki de tek iyi düzen
olarak göklere çıkarır. Bütün alternatifleri bayağı ya da tümden düzensizlik
olarak tanımlar.
…kültür gerçekten de bir insan etkinliğidir - ama bazı
insanların başka bazıları üzerinden yürüttükleri bir etkinliktir.
Devlet ve millet
Devletin otoritesinin işlediği alanın her ferdi devlete
aittir.
Devlet tarafından ilan edilen ve korunan yasalar devletin
uyruklarının görevlerini ve haklarım belirler. Görevlerin en önemlisi vergi
ödemektir
Millete ve refahına koşulsuz sadakat isteyen milliyetçilik
akla ya da hesaba gerek duymaz.
Milli devlet millet adına konuşuyor olma temelinde itaat
ister
Devlete itaatsizlik -cezayı hak eden bir suç- demek ki,
yasayı çiğnemekten daha kötü bir şeydir: Milli davaya ihanet demektir –
suçlularının itibarını ellerinden alan ve onları insan topluluğunun dışına atan
iğrenç, ahlaksız bir eylemdir.
Millet, devlet gibi bir "gerçeklik" değildir.
Millet başından sonuna bir hayali cemaattir; o ancak üyeleri
zihinsel ve duygusal olarak kendilerini öteki üyelerinin çoğuyla hiçbir zaman
yüz yüze karşılaşmayacakları kolektif bir bünye ile
"özdeşleştirdikleri" müddetçe bir varlık olarak mevcuttur. Millet,
hayali olduğu kadar, zihinsel bir gerçekliktir (s. 189-190).
…asimilasyon kültürel seferin yanına çekmeyi ve döndürmeyi
amaçladığı halka karşı duyulan hıncı besler.
…asimilasyon ve ırkçılık taban tabana zıttır. Ancak ne var
ki, onlar aynı kaynaktan doğarlar; sınır çizme kaygısı milliyetçi eğilimde
içkindir.
Düzen ve kaos
Yapay bir düzen kurma çabaları ideal hedefleri karşısında
yetersiz kalmaya mahkumdur. Bunlar görece özerklik adacıkları oluşturabilirler
ancak aynı zamanda yapay olarak kesilmiş adacığa yakın toprak parçasını
müphemliğin gri bir alanına dönüştürürler.
Her dikotomi müphemlik üretir; her düzen arayışında zorunlu
olarak boy gösteren dikotomik görüş olmasaydı, müphemlik de olmazdı.
Kaos yerine düzen getirme, yakın çevremizdeki dünya parçasını
kural tanır, kestirilebilir ve denetlenebilir kılma mücadelesi sonuçsuz kalmaya
mahkumdur çünkü bu mücadelenin kendisi kendi başarısına en önemli engeli
oluşturur: Kaos, düzensiz (kuralı çiğneyen, kestirilemez ve denetlenemez)
olguların çoğu özellikle dar bir alana odaklanmış, hedefli, görev yönsemeli,
tek sorun çözücü eylemlerden doğar (s. 23).
Hayat uğraşına dalmak
…uzmanlık ve teknolojinin sahip olduğumuz bir ihtiyaca
karşılık olarak ortaya çıktığı doğru değildir. Sıklıkla, bize uzmanlıklarını ve
ürünlerini sunan insanlar ilk başta bizi sundukları şeylere gerçekten ihtiyaç
duyduğumuza ikna etmelidir.
…yeni teknoloji basitçe ihtiyaca karşılık değildir.
Bütün metaların üzerine iliştirilmiş bir fiyat etiketi
vardır. Bu etiketler potansiyel tüketiciler havuzunu seçer.
…etiketler gerçeğe uygun olanla uygulanabilir olan
arasındaki sınırı çizer; bu verili tüketicinin aşamayacağı bir sınırdır.
Sosyolojide tarzlar ve araçlar
Sosyoloji, günlük hayatlarımızda elde ettiğimiz ve
kullandığımız bilginin anlaşmasıdır
Durkheim, özel olarak sosyal olguların -özelde hiçbir kişiye
ait olmayan kolektif fenomenlerin (ortak inançlar ve davranış kalıpları gibi)-
oldukları haliyle şeyler olarak ele alınabileceklerini ve öteki şeyler gibi
nesnel, ayrı bir biçimde araştırılabileceğini ileri sürüyordu.
Weber…
Sosyoloji gündelik hayat deneyiminin devamı olarak yapılan
bir yorum, öteki yorumlardan beslenen ve ardından onları besleyen bir yorumdur.
Daha fazlası için ek okuma önerileri
…başlangıç kitabı Anthony Giddens'ın Sosyoloji'sidir. Mevcut
sosyoloji haritaları içinde en kapsamlısı olan bu kitap…
…
Türkçeleştiren: Abdullah Yılmaz
Ayrıntı Yayınları, Yedinci Baskı: 2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder