9 Mayıs 2020 Cumartesi

İstiklal Mahkemeleri - Ergün Aybars (1. cilt)


İstiklal Mahkemeleri - Ergün Aybars
(özet)
 
1923 – 1927 Cumhuriyet dönemi İstiklâl Mahkemeleri kitabımızın ikinci cildini oluşturacaktır.

İstiklâl Mahkemelerinin kuruluşunun sebebini anlamak için Mondros Mütarekesinden sonraki dönemde Anadolu'nun genel durumunu. Milli Mücadelenin başlamasını ve karşılaşılan güçlükleri bilmek gerekir.

Milli Mücadelenin en önemli sorunlarından birisi de asker kaçakları ve sebep oldukları olaylardı.

T.B.M.M. kendi otoritesine karşı yapılan hareketleri bastırmak için ihtilâl mahkemeleri kurdu.

Kuruluşlarındaki amaç, düzenli ordunun kurulmasını ve yaşamasını sağlamak için asker kaçakları sorununu çözmek idi.

İstiklâl Mahkemeleri T.B. M.M. adına çalışacaklardır. Kararları kesin ve temyizi yoktur.
Suçlular hakkında ileri sürülen iddia okunur, suçlu savunmasını yaptıktan sonra karar bildirilirdi.
Kararın verilmesi için delile gerek yoktu. Bir kimsenin hakkında suçluluğuna dair vicdanî kanaat uyanırsa, hapisten idama kadar her türlü cezaya çarptırılabilirdi.
Duruşmalar halk önünde açık olarak yapılır, kararlar, yine aynı şekilde okunur, yayın yoluyla ve görevliler aracılığıyla halka duyurulurdu.

Millî Mücadele içinde 11 Eylül 1920’den 31 Temmuz 1922’ye kadar 4-5 aylık bir aradan sonra 12 İstiklâl Mahkemesi ve 1922 sonuyla 1923 Mayısına kadar iki tane olmak üzere, 1920-1923 yılları arasında 14 İstiklâl Mahkemesi çalıştı. Sadece Ankara İstiklâl Mahkemesi bu süre içinde görevine aralıksız devam eden tek mahkeme oldu. Diğerleri 17 Şubat 1921’de kaldırılıp, ağustos 1921’de yeniden kuruldular (s. 14).

Millî Mücadele dönemi içinde çalışmış olan İstiklâl Mahkemeleri konusuyla ilgili olarak mahkemelerde üyelik yapmış iki üç kişinin hatıralarından başka hemen hiç yayın yoktur.
Konuyla ilgili belgeler T.B.M.M. arşivindedir.
Mahkemelerin çalışmalarıyla ilgili geniş bilgi ve Meclise verilmiş olması gereken raporlar da arşivlerde bulunamamıştır.

30 Ekim 1918'de Mondoros'da kabul edilen mütareke ile Osmanlı Devleti, İtilâf Devletlerine teslim oldu.
Müttefikler işgale başladılar.
Yunanistan 15 Mayıs 1919'da İzmir'e asker çıkardı.

I. Dünya Savaşı boyunca Osmanlı Devleti 2.850.000 kişiyi silah altına almıştı.
Anadolu da devlet otoritesi kalmamıştı.

Uzun savaş yıllarının sonucu askerlikten nefret ediliyor, savaşın doğurduğu her şeyin askerî elbiseden (özellikle subaylar) geldiği kabul ediliyordu. Subaylara karşı büyük bir tepki olduğundan başlangıçta Millî Mücadele ye subayların komutasında katılmak istenmedi.
Düşman işgaline karşı bile olsa, hiç bir kimse düşmana karşı savaşmak için asker olmayı istemiyor, çeteci olmak tercih ediliyordu.

Millî Mücadele bu bıkkın ulusla yapılacaktı.

Bağımsızlık amacıyla yurdun çeşitli bölgelerinde «İlhak-ı Red» ve «Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri» kuruldu.

Düşman işgalinin ilerlemesine karşı, zamanla gerek ordu içinden subaylar ve gerekse halk gönüllüleri ve efeler silahlı olarak karşı koydular.

«Meclis-i Mebusan» 21 Aralık 1918'de Padişah kararıyla kapanmıştı.
Ali Rıza Paşa Hükümeti, ulusal iradeye uygun davranışlar gösterince «Meclis-i Mebusan»ın toplanması sağlandı.
12 Ocak 1920'de İstanbul'da toplanan Meclis'i Mebusan, 28 Ocakta «Misak-ı Millî»yi kabul etti.

Cemal ve Cevdet Paşalar görevlerinden alındı. Meclis Başkanı, ileri gelen bazı kimseler tutuklandı. Bütün bunların Meclis çalışmalarına etki yapmadığım gören İngilizler, kuvvetlerini 16 Mart 1920'de İstanbul'a çıkararak şehri resmen işgal ettiler. 11 Nisanda da «Meclis-i Mebusan» padişah iradesiyle kapatıldı.

M. Kemal ulusun meşru otoritesini kuracak, olağanüstü yetkiye sahip bir meclisin toplanmasını sağlayacak seçimlerin yapılması için valiliklere ve kolordulara 19.3.1920’de bir bildiri gönderdi (s. 25).

T.B.M.M. 23 Nisan 1920’de Ankara’da açıldı. Meclis normal bir parlamenter sistemin ötesinde yasama, yürütme ve yargı yetkilerini kapsayan meclis hükümeti şeklini kabul etti.

T.B.M.M’nin açıldığı günlerde Türkiye topraklarında 38.000 İngiliz, 59.000 Fransız, 17.000 İtalyan askeri ve 90.000 kişilik Yunan ordusu bulunuyordu.

Padişah ulusal direnişe karşı olanların başındaydı. Padişah ve hükümet ileri gelenlerinden çoğu kişisel çıkarları için İngiliz Muhipler Cemiyeti’ne üye olmuşlardı.

Damat Ferit, 9 Temmuz 1919'da 15. ve 3. Kolordu Kumandanlıklarına, M. Kemal'in müfettişlik yetkilerinin padişah tarafından geri alındığını bildirdi.
Verilen emirlerin sonuç vermemesi üzerine, Osmanlı Hükümeti son çare olarak, M. Kemal'in ve Rauf Bey'in tutuklanıp İstanbul'a gönderilmelerini bildirdi.
İngilizlerin etkisinde çalışan İstanbul Harp Divanı 24 Mayısta M. Kemal, 25 Mayısta Fevzi (Çakmak) Paşalar ve 6 Haziranda İsmet (İnönü) Bey için gıyaben vermiş olduğu idam kararlarını onaylamakla ihanetinin son kozunu da kullandı.

18 Nisan 1920'de Osmanlı Hükümeti'nin yayınladığı beyanname ile Kuvâyi İnzibatiye'nin kurulduğu bildirildi.

Hey'et-i Temsiliye zamanında başlayan ayaklanmalar, büyük bir tehlike halinde Anadolu'ya yayılıyordu.

Ayaklanma hareketleri Ankara'nın yakınlarına kadar geldi. Telefon ve telgraf hatları kesildi. İhanet, cehalet, kin ve taassup bütün vatanı kapladı. Ayaklanmaların Ankara'yı çember içine aldığı bir sırada, Yunanlılar da 22 – 23 Haziran 1920’de batıdan saldırıya geçtiler.

Ayaklanmalar, özellikle Kuvâyi Seyyare ve komutam Çerkez Ethem aracılığı ile bastırılmıştı.

Yunanlıların İzmir’i işgalinden sonra millî kuvvetler ilk direnişe başladılar. Böylece Kuvâyi Millîye kurulmuş oldu.

Ocak 1920’de Ali Fuat Paşa, «Kuvâyi Milliye»ye taraftar ve düzenli ordu kurulmasını istemediği için Batı Cephesi Komutanlığından alınıp, Moskova Elçiliği’ne atandı.
İsmet ve Refet Beyler 1920 Kasımında komutan olarak görevlendirildiler.

Aralık 1920’de Albay İsmet ve Refet Beylere, Ethem kuvvetlerinin artık millî davaya zararlı oldukları için tenkil edilmelerini bildirdi.

Son senelerde (1918) Türk ordusunun asker kaçağı sayısı 300 bin olup, bunlar kendi memleketlerine (doğdukları yer) kaçıp, hırsızlık, yağmacılık, her çeşit güvenlik bozucu işlere girişiyorlardı.

Kaçaklar silahlı olarak başıboş dolaşıp, soygunculuk yapıyor, halkı, hatta subayları bile soyup öldürüyorlar, ayrıca iç ayaklanmaların insan gücünü de meydana getiriyorlardı.

Hiyanet-i Vataniye Kanunu’nun Çıkarılışı
25 Nisanda Karahisar-ı Sahib Mebusu Mehmet Şükrü Bey, B.M.M.’nin otoritesine bütün «Osmanlı tebaasının» uyması için Millî Meclis’in kararları aleyhinde bulunanlar veya uymayanlar ancak vatan haini olabilirler ve bu gibilerin de vatana ihanetle suçlandırılmaları gerektiği gerekçesiyle, iki maddelik bir önergeyi Meclis Başkanlığı’na verdi.
27 Nisanda, Refik Şevket Bey kanuna, «Hiyanet-i Vataniye kanunu» denmesini istedi.

29 Nisanda kanun tasarısı baştan madde madde yeniden okundu. Gerekli olan ekler ve düzeltmeler yapılıp, kanunun tümü 14 madde halinde «hayırlı olsun» sesleri ve alkışlarla kabul edildi.

Hiyanet-i Vataniye Kanunu / (29 Nisan 1920)
Madde 1 — Makam-ı muallâ-yı hilâfet ve saltanatı ve memalik-i mahrusa-i şahaneyi yed-i ecanipten tahlis ve taarruzatı def-i maksadına ma’tuf olarak teşekkül eden Büyük Millet Meclisini’nin meşruiyetine isyanı mutazammın kavlen veya fiilen veya tahriren muhalefet veya ifsadatta bulunan kesan, hain-i vatan addolunur.
Madde 2 — Bilfiil hiyanet-i vataniyede bulunanlar salben idam olunur…
Madde 13 — İşbu kanunun icra-yı ahkâmına Büyük Millet Meclisi me’murdur.

Safranbolu’da dışardan gelen bozguncu kışkırtmasıyla meydana gelen olay üzerine M. Kemal, 30 Nisan 1920’de Kastamonu Valiliği’ne ve Yozgat ayaklanması dolayısıyla 28 Mayıs 1920’de Sivas Valiliği’ne, «Hiyanet-i Vataniye Kanunu»nun uygulanmasını emretti.

İstiklâl Mahkemelerinin Kuruluşunun Sebebi
«Hiyanet-i Vataniye Kanunu»nun uygulanmaya başlanmasından sonra dört ay geçmesine rağmen, beklenen sonuç alınamadı.

Meclis olağanüstü tehlike karşısında, aylardan beri çare arıyordu.

Dr. Tevfik Rüştü Bey, çetelerin yarattığı tehlike ve kaçaklar konusunda çare olmak üzere M. Kemal’e, «ihtilâl Mahkemeleri» kurulmasını teklif etti.
Refik Şevki Bey’in de Tevfik Rüştü Bey’e katılmasıyla, kurulacak mahkemelerin adı «İstiklâl Mahkemeleri» olarak saptandı.

Ali Şükrü Bey Meclis’in normal bir meclis olmayıp, olağanüstü durumların meclisi, yani ihtilâl meclisi olduğunu belirtip, kanuna karşı çekingenliği yenmeğe çalıştı (s. 63).

Meclis’in bir kısmı, kurulması istenilen İstiklâl Mahkemeleri’nin ihtilâlci karakterinden, sahip olacağı büyük yetkilerin kötüye kullanılmasından korkuyordu.

Millî Mücadele’nin kazanılmasında büyük etkileri olan İstiklâl Mahkemeleri, zamanına göre ulusal inançtan veya ihtiyaçtan doğan devrim ve ihtilâl mahkemeleridir.

Meclis İstiklâl Mahkemeleri vasıtasıyla olağanüstü yargıya da sahip çıktı.

İstiklâl Mahkemeleri başlangıçta sadece kaçak suçlarına bakmak üzere kurulmuşlardı. Yetkileri kısa bir süre sonra vatana ihanet, casusluk, yolsuzluk, ayaklanma, eşkıyalık, saldırı, bozgunculuk gibi konuları da bakacak şekilde genişletildi.

Birinci Dönem İstiklâl Mahkemeleri
7 Ekim 1920'de davalara bakmaya başlayan Ankara Bölgesi İstiklâl Mahkemesi, 3 - 4 odalı bir binada göreve başladı. Mahkeme heyeti, İhsan, Kılıç Ali, Hüseyin ve Cevdet Beylerden kurulu olup, başkanlığa İhsan Bey seçilmişti (s. 82).

…bakmış olduğu davalar
Osmanlı Hükümeti, Çerkez Ethem, İngiliz casusu Mustafa Sagîr, Kuva-yi İnzibatiye ve sol kuruluşların davaları gibi, içte ve dışta geniş yankılar uyandıran konulardır.

9 Mayıs 1920'de Hamdi Namık Bey ve arkadaşlarının Meclis'e verdikleri önerge ile vatandaşlıktan Meclis kararıyla çıkarılan Damat Ferit Paşa için Ankara İstiklâl Mahkemesi kanunî işleme girişti. Damat Ferit ile birlikte âyandan Hâdi, Rıza Tevfik, Reşat Halis haklarında da gıyaben yargılama karan alındı. Vatan ve hilâfetin kurtuluşu için çalışan Büyük Millet Meclisi'nin gaye ve âmaline aykırı olan Sevr Sulh Anlaşmasını imzaladıkları ve memleketin düşman işgaline sebep oldukları için Ceza Kanunu ve Hiyanet-i Vataniye Kanunu'na göre bu kimselerin gıyaben idamları oy birliği ile onaylandı.

Ankara İstiklâl Mahkemesi, Yunanlılar'a sığınmış olan Ethem ve kardeşlerini gıyaben yargıladı. 9 Mayıs 1921'de verilen kararla, vatana ihanet suçları sabit görülüp idama mahkûm oldular.

M. Kemal, Havza'da Türk - Sovyet dostluğundan bahsederek, Türkiye'nin ihtiyacı olan dış yardımı sağlamaya çalışmıştı. Bundan sonra Anadolu'da birtakım gizli örgütler kuruldu. Bu örgütlerden en önemlileri, Yeşil Ordu, Gizli Türkiye Komünist Partisi, Türkiye Halk İştirakiyûn Fırkası idi.

Bu örgütler Sovyetler Birliği ile ilişki kurarak yıkıcı ve bölücü çalışmalara başladılar. Ethem ve kardeşinin Yeşil Ordu Cemiyeti'ne katılmalarıyla durum daha da tehlikeli oldu.
…sol örgütleri birleştirmek için Mustafa Suphi Anadolu'ya geldi
M. Kemal, M. Suphi'nin ikna edilerek geri gönderilmesini istiyordu. Erzurum'dan Trabzon'a zorluklarla ve halkın nümayişleri arasında gelen M« Suphi Trabzon'dan deniz yoluyla Rusya'ya dönmek için ayrıldı. 28/29 Ocak 1921 gecesi yanındaki 17 kişiyle birlikte öldürüldü (s. 90).

Yeşil Ordu Cemiyeti ve Halk İştirakiyûn Fırkası, Baytar Salih ve Nazım Beyler'in dağıttıkları gizli beyannamelerle birleşme çabasına başlamış, Üçüncü Enternasyonali kabul edilmişlerdi. Ethem de bu birleşmeden sonra cemiyete katıldı
Çerkez Ethem kuvvetlerinin 10 Ocak 1921'de yok edilmesi ve 16 Mart 1921'de de Sovyetlerle Moskova antlaşmasının imzalanmasından sonra, Ankara İstiklâl Mahkemesi aracılığı ile bu kuruluşların tasfiyesine başlandı.

Casusluk davalarının en ilginci, dışta ve içte önemli etkileri olan Hintli casus Mustafa Sagîr’inki olmuştur. Mustafa Sagîr, İngilizler’in Hindistan’ın çeşitli yerlerinden her beş yılda bir, küçük çocuklar arasından toplayıp İngiltere’de kendileri için okutup casus olarak yetiştirdiği ve İngiltere Krallığı için hayatını feda edeceğine yemin eden biridir (s. 98).

Millî Mücadele başladıktan sonra İngilizler tarafından, bu savaşı yozlaştırmak, gerekirse suikastler düzenlemek görevi ile Türkiye’ye gönderilmişti. Mustafa Sagîr Ankara’ya, Hint Müslamanlarının temsilcisi sıfatıyla gelmişti.

Mustafa Sagîr, Dr. Adnan Bey aracılığıyla İstanbul’a bir mektup göndermek istedi. Bu mektup kimyasal usullerle incelenince eczalı mürekkeple gizli bilgiler yazılmış olduğu görüldü.
Bunun üzerine eşyaları arandı ve şüpheleri doğrulayan delillerin bulunması sonucu tutuklanıp, İstiklâl Mahkemesi’ne verildi.
Hakimiyet-i Millîye gazetesi duruşmaları, 10 Mayıs 1921’den başlayıp günü gününe yayımladı. Delillerin çokluğu ve kesinliği karşısında Kustafa Sagîr suçunu itiraf etti ve geçmişini açıkladı.
Mustafa Sagîr İngiliz Dışişleri Bakanlığı emri ile M. Kemal’i Afgan Kralını öldürdüğü gibi öldürmek üzere görevlendirildiğini açıkladı.
Mustafa Sagîr 24 Mayıs 1921’de asılarak idam edildi.

Eskişehir İstiklâl Mahkemesi 20.10.1920 ve 17.2.1921 tarihleri arasında görev yapmıştır.
Eskişehir ve çevresi İstanbul'dan gelen bozguncu ve casusların çalışma bölgesiydi.
Mahkemenin bölgesi cepheye yakın olduğundan, dava konuları da bölgenin karakteristik asker kaçakları, Kuva-yi İnzibatiye'ye katılmak, bozgunculuk, casusluk, soygun gibi suçları kapsıyordu.

Davalar arasında en önemlilerinden birisi de Kazak Süleyman Paşanınkidir. Süleyman Paşa İstanbul hükümeti, İngilizler ve Yunanlılar hesabına Anadolu hükümetiyle onun mümessili Büyük Millet Meclisi aleyhine, İstanbul, İzmit ve Arifiye bölgelerinde faaliyette bulunduğu için vatan haini olarak idama mahkûm edilerek 21 Ekim 1920 tarihinde asılarak idam edildi.

Isparta İstiklâl Mahkemesi 21.10.1920 tarihinde göreve başladı. 22.2.1921’de çalışmalarına son verip Ankara’ya döndü,
Mahkeme genel olarak hapis cezası uygulamayı tercih etmiş ve idam cezası vermekten kaçınmıştır.

Konya istiklâl Mahkemesi, bu bölgede çıkan ve «Konya İsyanı» diye isimlendirilen Delibaş ayaklanmasının soruşturmasını yürütmek, çıkış sebepleri hakkında Meclis’i aydınlatmak, bu bölgede Meclis otoritesini sağlamak amacıyla kuruldu.
Hürriyet ve İtilâf Fırkasına dahil Zeynelabidin ve Delibaş’ın kalabalık bir toplulukla 2 Ekim 1920’de Konya’da çıkarmış oldukları isyan, askerî ve milis kuvvetler tarafından şiddetle bastırıldı.
Ayaklanma çıkaranların amacı geçici bir hükümet kurmak ve hareketi kazalara kadar yaydıktan sonra Yunanlılar’la birleşip, Ankara’ya saldırmak ve İstanbul yolunu açmaktı. Halkı bozguncu ve gerici propaganda ile «kim bunlarla (Millî Mücadelece katılanlar) birlikte Yunanlılar’a karşı giderse şer’an kâfirdir» diyerek Millî Mücadele’ye karşı kışkırtıyorlardı.

Pozantı İstiklâl Mahkemesinin davalarının çoğunluğunu asker kaçakları ve casuslarla ilgili suçlar teşkil ediyordu.

Birinci Dönem İstiklâl Mahkemeleri’nin Kaldırılışı
İnönü Zaferi’nin yarattığı gevşeklik ve mahkemelerin çalışmaları sonucu elde edilen başarıyla, sorunların kısmen çözülmesi mahkemelerin kaldırılmasını hazırlamıştı.
17 Şubat 1921 tarihinde Ankara'daki hariç olmak üzere bu mahkemeler kaldırıldı.

İkinci Dönem İstiklâl Mahkemelerinin Kuruluşu
İstiklâl Mahkemeleri’nin çalışmalarına son verildikten sonra, vatan hainliği ve asker kaçakları davalarına yine ceza mahkemeleri ve harp divanları bakmaya başladılar.

Mahkemelerin kurulmasından (30 Temmuz) kısa bir süre sonra, 5 Ağustos 1921'de tartışmalı geçen bir oturum sonunda, M. Kemal Paşa'ya Meclis'in sahip olduğu yetkileri şahsında toplamak ve Meclis adına yürütmek üzere üç ay süreyle Başkumandanlık yetkisi (diktatör) veren kanun kabul edildi.

M. Kemal, 7-8 Ağustos 1921'de halkı maddî ve mâ'nevî kaynaklanyle Millî Mücadele'ye katılmaya çağıran «Tekâlif-i Millîye Emirleri»ni yayınladı.
Bu emirleri yerine getirmeyenlerin cezalandırılması için İstiklâl Mahkemeleri görevlendirildi

Bazı kumandanlar da mahkemelerin çalışmalarına karşıydılar.
Sakarya Zaferi'nden sonra cephelerde uzun bir devre savaş olmaması, Merkez Ordusu'nun kuruluşu, asker kaçağı, ayaklanma ve diğer suçların önemli derecede azalması, özellikle düzenli ordunun artık bütünüyle kurulmuş bulunması istiklâl Mahkemeleri'ne gerek kalmadığı düşüncesini yarattı.

1 Ağustos 1922'de kabul edilen yeni kanuna göre İstiklâl Mahkemeleri'nin çalışmalarına Meclis kararıyla son verildi.

İstiklâl Mahkemeleri Hakkında Görüşler ve Sonuçlar
Kâzım Karabekir, 4 Mart 1925’de Takrir-i Sükûn Kanunu ile ilgili görüşmeler sırasında yaptığı konuşmada, İstiklâl Mahkemelerinin «İstiklâl Harbimiz esnasında yapılmış ve yapılması lâzım gelen»1 kuruluşlar olduğunu belirtmekte ve bu mahkemelerin Cumhuriyet döneminde kurulmasına karşı olmasına rağmen, Millî Mücadele dönemindeki çalışmalarını gerekli bulmaktadır.

İstiklâl Mahkemeleri Meclisin, olağanüstü durum karşısında kendi içinden seçtiği mahkemelere «Ulusal egemenliğin tekliği» ilkesine dayanıp ve özellikle hükümetin ısrarı üzerine olağanüstü yetkiler tanıması sonucu kuruldular. Bu yüzden hukukî olmaktan çok, siyasî ve tarihî zorunluluklara dayanmaktaydı.

Mahkemeler hiç bir programa bağlı olmaksızın, tam bağım sız bir şekilde çalışıyorlardı. Olayın bulunduğu yere giderek karar veriyorlardı.
Mahkeme üyelerinin hemen hepsi genç ve ihtilâlci karaktere sahip insanlardı.

İstiklâl Mahkemeleri Fransız ihtilâlindeki ve Sovyet ihtilâlimdeki mahkemeler gibi sınıfsal amaç gütmüyorlardı. Milli, Mücadele ortamı içinde millî amaçla çalışıyorlardı. Cezalandırdıkları kimseler, millî amaca aykırı hareket eden, düşmanla işbirliği yapan ve görevini yerine getirmeyen kimselerdi. Özellikle asker kaçakları konusuna çok önem veriyorlardı (s. 229).

Bilgi Yayınevi, Eylül, 1975


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder