İstiklal
Mahkemeleri - Ergün Aybars
(özet)
1923 – 1927 Cumhuriyet dönemi İstiklâl Mahkemeleri
kitabımızın ikinci cildini oluşturacaktır.
İstiklâl Mahkemelerinin kuruluşunun sebebini anlamak için
Mondros Mütarekesinden sonraki dönemde Anadolu'nun genel durumunu. Milli
Mücadelenin başlamasını ve karşılaşılan güçlükleri bilmek gerekir.
Milli Mücadelenin en önemli sorunlarından birisi de asker
kaçakları ve sebep oldukları olaylardı.
T.B.M.M. kendi otoritesine karşı yapılan hareketleri
bastırmak için ihtilâl mahkemeleri kurdu.
Kuruluşlarındaki amaç, düzenli ordunun kurulmasını ve
yaşamasını sağlamak için asker kaçakları sorununu çözmek idi.
İstiklâl Mahkemeleri T.B. M.M. adına çalışacaklardır.
Kararları kesin ve temyizi yoktur.
Suçlular hakkında ileri sürülen iddia okunur, suçlu
savunmasını yaptıktan sonra karar bildirilirdi.
Kararın verilmesi için delile gerek yoktu. Bir kimsenin
hakkında suçluluğuna dair vicdanî kanaat uyanırsa, hapisten idama kadar her
türlü cezaya çarptırılabilirdi.
Duruşmalar halk önünde açık olarak yapılır, kararlar, yine
aynı şekilde okunur, yayın yoluyla ve görevliler aracılığıyla halka
duyurulurdu.
Millî Mücadele içinde 11 Eylül 1920’den 31 Temmuz 1922’ye
kadar 4-5 aylık bir aradan sonra 12 İstiklâl Mahkemesi ve 1922 sonuyla 1923 Mayısına
kadar iki tane olmak üzere, 1920-1923 yılları arasında 14 İstiklâl Mahkemesi
çalıştı. Sadece Ankara İstiklâl Mahkemesi bu süre içinde görevine aralıksız
devam eden tek mahkeme oldu. Diğerleri 17 Şubat 1921’de kaldırılıp, ağustos
1921’de yeniden kuruldular (s. 14).
Millî Mücadele dönemi içinde çalışmış olan İstiklâl
Mahkemeleri konusuyla ilgili olarak mahkemelerde üyelik yapmış iki üç kişinin
hatıralarından başka hemen hiç yayın yoktur.
Konuyla ilgili belgeler T.B.M.M. arşivindedir.
Mahkemelerin çalışmalarıyla ilgili geniş bilgi ve Meclise
verilmiş olması gereken raporlar da arşivlerde bulunamamıştır.
…
30 Ekim 1918'de Mondoros'da kabul edilen mütareke ile
Osmanlı Devleti, İtilâf Devletlerine teslim oldu.
Müttefikler işgale başladılar.
Yunanistan 15 Mayıs 1919'da İzmir'e asker çıkardı.
I. Dünya Savaşı boyunca Osmanlı Devleti 2.850.000 kişiyi
silah altına almıştı.
Anadolu da devlet otoritesi kalmamıştı.
Uzun savaş yıllarının sonucu askerlikten nefret ediliyor,
savaşın doğurduğu her şeyin askerî elbiseden (özellikle subaylar) geldiği kabul
ediliyordu. Subaylara karşı büyük bir tepki olduğundan başlangıçta Millî
Mücadele ye subayların komutasında katılmak istenmedi.
Düşman işgaline karşı bile olsa, hiç bir kimse düşmana karşı
savaşmak için asker olmayı istemiyor, çeteci olmak tercih ediliyordu.
Millî Mücadele bu bıkkın ulusla yapılacaktı.
Bağımsızlık amacıyla yurdun çeşitli bölgelerinde «İlhak-ı
Red» ve «Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri» kuruldu.
Düşman işgalinin ilerlemesine karşı, zamanla gerek ordu içinden
subaylar ve gerekse halk gönüllüleri ve efeler silahlı olarak karşı koydular.
«Meclis-i Mebusan» 21 Aralık 1918'de Padişah kararıyla
kapanmıştı.
Ali Rıza Paşa Hükümeti, ulusal iradeye uygun davranışlar
gösterince «Meclis-i Mebusan»ın toplanması sağlandı.
12 Ocak 1920'de İstanbul'da toplanan Meclis'i Mebusan, 28
Ocakta «Misak-ı Millî»yi kabul etti.
Cemal ve Cevdet Paşalar görevlerinden alındı. Meclis
Başkanı, ileri gelen bazı kimseler tutuklandı. Bütün bunların Meclis
çalışmalarına etki yapmadığım gören İngilizler, kuvvetlerini 16 Mart 1920'de
İstanbul'a çıkararak şehri resmen işgal ettiler. 11 Nisanda da «Meclis-i
Mebusan» padişah iradesiyle kapatıldı.
M. Kemal ulusun meşru otoritesini kuracak, olağanüstü
yetkiye sahip bir meclisin toplanmasını sağlayacak seçimlerin yapılması için
valiliklere ve kolordulara 19.3.1920’de bir bildiri gönderdi (s. 25).
T.B.M.M. 23 Nisan 1920’de Ankara’da açıldı. Meclis normal
bir parlamenter sistemin ötesinde yasama, yürütme ve yargı yetkilerini kapsayan
meclis hükümeti şeklini kabul etti.
T.B.M.M’nin açıldığı günlerde Türkiye topraklarında 38.000
İngiliz, 59.000 Fransız, 17.000 İtalyan askeri ve 90.000 kişilik Yunan ordusu
bulunuyordu.
Padişah ulusal direnişe karşı olanların başındaydı. Padişah
ve hükümet ileri gelenlerinden çoğu kişisel çıkarları için İngiliz Muhipler
Cemiyeti’ne üye olmuşlardı.
Damat Ferit, 9 Temmuz 1919'da 15. ve 3. Kolordu
Kumandanlıklarına, M. Kemal'in müfettişlik yetkilerinin padişah tarafından geri
alındığını bildirdi.
Verilen emirlerin sonuç vermemesi üzerine, Osmanlı Hükümeti
son çare olarak, M. Kemal'in ve Rauf Bey'in tutuklanıp İstanbul'a
gönderilmelerini bildirdi.
İngilizlerin etkisinde çalışan İstanbul Harp Divanı 24
Mayısta M. Kemal, 25 Mayısta Fevzi (Çakmak) Paşalar ve 6 Haziranda İsmet (İnönü)
Bey için gıyaben vermiş olduğu idam kararlarını onaylamakla ihanetinin son
kozunu da kullandı.
18 Nisan 1920'de Osmanlı Hükümeti'nin yayınladığı beyanname
ile Kuvâyi İnzibatiye'nin kurulduğu bildirildi.
Hey'et-i Temsiliye zamanında başlayan ayaklanmalar, büyük
bir tehlike halinde Anadolu'ya yayılıyordu.
Ayaklanma hareketleri Ankara'nın yakınlarına kadar geldi.
Telefon ve telgraf hatları kesildi. İhanet, cehalet, kin ve taassup bütün
vatanı kapladı. Ayaklanmaların Ankara'yı çember içine aldığı bir sırada,
Yunanlılar da 22 – 23 Haziran 1920’de batıdan saldırıya geçtiler.
Ayaklanmalar, özellikle Kuvâyi Seyyare ve komutam Çerkez
Ethem aracılığı ile bastırılmıştı.
Yunanlıların İzmir’i işgalinden sonra millî kuvvetler ilk
direnişe başladılar. Böylece Kuvâyi Millîye kurulmuş oldu.
Ocak 1920’de Ali Fuat Paşa, «Kuvâyi Milliye»ye taraftar ve
düzenli ordu kurulmasını istemediği için Batı Cephesi Komutanlığından alınıp,
Moskova Elçiliği’ne atandı.
İsmet ve Refet Beyler 1920 Kasımında komutan olarak
görevlendirildiler.
Aralık 1920’de Albay İsmet ve Refet Beylere, Ethem
kuvvetlerinin artık millî davaya zararlı oldukları için tenkil edilmelerini
bildirdi.
Son senelerde (1918) Türk ordusunun asker kaçağı sayısı 300
bin olup, bunlar kendi memleketlerine (doğdukları yer) kaçıp, hırsızlık,
yağmacılık, her çeşit güvenlik bozucu işlere girişiyorlardı.
Kaçaklar silahlı olarak başıboş dolaşıp, soygunculuk
yapıyor, halkı, hatta subayları bile soyup öldürüyorlar, ayrıca iç
ayaklanmaların insan gücünü de meydana getiriyorlardı.
Hiyanet-i Vataniye Kanunu’nun Çıkarılışı
25 Nisanda Karahisar-ı Sahib Mebusu Mehmet Şükrü Bey,
B.M.M.’nin otoritesine bütün «Osmanlı tebaasının» uyması için Millî Meclis’in
kararları aleyhinde bulunanlar veya uymayanlar ancak vatan haini olabilirler ve
bu gibilerin de vatana ihanetle suçlandırılmaları gerektiği gerekçesiyle, iki
maddelik bir önergeyi Meclis Başkanlığı’na verdi.
27 Nisanda, Refik Şevket Bey kanuna, «Hiyanet-i Vataniye
kanunu» denmesini istedi.
29 Nisanda kanun tasarısı baştan madde madde yeniden okundu.
Gerekli olan ekler ve düzeltmeler yapılıp, kanunun tümü 14 madde halinde
«hayırlı olsun» sesleri ve alkışlarla kabul edildi.
Hiyanet-i Vataniye Kanunu / (29 Nisan 1920)
Madde 1 — Makam-ı muallâ-yı hilâfet ve saltanatı ve
memalik-i mahrusa-i şahaneyi yed-i ecanipten tahlis ve taarruzatı def-i
maksadına ma’tuf olarak teşekkül eden Büyük Millet Meclisini’nin meşruiyetine
isyanı mutazammın kavlen veya fiilen veya tahriren muhalefet veya ifsadatta
bulunan kesan, hain-i vatan addolunur.
Madde 2 — Bilfiil hiyanet-i vataniyede bulunanlar salben
idam olunur…
…
Madde 13 — İşbu kanunun icra-yı ahkâmına Büyük Millet
Meclisi me’murdur.
Safranbolu’da dışardan gelen bozguncu kışkırtmasıyla meydana
gelen olay üzerine M. Kemal, 30 Nisan 1920’de Kastamonu Valiliği’ne ve Yozgat
ayaklanması dolayısıyla 28 Mayıs 1920’de Sivas Valiliği’ne, «Hiyanet-i Vataniye
Kanunu»nun uygulanmasını emretti.
İstiklâl Mahkemelerinin Kuruluşunun Sebebi
«Hiyanet-i Vataniye Kanunu»nun uygulanmaya başlanmasından
sonra dört ay geçmesine rağmen, beklenen sonuç alınamadı.
Meclis olağanüstü tehlike karşısında, aylardan beri çare
arıyordu.
Dr. Tevfik Rüştü Bey, çetelerin yarattığı tehlike ve
kaçaklar konusunda çare olmak üzere M. Kemal’e, «ihtilâl Mahkemeleri»
kurulmasını teklif etti.
Refik Şevki Bey’in de Tevfik Rüştü Bey’e katılmasıyla,
kurulacak mahkemelerin adı «İstiklâl Mahkemeleri» olarak saptandı.
Ali Şükrü Bey Meclis’in normal bir meclis olmayıp,
olağanüstü durumların meclisi, yani ihtilâl meclisi olduğunu belirtip, kanuna
karşı çekingenliği yenmeğe çalıştı (s. 63).
Meclis’in bir kısmı, kurulması istenilen İstiklâl
Mahkemeleri’nin ihtilâlci karakterinden, sahip olacağı büyük yetkilerin kötüye
kullanılmasından korkuyordu.
Millî Mücadele’nin kazanılmasında büyük etkileri olan
İstiklâl Mahkemeleri, zamanına göre ulusal inançtan veya ihtiyaçtan doğan
devrim ve ihtilâl mahkemeleridir.
Meclis İstiklâl Mahkemeleri vasıtasıyla olağanüstü yargıya
da sahip çıktı.
İstiklâl Mahkemeleri başlangıçta sadece kaçak suçlarına
bakmak üzere kurulmuşlardı. Yetkileri kısa bir süre sonra vatana ihanet,
casusluk, yolsuzluk, ayaklanma, eşkıyalık, saldırı, bozgunculuk gibi konuları
da bakacak şekilde genişletildi.
Birinci Dönem İstiklâl Mahkemeleri
7 Ekim 1920'de davalara bakmaya başlayan Ankara Bölgesi
İstiklâl Mahkemesi, 3 - 4 odalı bir binada göreve başladı. Mahkeme heyeti,
İhsan, Kılıç Ali, Hüseyin ve Cevdet Beylerden kurulu olup, başkanlığa İhsan Bey
seçilmişti (s. 82).
…bakmış olduğu davalar
Osmanlı Hükümeti, Çerkez Ethem, İngiliz casusu Mustafa
Sagîr, Kuva-yi İnzibatiye ve sol kuruluşların davaları gibi, içte ve dışta
geniş yankılar uyandıran konulardır.
9 Mayıs 1920'de Hamdi Namık Bey ve arkadaşlarının Meclis'e
verdikleri önerge ile vatandaşlıktan Meclis kararıyla çıkarılan Damat Ferit
Paşa için Ankara İstiklâl Mahkemesi kanunî işleme girişti. Damat Ferit ile
birlikte âyandan Hâdi, Rıza Tevfik, Reşat Halis haklarında da gıyaben yargılama
karan alındı. Vatan ve hilâfetin kurtuluşu için çalışan Büyük Millet Meclisi'nin
gaye ve âmaline aykırı olan Sevr Sulh Anlaşmasını imzaladıkları ve memleketin
düşman işgaline sebep oldukları için Ceza Kanunu ve Hiyanet-i Vataniye
Kanunu'na göre bu kimselerin gıyaben idamları oy birliği ile onaylandı.
Ankara İstiklâl Mahkemesi, Yunanlılar'a sığınmış olan Ethem
ve kardeşlerini gıyaben yargıladı. 9 Mayıs 1921'de verilen kararla, vatana
ihanet suçları sabit görülüp idama mahkûm oldular.
M. Kemal, Havza'da Türk - Sovyet dostluğundan bahsederek,
Türkiye'nin ihtiyacı olan dış yardımı sağlamaya çalışmıştı. Bundan sonra
Anadolu'da birtakım gizli örgütler kuruldu. Bu örgütlerden en önemlileri, Yeşil
Ordu, Gizli Türkiye Komünist Partisi, Türkiye Halk İştirakiyûn Fırkası idi.
Bu örgütler Sovyetler Birliği ile ilişki kurarak yıkıcı ve
bölücü çalışmalara başladılar. Ethem ve kardeşinin Yeşil Ordu Cemiyeti'ne
katılmalarıyla durum daha da tehlikeli oldu.
…sol örgütleri birleştirmek için Mustafa Suphi Anadolu'ya
geldi
M. Kemal, M. Suphi'nin ikna edilerek geri gönderilmesini
istiyordu. Erzurum'dan Trabzon'a zorluklarla ve halkın nümayişleri arasında
gelen M« Suphi Trabzon'dan deniz yoluyla Rusya'ya dönmek için ayrıldı. 28/29
Ocak 1921 gecesi yanındaki 17 kişiyle birlikte öldürüldü (s. 90).
Yeşil Ordu Cemiyeti ve Halk İştirakiyûn Fırkası, Baytar
Salih ve Nazım Beyler'in dağıttıkları gizli beyannamelerle birleşme çabasına
başlamış, Üçüncü Enternasyonali kabul edilmişlerdi. Ethem de bu birleşmeden
sonra cemiyete katıldı
Çerkez Ethem kuvvetlerinin 10 Ocak 1921'de yok edilmesi ve
16 Mart 1921'de de Sovyetlerle Moskova antlaşmasının imzalanmasından sonra,
Ankara İstiklâl Mahkemesi aracılığı ile bu kuruluşların tasfiyesine başlandı.
Casusluk davalarının en ilginci, dışta ve içte önemli
etkileri olan Hintli casus Mustafa Sagîr’inki olmuştur. Mustafa Sagîr,
İngilizler’in Hindistan’ın çeşitli yerlerinden her beş yılda bir, küçük
çocuklar arasından toplayıp İngiltere’de kendileri için okutup casus olarak
yetiştirdiği ve İngiltere Krallığı için hayatını feda edeceğine yemin eden
biridir (s. 98).
Millî Mücadele başladıktan sonra İngilizler tarafından, bu
savaşı yozlaştırmak, gerekirse suikastler düzenlemek görevi ile Türkiye’ye
gönderilmişti. Mustafa Sagîr Ankara’ya, Hint Müslamanlarının temsilcisi
sıfatıyla gelmişti.
Mustafa Sagîr, Dr. Adnan Bey aracılığıyla İstanbul’a bir
mektup göndermek istedi. Bu mektup kimyasal usullerle incelenince eczalı
mürekkeple gizli bilgiler yazılmış olduğu görüldü.
Bunun üzerine eşyaları arandı ve şüpheleri doğrulayan
delillerin bulunması sonucu tutuklanıp, İstiklâl Mahkemesi’ne verildi.
Hakimiyet-i Millîye gazetesi duruşmaları, 10 Mayıs 1921’den
başlayıp günü gününe yayımladı. Delillerin çokluğu ve kesinliği karşısında
Kustafa Sagîr suçunu itiraf etti ve geçmişini açıkladı.
Mustafa Sagîr İngiliz Dışişleri Bakanlığı emri ile M. Kemal’i
Afgan Kralını öldürdüğü gibi öldürmek üzere görevlendirildiğini açıkladı.
Mustafa Sagîr 24 Mayıs 1921’de asılarak idam edildi.
Eskişehir İstiklâl Mahkemesi 20.10.1920 ve 17.2.1921
tarihleri arasında görev yapmıştır.
Eskişehir ve çevresi İstanbul'dan gelen bozguncu ve
casusların çalışma bölgesiydi.
Mahkemenin bölgesi cepheye yakın olduğundan, dava konuları
da bölgenin karakteristik asker kaçakları, Kuva-yi İnzibatiye'ye katılmak,
bozgunculuk, casusluk, soygun gibi suçları kapsıyordu.
Davalar arasında en önemlilerinden birisi de Kazak Süleyman
Paşanınkidir. Süleyman Paşa İstanbul hükümeti, İngilizler ve Yunanlılar
hesabına Anadolu hükümetiyle onun mümessili Büyük Millet Meclisi aleyhine,
İstanbul, İzmit ve Arifiye bölgelerinde faaliyette bulunduğu için vatan haini
olarak idama mahkûm edilerek 21 Ekim 1920 tarihinde asılarak idam edildi.
Isparta İstiklâl Mahkemesi 21.10.1920 tarihinde göreve
başladı. 22.2.1921’de çalışmalarına son verip Ankara’ya döndü,
Mahkeme genel olarak hapis cezası uygulamayı tercih etmiş ve
idam cezası vermekten kaçınmıştır.
Konya istiklâl Mahkemesi, bu bölgede çıkan ve «Konya İsyanı»
diye isimlendirilen Delibaş ayaklanmasının soruşturmasını yürütmek, çıkış
sebepleri hakkında Meclis’i aydınlatmak, bu bölgede Meclis otoritesini sağlamak
amacıyla kuruldu.
Hürriyet ve İtilâf Fırkasına dahil Zeynelabidin ve
Delibaş’ın kalabalık bir toplulukla 2 Ekim 1920’de Konya’da çıkarmış oldukları
isyan, askerî ve milis kuvvetler tarafından şiddetle bastırıldı.
Ayaklanma çıkaranların amacı geçici bir hükümet kurmak ve
hareketi kazalara kadar yaydıktan sonra Yunanlılar’la birleşip, Ankara’ya
saldırmak ve İstanbul yolunu açmaktı. Halkı bozguncu ve gerici propaganda ile
«kim bunlarla (Millî Mücadelece katılanlar) birlikte Yunanlılar’a karşı giderse
şer’an kâfirdir» diyerek Millî Mücadele’ye karşı kışkırtıyorlardı.
Pozantı İstiklâl Mahkemesinin davalarının çoğunluğunu asker
kaçakları ve casuslarla ilgili suçlar teşkil ediyordu.
Birinci Dönem İstiklâl Mahkemeleri’nin Kaldırılışı
İnönü Zaferi’nin yarattığı gevşeklik ve mahkemelerin
çalışmaları sonucu elde edilen başarıyla, sorunların kısmen çözülmesi
mahkemelerin kaldırılmasını hazırlamıştı.
17 Şubat 1921 tarihinde Ankara'daki hariç olmak üzere bu
mahkemeler kaldırıldı.
İkinci Dönem İstiklâl Mahkemelerinin Kuruluşu
İstiklâl Mahkemeleri’nin çalışmalarına son verildikten
sonra, vatan hainliği ve asker kaçakları davalarına yine ceza mahkemeleri ve
harp divanları bakmaya başladılar.
Mahkemelerin kurulmasından (30 Temmuz) kısa bir süre sonra,
5 Ağustos 1921'de tartışmalı geçen bir oturum sonunda, M. Kemal Paşa'ya
Meclis'in sahip olduğu yetkileri şahsında toplamak ve Meclis adına yürütmek
üzere üç ay süreyle Başkumandanlık yetkisi (diktatör) veren kanun kabul edildi.
M. Kemal, 7-8 Ağustos 1921'de halkı maddî ve mâ'nevî
kaynaklanyle Millî Mücadele'ye katılmaya çağıran «Tekâlif-i Millîye Emirleri»ni
yayınladı.
Bu emirleri yerine getirmeyenlerin cezalandırılması için
İstiklâl Mahkemeleri görevlendirildi
Bazı kumandanlar da mahkemelerin çalışmalarına karşıydılar.
Sakarya Zaferi'nden sonra cephelerde uzun bir devre savaş
olmaması, Merkez Ordusu'nun kuruluşu, asker kaçağı, ayaklanma ve diğer suçların
önemli derecede azalması, özellikle düzenli ordunun artık bütünüyle kurulmuş
bulunması istiklâl Mahkemeleri'ne gerek kalmadığı düşüncesini yarattı.
1 Ağustos 1922'de kabul edilen yeni kanuna göre İstiklâl
Mahkemeleri'nin çalışmalarına Meclis kararıyla son verildi.
İstiklâl Mahkemeleri Hakkında Görüşler ve Sonuçlar
Kâzım Karabekir, 4 Mart 1925’de Takrir-i Sükûn Kanunu ile
ilgili görüşmeler sırasında yaptığı konuşmada, İstiklâl Mahkemelerinin
«İstiklâl Harbimiz esnasında yapılmış ve yapılması lâzım gelen»1 kuruluşlar
olduğunu belirtmekte ve bu mahkemelerin Cumhuriyet döneminde kurulmasına karşı
olmasına rağmen, Millî Mücadele dönemindeki çalışmalarını gerekli bulmaktadır.
İstiklâl Mahkemeleri Meclisin, olağanüstü durum karşısında
kendi içinden seçtiği mahkemelere «Ulusal egemenliğin tekliği» ilkesine dayanıp
ve özellikle hükümetin ısrarı üzerine olağanüstü yetkiler tanıması sonucu
kuruldular. Bu yüzden hukukî olmaktan çok, siyasî ve tarihî zorunluluklara
dayanmaktaydı.
Mahkemeler hiç bir programa bağlı olmaksızın, tam bağım sız
bir şekilde çalışıyorlardı. Olayın bulunduğu yere giderek karar veriyorlardı.
Mahkeme üyelerinin hemen hepsi genç ve ihtilâlci karaktere
sahip insanlardı.
İstiklâl Mahkemeleri Fransız ihtilâlindeki ve Sovyet
ihtilâlimdeki mahkemeler gibi sınıfsal amaç gütmüyorlardı. Milli, Mücadele
ortamı içinde millî amaçla çalışıyorlardı. Cezalandırdıkları kimseler, millî
amaca aykırı hareket eden, düşmanla işbirliği yapan ve görevini yerine
getirmeyen kimselerdi. Özellikle asker kaçakları konusuna çok önem veriyorlardı
(s. 229).
…
Bilgi Yayınevi, Eylül, 1975
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder