27 Mayıs 2020 Çarşamba

Mühürlenmiş Zaman


Andrey Tarkovski - Mühürlenmiş Zaman
 
…çalışma hayatım, uzun yıllar, yeni bir filme başlamadan önce katlanmak zorunda olduğum, insana eziyet veren bekleyişlerle geçti hep.

Filmlerime kimsenin ihtiyaç duymadığı, kimsenin hiçbir şey anlamadığı o kadar çok başıma kakılmıştı ki, bu tür itiraflar adeta ruhumu ısıttı, yaptıklarıma anlam kazandırıp tuttuğum yolun rastlantı değil, doğru olduğuna inandırdı beni.

Filminizi bir hafta içinde tam dört kez seyrettim. Sinemaya gitmekteki tek amacım, filmi seyretmek değildi. Birkaç saat olsun gerçekten yaşamak…

Bundan daha büyük bir övgü olabilir mi?

…elinizdeki kitap benim gözümde bir tür benlik arayışıdır

BAŞLANGIÇ
(İvan'ın Çocukluğu)
Kahramanın ölümü bu öyküde özel bir anlam taşır.
…hayatın ölümle apansızın sona eren bu aşaması tek ve nihaidir. İvan'ın hayatının bütün özü ve trajik coşkusu burada yoğunlaşır. İşte tam da bu noktada, savaşın anlamsızlığı beklenmedik bir şiddetle hissedilir ve kavranır (s. 3).

Genelde anılar çok değerlidir. Bu yüzden olsa gerek, insan her zaman onları şiirsel renklerle süsler. En güzel anılarsa çocukluk anılarıdır.

SANAT: İDEALE DUYULAN ÖZLEM
Sanat niçin vardır? Sanata kim ihtiyaç duyar? Esasen sanata ihtiyaç duyan herhangi bir kimse var mı?

"Şair, kargaşadan uyum yaratır,"
Aleksander Blok

…sanatın hiç tartışılmayacak işlevlerinden biri, bilgilenme düşüncesidir; bir sarsıntı, bir katharsis şekline bürünen etkidir.

…sanat ve bilim, dünyaya sahip olma biçimleri; insanın sözümona 'mutlak gerçek'e giden yol üzerindeki bilgi edinme biçimleridir (s. 27).

Sanat, insanları çevresinde toplamaya iten o sonsuz, dur durak tanımayan idealin, maneviyat özleminin duyulduğu yerde ortaya çıkar ve gelişir. Modern sanatın seçtiği yol yanlıştır, çünkü hayatın anlamını arama adına salt kendini onaylama peşinde koşmaktadır.

Günümüz insanı hiçbir şey feda etmeye yanaşmıyor; oysa gerçek bireyselliğe varmanın tek yolu özveriden geçer. Ne yazık ki, bu gerçeği giderek unutuyoruz, dolayısıyla insan olma duygusu da yitip gidiyor.

Çirkin, nasıl güzelin içinde varsa, güzel de çirkinin içinde vardır. Hayat, bu saçmalığa varan muazzam çelişkinin içine gömülmüştür

…sanatın köklü bir iletişim işlevi vardır,
Sanat bir üst-dildir
Karşılıklı anlaşmaya dayanmayan bir kendini gerçekleştirme son derece anlamsızdır.

Şair, bir çocuğun hayal gücüne ve ruhsal yapısına sahip bir insandır.
…dünyadan edindiği izlenim dolaysızdır; yani, sanatçı dünyayı 'tanımlamaz', dünya onundur.

'Tüketiciler'e göre biçilmiş günümüz kitle kültürü -bir protezler medeniyeti- ruhları sakatlıyor

Bir sanatçının konusunu 'aradığı'nı söylemek yanlış olur. Konu, onun içinde tıpkı bir tohum gibi olgunlaşır ve şekillendirilmeyi bekler.

Bir eseri sanat haline dönüştüren düşünce, temelinde yatan çelişkilerin dengesi ve uyumunda gizlidir. Sonuçta, sanat eseri üzerinde nihai bir 'zafer' elde etmek, anlamını ve görevini kesin bir açıklığa kavuşturmak mümkün değildir. İşte bu yüzden Goethe, "Sanat eseri yargılamaya ne kadar kapalıysa o kadar değerlidir," demiştir (s. 35).

Bunuel'in filmlerinde her zaman karşımıza konformizme karşı olmanın yüceliği çıkar.
Bunuel, her şeyden önce şiirsel bir bilince sahiptir. Estetik bir yapının başka bir açıklamaya ihtiyaç duymadığını bilir.

…mutluluk, soyut ve ahlaki bir kavramdır. Hakiki mutluluk, 'mutlu' mutluluksa, bilindiği üzere, mutlak değerliliği içinde insanlar için erişilemez olan bu mutluluğa ulaşma çabasından başka bir şey değildir.

"Özgür olan, yalnızca kayıtsızlıktır. Kişilik sahibi olan özgür değildir, aksine kendi damgasının izini taşımak, gereklerine uymak ve esiri olmak zorundadır..."
Thomas Mann

MÜHÜRLENMİŞ ZAMAN
Zaman, 'ben'imizin varlığına bağlı bir koşuldur.
…kişi ve onunla birlikte kişisel zaman ölünce, zaman da ölür.

Zaman ve anı birbirine açılır; bir anlamda, madalyonun iki yüzü gibidirler.
Anılarını, hafızasını kaybetmiş bir insan, hayali bir varoluşa hapsolup kalmıştır. O, artık zamanın dışına düşmüş ve görünür dünyayla arasında bir bağ kurma yeteneğini yitirmiş bir insandır.
Anılar bizi saldırılara açık, acı çekmeye hazır kılar.

İnsanın vicdanı da zamana bağlıdır ve yalnız onunla var olur.

Şimdiki zaman akıp gider, kaybolur, parmaklarımızın arasından kum gibi kayar. Maddi ağırlığına ancak anılarda kavuşur.

(Sinema hakkında düşünceler, tespitler, değerlendirmeler…)

ÖNCEDEN BELİRLENMİŞLİK VE YAZGI
Yönetmen olmaya çalışan bir insan bütün yaşamını tehlikeye atmış demektir.

FİLMSEL GÖRÜNTÜ
İnsanın, akıp gitmiş olan hayatına şöyle bir dönüp bakması bile, başından geçen olaylan birbiriyle hiç karıştırmadığını hayretle fark etmesine, karşılaştığı kişilerin benzersizliğini saptamasına yetiyor.
Hayatın kendisi de benzersiz ve karıştırılmazdır. Sanatçı işte bu hayatı, her seferinde yeniden kavramak ve biçimlendirmek ister.
Güzellik, hayatın gerçeğinde saklıdır; sanatçı tarafından bir kere daha, kavrayıp büyük bir dürüstlükle şekillendirildiğinde güzellik de ortaya çıkar (s. 90).

…bütünden ayrılmış bir öğe ölüdür.

Film, bütünselliği içinde bir sanat eseridir.

Bir filmdeki en belirleyici öğenin herkesin sandığı gibi kurgu değil ritim olduğuna kesinlikle inanıyorum.

Kurgu, yönetmeninin tasarımıyla arasındaki ilişkiyi dile getirir ve gene kurguyla, yönetmenin dünya görüşü kesin hatlarına kavuşur.
Bergman, Bresson, Kurosawa ve Antonioni'nin kurgu kesimleri hemen ilk bakışta tanınır. Başka birilerinin kesimleriyle karıştırılmaları imkansızdır. Zira ritimde ifadesini bulan zaman duygulan her zaman aynıdır (s. 110).

Senaryonun esas görevi düşünmeyi uyarmaktır ve ben, son ana kadar, filmin başarısız olacağı duygusundan bir türlü kurtulamam...

Ayna'da anlatıcının çocukluğunu geçirdiği eski ev teması var,
Zamanın çarkları altında yıkılmış bu evi eski fotoğraflara bakarak aynen yeniden inşa ettik,
Gençliğini o yerde, o evin içinde geçiren anemi oraya getirdiğimizde gösterdiği tepki benim en cüretkar beklentilerimi bile aştı. Annem hemen geçmişine döndü.

SANATÇI İLE HALK ARASINDAKİ İLİŞKİ ÜZERİNE
'Halk bunu anlamaz' lafı, beni öteden beri müthiş kızdırmıştır. Bu da ne demektir? Halk adına konuşma, çoğunluğun sözcülüğünü yapma hakkı kime verilmiş ki?

SANATÇININ SORUMLULUĞU ÜZERİNE
Acı olan, bizim gerçekten özgür olmayı bilemeyişimiz. Bizler, bedelini başkasına ödettiğimiz bir özgürlük istiyor, başkaları adına isteklerimizden vazgeçmeye yanaşmadığımız gibi, bunu kişisel haklarımıza ve özgürlüklerimize yapılan bir saldırı olarak görmekten de çekinmiyoruz. Bugün her birimizin en belirgin özelliği aşırı bireyciliğimizdir. Fakat özgürlüğü burada aramak boşuna. Özgür olabilmemiz için, hayattan ve çevremizdeki insanlardan bir şey beklemek yerine önce kendimizden talep etmesini öğrenmeliyiz. Özgürlük; bu, sevgi adına fedakarlıkta bulunmak demektir (s. 162).

Sanatın görevini yerine getirmede başarısız olması toplumda bir şeylerin bozuk olduğuna işaret eder.
Tayin edildiği görevler uyarınca kullanılmayan sanat ölür; bu, artık kimsenin sanata ihtiyacı yok demektir (s. 164).

Filmlerimde benim derdim, insanları bir araya getiren bağlantılar (salt fiziksel çıkarlar bir yana) yaratmaktı. Örneğin, benim kendimi insanlığa bağlayan, bizim hepimizi, çevremizi saran her şeye bağlayan ipler... Ben sürekliliğimi, yani bu dünyada oluşumu rastlantılara borçlu olmadığım gerçeğini mutlaka hissedebilmeliyim. Her birimizin içinde belli bir değer tablosu olmalıdır (s. 171).

Benim gözümde 'fikri bunalım' her zaman bir sıhhat belirtisi olmuştur. Zira bence, 'fikri bunalım' kendini bulma, yeni inançlara kavuşma çabasıdır. Fikri bunalıma, fikri sorunlarla yüz yüze gelmekten çekinmeyen herkes, eninde sonunda düşmek zorundadır.

NOSTALGHIA'NIN ARDINDAN
Bu filmde, yurdumuzdan çok uzakta olduğumuz anlarda biz Rusları saran, ulusumuza özgü o ruhsal durumu, nostaljinin Rus biçimini anlatmak istemiştim.

Dışsal olaylar, entrikalar, olaylar arasındaki bağlantılar beni pek ilgilendirmemiştir doğrusu, her filmle de daha az ilgilendiriyor. İnsanın iç dünyasıdır benim esas ilgimi çeken.

Az çok bütün filmlerim insanın boş bir dünya evinde yalnız ve terk edilmiş yaşamadığı, tersine, geçmişe ve geleceğe sayısız iplerle bağlı olduğu görüşünden yola çıkar. Her insanın kendi yazgısını, dünyanın ve insanlığın yazgısıyla birleştirebileceğini savunur.

Ayna'nın kahramanı, hiçbir çıkar gözetmeyen, özveri dolu bir sevgiyi yakınlarına veremeyecek kadar zayıf bir egoisttir. Tek gerekçesi ruhsal bunalımlarıdır ve hayata karşı henüz ödenmemiş borçları olduğunu kavraması için hayatının son demlerinde bu bunalımları yaşamak zorundadır.

BİTİRİRKEN
İnsanlar arasında ilişki öyle bir şekil almıştır ki, sonuçta hiç kimse kendinden bir şey beklememekte, herkes kendisini etik çabalardan soyutlayarak kendisiyle ilgili talepleri diğer insanların, bir anlamda bütün insanlığın sırtına yıkmaktadır. Uyumlu olmak, kendini feda etmek, geleceğin inşasına katılmak; bunlar hep başkalarından beklenen hasletlerdir. Kişinin kendisi bu sürece hiçbir şekilde katılmamakta, dünyada olup bitenlerden kişi olarak kendisini sorumlu tutmamaktadır. Bu sorumluluktan kaçmak, kendi bireyci çıkarlarını genelin yüce görevlerine feda etmemek için de binlerce sebep öne sürmektedir. Hiç kimsede dönüp şöyle bir kendine bakacak, kendi hayatına, kendi ruhuna karşı olan sorumluluğunu ele alacak ne bir istek ne de cesaret vardır (s. 193).

Herkes, maddi ilerlemenin insana mutluluk getirmeyeceğini biliyor. Gene de çılgınlar gibi onun 'kazançları'nı artırmaya çalışıyoruz.

İnsan ruhundaki enerjinin kurtuluşu ancak, korkunç bir iç çatışma sonucu gerçekleşebilir ki bu çatışmaya girip girmemeye de ancak bireyin kendisi karar verebilir.

Yüzme bilmeyen bir insan suya atladığında vücudu -kendisi değil­ kendini kurtaracak içgüdüsel hareketler yapmaya başlar. İşte sanat da suya atılmış bir insan bedenine benzer, insanlığın manen boğulmasını engelleyecek bir içgüdüdür.

Die Versiegelte Zeil
Türkçeleştiren: Füsun Ant
Agora Kitaplığı
Üçüncü Baskı: Ocak 2008

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder