1 Haziran 2020 Pazartesi

Müzik vs. Kurgu / Orta Dünya / Fangorn Ormanı / Entler / The Last March Of The Ents


The Last March Of The Ents




Fangorn Ormanı

Fangorn Ormanı, Dumanlı Dağların güney sınırının doğusundaki kadim bir ormandır.
Bir zamanlar Orta Dünya’nın kuzeybatısındaki Ered Luin'e yani Mavi Dağlar'a kadar uzanan ve şimdilerde Yaşlı Orman olarak bilinen bölgeyi de kapsayan ulu ormanın bir parçası olan Fangorn Ormanı, içine girenlere genellikle büyük bir huzursuzluk hissi veren, taraz taraz ve fazlaca boy atmış bir ağaçlar düğümü gibidir. Bazıları burayı havasız, loş ve boğucu olarak tarif ederken, diğerleri havada sanki sürekli izleniyormuş gibi bir gerilim ve öfke hissettiklerini söylerler. Kötü ve tehlikeli bir yer olarak tanınır ve ziyaretçiler orada yetişen canlı bir ağacın herhangi bir parçasını kesecek olurlarsa, bunun hayatlarını tehlikeye sokacağı konusunda uyarılır.
Orta Dünya Ortak Dili’nde Fangorn “Ağaçsakal” anlamına gelir. Ağaçsakal ormanın bekçisi ve Entlerin ya da Onodrim’in, Orta Dünya’da yaşayan en yaşlı yaratıklardan biri olan ağaç çobanlarının en yaşlısıdır.
Entler görünüş olarak hatırı sayılır bir çeşitlilik gösterir ve farklı ağaç türlerine benzerler.
Bazıları kahverengi derileri, yayık parmaklı elleri ve kısa kalın bacaklarıyla kestane ağacına benzer; diğerleri dişbudak ağacı gibidir, birçok parmaklan, uzun bacakları ve grimsi ciltleri vardır; kimilerinin ayak parmağı sayısı üçtür, kimininki dokuza kadar varır. Ama hepsinin ortak özelliği, kendilerine özgü ağır, düşünceli bir ifadesi olan, yeşil yeşil parlayan gözleridir. Genelde uzun boyludurlar, gri ya da kahverengi postlar giyerler ve uzun gri ya da grimsi yeşil sakalları vardır.
Fangorn’un kendisi en azından on dört ayak boyundadır, her ayağında kök gibi duran yedi parmağı vardır; koca kafasının altında neredeyse hiç boyun yoktur ve orman gibi gri bir sakala sahiptir. Gözlerinin “şimdinin ışığıyla parladığı” söylenir, ama aynı zamanda “geçmişteki anılar ve irfanın büyük derinlikleri’ne sahip gibidir.
Entler Orta Dünya’nın en eski sakinleridir. Elfler Orta Dünya’ya ilk uyandıkları zaman Yavanna (sözlük anlamıyla Meyve Veren) Entleri Olva’ların (serbestçe hareket edebilen canlıların) arasına gitmelerini söyledi, çünkü yarattıklarının, özellikle ağaçların güvenliğinden endişe ediyordu. Yavanna, zanaatları için tahtaya ihtiyacı olacak cücelerin gelmekte olduğunu duymuştu.
Sayısız yıllar boyunca Entler Kuzey Eriador’dan Fangorn’a uzanan ormanlık alanı dolaşarak ağaç sürülerini korudular, onlara baktılar. Aslında Entler, Entkızlar ve Enthanımlarla yaşıyor, onlarla birlikte yolculuk ediyorlardı. Enthanımların gençliklerinde çok hoş ve ayağına çabuk oldukları, olgunluklarında ise bellerinin büküldüğü, güneşten yandıkları söylenir. Entler ve Enthanımlar yavaş yavaş kendi yollarına gitmeye başladı; Entler yabani meyvelerle beslendikleri, ağaçlar ve elflerle konuştukları ormanlara ve dağlara; Enthanımlar ise daha küçük ağaçlara ve büyük ormanların dışındaki çayırlara çekildiler. Burada her yerde dolaştılar, nereye gittilerse oradaki ağaçlara ve çiçeklere serpilmelerini emrettiler, gittikleri her yerde güzel bahçeler yarattılar. Sonunda Ulu Nehir’i geçtiler ve bitkiler hakkındaki bilgilerini insanlara aktardılar.
Orta Dünya’nın ikinci çağında ortadan kayboldular ve bahçeleri savaşta çöle döndü, harap oldu, Boz Topraklar diye anılmaya başlandı. Entler’in kayıp yoldaşlarını arayışları hâlâ elf şarkılarında kayıtlıdır, ama Entler bundan sonra hiç şarkı söylememiş, sadece Enthanımların isimlerini seslendirmişlerdir. Şimdilerde bazı Entler hâlâ nispeten canlıdır, ama çoğunu uyku basmış, ağaç gibi olmuşlardır.
Eski Orman'da da bazı kötü Entler görülebilir ama büyük çoğunluğu, bazı alanlarında karanlığın asla kalkmadığı Fangorn Ormanı’ndadır.
Entler, görünüşü ve yapısı birbirinden hayli farklı Entevlerinde yaşarlar. Ağaçsakal’ın kendisi genellikle Son Dağ'ın köklerinde ve yukarıdaki dağdan doğan Entsuyu yakınındaki Kaynakkonağı’nda yaşar. Her biri bir tarafta olmak üzere, canlı kapı sütunları gibi yapraklarını dökmeyen cinsten iki ağaç durur, Ent içlerinden geçip, dağın yan tarafına oyulmuş düzlüğe ulaşsın diye dallarını kaldırırlar. Her iki tarafta kaya duvarları yaklaşık elli ayak yükselir. Arkada, kayadan kemerli bir bölme oyulmuştur. İki duvar boyunca iki dizi ağaç sıralanmıştır, dalları tepede buluşarak kısmen çatı görevini yerine getirir. Arka duvardan aşağı bir dere dökülür, kayalık bölümün önünde ince bir su perdesi oluşturur ve Entsuyu'na katılmadan önce yerde bulunan taş bir havuza akar. Mobilya olarak sadece taş bir masa ve alçak ayaklar üzerinde duran bir yatak vardır, bu yatak kuru otlar ve eğreltiotlarıyla kaplıdır. Aydınlatma, içleri su dolu iki kapla sağlanır; Ağaçsakal ellerini üzerlerine koyduğu zaman yeşil bir ışıkla parlar, girintiyi ve ardındaki ağaçları aydınlatırlar. Diğer Entevleri biçim ve görünüm olarak değişiklik gösterseler de hepsinde akan su vardır.
Entler, Entsuyu'nun tadına benzeyen ama aynı zamanda orman havasının da lezzetine sahip bir sıvı olan Entyudumu ile beslenirler. Güçlü bir ayıltıcıdır, muazzam enerji ve canlılık depolar. Yüzük Savaşı sırasında Shirelı iki hobbit Entyudumuyla yaşamış ve bunun bir sonucu olarak boy atmış, hobbitlere göre şaşılacak bir boya erişmiştir.
Entler öldürülebilseler de doğal yollarla ölmezler. Akıl almaz bir fiziksel güçleri vardır; bir Entin tek yumruk darbesiyle demir ince bir teneke gibi liğme liğme olur, bir kayayı el ve ayak parmaklarıyla, sanki ekmek kabuğuymuş gibi kolaylıkla parçalayabilirler. Kalın ve sert derileri onları korur, oklar ve kılıçlar onlara zarar veremez. Baltayla sert bir darbe onları yaralayabilir ama hiçbir insan ikinci bir saldırı şansı bulamaz. Öte yandan Entler, ateşe karşı çok zayıftırlar.
Irk olarak Entler ihtiyatlı ve dikkatlidirler, yavaş konuştukları için herhangi bir karara varmaları çok uzun zaman alır; belki de yaşları çok ileri, bilgelikleri engin ve her şeyin karmaşıklığının farkında oldukları için. Tutkuları nadiren ateşlenir. Onları kesinlikle harekete geçirecek tek şey, kendilerine ya da ağaçlara yönelik bir tehdittir. Böyle bir tehdit algıladıklarında, şaşırtıcı bir değişim geçirirler; yavaş, sabırlı ve biraz da melankolik olmaktan çıkıp korkunç ve fevkalade vahşi olurlar.
Aynı ağır özellik, öğrenmesi son derece zor olan dillerinde de görülür. Yavaş tekrarlara yer veren bir dildir; bağlamından çıkmış bir nesne kavramından yoksun görünür.
Böylece Ağaçsakal adını söylediğinde, bir hikâye anlatıyor gibidir: onun ömrü uzadıkça, ismi de uzar. Entçe’nin tek yazılı kaydı, Shire’ın Kırmızı Kitabı’ndadır; Ağaçsakal kendi “a-lalla-lalla-rumba-kamanda-lind-orburume'sini, “üzerinde bulunduğumuz şey, latif sabahlarda üzerinde durup etrafa nazar ettiğim ve güneş, ormanın gerisindeki çimenler, atlar, bulutlar ve dünyanın gözler önüne serilişi hususunda tefekküre daldığım yer” diye çevirmişti. Bu Entçe örneğini kaydeden iki hobbit, Ağaçsakal’a bunun sadece bir tepe anlamına geldiğini söylediler. Cevabı, entlerin karakterleri hakkında pek çok şey anlatan bir örnektir: “Dünyanın bu kısmı teşekkül ettiğinden beri burada duran bir şey için aceleci bir sözcük.”
Entlerin bilgisi kadim ve muazzamdır.
Başka şeyleri anlamakta daha iyi oldukları ve insanlar kadar benmerkezci olmadıkları için kendilerini elf olarak kabul ederler; elflerden daha kolay uyum sağladıkları için de insan olarak. Her iki türe karşı üstünlükleri ise daha istikrarlı olmaları ve bir şeyi uzun süre akıllarında tutabilmeleridir.
Fangorn aynı zamanda tuhaf ve tehlikeli yaratıklar olan ve ağaca benzemiş Entler oldukları sanılan Huorn’ların da evidir. Bunlar son derece süratli hareket edebilen ve kendilerini gölgelere sarıp neredeyse görünmez olabilen vahşi yaratıklardır. Huorn’lar ağaçlara göz kulak oldukları Fangorn’a ve civardaki küçük vadilere yayılmışlardır. Yüzük Savaşı sırasında Ağaçsakal’ın önderlik ettiği Entlerle birlikte insanların tarafında savaşmış ve önemli bir rol oynamışlardır.
Enthanımların kayboluşundan beri, bazen bu eski ırkın neslinin tükenmek üzere olduğu düşünülür. Ancak, iki taraf da her şeylerini yitirdikleri zaman Entlerle Enthanımların tekrar bir araya gelecekleri yolunda bir kehanet de vardır.

(Alberto Mangııel, Gianni Guadalupi, (tercüme: Sevin Okyay, Kutlukhan Kutlu), Hayali Yerler Sözlüğü, 1. Cilt, Yapı Kredi Yayınları (2. Baskı, 2007), s. 256-258)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder