3 Ocak 2018 Çarşamba

Mehmet Akif Korkmaz - Türkü Türü ve Doğu Karadeniz Türkü Kültürü

Türkü Türü ve Doğu Karadeniz Türkü Kültürü - Özet

…bölgenin genel, dar ve özel türkü kültürü çalışmaları, zamana ve şartlara son derece bağlı bir kültür…

Türk halk edebiyatında her çeşitten tür ver biçime sahip karakteriyle belli bir ezgiye bağlı sözlü ürünlere türkü denmiştir.

Karadeniz’in kuzey ve güney kıyılarında, MÖ 5. yüzyılda halk müziği ve onun icra edildiği şenliklerden bahseden gezginler vardır (Ascherson 2002: 89).

Bölgenin türküleri hakkında yapılan çalışmalar Cumhuriyetle başlamıştır.

Bu konuda ilk defa bilimsel amaçla türkü örneklerini çalışan Kunoş’tur.
(Kunoş’tan alıntı) Budin Türküsü, bir Türk ağzından ilk defa işittiğim beyit (türkü) şöyle idi:
Ötme bülbül ötme, yaz bahar oldu
Bülbülün figanı bağrımı deldi
Gül alıp satmanın zamanı geldi
Aldı Nemse (Nemçe) bizim nazlı Budin’i

Çeşmelerde abdest alınmaz oldu
Camilerde namaz kılınmaz oldu
Mamur olan yerler hep harâb oldu
Aldı Nemse (Nemçe) bizim nazlı Budin’i

Budin’in içinde uzun çarsısı
Orta yerde Sultan Ahmet Camisi
Ka’be suretine benzer yapısı
Aldı Nemse (Nemçe) bizim nazlı Budin’i

Budin’in içinde serdar kızıyım
Anamın babamın iki gözüyüm
Kafeste beşli kınalı kuzuyum
Aldı Nemse (Nemçe) bizim nazlı Budin'i

Cephane tutuştu aklımız şaştı
Selâtin camiler yandı tutuştu
Hep sabi sübyanlar ateşe düştü
Aldı Nemse (Nemçe) bizim nazlı Budin’i

Serhatler içinde Budin’dir başı
Kan ile yoğrulmuş toprağı aşı
Çerkeş Alemdardır şehitler başı
Aldı Nemse (Nemçe) bizim nazlı Budin’i

Kıble tarafından üç top atıldı
Perşembe günüydü güneş tutuldu
Cuma günüydü Budin alındı
Aldı Nemse (Nemçe) bizim nazlı Budin’i (s. 6-7)

On üç yıl Türkler arasında esir yaşamış Macar-Sırp asıllı Bartholomaeus Georgievıc’in, bu esaretten sonra Türkler hakkında 1544 tarihli yazısında okullar bölümünde Türklerin müziklerinden de bahseder.
Âşık tarzı bir dil ve üsluba ait karaktere sahip olduğu sanılan bu dörtlük hakkında yapılan yorum, türkü türünün belli özelliklerinden bahseden en eski kaynaktır.
Bir iken beş on eyledim derdumi
Yaradan’dan istemişem yardumi
Terk eyledum zahmanumi yurdumi
Neyleyeyim yenemezsem gönlümü (s. 14)

Atatürk döneminde Cumhuriyet millî bir kültür politikasına sahiptir ve bunu kurduğu müesseselerle göstermiştir.
Halk Evleri (1932-1951)
Artvin’de “Çoruh”, Giresun’da “Aksu, 1933-1947”, Trabzon’da “İnan” Ordu’da “Ordu” dergilerini çıkarmış, bu yayın organlarında makaleler, derleme ürünler neşretmiştir. (s. 20)

Halk müziği çalışmalarındaki tespitlere göre türküler halkın malıdır. Bu yüzden, yaratıcısı belli olsun olmasın, herkesin malı olmuştur.
Halk ezgileri gündelik hayata bağlı fırsatlar içinde çalınır. Bunlar işten düğüne, ayrılıktan sevdalığa ait her türlü fırsattır. (s. 28)

Halk şarkısı ve müziğinin oluşumu çok biçimlilik esaslarına bağlıdır. Onu ya bir kişi ya da bir grup düzenlemiş olabilir.
Halk müziği ve şarkısı her zaman bir ulusa, bir kültüre ya da belli kişilere bağlıdır. (s. 31)

Müzikte kullanılan alet ve aletler o müziğin tanımına ve hangi kültüre ait olduğunun belirlenmesine yardımcı olur. (s. 32)

TÜRKÜ TÜRÜ
Türklerin şiir geleneğinin kökleri Türk boylarının tarihi kadar eskidir. Epik destanlar kökleri itibarıyla en eski sözlü şiir türüdür. Destan türüne ait bilinen en eski manzumenin yazıya aktarılmış parçacıkları bugün elimizdedir. Alp Er Tunga, tarihin hafızalarına bu sagu ile kaydolmuş ve böylelikle ölümsüzleşmiştir.

Sözlüklerde türküye verilen karşılıklar, onun Türk isim kökünden türediğine işaret etmektedir. “Hece ölçüsüyle yazılmış ve halk ezgileriyle bestelenmiş manzume” demektir. (s. 36)

Türküler sözlü kültür ortamında doğar ve yaşar. Bir türkü ezgisi mani ve destan gibi başka yaratımlarda da ezgi olarak kullanılır. Sözleri başka olma dışında biçimi ve ezgisi aynı olan türküler de çoktur. Aynı yörede bir ustanın dilinde söylenmiş bir türkü başkaları tarafından değiştirilerek yeni bir “türkü” bile oluşturur.

Türkülerin söylenmesinde kullanılan Türk Halk Müziği ezgileri yapı bakımımdan uzun hava (usulsüz) ve kırık hava (usullü) olmak üzere ikiye ayrılır.
Kırık hava; belirli bir dizisi olan ve bu dizi içerisinde belirli bir usulle seyreden ezgileridir. Kırık havalar, işlev, anlatım ve söyleniş biçimi gibi çeşitli unsurlara göre zeybek, bar, horon, karşılama, kol oyunu gibi değişik isimler alırlar. Uzun hava; belirli bir dizisi olan ve bu dizi içerisinde belirli seyri bulunup, serbest bir ağızla söylenen ezgileridir. Hem yöreden yöreye, hem de okunuş üslubu bakımımdan uzun havalar da bozlak, hoyrat, gurbet havası, divan, yol havası gibi formlara, biçimlere ayrılırlar. (s. 48)

Düz kafiye örgüsünün Doğu Karadeniz türkülerinde ağırlığı çok açık biçimde görülebilir. (s. 52)

…yörede göze çarpan bir kafiye dizilişi de 7 heceli kavuştaksız mani yapısına sahip türkülerin genellikle ilk dörtlüğündeki “x a x a” şeklindeki kafiye örgüsüdür.

Doğu Karadeniz ölçülü türkülerinde 7, 8 ve 11’li hece ölçüsü kullanılmıştır. Bunların yanında az da olsa uzun havalar ve serbest (ölçüsüz) biçimler de vardır. Doğu Karadeniz’in en yaygın yedili biçimlerine ait ölçüler dışında 12, 13 ve 14’lü gibi değişik hece kalıpları da kullanılmaktadır. Atma türkü (karşı beri) gibi karşılıklı söylenen türler özellikle bu mani biçimi ölçüde olduğu kadar hacim ve kompozisyon bakımından da maniye benzemektedir. (s. 55)

Doğu Karadeniz’in doğu ucuna doğru Rize merkez olarak baktığımızda kavuştaksız türkü yapıları ağırlıktadır. Artvin’i saymazsak doğusundan batısına bir hat çizdiğimizde birbirine bağlı halkalar halinde dizilmiş, Karadeniz’e ait bu türkü yapısını fark edebiliriz. Trabzon ve Giresun’un doğusu mani dizisi türkü yapısında geçiş bölgesidir. Karma yapı özellikle Giresun’dan başlayarak Ordu’da son bulur. Türkülerin diğer bir yaygın şekli olan mani dörtlüklerinden oluşma, Rize merkezli atma türkü geleneğinin de köklerinde durmaktadır. Burada, dörtlüklerin arka arkaya kullanımında bir anlam bütünlüğü yoktur. Belli kalıpların sonradan o ortamda söylenirken bir araya getirilmesi söz konusudur. Atma türkü merkezli Rize bölgesinin türkü yapıtları kavuştaklı yapılardan farklı
Durmaktadırlar. (s. 58)

Sözlü kültür sürecinde iletişimin ve sözlü kültürün türküler üzerinde her bakımdan tesiri vardır. Canlılar arasında seslere bağlı iletişim kurmanın iki aracı vardır: ses (ton) ve melodi.
Konuşan iki insan arasında da dolaysız ilişkiler sağlayan şey, bu sesin düzenlenişidir. İletişim, sözün melodisi, ritmi ve ses ahengi, vücudun top yekûn hareketleri ve kas durumlarıyla birlikte ruhî ve fikrî bağlantılarının çalışmasıyla ortaya çıkar. (s. 60)

Türkü yakmak, onu ortaya koymak genellikle mahalli sebepler ile bağlantılıdır. O yörede olan veya yöre dışından olan ama bir şekilde başka bir yerden gelmiş haberler türkü yakmaya sebep olabilir.
Genç birinin vurulması, taze gelinin ölmesi, kız kaçırma, askere gitme, gurbet, özlem, iş hayatı, yayla göçü, memleket gibi konular Doğu Karadeniz türkülerinde işlenen konular olmuştur.

Sözlü ortam türkü yaratıcılarının yetişme sürecini de kapsar. Sözlü kültür ürünleri geleneksel olarak birinden diğerine aktarılarak öğrenilir. Belli bir birikim kazanana kadar ustaları taklit ederek çıraklık yapmak geleneksel öğrenme süreçlerindendir. (s. 61)

Sözlü kültürün etkilerinden biri de türkülerin varyantlaşmasına zemin hazırlamasıdır.
(türküyü) …kim daha iyi sahip çıkıyorsa, kim daha önce TRT’ye göndermişse, kim daha önce plâk veya kaset yoluyla kayıt yaptığını gösterebiliyorsa onu kendi yöresinin malı olduğunu iddia etmektedir. (s. 62)

DOĞU KARADENİZ’DE TÜRKLER VE TÜRKÜLER
Bölge topografyasının nüfus hareketlerine güney kuzey istikametinde imkân tanımaması ve göçebe Türkmenlerin daha çok yaylak alanları tercih etmeleri sebebiyle, ilk Türk yerleşiminin, fetihlerle beraber güney istikametinden olduğu dikkate alınacak olursa, kırsal alanın sahil kesiminden çok daha önce Türk yerleşimine açıldığı anlaşılmış olur. (s. 69)

Hititlerin Karadeniz kıyılarına indikleri, hatta burada büyük kentler kurdukları (Tellioğlu 2004: 6) tahmin edilmektedir. Araştırmalar, bu gelişmenin MÖ III. bin yılın ilk yarısından MÖ II. bin yılın sonlarına kadar olan zaman diliminde meydana geldiğini söylemektedir (Tellioğlu 2004:7).

O çağlarda bölgeye yerleşen kavimlerden ismi bilinen en eski topluluk Gaşkalardır.
…bu halktan sonra, bölgede Grek koloni çağı başlar.
Orta ve Doğu Karadeniz Bölgesi’nde MÖ. 400 yıllarında Kolhlar, Driller, Mossinoikler, Halibler ve Tiberenler gibi Karadeniz’in yerli halklarının yaşadığını Yunanlı tarihçi Ksenophon kaydetmiştir.
Doğu Karadeniz’de yerleşik Kimmer ve İskit gibi Asyalı topluluklardan Herodot da bahseder,

Anadolu’daki halk müziği zenginliğinin en önemli sebebi, farklı yollardan ve farklı zamanlarda Anadolu'ya gelen birçok Türk boyunun bir arada oluşudur. Çoğunlukla Oğuz-Türkmen kültürünün hakim olduğu yurdumuzun halk müziğinde yer yer Türkmen müziğinin genel yapısından farklı formlar gözlenmektedir.  (s. 70)

Giresun’da Tirebolu kasabasının Osmanlı belgelerine göre Diriboli olarak kaydedilmesi Kimmerlerin Driller boyuna, yine bölgede geçen Amazon Efsanesi de İskitlere işaret etmektedir.

Orman ürünleri ve balıkçılık sahasında son yıllarda verim azalmış, halkın geçim kaynaklarında etkisi kalmamıştır.
Hayvancılık bölgede yaşanan iç ve dış göçler ile son yıllarda yok olacak seviyeye kadar inmiştir. (s. 76-77)

Yörede 1643 tarihli kayıtlarda fındık bahçesi adından bahsedildiğine göre 17. yüzyılda artık fındık tarımının yapıldığını ileri sürebiliriz.

Çalışmamızda seçilen alan çok genel anlamda bir zincirin üç halkası gibidir.

(İrfan Gürdal’dan alıntı) Anadolu'da Kıpçak halk müziği dizilerinin en yoğun olarak görüldüğü bölge Orta ve Batı Karadeniz bölgesidir. Niksar merkez olmak üzere Tokat, Reşadiye, Ordu, Zonguldak, Sinop ve Bartın bölgelerinin türküleri çoğunlukla pentatonik karakterdedir. (Keltepenin Taşları, Müdür Beyin Yeşil Kürkü, Yaylalar, Ah Nenecuğum) Yine aynı yörelerde yaygın olarak kullanılan ikinci dizi de Kuman-Kıpçakların Avrupa'da yayıldıkları bütün bölgelerde yaygın bir dizi olup, minör kalıbına uygun bir karakterdedir ve bazı türkülerde klasik müziğimizdeki nikriz makamı kalıbındadır. (Kiraz Aldım Dikmeden, Yayladan mı Geliyon, Ben Giderim Batum'a, Sen Bu Yaylaları Yaylıyamazsın) içerisinde iki tane hicaz dörtlüsü olan ve batıda Macar minörü diye bilinen dizinin de Kuman-Kıpçaklarda yaygın olan dizilerle benzerliği dikkat çekicidir. (s. 80)

Atma türkülerde iki dizeli haneler görülmektedir. En yaygın hane biçimi de dört dizelilerdir. Haneler a-a-x-a düz kafiye, mani tarzı biçiminde örülüdür. Rize yöresinde yaygın karşı-beri veya atma türkü tarzında bu kafiye örgüsüne x-a-x-a daha çok rastlanmaktadır. Hece ölçüsü bakımından kemençe tarzına yatkın yedili ölçü oldukça sık, bunun dışında da sekizli ve on birli hece ölçüsündeki türküler de yaygın olarak görülmektedir. (s. 81)

Çok kesin çizgilerle birbirinden ayırt edilmesi imkânsız olsa da bölgenin doğudan batıya doğru Artvin-Rize’den oluşan kemençe ile tulumun, akordeon yanında çalındığı birinci türkü kültürü halkası vardır. Rize’nin merkezinden itibaren Trabzon ili merkezde kalmak şartıyla Görele’den sonra giderek etkisizleşen bir kemençe türküsü ağırlıklı türkü kültürü de ikinci halka olarak bölgeye bağlanmış olur. Giresun merkezden itibaren başlayan ancak kökleri Trabzon merkezine kadar inen ve doğuda tüm kıyı Ordu’sunu kuşatan bir karşılama oyun havasına bağlı müzik kültürü halkasıyla bu daire üçlenmiş olur. Üçüncü ve batıdaki son daire içinde kemençe türküleri, bağlama ile davul zuma müzikleri arasında batıya doğru gidildikçe cılız sesini duyuramaz durumdadır. Geçiş bölgesi Giresun’dan başlayarak davul zurna ve bağlama sesleri eşliğinde gelişen bir karşılama oyunu ezgisine bağlı türkü kültürü giderek canlanmaktadır. Bu ve başka gelişmeler türkülerin formunu hem metin hem de ezgi anlamında sınırlayıp etkilemektedir. Yörenin bütününde duyabildiğimiz en yaygın ezgi, türkülerden bağımsız çalınan davul zurnadır. (s. 81-82)

Rize yöresi türkülerinde mani biçimi ağırlıktadır. Bölgenin Giresun, Ordu ve Trabzon’dan ağırlığı mani biçimli tek dörtlük dizisinden kavuştaksız yapısı ile oluşturulan farklı bir türkü kültürü vardır. (s. 87)

Gurbet insan hayatının en eski sosyal temasıdır. Bu eski gurbet teması yörenin türkülerinde şimdilerde “sıla” yerine kullanılan “memleket” konularına kaymıştır. (s. 96)

Yörenin hayatına iz bırakan sosyal olaylar, mesela bazen Erkan Ocaklı’nın “Oy Nataşa Nataşa/Attın beni ataşa..." nağmeleriyle Asiye türküsünün yeni formunda yakılan sosyal bir ağıt olarak dinlenip sevildi. (s. 98)

Aşk ve Sevdalık Türküleri
Kına ve Tören Türküleri
Yergi Türküleri
İş, Meslek Türküleri
Gurbet ve Memleket - Sıla Türküleri

DOĞU KARADENİZ EZGİLERİ
Müzikologlar türkü ezgilerini usullü ve usulsüz diye iki bölüme ayırırlar,
Ritimli ve ölçülü türküler kırık hava yani usulle söylenir. Doğu Karadeniz’in en meşhur oyunu horan, karşılama gibi oyun ezgileri ile sohbet ve eğlencelerce çalınıp söylenen oturak havaları da usullü ezgilerdendir,
Usulsüz olanlara Anadolu genelini kapsayacak şekilde uzun hava denmektedir.

Doğu Karadeniz’de usullü, ölçülü yani kırık havalara yalı havası denir. Denizci havaları ve horon türküleri sahil şeridi boyunca iç kesimlere göre tercih edildiğinden yalı havası adını almıştır. (s. 112)

Ata Barı ve Artvin Yöresi
Artvin yöresinde ata barı (Artvin barı), cilveloy, Şavşat barı (çift jandarma), Hemşin horonu ve horon çeşitlemeleri geleneksel oyunlardır. Oyunlara ve türkülere sahil kesiminde tulumlar (gayda), iç kesimde ise davul zuma eşlik eder.
Bölgedeki oyunlardan barlar ve cilveloy türleri halay benzeri hareketleri, karşılıklı grupların türkü atmaları ile bilinmektedir. (s. 113)

Horon ve Karşılama Bölgesi Olarak Giresun, Ordu, Rize ve Trabzon
Danslar genellikle hareket ve çeviklik içermekle beraber kadın ve erkeğin beraber oynadıkları bölümde erkek figürleri kız figürleri ile aynı esneklik ve yumuşaklığa kadar düşmektedir. Ordu ezgilerinde;
Ordu'ya gelen kavimlerin büyük etkisi vardır. Bu nedenle Ordu folklorunun yüzde yüz kendinden gelme bir kaynağı olmamakla beraber, kavimlerin birbirleriyle kaynaşmasından doğan folklorik bir yapısı olduğu da inkâr edilemez. Ordu İli; horon, Kafkas ve halay oyunlarının etkisinde bir folklor yapısına sahiptir. Onun için oyunlarında olduğu gibi türkülerinde de seri temponun ılımlı havası vardır. "Metelik" ve "Ordu Karşılaması" Ordu iline ait oyunlardır ve daha ziyade düğünlerde, bayramlarda, eğlencelerde genellikle erkekler tarafından oynanır.

Giresun oyunları içinde en karakteristiği Giresun karşılaması ve horonudur. Horonu erkekler bölgenin meşhur çalgısı olan kemençe veya davul zurna ile oynarlar. Kadınlar ise eskiden kırsalda def, kemençe ile; şehirlerde de ud ve bağlama eşliğinde oynarlarmış. Horonlar düz horon, sıksara, sallama gibi, karşılamalar ise “Tüfekli Çandır Karşılaması”, “Bulancak Karşılaması”, “Çandır Çöplük” (karşılaması) gibi çeşitlere ayrılmıştır. Horon ve karşılamadan başka yörede fingil olarak bilinen metelik oyunu da, Trabzon merkezde kolbastı adını alan bir tür karşılamadır. Karşılama oyunu bölgenin Giresun ve Ordu sahil şeridinde ve de Trabzon’da kolbastı çeşitlemesiyle oynanır. Bu eskilerin deyimiyle köçek tarzında bir oyun olan karşılamadır. (s. 114)

(Giresun) Eskiden türkülerin icra edildiği imeci, düğün ve şenlik gibi ortamlardan biri de muhabbet denen kır eğlenceleridir. Anadolu’nun oturak dediği bu eğlenceler gözlerden uzak kuytu bahçelerde kadınlı ve içkili yapılırdı. Sazlı sözlü havalar çalınıp söylenir, içkiler içilir ve “kır garısı” denen köçek kadın oynatılırdı. (s. 115)

Sözlü rivayetlerden alınan bilgilere göre Görele Çavuşlu’dan Tuzcuoğlu Mehmet Ali'nin çaldığı horon müziği bugün Tuzcuoğlu horonu diye bilinir ve o, bu “anılan ezginin yaratıcısıdır.” (s. 116)

Giresun ve Ordu yöresinde geleneksel oyun havalarından bazıları şunlardır:
a. Horon havalarında Tuczuoğlu, Ağasar, Tamzara, Hasbal, Sıksara, Timiye, Horopcun gibi horon türlerinden bahsedilmektedir.
b. Yörede yol havası denen uzun hava türlerinden de Hasbal, Yürüme ve Tuzcuoğlu’nun adı geçemektedir.
c. İmece günlerinde çalınan havaları Ekin, Kazma, Fındık Toplama, Darı Soyma diye birçok ad altında toplayabiliriz. Bugün bu ortamların hiçbiri yaşamamaktadır.
d. Düğün hazırlıkları ve düğün içinde, kına gecelerinde çalınan ezgilere Gelin-Kına Havaları adı verilmektedir.
e. Atma ve Kesme Havaları, eğlence ortamlarında mani tarzında okunan yarışma havası taşıyan ve hüner gösterilen türkülerin ezgileridir.
f. Karşılamalar, muhabbet ortamlarından düğünlere kadar çok yaygın olarak çalınan havalardır. Giresun ve Ordu’da bugün halkın ve çeşitli oyun gruplarının oynamış olduğu karşılamalardan en meşhurları Tüfekli Çandır Karşılaması, Giresun Karşılaması, Bulancak Karşılaması, Ordu Karşılaması, Trabzon’da Kolbastı denen ve Giresun’da Fingil veya Kol Oyunu, Ordu’da Metelik adını alan karşılamalardır. Bunların her biri kol veya karşılama denen ezgiler ile oyunlarının varyantlarıdır. (s. 117-118)

Karşılamalar
Giresun yöresinin merkez ilçesi ile batıda Ordu sahili boyunca bölgenin temel oyun esasını oluşturan oyun biçimi karşılamadır. Oyun ismini konak karşılama esnasında karşılıklı oynamaktan alır ve bugün oyunu kız ve erkekler karşı karşıya oynarlar.

Kolbastı, Fingil ve Metelik Denen Kol Oyunları
Fingil havası çoğunlukla türkülü oyunlardır.

Horon ve Sallamalar
Kemençe veya davul zurna ile oynanan horanlar Giresun’da il merkezi ile Ordu yöresinden çok esas olarak Görele ilçesi ve çevresinde icra edilir. Görele’de yaygın olmasının sebebi büyük kemence üstatlarının Göreleli olmalarında ileri gelir.

Kız ve Erkek Sallaması
Kız ve erkek horonlarına “sallama” da denmektedir. Kızların horonu erkelerin taklit edilmesine dayanmaktadır ve daha hafif, daha basit figürlerle oynanır.

Trabzon yöresinde kadınlar tarafından davul zurna veya kemençe eşliğinde oynanan horonlara düz horon adı verilmektedir.

Erkek Sallaması (Erkek Horonu)
…erkek horonundaki (sallama) ezgiler daha canlıdır, oyun daha ritmiktir.
Kız horonunda olmayan “alaşağı” figürü sıkça yapılır. Bu oyun bir anlamda sık horona geçmek için alıştırma ve ısınma zemini olur.

Asıl gösterişli erkek horonları sıksara, sıksaray veya sık horon denen türdür. Oyun daha sert ve coşkulu ezgilere geçtiğinde geçmişin usta ritim yaratıcıları, kemençe çalgıcılarına bağlı olarak genellikle değişik isimlerle anılan horonu oluştururlar. Sık, figürleri çok çabuk yapmak anlamındadır. Sara ile horon kelimeleri arasında da ilişki olmalıdır.

Bölgede uzun hava türünde söylenen ezgilere sık rastlanmaz. Bölgedeki uzun havanın adı yol havası, yayla göçü geleneği ve yaylacılık yaşam tarzının hatırası olsa gerektir.

(Rize) …mani atma alışkanlığı, eski bir gelenekten beslenmekte ve ezgili ve çalgılı ortamlarda söylendikçe türküleştiği, türkü atma biçimine kavuştuğunu düşünmek durumundayız. Maniler atmak ve yakmak ile ilişkilidir. (s. 130)

(Giresun) “sohbetçilik veya muhabbetçilik” Giresun’da eskilerden kalma ve yirminci asrın başlarında doğanlar tarafından son defa temsil edilmiş bir sosyal olgudur. Bu sohbetçilik kültüründe bağlama eşliğinde çalınan eğlence türküleri önemli bir yer tutar. Sohbetlerde kadın ve içki varsa bu daha çok gözlerden uzak bir mahalde olurdu. “Gır garısı” denen kadınlar türküler eşliğinde oynatılır, içkilerin yarattığı sarhoşlukla ortamın eğlence seviyesi yükselirdi. Bu sohbetlerde belli kadınlar gruplar arasında rekabete yol açar, ateşli silahlarla çatışmalar olur bu yüzden de jandarmalar eğlenceleri basardı. (s. 131)

Kemençeci, halk edebiyatımızdaki ozan tipidir (Günay, 1998:475) .

Kemençe çalmak daha doğrusu müziklerle eğlenmek gâvur âdeti sayılmakta, halkın yaygın biçimde söylediği gibi şeytansı işleri yapabilmek için önce bir şer işlemek, yani hazır bir hayıra zarar vermek gerekir. Kemençe iyi çalmayı çok isteyen biri “bir hayırı yıkıp” şer konumuna geçtiğinden heveslisi olduğu bu şer işinde de ustalaşacaktır.
Bir çeşmenin yalak taşını kırarsa kemençe heveslisi, çalgıyı daha kolay, daha çabuk öğrenirdi. Kısası yeni yetmeler yalnız çevreyi rahatsız etmekle kalmaz bir çeşmenin de kırardı kolunu budağını.

Tuzcuoğlu, Garaman (Kahraman) ve Piçoğlu kemençede ilk büyük ustalardır. Görele yöresinde sözlü türkü kültürü ortamlarında yetişenlerce takip edilen üç büyük. (s. 134)

Kemençenin Görele’de anlatılan sözlü tarihine göre kemençe çalma ustalığının kaynağı Tuzcuoğlu Mehmet Ali’dir.
Görele doğumlu ilk usta Garaman’ın (Karaman) dedesi kemençe çalan Tuzcuoğlu’nu tanımış ve kemençeyi ondan öğrenmiş. Kemençe horon havasını çok sesli ezgiyle Tuzcuoğlu çalmıştır.

Görele’deki söylenişine göre Garaman yani Karaman’ın asıl adı Halil Kodalak’tır.
1878’de Görele’nin Karadere köyünde doğmuştur. Sözlü kaynaklarda kemençeyi Görele Kandahor köyünden Kuyucuoğlu’undan ve Tuzcuoğlu’nu görmüş olan dedesinden öğrenmiştir.

Rizeli Sadık (Aynacı) diye anılan usta kemençeci 1888 yılında, Yeniköy mahallesinde doğmuştur.

Giresun’un usta kemençecilerinden diğeri de Görele ilçesinden Piçoğlu Osman’dır. Asıl adı Osman Gökçe olan kemençecinin bu adı sözlü kaynaklara göre ustası Garaman’ın onlara çalmayı öğretmediği “Tuzcuoğlu” veya “Kıtırık” havasını ustanın bütün gizleme çabalarına rağmen hem öğrenip hem de günün birinde aynı maharetle çalması üzerine Garaman’ın da tatlı sert kızarak kendisine “Piço" demesinden miras kalmıştır (Şadi 2004). Kendi okuduğu türkülerde de bunu kullanması, plaklarının üstüne aynı şekilde yazdırması ustasının onun bu yaptıklarını “şeytanî” bir yetenek olarak görmesinden geldiği içinden de olabilir. Belki de ustasının kendine ayırdığı usta malı ezgileri ondan izinsiz çalması üzerine onun etrafından uzaklaştırılmış, böylelikle başsız kalmış, merasimlerde kendi kendine çalar olduğundan bu lakabı almış olmalı. Hem Garaman, hem de Piçoğlu Osman hakkında anlatılan rivayetler, onların usta kemençecilerde olan bulundukları ortama irticalî ve hazırcevap yaktıkları türküler ile o anda attıkları türkülere yansımıştır. (s. 141)

Piçoğlu Osman’ın hayatı, 1946 (1947) yılında Zonguldak açıklarında bir gemide İstanbul yolunda iken noktalanır ve Piçoğlu Sirkeci Kulaksız Mezarlığı’na hemşerileri tarafından defnedilir. Onun kemençe çalma tekniğini çocukken yetiştirdiği M. Sırrı Öztürk devam ettirmektedir.

Hüseyin Dilaver, 1910 yılında Sürmene’nin Aso (Aksu) köyünde doğdu. 1964 yılında vefat eden Hüseyin Dilaver kemençe destânı okuma tekniği, türkü atma ustalığı ve özellikle “Gemiciler Kalkalum” türküsü ile Trabzon yöresinde büyük etkiler bırakan kemençelerdendir. (s. 142)

Durkaya’nın asıl adı Kemal ipşir’dir. Görele'nin Ardıç köyünde 1913’te doğduğu sanılmaktadır. “Yay atma ustalığının yanında hikâye (kemençe destânı) yaratıcısıdır da.
Durkaya ekolünü Katip Şadi sürdürmektedir.

Katip Şadi (1938-) yılında Görele’nin Derekuşçulu köyünde doğmuştur.

Mehmet Sırrı Öztürk, (1938-) yılında Görele’nin Kemikli (Hürriyet) mahallesinde doğmuştur. Çocukluğu Piçoğlu’nun yanında geçti. Onun sanatını gördü ve talebesi oldu. Piçoğlu stilini devam ettiren, onun türkü atma ustalığını yaşatan en önemli kemençecidir.

Kemençe türküleri söyleyenin de oyuna katıldığı ortamların ürünü olduğundan ölçülü denen kırık havalardır. Kemençe ile çalınan ezgilerde horan ve karşılama gibi oyunlar oynanır.

Doğu’da Artvin’de başlayan bir eğri olarak kemençe türküleri, batıda Bolaman’ın yalçın geçidinde tıkanıp kalır, Vona’da sona erer.

Ağasari Oğuz boylarından Çepnilerin yoğun olduğu bölgenin folklorik adıdır. Burası Beşikdüzü'nden denize dökülen Ağasar Deresi vadi ve çevresini kapsar. Vakfıkebir ile Görele ilçeleri bu özgün kültür coğrafyasının sınırlarıdır.
Çepnilerin dinî anlama ve hayata bakış tarzından yansıyan toleranstan cesaret alan kemençecilik gelişme imkânını en iyi Ağasar, Sis Dağı ve Kadırga yöresinde göstermiştir. (s. 162)

Doğu Karadeniz Bölgesi’nin geleneksel ve yaygın çalgısı kemençedir. Onun kullanım sahasını doğu-batı ekseninde ağırlıkları değişse bile “Ünye’den Hopa’ya” diye tarif etmek yanlış olmaz. Kemençenin sınırlarını doğuda tulum, batıda ise bağlama çizer.

Kemençenin kapağı (…) kalınsa ince ses, kapak inceyse kalın ses verir.

Doğu Karadeniz Bölgesi’nde bağlama kullanımı kemençenin yayılma alanının tersi bir yön izler. Batı’da Ordu’nun batısı ve güneyinden itibaren doğuya doğru, giderek silikleşen bir hat şeklinde Rize’ye ulaşır. Artvin ilinde Doğu Anadolu âşıklık geleneği etkisiyle kullanımı diğer bölgeye göre daha yaygındır.

Davul zurna, Doğu Karadeniz’de meydan törenleri, düğün, yayla şenlikleri gibi geniş ve açık alanların oyun çalgısıdır. Bölgesel özelliği her iki çalgının da Anadolu’da bilinenlerinden daha küçük yapılmasıdır. Boyutları bağlama kullanımındaki dağılım gibi batıdan doğuya doğru gittikçe küçülmektedir. Bir Ordu davulu ile Sis Dağı’nda çalınan davulu yan yana getirseniz hacimlerinin oranı yarı yarıyadır. (s. 163-164)

Yörede eskiden beri çalınan kavalın günümüzde yok olmaya yüz tutması küçükbaş hayvancılığın yok olmasıyla paralel olmuştur. Çoban kavalı denen bu çalgı, çobanlıkla birlikte hayat bulurmuş.

---

Korkmaz, Mehmet Akif. Türkü Türü ve Doğu Karadeniz Türkü Kültürü. Yüksek Lisans Tezi. Hacettepe Üniversitesi. 2006

Banu Günay Güngör - Rize Yöresi Halk Oyunlarının Hareket Açışından İncelenmesi

Rize Yöresi Halk Oyunlarının Hareket Açışından İncelenmesi - Özet

Türk Halk Oyunlarının bu güne kadarki zenginliği ve çeşitliliği, onun kendi içerisinde çeşitlenmesine, belli kriterler açısından da “tür”lere ayrılmasına ön ayak olmuştur. Horon, Bar, Karşılama, Zeybek gibi isimler, Türk Halk Oyunlarındaki bu türlerden bazılarını ifade eder. (s. 1)

Çoruh boyları, Rize bölgesindeki Kolk kavmi ile komşu sınır oluşturmuşlardır. Bu yüzden Rize bölgesinin adı tarihte ilk olarak Urartu Kralı II. Sardur’un M.Ö. 765 yılından az sonra, Kars’ın kuzeyindeki Çıldır Gölü’nün güneyinde, Taşköprü Köyü üstündeki kayalıkta kazdırdığı çivi yazılı kitabede, KULKİ-KULKHA adı ile, Yunan kaynaklarında da KOLK-KOLDİT olarak geçmektedir.” (Fahrettin Kirzioğlu, 1953. Kars Tarihi, s.36-41 İstanbul.) (s. 3-4)

Horon Tanımı ve Oyunların Oynanış Şekli
Erkeklerin oynadığı horonların figürleri daha serttir. Oyunların son bölümlerine doğru hareketler hızlanır.
Oyunlarda horon başı veya horon çeken kişi oyunu yönetir. Oyun içinde komutlar veya uyarmalar vardır. Bunlar: Dik oyna dik, al aşağı al, yürü yürü, al geri al, yaylan yaylan, at belini at, kalk oyna, savuş savuş, gel içeri seslen, al oyna yüksek, hop hop gibi sözlerle yapılır. (s. 9)

Erkekler el dokuması şayak kumaştan “zıpka(zıvka)” giyerler. Alt kısmı baldırı saracak şekilde dar, üst kısmı geniştir. Zıpkanın uçkur denilen kısımları kendir ipiyle düğmelidir. Bele bir kuşakla bağlanır. (s. 10)

Zıpkanın üstünde yine aynı kumaştan, basene uzadıkça genişleyen (kruvaze), el örme biyelerle süslenmiş, uzun kollu “Cepken” giyerler.

Cepkenin içerisine; açık olan kısmı boğaza kadar düğmeli, hakim yaka ve kolları manşetli “gömlek” giyilir. Mintan veya içlik de denir.

Erkekler zangal adı verilen, yünden örülmüş çorap giyerler. (s. 11)

Aksesuar olarak belde köstekli saat, boyunda muska ve hamail kullanılır.
Bedende fişeklik önem taşır. Bazı erkekler tüfek silmek için yağdanlık takar. Yağdanlıklar tunçtan madeni kaplardır. (s. 12)

Kadınlar; kadife, basma veya poplinden yapılma düz entari dedikleri giysiyi giyerler. Robalıdır ve sutaşı ile süslendirilmiştir. Hakim yakalı ve uzun kollu bir giysidir. “Foga”(Forka) olarak adlandırılmaktadır.

Kadınlar beline şal kuşak bağlar. Yün dokumadır. Şal kuşak, üçgen yapılarak bağlanır. (s. 13)

Şal kuşak bağlandıktan sonra “Kokneç” (koknuç) olarak tabir edilen önlük takılır. Sutaşı ile süslendirilmiştir.

Sahil kesiminde giysi üzerine örtü olarak belden aşağı çeşan(Keşan-Dolaylık) ve peştamal takarlar.

Yüksek köylerde dolaylığın yerini, iklimin sert oluşu dolayısıyla şal kuşak alır.

Kadınlar başlarına siyah çember ve renkli poşi bağlarlar. (s. 14)

Oyunlarda Kullanılan Terimler
Fora: Oyun içerisindeki türkü söylenen bölümdür. Horoncu “Forası var” dediğinde türkü veya atma türkü (karşılıklı atılan, söylenen türkü) söylenir. Horon yavaşlar.
Horon Tutuşu: Kollar vücudun yanında veya dirseklerden kırıkken, ellerin tutulmasıdır.
Yüksek Horon: Ellerin horon tutuşlu olarak baş hizasından yukarıya kaldırılmasıdır. (s. 17)

Hemşin Horonu
7 zamanlıdır. Ritmik Değer:7/8 ( 2+2+3 )
Hareket biçimi: Dizde yaylanma, sağa- sola basma.
Oyun formu: Daire veya yarımay şeklinde oynanır. Oyun sağa ve sola doğru hareket eder.

Rize Horonu
10 zamanlıdır. Ritmik Değer:10/8 ( 2+3+2+3 ).
Hareket biçimi: Dizde kırma ve geri çekme, sağa basma.
Oyun formu: Daire veya yarımay şeklinde oynanır. Oyun sağa ve sola doğru gider.

Bakoz (Bakos) Horonu
7 zamanlıdır. Ritmik Değer:7/8 ( 2+2+3 )
Hareket biçimi: Dizde yaylanma, dizden ayak atma, dizde geri çekme, çift basma.
Oyun formu: Yarımay

Ortaköy Horonu
7 zamanlıdır. Ritmik Değer:7/8 ( 2+2+3 )
Hareket biçimi: Dizden ayak çekme, dizden ayak atma
Oyun formu: Daire, yarım ay

İki Ayak ( Çift Ayak ) Horonu
7 zamanlıdır. Ritmik Değer:7/8 ( 2+2+3 )
Hareket biçimi: Dizden ayak çekme, dizden ayak atma, diz kırma
Oyun formu: Yarım daire (yarım ay) formu

Papilat Horonu
10 zamanlıdır. Ritmik Değer:10/8 (2+3+2+3)
Hareket biçimi: Basma, sağa-sola yürüme, diz kırma, diz çekme
Oyun formu: Daire

Çinçiva Horonu
4 zamanlı ve 6 zamanlıdır. Ritmik Değer: 4/4 ( 2+2), 6/4 (4+2)
Hareket biçimi: Basma, diz çekme, sağa-sola kayma
Oyun formu: Yarım ay, daire

Çarışka Horonu
5 zamanlıdır. Ritmik Değer:5/8 (2+3)
Hareket biçimi: Basma, diz çekme, belden öne eğilme
Oyun formu: Daire

Kaçkar Horonu
5 zamanlıdır. Ritmik Değer:5/8’liktir. (2+3)
Hareket biçimi: Basma, ileri-geri yürüme, dizde yaylanma
Oyun formu: Daire (s. 90)

Sonuçlar
Oyunlarda; basma, çift basma, yürüme, diz çekme ve diz kırma kullanıldığı tespit edilmiştir. Basmalar çoğunlukla tabandadır. Çift basmaların ise dizler kırılarak uygulandığı tespit edilmiştir.
Vücuttaki kol hareketlerinin, tüm oyunlarda ön planda olduğu 3 farklı kol çeşidi tespit edilmiştir:
-Horon tutuşu eller aşağıda (kollar düz)
-Horon tutuşu eller belde (kollar dirseklerden kırık)
-Horon tutuşu eller yukarıda (kollar düz, baş hizasının üzerinde)

---
Günay Güngör, Banu. Rize Yöresi Halk Oyunlarının Hareket Açısından İncelenmesi. Yüksek Lisans Tezi. İTÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 2006


İhsan Topaloğlu - Rize Folklorunda Tulum Horon ve Düğünler

İhsan Topaloğlu - Rize Folklorunda Tulum Horon ve Düğünler

Trabzon ve Artvin yörelerinde kullanılan gaydaya yerlilerin tulum isminden başka bilhassa, deri büyük olursa guda veya goda denilmektedir. Goda ismi aslen tulumdur. Derinin ağızlık kısmına goda, asıl deri kısmına da gövde adını vermişlerdir. (s. 7)

Nav kelimesi Farsçada içi oyulmuş odun anlamına gelmektedir.

Rize ve Artvin ilimizin bir simgesidir. Türkiye Topraklarının son noktası olan Gürcistan’dan başlayıp, batıya doğru Hopa, Arhavi, Fındıklı, Ardeşen, Çamlıhemşin, Pazar ve Çayeli (Bazı kesimlerinde) ilçelerinin özel enstrümanıdır. Çayeli ilçe sınırından (Kemerden) sonra tulum yerine kemençe çalınmaktadır. (s. 17)

Horonu bir genç ya da erkek oyunu sanan görüşler temelinde yanlıştır. Gençlerle yaşlılar, kadınlarla kızlar hiç bir ayırım güdülmeden horonda yer alırlar. (s. 29)

Hemşin horonları
Hemşin horonları sert ve keskin hareketlerle doludur.
Hemşin'de oynanan oyunlar üç gurupta toplanır. Bunlar ise, sadece erkeklerin oynadığı horonlar. Sadece kızların oynadığı horonlu oyular. Bir de hem kız, hem erkekli karışık oyunlardır. Bu oyunlardan kız horonlarında çok çeşitli el, kol ve ayak hareketleri olmasına rağmen, kollar omuz hizasından yukarıya geçmez. (s. 35)

Horonun bir idarecisi vardır. Horunu çavuş, horoncunun başı ya da horon başı yönetir.
Ancak tulumla oynayan oyunlarda, bazen nefes aralarında tulumcu da bu görevi yapabilir.
Hemşin halk oyunlarında komut vermek önemli bir durumdur. Daha kurarken oyun oynayacakların oyun meydanında gelenler için "Eşkiin, Eşkiiin" diye seslenirler. (s. 37)

RİZE'DE OYNANAN HORONLAR ve FİGÜRLER
ACABAT
Acabat bu adı Hacabat (Hacabit - Rize - Pazar - Şubaşı Köyü) şeklinde telaffuz ettikleri de olur. Rize bölgesi köy horonlarından olup, türküsü vardır. O bölgenin yalı (sahil) köylerinde deniz hatırası kokan şunun gibi türküler ayrıca işitilip, horona katılır;
Aşçı hala ayar ayar
Bir kepçe kor iki sayar
Onun ile can mı doyar?
Heyamol Heyamol helesa
Yele sa heymeli hesa hesa hay.
Kısacık motifin baştan sona tekrarlanmasından ibaret havası iki vuruştu ve canlıdır. Bu Hacabat horonun esasta Sıksara horonu dediklerini söylediler.

Açılsın Demirkapı
Rize ve dolayının birli ve ikili oyunlarındandır. Köçek oyununu düşündürür. Çoğunlukla tek oyuncu tarafından yürütülür.

Alika Horonu
Tulum eşliğinde oynanır. Dört değişik figür söz konusu olup, figürler arası geçişler ani yapılmaktadır.
Bu horon Pazar ilçemize aittir.
Özellikle laz kesiminde oynanmaktadır.

Atlama Oyunu
Atlama oyununu genelde erkekler oynar.
Oyun figürleri altı sayılıktır. Halay adımı gibi oynanır. İki ayak horonunun atlayarak yan adımların daha açık ve uzun atılarak ve vücutça da sıçrayarak oyun figürlerine ekleme yapılmıştır.

Anzer Horonu
Eller havada iki defa ileri çömelme şekli yaparak esnenir. İki defa normal geri adım atılır. Üç kez tekrarlandıktan sonra eller ileri doğru uzatılıp geri esneyerek aşağı inilir. Normal şekle inip yine ileri geri çömelme hareketi yaparak türkü söyleme için fora denilir.
Hemşin oyununun tamamen bir benzeridir. Bir şey var noktalı dedikleri, eller havada iken, sol ayağının parmak ucunu ileri vurup geri çekmektir. Onun için noktalı anzer denilmiştir.

Bakoz
…adı Yamaçdere olarak değişen Bakoz Köyüne izafe edilmiştir. Tulumcuların bu köyden daha çok çıkması ve düğünlerde sabaha kadar horon oynamaları Bakoz horonun isim olmuştur.
Bakoz horonu Yüksek Hemşin Horonunun bir benzeridir. Ağır oynarlar. Figür olarak da kollar aşağıda üç defa içeri vurulduktan sonda (kırık) sola doğru eller aşağıda, sola doğru gidilir.

Bıçak Horonu
Bıçak horonu sıksaray oyununun bıçakla oynanan değişik bir versiyonudur. Kemençenin eşliği ile iki oyuncu tarafından oynanır. İki arkadaş el ele tutuşup, dostça oynarken, birbirinin elini bırakır ve ayrı ayrı oynamaya başlarlar. Tekrar birleşip bu sırada nara atar ve silahını çeker. Bu silah kamadır. Çömelerek ve ayakta sıksaray ezgisi ile çabuk ve hareketli figürler yapar. Bu taraftan kama ile oynarlar.

Büyükoğlu Horonu
Büyükoğlu horonu komut verilir, kollar havaya dikilir. İleri ve geri esneyerek sağa doğru adım adım gidilir. Komut verilince kollar ileri uzatılıp geriye sallanır. Aşağı inince üç adım sağa gidilir. Ve geri sola üç adım gelinir. Bu hareket üç defa tekrar edildikten sonra yine kollar havaya dikilir. Aynı şekilde ileri geri esneyerek devam eder. İkinci komutta ise, aynı şekilde hareketler edilir. Komut verilir ve fora denir.

Çarişka Horonu
Çar oyunu demektir. Kars bölgemizin çizme esareti yıllarında (1916-1918) acı bir hatıra halinde daha ziyade Kurtuluş şenlik ve bayramlarda oynanır.
Bu horon yorgunluğu atma horondur ve yavaş oynanmaktadır.

Sçano Horonu
Çamlıhemşin ilçemize bağlı Topluca Köyünün eski adıdır. Sçano horonu ağır oyunlar içinde tulumla oynanır.

Hemşin Horonu
Hemşinlilerin yayla yolunda oynadıkları horondur.
Horondaki figürler duraklama ve tekrar şeklinde olduğu için bir göçün konaklamayıp, tekrar yola devam etmesini hatırlatır.

Memetina Horonu
Mehmetvari veya Mehmetçe anlamına gelir. Şenliklerde Memeti (Mehmet) adına bir horoncu başının bazı figürleri değiştirerek oynatılmasından dolayı bu ismi almıştır.
Üç figürlü olup son derece hareketli bir oyundur, tulumla oynanır.
Bu horonda at şahlanmasını andıran bir oyundur. Kollar havaya sağlı sollu bir oyundur.

Palakçur Horonu
…kız horonudur. Eller oldukça yüksekten sallanarak ileri geri esneyerek, komut verilene kadar, komut verilince üç defa hızlı biçimde ileri sağa doğru atlanır. Yine aynı şekilde devam eder, iki üç komuttan sonra fora denilir.

Rize Hemşin Horonu
Birinci bölümde, önce sağ ayak öne atılarak tekrar yerine gelir. İki kez tekrarlanır. İki kez de sağ ayak vücutla birlikte sağa dönülerek eski hale gelinir. İkinci bölümde, birinci bölümdekinin aynısı kollarla eşlik edilerek tekrarlanır.
Üçüncü bölümde komutla "Kalk oyna" kollar havada ayak öne atılmadan sağ ayakla başlanır. Sağ ayak iki kez, sol ayak bir kez vurularak sol ayak yarım daire çizerek yanına gelir. Hafifçe sağa doğru yol alınarak oyun ikinci komuta kadar sürer.
Dördüncü bölümde kollar havada iken "ses ve savuş" komutuyla kollar vücutla birlikte öne eğilirken sağ bacak öne atılır, iki kez esneme yapılarak, kolları kendine doğru çekerken sesli olarak " İh uh" diyerek savulma hareketine geçilir. Savuşma üç adım ileri üç adım geri gelerek yapılır. İleri giderken kollarla ayak hareketine uyum sağlanır. Geri gelirken, bir sağ, bir sol yaparak son ayak atışta, dizden hafif yükselerek kollar da yukarıda kaldırılır.
Sola doğru üç adım gelince "Git da geri bas" komutuyla üç adım İleri atılarak vücutla birlikte sola (geriye kollar aşağıda) dönülür. Aynı hareketlerle sol ayak bir kez sağ ayak iki kez yere vurulup, sağa doğru ilerlenir. Sol ayağı yere vururken, vücut belden yukarısı yere paralel eğilir. Sağ ayakla birlikte doğrulur. "Ses ver savuş" ve sırasıyla "Kalk oyna" komutlarıyla oyun devam eder ve bitme aşamasına gelir. (s. 54-55)

Papilat Horonu
Papilat horonu İnsanı dinlendiren bir oyundur. Eller havada, yere inerken bir anda durulan bir oyundur.
Bu horon eski köy düğünlerinde evin hayat koridorda (Sçalomona'da) oynanırdı.

Rize İki Ayak Horonu
En yaygın halk horonudur. Buna düz horon ve Rize Kız horonu da derler.
Oyun sağ adımla sağ yana adım atarak başlar. Tüm figürleri altı sayılıktır. Sağ, sol, sağ adımla yana dizlerden esneyerek yürüme yapılır. Sol ayak öne fırlatılır. Sol ayak çekilir, sağ ayak fırlatılır. Aynı figür müzik cümlesi sonuna kadar tekrar edilir.
Müzik cümlesi başa dönüp sağ ayağa denk geldiği zaman figür değiştirilir. Aynı altı sayı ile erkekler ayaklarını yukarı çeker. Kızlar belden sağa sola esneyerek ayak uçları yere yakın basarak tekrar ederler.
Oyunun ilerleyen dakikalarında oyuna konsantre olan oyuncular taban basarak ve vücudu titreterek, kolları omuz ve daha yukarıya kaldırılarak aynı altı sayılık figürü hareketli bir şekilde sürdürürler.

Sallama Horonu
Tamamı ile ayak ritimlerine dayanan bir oyundur.
Sağ ayak yana bir omuz genişliğinde açılır. Belden sağa doğru ayakla birlikte esnenir ve solun yanına getirilir. Aynı şey sol ayakla yapılır. Sağa ve sola ayak açılıp getirilirken İki defa tabanlar üzerine çift basılır. Bu hareketler bir müzik cümlesi içerisinde olur.
Kollarla düşme yapılır, ayaklar yere vurularak sol ayak taban basarken sağ topuk sol çapraza doğru üç defa vurur. Her vuruşta sol taban üzerinde vücutla omuzlar sallanarak dönülür. Yine birinci figüre geçilir. Aynı hareketler sol ayakla da yapılır.
Sağa sola ayak açılarak oynanırken yine ayaklar yere vuruş yapar, sağ ayak öne basılarak iki kez öne (kollar omuzdan yukarıda tutularak) yürüyüş yapılır. Geriye iki kez çapraz koşu hareketi ile gelince ve iki defa çift basılır. Tekrar birinci figüre dönülür. Oyun süresince oyuna böyle devam edilir. Bu oyunda bazen ellerin bele konularak ve çift basmalarla ellerin İki kez alkış tutup oynandığı da görülür. Bu oyunda türkü söylendiği de olur. (s. 59)

Sıksaray Horonu
Bu oyun el ele tutuşan ikiden fazla oyuncu ile oynanan oyundur. Oyuncular birbirine yaklaşıp kemençenin titreşen nağmeleri ile birlikte titreyerek ileri ve geri on sayılık ritimle ayak ve vücut figürleri gösterirler. Bu figürler izlenmesi güç, anı hamleler ile devam eder.

Titreme Horonu
Rize'de tutulan bu horon çeşidi, Artvin'in Yusufeli ilçesinin mesela Sarıgöl Köyünde yıllardır daima tulum eşliğiyle on yüz erkek tarafından yürütülüyor. Esas figürü mütemadiyen vücudun bütün organlarını titreterek ürperti, ürperti, ürküntü kötü ruhlardan sıyrılmayı dileyiş gibi duygulan canlandırmak istiyor.

Yalı Horonu
Eller havaya dikilir. Yüzde yirmi beşlik sağa ve sola dönülerek arkadaşına yandan bakar şeklinde, beş on yarım adım giderek komut verilir. Eller önce ileri sonra geri esneyerek aşağı indirilir. Yine yanda arkadaşlarına sağa sola sallanarak oynanır. Fora komutu verilip rahata geçilir.

Yüksek Hemşin Horonu
Horondaki hareketler sürüsü başında üşüyen çobanın yaptığı ısınma hareketlerini andırır. Yüksek Hemşin horonu "Yık Aşağı yık" komutuyla kollar yere dik omuzlar topuk hareketiyle ayak parmak ucundan esneyerek oyun başlatılır.
"Al ver" komutuyla sağ ayak üzerinde esneyerek harekete kollar da eşlik eder ve hafifçe sağa ilerlenir. Sağ ayakla sağa ilerlerken ritmik olarak yerden keser, kollar dirsekten kırılarak sağ ve sol tarafa paralel hareket eder. " Beri bak zaa haa" diyerek üç kez içeri vurma hareketi yapılır. Ardından " Yaslan sağ sol" komutuyla, önce sola sağa ve sola sağ ayağı yere vurarak sol ayağı dizden esneyerek, kollar bacaklara yapışık tekrarlanıp, içeri vurma hareketine dönülür. Üç kez içeri vurduktan sonra "Yaslan tek vur" ve "savuş gel bana" komutlarıyla önce sola bir kez dönülüp sağ ayak vurularak savuşma hareketine geçilir.
Savuşma hareketinden sonra, "Kalk oyna" komutuyla birlikte kollar havada yere dik tutuşta ayak parmak uçlarında ve dizde yaylanarak oynanır. "Seslen vur içeri" komutuyla içeri vurma hareketi ve sağ sol vuruş tekrar içeri vurup bir kez sol vuruşla savuşmaya geçilir. Bu oyun ikinci bölümün tekrarıdır. (s. 65)

Horon ustası Cabir Dayı (s. 79)

RİZE'DE ESKİ KÖY DÜĞÜNLERİ
Eski düğünlerin özellikle Perşembe'yi takip eden Cuma günü düğünlerin en güzel günü sayılırdı.
…ayın tekli günlerinde düğün yapmak iyi değildi. Ayın son Çarşamba günleri de uğursuz sayılırdı.

Eş Bulma - Sevdalanma
Eski yıllar da eş seçmede fazla şansları yoktu. Eş seçimini aile büyükleri yapardı.
Evlilikler yakın çevreden yapılırdı.
Gelinlik kızın seçiminde öncelikle aileler arasında yapılmış yakıştırmalara yer verilirdi.

Erkek bir kıza sevdalanmışsa, o kıza hiç kimse yaklaşmazdı. Kız ve erkeğin bir birlerine gönülleri olduklarını belirtecek çok yol vardı. Erkek tez tez kızın çevresinde görünürdü. Kız da buna karşılık verirse sevdalık başladı demekti. Horonda sevdalılar kol kola horon ederdi. Eğer kızın kolunda yabancı bir erkek girerse kız horondan çıkardı. Erkeğinde aynı işi yapması beklenirdi. (s. 94)

Eğer kız mendilini erkeğin eline bırakır ve erkek de bunu kabul ederse sözlü gibi olurlardı.

Sevdalılar ille de evlenecek demek değildi. Kızı bin kişi ister, biri alır. Kız için uygun talipli çıkarsa anne, baba kızı evlendirirdi. Sevdalıların da yapabileceği bir şeyleri yoktu.
Nadiren görülen kız kaçırma dışında her iki taraf bu kadere boyun eğer.

Kız İsteme - Söz Kesme
…aile büyükleri kendilerine uygun gelin adayını belirler. Köyünde ileri gelenlerin fikrini de alıp, yola çıkarlardı.
Anne de babaya durumu anlatıp, kız istenmeye evin büyüğüne köy veya mahallenin söz sahipleri sözü dinlenen ile beraber bir kaç kişi gönderilirdi. Kız istenir eğer kızın babası izin verirse, kişiler bu sefer bir kaç gün sonra tekrar kız evine gidip gerekli şartlar konuşulurdu. O yıllardaki şartlar ise, başlık parası idi.

Bazı yerlerde kız istemeye akraba ile gidilirdi. Bu kız isteme olayı üç defa tekrarlanırdı. Kız verilsin verilmesin kıza danışılmazdı. Buna kızın ailesi karar verirdi. Kız verildiğinde hemen altın yüzük takılırdı.

Söz kesilip nişan takıldığında erkek tarafı mermiler atardı, istenilen kıza belli bir miktarda başlık parası verilirdi.

Sözü kesilen nişanı olan kız ve erkek kayınpederlerine gözükmez ve önünden kaçarlardı.

Nişan
Düğünde, anne hakkı, dayı hakkı, kardeş hakkı ve donanma hakkı alınırdı. Bunlar rakamsal olarak büyük meblağlar olmayıp, olaya ahenk ve renk katmak için cüzi miktarda olurdu. Tespit edilen bir günde alışveriş yapılacak bir yerde buluşurlardı.
Geline o günün modasına uygun olan takılardan, genellikle (çok eskiden) dilme fes, beşli, daha sonra zincir, bilezik, küpe, yüzük, saat ve alyans, iğne gibi altın eşyalar alınırdı. Takılardan sonra giyim kuşamla ilgili eşyalarda alınırdı.
Nişanda bazı köylerde sadece nikâh şerbeti içilip, üç, beş, yedi veya dokuz el silah atılırdı. Nişan töreni kızın babasının evinde olup her iki tarafın da yakınları davet edilirdi.

Düğüne Hazırlık
Düğüne bir hafta veya bir kaç gün önceden kızın çeyizlerini kızın tarafından üç beş kadın damadın evine götürürlerdi.
Odayı donatan yenge de kaynanadan bahşişini alırdı. (s. 98)

Gelinin Hazırlanması
Gelini hazırlama ve süsleme görevini, gelinin yakınlarından birisi, yani yengesi (düzencisi) hazırlardı.
Gelinin saçlarının önüne perçem yapıp ve yandan aşağıya doğru örüp, omuzundan sarkıtıp saçına da sim atılırdı. Çok eski yıllarda gelinlerin yanaklarına kiremit tozu, gözlerine de kömür veya tava karası sürülürdü.
Rize merkez ilçesine bağlı Ambarlık Köyünde, eski yıllarda gelinlik olarak pembe bir elbise giyilip, üzerine yün kuşak takılırdı. Ayrıca yün çorap giydirilip, başa da bir fes takılırdı. Yörede bu fese "Altın Fes" denilirdi.
Çayeli yöremizin bazı yörelerde ise gelinlik olarak "Krepdüşen" isimli elbiselik kumaş-derem kuşak ve duvak yerine de "Silecek" denilen ipek başörtüsü alınırdı. Çamlıhemşin yöremizde "Erham" diye tabir edilen gelinlik elbisesini giyerdi. Ayrıca "Kutnu" tabir edilen giysiyi de giyerdi. Yöreye özgü tençkap yapardı. "Eçakore" tabir edilen ve her iki de başa bağlanan çember olup, ağzı kapanması için, boyundan buruna takılan bir örtü idi. Bu örtü ise gelinin ağzını göstermezdi. Gelinin tenskaplı iken konuşması yasaktı.
Hemşin yöremizde gelin kadife foga giyerdi. Başına da "İran Şalı" diye tabir edilen bir örtü atardı. Gelin önde büzgülü, sırmalı, ipek bir elbise giyerdi. Arkadan öne doğru "Horasan Kuşağı" denilen bir kuşakla bağlanırdı. Bu giyim ise Hemşin Halk Oyunları kıyafeti gibiydi.
İkizdere ilçemize bağlı Sivrikaya (Kolçer) Köyü ve çevresinde gelinlik niyetine ipekli peştamallar kullanılırdı. Kalkandere ilçemizde ise, gelinlik olarak kara çarşaf ve onun altına gül kırmızı fistan giyilirdi. (s. 99)

Kına Gecesi
Damat tarafı gelin evine kına yakılması için kına gönderirdi. Her iki tarafta kına gecesi eğlenceli geçerdi. Rize'nin bazı yerlerinde ise, damat evinde her hangi bir eğlence yapılmazdı.
…kına gecesinde damat tarafında koç akşamı olurdu. Bu geceye damadın yakın akrabaları koç veya teke getirirlerdi. Bu geceye koçla geldikleri için koç akşamı da denir.
Bir çok kapı ev içine açıldığında seyirciler kapılardan bakardı. (s. 100)

Evin Şen Olsun / Kına Gecesi Türküsü
Şen anam şen babam evin şen olsun
Ben gidiyorum ben çıkıyorum yerler geniş olsun
Altun tas içinde kına koydular
Gümüş tarak ile saçını bozarlar
Analar babalar ne tez bezerler
Şen anam şen babam evin şen olsun

Atladum atladum çıktım eşiği
Kırılsun kırılsun kızların peşiği
Şen anam şen babam evin şen olsun
Ben gidiyorum ben çıkıyorum yerler geniş olsun
Kavak senin dal budağun kırılsun
Yapraklarun yere düşsün da çürüsün
Her gelen düğüncü eline kına koysun
Ne ettun yarumi ey kanlı kavak

Bir ay doğan şu karşıki tepeden
Şevkisi vapur pencerelerden bacadan
Uykusuz mi kaldun dünki geceden
Şen anam şen babam evun şen olsun
Ben gidiyorum ben çıkıyorum yerler geniş olsun

---

Geline kına koyduk
Ağla kızın annesi
Yarun akşam bu vakit
Sevunir kaynanasi

Bu eğlenceler bu sözler
Sizedur gelin baci
Mutluluklar dileruz
Kalma darda ne aci

Gelinluk büyük şeref
Genç kızlarun ülküsü
Sevda ve gelinlüğün
Vardur nice öyküsü

Gelun uşaklar gelun
Evum açıktır size
Kız bizum uşak bizum
Kusur bulmayız size... (s. 101

Düğün Gün
Damat tarafından olan kadınlar gelin için bohça hazırlardı. …gelinin o gün giyeceği gelinlik vs. elbiseleri bir bohça içerisinde damat tarafından gelin evine getirirlerdi.
Bu kişilere yöremizde uşak kolu denilirdi.
…damat tarafı kalabalık bir halde gelini almaya giderlerdi. Bu gruba düğüncü denirdi.
Gelin evine yaklaştıkça sık sık silahlar atarlardı.
Gelin donatıldığı zaman donanma hakkı donatanlar tarafından istenirdi.

Gelini çıkarma zamanı gelince gelinin kardeşleri odanın kapısını kesip bahşiş isterlerdi.
Gelinin parmağına yüzük takmadan gelin dışarıya verilmezdi. Yüzük takıldıktan sonra hayırlı dualarla ve gelin çarşafına sarılmış olarak, kapıdan çıkarken koltuğuna bir Mushaf (Kur'an-ı Kerim) konurdu.
Damadın babasına gelin teslim edilirdi.
Damadın babası da gelin evinin ahşap kapısının her iki tarafına bıçak saplardı. Bu hareketin anlamı ise damadın evlilik içinde bağlanmaması içindi
Gelinin ardından ağlamak iyi sayılmamaktadır. Gelinin sağında ve solunda ablaları ya da kız kardeşleri, yoksa yengeleri ya da amcasının kız kardeşleri dururdu. Bunların bir kaçı geline erkân öğreten, yenge (nedime) durumunda olurdu. Gelin tarafının davetlileri geline refakat etmez. Gelin evden ayrıldıktan bir müddet sonra ayrı bir grup halinde evden çıkarlardı. Çok eski yıllarda gelinin annesi ve babası damat evine gitmezlerdi.
Gelini ata kayınpederi tarafından bindirilirdi. Arkaya da yenge denilen akraba ayrı bir ata bindirilirdi. Büyükten küçüğe doğru sıralanırlardı. Gelin babasının evinden çıkıp koca evine gidinceye kadar, köy delikanlıları yolu keserdi. Yolu ip germek veya sırık koymak suretiyle yol kesilip bahşiş alınırdı. Yol kesenin belinde silah olurdu. Bahşişini alınca yolu açıp silahları atardı.

Damadın evine ortalama iki yüz metre kadar yaklaşınca gelin tarafı dururdu. Gelinin yengesi (nedimesi) buradan öteye gidemem deyip düğün alayını durdururdu.
Gelin tarafı çok nazlı olup, bazı isteklerin yerine getirilmesi istenirdi. Akla gelmedik bir sürü istekler olurdu. (s. 105)

Çok eski yıllarda gelin kocasının evinin kapısı geniş ise atla girerdi.
Gelin kapı girişinde kaynana, asma dalına bastırıp öyle içeri alınırdı. Yeni çiftlere de şerbet içirilirdi. Burada asma dalına basmak uzun ömürlü olması ve şerbet İçirmeleri de mutlu ve tatlı geçinmeleri içindi.

Eski yıllarda geline takı olarak genellikle beşli, çeyrek ve yüzük gibi takılar takılırdı. Ayrıca bir de küpe ilave edilirdi.

Geline ziynet eşyası yakınlara verilen bir bohça idi. içinde olan malzemeler ise gelinin babasının parasal durumuna göre değişirdi. Yörede genellikle bohçasına kızın çıkmaları denirdi. Bunlar ise, kendir bezinden peşkir (Yağluk) Feretiko çarşaf, elle örülmüş koyun yününden ortalama elli çift çorap getirilirdi. Bu çoraplarda damat tarafına dağıtılıp çorap alanlar da geline takı takardı. (s. 121)

Düğün günü gelin ve eniştenin nikâhını cami hocası kıyar. Nikâhta gelin ve damat bulunmaz. Onların yerine vekilleri bulunur. Her iki kişide ailesinin yakınları olur. Bunlar abdestli olmalıdır. Nikâhta bazı şartlar ortaya konur.
Gelinin boşanması durumunda geline verilecek para ve mal miktarı konuşulup uygun bir miktarda anlaşılınca hoca nikâhı kıyar. (s. 122)

Nikâh kıyıldıktan sonra ve gece verilen horon molasından sonra gelinin odasında enişte sofrası kurulur. Her yöreye göre enişte sofrası kurması değişikti. Rize yöremizde buna sofra kesme, mangalcılık ve mağerlik denilmektedir. Enişte sofrasında bazı yerlerde ise, bir bardak şerbet bir iki dilim baklava ve bir parça ekmek bulunurdu. (s. 123)

Düğün dağıldıktan sonra, bazı yerlerde ise gelinin en yakını bir veya iki bayan orada kalırdı. Gelinin ortama alıştıktan sonra onlarda oradan ayrılırdı.

---
Topaloğlu, İhsan. Rize Folklorunda Tulum, Horon ve Düğünler. Rize 2005