3 Ocak 2018 Çarşamba

Mehmet Akif Korkmaz - Türkü Türü ve Doğu Karadeniz Türkü Kültürü

Türkü Türü ve Doğu Karadeniz Türkü Kültürü - Özet

…bölgenin genel, dar ve özel türkü kültürü çalışmaları, zamana ve şartlara son derece bağlı bir kültür…

Türk halk edebiyatında her çeşitten tür ver biçime sahip karakteriyle belli bir ezgiye bağlı sözlü ürünlere türkü denmiştir.

Karadeniz’in kuzey ve güney kıyılarında, MÖ 5. yüzyılda halk müziği ve onun icra edildiği şenliklerden bahseden gezginler vardır (Ascherson 2002: 89).

Bölgenin türküleri hakkında yapılan çalışmalar Cumhuriyetle başlamıştır.

Bu konuda ilk defa bilimsel amaçla türkü örneklerini çalışan Kunoş’tur.
(Kunoş’tan alıntı) Budin Türküsü, bir Türk ağzından ilk defa işittiğim beyit (türkü) şöyle idi:
Ötme bülbül ötme, yaz bahar oldu
Bülbülün figanı bağrımı deldi
Gül alıp satmanın zamanı geldi
Aldı Nemse (Nemçe) bizim nazlı Budin’i

Çeşmelerde abdest alınmaz oldu
Camilerde namaz kılınmaz oldu
Mamur olan yerler hep harâb oldu
Aldı Nemse (Nemçe) bizim nazlı Budin’i

Budin’in içinde uzun çarsısı
Orta yerde Sultan Ahmet Camisi
Ka’be suretine benzer yapısı
Aldı Nemse (Nemçe) bizim nazlı Budin’i

Budin’in içinde serdar kızıyım
Anamın babamın iki gözüyüm
Kafeste beşli kınalı kuzuyum
Aldı Nemse (Nemçe) bizim nazlı Budin'i

Cephane tutuştu aklımız şaştı
Selâtin camiler yandı tutuştu
Hep sabi sübyanlar ateşe düştü
Aldı Nemse (Nemçe) bizim nazlı Budin’i

Serhatler içinde Budin’dir başı
Kan ile yoğrulmuş toprağı aşı
Çerkeş Alemdardır şehitler başı
Aldı Nemse (Nemçe) bizim nazlı Budin’i

Kıble tarafından üç top atıldı
Perşembe günüydü güneş tutuldu
Cuma günüydü Budin alındı
Aldı Nemse (Nemçe) bizim nazlı Budin’i (s. 6-7)

On üç yıl Türkler arasında esir yaşamış Macar-Sırp asıllı Bartholomaeus Georgievıc’in, bu esaretten sonra Türkler hakkında 1544 tarihli yazısında okullar bölümünde Türklerin müziklerinden de bahseder.
Âşık tarzı bir dil ve üsluba ait karaktere sahip olduğu sanılan bu dörtlük hakkında yapılan yorum, türkü türünün belli özelliklerinden bahseden en eski kaynaktır.
Bir iken beş on eyledim derdumi
Yaradan’dan istemişem yardumi
Terk eyledum zahmanumi yurdumi
Neyleyeyim yenemezsem gönlümü (s. 14)

Atatürk döneminde Cumhuriyet millî bir kültür politikasına sahiptir ve bunu kurduğu müesseselerle göstermiştir.
Halk Evleri (1932-1951)
Artvin’de “Çoruh”, Giresun’da “Aksu, 1933-1947”, Trabzon’da “İnan” Ordu’da “Ordu” dergilerini çıkarmış, bu yayın organlarında makaleler, derleme ürünler neşretmiştir. (s. 20)

Halk müziği çalışmalarındaki tespitlere göre türküler halkın malıdır. Bu yüzden, yaratıcısı belli olsun olmasın, herkesin malı olmuştur.
Halk ezgileri gündelik hayata bağlı fırsatlar içinde çalınır. Bunlar işten düğüne, ayrılıktan sevdalığa ait her türlü fırsattır. (s. 28)

Halk şarkısı ve müziğinin oluşumu çok biçimlilik esaslarına bağlıdır. Onu ya bir kişi ya da bir grup düzenlemiş olabilir.
Halk müziği ve şarkısı her zaman bir ulusa, bir kültüre ya da belli kişilere bağlıdır. (s. 31)

Müzikte kullanılan alet ve aletler o müziğin tanımına ve hangi kültüre ait olduğunun belirlenmesine yardımcı olur. (s. 32)

TÜRKÜ TÜRÜ
Türklerin şiir geleneğinin kökleri Türk boylarının tarihi kadar eskidir. Epik destanlar kökleri itibarıyla en eski sözlü şiir türüdür. Destan türüne ait bilinen en eski manzumenin yazıya aktarılmış parçacıkları bugün elimizdedir. Alp Er Tunga, tarihin hafızalarına bu sagu ile kaydolmuş ve böylelikle ölümsüzleşmiştir.

Sözlüklerde türküye verilen karşılıklar, onun Türk isim kökünden türediğine işaret etmektedir. “Hece ölçüsüyle yazılmış ve halk ezgileriyle bestelenmiş manzume” demektir. (s. 36)

Türküler sözlü kültür ortamında doğar ve yaşar. Bir türkü ezgisi mani ve destan gibi başka yaratımlarda da ezgi olarak kullanılır. Sözleri başka olma dışında biçimi ve ezgisi aynı olan türküler de çoktur. Aynı yörede bir ustanın dilinde söylenmiş bir türkü başkaları tarafından değiştirilerek yeni bir “türkü” bile oluşturur.

Türkülerin söylenmesinde kullanılan Türk Halk Müziği ezgileri yapı bakımımdan uzun hava (usulsüz) ve kırık hava (usullü) olmak üzere ikiye ayrılır.
Kırık hava; belirli bir dizisi olan ve bu dizi içerisinde belirli bir usulle seyreden ezgileridir. Kırık havalar, işlev, anlatım ve söyleniş biçimi gibi çeşitli unsurlara göre zeybek, bar, horon, karşılama, kol oyunu gibi değişik isimler alırlar. Uzun hava; belirli bir dizisi olan ve bu dizi içerisinde belirli seyri bulunup, serbest bir ağızla söylenen ezgileridir. Hem yöreden yöreye, hem de okunuş üslubu bakımımdan uzun havalar da bozlak, hoyrat, gurbet havası, divan, yol havası gibi formlara, biçimlere ayrılırlar. (s. 48)

Düz kafiye örgüsünün Doğu Karadeniz türkülerinde ağırlığı çok açık biçimde görülebilir. (s. 52)

…yörede göze çarpan bir kafiye dizilişi de 7 heceli kavuştaksız mani yapısına sahip türkülerin genellikle ilk dörtlüğündeki “x a x a” şeklindeki kafiye örgüsüdür.

Doğu Karadeniz ölçülü türkülerinde 7, 8 ve 11’li hece ölçüsü kullanılmıştır. Bunların yanında az da olsa uzun havalar ve serbest (ölçüsüz) biçimler de vardır. Doğu Karadeniz’in en yaygın yedili biçimlerine ait ölçüler dışında 12, 13 ve 14’lü gibi değişik hece kalıpları da kullanılmaktadır. Atma türkü (karşı beri) gibi karşılıklı söylenen türler özellikle bu mani biçimi ölçüde olduğu kadar hacim ve kompozisyon bakımından da maniye benzemektedir. (s. 55)

Doğu Karadeniz’in doğu ucuna doğru Rize merkez olarak baktığımızda kavuştaksız türkü yapıları ağırlıktadır. Artvin’i saymazsak doğusundan batısına bir hat çizdiğimizde birbirine bağlı halkalar halinde dizilmiş, Karadeniz’e ait bu türkü yapısını fark edebiliriz. Trabzon ve Giresun’un doğusu mani dizisi türkü yapısında geçiş bölgesidir. Karma yapı özellikle Giresun’dan başlayarak Ordu’da son bulur. Türkülerin diğer bir yaygın şekli olan mani dörtlüklerinden oluşma, Rize merkezli atma türkü geleneğinin de köklerinde durmaktadır. Burada, dörtlüklerin arka arkaya kullanımında bir anlam bütünlüğü yoktur. Belli kalıpların sonradan o ortamda söylenirken bir araya getirilmesi söz konusudur. Atma türkü merkezli Rize bölgesinin türkü yapıtları kavuştaklı yapılardan farklı
Durmaktadırlar. (s. 58)

Sözlü kültür sürecinde iletişimin ve sözlü kültürün türküler üzerinde her bakımdan tesiri vardır. Canlılar arasında seslere bağlı iletişim kurmanın iki aracı vardır: ses (ton) ve melodi.
Konuşan iki insan arasında da dolaysız ilişkiler sağlayan şey, bu sesin düzenlenişidir. İletişim, sözün melodisi, ritmi ve ses ahengi, vücudun top yekûn hareketleri ve kas durumlarıyla birlikte ruhî ve fikrî bağlantılarının çalışmasıyla ortaya çıkar. (s. 60)

Türkü yakmak, onu ortaya koymak genellikle mahalli sebepler ile bağlantılıdır. O yörede olan veya yöre dışından olan ama bir şekilde başka bir yerden gelmiş haberler türkü yakmaya sebep olabilir.
Genç birinin vurulması, taze gelinin ölmesi, kız kaçırma, askere gitme, gurbet, özlem, iş hayatı, yayla göçü, memleket gibi konular Doğu Karadeniz türkülerinde işlenen konular olmuştur.

Sözlü ortam türkü yaratıcılarının yetişme sürecini de kapsar. Sözlü kültür ürünleri geleneksel olarak birinden diğerine aktarılarak öğrenilir. Belli bir birikim kazanana kadar ustaları taklit ederek çıraklık yapmak geleneksel öğrenme süreçlerindendir. (s. 61)

Sözlü kültürün etkilerinden biri de türkülerin varyantlaşmasına zemin hazırlamasıdır.
(türküyü) …kim daha iyi sahip çıkıyorsa, kim daha önce TRT’ye göndermişse, kim daha önce plâk veya kaset yoluyla kayıt yaptığını gösterebiliyorsa onu kendi yöresinin malı olduğunu iddia etmektedir. (s. 62)

DOĞU KARADENİZ’DE TÜRKLER VE TÜRKÜLER
Bölge topografyasının nüfus hareketlerine güney kuzey istikametinde imkân tanımaması ve göçebe Türkmenlerin daha çok yaylak alanları tercih etmeleri sebebiyle, ilk Türk yerleşiminin, fetihlerle beraber güney istikametinden olduğu dikkate alınacak olursa, kırsal alanın sahil kesiminden çok daha önce Türk yerleşimine açıldığı anlaşılmış olur. (s. 69)

Hititlerin Karadeniz kıyılarına indikleri, hatta burada büyük kentler kurdukları (Tellioğlu 2004: 6) tahmin edilmektedir. Araştırmalar, bu gelişmenin MÖ III. bin yılın ilk yarısından MÖ II. bin yılın sonlarına kadar olan zaman diliminde meydana geldiğini söylemektedir (Tellioğlu 2004:7).

O çağlarda bölgeye yerleşen kavimlerden ismi bilinen en eski topluluk Gaşkalardır.
…bu halktan sonra, bölgede Grek koloni çağı başlar.
Orta ve Doğu Karadeniz Bölgesi’nde MÖ. 400 yıllarında Kolhlar, Driller, Mossinoikler, Halibler ve Tiberenler gibi Karadeniz’in yerli halklarının yaşadığını Yunanlı tarihçi Ksenophon kaydetmiştir.
Doğu Karadeniz’de yerleşik Kimmer ve İskit gibi Asyalı topluluklardan Herodot da bahseder,

Anadolu’daki halk müziği zenginliğinin en önemli sebebi, farklı yollardan ve farklı zamanlarda Anadolu'ya gelen birçok Türk boyunun bir arada oluşudur. Çoğunlukla Oğuz-Türkmen kültürünün hakim olduğu yurdumuzun halk müziğinde yer yer Türkmen müziğinin genel yapısından farklı formlar gözlenmektedir.  (s. 70)

Giresun’da Tirebolu kasabasının Osmanlı belgelerine göre Diriboli olarak kaydedilmesi Kimmerlerin Driller boyuna, yine bölgede geçen Amazon Efsanesi de İskitlere işaret etmektedir.

Orman ürünleri ve balıkçılık sahasında son yıllarda verim azalmış, halkın geçim kaynaklarında etkisi kalmamıştır.
Hayvancılık bölgede yaşanan iç ve dış göçler ile son yıllarda yok olacak seviyeye kadar inmiştir. (s. 76-77)

Yörede 1643 tarihli kayıtlarda fındık bahçesi adından bahsedildiğine göre 17. yüzyılda artık fındık tarımının yapıldığını ileri sürebiliriz.

Çalışmamızda seçilen alan çok genel anlamda bir zincirin üç halkası gibidir.

(İrfan Gürdal’dan alıntı) Anadolu'da Kıpçak halk müziği dizilerinin en yoğun olarak görüldüğü bölge Orta ve Batı Karadeniz bölgesidir. Niksar merkez olmak üzere Tokat, Reşadiye, Ordu, Zonguldak, Sinop ve Bartın bölgelerinin türküleri çoğunlukla pentatonik karakterdedir. (Keltepenin Taşları, Müdür Beyin Yeşil Kürkü, Yaylalar, Ah Nenecuğum) Yine aynı yörelerde yaygın olarak kullanılan ikinci dizi de Kuman-Kıpçakların Avrupa'da yayıldıkları bütün bölgelerde yaygın bir dizi olup, minör kalıbına uygun bir karakterdedir ve bazı türkülerde klasik müziğimizdeki nikriz makamı kalıbındadır. (Kiraz Aldım Dikmeden, Yayladan mı Geliyon, Ben Giderim Batum'a, Sen Bu Yaylaları Yaylıyamazsın) içerisinde iki tane hicaz dörtlüsü olan ve batıda Macar minörü diye bilinen dizinin de Kuman-Kıpçaklarda yaygın olan dizilerle benzerliği dikkat çekicidir. (s. 80)

Atma türkülerde iki dizeli haneler görülmektedir. En yaygın hane biçimi de dört dizelilerdir. Haneler a-a-x-a düz kafiye, mani tarzı biçiminde örülüdür. Rize yöresinde yaygın karşı-beri veya atma türkü tarzında bu kafiye örgüsüne x-a-x-a daha çok rastlanmaktadır. Hece ölçüsü bakımından kemençe tarzına yatkın yedili ölçü oldukça sık, bunun dışında da sekizli ve on birli hece ölçüsündeki türküler de yaygın olarak görülmektedir. (s. 81)

Çok kesin çizgilerle birbirinden ayırt edilmesi imkânsız olsa da bölgenin doğudan batıya doğru Artvin-Rize’den oluşan kemençe ile tulumun, akordeon yanında çalındığı birinci türkü kültürü halkası vardır. Rize’nin merkezinden itibaren Trabzon ili merkezde kalmak şartıyla Görele’den sonra giderek etkisizleşen bir kemençe türküsü ağırlıklı türkü kültürü de ikinci halka olarak bölgeye bağlanmış olur. Giresun merkezden itibaren başlayan ancak kökleri Trabzon merkezine kadar inen ve doğuda tüm kıyı Ordu’sunu kuşatan bir karşılama oyun havasına bağlı müzik kültürü halkasıyla bu daire üçlenmiş olur. Üçüncü ve batıdaki son daire içinde kemençe türküleri, bağlama ile davul zuma müzikleri arasında batıya doğru gidildikçe cılız sesini duyuramaz durumdadır. Geçiş bölgesi Giresun’dan başlayarak davul zurna ve bağlama sesleri eşliğinde gelişen bir karşılama oyunu ezgisine bağlı türkü kültürü giderek canlanmaktadır. Bu ve başka gelişmeler türkülerin formunu hem metin hem de ezgi anlamında sınırlayıp etkilemektedir. Yörenin bütününde duyabildiğimiz en yaygın ezgi, türkülerden bağımsız çalınan davul zurnadır. (s. 81-82)

Rize yöresi türkülerinde mani biçimi ağırlıktadır. Bölgenin Giresun, Ordu ve Trabzon’dan ağırlığı mani biçimli tek dörtlük dizisinden kavuştaksız yapısı ile oluşturulan farklı bir türkü kültürü vardır. (s. 87)

Gurbet insan hayatının en eski sosyal temasıdır. Bu eski gurbet teması yörenin türkülerinde şimdilerde “sıla” yerine kullanılan “memleket” konularına kaymıştır. (s. 96)

Yörenin hayatına iz bırakan sosyal olaylar, mesela bazen Erkan Ocaklı’nın “Oy Nataşa Nataşa/Attın beni ataşa..." nağmeleriyle Asiye türküsünün yeni formunda yakılan sosyal bir ağıt olarak dinlenip sevildi. (s. 98)

Aşk ve Sevdalık Türküleri
Kına ve Tören Türküleri
Yergi Türküleri
İş, Meslek Türküleri
Gurbet ve Memleket - Sıla Türküleri

DOĞU KARADENİZ EZGİLERİ
Müzikologlar türkü ezgilerini usullü ve usulsüz diye iki bölüme ayırırlar,
Ritimli ve ölçülü türküler kırık hava yani usulle söylenir. Doğu Karadeniz’in en meşhur oyunu horan, karşılama gibi oyun ezgileri ile sohbet ve eğlencelerce çalınıp söylenen oturak havaları da usullü ezgilerdendir,
Usulsüz olanlara Anadolu genelini kapsayacak şekilde uzun hava denmektedir.

Doğu Karadeniz’de usullü, ölçülü yani kırık havalara yalı havası denir. Denizci havaları ve horon türküleri sahil şeridi boyunca iç kesimlere göre tercih edildiğinden yalı havası adını almıştır. (s. 112)

Ata Barı ve Artvin Yöresi
Artvin yöresinde ata barı (Artvin barı), cilveloy, Şavşat barı (çift jandarma), Hemşin horonu ve horon çeşitlemeleri geleneksel oyunlardır. Oyunlara ve türkülere sahil kesiminde tulumlar (gayda), iç kesimde ise davul zuma eşlik eder.
Bölgedeki oyunlardan barlar ve cilveloy türleri halay benzeri hareketleri, karşılıklı grupların türkü atmaları ile bilinmektedir. (s. 113)

Horon ve Karşılama Bölgesi Olarak Giresun, Ordu, Rize ve Trabzon
Danslar genellikle hareket ve çeviklik içermekle beraber kadın ve erkeğin beraber oynadıkları bölümde erkek figürleri kız figürleri ile aynı esneklik ve yumuşaklığa kadar düşmektedir. Ordu ezgilerinde;
Ordu'ya gelen kavimlerin büyük etkisi vardır. Bu nedenle Ordu folklorunun yüzde yüz kendinden gelme bir kaynağı olmamakla beraber, kavimlerin birbirleriyle kaynaşmasından doğan folklorik bir yapısı olduğu da inkâr edilemez. Ordu İli; horon, Kafkas ve halay oyunlarının etkisinde bir folklor yapısına sahiptir. Onun için oyunlarında olduğu gibi türkülerinde de seri temponun ılımlı havası vardır. "Metelik" ve "Ordu Karşılaması" Ordu iline ait oyunlardır ve daha ziyade düğünlerde, bayramlarda, eğlencelerde genellikle erkekler tarafından oynanır.

Giresun oyunları içinde en karakteristiği Giresun karşılaması ve horonudur. Horonu erkekler bölgenin meşhur çalgısı olan kemençe veya davul zurna ile oynarlar. Kadınlar ise eskiden kırsalda def, kemençe ile; şehirlerde de ud ve bağlama eşliğinde oynarlarmış. Horonlar düz horon, sıksara, sallama gibi, karşılamalar ise “Tüfekli Çandır Karşılaması”, “Bulancak Karşılaması”, “Çandır Çöplük” (karşılaması) gibi çeşitlere ayrılmıştır. Horon ve karşılamadan başka yörede fingil olarak bilinen metelik oyunu da, Trabzon merkezde kolbastı adını alan bir tür karşılamadır. Karşılama oyunu bölgenin Giresun ve Ordu sahil şeridinde ve de Trabzon’da kolbastı çeşitlemesiyle oynanır. Bu eskilerin deyimiyle köçek tarzında bir oyun olan karşılamadır. (s. 114)

(Giresun) Eskiden türkülerin icra edildiği imeci, düğün ve şenlik gibi ortamlardan biri de muhabbet denen kır eğlenceleridir. Anadolu’nun oturak dediği bu eğlenceler gözlerden uzak kuytu bahçelerde kadınlı ve içkili yapılırdı. Sazlı sözlü havalar çalınıp söylenir, içkiler içilir ve “kır garısı” denen köçek kadın oynatılırdı. (s. 115)

Sözlü rivayetlerden alınan bilgilere göre Görele Çavuşlu’dan Tuzcuoğlu Mehmet Ali'nin çaldığı horon müziği bugün Tuzcuoğlu horonu diye bilinir ve o, bu “anılan ezginin yaratıcısıdır.” (s. 116)

Giresun ve Ordu yöresinde geleneksel oyun havalarından bazıları şunlardır:
a. Horon havalarında Tuczuoğlu, Ağasar, Tamzara, Hasbal, Sıksara, Timiye, Horopcun gibi horon türlerinden bahsedilmektedir.
b. Yörede yol havası denen uzun hava türlerinden de Hasbal, Yürüme ve Tuzcuoğlu’nun adı geçemektedir.
c. İmece günlerinde çalınan havaları Ekin, Kazma, Fındık Toplama, Darı Soyma diye birçok ad altında toplayabiliriz. Bugün bu ortamların hiçbiri yaşamamaktadır.
d. Düğün hazırlıkları ve düğün içinde, kına gecelerinde çalınan ezgilere Gelin-Kına Havaları adı verilmektedir.
e. Atma ve Kesme Havaları, eğlence ortamlarında mani tarzında okunan yarışma havası taşıyan ve hüner gösterilen türkülerin ezgileridir.
f. Karşılamalar, muhabbet ortamlarından düğünlere kadar çok yaygın olarak çalınan havalardır. Giresun ve Ordu’da bugün halkın ve çeşitli oyun gruplarının oynamış olduğu karşılamalardan en meşhurları Tüfekli Çandır Karşılaması, Giresun Karşılaması, Bulancak Karşılaması, Ordu Karşılaması, Trabzon’da Kolbastı denen ve Giresun’da Fingil veya Kol Oyunu, Ordu’da Metelik adını alan karşılamalardır. Bunların her biri kol veya karşılama denen ezgiler ile oyunlarının varyantlarıdır. (s. 117-118)

Karşılamalar
Giresun yöresinin merkez ilçesi ile batıda Ordu sahili boyunca bölgenin temel oyun esasını oluşturan oyun biçimi karşılamadır. Oyun ismini konak karşılama esnasında karşılıklı oynamaktan alır ve bugün oyunu kız ve erkekler karşı karşıya oynarlar.

Kolbastı, Fingil ve Metelik Denen Kol Oyunları
Fingil havası çoğunlukla türkülü oyunlardır.

Horon ve Sallamalar
Kemençe veya davul zurna ile oynanan horanlar Giresun’da il merkezi ile Ordu yöresinden çok esas olarak Görele ilçesi ve çevresinde icra edilir. Görele’de yaygın olmasının sebebi büyük kemence üstatlarının Göreleli olmalarında ileri gelir.

Kız ve Erkek Sallaması
Kız ve erkek horonlarına “sallama” da denmektedir. Kızların horonu erkelerin taklit edilmesine dayanmaktadır ve daha hafif, daha basit figürlerle oynanır.

Trabzon yöresinde kadınlar tarafından davul zurna veya kemençe eşliğinde oynanan horonlara düz horon adı verilmektedir.

Erkek Sallaması (Erkek Horonu)
…erkek horonundaki (sallama) ezgiler daha canlıdır, oyun daha ritmiktir.
Kız horonunda olmayan “alaşağı” figürü sıkça yapılır. Bu oyun bir anlamda sık horona geçmek için alıştırma ve ısınma zemini olur.

Asıl gösterişli erkek horonları sıksara, sıksaray veya sık horon denen türdür. Oyun daha sert ve coşkulu ezgilere geçtiğinde geçmişin usta ritim yaratıcıları, kemençe çalgıcılarına bağlı olarak genellikle değişik isimlerle anılan horonu oluştururlar. Sık, figürleri çok çabuk yapmak anlamındadır. Sara ile horon kelimeleri arasında da ilişki olmalıdır.

Bölgede uzun hava türünde söylenen ezgilere sık rastlanmaz. Bölgedeki uzun havanın adı yol havası, yayla göçü geleneği ve yaylacılık yaşam tarzının hatırası olsa gerektir.

(Rize) …mani atma alışkanlığı, eski bir gelenekten beslenmekte ve ezgili ve çalgılı ortamlarda söylendikçe türküleştiği, türkü atma biçimine kavuştuğunu düşünmek durumundayız. Maniler atmak ve yakmak ile ilişkilidir. (s. 130)

(Giresun) “sohbetçilik veya muhabbetçilik” Giresun’da eskilerden kalma ve yirminci asrın başlarında doğanlar tarafından son defa temsil edilmiş bir sosyal olgudur. Bu sohbetçilik kültüründe bağlama eşliğinde çalınan eğlence türküleri önemli bir yer tutar. Sohbetlerde kadın ve içki varsa bu daha çok gözlerden uzak bir mahalde olurdu. “Gır garısı” denen kadınlar türküler eşliğinde oynatılır, içkilerin yarattığı sarhoşlukla ortamın eğlence seviyesi yükselirdi. Bu sohbetlerde belli kadınlar gruplar arasında rekabete yol açar, ateşli silahlarla çatışmalar olur bu yüzden de jandarmalar eğlenceleri basardı. (s. 131)

Kemençeci, halk edebiyatımızdaki ozan tipidir (Günay, 1998:475) .

Kemençe çalmak daha doğrusu müziklerle eğlenmek gâvur âdeti sayılmakta, halkın yaygın biçimde söylediği gibi şeytansı işleri yapabilmek için önce bir şer işlemek, yani hazır bir hayıra zarar vermek gerekir. Kemençe iyi çalmayı çok isteyen biri “bir hayırı yıkıp” şer konumuna geçtiğinden heveslisi olduğu bu şer işinde de ustalaşacaktır.
Bir çeşmenin yalak taşını kırarsa kemençe heveslisi, çalgıyı daha kolay, daha çabuk öğrenirdi. Kısası yeni yetmeler yalnız çevreyi rahatsız etmekle kalmaz bir çeşmenin de kırardı kolunu budağını.

Tuzcuoğlu, Garaman (Kahraman) ve Piçoğlu kemençede ilk büyük ustalardır. Görele yöresinde sözlü türkü kültürü ortamlarında yetişenlerce takip edilen üç büyük. (s. 134)

Kemençenin Görele’de anlatılan sözlü tarihine göre kemençe çalma ustalığının kaynağı Tuzcuoğlu Mehmet Ali’dir.
Görele doğumlu ilk usta Garaman’ın (Karaman) dedesi kemençe çalan Tuzcuoğlu’nu tanımış ve kemençeyi ondan öğrenmiş. Kemençe horon havasını çok sesli ezgiyle Tuzcuoğlu çalmıştır.

Görele’deki söylenişine göre Garaman yani Karaman’ın asıl adı Halil Kodalak’tır.
1878’de Görele’nin Karadere köyünde doğmuştur. Sözlü kaynaklarda kemençeyi Görele Kandahor köyünden Kuyucuoğlu’undan ve Tuzcuoğlu’nu görmüş olan dedesinden öğrenmiştir.

Rizeli Sadık (Aynacı) diye anılan usta kemençeci 1888 yılında, Yeniköy mahallesinde doğmuştur.

Giresun’un usta kemençecilerinden diğeri de Görele ilçesinden Piçoğlu Osman’dır. Asıl adı Osman Gökçe olan kemençecinin bu adı sözlü kaynaklara göre ustası Garaman’ın onlara çalmayı öğretmediği “Tuzcuoğlu” veya “Kıtırık” havasını ustanın bütün gizleme çabalarına rağmen hem öğrenip hem de günün birinde aynı maharetle çalması üzerine Garaman’ın da tatlı sert kızarak kendisine “Piço" demesinden miras kalmıştır (Şadi 2004). Kendi okuduğu türkülerde de bunu kullanması, plaklarının üstüne aynı şekilde yazdırması ustasının onun bu yaptıklarını “şeytanî” bir yetenek olarak görmesinden geldiği içinden de olabilir. Belki de ustasının kendine ayırdığı usta malı ezgileri ondan izinsiz çalması üzerine onun etrafından uzaklaştırılmış, böylelikle başsız kalmış, merasimlerde kendi kendine çalar olduğundan bu lakabı almış olmalı. Hem Garaman, hem de Piçoğlu Osman hakkında anlatılan rivayetler, onların usta kemençecilerde olan bulundukları ortama irticalî ve hazırcevap yaktıkları türküler ile o anda attıkları türkülere yansımıştır. (s. 141)

Piçoğlu Osman’ın hayatı, 1946 (1947) yılında Zonguldak açıklarında bir gemide İstanbul yolunda iken noktalanır ve Piçoğlu Sirkeci Kulaksız Mezarlığı’na hemşerileri tarafından defnedilir. Onun kemençe çalma tekniğini çocukken yetiştirdiği M. Sırrı Öztürk devam ettirmektedir.

Hüseyin Dilaver, 1910 yılında Sürmene’nin Aso (Aksu) köyünde doğdu. 1964 yılında vefat eden Hüseyin Dilaver kemençe destânı okuma tekniği, türkü atma ustalığı ve özellikle “Gemiciler Kalkalum” türküsü ile Trabzon yöresinde büyük etkiler bırakan kemençelerdendir. (s. 142)

Durkaya’nın asıl adı Kemal ipşir’dir. Görele'nin Ardıç köyünde 1913’te doğduğu sanılmaktadır. “Yay atma ustalığının yanında hikâye (kemençe destânı) yaratıcısıdır da.
Durkaya ekolünü Katip Şadi sürdürmektedir.

Katip Şadi (1938-) yılında Görele’nin Derekuşçulu köyünde doğmuştur.

Mehmet Sırrı Öztürk, (1938-) yılında Görele’nin Kemikli (Hürriyet) mahallesinde doğmuştur. Çocukluğu Piçoğlu’nun yanında geçti. Onun sanatını gördü ve talebesi oldu. Piçoğlu stilini devam ettiren, onun türkü atma ustalığını yaşatan en önemli kemençecidir.

Kemençe türküleri söyleyenin de oyuna katıldığı ortamların ürünü olduğundan ölçülü denen kırık havalardır. Kemençe ile çalınan ezgilerde horan ve karşılama gibi oyunlar oynanır.

Doğu’da Artvin’de başlayan bir eğri olarak kemençe türküleri, batıda Bolaman’ın yalçın geçidinde tıkanıp kalır, Vona’da sona erer.

Ağasari Oğuz boylarından Çepnilerin yoğun olduğu bölgenin folklorik adıdır. Burası Beşikdüzü'nden denize dökülen Ağasar Deresi vadi ve çevresini kapsar. Vakfıkebir ile Görele ilçeleri bu özgün kültür coğrafyasının sınırlarıdır.
Çepnilerin dinî anlama ve hayata bakış tarzından yansıyan toleranstan cesaret alan kemençecilik gelişme imkânını en iyi Ağasar, Sis Dağı ve Kadırga yöresinde göstermiştir. (s. 162)

Doğu Karadeniz Bölgesi’nin geleneksel ve yaygın çalgısı kemençedir. Onun kullanım sahasını doğu-batı ekseninde ağırlıkları değişse bile “Ünye’den Hopa’ya” diye tarif etmek yanlış olmaz. Kemençenin sınırlarını doğuda tulum, batıda ise bağlama çizer.

Kemençenin kapağı (…) kalınsa ince ses, kapak inceyse kalın ses verir.

Doğu Karadeniz Bölgesi’nde bağlama kullanımı kemençenin yayılma alanının tersi bir yön izler. Batı’da Ordu’nun batısı ve güneyinden itibaren doğuya doğru, giderek silikleşen bir hat şeklinde Rize’ye ulaşır. Artvin ilinde Doğu Anadolu âşıklık geleneği etkisiyle kullanımı diğer bölgeye göre daha yaygındır.

Davul zurna, Doğu Karadeniz’de meydan törenleri, düğün, yayla şenlikleri gibi geniş ve açık alanların oyun çalgısıdır. Bölgesel özelliği her iki çalgının da Anadolu’da bilinenlerinden daha küçük yapılmasıdır. Boyutları bağlama kullanımındaki dağılım gibi batıdan doğuya doğru gittikçe küçülmektedir. Bir Ordu davulu ile Sis Dağı’nda çalınan davulu yan yana getirseniz hacimlerinin oranı yarı yarıyadır. (s. 163-164)

Yörede eskiden beri çalınan kavalın günümüzde yok olmaya yüz tutması küçükbaş hayvancılığın yok olmasıyla paralel olmuştur. Çoban kavalı denen bu çalgı, çobanlıkla birlikte hayat bulurmuş.

---

Korkmaz, Mehmet Akif. Türkü Türü ve Doğu Karadeniz Türkü Kültürü. Yüksek Lisans Tezi. Hacettepe Üniversitesi. 2006

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder