24 Haziran 2012 Pazar

Giovanni Sartori – Görmenin İktidarı


Giovanni Sartori – Görmenin İktidarı
Homo Videns / Gören İnsan

George Bataille, “Gözün Hikâyesi”nde içsel deneyimlerdeki temel dış gerçekliği yaratan özne olarak gözü ele alır.
…modernizmin eleştirisini mikro iktidar alanlarında göz üzerinden de yapan Foucault, “gören mi iktidardadır, görülmeyen mi, yoksa görülmeden gören mi?” diye üç temel soru ile okuyucusunu baş başa bırakır.
(Antik yazarlar için) görmek fiziksel ve saldırgandı. Fark edilir bir güçtü. (s. 7)

“Lacan, camera obsurca’yı ‘Özel mülk betimi’ olarak tanımlar. İmgelerin satılabilir ve satın alınabilir birer meta değeri taşımaya başlaması, merkezi perspektifin yeniden keşfi ve camera obsurca’nın icadı ile koşut gitmektedir.
…Camera obsurca, dış dünyayı özel mülke, gözü de onun malikine çevirir. (Florenski) (s. 8)

Toplumsal ilişkiler yoluyla enformasyon üretilmesi dönemi sona erdi. Üretilen görüntüleri seyrederek enformasyon elde etme ve karşılığında da pasif alımlayan olarak ileti sağanağı altındaki yalıtılmış bireye dönüşmemiz, dilin iletişime, görmenin de bakmaya indirgenmesi ile başladı. (s. 9)

Homo Videns, gösteriyi hazırlayanların eline düştü. (s. 10)

Baudrillard, “Enformasyon kitleyi enerjiye çevireceği yerde, daha çok kitle yaratılıyor.” (s. 12)

(Cassirer)
İnsan tamamen fiziksel bir evrende değil sembolik bir evrende de yaşar. Dil, mit, sanat ve din (…) sembolik dokuyu oluşturan çeşitli bağlardır. (s. 17)

Yapaylık ve simülasyonlar, gerçekliğin olanaklarını sonsuz biçimde çoğaltmalarına karşın asla gerçeklik değildir. (s. 24)

…küçük bir çocuğun, gördüklerini anlamasa bile şiddeti, olgun bir yaşa geldiği zaman, heyecan verici bir model olabilecek şekilde içselleştirebileceği doğru bir saptamadır.
Giovanni’nin İncil’i “önce söz vardı” diye başlar. Oysa bu söz “önce görüntü vardı” olarak değiştirilmelidir.
(Alberoni) “Çocuklar okulun, devletin… mesleklerin olgun dünyasında kaçaklar gibi yürüyorlar. Okulun hızla unutacakları dersleri tembelce dinliyorlar. Kahramanlarının posterlerinin olduğu odalarına kapanıyor, kendi gösterilerini izliyor, sokaklarda kendi müziklerine dalmış yürüyorlar. Ancak, gece vakti diskoteklerde, bir örnek olmanın verdiği güç ile birbirlerine sarılıp tek vücut olmuş dansçılar gibi sallandıklarında uyanıp kolektifliğin mutluluğunu yaşıyorlar.” (s. 26/27)

Sonuç olarak ekran-çocuğunun fazla büyüdüğünü söyleyebilmek mümkün değildir.
…alfabe çocuğun bilgi alışverişi ile içselleştirdiği bir teknolojidir. (s. 28)

Teknolojik gelişmenin, tanımı gereği, bir ilerleme olduğuna inanılır.
Burada önemli olan, ilerlemenin ne anlam ifade ettiğini anlayabilmektir.
…bu ileri gidişin her zaman olumlu olduğunu söyleyebilmek mümkün değildir. Kanserli bir tümör için de ilerlediği söylenebilir ki bu süreç, hastalığın giderek ağırlaştığının bir göstergesidir.
Aydınlanma düşüncesine göre ilerleme, bugün de olduğu gibi, uygarlığın gelişimi, daha iyiye doğru bir ilerleyişti.
…sadece niceliksel bir ilerleme kendi içinde bir ilerleme sayılamaz. (s. 30)

…televizyonun her şeyi bir gösteriye dönüştürmesi…
Televizyonun bir başka temel özelliği de uyandırmasıdır.
…bu durumu, yıkıcı etkisinin ne boyutlara varacağının henüz hesaplanamadığı devasa bir çöküş olarak tanımlamak gerekir. (s. 31)

Teknolojik gelişmenin engellenememesi, insanların denetiminden kaçmasına ve sessiz bir teslimiyete neden olmamalıdır. (s. 37)

Bugün egemen halk, özellikle televizyonun onu kanaat sahibi olmaya ittiği biçimde “kanaat sahibi olmaktadır”. (s. 50)

Enformasyon, doğası gereği, anlamayı sağlamaz.
…kavramları bir araya yığmak, onları anlamak için yeterli değildir. (s. 62)

Eksik bilgilendirme ile yanlış bilgilendirme arasında bir ayrım yapmak gerekir.
…niceliksel büyüme niteliksel bir fakirleşmeyi beraberinde getirmektedir. (s. 63)

…görüntü, soyutlamanın düşmanıdır, oysa anlatım, soyut bir sorunun çözümlenmesidir. Ciddi sorunların görsel nitelikten yoksun olması, haber olarak değerlendirilmelerini engellerken, öldürme, şiddet, kaçırma, protesto eylemleri, ya da deprem, yangın, sel gibi doğal afetlerin görsel zenginlikleri, televizyonun “gösterme” ayrıcalığına olan uyumları nedeniyle ekranlarda yer almaktadır.
Sonuçta görülebilir olan, bizi görülebilirliğin tutsağı haline getirir.  (s. 66)

Berlin Duvarı’nın 1989’da yıkılması… …en az izlenen yayın olmuş, aynı yıl Tien en Man Meydanı’ndaki Çinli öğrencilerin tanklara karşı giriştikleri protesto gösterileri ise görsel niteliği nedeniyle çok daha fazla izleyiciyi ekran başına çekmeyi başarmıştır.
…izlenme oranlarını, depremler, fırtınalar gibi basit ve görsel olaylar yükseltir. (s. 67)

Non vidi, ergo non est / görmüyorum, öyleyse yok. (s. 70)

Diğer kitle iletişim araçlarının yaptığı gibi, televizyon da yalan söyleyip, gerçeği saptırabilir. Aradaki fark, görüntünün içindeki doğal gerçeklik gücünün, yalanı daha etkili ve dolayısıyla daha tehlikeli kılmasıdır. (s. 77)

…görselliğe bağımlı olan kişilerin, hâlâ sembolik hayvan olarak tanımlanan, soyut sembollerle eğitilmiş kişilere oranla, eleştiri duyumu çok daha az gelişmiştir. Soyutlama yeteneğimizi yitirdikçe, doğru ve yanlışı ayırt etme yeteneğimizi de yitiririz. (s. 80)

…teknoloji ilerledikçe, Ortaçağ insanından bile daha “bön” bir insan üretmektedir. Niçin? Çünkü Ortaçağ insanı, sınırları önceden belirlenmiş bir dünya görüşü çerçevesinde, weltanschauung, birtakım saçmalıklara inanmak durumundaydı. Halbuki, günümüz insanı “tutarlı dünya vizyonunun desteğinden yoksun olarak yaşamak durumundadır ve sağlam dayanak noktalarının yokluğunda, her şeye inanır. (s. 111)

…televizyon yayıncılığında yapımcı, tüketiciyi, başka hiçbir iletişim aracında olmadığı kadar yoğun biçimde üretir. (s. 113)

(Karl Popper) …demokrasinin ancak, televizyonun denetim altına alınmasından sonra mümkün olabileceğini ifade etmişti.
Görmeye dayalı demokrasi, hükümet etme yetkisini hak etmeyenlere vererek, kendi kendisini ölüme sürüklerken, demokrasinin geleceğini de tehlikeye atmaktadır. (s. 116)

…insan iletişimde bulunan bir varlıktır ama ne ile ve kim ile? Boşluk, boşlukla iletişim kurar ve bir video-çocuk ya da kitlesel medyanın içinde çözülmüş insan, sadece bir çözeltidir. (s. 119)

Televizyon absürdlüğü, aptallığı ve saçmalığı harekete geçirir ve ödüllendirir. Böylece homo insapiens’i çoğaltır ve güçlendirir (homo insapiens/bilmeyen insan). (s. 121)

Okuma; yalnızlığı, okunmakta olunan sayfaya odaklaşmayı, açıklığı ve ayrımları yargılamayı gerektirir. Oysa homo sentiens (duyan insan) tam tersi özellikler sergiler;
Okuma onu yorar (…). Sezgilerine güvenir… Sentetik görüntünün çabuk ve anlaşmalı anlamını tercih eder. Bundan büyülenir ve baştan çıkar.
Ani, sıcak, duygusal olarak birleştirici içgüdüye teslim olur. Kendisi için, canı istediğinde yemek yiyen, bıkkınca ağlayan, uyuyan, uyanan, ihtiyaçlarını rastgele gideren bir çocuğun yaşam tarzı olan living on self demand’i seçer.
Görsel-işitsel kültür cahildir ve dolayısıyla kültür değildir. (s. 122)

Bir programın başarısı, izlenmesine bağlı olduğu sürece, temel hedef, kaçınılmaz olarak, izleyici kitlesini arttırmaya yönelik olacaktır. (s. 136)

…televizyon pazarının gerçek tüketicileri izleyiciler değil, reklamları ile izleyicinin dikkatini satın alan firmalardır. (s. 137)

Önceleri bilmenin işlevi, bireyin kültürel yapısının sağlamlığını garantilemekti. Şimdiyse bireyi her türden gelişime duyarlı kılmaktır. (s. 151)

Türkçeleştiren: Gül Batuş & Bahar Ulukan
Karakutu Yayınları, 2. Baskı, Kasım 2006



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder