9 Mayıs 2020 Cumartesi

Şapka Meselesi ve Kılık Kıyafet İnkılâbı


Selâmi Kılıç - Şapka Meselesi ve Kılık Kıyafet İnkılâbı

II. Mahmut büyük bir reform programına girişmiştir.
…giysi ve her şeyden önce başlık, bir insanın dinini ve sosyal statüsünü belirttiği araçlardı. İslâm hukuku gerçekte hiç bir çeşit giysiyi yasaklamaz; fakat sayısız gelenekler Müslümanlardan, görünüşte bile kendilerini kâfirlerden ayırmalarını ve diğer her şeyde olduğu gibi, onların kıyafetlerini taklitten kaçınmalarını ister.

II. Mahmut zamanında Serasker ve mükerreren Kaptanı Derya olan Hüsrev Paşa, fesi memleketimize getirmeye sebep olmuştu.
Fesin resmi serpuş olarak kabulü 1244 (1828) senesinde neşrolunan elbise nizâmnâmesi ile takarrür etmişti.

1829'da kıyafet reformu çeşitli memur sınıflarında çeşitli vesilelerle giyilecek kıyafeti büyük ayrıntılarıyla belirtti.
…cübbe ve sarık yalnız ulemaya müsaade edildi.
…fes, zorunlu olarak diğer her çeşit başlığın yerini aldı

Mustafa Kemal Kastamonu nutkunda: Yunan serpuşu olan fesi giymek câiz olurda şapkayı giymek neden olmaz?

1331 (1915) yılında Kılıçzâde Hakkı Bey: "Türkiye'de ittihâd-ı efkâr mevcut olmadığına en birinci delil esaslı ve milli bir kıyafetimizin mevcut olmaması yani herkesin istediği gibi giymesidir. (…) …feslerimiz Avrupa'dan geliyor.”

Fatih Camii hocalarından İskilipli atıf Hoca, 12 Temmuz 1340 (1924) tarihinde yazmış olduğu "Frenk Mukallitliği ve Şapka" adlı risâlesinde; şapka, gayyar, zünnar, küstiç, gasli ve salibi 11 küfür alâmeti ve gayr-ı müslim milletlerin en meşhur işaretleri olarak gösterip, (…) (bunları giyinip kuşanmanın) haram olduğunu belirtmektedir.

Süleyman Nazif, İskilipli Atıf’a cevaben; “…Ben dinime ne başımdaki eşyayı hasise ile merbutum, ne ayağımdaki şeylerle. Müslüman doğduğum gibi Müslüman öleceğim. Kendi ayağındaki frenk kundurasını mübâh ve müstehabb gören Hoca Efendi, başka bir kimsenin başındaki şapkaya ne hakla ve ne haddle küfr ve dinsizlik damgasını yapıştırıyor?”

Mustafa Kemal 24 Ağustos 1925 tarihinde Kastamonu’da:
…inkılâpların hedefini, "Türkiye Cumhuriyeti halkım tamamı ile ve bütün şekilleriyle medenî bir toplum haline getirmektir" diye açıklamıştır.

"Bizim kıyafetimiz millî midir? (hayır sadâlan).
"Bizim kıyafetimiz medenî ve beynelmilel midir? (hayır, hayır sadâlan).
"Size iştirak ediyorum. Tabirimi ma'zûr görünüz. Altı kaval üstü şişhâne diye ifade olunabilecek bir kıyafet, ne millîdir ve ne de beynelmileldir. O halde kifayetsiz bir millet olur mu arkadaşlar?”

Mustafa Kemal Paşa, Kastamonu seyahatinden Ankara'ya şapkalı döndü. Şehir yakınlarında kendisini karşılamaya gidenlerden Yunus Nadi'nin şapkasını beğenerek kendisinin ki ile değiştirdi.

Mahmut Esat Bozkurt, Atatürk İhtilâli, s.154-155: “Şapka giymek ne demek? Bütün ilerlemelerin başında bu mu gelir? Evet ve bunda hiç şüphe edilmemelidir. Gerçi fes giymek bir mesele değildir. Fakat mesele fese bir kutsallık veren onu çıkarıp atmayı, mukaddesâta hakaret sayan zihniyettedir. Şapka giymek, işte böyle sakat bir zihniyeti yerlere, çamurlara çalmak için gerekliydi ve gereklidir.
Şapka giymek, bu millet hesabına bir Musul fethinden üstündür!”

Şapkanın üstüne, bir de tarikatların yasaklanması ve tekkelerin kapatılması eklenince, ülkenin birçok yerinde, bunları "dinin elden gitmesi" diye gören tepkiler yükselmiş, Erzurum'da, Maraş'ta, Rize'de, Sivas'ta, Kayseri'de, Malatya'da şapka aleyhinde bir takım olaylar meydana gelmiştir.

Erzurum'da cereyan eden olayın elebaşıları Gâvur İmam adında bir hoca ile Hoca Osman adında biri idi.

25 Kasım'da Rize'de bir ila hocanın elebaşlığı ile, hükümetin dinsizliğe gitmesini önleme diye bir hareket yapılmak istendiyse de olay derhal bastırıldı, Rize'ye giden İstiklâl Mahkemesi olaya el koydu. 26 Kasım'da Maraş'ta; İbrahim Hoca adında biri, camide başına topladığı bazı kimselerle hükümet aleyhinde gösterilerde bulunmak istedi, fakat hepsi yakalandı ve Ankara'daki istiklâl Mahkemesi'ne gönderildi. 4 Aralık'ta Giresun'da; Muharrem adında bir hocanın elebaşılığı ile de ötekilere benzer bir hareket yapılmak istenecek ve fakat hemen bastırılarak kovuşturmaya girişilecektir.

Atatürk Yolu Dergisi, Cilt: 4, Sayı: 16, 1995 (s. 529-547)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder