9 Mayıs 2020 Cumartesi

İstiklal Mahkemeleri ve Rize’deki Yargılamalar


Gökhan Taşkıran - İstiklal Mahkemeleri ve Rize’deki Yargılamalar
(Özet gibidir)

Bu çalışmada İstiklal Mahkemeleri ve Şapka Devrimi incelenmiştir. Ayrıca Rize’deki Şapka Kanunu’na muhalefet eden ve bunun sonucunda yargılanan kişilerin ailelerinin gözünden bu süreç izlenmiştir.

GİRİŞ
İstiklâl Mahkemeleri, başlangıcı itibariyle Ankara’da kurulmuş bulunan TBMM Hükümetinin, cephe gerisinde asayişi sağlamak ve bilhassa asker kaçaklarına karşı etkili tedbir almak ihtiyacıyla kurulmuşlardır.

Sonradan kurulan İstiklâl Mahkemeleri birer devrim mahkemesi niteliğindedir.
…birinci bölümünde dünyada yaşanmış başlıca birkaç devrime değinilerek bu ülkelerde kurulan devrim mahkemelerinin yargılama örneklerine yer verilmiştir.
İkinci bölümünde İstiklâl Mahkemelerinin baktığı davalar araştırılmış ve özellikle Ankara İstiklâl Mahkemesi’nin çalışmaları incelenmiştir.
Üçüncü bölümde şapka devriminin başlaması ile şapka devrimine karşı ülke genelinde oluşan halk tepkilerine değinilerek, bu tepkilere karşı alınan önlemlere de yer verilmiştir.
Son bölümde ise Ankara İstiklâl Mahkemesi’nin Rize’ye gelişi ve Rize’deki şapka devrimine karşı ayaklanan kişilerin yargılanmasına değinilmiştir. Ayrıca Rize’de idam edilenlerin yakınlarından kişisel bellek alıntılarına da yer verilmiştir.

1. BÖLÜM
DEVRİM MAHKEMELERİ VE DÜNYADAKİ ÖRNEKLERİ
Fransız Devrim Mahkemeleri
Her devrim kendine has yargı sistematiğini ve yargı süreçlerini yaratmıştır.

Ülkemizde kurulan İstiklâl Mahkemeleri, Fransız İhtilali içinde (Mart 1793) olağanüstü yetkilere sahip olarak kurulan ‘İstiklâl Mahkemesi’ni örnek almıştı (s. 4).

Mahkemelerin kararı kesin olup, bir üst mahkemeye başvurmak ve temyiz hakkı yoktu.

1793’te kurulan Olağanüstü Suç Mahkemesi, Ekim 1793’te Devrim Mahkemesi adını almıştır.
Robespierre’in partiye dayanarak kurduğu şahsi diktatorya, Fransa tarihinin en kanlı devrini açmıştır.
11 Haziran ve 27 Temmuz arasındaki birkaç hafta içinde devrim mahkemesi 1.285 ölüm cezası verdi.
27 Temmuz 1794’te Robespierre ve yandaşları yakalanarak idam edilmişlerdir.

Mahkeme kararı olmaksızın kütle halinde kurşuna dizilenlerin dışında, Terör dönemi boyunca giyotinde can verenlerin 17.000 kadar olduğu sanılıyor.

Sovyet Devrim Mahkemeleri
6 Kasım 1917’de Bolşevikler iktidarı ellerine aldı. Bolşeviklerin ülke içindeki faaliyetlerine karşılık Rusya’nın çeşitli yerlerinde tepkiler oluşmaya başladı. Bu tepkiler zamanla Rus iç savaşına dönüştü. Rus iç savaşına İtilaf devletleri müdahil oldu. İç savaş genel olarak 1920’ye, bazı yerlerde ise 1922 yılına kadar sürdü.
Stalin döneminde adından söz ettiren Sovyet Devrim Mahkemeleri, ülkemizdeki İstiklâl Mahkemeleri ile aynı dönemlerde etkili olmuş ve Sovyetler Birliği’nde tartışmalı duruşmalara sahne olmuştur (s. 16).

1928 yılından sonra Rusya’da yaşanan ekonomik gelişmede Stalin’in rolü büyüktür.
Sovyetler Birliği’nde yaşanan bu ekonomik devrim yanında yapılan devrimlere karşı işlenen suçlar nedeniyle birçok insan yargılandı.
Bu dönemde kurulan çalıştırma kampları, uzun süre rejim karşıtlarının cezalandırıldığı yerler olmuştur.
Moskova Duruşmalarında Josef Stalin’in siyasi rakipleri yargılanmıştır.

Sovyetler Birliği Komünist Partisi ilk önemli mahkemesi 1936’nın Ağustos ayında gerçekleşmiştir (“16’lar davası”).
Bu duruşmayı çok sayıda başka duruşma izledi.

Moskova mahkemeleri, Ekim Devrimi döneminin Stalin ve Kolontay dışında bütün üyelerini imha etti.
Kızıl Ordu’nun en seçkin kadrolarının yarıya yakını öldürüldü, görevden alındı ya da sürgüne gönderildi. Stalin, bu süreçte, 1.600.000 dolayında komünistin öldürülmesine önderlik etti (s. 21).

İran Devrim Mahkemeleri
II. Dünya Savaşı sırasında İran müttefikler tarafından işgal edilmiş ve Rıza Şah sürgüne gönderilmiştir.
Atatürk ve Rıza Şah yayılmacı bir politika gütmemişler, modern bir ulus yaratmak amacıyla içeride reformlarla uğraşmışlardır.
Özellikle 1925 ile 1935 yılları arasında iki ülkede çıkarılan kıyafet kanunlarındaki benzerlik önemlidir.
1927 Ağustosunun başlarında İran Hükümeti, Fransız kasketine benzeyen Pehlevi Şapkasını İranlı erkeklerin resmi şapkası yapmaya karar vermiştir.
Pehlevi şapkasına itiraz İran’da bazı bölgelerde protestolara sebep olmuştur (s. 24).

İran İslam Devrimi
Humeyni, 1 Şubat 1979’da İran’a döndü ve İran’da Muhammed Rıza Pehlevi rejimine son verip İslam Cumhuriyetini kuran ve devrimden sonraki tüm dini yetkileri elinde tutan lider oldu.

İran Devrim mahkemeleri devrime muhalif olan kişileri ve eski rejim yanlılarını yargılamak için geçici olarak kurulmuş; fakat daha sonra sürekli bir nitelik kazanarak milli güvenliğe karşı suçlar, uyuşturucu suçları, zimmet, istifçilik ve vurgunculuk gibi ekonomik suçlardan sanık tüm kişileri yargılamakla görevli kılınmıştır.

1979’un sonuna kadar eski bir başbakan, pek çok eski parlamenter ve yüzlerce Savak ajanıyla yüksek rütbeli subay idam edilmişlerdir.

2. BÖLÜM
İSTİKLAL MAHKEMELERİNİN KURULUŞU VE NİTELİĞİ
Mondros Mütarekesi’nden sonra TBMM Hükümetinin ele almak zorunda kaldığı ilk mesele Hıyanet-ı Vataniye Kanunu oldu.
Bu kanunla Büyük Millet Meclisine karşı düşünceleriyle veya yazdıklarıyla muhalefet ve bozgunculuk edenler vatan haini olarak kabul edilmiştir.

İstiklâl Mahkemeleri ilk ikisi Milli Mücadele, biri de Cumhuriyetin ilânından sonra olmak üzere, üç dönem görev yapmıştır. 18 Eylül 1920-17 Şubat 1921 tarihleri arasında Ankara, Eskişehir, Konya, Isparta, Sivas, Kastamonu, Pozantı ve Diyarbakır’da İstiklâl Mahkemeleri kuruldu.
İkinci dönem mahkemeler ise; 30 Temmuz 1921-Ekim 1923 tarihleri arasında; isyan çıkaranları, düşmana yardım edenleri ve asker kaçağı olanları yargılamak maksadıyla Kastamonu, Samsun, Konya ve Yozgat’ta görev yaptılar.
Cumhuriyet'in ilanından sonra kurulan İstiklâl Mahkemeleri 1923-Mart 1929 tarihleri arasında faaliyette bulundu (s. 33).

1922’de kabul edilen “İstiklâl Mehakimi Kanunu” 4 Mayıs 1949 tarihine  kadar yürürlükte kalmıştır.

İstiklâl Mahkemelerinin baktığı davalarda temyiz hükümleri işlememiş, sanıklar ifade ve sorgulama sırasında avukat veya müdafii yardımı alamamış ve mahkemelerce verilen kararların infazına derhal geçilmiştir.

…ikinci dönem olarak adlandırılan, 1923 ve sonrasındaki süreçte sabit bir İstiklâl Mahkemesi yoktur. Daha çok inkılapları halka kabul ettirmede bir baskı aracı olarak kullanılan bu mahkemeler, ikinci dönemde seyyar mahkeme şeklinde karşımıza çıkmaktadır. 1923-1927 yıllarını kapsayan ikinci dönemde İstiklâl Mahkemeleri daha çok rejime karşı olanları ve devrim karşıtlarını yargılamıştır (s. 42).

Ankara İstiklâl Mahkemesi 4 Mart 1925 tarihinde kuruldu. Şapka İnkılabı ve İzmir Suikastı gibi davalarla siyasi tarihimize geçen bu mahkeme “Üç Aliler Divanı” olarak da bilinmektedir. Bu isimle anılmasında mahkeme reisinin Ali Çetinkaya’nın, üyeliklere ise Necip Ali, Kılıç Ali ve Rize Mebusu Ali Zırh’ın seçilmeleri etkili olmuştur.

Ankara İstiklâl Mahkemesi 10 Aralık 1925 tarihinde Rize’ye gelerek yargılamalara başlamış ve yargılamalar dört gün devam etmiştir (s. 47).

3. BÖLÜM
ŞAPKA DEVRİMİ VE YARGILAMALAR
Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde hayatı batıya uydurma çabaları giyim kuşamda da kendisini gösterdi. II. Mahmut döneminde, setre pantolon, Frenk gömleği, boyun bağı giyilmeye başladı (s. 51).

Mustafa Kemal Atatürk, sosyal devrimlere ve dolayısıyla çağdaşlaşmaya “Şapka Devrimi”yle başladı.
24 Ağustos 1925 tarihinde Kastamonu’da bir konuşma yapan Atatürk, çağdaş giysinin daha rahat, uygar ve ucuz olacağını anlattı.

Mustafa Kemal Atatürk’ün Kastamonu’ya gelişinde ve karşılanması sırasında ilk defa Panama Şapkası ile göründü…

Mustafa Kemal’in İnebolu Türk Ocağında “Şapka Nutku”
“…Ayakta iskarpin veya fotin, bacakta pantolon, yelek, gömlek, kravat, yakalık, ceket ve bittabi bunların mütemmimi olmak üzere basta siper-i şemsli serpuş, bunu açık söylemek isterim. Bu serpuşun ismine “Şapka” denir. (…) Medeniyetin coşkun seli karşısında mukavemet beyhudedir…”

2 Eylül günü, devlet memurlarına şapka giyme zorunluluğu getiren 2431 numaralı Bakanlar Kurulu Kararnamesi çıkarıldı. Aynı gün bakanlar kurulu kararnamesi ile din adamı dışındaki kişilerin cübbe ve sarık giymeleri de yasaklandı (s. 54).

…vaktiyle şapka giydiği için Vakit Gazetesi muhabirini hapsettirmeye kalkışan İstiklâl Mahkemesi Başkanı Ali Bey (Çetinkaya) bile şapka giymişti.

Konya Milletvekili Refik (Koraltan) Bey ve arkadaşları tarafından şapkanın milli başlık olmasıyla ilgili 2/476 no’lu kanun teklifi 15 Kasım 1341 (1925)’de meclise sunuldu.

Madde 1. …memurin ve müstahdemin Türk Milletinin iktisa etmiş olduğu şapkayı giymek mecburiyetindedir. Türkiye halkının umumi serpuşu şapka olup buna münafi bir ihtiyatın devamını hükümet men eder (s. 56).

Kanun taslağının anayasaya aykırı olduğunu ileri süren Bursa Milletvekili Nureddin Paşa:
“Anayasanın 103. Maddesi ‘Hiçbir kanun Anayasaya aykırı olamaz’ diyor. Oysaki bu kanun teklifi, genel durumu ile Anayasaya aykırıdır. Çünkü Anayasanın 3. Maddesinde ‘Egemenlik kayıtsız ve şartsız ulusundur’ (…) kanunun bu maddelerle sağlanmış tabii haklarına aykırı olarak hiçbir kayıt konamaz. (…) Anayasaya aykırılığından ötürü bu kanun tasarısının reddedilmesini…” (teklif etti.

Mecliste yaşanan uzun tartışmalar sonucunda “Şapka İktisası Hakkındaki Kanun” kabul edilmiştir.

Cumhuriyet gazetesi, “Millet Meclisinde irtica paşasının işi ne?” diyerek Nureddin Paşa’nın tavrını eleştirmiştir.
“Ekim ayı sonlarına kadar fötr ve melon biçimlerine alışan iç sokaklar halkı, bizi ilk defa silindir şapka ile gördükleri vakit peşimize takılmış ve hatta bazı pencerelerin arkasından ‘Gâvurlar’ iltifatını da işitmiştik.”
Falih Rıfkı Atay

Şapka giyilmesinin yaygınlaşmasına karşı ilk olay 14 Kasım’da Sivas’ta hükümete hakaret dolu beyannamelerin duvarlara yapıştırılmasıyla meydana geldi.
…hükümet, bildiriyi hazırlayan, yapıştıran ve düşünce birliği yapmış olanlarla birlikte şehrin bütün muhtarları tutukladı.

22 Kasım’da Kayseri’de Şâfi mezhebine ve Nakşibendî tarikatına mensup Mekkeli Ahmet Hamdi ve dört arkadaşının halkı sarık sarmaya kışkırtmalarıyla bir ayaklanma meydana geldi.
…yapılan yürüyüşten sonra 300 sarıklı tutuklandı.

“Şapka İktisası Hakkında Kanun”un TBMM’den çıktığı gün Erzurum’da, halkın bir kısmı çarşıyı kapatıp, şapka giyilmesine, tekkelerin kapatılmasına karşı Vali’nin evi önünde; “Biz gâvur memur istemeyiz” diye bağırarak yaptıkları gösteri ile Erzurum’da ilk olaylar patlak verdi. Göstericiler silah zoruyla dağıtıldı. İlk iş olarak da gösteriye önayak oldukları anlaşılan 27 kişi tutuklandı.

24 Kasım Salı akşamı Kayseri’ye gelen İstiklâl Mahkemesi, Şapka Kanunu ile ilgili ilk yargılamasını 25 Kasım 1925 tarihinde yaptı. Mekkeli Ahmet Hamdi ve dört arkadaşı hakkında görülen davadan idam kararı çıktı (s. 63).

Mahkeme, Erzurum’a hareket etmeden önce, şapka ve yenilik aleyhinde faaliyetlerde bulunan Erbaa’nın eski belediye başkanı Hacı Fethullah Efendi’yi yargılayarak üç sene hapse mahkûm etti (s. 64).

4. BÖLÜM
RİZE’DEKİ YARGILAMALAR
Şapka devrimi, Türkiye’de sınıf ayrıcalığının ve gericiliğin kalktığını, demokratik ve laik kuralların uygulandığını, tepeden tırnağa uygarlaşıldığını gösteren açık bir simge haline geldi.
Halifeliğin kaldırılması (…) ve son olarak da şapka kanununun kabul edilmesi yeni rejime karşı tepkilerin artmasına ve şuurlu bir din anlayışına sahip olamayan, alıştığı gelenekleri kaybetmeye korkan halkın ayaklanmalarına sebep oldu.
Şapka Kanunu’na muhalefetten yargılanan çoğu sanık, Şeyh Sait İsyanı ile alâkadar olduğu, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası emellerini gerçekleştirmek için çalıştıkları, kurulu düzene muhalefet ettikleri ya da en hafifinden dini siyasete âlet ettikleri gibi suçlamalarla yargılandılar (s. 65).

Rize’deki yargılamaları gerçekleştiren Ankara İstiklâl Mahkemesi üyelerinin biyografileri (s. 66):
Ali (Çetinkaya) Bey: 1878 yılında Afyon’da doğdu. Harp Okulunu bitirdi.1907’de İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne girdi. 1911’de Trablusgarp’ta İtalyanlara karşı savaştı. 1920’de Afyon milletvekili olarak son Osmanlı Meclis-i Mebusanı’na katıldı. Cumhuriyetten sonra da Afyon milletvekili olarak meclise katıldı. 1925 yılında Ankara İstiklâl Mahkemesi başkanı oldu. Bayındırlık ve ulaştırma bakanlıkları yaptı.1949 yılında öldü.

Kılıç Ali Bey: 1889’da Antep’te doğdu. Harp okulu öğrencisi olmamasına rağmen başarılı hizmetleri nedeniyle 1909'da teğmenliğe yükseldi. Balkan Savaşı sırasında Çanakkale Cephesi'nde görev aldı ve bu sırada bacağından yaralandı.
Enver Paşa'nın kardeşi Nuri Paşa'nın yaveri olarak Kafkas İslam Ordusu'na katılarak Bakü'ye gitti.
1917 yılında "Fahir" adını verdiği oğlu dünyaya gelir. 1919 yılında "Gündüz" (ünlü futbolcu Baba Gündüz) doğar. Üçüncü oğlu "Mahmut Keskin" ise, cephe komutanı olarak görev yaptığı Maraş'ta, Fransızları yendiği 9 Şubat 1920 günü, küçük oğlu Altemur ise 1924 yılında dünyaya gelir.
Ekim 1919 tarihinde Mustafa Kemal Paşa tarafından Maraş, Antep yöresinde Kuva-yi Milliye'yi kurmakla görevlendirildi.
Ekim 1923 tarihinde Kırmızı-Yeşil şeritli İstiklâl Madalyası ile taltif edildi.
1934 tarihinde Milis Albay rütbesiyle ordudan emekli oldu.
1919 yılından 1938 yılına kadar Atatürk'ün yanından hiç ayrılmadı.
İş Bankası'nın kurucu üyelerindendir.
1961'de Yeni Türkiye Partisi'nin kurucuları arasında yer aldı.
14 Temmuz 1971 tarihinde İstanbul'da vefat etti.

Ali (Zırh) Bey: 1881 yılında Rize’de doğdu. Şeyh Said İsyanı üzerine kurulan Ankara İstiklâl Mahkemesi’ne üye seçildi. Çeşitli tarihlerde Rize ve Çoruh milletvekillikleri yaptı. 1951 yılında öldü.

Necip Ali Bey: 1893’te Denizli’de doğdu. Denizli’de Kuvayı Milliye teşkilatını kurdu. Hakikat adında bir gazete çıkardı. 1941’de öldü.

İstiklâl Mahkemesi Rize’ye geldi ve 11 Aralık’ta çalışmalarına başladı.

Cumhuriyet gazetesi 14 Aralık 1925 tarihinde Rize’deki Şapka İnkılabına yönelik protestoları okuyucularıyla şu şekilde paylaşmıştır:
“Rize’de şapka inkılâbı ve diğer devrimlere karşı cami imamı Şaban ve Muhtar Yakup Ağa’nın girişimiyle “Dinsizliğe doğru gidiyoruz. Hükümeti bu dinsizlikten men etmek gerekir” iddiasıyla bir eylem gerçekleşti.”

Cumhuriyet gazetesi 16 Aralık 1925 tarihinde:
İsyancılar halkın desteğini de arkalarına alarak, hükümet konağına, oradan da Botaniye Jandarma Karakoluna yürüdüler. İmam Şaban, şeriatın korunması için Rize’yi basıp yağmalamayı, hapishanenin boşaltılmasını, Hükümet Konağı’nın ele geçirilmesini teklif ederek, bundan kaçanları öldüreceğini söyledi. İsyanın elebaşları, Rizelilerin bundan sonra devlete vergi vermeyeceğini ilan ettiler. 25 Kasım’da başlayan bu olaya halk, dua toplantısı sanarak gelmiş, fakat Jandarma karakolunu basarak altı Jandarmayı esir almışlardı. Muhtar Yakup’un akrabası Biçeli Mehmet, Ankara’nın ihtilal içinde olduğunu, Mustafa Kemal’in üç yerinden yaralandığını, İsmet Paşa’nın ortadan kaldırıldığını söyleyerek halkı galeyana getirmişti. Bugünkü manada kitle iletişim araçları mevcut olmadığı için söylenenleri doğrulayacak bir vasıta da söz konusu değildi. Ortamın elverişsizliği rejim karşıtlarının işine yaramıştı (s. 67-68).

…olaylar 10 gün sürdü ve köylere kadar sıçradı. Yüz elli kişilik silahlı bir kuvvet Rize’yi yağmalamak için hareket ettiler…
İslâhiye köylüleri ve onlara katılan diğer köylüler, jandarmaların silahlarını geri vererek köylerine geri döndüler.

Hamidiye Zırhlısı, Rize'de isyancıların yığınak yaptığı noktaları iki gün boyunca bombaladı.

İstiklâl Mahkemesi, halkın kışkırtılmasında İskilipli Atıf Hoca’nın Frenk Mukallitliği ve Şapka adlı risalesinin çok önemli bir rolü olduğunu (…) Nureddin Paşa’nın Meclis’teki aleyhte konuşmalarının da çok etkisi olduğu yönündeki görüsünü hükümete bildirdi.

İsmet Paşa da olayların birbiriyle bağlantılı olduğuna dair düşüncelerini kapsayan bir konuşmasında, olayların birbirini takip ettiğini ve isyanların baş aktörlerinin, olaylardan yalnızca birkaç gün önce dışardan adı geçen şehirlere geldiklerini belirtti (s. 68).

Rize’de Şapka Kanunu’na muhalefet eden kişilerin dört gün süren yargılamaları sonucunda, sekiz kişinin idam edilmesine karar verildi.
…sekiz kişinin idamı hemen gerçekleştirilmiş ve cenazeleri ailelerine verilmeyerek deniz kenarına defnedilmiştir.

…hareketin lideri olarak kabul edilen Ulucami İmamı Hafız Şaban Hoca (Şaban Koliva), Mahalle Muhtarı Tarakçıoğlu Yakup Çavuş (Yakup Peçe), İslahiye Köyü İmamı Hacı Hasan Efendi, Jandarma Karakolunu basan Belediye Bekçisi Kadir Koliva, Muhammet Peçe, Hafız Mahmut Kamburoğlu, Nakşi Şeyhi Şeyh Numan Sabit Efendi. (Sabit Tarakçıoğlu) ve Hasan Külünkoğlu Şapka Kanunu’na muhalefetten yargılanarak, haklarında idam kararı verilmiştir (s. 69-70).

Yargılamadan iki saat sonra idam hükümleri infaz edildi.
İdamlar Dalyan Camii önünde, deniz kenarında (bugünkü TEDAŞ binasının önünde) yapılarak aynı yere gömüldüler.

Cumhuriyet, 30 Aralık 1925: Bu isyan hareketinin seri bir şekilde bastırılmasında fedakâr vali Hurşit Bey ile Jandarma Kumandanı Binbaşı Yusuf Bey’in büyük himmet ve gayreti vardır (s. 70).

Eski bakan ve eski milletvekili Ali Topuz, Değişimi Yaşamak adlı kitabında dedesinin şapka isyanında İstanbul’a kürek mahkûmu olarak sürgün edildiğini ifade eder (s. 71):
“…şapka bahane edilmiş. Atatürk'e karşı güvensizliği olan çevreler şapkayı bahane edip şapkayı giymeyeceğiz, diye insanları tahrik edip isyan hareketine dönüştürmeye başlamıştır.
Din adamlarının saygınlığı ile din adamlarının sorumsuzca yaptıkları şeyleri algılama imkânı buldum.
Yaptığım incelemelerde gördüğüm kadarıyla orantısız ceza uygulamışlar.
Evet bir inkılap yapılmış, otorite sağlanması lazım, ama bunun için idam cezasını kullanmak fevkalade yanlış olmuştur.”

Derleme çalışmaları:
…idam edilen kişilerin ailelerinden bazıları korkudan soyadlarını değiştirdi
İdam edilenlerden köy bekçisi Kadir Koliva’nın torunlarında farklı beş soyadı vardır: Akan, Yıldız, Koray, Demirci, Kohar.

Kadir Kalın: “Bu insanlar ülke ve din elden gitmesin diye kendi imkanlarıyla Kurtuluş Savaşı’nda mücadele ettiler. Fakat gelmişler, uğruna savaştığı değerleri ellerinden almak istemişler. Şapka giymediği için arananlar aylarca eşkıya gibi dağlarda saklanmış. Doğal olarak dedelerimiz de tepki göstermiş,”

…idam edilenlerden Sabit Tarakçı’nın torunu Sabit Tarakçı, yargılamalarla ilgili olarak; dedesi de dahi idam edilen kişilerin hemen hepsinin Rüştiye mezunu olduklarını, cahil kişiler olmadıklarını belirtiyor.
Sabit Tarakçı (s. 73-74): “…İdam edilenlerin savunmaları bile yapılmamıştır. Dedem dahil idam edilen kişiler sadece bu şapkayı giymek istemiyorum demiştir…”

Sabit Tarakçı’nın, dedesinin idam edilmeden bir saat önce yazdığı ağıt:
Yirmi üç yıl için geldim cihane
Yandı ciğerim döndü püryane
Şapka meselesi oldu bahane
Kader böyle idi Hakk’ın yazısı
(…)
Dedim bu yolları daha çiğnemem
Bugünden sonra babama da inanmam
Dünyada yandıysam ahrette yanmam
Kader böyle idi hakkın yazısı
(…)
Günahımızdan batar bu Rize
Kimse doğru rüya görmedi bize
Ne kusur bulayım gelen Reise
Kader böyle idi hakkın yazısı
(…)
Dinim için feda ettim canımı
Şehit oldum akıtmadan kanımı
Yok, oldum da kaybetmedim şanımı
Kader böyle idi hakkın yazısı

Yakup Çavuş’un torunu Bilal Atasoy: “Ninem, idam edilenlerin cenazelerini gece aldıklarını ve hâlâ vücutlarından kan aktığını söylerdi,” diyor.

İdam edilenlerden Mahmut Kanburoğlu’nun torunu Hasan Kanbur: “Dedem ve idam edilen diğer kişiler ülkeleri için Kurtuluş Savaşı’nda mücadele ettiler. Tek istekleri şapka giymemekti. Kimsenin kıyafetine karışmadılar, sadece kendileri inançlarına yakın görmedikleri şapkayı giymek istemediler.”

İdam edilenlerden Hafız Şaban’ın torunu Faik Kalın Güneli Köyü’nde imamlık yapıyor. …diğer torunu Mehmet Demirci (s. 77): “Dedelerimizin sicilinde 'isyancı' ifadesi yer aldığı için askeri lise ya da savcılıkta yer alamadık. Bu millete kurtuluş savaşlarında hizmet eden dedelerimiz, isyancı ilan edilmiş.”

SONUÇ

Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul - 2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder