8 Haziran 2018 Cuma

Osmanlı Öncesi Dönemde Giresun'da Türk ve Türklük İzleri


Bekir Sarıyıldız - Osmanlı Öncesi Dönemde Giresun'da Türk ve Türklük İzleri

Doğu Karadeniz Bölgesi tarihi hakkında 1827’den itibaren batıda yapılan araştırmaların pek çoğunda bölge tarihini Yunan tarihinin bir parçası kabul etme eğilimi yaygındır.

(Giresun) Engebeli bir alana sahip olan bu coğrafyanın %94’lük kısmı dağlık veya engebelidir.
Şehrin genelinde engebeli arazi şartları hâkim olurken, Kelkit vadisi içerisinde bulunan Şebinkarahisar, Alucra ve Güce ilçelerinin arazi şartları sahile nazaran daha düzdür.
Sahil boyunca dağ yamaçlarına yaslanan, deniz seviyesinde yerleşim yerlerinde ılık ve yağışlı bir hava mevcutken, iç kesimdeki yerleşimler ise oldukça yüksek ve karasal bir iklime sahiptir (s. 1).

Harşit (Doğankent) Çayı denize paralel uzanan dağlar üzerinden bir vadi açarak kıyı ile iç kesim arasında bir koridor oluşturmuştur.
…bu güzergâh, Trabzon Rum Devleti ile Çepniler arasında önemli mücadelelere sahne olmuştur.

Doğu Karadeniz bölgesindeki önemli şehir merkezleri genel olarak kıyı şeridinde, bir vadinin ağzında ve bu vadiyi izleyerek iç kesimle irtibatı sağlayan önemli karayollarının kıyı ile buluştuğu noktalarda kurulmuştur.

(Giresun) Denize doğru uzanan bir yarımada üzerinde yer alan şehirde kale yerleşiminin merkezini oluşturmaktadır. Bu yerleşim yerinin çevresinde liman kurmaya elverişli iki koyun varlığı, şehrin yerleşim tarihi boyunca önemli bir merkez olarak kalmasını sağlamıştır (s. 2).

Hititler zamanında doğu Karadeniz kıyılarının Gaşkaların elinde olduğunu biliyoruz. Gaşkalardan kalan yazılı bir kaynağa sahip olmadığımız için bölge tarihinin bu dönemi yeterince açık değildir.
Hititlerden sonrası ise büsbütün karanlıktadır. MÖ. 8. yüzyıldan sonra önce Kimmerlerin sonra da Kimmerleri bölgeye sürükleyen İskitlerin buralara geldiği bilinmektedir.
MÖ. 7. yüzyıldan itibaren Miletosluların Karadeniz kıyılarında kurdukları koloniler ve limanlardan sonra bölge tarihi hakkında daha detaylı kaynaklara ulaşılmıştır.

Bölge tarihi hakkındaki kısıtlı da olsa en eski bilgilere, bölgede faaliyetlerde bulunan Hititlere ait kayıtlarla ulaşabiliriz (s. 8).

Karadeniz Bölgesi hakkında içerisinde bilgi bulunan Grek kaynaklarının ilki, MÖ. VI. yüzyıl başlarında Doğu Karadeniz bölgesinde gezi yaptığı bilinen Karyandlı Skylax’tır.

Karadeniz bölgesinde yaşayan halklar hakkında önemli bilgiler veren Heredotos, Kimmer ve İskitler hakkındaki kayıtları ile Doğu Karadeniz bölgesine yerleşen Orta Asyalı topluluklar hakkında da önemli bilgiler vermektedir.

Babil yakınlarında yaptıkları savaşta yenilen orduda bulunan Ksenophon, Doğu Anadolu ve Karadeniz bölgesi üzerinden ülkelerine geri dönüş yolculuğunu anlattığı Anabasis isimli bu eseri hazırlamıştır (s. 9).

Strabon’un 17 kitaptan oluşan Geographika’sı, Anadolu ile ilgili olan kısmı XII.-XIII.-XIV. kitaplardır.

Plinius’un, Naturalis Historia eseri, M.S. 77’de yayımlanmıştır. Doğu Karadeniz bölgesindeki ilk topluluklar, İskitlerin Anadolu’da yerleştiği Sakasen eyaleti hakkındaki bölümleri ile önemli bilgiler vermektedir.

II. yüzyılda yaşayan tarihçi Arrianus’un kayıtları, Doğu Karadeniz bölgesindeki ilk topluluklarla ilgili önemli bilgiler vermektedir (s. 10).

Gürcü kaynakları içerisinde yer alan K’art’lis Chovreba (Gürcistan Tarihi), Anadolu’nun Türkleşmesi ve Türkiye Selçukluları ile ilgili önemli bilgiler ihtiva etmektedir.
Kıpçaklar hakkındaki temel bilgi kaynağı olan Gürcistan tarihi, Kimmer ve İskit yerleşmelerinin yanında ilkçağda bölgede yaşayan topluluklar hakkında verdiği bilgiler sayesinde oldukça değerli bir eserdir.

Urfalı rahip Mateos’un yazdığı vakayiname, 952-1136 yılları arası süreci içerir.
Mateos, Çağrı Bey’in 1018 akınından 1136 yılına kadar cereyan eden olaylar hakkında oldukça ayrıntılı bilgiler vermektedir (s. 11).

Stephannos Orbelian (Etieenne Orpelian) tarafından kaleme alınan Sünik (Karabağ) Vilayeti Tarihi (…) daha ziyade Ermenistan ve Gürcistan’da meydana gelen olaylar hakkında bilgi vermektedir. Bu eseri Türk Tarihi açısından önemli kılan, Kimmer ve Sakaların yayıldıkları bölgeler hakkındaki bilgilerdir (s. 12).

Vardan’ın dini ve coğrafi eserlerinin yanı sıra, şöhretini borçlu olduğu Cihan Tarihi adlı bir eseri 889-1269 tarihleri arasında doğu eyaletlerinde ve Anadolu’da gerçekleşen olaylarla ilgilidir.

Okçu Milletin Tarihi (Aknerli Grigor), 1240-1273 yılları arasında Moğolların Doğu Anadolu’daki faaliyetleri hakkında bilgi verir (s. 13).

Panaretos’un Chronique de Trebizonde adlı eseri (Panaretos Kroniği), XIV. Yüzyılda Karadeniz bölgesindeki Türk ve Trabzon Rum Devleti’nin siyasi yapısı hakkında aydınlatıcı bilgiler vermesi bakımında önemli bir kaynaktır.

Vazelon Manastırı’na ait kayıtlar, XIII.-XV. Yüzyıl bölgenin sosyo-ekonomik tarihi açısından son derece önemli belgelerdir (s. 14).

Mihail Attalites’ın 1034 yılından başlayarak olayları kaydetmekle başladığı eseri 1080 yılına kadar gerçekleşen olaylar hakkında bilgi vermektedir. Özellikle Malazgirt sonrası dönem için verdiği bilgiler bakımından önemli bir kaynaktır.

Bizans İmparatoru Aleksios Komnenos’un kızı olan Anna’nın kaleme aldığı eser (Alexiad), XI. yüzyıl son dönemi Malazgirt Savaşı sonrası Türklerin Doğu Karadeniz bölgesindeki faaliyetleri hakkında önemli bilgiler vermektedir.

1185-1204 arasında Bizans sarayında önemli mevkilere ulaşan Niketas Khoniates’in eserinin Ioannes ve Manuel Komnenos dönemleri ile ilgili kısmı, Türkçe’ye çevrilmiştir (s. 15).

Mikhail Psellos, II. Basileios’un 976’de tahta çıkışından 1077 yılına kadar olan yüz yıllık dönemi içeren bu Bizans kaynağı, Bizans sarayında gelişen olayların yanı sıra Alparslan zamanındaki Türk akınları ve Türk ilerlemesine karşı Gürcistan’ın durumu ve Şarki Karahisar’daki Bizans kuvvetleri konusunda bilgi vermektedir.

İslam tarihçileri arasında büyük bir üne sahip olan İbn’ül Esir, İslam dünyasının 1231’e kadar olan dönemini içeren tarihi eserini kaleme almıştır. Bu eser, Anadolu Selçuklularından bahseden Mezopotamya menşeli tek kaynaktır.

İbn-i Bîbî lakabıyla tanınan Nasıreddîn Hüseyin b. Muhammed tarafından kaleme alınan El Evamirü’l-Ala’iye Fi’l-Umuri’l-Ala’iye, Türkiye Selçuklu Devleti ve Moğol hâkimiyeti dönemlerini ele almaktadır (s. 16).

Kerîmüddin Mahmud Aksarayî’nin İlhanlı Devleti Anadolu valisi Timurtaş’a sunduğu Müsâmeret ül-Ahbâr adlı eseri, Barthold tarafından ilim âlemine tanıtılmış ve 1928’de de F.Köprülü tarafından neşredilmiştir.

Anonim Selçukname, II. Alâeddin Keykubad’a sunulmuştur. Aksarayi’nin yanı sıra Nişâpurî’nin rivayetlerini de değerlendiren önemli bir eserdir. Selçukluların nesli ve Büyük Selçuklu hükümdarları hakkında bir girişten sonra 1341 senesine kadar uzanan dönemde Türkiye Selçuklu tarihinin en önemli kaynaklarından birisidir.

Malatyalı bir Yahudi olan Gregory Abu’l Farac (Bar Hebraeus), yirmi iki sene Hülagu’nun yanında kalmış 1292 senesine kadar gelen bir kronik yazmıştır (s. 17).

İbn-i Batûtâ’nın seyahatnâmesi, Türk tarihi açısından değerlendirilirse, oldukça geniş bir Ortaçağ Türk Tarihi bilgisi içermektedir.

Bezm u Rezm eserinin sahibi Aziz b. Erdeşir-i Esterâbadî, 1394’te Timurluların elinden kaçarak Kadı Burhaneddin’e sığınmış, onun adına kaleme aldığı kitabını 1398’de tamamlamıştır (s. 18).

Doğu Karadeniz bölgesinin XV. yüzyıl başındaki siyasi ve demografik yapısı hakkındaki ana kaynaklar içerisinde, Clavijo Seyahatnamesi, özel bir öneme sahiptir (s. 19).

Bölge Tarihi ile İlgili Araştırmalara Genel Bir Bakış
…bu anlamda ilk önemli çalışma Jakop Philipp Fallmerayer’in 1827 yılında yazmış olduğu Trabzon Rum İmparatorluğu’nun Tarihi adlı eserdir (s. 20).

Türkiye’de ise müstakil olarak ancak 1877’de, aynı zamanda Türkiye’deki ilk şehir tarihi araştırmacısı olan Şakir Şevket’in Trabzon Tarihi adlı eseri ile başlanılmıştır.

1891’de Vital Cuinet’in La Turquie D’Asie adlı eserinin Karadeniz bölgesiyle ilgili kısmının yayımlanmasıyla Karadeniz araştırmalarına önemli bir eser eklenmiştir.

Hüseyin Hüsameddin’in Amasya Tarihi adlı eseri; XIV. yüzyılın başlarında Canik yöresinde ortaya çıkan Taceddinoğulları, Kubadoğulları ve Taşanoğulları gibi beyliklerin yanı sıra bölgenin Selçuklular sonrası dönemini Türk ilim âlemine tanıtmıştır (s. 21).

Kazım Dilcimen’in büyük ölçüde Amasya Tarihi ve Bezm u Rezm’den faydalanarak hazırladığı Canik Beylikleri hakkındaki eser bu alanda Türkiye’de yapılan ilk özel çalışmadır.

Anthony Bryer, batılı araştırmacılar içerisinde Türk kaynaklarını en fazla kullanan kişi olmasıyla dikkat çekmektedir (Anthony Bryer, David Winfield, The Byzantine Monuments and Topography of the Pontos) (s. 22).

1990’lı yıllar Karadeniz tarihi araştırmalarının her alanda zirveye çıktığı dönemdir.

F. Kırzıoğlu’nun önceki çalışmalarının devamı olarak hazırladığı incelemelerle ve özellikle 1992’de neşredilen Kıpçaklarla ilgili araştırmasıyla Karadeniz tarihi araştırmaları önemli bir seviyeye ulaşmıştır (s. 23).

İbrahim Tellioğlu, Karadeniz Bölgesi tarihi hakkındaki çalışmalarını pek çok kaynak eserden yararlanarak objektif bir bakış açısıyla ilim âlemine sunmuş ve tartışmalı birçok konuyu da açıklığa kavuşturmuştur (İbrahim Tellioğlu, Osmanlı Hâkimiyetine Kadar Doğu Karadeniz Bölgesinde Türkler) (s. 24-25).

Giresun ve Çevresi Üzerine Yapılan Çalışmalara Genel Bir Bakış
Giresun ve çevresi tarihi ile ilgili ilk önemli adım 1949 yılında Hasan Tahsin Okutan tarafından atılmıştır. Şebinkarahisar ve Civarı adlı eserinin önemli bir kısmını bölge tarihine ayıran yazar, yaptığı saha çalışmalarıyla Giresun’un güney bölümünde ve Şebinkarahisar’da yapılan ilk yerleşmelere ait izler ve bırakılan kalıntılar hakkında bizlere önemli bilgiler vermektedir (Hasan Tahsin Okutan, Şebinkarahisar ve Civarı; Coğrafya, Tarih, Kültür, Folkloru, Giresun; Yeşil Gireson Matbaası, 1949) (s. 25).

Ayhan Yüksel, Mehmet Fatsa önemli çalışmalar ortaya çıkarırken, şehrin tarihini aydınlatmak için çalışan diğer bir isim Feridun Emecen de bu alanda önemli çalışmalar yapmaktadır (s. 27).

Bölgedeki İlk Siyasi Teşekküller
Akkadların, Anadolu üzerine düzenlemiş oldukları seferler hakkında verdiği ayrıntılı bilgiler…
Bu kayıtların birinde M.Ö. 2200’lerde Anadolu’ya yapılan bir seferde Akkad İmparatoru’nun, Hatti Kralı Pampa’nın önderliğindeki 17 şehir devletinden oluşan Anadolu koalisyonuna karşı savaştığı anlatılır. Bu koalisyonda Türkî Kralı İlşu-Nail olarak kaydedilen ismin Anadolu’da Türk varlığının tarihlendirilmesi açısından önemi büyüktür.

M.Ö. III. bin yıllarında, Doğu Karadeniz bölgesinde yaklaşık yüz elli yıl hüküm sürecek olan Hayaşa-Azzi Krallığı adı verilen siyasi bir teşekkül ortaya çıkmıştır. Hayaşa-Azzi Krallığının sınırları Rize’den Giresun’a kadar olan sahil şeridinden Erzurum-Bayburt arasındaki iç kesime kadar uzanmaktadır.
Giresun bu dönemde, Orta Karadeniz bölgesine hâkim Gaşka Krallığı ve Doğu Karadeniz bölgesi hâkimi Hayaşa-Azzi Krallığı arasında bir sınır kenti durumundadır (s. 29).

Gaşkaların son yıllarında, bir kısmının Asur Devleti’nin himayesine sığındığı, bir kısmının ise Kimmer saldırılarıyla ortadan kaldırıldığı düşünülmektedir.

Giresun ve Çevresinde Kimmerler
Proto-Türklerden olduğu düşünülen bu halk, Tevrat’ta Gomer, Asur çivi yazılarında Gimmiray, Grek ve batı kaynaklarında ise Kimmer olarak adlandırılmaktadır (s. 30).

…rivayete göre Yafes’in oğullarından Gomer’in halkı olduğu sanılmaktadır.

Kimmerlerin tarihi, M.Ö. 2000’lerin başlarına kadar uzanmaktadır.
Kimmerler, M.Ö. 695′ten itibaren Karadeniz Ereğlisi ile kuzeye çıkarak doğuda Trabzon’a kadar olan sahayı ele geçirmiş, M.Ö. 720’lerde Orta Asya’dan gelen kalabalık Saka/Skyth adlı soydaşlarının baskısıyla dağılmaya başlamıştır.
M.Ö. VII. asrın sonlarına gelindiğinde artık Kimmerler gücünü kaybetmeye başlamış ve nihayetinde M.Ö.590-585 yılları arasında tarih sahnesinden çekilmişlerdir.
Kimmerler, Frigya Devleti’ni ortadan kaldırarak Karadeniz Bölgesi’ne yayılmaya başlamıştır. Bu dönemde bazı Kimmer boyları Bolu-Sinop dolaylarından Karadeniz sahillerine ulaşmıştır (s. 31).

Şebinkarahisar bölgesindeki höyük ve mağaralar ve bazı yer adları Kimmerlerle ilişkilendirilmektedir (s. 32).

Giresun ve Çevresinde İskitler
İskitler, Grek kaynaklarında Skythler, Asur kaynaklarında Aşguzai, Pers kaynaklarında Saka ve Çin kaynaklarında Sai olarak adlandırılmışlardır.

İskitler, Çin sınırından Tuna Havzası’na kadar uzanan bölgede hâkimiyet kurmuşlardır.

İskitlerden bir grup da Kimmerleri takip ederek önce Güney Kafkasya’ya oradan da güney batıya yönelerek Anadolu’ya ulaşmıştır. Anadolu’ya geldiklerinde doğuda Van Gölü havzasından batıda İç Anadolu bölgesine, kuzeyde ise Karadeniz Bölgesi’ne kadar yayılmışlardır (s. 33).

İskitler, Asur kitabelerinde Maduva, Heredot’da Madyas, İran kaynaklarında Afrasyab, Türk yurdunda ise Alp Er Tonga olarak anılan hükümdarı döneminde, M.Ö. 643-625 yılları arasında sınırlarını Ege sahillerine kadar genişletmiş Anadolu’yu ele geçirmişler ve Kapadokya bölgesine yerleşerek, 28 yıl süren bir hâkimiyet kurmuşlardır.
Alp Er Tonga’nın zehirlenerek öldürülmesiyle İskit hâkimiyeti ortadan kalkmıştır.
Ksenefon’un, Skythenai bölgesinden bahsetmesi ve Ermeni kaynaklarında, M.Ö. 336 yıllarında Makedonyalı İskender bölgeye geldiğinde, İskit varlığının bölgede devam ettiğine dair bilgiler vermesi, İskitlerin Anadolu’yu terk etmeyip, yurt tuttuklarını açıkça göstermektedir (s. 34).

Kolonizasyondan Bizans’a Bölgedeki Yerli Halklar
Fenikelilerin ilk pazar yerleri, Greklerin kolonileri olmuştur.
İskit Devleti’nin ortadan kalkmasından sonra M.Ö. 562’de bölgede kurulan ilk koloni Sinope'nin; Kotyora, Kerasos, Trapezos gibi kent kolonilerini kurduğu hakkında bilgiler vardır (s. 35).

İran hükümdarı Darius dönemine aittir. Kral Darius ülkesini satraplıklara ayırmış ve Doğu Karadeniz Bölgesini de içine alan bölge 19. Satraplık olarak adlandırılmıştır. Bu bölgede Moskhi, Tibaren, Makron, Mossinik ve Marsa halkları yaşamaktadır.

M.Ö. 508-506 yıllarında bölgeye gezi yapan Karyandlı Skylax, Trabzon’un batısında Mosinikler, sahilde Tibarenler, Chalybler, Giresun’dan Sinop’a kadar olan bölgede ise Assyrialıların yaşadığını ifade etmektedir.

Onbinlerin, Dril topraklarında ilerlediği coğrafya dağlık ve yolsuz bir yerdir. Helenler Dril köylerini yakarak ilerlerken, Driller de çekilerek, etrafını su dolu hendeklerle çevirdikleri ana kaleye sığınmışlardır. Burası muhtemelen Düz.Mürt/Duzmurt Kal’ası ya da TirelPolis/Tirebolu kalesi olmalıdır (s. 36).

Tirebolu’dan ayrılan Onbinler, Giresun’un batı kesiminde birbirlerine hasım olan iki ayrı Mossynoik topluluğuyla karşılaşmıştır.
Mossynoiklerin memleketinden ayrılan Helenler, Tibarenosların ülkesine gelmiştir.
Tibarenoslarla yapılan barışın ardından yollarına devam eden Helenler artık kendilerinden bir yer olan Kotyora/Ordu’ya varmışlardır.

M.Ö. 298 yılında Genç Mihridad’ın faaliyetleriyle İran’a bağlı Pontos Satraplığı’nda Pontos Krallığı kurulmuştur. Bu krallığın sınırlarına Doğu Karadeniz Bölgesi’nin yerli halkları Halibler, Tibarenler, Mosinekler ve Makronlarda katılmışlardır (s. 37).

M.Ö. 7 yılında Strabon’un kayıt altına aldığı bilgilere göre, Giresun’un dağlık bölgelerinde Tibaranler, Khaldaioi ve daha eski zamanlarda Makronlar denilen Sannoi kavimlerinin yaşadığından bahsedilmektedir (Strabon, Coğrafya, s. 30-35).

Pliny, Karadeniz Bölgesi’ndeki Samsun ve çevresinde Greklerin, Terme civarında da Amazonların yaşadığını söylemektedir (s. 38).

Pliny, Giresun ve çevresinde Tibaren ve Massiny, doğuya gidildikçe Bechires ve Buxeri halkının varlığından bahsetmektedir.

Bizans Dönemi’nde Giresun ve Çevresinde Türk Varlığı
…kaynaklarda 225 yılında Hun boylarının içinde yer alan bir Tatar grubunun, Trabzon’u işgal edip yağmaladığına dair bilgiler vardır. Grek kaynaklarının Massaget ismiyle bahsettiği Hunların bölgedeki harekâtı açıkça görülmektedir.
Trabzon’un Of ilçesinde Hundez Köyü ve batıda Ordu’da Hunut/Hanut Köyü, Ünye’nin en eski adlarının Honie, Onie, Homorie olması, bölgedeki Hun varlığının açık izleridir (s. 40).

Kuman ve Kıpçaklar
1103’te başlayan ve 1109’a gelindiğinde ağır tahribatlara uğraması sebebiyle Kıpçakların başbuğu Atrak’ın iyi ilişkiler içerisinde olduğu ve aynı zamanda damadı olan Gürcü Kralı David’in davetiyle yaklaşık 300 bini bulan kalabalık bir kitleyle Gürcistan’a gitmiştir.
Kral David mahiyetindeki bu Kıpçak kuvvetleriyle Anı şehri dahil olmak üzere Ermenistan’ı, Şirvan’ı, Derbent’e kadar Dağıstan’ı Osetya ve Abhazya’yı Gürcü Krallığına katmıştır (s. 41).

Peçenekler
Peçenekler, Bizans kaynaklarında Patzinak, Latin kaynaklarında Pecenaci/Pezengi, Rus kaynaklarında Peçenyeg, Ermeni kaynaklarında Badzinag ve Macar kaynaklarında Beşenyö olarak geçmektedir.

390’lı yıllarda Peçenek ve Kumanlardan oluşan bu grubun Giresun’da Şebinkarahisar’ın Kayadibi, Sipahi ve Alişar bölgelerine yerleştiği düşünülmektedir (s. 42).

Bulgarlar
469 yılında İrnek idaresindeki topluluk ile Orta Avrupa’dan göçen Hun boylarının karışmasıyla oluşan halka Bulgar adı verilmiştir. Hunlarla karışan bu halkın asıl adı Oğur’dur.
Bizans İmparatoru I. Justinianos, Kavimler Göçü’nün meydana getirdiği karışıklıkları düzelttikten sonra Bulgarlar üzerine yönelmiş ve bozguna uğrattığı
Bulgar Türklerinin bir kısmını Anadolu’ya geçirip Trabzon ve çevresi ile Çoruh ve Yukarı Fırat sahasına yerleştirmiştir.
Bizans devleti döneminde gelen Bulgarların bölgedeki izlerini yer isimleriyle tespit etmek mümkündür (s. 43).

Malazgirt Savaşı Öncesi Giresun ve Çevresinde Türk Faaliyetleri
Anadolu’nun fethi döneminde Bizans Devleti ile ilk çatışma 1047 yılında Büyük Zap Suyu civarında olmuştur (s. 45).

1058 yılına gelindiğinde Çağrı Bey’in oğlu Yakutî Bey’in sevk ettiği Dinar komutasında bir ordu, Erzurum’u aşıp Erzincan ve Kemah’ı fethederek, Çoruh ve Kelkit Vadisi yoluyla Doğu Karadeniz Bölgesi’nde fethedilen ilk yer olan Şebinkarahisar’ı da ele geçirmiştir (s. 46).

Malazgirt Savaşı’ndan sonra Emir Saltuk; Erzurum ve çevresini, Danişmend Gazi; Kayseri, Sivas, Tokat ve Amasya çevresini ve Mengücek Gazi de Erzincan, Kemah ve Şebinkarahisar bölgesini fethederek Selçuklu topraklarına katmışlardır.

Trabzon’dan Sinop’a kadar olan bölge ise Kaldiya olarak adlandırmıştır (s. 48).

Kaldia Eyaleti’nin valisi Thedore Gabras, 1075 yılında Türkleri, Trabzon ve çevresinden çıkarmıştır. Gabras ailesi bundan sonra da Türklere karşı yapmış olduğu seferlerle Sinop’a kadar olan bölgeyi ele geçirmiş ve 1140 yılına kadar bölgeye hâkim olmuşlardır (s. 49).

Beylikler Döneminde Giresun ve Çevresi
Danişmendliler, Anadolu’nun Türkleşmesi sürecinde kurulan erken dönem Türk beyliklerinden biridir. 1071-1175 yılları arasında Niksar merkez olmak üzere Orta Karadeniz Bölgesi’nin güney kesimlerine hâkim olmuşlardır (s. 50).

Danişmenli hâkimiyeti boyunca Giresun ve çevresi Türkleşmiş, buralar Türkmenlere yurt olmaya başlamıştır (s. 52).

Saltuklu Beyliği, Anadolu’nun Türkleşmesi sürecinde Ebi’l Kasım unvanlı Saltuk Bey’e ikta edilen Erzurum, Kars ve Bayburt çevrelerinde kurulmuştur.

Mengücekliler, Selçuklu Sultanı Alp Arslan tarafından Anadolu’nun fethine gönderilen beyler arasında yer alan Ahmed Gazi tarafından kurulmuştur (s. 53).

1204 yılında İstanbul’un Latin işgali altında kalmasıyla, I. Andronikos’un torunları Aleksios ve David Komnenos, Karadeniz’in güneydoğusunda Trabzon Krallığı’nı kurmuşlar (s.57).

Trabzon Krallığı; Tribolu, Kerasunt, Ordu, Samsun, Uniye ve özel bir önemi olan Limni Kalesi’ne kadar olan bölgeyi ele geçirmiştir (s. 58).

Çepni Faaliyetleri
Anadolu’da Moğol istilasının getirdiği bu karışıklıklardan yararlanıp 1277 yılında Sinop’u ele geçirmek için harekete geçen Komnenoslar, burada Türkmenlerle karşılaşarak mağlup olmuşlardır. Komnenosların, burada kalabalık bir Türkmen Çepni nüfusu ile karşılaşmaları, Çepnilerin bölgeye ilk olarak ne zaman geldiği sorusunu akla getirse de bu konu henüz aydınlığa kavuşturulamamıştır.
XIII. yüzyılın başlarından itibaren Samsun’a ulaşan Çepniler, ilerlemesine devam etmiş ve XIV. yüzyılda Harşit vadisinin doğu sınırına kadar olan sahayı hâkimiyetleri altına almışlardır (s. 61).

1348 yılında Çepnilerin başında bulduğu düşünülen Boz Doğan Bey, Çepnilerin bilinen ilk lideridir.

Kıpçaklar
1124’te Çoruh Vadisi’ne yerleştirilen Kıpçakların yanı sıra bahsedilen dönemden itibaren Artvin, Rize, Trabzon, Gümüşhane, Giresun ve Ordu’ya kadar genişleyen sahaya önemli bir Kıpçak kitlesi göç etmeye başlamıştır (s. 64).

Canik Beylikleri’nden en büyüğü olan ve Çepniler tarafından kurulduğu düşünülen Hacıemiroğlu Beyliği, Ordu ve Giresun bölgesi fethederek burada bir beylik kuran ve Trabzon Rum Devleti ile mücadele eden Türk Beyliği’dir (s. 67).

Hacı Emir Bey’in ölümüyle iktidara geçen Süleyman Bey 1396 yılında kendisinin ve beyliğin en önemli fethi olan Giresun’u ele geçirmiş ve böylece Komnenosların ikinci başkenti sayılan bu şehrin ilk defa Müslümanların hâkimiyetine girmesini sağlamıştır (s. 70).

Giresun ve Çevresinde Osmanlı Öncesi Döneme Ait Türk Kültürü
Eski Türklerin inanç motifleri, yaşanılan coğrafyada içinde bulunulan dağ, tepe, kaya, vadi, ırmak, mağara, orman, ağaç, göl, deniz ve demir gibi yaşam için değerli unsurlar üzerinedir. Bunlar kâinatın temelleri olan ruhlar dünyasıdır (s.72).

Soyun ve ailenin devamını sağlamak için mutlaka çocuk sahibi olmak gerekir. Çok eskiden beri çocuğu olmayanlara iyi gözle bakılmaz, hatta onların Tanrı’nın lanetine uğradıkları bile düşünülürdü.

Giresun ve çevresinde (…) Hamile kalmak için sıcağa oturtma denilen bir âdet vardır. Bunun için başta ısırgan tohumu olmak üzere, üç beş çeşit ot toplanıp bir karışım hazırlanır. Hazırlanan bu karışım bir kaba konularak üzerine kaynar su dökülür ve hamile kalmak isteyen gelin bu sıcak buğunun üzerine oturtulur (s. 74).

Giresun’da gebe kadın el değirmeni çevirirse çocuğu şaşı gözlü olacağına inanılır. Hamile kadın hamilelik boyunca saçını kesmemelidir. Eğer keserse çocuğunun ömrünün az olacağına inanılır (s. 75).

Al basmasında kadının üzerine bir ağırlık çöker. Kötü rüya görür, kâbus görür. O anda dua okuyabilirse kurtulur. Okuyamazsa delirir farkına varmadan evden bile çıkıp gider (s. 76).

Türk sosyal hayatı, aile ve akrabalık bağları üzerine kurulmuştur.
“Evlenmek,” yeni bir ev sahibi olmak, daha doğrusu yeni bir aile kurmak anlamına geliyordu (s. 77).

---
Sarıyıldız, Bekir. (2014) Osmanlı Öncesi Dönemde Giresun'da Türk ve Türklük İzleri, Yüksek Lisans Tezi, Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Samsun

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder