16 Temmuz 2018 Pazartesi

Giresun ve Trabzon İlleri Balıkçılarının Meslek Folkloru - Özet


Mustafa Aça - Giresun ve Trabzon İlleri Balıkçılarının Meslek Folkloru - özet

…bu çalışmanın, Türkiye merkezli folklor araştırmaları içinde bu kapsamıyla bir ilk olması hasebiyle yeni araştırma konularının ve bakış açılarının geliştirilmesine katkı sağlaması beklenmektedir (s. 1).

…Bilhassa imparatorluktan ulus devlete geçiş sürecinde gerçekleştirilen Türk folklor çalışmalarında görülmeye başlanan ve bugün de devam eden kenti, ulusal kültürleri yok eden bir yozlaşma sürecinin mekânı olarak görme ve kır veya köy yaşamını bu yozlaşma sürecine direnişin simgesi olarak yüceltme temayülü, halk bilimi araştırmalarının kırsal alanlara odaklanmasında etkili olmuştur (Oğuz, 2000: 17; 2001: 46). (s. 60)

Meslek folkloru araştırmaları için bibliyografya (s. 69-70)

423.500 km²’lik yüzölçümüne (…) sahip Karadeniz’in en derin yeri Kerempe Burnu’nun 80 km açıklarındaki 2246 metre derinliğe sahip bölgedir (s. 78).

Irmaklarla birlikte denize taşınan organik materyaller (…) binlerce yıl içerisinde Karadeniz’deki hidrojen sülfür gazını limitlerin üzerine taşımış ve 150-200 metre derinliklerden sonra canlı yaşamının mümkün olmayacağı bir hidrobiyolojik yapı ortaya çıkarmıştır (s. 80).

(ya da) daha yoğun olan tuzlu su alttaki tatlı suyu baskılamış ve oksijensiz bırakmıştır.

Bulgaristan, Romanya ve Ukrayna kıyıları nispeten daha alçak ve sığdır.
(sığ sular) bu alanların kalkan balığının habitatında önemli bir yer edinmelerinde etkili olmuştur (s. 81).

Temmuz ve Ağustos aylarında deniz sıcaklığı 20° ile 26° arasında değişirken bu sıcaklık kışları 2° ile 7° aralığına kadar düşmektedir (s. 82).

Karadeniz’in en fazla ekonomik değere sahip göçmen balıklarından hamsi, ağustos ayı ortaları ile eylül ayı başlarında (…) Odessa körfezinde yumurtlar.
…eylül sonuna doğru güneye doğru göçe başlayan her bir hamsi sürüsünde 15-20 bin ton balık bulunmaktadır.
Şubat ayı ortalarına kadar kısa duraklamalarla Doğu Karadeniz kıyılarını takip eden hamsi sürüleri bu tarihten itibaren geri dönüş yolculuğuna başlarlar (s. 85).

Karadeniz’in deniz faunasında yer alan ve 1960’lı yıllarda ticari anlamda avlanan yirmi altı türden bugün geriye altı tür kalmıştır.
…mersin balıkları, kirlilik, kıyı dolguları, barajlar ve HES’ler gibi pek çok dış müdahaleden ötürü balıkçıların hatıralarında yaşar hale gelmişlerdir (s. 86).

Plinius (…) ve diğer bazı kaynaklardan anlaşıldığı kadarıyla antikçağda Karadeniz balıkçılığında ekonomik değeri en yüksek olan balık türleri, ton, palamut, uskumru ve mersin balığı olmuştur (s. 98).

Mossynoiklerin ambarlarında yunus eti bulunması açık deniz balıkçılığı yapabildiklerini (…) işaret etmektedir (s. 99).

Strabon’a göre, özellikle Pharnakeia (Giresun) yöresinde yapılan balıkçılık; bilhassa palamut avı denizin yöre halkına sunduğu bir lütuftur. Zira, bu balık ilk defa burada yakalanmıştır (s. 100).

(Evliya Çelebi ve Kâtip Çelebi’nin eserlerinde özellikle Trabzon ve çevresiyle ilgili verilen bilgilerin hemen tamamı, Âşık Mehmed’in Menâzırü’l-‘Avâlim adlı eserinden alıntıdır)

Trabzon havalisinde çoğunlukla Mersin, Faroz ve Sürmene balıkçıları, Giresun havalisinde ise Ayvasıl, Gülburnu (Zefre) ve Tirebolu balıkçıları yüzyıllarca yunus avcılığı yapmışlardır (s. 114).

Karekin Deveciyan, 1915 yılında yayınlanan “Balık ve Balıkçılık” adlı ünlü kitabında Türk karasularında avlanan balıklar hakkında bilgiler verirken, hamsi, istavrit, palamut, yılanbalığı ve mezgit avcılığı bahislerinde Tirebolu, Görele, Trabzon, Araklı, ve Sürmene balıkçılığına da atıflarda bulunmuştur (s. 116).

Sürmene’nin dışında Trabzon’da, Mersin ve Çarşıbaşı kıyılarıyla Giresun’da Espiye, Tirebolu ve Bulancak kıyılarında tekne yapım tezgâhları faaliyet göstermiştir (s. 132).

(eskiden) Denizin altı üstünden kalabalıktı.
Menderes’ten sonra kayıklar çoğalmaya başladı.
…gırgır dedikleri şeyler çıktı. Üç beş sene iyi avcılık yaptılar. Büyüttüler de büyüttüler takımları. Derken balık bitti; ufak büyük demediler ne bulurlarsa kırdı geçirdiler (s. 133).

Giresun, geçmişten beri Doğu Karadeniz bölgesinin önemli balıkçılık merkezlerinden biri olmuştur.
…devam etmekle birlikte bu meslekten geçimini temin eden aile sayısı geçmişe nispetle oldukça azalmıştır (s. 138).

Giresun Tarım İl Müdürlüğü’nün 2013 yılı kayıtlarına göre Giresun ili genelinde 630 balıkçı teknesi (gemi) faaliyet göstermektedir.
Bu teknelerde çalışan 18 yaşından büyük balıkçı sayısı 2128’dir. Amatör Balıkçı Belgesi’ne sahip olan amatör balıkçı sayısı ise 473’tür (s. 139).

Piraziz ve Bulancak ilçeleri ve özellikle Ayvasıl mevkii, Giresun balıkçılık kültürünün “Pazarsuyu/Ayvasıl” hattını oluşturmaktadır.
…ilin en eski balıkçı yerleşimi konumunda olan Ayvasıl’da yaşayan kalabalık balıkçı aileleri şehir merkezinde de çoğu zaman bu kültürel hattın temsilcileri olmuşlardır (s. 141).

İl merkezinde iki barınağın dışında az sayıda balıkçı, kayıklarını Aksu Deresi’nin denizle buluştuğu barınak hüviyeti taşımayan alana bağlamaktadır (s. 143).

(Bulancak) İlçenin en büyük alana sahip barınağı Pazarsuyu deresinin denizle buluştuğu alanda bulunan barınaktır (s. 145).

(Tirebolu) liman sahasında boyları 5 ile 10 metre arasında değişen 150 civarında balıkçı teknesi bulunmaktadır (s. 153).

(Eynesil) Boztepe barınağı merkezdeki barınağa göre daha hareketlidir. İlçedeki balıkçı kayıklarının önemli bir kısmı fiziki imkânları oldukça sınırlı olan bu barınağa bağlanmaktadır (s. 156).

Trabzon
Trabzon Tarım İl Müdürlüğü’nün 2013 yılı verilerine göre Trabzon ili genelinde 1094 adet balıkçı teknesi faaliyet göstermektedir. Bu teknelerde çalışan 18 yaş üstü balıkçı sayısı 5236’dır. Amatör Balıkçı Belgesi’ne sahip balıkçı sayısı 3570 ile Giresun’a nispetle oldukça yüksek bir rakama ulaşmıştır (s. 157).

Trabzon ili balıkçılık kültürünün batıdaki hattını (…) Beşikdüzü, Vakfıkebir ve Çarşıbaşı ilçelerinin oluşturduğu “Büyükliman/Yoroz” hattıdır (s. 158).

…ikinci önemli alan Akçaabat’tan başlayıp Arsin’e kadar olan alanı temsil eden “Faroz/Değirmendere” kültür hattıdır.

…il merkezinde balıkçıların yoğunlaştığı alanlar Çömlekçi ve Faroz mevkileri olmuştur.
Balıkçı ailelerinin bir kuşak öncesine kadar hemen tüm bireyleri yunus avcılığına iştirak etmiştir.

Faroz’da bugün, 150 kadar balıkçı teknesi bağlıdır.

(100. Yıl Barınağı) Barınakta boyları 3-9 metre aralığında değişen 100 kadar tekne bağlıdır.

Vakfıkebir, Osmanlı döneminde küçük bir balıkçı limanı ihtiva eden bir kaza merkezi olmuştur (s. 164).
İlçede 20 civarında küçük balıkçı teknesi vardır.

Çarşıbaşı’nda balıkçılık, ilçenin kurulduğu dönemlerden itibaren en önemli geçim kaynaklarından biri olmuştur.
Burunbaşı mevkiinde inşa edilen barınakta boyları 4 ile 12 metre arasında değişen 70 civarında balıkçı teknesi bağlıdır (s. 166).

Çernobil Nükleer Santrali’nde meydana gelen kazanın deniz faunası üzerindeki yıkıcı etkileri, araştırma sahasında, meslekî ve sosyolojik açıdan en çok Çarşıbaşılı balıkçı aileler üzerinde etkiler bırakmıştır.
…balık kıtlığının yaşandığı bu dönemde geçimlerini temin etmek için İskenderun ve Mersin gibi Akdeniz’e kıyısı olan illere göç etmişlerdir (s. 168).

Fenerköy (Yoroz), Çarşıbaşı ilçesi balıkçı kültürünün merkezi konumundadır.
Yoroz’da, boyları 6 ile 10 metre arasında değişen 50 civarında balıkçı teknesinin yanı sıra Yorozlu balıkçı ailelerine ait çok sayıda gırgır teknesi bağlıdır (s. 169).

(Akçaabat) İlçenin idari sınırları içinde toplam 7 adet çekek yeri ve barınak bulunmaktadır. Bu sayı Trabzon ili merkezindeki barınak sayısından fazladır. İlçe merkezinde etrafı köftecilerle kuşatılmış olan barınakta boyları 4 ile 8 metre aralığında 100 civarında balıkçı teknesi bağlıdır.
Akçaabat balıkçıların en önemli avlakları Galanima deresi ile Sargana mıntıkasına kadar olan deniz alanıdır (s. 172).

(Mersin) yunus avcılığının yüzyıllar boyunca en önemli merkezlerinden biri olmuştur.

Akçakale barınağında boyları 4 ile 12 metre arasında değişen 55 civarında balıkçı teknesi bağlıdır.

(Araklı) Merkez barınağında boyları 4 ile 10 metre arasında değişen 120 civarında balıkçı teknesi bağlıdır.

Sürmene’nin Balıklı’dan sonra diğer bir balıkçı merkezi olan Yeniay’da yeni tersane alanı içinde boyları 4 ile 10 metre arasında değişen 50 civarında balıkçı teknesi bağlıdır.

Of balıkçı barınağında 25 kadar balıkçı mevcuttur.


Geleneksel karakterli pek çok meslekte görülen usta çırak ilişkisine dayalı bir öğretim süreci, balıkçılıkta da yaygın şekilde uygulanmaktadır (s. 195).

Gaban Reisi: Araştırma sahasındaki balıkçılık uygulamalarında balık tarayıcı cihazların henüz yaygınlaşmadığı dönemlerde av takımlarına yer alan bir diğer görevli de dışarı gözcüsü olmuştur. Sürmene ve Araklı havalilerinde “gaban reisi”, diğer havalilerde ise genellikle “dışarı reisi” veya “tepe reisi” şeklinde adlandırılır… (s. 196)

Yakamoz olan gecelerde palamut parlar, bunu görüp balığı tespit etmek önemlidir. Günümüzde sonar cihazları kullanılmaya başlayınca görmenin bir önemi kalmadı… (s. 197)

Koca Reis: Meslekî hiyerarşi içinde reislerden sonra koca reisler yer almaktadır. Bu rütbe, çoğunlukla aileden olmayan, maaş veya payla çalışan balıkçılar arasından seçilen muteber ve tecrübeli bir balıkçı tarafından temsil edilmektedir.
Koca reis, av sezonu süresince tayfanın ayarlanması, pulatka (avans) ve payların dağıtılmasının yanı sıra, palacı ile birlikte av sırasında teknedeki işlerin yolunda gitmesinden sorumludur.

Palacı: Bir nevi güverte reisi olan palacı avın sorunsuz bir biçimde gerçekleştirilmesi ve tayfanın uyumlu bir biçimde çalışması gibi temel sorumlulukları yerine getirmektedir.

Irgatçı: Gırgır ağının altına takılı olan çelik teli, ağ denize indirilirken serbest bırakmakla ve ağ denizden toplanırken ırgat tabir edilen büyük makaralı vincin başında reisin talimatlarına göre belirlenen hızlarda toplamakla görevli gemicidir.

Botçu: İyi bir botçu av sırasında ağı balık sürüsünün etrafında sorunsuz bir biçimde çevirecek ve avın kısa sürede beklenen şekilde gerçekleşmesinde belirleyici olacaktır.

Peçeci: Av sırasında çevrilen ağın “peçe” tabir edilen üst kısmını botçudan alarak düzenleyen kişiye verilen isimdir (s. 198).

Hamlacı: Hamlacının görevi, ağların dibe inmesini sağlayan kurşunları yığmaktır.

Mapacı: …ağ mapalarının ağ telinden çıkarılmasından ve düzenlenmesinden sorumludur.

Aşçı (s. 199)

İstifçi: …teknelerdeki insan gücü ihtiyacını karşılayan diğer katılımcıları karşılamak üzere kullanılmaktadır (s. 200).

Makinist: …motorların sorunsuz biçimde çalıştırılması ve olası arızaların giderilmesinden sorumlu olan teknik elemandır.

Teknelerde acemi personel genellikle ayak işlerini yapar.
…meremetten anlamayanlar (ağ tamiri) bu işlere yollanır. Matis (yani meremet) yapan ustaların yanında onlara ağdan tutmak suretiyle yardım ederler (s. 213).

…üyelerin kabul süreçleri boyunca meslekî yeterliliklerini ispat etmenin dışında, genel sosyal ve ahlakî kurallara da dikkat etmeleri gereklidir (s. 214).

Reis, grubun lideri olarak statüsünden kaynaklanan önemli kararları almakla sorumludur (s. 215).

Av sırasında çeşitli sebeplerle anlaşmazlığa düşen personel arasındaki sorunlar palacı tarafından halledilmeye çalışılmakta, anlaşmazlığın sürmesi ve taraflardan birinin gruptan ayrılma kararı alması durumunda, takım sahibi aynı zamanda reis ise, durumdan haberdar edilmektedir (s. 216).

Takım sahibi veya koca reis, hangi ödeme usulüne göre anlaşma yaparsa yapsın, anlaştığı tayfaya “pulatka” adı verilen ve avans yerine geçen bir ödeme gerçekleştirir. Bu ödeme, tayfayı gruba bağlamak anlamına gelmektedir (s. 219).

Gündüzleri palamut sürüleri denizin yüzeyine yakın hareket ettikleri için deniz yüzeyinde gözle görülür bir “çepreşik” yaratmaktadırlar. Bundan ötürü “yol balığı” şeklinde adlandırılan palamut sürüsünü gözle tespit eden balıkçılar, sürünün önüne geçip ağ sermek için hızlı hareket etmek zorundadırlar. Balıkçılar arasında “yol kapma” sözü ile ifade edilen bu süreçte, hızlı davranan balıkçı teknesi balığın önüne geçip ağ sermeye başladığı takdirde balığa hamle yapan diğer teknelerin av hakları sona ermiş olmaktadır (s. 227).

Ben denize ağ kurduğum zaman ağ denizin dibine inmez suyun üstünde kalır. Karşıdan bir balıkçı geldiğinde ağlara takılmasın diye, ağımı parçalamasın diye onun yüzüne lamba tutarım o da anlar yolunu değiştirir. Balıkçı bunu anlar diğerleri bilmez. Palamut ağında yanar söner bir ışık vardır, bir de kayıkta vardır kayıktaki yanmaz sabit durur. Bir balıkçı geldiğinde o ışıklı yerden geçmez ağ olduğunu bilir çünkü (s. 228).

Balıkçı Yerleşimleri
Kıyı yerleşimlerindeki balıkçı köylerinin kuruluşunda etkili olan en önemli unsur, deniz ve topografya özellikleri ile doğa bileşenleri olmuştur (s. 235).

…konutların iki ya da üç katlı, çok pencereli, ayrık düzende ve her cepheye açık olması belirgin özellikleridir.
Evlerin bodrum katları, barınakların oldukça sınırlı olduğu dönemlerde kayık damı olarak da kullanılmıştır (s. 236).

Kıyı boyunca karayolu inşasının tam anlamıyla başladığı 1960’lı yıllardan büyük oranda tamamlandığı 2000’li yıllara kadar alınan yanlış kararlarla doğal oluşumlar, yapılaşmış çevre birlikteliği, tarih, kültür, yaşantı ve yaşayanlarla ile meydana gelen oluşumlar göz ardı edilmiştir (s. 238).

Geleneksel toplumlarda aile, çeşitli işlevleri (ekonomi, eğitim, güvenlik) yerine getirmektedir.
Kişinin toplumdaki statüsünü belirtmek için “kimlerdensiniz” diye sorulur.

Balıkçı ailelerinde babaların mesleklerinden ötürü çocuklarından uzun süre ayrı kalmaları, onların fiziki ve ruhsal gelişimlerine çoğu zaman destek olamamaları, anneler tarafından sitemkâr bir biçimde onların “kayık babası” deyimiyle nitelendirilmelerine sebep olmaktadır. “Balıkçının parası pul karısı duldur.” Şeklinde kalıplaşan ve yöre balıkçıları arasında oldukça yaygın olan söz de bu durumu işaret etmektedir (s. 241-242).

Balıkçı ailelerinin geçmişte görücü usulüyle oğullarına eş ararken yine balıkçı ailelerinin kızlarına meyletmelerinde talip olunan kızların ağ örmeyi biliyor olmaları da kısmen etkili olmuştur. Doğu Karadeniz’de icra edilen çok sayıda el sanatı arasında ismi bugüne kadar pek zikredilmemiş olsa da ağ örücülüğü maharet gerektiren bir iştir (s. 243).


Avcılık Biçimleri ve Av Araçları
…balıkçılardan derlenen pek çok meslekî anlatı, her iki ilin balıkçılarının geçen yüzyılın başlarından beri Samsun ve İstanbul’un yanı sıra Romanya, Bulgaristan, Kırım, Rusya, Gürcistan, Akdeniz ve Ege kıyılarındaki avcılıklarına dönük bilgiler içermektedir.
Bölge balıkçılığının antik dönemlerine dair küçük bilgiler veren kaynaklarda izine rastlanmayan hamsinin, besin değerinin fark edilmesi ile ekonomik değer taşıyan balıklar arasına terfi etmesi anlaşılabildiği kadarıyla Komnenos hâkimiyeti döneminde gerçekleşmiş (s. 259).

…en eski hamsi avcılıklarında uzun yıllar “sürgülü serpme” adı verilen pamuk ipliğinden mamul ağlar kullanılmıştır.
Tüm süreçleri insan kuvvetine dayalı olan bu kadim av geleneğinde, serpmeler mehtapsız gecelerde, tekne kenarından denize tutulan ve yörede “fanya” veya “likmen” şeklinde adlandırılan fitilli ve camsız gaz lambasının ışığına hamle yapan hamsinin üzerine atılmıştır (s. 260).

Çevirme ağlarının ve avcılığının ilk örnekleri, 1. Dünya Savaşı’ndan sonra körfez ve dalyan ağızlarında gerçekleştirilen hamsi avcılığında görülmeye başlamış ve 1930’lu yıllara kadar geliştirilerek yaygınlık kazanmıştır (s. 261).
(Bu ağlara hamsi ığrıbı deniyor)

Bugünkü gırgırcılığın başlangıç dönemlerinde 10-12 metre boyundaki kancabaş tekneleri ile 20 civarında personelle avcılık gerçekleştiren yöre balıkçıları, bu avcılığı çoğu zaman “Alamanacılık” şeklinde adlandırmışlardır (s. 263).

(Hamsiden başka) Daha çok palamut avcılığında olmakla birlikte, kefal, lüfer avcılığında da kullanılan alamana ağları vardı.

Giresunlu ve Trabzonlu alamanacılar, bu avcılık için hemen her yıl gurbete çıkmışlar ve Boğaz’daki avlaklarda avlanmışlardır. Boğaz avcılığına giden alamanacılar teknelerde barınma imkânının olmadığı dönemlerde avlaklara yakın sahillere oluşturdukları barakalarda barınmışlardır. (Bu barakalara balakan adını vermişler) (s. 264)

(1960’lı yıllar) ilk balık bulucu aletlerin kullanılmaya başlanmasının ardından geleneksel avlanma biçimlerine duyulan ihtiyaç azalmıştır (s. 265-266).

eğlence mekânlarına giderek yorgunluklarını atmaya çalışmaktadırlar. Bu eğlencenin merkezinde çoğu zaman alkol ve kadınlar vardır. Balıkçılar kendi aralarında bu eğlence için “kedi boğmak” şeklinde bir jargon geliştirmişlerdir.

Balıkçıların türküleri, genellikle memleket vurgulu türkülerdir (s. 271).

yunuslar, yüzyıllar boyunca hem iç hem de dış avlaklarda yağı için avlanmıştır (s. 272).

…yunus avcılığı yapan balıkçılar, Karadeniz’in sularında yaşayan yunusları türlerine göre üçe ayırmışlardır. Bu üç yunus türünden en büyüğüne “afalina” veya “afarna”; nispeten daha küçük olanına “tırtak”, “dırdak” veya “turtak”; en küçük olanına ise “mutur”, “motor” veya “musur” adını veren yöre balıkçıları, diğer türlere göre daha fazla yağ ihtiva ettiğini müşahede ettikleri “mutur” türü yunusları avlamaya öncelik vermişlerdir (s. 276-277).

…hem Giresun hem de Trabzon balıkçıları arasında yunusun tabulu hayvanlardan birisi olduğuna dönük ipuçları içeren benzer pek çok anlatı tespit edilmiştir.
“Yunus avcılığı yapanların ölümü pek iyi değildir.”
“Hanımı gebe olanlara eskiden yunus kestirilmezdi. Kestirilirse doğacak çocuğun sakat olacağı söylenirdi. (s. 280)”

…yunus haricinde, sadece kırlangıç balığı ile ilgili benzer bir inanış tespit edilebilmiştir.
Akçakaleli ve Yorozlu kimi balıkçılar, yakalandığı zaman bağırdığını ve tıpkı yunus gibi gözyaşı döktüğünü söyledikleri bu balığı yiyenlerin çok yaşamayacaklarını ifade ederler (s. 281).

Sürmene bıçaklarının ilk örneklerinin çıktığı yer olarak kabul edilen Gölonsa Mahallesindeki eski bıçak ustaları, Sürmene bıçağının yapımında da yunus yağı kullanmışlar (s. 286).

(Mersin balığı) Irmakçılık / Morinacılık
Karadeniz faunasının en kıymetli balıklarından biri olmuştur.
Hititler döneminden beri özellikle havyarı için avlanan morina balıkları hakkında Sümer kaynaklarında da bilgilere rastlamak mümkündür.

Kış aylarını sığ deniz sularında geçiren mersin balıkları, bahar aylarıyla birlikte havyarlarını dökmek için nehirlere hareket etmişlerdir (s. 288).

Bazı olurdu 20-30 kilo havyar alırdın bir balıktan.

Kalkancılık
Giresunlu ve Trabzonlu balıkçıların meslek jargonunda “sac balığı”, “gambula” veya “çivili/mıhlı balık” şeklinde adlandırılır.
April beşi balığın leşi. Bu zamanda balıkçılar ağlarını denizde kurulu olarak bulundurmak isterler. Aprilin beşinde çoğu zaman balıkçıların yüzü gülmüştür (s. 295).

Orkinosçuluk
…küçüğüne “tombik”, büyüğüne “istavrit azmanı” da denilen orkinos, Karadeniz’in büyük balıklarındandır.
Geçmişte mayıs ayı ile başlayan ve herhangi zaman bir sınırlamasına tabi tutulmayan orkinos avcılığı, bugün 15 Mayıs-15 Haziran tarihleri arasını kapsayan 1 ayla sınırlandırılmıştır (s. 299).

Gölcülük / İnci Kefalciliği
Faroz’un balıkçı aileleri, 1960’ların ortalarından itibaren yaklaşık yirmi yıl süreyle 15 Nisan ve 15 Mayıs tarihleri arasında Van Gölü’nde inci kefali avcılığı yapmışlardır.
Gölcülük yılları balıkçıların hem meslekî hem de umumî kültürlerini bölge dışından topluluklara aktarmalarına vesile olmuştur (s. 301).

Kelercilik
Köpek balıkları, ciğerlerinden elde edilen yağın yanı sıra çeşitli amaçlarla kullanılan yüzgeçleri için de avlanmıştır.

Avlanma usulleri
Manyatçılık, Barabatçılık, Molozmacılık, Volicilik

salyangoz avlama belgesine sahip balıkçılar, 1 Mayıs- 31 Ağustos tarihleri arası hariç olmak üzere “algarna” adını verdikleri trol tarzı av aleti ile avlanmanın yanı sıra hava kompresörlü donanımlarla dalgıçlık yaparak da salyangoz toplayabilmektedirler (s. 312).

(dinamit) özellikle kefal balığı avcılığında kullanılan bir yöntem olmuştur.

Balıkçılık kültürünün güncel aktarım ortamları
kahvehane ve meyhaneler,
av hazırlıklarının yapıldığı liman veya barınaklardaki açık alanlar
avcılık sırasında
balık halleri ve balık satış tezgâhları
kooperatif ve dernek salonları
düğün veya cenaze törenleri (s. 315)

Balıkların Muhafazası
…ihtiyaçtan fazla olanlarının muhafazası yolunda en eski yöntemlerden birisi, balıkların doğal su çukurlarına veya su basmış çayırlıklara bırakılması olmuştur.
…balıkçılar uzun yıllar, avladıkları balıkların satılmayanlarını bir sonraki gün satabilmek düşüncesiyle kazdıkları kuyularda muhafaza etmişlerdir (s. 320).

Hamsinin en yağlı olduğu dönemlerde, diğer bir ifadeyle kar suyu yediği dönemlerde hazırlanan tuzlamalarda hamsilerin büyükleri ve küçükleri ayrı ayrı salamura yapılabilmektedir (s. 323).

Naylon poşetlerin olmadığı dönemde, irice boydaki balıkların ipe dizilmesi zorunlu bir taşıma yöntemiydi.
Trabzonlular hamsi için özel bir sepet taşırlardı. Üstten saplı, iki dipli, sık örgülü sepetlerdi bunlar (s. 330).

İnanış ve Uygulamalar
…denize tekne indirileceği zaman (tekne sahibi gevrek yaptırır) çocuklara bu gevrekleri dağıtır ve indirilen teknenin arkasından taş atmalarını tembihlerdi.
Teknenin ardından taş atmayı uğur sayarlardı
Tekneler denize indirilirken kurban da kesilirdi (s. 341).

Balıkçıların av başlangıcına dönük ritüellerinde saçı uygulamasının dikkat çekici bir başka örneği de av hazırlıkların sonlarında, ailenin çocuklarından birinin talimat ağın (bir) kısmına idrarını yapmasıdır (s. 342).

Nazardan sakınmak için balıkçılar, kayıklarına nazarlığın yanı sıra nal, kurban hayvanlarının boynuzlu kafaları, sarımsak ve çam kozalağı asarlardı (s. 344).

Satılık olmayan kayık ya da tekneye “Satılık” ibaresinin yazılması, doğrudan nazarı önlemeye dönük bir çabanın ürünüdür.
Av öncesinde ağların üzerinde dökülen tuz, Türk kültüründe bolluk ve bereketi simgelemenin yanı sıra, nazara karşı da kullanılmaktadır (s. 347).

Bölge balıkçıları arasında geçmişten beri uğursuzluk getirdiğine inanılan veya avdaki bir olumsuzluktan sorumlu tutulan kişiler hep varolagelmiştir.

Balıkçılar arasında uğursuz olduğuna inanılan kişiler olduğu gibi, uğuruna inanılan kişiler de vardır.

Usta balıkçılar yakalamış oldukları iyi balıkları karşısındaki balıkçılara göstermezler. Gördükleri zaman bir daha yakalayamayacağına inanırdı (s. 354).

Annem deniz rüzgâra varınca süpürgeyle elek asardı. Babamlar hep denizde olurdu çünkü. Eskiden yayık ipi vardı, onu süpürgeyle birlikte eleğe asarlardı rüzgâr dursun diye. Denizin de azması gitsin diye “Oğlum şu yağlı ekmeği denize at.” Derlerdi.
Yaşlı kadınlar ekmeğin üzerine tereyağı ile bal sürerler denize atarlarmış.
…denizdeyken fırtına çıktığı zaman bıçağı fırtınaya veya sudaki hortuma doğru diker duasını okurmuş. Hortum varsa dağılırmış birden (s. 263).

Balıkçı eşleri, geçmişte kocalar tarafından karaya çıkartılan balıkların kasalanması ve bu kasaların taşınması işlerinde de fiilen yer almışlardır.

Balıkçı denizle evlidir, eştir deniz balıkçıya. Denize bir girdin mi onunla evli olursun ayrılamazsın. Benim büyük babam da balıkçıydı derdi ki bize “Götün suya değdiği zaman bu denizden ayrılamazsın (s. 250).”

Avcılık Biçimleri ve Av Araçları
Alamanacılıktan Gırgırcılığa
…serpmeler mehtapsız gecelerde, tekne kenarından denize tutulan ve yörede “fanya” veya “likmen” şeklinde adlandırılan fitilli ve camsız gaz lambasının ışığına hamle yapan hamsinin üzerine atılmıştır (s. 260).

Alamanacılıkta ortalama bir teknede yirmi tayfa, iki direkçi ve iki palacıdan oluşan yirmi dört balıkçı görev almıştır (s. 263).

…alamanacılar, av takvimlerini çoğu zaman palamut sezonuna göre ayarlamışlardır. Ağustos ayının ortalarından kasım ayına kadar palamut avcılığı yapan 206 Giresunlu ve Trabzonlu alamanacılar, bu avcılık için hemen her yıl gurbete çıkmışlar ve Boğaz’daki avlaklarda avlanmışlardır. Boğaz avcılığına giden alamanacılar teknelerde barınma imkânının olmadığı dönemlerde avlaklara yakın sahillere oluşturdukları barakalarda barınmışlardır. (Bu barınaklara balakan denir (s. 264).

Palamut avcılığında balığın doğası gereği hızlı hareket edilirken hamsi avcılığında hamsiler daha yavaş hareket ettikleri için nispeten daha yavaş hareket edilmektedir. Araştırma sahasındaki bazı balıkçı grupları arasında “canavar” şeklinde de adlandırılan botlar, oldukça güçlü motorlara sahiptir. Başka türlü ağır hamsi ağını çeken av teknesinin uyguladığı baskıya mukavemet göstermeleri mümkün değildir (s. 267).

Gurbet avcılığında yoğun bir çalışma programı içinde yer alan balıkçı ekipleri, av zamanları dışındaki (zamanlarda) eğlenceye önem vermektedir (s. 270).
Bu eğlencenin merkezinde çoğu zaman alkol ve kadınlar vardır. Balıkçılar kendi aralarında bu eğlence için “kedi boğmak” şeklinde bir jargon geliştirmişlerdir.

Yunusçuluk
Doğu Karadenizli balıkçılar arasında geçmişte genellikle “difrin” adıyla ifade edilen yunuslar, yüzyıllar boyunca hem iç hem de dış avlaklarda yağı için avlanmıştır.
Bölgenin balıkçılık tarihinden bahsedilirken de ifade edildiği gibi, yunus yağı, sadece Osmanlı döneminde değil, Cumhuriyet döneminde de oldukça önemli bir ekonomik değer olmuştur (s. 272).

Karadeniz’in sularında yaşayan yunusları türlerine göre üçe ayırmışlardır.
…en büyüğüne “afalina” veya “afarna”; nispeten daha küçük olanına “tırtak”, “dırdak” veya “turtak”; en küçük olanına ise “mutur”, “motor” veya “musur” adını veren yöre balıkçıları, diğer türlere göre daha fazla yağ ihtiva ettiğini müşahede ettikleri “mutur” türü yunusları avlamaya öncelik vermişlerdir (s. 276-277).

Balıkçıların bu hayvanı “yunus” yerine genellikle belirtilen şekillerde ifade etmeleri, kutsal vasfa sahip av hayvanının isminin zikredilmemesine dönük bir kadim bir inanışın izlerini taşımaktadır (s. 277).

Yunus mübarek hayvandır. Onu avlayanların çoluk çocuğu sakat doğdu. Bu avcılıktan kimse onmadı. Başlarına türlü türlü dert geldi (s. 279).

Dibi çamurlu sulardan hoşlanan kırlangıç balığının büyüğüne Giresun havalisinde “bey balığı”, yavrusuna ise “derviş” adı verilmiştir. Akçakaleli ve Yorozlu kimi balıkçılar, yakalandığı zaman bağırdığını ve tıpkı yunus gibi gözyaşı döktüğünü söyledikleri bu balığı yiyenlerin çok yaşamayacaklarını ifade ederler (s. 281).

Irmakçılık / Morinacılık
…mersin balığı, hem etiyle hem de havyarıyla tarih boyunca Karadeniz faunasının en kıymetli balıklarından biri olmuştur.
…mersin balıkları, Karadeniz’in güney kıyılarında daha ziyade Kızılırmak, Yeşilırmak ve Sakarya nehirlerinin denizle buluştukları bölgelerdeki geniş sucul deltalarda 1920 ve 1960 yılları arasında ticari amaçlarla avlanmışlardır (s. 288).

…av takımında havyar çıkarmada ve hazırlamada mâhir bir balıkçı bu işten sorumlu olmuştur (s. 290).

Kalkancılık
…meslek jargonunda “sac balığı”, “gambula” veya “çivili/mıhlı balık” şeklinde adlandırılır…
Doğu Karadeniz kıyılarına göre nispeten daha düzenli, sığ ve kumluk olduğu kıyılarda daha fazla av vermiştir (s. 295).

Balıkçılar iç avlaklardaki kalkan avcılıklarında 200 metre boyunda “fanyalı ağ” tabir edilen bir ağ kullanmışlardır. Kıyıdan 6-7 mil açıkta 50 kulaçlık sığlıklarda deniz tabanına serilen bu ağın derinliği 2 metre kadar olup alt kısmında taş, üst kısmında mantar bağlıdır.
(Kalkan avında kullanılan bir başka ağ) Karmaklar yemlenmiş çok sayıda olta iğnesinin misinaya dizilmesi suretiyle oluşturulmuştur. Sayısı bini bulan iğnelerin tek tek yemlenmesi, yemlenen iğnelerin birbirine takılmayacak biçimde akıntılarla ve kürekçi ile uyumlu biçimde denize bırakılması, karmak avcılığını sabır ve maharet gerektiren bir usul haline getirmektedir (s. 297).

Orkinosçuluk
…küçüğüne “tombik”, büyüğüne “istavrit azmanı” da denilen orkinos, antik çağlarda Karadeniz faunası içinde yer almış ve büyük balıkları avlamaya meyleden ilk balıkçıların gözde avlarından biri olmuştur (s. 298).

Gölcülük / İnci Kefalciliği
Van Gölü’nde avcılığa giden balıkçılar arasında Farozlular ilk sıradadır. Faroz’un balıkçı aileleri, 1960’ların ortalarından itibaren yaklaşık yirmi yıl süreyle 15 Nisan ve 15 Mayıs tarihleri arasında Van Gölü’nde inci kefali avcılığı yapmışlardır (s. 300).

Avcılık süresince balıkçılar, diğer gurbet avcılıklarında olduğu gibi geçici kulübelerde barınmışlar, yemeklerini kendileri yapmışlardır.

Kelercilik
Köpek balıkları, ciğerlerinden elde edilen yağın yanı sıra çeşitli amaçlarla kullanılan yüzgeçleri için de avlanmıştır.

Manyatçılık ve Barabatçılık
Manyatta ağ, kurşun ağırlıklıdır; barabat da ise mantar ağırlıklıdır. Amaç manyatın dipten, barabatın üstten gelmesini sağlamaktır. Manyat genellikle barbun ve kıraça avlanırken kullanılır. Barabat ise hamsi, sargan ve çinekop avlamak amacıyla kullanılır. Manyat ağı, barabata göre daha büyüktür (s. 508).

Molozmacılık
Fanyalı ağ da denilen “molozma/moluzma” ağları, iki veya üç kattan oluşan ağlardır. Ağ ustalarına özel olarak hazırlatılan molozma ağlarının gömlek tabir edilen katı içte, fanya tabir edilen katı ise dıştadır. Gömlek gözleri fanya gözlerinden daha küçük olduğu için bu iç kata ulaşan balıklar geri çıkamadıkları için bu katın içinde birikmektedirler (s. 307).

Sovyetler Birliğindeki halklar serbest piyasa ekonomisine geçişte yaşadıkları sancılardan ötürü çoğu zaman Türkiye’yi bir kurtuluş olarak görmüşlerdir. İstanbul’a duyulan yoğun ilginin dışında Trabzon başta olmak üzere tüm Doğu Karadeniz illerinde bavul ticareti yapmanın yanı sıra fuhuş sektöründe de çalışmışlardır. Bu hayat kadınlarını ifade edecek şekilde kullanılan “Nataşa” tabiri Trabzon havalisinde Rus kefalini ifade etmek için kullanılırken, aynı balık Giresun havalisinde Sovyetler Birliği’nin son lideri olarak tarihe geçen “Gorbaçov”un adıyla anılmaya başlanmıştır.
Giresunlu ve Trabzonlu balıkçıları arasında yakın geçmişte Rus kefalini havyarı için avlayanlar da olmuştur (s. 309).

Volicilik
Araştırma sahasında 2.tip balıkçı aileler tarafından bugün palamut, kefal ve lüfer avcılığı sırasında kullanılan ve ismini “voli” tabir edilen ağdan alan avcılık biçimidir (s. 310).

Kıyıdan açıkta yüzen palamut, Karadeniz’e yaz sonlarında Boğaz’dan doğru iner. Daha sonra, Ege Denizi’ne doğru düz bir hatta dönmeden önce yem arayarak kıyı boyunca doğuya doğru ilerler. Palamut genelde kıyıya paralel hareket ettiğinden ağlar kıyıya dik yerleştirilir (s. 311).

Salyangozculuk / Gohlecilik
…balıkçılar, 1 Mayıs- 31 Ağustos tarihleri arası hariç olmak üzere “algarna” adını verdikleri trol tarzı av aleti ile avlanmanın yanı sıra hava kompresörlü donanımlarla dalgıçlık yaparak da salyangoz toplayabilmektedirler.

…tüm omurgasız hayvanlar için olduğu gibi salyangoz da dinen mekruh kabul edilmekte, etinin tüketilmesine rıza gösterilmemektedir (s. 312).

Dinamitçilik
…kefal balığı avcılığında kullanılan bir yöntem olmuştur.

Meslekî Kültürün Aktarım Ortamları
kahvehane ve meyhaneler
av sezonuna hazırlık
avcılık sırasında verilen yemek ve çay molaları
balık halleri ve balık satış tezgâhları
balıkçılar tarafından kullanılan damlar, salaşlar
kooperatif ve dernek salonları
düğün veya cenaze törenleri (s. 315).

Balıkların Muhafazası
…en eski yöntemlerden birisi, balıkların doğal su çukurlarına veya su basmış çayırlıklara bırakılması olmuştur.
...avladıkları balıkların satılmayanlarını bir sonraki gün satabilmek düşüncesiyle kazdıkları kuyularda muhafaza etmişlerdir (s. 320).

(Bir diğer yöntem kar kuyularıdır.)

Karınları açılan büyük boy hamsiler ve tercihe göre istavritler, kılçıkları çıkartılmadan kuyruklarına bağlanan iplerle çubuklara dizilerek ocak üzerinden sarkan zincire veya soba üzerindeki tele asılmak suretiyle kurutulmuştur (s. 322).  

Tahta kasaların henüz kullanılmadığı dönemlerde tenekelerle veya sepetlerle ölçülerek satılan balıklar, sonraki yıllarda çoğunlukla Çarşamba’daki imalathanelerde üretilen tahta kasalara konulur olmuştur (s. 327).

Balıkçılık Süreçleri İle İlgili İnanış ve Uygulamalar
Ritüel ve büyü, birlikte işleyen iki önemli sosyo-kültürel müessesedir (s. 333).

Malinowski, belirsizlik ve risk durumlarının, büyü ve ritüelleri besleyen ana kaynaklar arasında üst sıralarda olduğu kanaatinedir.

…balıkçı ailelerinin kanunlarla belirlenmiş muayyen av takvimleri yoktur. Onlar, türlü balıklar özelinde uygulanan av yasağı dönemlerine riayet etmek şartıyla yılın her döneminde balıkçılık yapabilmektedirler.

Balıkçılar, doğrudan hayvan kurban etmenin yanı sıra kansız kurban olarak nitelendirilebilecek olan “saçı” uygulamalarına da avcılığın tüm süreçlerinde sıkça başvurmaktadırlar (s. 340).

Denize yeni tekne atanlar, durumu iyiyse koyun, değilse horoz filan kesip kanını tekneye sürerler.

…kirlenmemiş, kötülüklerle tanışmamış ve bunları kanıksamamış olan çocuğun idrarı, mekruh bir unsur olmaktan ziyade bir saçı unsuru olarak kabul görmüştür
Av bereketli olsun veya nazardan korunmak için küçük çocuklar ağa işetilir.

(Muska, sarımsak, tavuk pisliği, çam kozalağı, mavi boncuk, kurbanlık hayvanların boynuzlu kafatasları, kurutulmuş acı biber teknelere asılır; okunmuş kumu ağlara serpmek, kayık suya indirilirken ardından denize taş atmak da büyüyle ilgili uygulamalardır.) 

Av öncesinde ağların üzerinde dökülen tuz, Türk kültüründe bolluk ve bereketi simgelemenin yanı sıra, nazara karşı da kullanılmaktadır.

…aile bireylerinin denize açılanlara el sallamadıkları veya “elveda”, “güle güle” gibi son sözler söylemekten sakındıkları görülmektedir.

Uskumru balıkçıları ve aileleri, av mevsim başladığı gün, genellikle 1 Mayıs veya hemen öncesi, bir kutlama eğlencesi yaparlar. Kutlamaya ağları bükme geleneğine atıfta bulunan veya bereket (benediciton) kelimesinin bozulmuş hali olan ‘bendinin’ denilir.

Eskiden bazı balıkçılar nazara karşı ağlarına küçük bir muşamba parçası içinde muska bağlarlardı. Denizin nazarı çoktur.

Ölmüş balık teknede bırakılmaz. İş rast gitmiyor.

Teknede Kuran olmalıdır. Denize çıkarken besmele çekilmelidir.

Bizim buranın (Giresun ve Trabzon havalisi) balıkçılarından bazıları eskiden Sinop’un çıkışındaki İnce Burnu’nun ordan geçerken denize ekmek atarlardı. Rivayete göre orada bir baba varmış ve kendisine ekmek atmayanlara gazap eder denizi karıştırırmış (s. 359).

Keşap ilçesinin Yolağzı köyünün Cingiren Mahallesinde bulunan Şeyh Aziz Hüseyin Baba Türbesi: Balıkçılar uzun yıllar bu türbenin karşısındaki sularda seyrederken dualar okumuşlar ve İnce Burnu’nda olduğu gibi denize ekmek atmışlardır (s. 360).

Uzun ve yorucu bir av sezonunun bitmesi balıkçılar ve aileleri açısından büyük bir sevinç kaynağıdır. Aylardır evlerinden uzak kalan balıkçılar, ailelerine kavuşacak; fedakârlıklarla geçen uzun zamanın ardından pay usulüyle çalışanlar avdan paylarına düşen parayı alıp biraz da olsa rahatlayacaklardır.

Uzaklardan gelen balıkçılar çuvallarla getirdikleri boğda (buğday) ekmeğini çocuklara bölüştürür gönüllerini hoş ederdi (s. 365).

(inanışa göre) hamsinin kılçığı çıkarılarak kurutulduktan sonra çocukların başlarına takıldığında saçları gür çıkmaktadır.

Palamut göç balığıdır. Yavru yaparken doğuya doğru gelir. Bitirdi mi doğruca batıya gider.

…kuş sürülerinde olduğu gibi balık sürülerinin önünde de bir küçük öncü grup bulunmaktadır.

…balıklar, şımarık, zeki, kurnaz, kural tanımaz gibi pek çok sıfatla tavsif edilebilmektedir.

Sargan ve Kefal denizin haylaz çocukları gibidir. Ufak bir ışık veya gürültü duysunlar hemen fırlayıp kaçarlar. Barbun ise denizin mazlumudur.

Hamsi balığı sürü halinde gezen bir balık türüdür. O sebeple denizin en korkunç canavarı küçük olmasına rağmen hamsi balığıdır.

Lüferler oldukça saldırgan balıklardır. Kendilerinden büyük balıklara bile saldırırlar.
Kefal, kurnaz ve çevik bir balık olduğundan kolay avlanamaz.

Levrek olağanüstü obur, doymak bilmez bir balıktır.

İzmarit belalı balıktır. Eti çok kılçıklı olduğundan kendisini yiyen balıkların ağızlarında yaralar oluşmasına sebep olur.
…yakalandığında dahi güler yüzlü olan tek balık hamsidir (s. 378-379).

Temmuz ayında karayel rüzgârı fazla eserse o sene palamut az olur.
Ama tam tersi temmuzda hava sakin olursa o sene çok palamut olur.

Halk takvimi (s. 381-382)
Resmî
Yerel İsmi
Ocak
Zemheri / Kalandar
Şubat
Gücük
Mart
Mart / Dert
Nisan
Abrul-April / Çiçek Ayı
Mayıs
Mayıs
Haziran
Kiraz ayı
Temmuz
Orak / Çürük
Ağustos
Ağustos / Asus / Harman
Eylül
İstavrit / İlkgüz/ Hacı Ayı / Ceviz Ayı
Ekim
Darı Ayı / Ortagüz / Koç Ayı
Kasım
Üzüm / Ahırgüz / Ayerit
Aralık
Karakış / İstiyanar

Ekim ayı palamut avcılığının en yoğun olduğu dönem olması hasebiyle “Palamut Ayı” şeklinde adlandırılırken, mart ayı sargan balığının av vermeye başlamasından ötürü “Sargan Ayı”, Eylül ayı ile birlikte istavritin bol ve lezzetli olmasından ötürü “İstavrit Ayı” adıyla anılabilmektedir.

Ocak ayında hamsi en yağlı dönemindedir. Bu sebeple hamsinin en leziz olduğu aydır.
Şubat ayında hamsinin yerini kalkan balığı almaya başlar.
Mart ayında kalkan, tirsi ve kefal balıklarının lezzetli olduğu aydır.
Nisan ayında barbun ve kalkan balıkların en bol ve en lezzetli olduğu aydır.
Mayıs ayında kalkan, iskorpit
Haziran ayının en gözde balığı karagözdür.
Temmuz ayı, balığın denizden çekildiği aydır.
Ağustos ayı, temmuz ayına göre küçük de olsa bir hareketlilik vardır.
Eylül ayında yağmurlarla birlikte Çingene palamutları da irileşmeye başlar.
Ekim; bu ayda balık oldukça bol ve çeşitlidir. Palamut ve lüferin en yağlı ve lezzetli olduğu aydır.
Kasım ayında aylardır yolu gözlenen hamsi artık tartışmasız ilk sıradadır.
Aralık ayı geldiğinde hamsi, palamut, lüfer, çinekop, kalkan, barbun, mezgit ve istavrit balıkları yine bol ve lezzetlidir (s. 383-384).

…yöre balıkçılarının havanın durumunu gözlemlemek ve tahmin etme konusunda en çok itibar ettikleri tayin noktaları Vona (Yason) Burnu, Karaburun, Uluburun ve Yoroz Burnu’dur.
…balıkçı hangi bulutlar rüzgâr getirir, yağmur getirir bilir (s. 389).

Güneş batarken denize yaklaştığında ufukta kırmızı renk oluşunca yağmur yağmaya delalettir. Aynı bölge, gri renkli, sert bir görünüm arz ederse kuvvetli rüzgâr çıkacağının işareti. Martılar yukarıda dönmeye başlayınca rüzgârın işaretidir. Bağırırlarsa yağmura işarettir.
Ayın etrafında sarımtırak bir kuşak yaparsa, bil ki hava geliyor.

Batıdan gelen hava mutlaka fırtına habercisidir.

Kestane Karası, Eylül’ün 25’i ile 30’u arasında olan bir fırtınadır.
Kestane Karası’ndan sonra balıklar daha toplu oluyordu. Çünkü deniz suyu soğuyordu.
April 5’inde karayel eser büyük fırtına olur.
Husum fırtınası dediğimiz bir fırtına var Şubat ve mart ayları arasında olan çok şiddetli bir fırtınadır.

Ocak ayı ile şubat ayı arasında zemherinin ortalarında ile buzlar saçaklardan sarkmaya başladığı zaman olan fırtınaya Sarı Buz fırtınası deriz.

Bıldırcın Fırtınası
Bıldırcınların buralardan gitmeye başladığı zamanlardır,

Tirebolu havalisi balıkçıları arasında Kasım ayının sonunda gerçekleşen şiddetli fırtına için “Rahmi Kaptan Fırtınası” adı verilmiştir. (tayfaları ile birlikte boğulmuş)

Cemrenin toprağa düştüğü zamanda fırtınalar olur. Bir fırtına oldu o zamanda çok fazla kırlangıç öldü bundan dolayı o fırtınaya kırlangıç fırtınası deriz.

Ayandon Fırtınası vardır. Ocak ayının sonlarında vurur bu.

Halk Hekimliği
…sünnet olan çocuklar, sünnet yaraları daha çabuk iyileşsin diye denize sokulmuşlar
…mezgit balığı, sindirimi kolay bir balık olmasından ötürü özellikle yaşlılara, hastalara ve çocuklara yedirilmektedir.
…yunus yağının kırıkların iyileşmesinde, kemiklerin güçlenmesinde etkili bir ilaç olduğu kabul edilmiş (s. 400)

…pişik olan yerler kıyıdan alınan deniz suyuyla yıkanırdı.
Köpek balığı eti kanser başta olmak üzere birçok hastalığa iyi gelmektedir (s. 401).

Eşkina balığının kafası içerisindeki kürecikte iki adet elmas şekline benzer şekilde taş (kemik) bulunur bu taşlar böbrek taşlarını kesinlikle düşürüyor.
Bir çay bardağına geceden 1 tane taş atıyorsun ve üzerine 1 limon sıkıyorsun, sabaha kadar bu taş limon suyunda eriyor, aç karnına bunu içip 1 saat bir şey yemiyorsun (altını ıslatan çocuklar, kalp hastaları ve başka bazı rahatsızlıklar için de aynı tedavi uygulanır).

Köpek balığının bir yerinden alınan bir parça etin mayasıla ve egzamaya iyi geldiğini söylerler.

Kemik hastalığı olanlara yunus yağı ile banyo yaptırırlarmış.

Kavanozun içinde bir yıl saklanarak adeta sade yağ haline getirilen deniz alabalığı kemik erimesine iyi gelir.

Ciğer hastalarına, verem hastalarına da yunus yağı içirirlermiş.

Ciğerlerinden hasta olanlar dil balığını haşlayıp suyunu içerler. (

Sara hastalığı için çarpan balığı canlı yakalanıp alınır. Dikenleri bozulmayacak şekilde haşlanıp suyu içilir.

Yunus yağı, iştahsızlığa, kansızlığa ve kabızlığa çok yararlıdır (s. 403).

Büyükbaş hayvanların üzerine yunus yağı sürünce karasinekler bir daha konmazlarmış.

…güneş altında derileri çatlayan camışların sırtlarındaki çatlaklara yunus yağı sürülür ve hayvanların rahatlamaları sağlanırdı.

…tavuklar hasta olduğu zaman ağızlarına hamsi suyu dökülür.

Balıkların adlandırılması (s. 423-428)

Maniler (s. 464…)

Türküler, fıkralar, efsaneler…

Ancomah
Of ilçesinin Bölümlü Köyü’nün yaslandığı dağların arkasında, Baltacı Deresi havzasında bulunan ve “Ancomah” şeklinde adlandırılan mevkii (…) Boğazlar açılmadan önce deniz kıyısında olan bu alanda oldukça zengin bir liman şehri varmış. Yanaşan gemileri oradaki büyük bir taştaki demir halkalara bağlarlarmış. Boğaz açılıp sular çekildikten sonra liman şehri eski zenginliğini yitirmiş ve ahali başka yerlere göç etmek zorunda kalmış (s. 497).

Aralık ayının son haftası ile ocak ayının ilk haftası arasında ortaya çıktığına inanılan (…) Karagoncoloz, Yunan folklorunda deniz cini olarak geçen “kalikantzaros” ile oldukça benzerdir.

kolbastı için Giresun balıkçıları “metelik”, Trabzon balıkçıları ise “hoptek”, ve
“Faroz kesmesi” gibi isimler de vermektedirler (s. 502).

---
Aça, Mustafa. (2014), Giresun ve Trabzon İlleri Balıkçılarının Meslek Folkloru, Doktora Tezi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Trabzon

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder