16 Temmuz 2018 Pazartesi

Giresun'da Adak İnancı ve Adak Yerleri


Ülkü Kara Düzgün - Giresun'da Adak İnancı ve Adak Yerleri

Giresun, Helen, Roma ve Bizans yönelimlerinde uzun süre kalmış eski bir yerleşim merkezidir.
Çepnilerin, bölgeye hâkimiyetleri ve bölgenin Türkleşmesindeki rolleri büyüktür.
Bezm ü Rezm yazan Esterâbadî’nin ifadesine göre, İslamiyet’in doğuşundan itibaren hiçbir Müslümanın giremediği ve alamadığı Giresun Kalesi 1397 yılında Süleyman Bey tarafından fethedilmiştir.
Trabzon Eyaleti’ne bağlı olan Giresun, 1923’te il haline getirilir.
Giresun, Türk varlığının, inançlarının ve geleneklerinin yoğun olarak yaşandığı bir saha olmasının yanı sıra, birçok kültürün izlerinin de tespit edilebileceği bir şehirdir.
Adak ve adak adama toplumun psikolojik yapısına doğrudan tesir eden kavramlardır.

GİRESUN’UN TARİHİ
Giresun’un, Kimmerlerden sonra İskitlerin hakim olduğu bir coğrafyanın parçası olduğu bilinmektedir.
MÖ. 6 ve 5. yüzyıllarda Grek kolonileri bu bölgededir.
Giresun’un, yani Kerasus’un Selçuklu hâkimiyetine girdiğine dair hiç bir bilgi yoktur.
Bugün Karadeniz Bölgesi insanlarının hemen hemen büyük bir kısmının menşei Çepni boyuna dayanmaktadır.
Çepniler, Samsun’un doğusundan Giresun’a kadar uzanan ve Canit (Canik) denilen bölgenin fethinde mühim rol oynamışlardır.
Fatih Sultan Mehmet’in Trabzon’u fethi sırasında Giresun, imparatorluğun elinde kuvvetli bir kale durumunda bulunuyordu.
XVI. yüzyıl sonlarına doğru görülen eşkıyalık hareketleri Giresun ve çevresini de etkisi altına alır.
1634’te de Kazaklar Giresun yöresini yağmalar. 1756 da ise Canik muhassılı olan Süleyman Paşa ve kardeşi Ali Bey 12.000 kadar kuvvetle şehri basıp, yağmalar.
Milli Mücadele Dönemi’nde Osman Ağa yanında topladığı birçok Giresun evladı ile birlikte Rum çetelere karşı büyük bir mücadele vererek, Giresun’u Kuvayı Milliye sınırlan içinde tutmayı başarmıştır.

GİRESUN’UN COĞRAFYASI
Giresun, doğudan Trabzon-Gümüşhane, batıdan Ordu-Sivas, güneyden Sivas-Erzincan illeri ve kuzeyden Karadeniz ile çevrilidir.
Yüzölçümü ise 6.932 km2’dir.
Giresun, Aksu ve Batlama akarsularının arasında kurulmuştur. Doğu ve batı sahilleri doğal plaj görünümündedir.
Giresun’un dağlan kıyıdan yaklaşık 50-60 km. içeride yer alır ve paralel duvar halinde ilerler. Dağların bu pozisyonu yer yer şehri iki farklı kesime ayırır.
…dağlardan geçiş Eğribel ile Şehitler Geçitleri’nden sağlanır.
Giresun’un 3.000 m’yi aşan doruklan şunlardır: Abdal Musa Tepesi; 3.330 m, Cankurtaran Tepesi 3.278 m. Gavurdağı Tepesi 3.245 m. Küçükkor Tepesi 3.044 m. Karagöl Dağlan üzerindeki Kaıataş Tepesi 3.095 m. ve Kırgızlar Tepesi 3.025 m.’dir
Kuzey kesimde yağış oranının fazla olması sebebiyle, ilin kuzeyindeki bol su taşıyan derelere ve ırmaklara sıkça rastlanır.
Giresun’da birçok yerde maden sularına rastlanır.
İllin büyük bölümünü kaplayan Karadeniz’e bakan kısmı, ılık ve yağışlı iklimin etkisi altında kalmaktadır.
Bol yağış alan kuzey kesimde bitki örtüsü zengindir.

ESKİ TÜRK İNANÇLARINA GENEL BİR BAKIŞ
Türk milleti, İslâmiyet’ten önce, tek tanrılı “Gök-Tanrı” dinine inanıyordu.
Türkler yere, yalnızca atlarının ayaklan ile bağlı idiler.
Dağ, su, atalar kültü, ateş, ağaç vb. kültler Türkler için birer “Tanrı, kendisine tapınılan” varlıklar değillerdi. Ancak, Tanrı tarafından yaratılmış oldukları için kutsallardı.
Şamanizm aslında bir din değildir.
Bozkırlar sahasındaki dinî inançların şamanlara ait uygulamalara bağlanması âdet hâline gelmiştir.
Şamanizm, ancak gayesi, benzer olmakla birlikte görünmeyen ruhlar âlemiyle irtibat kurmak ve beşerî faaliyetleri yönetmede bu ruhların desteğini elde etmek olan vecdî ve tedavi ile ilgili metotlar bütünüdür (s. 19).

Şamanizmin pratiklerini yerine getiren kişilerin ortak ve genel adı “şaman”dır.
Şaman ile Türklerin kam adım verdikleri din görevlileri arasında bariz farklar mevcuttur. Kamlık babadan oğula geçer ve geniş bilgi ufku gerektirir.
Kamlar, kendilerinin tanrılar tarafından seçildiğine inanırlar.
Birinin kam olabilmesi için tıpkı âşıklarda ya da velilerde olduğu gibi bir törenle beraber usta bir şamandan el alması gereklidir. Bu gerçekleşmezse kam olunmaz.
İslâmiyet’ten sonra görülen velî kültü ve âşıklık geleneği ise eski Türkler’den günümüze kadar varlığını sürdürmekte olan kam inancının bir devamıdır (s. 27).

YER-SU KÜLTLERİ
Dağ Kültü: Dağ gökyüzü ile yeryüzü arasındaki bağı ifade eden unsurlardan biridir.
Yer-su kültü büyük imparatorluklar devrinde gelişerek vatan kültü derecesine yükselmiştir. Gök-Türklerin, “ıduk yer-sub (mukaddes yer-su) ile ifade ettikleri mefhum hem koruyucu ruhlar, hem de vatan idi (s. 32).

Dağ kültü cihanşümul bir külttür. Eski Yahudiler Sina dağım, Yunanlılar Olimpus, Araplar Arafat, Hindular da Himalaya dağlarım takdis ederlerdi. Türkler tüm kurbanlarım dağlarda keserlerdi (s. 33).

Hint inançlarına göre Mera dağı, Ural kavimlerinin inançlarına göre Sumeni dağı dünyanın merkezindedir ve üzerinde kutup yıldızıyla sabitlenmişlerdir (s. 34).

İnsana benzeyen taş şekilli bebeklerin, kızların, insanlara iyilik yapacaklarına dair inanç dolayısıyla, murad ziyaretlerinde bu mahallerde adaklar adanır.

Fenike, Suriye ve Filistin çevresinde, hatta Yunanlılara kadar birçok yerde taş ve kaya kültünün tezahürleri karşımıza çıkar. Sami halkların, büyü, tılsım, uğur maksadıyla, göğüslerinde bir ziynet eşyası gibi taşlar taşımaları, ondan mutluluk, talih, hastalığa karşı korunma gibi inançlarla bir muska halinde faydalanmaya çalışmaları dikkat çeker.

Giresun’un Kulakkaya Yaylası’na giden yol üzerindeki kayalıkların üzerindeki izler (…) bir atın koşma esnasındaki ayak izlerinin sıklığında, yirmi-yirmibeş metre devam etmektedir. Hz. Ali’nin atının ayak izleri olduğu rivayet edilir.

…yada (cada) taşıdır. Havaya tesir etmek için okunan (söylenen) afsun ile kullanılan bu taşa yada, cada, yat denilmiştir (s. 39).

Türklerin birçok efsanesinde kaya ve taş kültüne sıkça rastlanır. Bu efsanelerde taş ve kaya her zaman üstün bir mevkidedir.
Eski Türklerde bu kayaların her birinin ruhu olduğuna inanılmaktaydı. Günümüzde bu kutsal taşların birer adak yeri olarak kullanımı söz konusu olmuştur (s. 40).

Anadolu’da dağlarda uğurlu ve kerametli sayılan delik kayalar bulunduğu, günümüzde bile çocuk doğurmamış kadınların çocuk dileğiyle, bu uğurlu deliklerden geçtikleri görülür.

Giresun’da (…) Dilek dilemek için kullanılan taşlara “Hamza taşı” denmektedir (s. 41).

Ağaç ve Orman Kültü: Eski Greklerin, Zeus’un sesini, kutsal meşe hışırtısında bulmaları Apollo’nun Zeytin ağacı, Atina’nın muhtelif ağaçlan, Budda’nın altında aydınlandığı, bilgiye erdiği, Nirvana’ya girdiği İncir ağacı, mitolojik bir sembol olarak ağacın görülmesi, Hindistan’da dünyayı taşıyan ağaç (s. 42)…

Altay Türklerinin yaratılış efsanelerinde ağaç motifi yaygındır. Tanrı yeryüzünü yarattıktan sonra dalsız ve budaksız bir ağaç biter. Tanrı bu ağaçtan dokuz dal bitmesini diler ve insanoğlu bu dallardan türer.

Eski Türklerde mezarın yanında ağaç bulunması gerekiyordu. Zira ağaç ölüm ve yeniden doğuşun simgesiydi.

Türklerin Altın Işık ya da Uygur efsanelerinde ağacın gökten inen nurdan gebe kalarak beşiz doğurduğu belirlenir. Doğuran ağacın cinsi kayın (huş) ağacı idi (s. 44).

Kastamonu’da kabakulak hastalığı için bir yumurta yazılıp, ayva ağacı dibine gömülür. Orada eridikçe hastalığın da geçeceğine inanılır (s. 47).

Kayın ağacı, eski Türklere göre yeryüzünde ilk insanla birlikte yaratılmış kutsal bir varlıktır.

Su Kültü: Suyun üzerinden geçen kişiyi büyü tutmayacağı, (…) Akan suların da kutsal olduğu inancı (…) Anadolu’da kişi veya kişilere yapılmış olduğu tahmin edilen büyülerin, büyülü olduğuna inanılan eşyaların, muskaların, akarsuya atılması uygulaması da suyun temizleme, arıtma, büyüyü bozma fonksiyonuna bağlı olarak hâlâ yaşamaktadır (s. 58-59).

Anadolu’nun birçok şehrinde, köy ve kasabasında şifalı olduğuna inanılan pınarlar, çeşmeler, kaynaklar ve gözeler vardır. Bunlar özellikle velî kabul edilen kişilerin mezar ya da türbeleri yakınlarında daha çoktur.

Ateş ve Ocak Kültü: Ateş temizleyicidir, şifa, güç-kuvvet ve bereket vericidir. Hem korkutucu ve cezalandırıcı, hem yardım edicidir.

Yakutlar, and törenlerini ateş ve ocak karşısında yaparlar. Kamlık inancında yapılan her törende muhakkak ateş bulunur.
…ateş ilâhı ve kültünün en geniş tezahürü Hindistan’da ve İran’da olmuştur.
Eski Rumî takvime göre mart ayının dokuzuncu günü yılbaşı olarak kabul edilirdi. Bu tarihte “Nevruz” kutlamaları yapılırdı. Nevruz Farsça bir kelime olup, “yenigün” anlamındadır.
Kırgızlar, Hintliler gibi, ölülerini yakarlar ve ateş en temiz şeydir, ateşe düşen her şey temiz olur. Ölüyü de ateş, kirlerinden ve günahlarından temizler.

İran’da Mitraizm devrinde bile güneşperestlik ve ateşperestlik vardır. Atar* sonsuz İlâhî ışığın dünyevî şekli olarak görülen ateşi temsil etmektedir. Temizleyici sayılan ateş Ahura Mazda’nın oğlu olup Zerdüşt ondan meydana gelmiştir (s. 64).

…ateş üzerinden atlama geleneği doğrudan doğruya ateş kültü ile ilgili olup, kötülüklerden temizlenmek gayesiyle yapılmaktadır.

İSLÂMÎ TÜRK İNANCINDA VELİ KÜLTÜ
Velî tipi tasavvuf hareketinin ve tarikatların ortaya çıkmasıyla orantılı olarak gelişmiştir.
Alp tipi akıncılık, hareket, hâkimiyet, kuvvet ve idealizmi temsil eder.
İslâm âleminin her tarafında velî kültünün varlığını tespit mümkündür.
İnsanların, kendilerine yardım ve faydası dokunacağına inandıkları varlıklardan biri de “yatırlar”dır.

ADAK VE ADAK YERLERİ
Adak için belli bir nesne şart değildir. Adak sahibi gönlünden neyi geçirmişse onu adamalıdır.

…adağın Anadolu’da çeşitli uygulamaları vardır. Kurban kesme, mum, yağ, tuz, süpürge, besin adama, böcek yutma, ermiş sayılan birinin mezarından taş, toprak, gelin teli vb. şeyler alıp dilek gerçekleştiğinde yerine koyma gibi. Adağın, dilek gerçekleştiğinde mutlaka yerine getirilmesi gerekir. Getirilmezse, adayanın başına bir felaket geleceğine inanılır.

Umutların güçlendiği yerler olan adak yerleri hem sosyal hayat hem de insanların ruhî yönleri için bir psikolog gibi görev yapmaktadır (s. 94).

GİRESUN’DA ADAK YERLERİ
Şeyh Aziz Hüseyin Baba Türbesi
Keşap ilçesinin 10 km. doğusundaki, Yolağzı Köyü’nün 3 km. iç tarafında yer alan Cingiren mahallesindedir.
Türbenin içinde iki sanduka vardır. Bunlardan biri Şeyh Aziz Hüseyin Baha’ya aittir. Diğerinin ise Şeyh Aziz Hüseyin Baha’nın eşine ait olduğu rivayet edilir.
Şeyh Aziz Hüseyin Baba Hazretleri 1256 Rumi doğumludur. 1338 Rumi tarihinde de Yolağzı Köyü’ndeki evinde vefat etmiştir. Şeyh, Halveti tarikatına mensuptur (s. 96).

…bir yolcu gemisi İstanbul-Trabzon arası sefer yaparken, Bulancak* dolaylarında şiddetli bir fırtınaya tutulur.
Her şeyin bittiği düşünülen bir anda elinde bir fenerle yaşlı, beyaz sakallı bir adam peydâ olur ve (…) gemiyi karaya oturmaktan kurtararak, limana yaklaştırır.

Hüseyin Baba, birçok öğrencisi arasından birine diğerlerine nazaran biraz daha yakın davranmaktadır.
Bu durum, diğer öğrencilerini rahatsız eder. Hüseyin Baba Öğrencilerine bir ders vermek ister.
…onlardan kendisine dağlardan, tepelerden çiçekler toplamasını ister.
Akşama doğru her biri ellerinde buketleriyle dönerler,
Hüseyin Baba’nın yakın ilgisine mazhar olan öğrenci (…) Hüseyin Baba’ya soluk bir çiçek verir.
Bu ne haldir?
…hangi çiçeğe elimi uzatsam, çiçekler onlara dokunmamamı, Allah’ı zikrettiklerini söylediler.
…çiçeklere kıyamadım, fakat bu ömrünü tamamlamak üzere olan çiçeği getirebildim (s. 98).

Osmanlı-Rus Harbi esnasında,
…halk tek çareyi göç olarak düşünür.
Hüseyin Baba’ya danışmaya karar verirler. Hüseyin Baba gelenler daha söze başlamadan, onlara gidip bağlarıyla, bahçeleriyle ilgilenmelerini salık verir. Böylece halkı göçten men eder.

Hüseyin Baha’nın türbesi günümüzde de halk tarafından bir adak ve dilek dileme yeri olarak yaşatılmaktadır.
Türbenin iyi geldiği birçok rahatsızlıktan en önemlileri sara, uykuda gezinme, uykusuzluk, baş ağrısı, çeşitli eklem ağrıları ve cilt hastalıklarıdır.
Türbenin etrafında herhangi bir yerde üç kez İhlâs, üç kez Fatiha, üç kez Ayet’el Kürsî sureleri okunmalı ve beklenilen şifa ya da dilek arzedilmelidir. Arzedilen dilek gerçekleştiği takdirde bir kurban kesilmeli ya da bir aç doyurulmalıdır (s. 99)
.
Türbe camlarının pervazlarına önceden mum yakıp dilek dilenirken, Diyanet’in emriyle bu uygulama yasaklanmıştır (s. 100).

Seyyit Şeyh İdris, Şeyh Pir Aziz ile Şeyh İdris’in Tekkesi (s. 101)
Tekkenin yakınına bir çeşme yaptırılır. Usta ve işçiler çeşmeyi bitirince, rakı alıp çeşmenin başında içmek isterler. Tam rakıyı kadehlerine koyarken, kadehler ellerinde parçalanıverir.
Rakıyı içmekte inat ederler. Tekrar rakıyı içmeye çalışmaları üzerine kim oldukları belli olmayan nur yüzlü, ak sakallı zatlar ortaya çıkıp, usta ve işçilerini bir güzel döverler (s. 105).

Şeyh Yakup Halife Türbesi ve Değirmeni (s. 108)
Yakın zaman kadar Yakup Halife ve iki dervişinin atlatın üzerinde köy halkı tarafından görüldüğü söylenmektedir.

Türbenin haftalık ortalama ziyaretçi sayısı üçyüz kişi olup, yıllık ziyaretçi sayısının on beş bin civarında olduğu söylenmektedir.
Ziyaretçilerin çoğu türbeye koyun, horoz ya da türbe giderleri için para adamaktadırlar.
Özellikle bir büyünün etkisinden kurtulmak, cin çarpması ya da uğramak diye tabir edilen rahatsızlığın etkisinden sıyrılmak için gelenlerin mutlaka değirmeni ziyaret etmeleri gerekir (s. 111).

Boztekke Şeyh Kerameddin Türbesi (s. 113)
Türbeyi ziyaret günü Cumartesi’dir. Adağı olanlar mutlaka Cumartesi günü gelmelidirler. Fakat adanılan adağın olması için aynı işlemi üst üste üç Cumartesi uygulamak gerekmektedir.
Çocuğunun olmasını isteyenler türbenin bahçesindeki kapının iki yanında bulunan selvi ağaçlarının birinin dibinden bir avuç toprak alır.
Eğer toprağın içinden canlı bir varlık çıkarsa, bir çocuk sahibi olunacağı anlaşılır.
Bir hastalığın iyileşmesini dileyenler ise, türbeye bir giyim eşyası bırakırlar. Böylece hastalığı orada bırakıp, kurtulduklarına inanırlar (s. 120).

Seyyid Vakkas Türbesi (s. 122)
Seyyid Vakkas’ın kimliği hususunda kesin bir belge mevcut değildir. Doğu Karadeniz Bölgesi, Giresun ve çevresinde yerleşmiş bir uçbeyi olduğu bilinmektedir.
Giresun’un Çınarlar Mahallesi’nde bulunan Seyyid Vakkas Türbesi halkın sürekli ziyaret ettiği bir yerdir.

Seyyid Mahmud Çağırgan Veli Türbesi (s. 125)
Anlatılanlara göre, Seyyid Mahmud Çağırgan Veli sürekli sefere giden, fetihlere katılan bir alp erendir.
Dergâhta bulunan taşın dibindeki toprağın şifalı olduğuna inanılır.

Hasanşeyh Köyü Türbesi (s. 130)

Müderris Hacı Resul Efendi
Şeyh Aziz Hüseyin Baba Türbesi’nin on onbeş metre aşağısındaki köy mezarlığında, Müderris Hacı Resul Efendi’nin yatırı bulunmaktadır.
Adağı ya da dileği olanlar mezarın yanında yer alan bu ağaçların dibinden bir avuç toprak alır. Eğer aldıkları topraktan canlı bir varlık çıkarsa dileklerinin gerçekleşeceğine, çıkmazsa aksine inanırlar.

Gülbahar Hatun Tekkesi
…diğer adlarıyla Hacı Abdullah Halife veya San Halife Tekkesi Giresun İlinin Yağlıdere ilçesine bağlı Tekkeköy ile Tuğlacık köyleri arasında bulunmaktadır.

Kekeme ve dilsiz çocukların dillerinin açılması için dergâhta bulunan ocaktan fayda umulmaktadır. Ocakta temsili olarak yakılan herhangi bir şeyin külünün, rahatsız olan çocuklara yedirilmesi veya su ile içirilmesi sonucu şifa bulunulacağına inanılmaktadır.

Kızıltaş Köyü Hacı Mustafa Hazretleri Türbesi
Dereli ilçesine bağlı Kızıltaş Köyü tüm il çapında herkesin faydasına ve kerametine inandığı bir adak merkezidir.

Türbe cumartesi ve pazar günleri ziyaret edilmektedir.
Çocuğu olmayanlar, çöpten yaptıkları bir beşiği türbenin içine koyarlar. Eğer beşik sallanırsa çocuğun doğacağına, sallanmazsa olmayacağına inanırlar.

Çimen Dede
Tirebolu ilçesine bağlı Karaahmetli Köyü mezarlığında bulunan El-Hac İbrahim Efendi, Çimen Dede’nin asıl adıdır.
Hıdırellez günü insanlar bu yatırdan bir gül yaprağı koparıp üzerine istedikleri bir şeyin adını yazıp, tekrar yatıra bırakırlarsa, dileklerine nail olacaklarına inanırlar.

Sis Dağı Şehitler Tepesi
Burada mezarları olduğuna inanılan mübarek zatlar Osmanlı-Rus Harbi sırasında şehit olmuşlardır. Ancak ruhları hâlâ Sis Dağı’nın etrafında görünmektedir.

Hürmetli Baba Gıranı (Düzlüğü)
Espiye ilçesinin sınırlan içinde bulunan Gülburnu Mevkii’nde denize doğru keskin bir çıkıntı oluşturan tepenin arka yüzüne Hürmetli Gıranı denmektedir.

Söylentiye göre çok önceleri burada keramet sahibi bir çoban yaşardı.
Allah’a vererek ibadet edip, çile doldurduğu yere bugünkü Hürmetli Gıranına köylülerce defnedilir.
…çocuğu konuşamayan ya da kekeme olanlar, çocuğu herhangi bir hastalığa yakalananlar, çocuğu sakat doğanlar tarafından olduğu kadar çocuğu olmayan ya da üst üste çocuk kaybedenlerce ziyaret edilen bir adak yeridir.

Akkaya Köyü Camisi
Bu câmiye Türkiye’nin tüm yörelerinden, özellikle çevre illerden birçok ziyaretçi gelmektedir.

Ortaköy Yaraş Adak Yeri
Yatırda yatan şahsın kim olduğu kesin olarak bilinmemektedir.
Ermişin mezarının başında üç İhlâs, üç Fatiha süreleri okunduktan sonra dilek dilenir.

Pamuk Dede
Görele ilçesinin Çavuşlu beldesinde Pamuk Dede adlı bir evliyadan söz edilir.
Anlatılan rivayetler 1917 Rus savaşıyla ilgilidir.
Eski Çavuşlu Köprüsü’nün ayağından aşağıya inilip, 100 m. yürüdükten sonra etrafı taşlarla çevrili küçük bir alan görülür. Buranın, Pamuk Dede’nin can verdiği yer olduğuna inanılır (s. 165).  

Tepeköy Adak Yeri
Tepeköy’de bulunan, halk arasında (Caril Mevki) diye adlandırılan mahal (…) köyün 2-3 km. dışında, bir tepeliğin üzerindedir.
Kayanın üzerinde at nalı şeklinde bir işaret vardır. Bu işaret oldukça belirgin ve büyüktür. Köy halkı bu nal işaretini, Hızır (s.a.v.)’in atma ait olduğuna inanmaktadır.
(buraya) Gelenlerin çoğu geçim sıkıntısı çeken, işinden atılıp işe girmek isteyen, mal-mülk sahibi olmak isteyenlerden oluşur.

Kurban Dede
Giresun kalesi içinde etrafı taşlarla çevrili bir mezardır.
Önceden halk bu mezarlığa gelip dualar eder, dilekler dilerdi. Dileklerin mutlaka gerçekleşeceğine inanılırdı. Dilekleri gerçekleşen halk, Kurban Dede’ye ya bir koyun, ya bir koç, durumu elverişsiz olanlar ise bir horoz kurban ederlerdi. Bu sebeple zatın adı Kurban Dede olarak anılır.

Yokuşbaşı Adak Yeri
Tirebolu ilçesinin İstiklâl Mahallesi adı verilen semtindedir.
…adak yerinin en az 60-70 senelik bir geçmişi vardır.
Mahalle halkı, konuşma çağma gelip de henüz konuşamayan çocuklarla, kekeme çocukların buraya çok sık geldiğini vurguladılar. Hatta yürümesi geciken çocukların da getirilip, şifa aradığı olmaktadır.

Bektaş Yaylası
Bektaş Yaylası’nın merkezinin biraz altında kalan küçük bir mahale, halk arasında Ahmetalan Mevkii denmektedir. İşte bu mahâlde iki ermiş zatın mezarları olduğu söylenmektedir. Ermiş ya da şehit mezarları olduğu düşünülen bu mevkii halk tarafından sürekli ziyaret edilen bir adak yeridir.
Yatırdan, şifa bulmak isteyenler yatırın yanında uyumak zorundadırlar. İnanışa göre, uyuyanların şifa buldukları, uyuyamayanların şifa bulamayacakları söylenir.

Giresun Adası
Giresun’da adak adamakta kullanılan tüm kaya ve taşlara halk arasında “Hamza Taşı” denilmektedir.
Latince’de “Humuza” doğum demektir. Bu sözcük zamanla Humuza (Humza) Hamza şeklini almıştır.
…halkın kafasında oluşan ilk kanaat “Hamza” adının, Hz. Hamza ile ilgisi olduğudur.
“Hamza Taşı”, ahalinin çocuk sahibi olmak, sevdalısına kavuşmak, herhangi bir dileğe nail olabilmek için ziyaret ettiği bir adak yeridir.
Çocuk sahibi olmak için taştan inayet bekleyenlerin bir gece taşın bulunduğu yerde yatmaları gerekmektedir (s. 173-174).

AKSU ŞENLİKLERİ DİLEK DİLEME UYGULAMALARI
Kutlama günü hastalar, dert sahipleri, özellikle bayanlar, saralılar, yedi çift, bir tek taşı Aksu ırmağının yanma giderek suya atarlar. Bu esnada bir dilek tutarlar.
Bir diğer uygulama ise ırmak ile denizin birleştiği yerde suya girip, baştan aşağı maşrapalarla su dökünmektir.
Yakılan ateşin üzerine konan sacayağın, üzerine kazan, tencere, çaydanlık gibi nesneler konularak, ateşten yararlanılır. Kutlamalar esnasında halk dilekler tutarak sacayak denilen bu aracın içinden üç kez geçerler. Böylece dileklerinin gerçekleşeceğine inanırlar.

Kulakkaya Yaylası Düzlüğü
Çamlığın bittiği yerdeki ağaçların kökleri tamamen yosun ve kumlarla kaplıdır. Yöre halkı bu yosun, kum ve ağaç köklerinin şifalı olduğuna inanmaktadır.
Çeşitli hastalıklara şifa bulmak ya da bir derdi bertaraf etmek için yöre halkı gelip bu ağaçların diplerinden aldıkları kum ve yosunu yerler.

Karagöl
Güle adak için gidildiğinde, abdestsiz ve muayyen günlerde gitmenin uğursuzluk getireceğine inanılmaktadır. Adağı olan kişi aşağı doğru bir meyille inilen Karagöle varmadan ünce bir dilek tutar.
Çevre insanı gülün bir ruhu olduğunu düşünmektedir.

İkiz Taşlar
Tirebolu ilçesinde sahile çok yakın bir mesafede denizin ortasında, aralarında sadece bir kayığın geçebileceği kadar mesafe olan, iki tane büyük kaya parçasına halk arasında ikiz taşlar denir
…bu iki kaya özellikle Mayıs 7’si denilen, normalde Mayıs ayının 20’sine gelen tarihte ziyaret edilmektedir.
Kayıklara binen halk kayalara doğru açılmakta ve kayaların olduğu mahalle gelince kayaların ikisini de içine alan bir daire çizerek kayaların etrafında dönmeye başlamaktadır. Bu dönme işlemi yedi kez tekrar edilir. İkinci ve üçüncü dönüşlerde kayıktaki halk, yanlarında getirdikleri yumurtaları kayalara fırlatırlar. Her yumurta bir dilek için atılır ve kayalıklarda parçalanır. Kayalara ulaşamayıp denize düşen yumurta tutulan dileğin olmayacağını gösterir.
Atılan ekmek parçalarının bereket getireceğine inanılır. Kayalar etrafında altı kez dönüldükten sonra yedinci dönüş iki kayanın arasından geçilerek yapılır.

Kandavur Evliyası (Ağacı)
Yağlıdere ilçesinden 7 km. içeride bulunan Akdoğan Köyü’nde halkın kutsal kabul ettiği, aşağı yukarı bir dönüm arazi içinde bulunan, büyük bir ağaç kümesi…
Ağacın köy halkı için kudsiyeti ve saygınlığı vardır.
Sıkıntısı, derdi olanlar, hastalık çekenler bu ağacın altında namaz kılarlar ve ağacın etrafında üç defa dönerek dualar okurlar.

Çoban Kayası
Dereli ilçesine bağlı Akkaya Köyünde yıllar önce bir çoban yaşar.
Çobanın bir de yarenlik ettiği amcaoğlu vardır.
Amcaoğlunun aslında amcakızı olduğunu öğrenir. adı Sedeftir.
Sedeften uzaklaşmak isteyen çoban dağlara çıkar, aşkını kavalıyla dile getirir. Sedef Kız evde onun kavalının nağmelerini dinleyerek teselli bulur.
Koyunları otlatırken birden eşkıyalar tarafından çevresi sarılır ve tutsak alınır.
Kavalın sesine kulak kesilen Sedef Kız duydukları karşısında hemen harekete geçer. Yanına kırk atlı alarak çobanı eşkıyaların elinden kurtarır (s. 186-187).
Çobanın üzerinde kaval çaldığı kayanın köyde önemi büyüktür.
Kayanın köyün bereketini simgelediğine, köye bereket ve sağlık getirdiğine inanmaktadırlar.
…çevre insanı, özellikle Cumartesi günleri kayayı ziyaret edip, adaklarını adarlar.

Sevda Yolu
Giresun Kalesi’nde surların kuzey doğu tarafında geçiş için açılmış bir oyuk vardır. Oyuğun çevresi taşlarla örülerek bir kapı haline getirilmiştir.
Kapıyı geçtikten sonra kuzeye doğru yaklaşık 200 m. ilk yan yana iki kişinin yürüyebileceği patika bir yol bulunmaktadır.
Halk arasındaki inanca göre; bu kapıdan birbirini seven iki insan bir dilek tutarak, el ele geçip, patika yolu yürüyerek kat ederse dilekleri kabul olmaktadır (s. 189).

---
Kara Düzgün, Ülkü. (1999), Giresun'da Adak İnancı ve Adak Yerleri, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder