17 Ağustos 2017 Perşembe

Anadolu Halk Hekimliği Uygulamalarında Demir Unsurunun Kullanımı Ss, 69-84

Anadolu Halk Hekimliği Uygulamalarında Demir Unsurunun Kullanımı

Türk toplumunda (…) demir kült olarak kabul edilmiş (…) bilinen dört unsur (toprak, su, ateş, hava) demirin eklenmesi ile beşli unsur (toprak, su, ateş, hava, demir) şeklinde telakki edilmiştir.

Çalışmada Şaman ve ocaklı arasındaki ortak bağlar maddeler halinde belirtilmiştir. Bu maddeler göstermiştir ki ocaklı ve şaman dediğimiz kişiler aynı yuvadan beslenmiş iki önemli mesleğin mensuplarıdır.

Demir anlamını taşıyan en eski sözcük olan Sümerce AN.BAR, “gök” ile “ateş” piktogramlarından oluşur. Sözcük genellikle “gök metali” ya da “yıldız-metal” biçiminde çevrilir. Campbell Thompson sözcüğü “(meteoritin) göksel şimşeği” biçiminde çeviriyor. Kimi uzmanlar sözcüğün Sümerce “ulu metal” anlamına gelen BAR.GAL kelimesinden türediğini düşünüyor.

Bu değerli hazinenin oluşum şekli:
1. Toprak içerisinde oluşum sürecini tamamlamıştır.
2. Gökten gelmiştir.

Şaman, dini törenleri yöneten, hastalık sağaltımında ve diğer erginleme ayinlerinde başrolü oynayan kişidir.
Demirci ise demir madenini işleyerek halkın hizmetine sunan kimsedir.
…bu iki grubu birbirine bağlayan büyük bir unsur vardır ki bu da demirdir.

Türklerde demir kutsal idi ve “gök demir” olarak adlandırılmıştı. Moğollarda olduğu gibi Türklerde de yılbaşında demiri uzatma ya da dövme geleneği vardı.

“Moğollar yılbaşı gecelerinde bir demir parçasını ocakta kızdırırlar ve bu demiri döğerek uzatırlardı. Bu demiri uzatma an’anesi Türklerde de vardır. Eski bir Türk atasözünde, şöyle deniyor: “Yıgaç uzun kes, temür kısga kes” yani “Ağacı uzun kes, demiri kısa kes.”

Türkler büyük bir yemin edecekleri zaman yine kutsal olan demir üzerine el basmak sureti ile yemin ederlerdi. Bu demir parçası genellikle bir kılıç olurdu.

Şaman ve demircinin en büyük ortak noktalarından birisi ateşi kullanmaları ve ateş karşısında dayanıklı olmalarıdır.

Hem şamanlıkta hem de demircilikte meslek babadan oğula kan bağı ile geçmektedir.

Demir her ikisi için de koruyucu bir unsurdur.

Demir konusunun belki de en kapsamlı haliyle yer bulduğu edebî metin,
Ergenekon destanıdır.
Ergene: dağ beli, sarp, maden yatağı manalarına gelirken; kon: ise dağ beli, dağ kemeri anlamlarına gelmektedir.

Oğuz Kağan destanında demir çok detaylı olmamakla beraber Oğuz’un çatısı demirden olan bir ev görmesi yer almaktadır.

Manas’ın kendi demircisine duyduğu saygı ve savaş öncesinde kılıç bakımı ve vedalaşmak için demircisine uğraması anlatılmaktadır.

“Şehnamede; İran kahramanı Zâl, oğlu Rüstem’e Türkleri anlatırken; elleri, kolları, bacakları, bütün vücutları ve elbiseleri demirden olan bir millet diye tanıttığı, yazılmaktadır”

Bir Hitit efsanesine göre Topal Kaan adındaki mitik hükümdar demiri keşfetmiştir.
İran efsanelerinde, Türk hakanının oturduğu dağlar; (içerisi ejderhalarla dolu olan demir dağlar) diye anlatılmaktadır.

Demir mitsel öykülerde daha çok ilk demirci olan Başintoy’a aittir:

…ak Tengriler (iyi tanrılar) göksel demirci Başintoy’u yeryüzüne, insanlara metalürjinin yararlarını öğretsin diye kızı ve dokuz oğluyla birlikte gönderdi: İlk öğrencileri, demirci ailelerin ataları oldular.

Demircilerin atası olarak kabul gören Başintoy’a ek olarak kötü ruhların en tepesinde yer alan Erlik de mitsel öykülerde sıkça yer almıştır.

Altay Türklerinin yeraltı tanrısı olan Erlik Hanın sarayının damı demirden olduğu gibi, kılıcı yeşil demirden, kalkanı da yassı demirdendi.

Kur’an’da 7 ayette demire değinilmiştir.

Demir, halk hekimliği uygulamalarında özellikle ocaklılar tarafından sıkça tercih edilen önemli bir madendir.

Anadolu’nun hemen hemen her tarafında (…) ocaklı dediğimiz kişilerce tedavi edilen birçok hasta bulunmaktadır. Bu kişiler (…) tedavi esnasında (…) demir unsurunu kullanmalarıdır. Örneğin: “Mesudiye’de araç tutmasına karşı ağza çivi alınması, basur tedavisinde demir veya taşın havanda dövülüp toz şekeri ile karıştırılarak yenilmesi ve çakmak taşının dövülüp bala katılarak ince hastalığa yakalanmış kişilere yedirilmesi” gibi pratikler vardır.

Genel olarak 5 ilde tespit ettiğimiz farklı hastalıklara demir kullanılarak ocaklılar tarafından yapılan sağaltma işlemi uygulamaları şu şekildedir:

Albastı ocağı
Kazaklar, loğusa kadınları kötü ruhlardan korumak için bir demir parçası veya bir çekiç ellerine alarak: “Demirci geldi! Demirci geldi! diye bağırırlarmış. Albastı, demirciden korktuğu için loğusanın yanına yanaşmazmış.
Şu an Anadolu’nun birçok yerinde loğusa kadının yattığı odaya, yastık altına ya da oturduğu noktaya bıçak, makas, tığ, iğne gibi demir unsurlarının kullanımı demirin kutsiyetinden kaynaklanmakta ve al ruhunu kaçıran tek maden olmasındandır.
Adana’da yaşayan albastı ocaklısı olan Nurten Oral, tedaviyi şu şekilde yapmaktadır:
Bir poşet içerisine küçük bir Kur’an, bıçak, soğan ve sarımsak kabuğu, çörek otu konur ve poşetin ağzı bağlanır. Bu poşet yeni doğmuş bebeğin yastığının veya yatağının altına konur.
Bu işlem tamamlandıktan sonra görünecek bir yere de toplu iğne batırılmış süpürge konulur. Bu işlem kırk gün boyunca devam ettirilir.

Diş Muskası Ocağı
Mustafa Haris isimli ocaklı her gelen hasta için bir çivi ayırmaktadır. Bu çiviyi hastanın dişi için bildiği duaları okuduktan sonra yüksekçe bir yere çakması ile tedaviyi gerçekleşmektedir.

Kumru ocağı
Ocaklı, hastanın getirdiği kullanılmamış iğneyi alarak vücudun yaralı veya hasta olan bölgesini kendisine has çizgilerle çizer. Kullanılan iğneyi hastaya iade eder ve bunu toprağa gömmesini öğütler. Bu iğnenin toprakta çürümesi ve paslanması neticesinde hastalığın da ortadan kalkacağına inanılır.

Mankafa Ocağı
Bu ocağa yüzünde, gözünde şişlik ve şiddetli baş ağrısı olanlar başvurmaktadır.
Ocaklı benim elim değil Fadime anamızın eli, sebebi bizden şifa Allah’tan diyerek gelen hastayı kıbleye doğru oturtup karşısına geçer. Ateşte demir tavayı kızdırarak üzerine tükürür ve gelen hastanın yüzüne tutar. Birkaç dakika sonra tava yeniden ocakta kızdırılıp uygulama tekrar edilir ve üçe tamamlanır. Ocaklı tedavisi sırasında Ayetel Kürsi, Rabbena, Amener Resulü ve Kadir surelerini okur. Tedavinin sonunda tavanın içine su dökülür ve gelen hastanın ağrılı bölgelerine sürülür

Nazar Ocağı
Bir tavanın içine çivi, demir parçası, leblebi büyüklüğünde kurşun koyup eritirim. Hastanın başına bir örtü örtüp, erimiş haldeki kurşunu, diğer elimdeki su dolu kabın içine bildiğim duaları okuyarak başı üzerinde dökerim. Meydana gelen şekillerden nazar değip değmediğini söylerim. Bu kurşun dökülen suyla üç defa yüzünü yıkar, yine aynı suyu üç yol ağzına dökerim.

Sarılık ocağı
Ocak olan kişi, bir şişi veya bir demiri ocakta kızdırarak sarılık olan kişinin kol altından, bacakları arasından geçirmek suretiyle, hastayı korkutarak tedavisini yapar. Bu işlemin yanında ocaklı kişi, hastanın başında ekmek ve tuz çevirir. Eline aldığı ekmek veya tuza yedi İhlas, bir Fatiha okuyarak yedi kişiye tu tu diye tükürtür.

Yılancık ocağı
Ocaklı kişiler tarafından “çökme” olarak da adlandırılan tedavi etme şeklinde uygulama bıçak ya da makastan oluşan demir bir unsurla yapılmaktadır.
Adana’nın Ceyhan ilçesinde yaşayan Havva Korucu (…) Gelen hastayı ağzı aşağı gelecek şekilde yatırdıktan sonra kendisine ait seccadeyi hastanın üzerine serer. Üç defa İhlas bir defa Fatiha ve bir defa da İnşirah surelerini okuyarak bıçak ya da makasla hastanın başından ayaklarına doğru üç defa parpılama yapar. Bu parpılamadan sonra gelen hastaya evinin tuzundan ya da külünden vermektedir. Hasta bu tuz ya da külü yalayabildiği gibi suda bekletip de içebilir.

Demir birçok toplum tarafından kutsallaştırılmış bir maden…
…demirin kutsallığı onu işleyen demirciye de kutsiyet kazandırmıştır. Şaman ile demirci arasında da pek çok ortak nokta vardır.

---

Ateş, Fatma. Anadolu Halk Hekimliği Uygulamalarında Demir Unsurunun Kullanımı. Turkish Studies. Cilt: 10, Sayı: 12. (s. 69-84). 2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder