Virginia Woolf - Orlando
Oğlan -günün modası cinsiyetini bir parça gizlese de erkek
olduğu besbelliydi- bir Mağribi'nin çatı kirişlerinden sallanan kafasını
doğramakla meşguldü.
…ancak on altı yaşındaydı
Orlando derin uykudayken, Kraliçe parşömeni imzalayıp
mührünü koydu, önce
Başpiskopos'a, sonra da Kral'a ait olan o büyük manastır
binasını resmen Orlando'nun babasına verdi.
(Kraliçe) delikanlıyı kendisine Haznedar ve Vekilharç olarak
atadı; Orlando'nun boynuna görevini simgeleyen zincirler takt
Elizabeth dönemiydi; o dönemin ahlak anlayışı bizimkinden
farklıydı; şairleri de; iklimi de; hatta sebzeleri de.
Tarihçilerin anlatıldığına göre bu adalarda Büyük Don kadar
şiddetlisi görülmemişti. Kuşlar havada donuyor, yere taş gibi düşüyorlardı (s.
29).
…
Az bulunur güzellikte bir akşamdı. Güneş batarken Londra'nın
bütün kubbeleri, irili ufaklı kuleleri ve sivrilikleri, ateş almış gibi
kızıllaşan bulutların önünde kapkara yükseliyorlardı.
İnsanlar büyük dondan, paten kaymadan ya da karnavaldan söz
ederken onları dinliyordu, ama bir lekeyi silmek ister gibi elini alnına sürmek
dışında, bütün bunlara kendisinin de tanık olduğunu gösteren bir tavrı yoktu.
Orlando tamamen münzevi bir hayat sürdürmeye başladı. Bunun
nedeni kısmen sarayda gözden düşmesi ve kapıldığı derin kederdi…
Okuma hastalığı bir kez insanın vücuduna girince onu öyle
güçsüz düşürür ki, vücut mürekkep hokkasında yaşayan ve tüy kalemde
cerahatlenen öbür belaya kolayca yem olur. Talihsiz kişi yazmaya başlar.
Ben Jonson onun arkadaşıydı ve o da arkadaşları hakkında
kötü söz söylemezdi.
Hayır, diye tamamladı sözünü, edebiyatın altın çağı geride
kaldı; edebiyatın altın çağı Yunandaydı; Elizabeth dönemi her bakımdan Yunanın
aşağısındaydı (s. 72).
Neden sadece demek istediğimizi söylemekle yetinmeyiz ki?
Sözlerinin özü şuydu: Şöhret insana köstek olur, daraltır,
tanınmamışlıksa insanı pus gibi kuşatır…
Arşidüşes Harriet Griselda ayakkabısının tokasını
sıkılaştırmak üzere eğildiğinde Orlando, ansızın ve anlatılmaz bir şekilde, çok
uzaklarda Aşk'ın kanat çırpışlarını duydu (s. 95).
3. Bölüm
(Orlando İstanbul’da)
10 Mayıs Perşembe
Türkler Sultan'a başkaldırdılar, şehri ateşe verdiler,
ellerine geçirdikleri bütün yabancıları ya kılıçla kestiler ya da falakaya
yatırdılar.
(Bayılıp uzunca bir süre baygın yatan Orlando, uyandığında
artık erkek değil kadındır)
Dünya kurulalı beri hiçbir insan ondan daha baş döndürücü
görünmemiştir. Erkeğin gücüyle kadının zarafeti bir bedende birleşmişti.
İngiltere'nin Osmanlı devletindeki büyükelçisi sıska bir
köpeğin eşliğinde, eşek sırtında, yanında bir Çingene'yle İstanbul'dan ayrıldı.
Bir hafta içinde Bursa'nın dışındaki tepelik bölgeye ulaştılar,
Bir akşam, kamp ateşinin etrafına toplanmış otururlarken,
Tesalya dağlarının arkasında güneş kızıl ışıltılarla battığı sırada Orlando,
"Yemesi iyi!" diye bağırdı. (Çingenelerde "güzel" sözcüğü
yoktur. En yakını budur.)
Doğa güzel mi yoksa acımasız mı diye düşünmeye başladı;
sonra bu güzellik nasıl bir şey diye sordu kendine; nesnelerin içinde miydi
yoksa sadece kendi içinde mi; böylece gerçekliğin doğasına geçti, o da onu
hakikate götürdü, hakikat de Aşk'a, Arkadaşlık'a, Şiir'e… / s. 116
Yavaş yavaş Orlando kendisiyle Çingeneler arasında bir fark
olduğunu hissetmeye başladı,
İnsanın en büyük tutkusu, başkalarını kendi inandığı şeye
inandırmaktır. Kendisinin değer verdiği bir şeye başkalarının hiç değer
vermemesi kadar mutluluğunu kökünden sarsan, içini öfkeyle dolduran bir şey
olamaz.
Orlando ne yapması gerektiğini bilemiyordu. Çingenelerden
ayrılıp yeniden büyükelçi olmayı dayanılmaz buluyordu.
(Orlando İngiltere’ye dönüyor)
4. Bölüm
…önce karşı koyup sonra teslim olmaktan daha muhteşem bir
şey yoktur…
evine döner dönmez, / kendisine karşı üç büyük dava açılmış
olduğunu öğrendi;
(1) Ölmüştü ve bu nedenle mal-mülk sahibi olamazdı; (2) Bir
kadındı, ki bu da birincisiyle aynı anlama gelirdi; (3) Rosina Pepita adında
bir dansçıyla evlenen bir İngiliz düküydü; o kadından üç oğlu olmuştu, bu
çocuklar şimdi babalarının ölmüş olduğunu, bütün malvarlığının da kendilerine
miras kaldığını iddia ediyorlardı (s. 134).
Shakespeare'in saçma sapan bir şarkısının yoksullara ve
kötülere, dünyanın bütün vaizlerinden ve hayırseverlerinden daha çok yararı
dokunmuştur.
Düşüncelerimizi kaplayan incecik bir zar olana kadar
biçimlendirmeliyiz kelimelerimizi. Düşünceler kutsaldır filan.
…Orlando inananda hızla bağnazlaşıyordu (s. 138).
Arşidük, ateşli bir evlenme teklifi yaptı.
…yanıtını almak üzere ertesi gün geri gelecekti.
"Yemin ederim ki Leydi Orlando bu!" diye haykırdı.
Onun davası sıradan insanların çok ilgisini çekiyordu.
Kalabalığın arasında gerçekten sıkışıp kalacaktı –
…sosyeteden sonsuza dek uzak duracağına yemin ederek
yatağına gitti. Ama kararlarında acele ettiği ortaya çıktı.
İnsan belki de ancak göremediği bir şeye tümüyle inanabilir.
…yanılsama yaratabilen kadının dünyaya çok büyük yardımı
dokunur
Hava dünya için neyse hayaller de insan ruhu için odur. O
yumuşak havayı dürüp kaldırın, bitkiler ölür, renkler solar.
Gerçek, bizi öldürür. Hayat bir düştür. Uyanmak bizi
öldürür. Düşlerimizi çalan hayatımızı da çalmış olur - (isterseniz altı sayfa
daha böylece sürebilir ama üslup yorucu, iyisi mi vazgeçelim). / s. 160-161
Her yer kapkaranlıktı; her yerde kuşku; her yerde karmaşa
vardı. On sekizinci yüzyıl sona ermişti; on dokuzuncu yüzyıl başlamıştı.
5. Bölüm
(19. asrın nemli havaları ve evlilik furyası… Orlando
evlenmeye karar veriyor)
(Karga tüyü elinde, kırda koşarken düştü ve bileğini kırdı)
…at sırtında bir adam gördü,
"Madam," diye bağırdı adam, yere atlarken,
"yaralanmışsınız!"
"Ben ölmüşüm, beyefendi!" diye yanıt verdi
Orlando.
Birkaç dakika sonra nişanlandılar.
(Evlendiği kişi de Orlando gibi; erkek görünümlü ama erkek
değil.)
…iki saat daha konuştular, belki Horn Burnu hakkında belki
değil, konuştuklarını yazıya dökmenin gerçekten bir yararı yok, çünkü
birbirlerini o kadar iyi tanıyorlardı ki, hiçbir şey söylemeseler de (…) hiç
fark etmezdi.
6. Bölüm
(Birkaç asır önce yazdıklarıyla eğlenen Greene ile karşılaşıyor.
Greene bu defa nazik biri.)
…dürüstçe söylenebilecekten daha fazlasını düşlemek ve
sigara tabakasından bir sigara, hatta puro almak…
Orlando (…) bir oğlan çocuğu dünyaya getirdi.
…şimdiki zamanda bulunulmasından daha korkunç bir aydınlanma
olabilir mi?
Ulusal Biyografi Sözlüğü ne derse desin, bir insan hayatının
gerçek uzunluğu hep tartışma konusu olmuştur.
…
Özet
Olaylar 17. asırda başlıyor. Hayat hikâyesi konu edilen
eleman Kraliçe Elizabeth döneminde asilzade olarak dünyaya geliyor. Yazıya
meraklıdır; çocukken şiir yazmaya başlar. Çocukluğunda sarayda Kraliçeye hizmet
ediyor. Çapkınlıklarıyla dikkat çekiyor. Yetişkin zamanlarında Rusya elçiliğinde
görevliyken prenses Sasha’ya âşık oluyor. Aşkına karşılık göremiyor ve yazıya
dönüyor. Yazılarını ünlü bir şair olan Greene'e gösteriyor. Greene, yazılarıyla
eğleniyor.
2. Charles döneminde Türk topraklarına gönderiliyor. Uyuyor
ve uyurken ülkede isyan çıkıyor. İsyancılar bütün yabancılar öldürüyor,
Orlando’yu uyurken gördükleri için nasılsa ölmüş deyip sağ bırakıyorlar.
Orlando bu uzun uykudan kadın olarak uyanıyor. Çingene Rüstem’in yardımıyla
şehirden ayrılıyor. Bursa’da çingenelerle zaman geçiriyor fakat onlara uyum
sağlayamıyor. İngiltere’ye dönüyor. Kılık değiştirerek cinsiyetlerin
avantajlarını kullanmaya çalışıyor.
Evlilik tekliflerine sıkça maruz kalan Orlando, ünlü şairlerle
ve sonra hikâye yazan fahişelerle zaman geçiriyor. Nihayet bir gemi kaptanıyla
evleniyor.
17. asırda başlayan roman, 11 Ekim 1928 Perşembe günü (Orlando’nun
yayınlandığı gün) sona eriyor. Orlando’nun hayatının yaklaşık 300 yılı konu
ediliyor ve bu 300 yıl boyunca Orlando çoğunlukla 30’lu yaşlarında.
…
Türkçeleştiren: İlknur Özdemir
Kırmızı Kedi Yayınları, 2. Basım 2015