Washington Irving - Muhammed'in Haleflerinin Hayatları – Notlar
Mütercim: Muhammed İkbal Saylık, Ankara Okulu Yayınları,
Ankara, 2021
…kitabın İslam tarihçileri açısından ilginç yönü; 1.5 asır
önceki bir Avrupalının fetihlere çoğu kez taraflı bir gözle bakışını
göstermesidir. Çoğu kez Vakıdî gibi İslam Tarihi kaynaklarını da kullanarak
yaptığı değerlendirmeler, fetihlere dışarıdan bakışını göstermesi açısından
önem arz ediyor. Yazar bu bağlamda bazen de dönemsel gayrimüslim kaynaklarını
kullanarak kendi görüş açısını temellendirmeye çalışıyor.
Önsöz
…yazarın niyeti, Müslümanların hâkimiyet sürecini, 622'de
Muhammed'in ölümünden 710'de İspanya’nın istila edilmesine kadar olan süreç
üzerinden takip etmektir.
Bütün bunlar, ateşli silahların savaşları henüz aritmetik
bir hesaplamaya indirgemediği bir dönemde, fanatik coşkunun, disiplinli
cesarete karşı dikkat çekici bir zaferini ortaya koymaktadır.
…
1. BÖLÜM
Ebû Bekir'in Halife Seçilmesi
Mekke'den gelen Muhacirler ile Medineli Ensar arasında
Muhammed'in halifesinin tayini konusunda kendi şehirlerinin belirleyici olması
noktasında bir ihtilaf baş gösterdi.
Ömer evi kuşattı ve Ali'ye, Ebu Bekir'in seçildiğini
bildirerek bunu kabul etmesini talep etti. Ali kendi taleplerini öne sürerek
buna itiraz etmeye kalkıştı
Ebu Bekir, kral ya da emir unvanını kullanmayı reddetti.
kendisi için mütevazı bir unvan olan Halife unvanını
kullandı
Sonraki dönemlerde bu halifelerden birçoğu, kendilerine
"Tanrı'nın Halifesi ve Vekili" veya "Tanrı'nın Yeryüzündeki
Gölgesi" unvanlarını atfettiler.
Asıl ismi Abdullah Atik bin Ebu Kuhafe, (Ebu Bekir) ismin
anlamı "Genç kızın babası" demektir. Çünkü kızı Aişe, peygamberle
evlenen diğer kadınların dul oluşunun aksine onun bekâr olarak aldığı tek
zevcesidir.
Ebu Bekir seçildiği dönemde altmış iki yaşında, uzun boylu,
düzgün yapılı ve zayıf birisiydi, kırmızımsı bir teni, ince ve muhtemelen beyaz
bir sakalı vardı ve sakalını doğu stilinde hafifçe boyamıştı.
Arap kabilelerinin çoğu kılıç zoruyla din değiştirmişti / Muhammed'in
ölümüyle birlikte onun halifesinin otoritesini tanımayı ve ödemekle yükümlü
oldukları zekâtı vermeyi reddettiler.
(Halid Bin Velid) Hilafetin ilk yılının bitimi itibariyle,
temelde onun hızlı ve enerjik eylemleri sayesinde düzen yeniden tesis edildi ve
İslam İmparatorluğu Arabistan'da yeniden hâkim oldu.
Suriye Seferleri
Suriye genel ismi altında Fenike ve Filistin dahil olmak
üzere Fırat ve Akdeniz arasındaki bölgede yer alan ülkeler kastedilmektedir.
Ordunun komutası Yezid bin Ebu Süfyan'a verildi.
Amr, Filistin'e doğru harekete geçerken Ebu Ubeyde Humus
üzerine yürüdü. Yezid bin Ebu Süfyan Şam'a, Sehl bin Hasan da Ürdün bölgesine
doğru ilerlediler.
Bunların tümü, Suriye'nin genel komutanlığı görevi verilen
Ebu Ubeyde'nin komutası altındaydı.
Bu büyük sefer, Suriye'deki Roma varlığına karşı
sürdü-rülmekteyken, Irak'a saldırmak için daha küçük bir kuvvet gönderildi.
Bölge, Pers kralının hâkimiyeti altındaydı. Irak seferinin
komutası, Halid'e verildi.
Halid'in birkaç zaferden sonra birbiri ardına kafilelerle
Medine'ye gönderdiği ganimetler, ele geçirilen taçlar, prensler ve yabancı bir
bölge üzerine konan ilk vergi, toplumun heyecanını alışılmadık bir seviyeye
yükseltmişti.
Ebu Ubeyde, atılgan bir komutanda olması gereken cesaret ve
atılıma sahip değildi. Bazı birliklerin yaşadığı kısmi mağlubiyet onun
cesaretini kırmış ve İmparator Herakles'in toplamakta olduğu devasa orduyla
ilgili haberlerden dolayı endişelenmişti
Ebu Bekir, Halid'in komutayı almasını istedi.
Ebu Ubeyde bu şehri almak üzere Şurahbil bin Hasene'yi on
bin askerle birlikte Suriye sınırındaki Busra şehrine gönderdi.
Busra'nın kapılarından birbiri ardına atlı birlikler çıkıp
her yandan Müslümanlara saldırıp onları şaşırtarak büyük bir katliam
gerçekleştirdiler. Şurahbil, geri çekilme emri vermek üzereyken, / Halid'in
kartal simgeli sancağı toz bulutu arasında belirdi. Düşmana kendine has hızıyla
saldıran Halid, onları şehrin içine sürdü ve sancağını surların önüne dikti.
Ecnadin Savaşı
Bu büyük zaferin haberi, Medine'deki Halifeye, cesur ve sevgili
oğlu Abdurrahman tarafından ulaştırıldı.
Yetmiş gün boyunca Şam, çölün fanatik birlikleri tara-fından
kuşatılmış bir hâlde direndi.
Ebû Bekir'in Vefatı
Şam'ın teslim olduğu gün Halife de Medine'de son nefesini
verdi.
Ömer'in İkinci Halife Olarak Seçilmesi
Ömer'in halifeliğe getirilmesi Aişe tarafından desteklenmiş
ve bu karara muhalefet etmenin faydasız olacağını gören Ali tarafından da
kabullenilmiştir. Seçim, Ebu Bekir'in öldüğü gün gerçekleşti.
Hilafet makamına geldiğinde Ömer, elli üç yaşındaydı; esmer
ve uzun boylu birisiydi, ciddi bir [51] duruşu vardı ve keldi. Hayatını
yazanlardan birisinin dediğine göre boyu o kadar uzundu ki, oturduğu zaman bile
ayakta duranlardan daha uzun görünürdü. Gücü, olağandışı derecedeydi ve sol
elini en az sağ eli kadar ustalıkla kullanırdı.
İşlerin idaresinde dürüstlüğü ve adaleti herkesçe
bilini" yordu. Özel hayatında sadeliği ve dünyanın aldatıcı ihtişamından
uzak duruşuyla tanınırdı.
Eylemlerinin etrafında şekillendirdiği zekice özdeyişleri
vardı ve şu söz de bunlara bir örnektir: "Dört şey geri gelmez; ağızdan
çıkan söz, yayından fırlayan bir ok, geçip giden ömür ve heba edilen
fırsatlar".
…ordunun genel idaresini / Ebu Ubeyde'ye geri verme kararı
aldı.
Baalbek'in Fethi
Suriye dilindeki anlamı Güneş olan ya da Apollo'nun bu
dildeki karşılığı olan Baal kelimesinden türeyen Baalbek, kadim Suriye'nin en
görkemli şehirlerinden birisiydi.
Baalbek, Hicretin on beşinci yılında, 20 Ocak 636 tarihinde
tamamen Müslümanların idaresine geçmiş oldu.
Yermük Savaşı
Suriye'nin kaderini belirleyecek olan büyük savaş
Ebu Ubeyde, tüm ordunun komutasını, savaş meydanındaki
becerisini yakından bildiği Halid'e teslim etti.
Okçular o denli maharetliydi ki oklara maruz kalan
Müslümanlardan en az 700'ü bir ya da iki gözünü kaybetmişti. Bu nedenle bu güne
"Körleştirme Günü" adı verilmiştir.
…büyük savaş, aynı adı taşıyan şehrin yakınlarında bulunan
Yermuk nehrinin kıyısında Miladi 636, Hicretin on beşinci yılının Kasım ayında
yaşandı.
Kudüs seferi Müslümanlar için kutsal bir savaş anlamına
geliyordu
Ebu Ubeyde, şehrin kuşatmasını başlatmak için Yezid bin Ebu
Süfyan'ı beş bin askerle önden gönderdi ve üst üste beş gün boyunca onu takviye
birliklerle destekledi.
Kış mevsiminin dört ayının her günü sert çatışmalarla geçti.
Kudüs'ün teslim oluşu, Hicri yedinci, Miladi 637 yılında
gerçekleşti.
Antakya şehri, Suriye'nin başkenti olmanın yanında Bizans
devletinin Doğu'daki taht merkezi konumundaydı.
Ebu Ubeyde, askerlerinin Antakya'nın gevşetici zevkleri ve
Rum kadınlarının cazibesine kapılmalarından korktuğu için üç günlük bir
dinlenme süresinin ardından bu görkemli şehirden ayrıldı.
Mısır'ın Fethi
Mısır'ın sadece beş bin civarında adamla istila edilmesi…
En sert direniş, Memfis'i terk eden garnizon tarafından
Kerem el-Şureyk'te gösterildi. Burada Müslümanlara üç gün boyunca direnen
askerler, ardından düzenli bir şekilde İskenderiye'ye çekildiler.
Çok çetin bir mücadelenin ardından Müslümanlar geri
çekildiler ancak Amr, sadık kölesi Verdan ve Mesleme bin Muhalled isimli bir
komutanıyla birlikte çembere alınarak esir alındı.
(Mesleme) Amr'ın niyetinin kuşatmayı kaldırmak olduğunu
çünkü Halife'den bu yönde bir mektup aldığını ve gitmelerine izin verilirse
kendisi hakkında Amr'a olumlu bilgi vereceklerini söyledi.
…vali kolaylıkla ikna oldu ve esirlerin serbest bırakılması
emrini verdi.
İskenderiye'nin düşüşü Mısır'ın olduğu kadar İmparator
Herakles'in de kaderini belirledi. / …yaklaşık yedi hafta sonra geçirdiği kriz
sonucu öldü. Yerine oğlu Konstantin geçti.
İran Seferi
Halid'in (Suriye’deki) zaferleri hiç şüphesiz, kısmen Pers
İmparatorluğunun dağılmış durumu nedeniyle gerçekleşmekteydi.
Müslüman ordusunun gücü, Ebu Ubeyd es-Sekafi'nin getirdiği
takviyeyle birlikte dahi dokuz bin kişiyi geçmiyordu. Babil harabelerinin
yanında kamp kuran Persler ise sayıca çok daha üstündü.
Ebu Ubeyd / Perslerin cesaretini hafife alıyordu.
Halid'e özendiği için Fırat'ı geçip Persleri kamplarında
basmak istiyordu.
Çatışma çok şiddetli oldu.
Bu çetin muharebede dört bin Müslüman ya savaş meydanında
ölmüş ya da nehirde boğulmuştu. İki bini Medine'ye kaçarken, Müsenna'nın
yanında yaklaşık üç bin asker kaldı.
Hicretin on üçüncü yılında yani Miladi 634 senesinde meydana
gelen bu savaş, Araplar tarafından uzun yıllar acıyla, "el-Cisr" yani
Köprü Savaşı olarak hatırlandı.
Pers başkentinde yaşanan değişiklikler ve savaş hazırlıklarını
duyan Ömer de hızla ordusunu topladı.
…ordunun başında Sad bin Ebi Vakkas geçti
Sad, Medine'den sadece altı ya da yedi bin kişilik bir
or-duyla ayrıldı.
Orduya yol boyunca katılımlar devam etti ve Müsenna
komutasındaki birliklere katıldıklarında toplam sayıları otuz bin askeri
bulmuştu.
Müsenna, halefinin ordugâha varışından üç gün sonra öldü.
Rüstem komutasındaki Pers kuvvetleri…
İki ordu, Fırat'ın suyunu çeken kanala bitişik olan Kadisiye
ovasında karşılaştı.
Rüstem, Arap hatlarını kırmak için filleri ileri sürse de,
artık bu hayvanlara alışan askerler onlara büyük bir cesaretle saldırarak daha
önce olduğu gibi geri dönüp kaçmalarını ve bu kaçış esnasında kendi askerlerini
ezmelerini sağladılar.
Bu savaşta otuz bin Pers askeri ile yaklaşık yedi bin
Müslüman askerinin öldüğü söylenmiştir.
Halife'nin beşte birlik payını Medine'ye, tamamı ağır bir
şekilde yüklenmiş dokuz yüz deve taşıyabildi.
Nuh'un gemiye bindiği yer olduğuna inandıkları Küfe köyü
Araplar ayrıca Havva'yı günaha davet eden iblisin de buraya
sürüldüğüne inanırlar. Bu nedenle Küfe erkeklerinin hile ve ihanetleriyle
meşhur olduğunu söylerler.
Arap alfabesinin en kadim yazı tipi günümüze kadar Kufi
olarak adlandırılmaktadır.
Ömer, uzaklarda bulunan komutanlarını kıskanç ve tedbirli
bir şekilde izledi. Sürekli olarak onların istila ettikleri ülkelerdeki
zenginlik ve şatafata kapılıp bozulmalarından ve kendi içinde çok değerli
bulduğu ve İslam davasının başarısı için zaruri gördüğü Arap sadeliğini terk
etmelerinden endişe duyuyordu.
Azerbaycan-Kafkasya Seferi
Firuzan'ın ordusundan geriye kalan askerler Hemedan şehrinin yakınlarında toplandılar. Ancak kısa
süre sonra, karargâhını Nihavend'de kuran Huzeyfe'nin gönderdiği birlikler
tarafından bozguna uğratıldılar.
Hemedan, ihtişam açısından İran'daki ikinci şehirdi ve
geçmişte Med'lerin başkenti olan Ekbatana şehrinin üzerine kurulmuştu. Şehir
sakinleri arasında, İran'daki diğer şehirlerin tümünden daha fazla Yahudi vardı
Halife Ömer'e Suikast
Medine'ye getirilen İranlı köleler arasında Mecusi dinine
mensup olan Firuz adında birisi vardı. Efendisi tarafından günlük kazancından
iki gümüş tutarı vergi alınınca, bunun haraç olduğunu söyleyerek Ömer'e
şikâyette bulundu.
Halife / iki dirhem ödeyebileceğine hükmetti.
Üç gün sonra Ömer camide namaz kılmaktayken, Firuz birden
camiye girdi ve elindeki hançerle ona üç kez vurdu.
Halife yine de, yarıda kesilen namazını bitirecek gücü
kendinde buldu çünkü "Namazı terk eden Müslüman değildir" diyordu.
Evine götürüldü ve üç gün boyunca bu vaziyette, iyileşmesi için herhangi bir
umut olmadan kaldı.
…suikasttan sonraki yedinci günde altmış üç yaşında son
nefesini verdi.
Ömer, bir muhasebe ya da maliye birimi oluşturan, Hicret'ten
itibaren olayları tarihiyle kaydeden, İslam topraklarında madeni parayı
tedavüle koyan, görevdeki Halifenin adı ve "La İlahe İllallah"
ibaresi bulunan pul bastıran ilk kişi olmuştur.
Onun döneminde otuz altı bin şehir ve kale fethettiği
söylenmiştir ama o müsrif bir fatih olmadı. Yeni şehirler kurdu, önemli ticaret
merkezleri tesis etti, sayısız cami inşa etti ve hedeflerini gerçekleştirmede
demir gibi katı oluşuyla yeni ele geçirilen vilayetleri büyük bir imparatorluk
çatısı altında birbirine bağladı. Şimdiye kadar görüldüğü gibi, "Suriye,
İran ve Mısır üçlüsünün fethiyle taçlanan hilafet dönemi, İslam tarihinin en
güçlü dönemi olarak adlandırılmayı hak etmektedir.
Ömer'in ölümünün ardından, halefini belirlemek üzere tayin
ettiği altı kişi toplandı. Bunlar, Ali, Osman, Talha bin Ubeydullah
(Muhammed'in damadı), Zübeyr, Abdurrahman bin Avf ve Sad bin Ebi Vakkas'tı.
Osman bin Affan
Muaviye bin Ebu Süfyan / Babasının ölümünün ardından Kureyş
kabilesinin lideri ve Umeyye kabilesinin başı olmuştu.
Halife Ömer, ölümünden dört yıl ka¬dar önce onu Suriye emiri
ya da valisi olarak atamıştı ve Osman da onu bu görevde devam ettirmişti. Otuz
ila kırk arasında bir yaştaydı ve girişken, cesur, dirayetli, geniş fikirli ve
yüksek hedefleri olan biriydi. Suriye'nin
Girit ve Malta'ya çıktı. Rodos adasını da ele geçirdi.
de¬niz savaşları başarıları, Muaviye'nin Suriye'deki
şöhretini artırdı
Osman / Üzerinde "Muhammed Resulullah" yazılı
gümüş bir yüzüğü kazayla bir dereye düşürdü.
Osman, Müslümanların ileri ge¬lenlerinin toplandığı bir
konseyde, Muhammed'in dul eşi Hafsa'nın elindeki asli nüsha ile uyuşmayan diğer
tüm nüs¬haların yakılmasını emretti. Hafsa'nın elindeki Kuran'dan yedi nüsha
çoğaltıldı
Bu eylemi nedeniyle Osman'a "Kuran'ı Toplayan"
denildi.
Halife'nin etrafında hoşnutsuzluk ve entrikalar yeşeriyordu.
Halife cesur, cömert ve eli açık birisiydi ama zekâ ve sağduyusu eksikti,
akrabalarını kayırmaya eğilimliydi.
İsyancılardan birisi Osman'ın başına bir darbe indirirken
diğeri ona defalarca kılıcıyla vurdu. Muhammed bin Ebu Bekir de öldükten sonra
vücuduna mızrağını sapladı.
Osman'ın naaşı üç gün ortada kaldı ve ardından, yıkanmadan
ve cenaze töreni yapılmadan, öldürüldüğünde üzerinde bulunan kıyafetlerle
gömüldü. Öldüğünde seksen iki yaşındaydı
Bu olay Hicretin otuz beşinci yılında, Miladi 655'te
yaşandı.
Halife Ali
Muhammed'in ölümüyle birlikte ortaya çıkan ihtilaflar, her
halifenin seçimiyle birlikte art¬mıştı
…genel bir ıslah hareketi yapmaya karar verdi ve ilk adım
olarak da yaşlı Osman ta¬rafından atanan tüm valileri görevden almaya karar
verdi.
Abdullah bin Abbas'ı Güney Arabistan'a, Umare bin Şihab'ı
Kûfe'ye, Osman bin Huneyf'i Basra'ya, Sehl bin Huneyf'i Suriye'ye ve Sad bin
Kays'ı da Mısır'a atadı. Bu komutanlar vakit kaybetmeden yola çıktılar an¬cak yaşanacaklar
Ali'nin acele ettiği konusunda ikna olma¬sına neden olacaktı.
Ali, Suriye'deki huzursuzluk haberlerini aldığında,
Muaviye'ye, kendisine bağlılığını bildirmesini istediği bir mektup yazarak özel
bir elçiyle gönderdi.
Müslümanlar artık iki fırkaya ayrılmıştı: Ali'ye bağlı
olanlar ki bunların arasında Medine halkının çoğu vardı ve ona karşı olan
ayrılıkçılardı. İkinci grubun başında, karargâhı Mekke'de olan ve Talha ve
Zübeyr'in desteğini alarak bir isyan hazırlığı yapmakta olan yetenekli ve kindar
Aişe vardı. Güçlü Ümeyye ailesini de kendisine katılması için ikna etmiş ve
Ali'nin görevden almaya çalıştığı tüm valilere haberciler göndererek isyana
katılmaya davet etmişti.
Aişe, silahlı adamlarıyla birlikte Basra önünde kamp kurdu
Cemel Yakası
Araplar, çabuk değişen bir mizaca sahiptir ve anlık
kararlarla hareket ederler.
Ali / yaklaşık dokuz yüz kişinin başında Medine'den ayrıldı.
Ordusu ile Basra önünde görüldüğünde Aişe ve ortakları
korkup uzlaşma fırsatları¬nı aramaya başladılar.
Zübeyr / Kampa döndüğünde Ali'ye karşı savaşmama
kararlılığındaydı ama kindar Aişe tarafından yeniden ikna edildi.
Aişe meydana unutulmaz bir biçimde, el-Asker adlı devesinin
üzerinde, askerlerin arasında gidip gelerek, varlığı ve sesiyle onları
cesaretlendirerek belirdi. Bu olaydan yola çıkarak savaşa Cemel Savaşı ya da
savaşın cere¬yan ettiği meydandan yola çıkarak Karibe Savaşı denilmiştir.
Ali / (Aişe’yi) Medine'ye gönderdi. Aişe burada evine
kapatıldı ve devlet işlerine ka¬rışması yasaklandı.
Ali-Muaviye Mücadelesi
Karibe'de elde edilen zafer, Aişe'nin komplosunu boşa
çıkarmış ve Ali'nin Mısır, Arabistan ve İran üzerinde hâ¬kimiyet kurmasını
sağlamışsa da en güçlü rakibine henüz boyun eğdirilememişti. Muaviye bin Ebu
Süfyan, zengin ve kalabalık Suriye vilayeti üzerindeki hükmünü sürdürüyor¬du.
Suriyelilerin, Osman'ın katlinde Ali'nin sorumluluğu
olduğuna dair düşüncesi ve Ali'yi Halife olarak tanımama¬ları sayesinde onların
desteğine sahipti.
Ali'nin Mısır valiliği görevinden aldığı ve o günden beri
Filistin'de mut¬suz bir şekilde bekleyen Amr ile ittifak arayışlarına başla¬dı.
Ali'nin uzlaşmacı yollarla Muaviye'nin düşmanlığını önleme
çabaları beyhudeydi. Bu uğursuz ittifakın habe¬rini alınca doksan bin adamının
başında Suriye üzerine yürüdü.
Hicretin otuz yedinci senesinde (18 Haziran 657), Ali'nin
ordusu, seksen bin askerden oluşan ve Irak ile Suriye sınırın-da, Fırat
nehrinin kenarındaki Sıffin'de kamp kurmuş olan Muaviye'nin ordusunu ilk defa
gördü.
…her iki komutan da genel bir muharebeden kaçındıkları için
takip eden aylar sadece sınırlı çatışmalarla geçti. Ancak bunlar o denli keskin
ve kanlıydı ki dört ay zarfında Muaviye kırk beş bin asker kay¬bederken,
Ali'nin de en az bu rakamın yarısı kadar asker kaybettiği söylenmiştir.
Savaşın kahramanı el-Eşter'di. Alaca bir ata binmiş, elinde
çift ağızlı bir kılıç tutu¬yordu.
Amr, Müslüman¬ların vicdanına sığınacağı bir çare buldu. Bir
anda Suriye¬lilerin mızraklarının ucunda Kuran sayfaları yükseldi.
Ali Kûfe'ye, Muaviye ise Şam'a çekilerek ordularının komutasını
subaylarına bıraktılar.
İki hakem (Ebu Musa ve Amr bin As) birkaç ay sonra, çıkacak
kararı destekleyeceklerine söz veren iki ordunun huzurunda Dumet'ül Cendel'de
buluştular.
Ebu Musa, yüksek bir sesle "bu yüzüğü parmağımdan
çıkardığım gibi, Halifelik makamın¬da hak iddia eden Ali ve Muaviye'yi bu
makamdan azledi¬yorum" dedi ve kürsüden indi.
Ardından kürsüye Amr çıktı. "Ebu Musa'nın Ali'yi
azlettiğini duydunuz" dedi ve devam etti: "ben de bu yüzüğü parmağıma
taktığım gibi Muaviye'yi Hilafet makamına getirmeye karar veriyorum” dedi.
Ali'nin ailesi ve Ümeyye kabilesi arasında çok uzun süre
devam edecek olan bir tür dinî kan davası başladı. Birbirlerini her
andıklarında lanet okudular
Ali'nin gücü giderek azalmaya başladı. Ona karşı alınan
karar, kendi taraftarları arasında da etkisini gösterdi ve sonunda takipçileri
arasında bulunan ve kendilerine Harici¬ler denen bir takım bağnazlar tarafından
bir isyan başlatıl¬dı.
Ali'nin Suikasta Uğraması
Mısır'ın kaybedilmesi, Ali'nin otoritesine ciddi bir dar¬be
indirdi.
Altmış bin adamı ölüme kadar kendisiyle olduklarına dair söz
verince bu kuvvetle birlikte Suriye üzerine yürümeye karar verdi.
Haricilerden üç fa¬natik üç hırslı lideri yok etmeye karar
verdiler / Ali, Muaviye ve Amr
Darbe ölümcüldü ama Muaviye, uzun süren tedavi¬lerle
kurtulabildi.
…o gün hastalığı sebebiyle namaza gelmemiş olan Amr bin
As'ın yerine namaz kıldıran İmam Hârice'yi öldürdü.
"Yazık ey kal¬bim! Sabırlı olmak gerek çünkü ölüme çare
yok!" demişti.
Abdurrahman'ın darbesi daha isabetliydi ve Ali'nin başına
isabet etti. Bunun üzerine sui¬kastçılar ayrılıp kaçmaya başladılar
Ali'nin aldığı yara ölümcüldü.
Ali, yaralandıktan üç gün sonra öldü. Ölümü, hicretin
kırkıncı senesi, miladi 660 yılında gerçekleşti.
Cenazesi, Küfe şehrinin beş mil dışında bir yere gömüldü
İlk zevcesi ve Muhammed'in kızı olan Fatıma'dan üç oğlu
olmuştu; küçük yaşta ölen Muhsin ile kendisinden sonra ölen Hasan ve Hüseyin.
Fatıma'nın ölümünden son¬ra sekiz kez evlenmiş ve bunların tümünden on beş oğlu
ve on sekiz kızı olmuştur. Onun Fatıma'dan olan nesli, Müslümanlar tarafından
peygamber nesli olarak kabul edilerek, hem anne hem babadan dolayı bu neslin
devamı olarak görülmüşlerdir.
Halife Hasan
Ali, ölüm döşeğindeyken yerine bir halef tayin etmeyi
reddetti ancak o dönem 37 yaşında olan oğlu Hasan, hiç¬bir itiraz olmadan
Halife olarak seçildi.
…halk arasında seviliyordu. Ancak hükümdarlık asasının kılıç
ol¬duğu bir dönemde gerekli olan cesarete sahip değildi
Birlikleri arasında da savaşa eğilimi olmayan Irak ya da
Babil halkı vardı. Medain şehrine ulaştıkların¬da askerler arasında bir arbede
çıktı
…güçlü bir düşmanı olduğunu ve kendi taraftarlarının da
dönekliği ve ihanetini görmüştü. Muaviye'ye bir haberci göndererek, Kûfe'deki
devlet hazinesinde bulunan parayı ve İran'da bulunan büyük mülkü¬nün
gelirlerini yanına alması ve Muaviye'nin, merhum babası Ali hakkında kötü
konuşmaktan vazgeçmesi şartıyla Hilafet makamını ona devretmeye hazır olduğunu
bildirdi. Muaviye ilk iki şartı kabul etti,
Hasan'ın, daha sonra kendisi için ölümcül olacağı orta¬ya
çıkan bir diğer şartı da, kendisinden en az on yaş büyük Muaviye'nin ölümünden
sonra yeniden Halifelik makamını almasıydı. Bu şartlar kabul edilince Hasan,
babaları Ali'nin hatırasına leke sürüldüğünü düşünen kardeşi Hüseyin'in büyük
öfkesine rağmen Muaviye lehine halifelikten feragat etti.
Muaviye Dönemi
Muaviye, Hicretin kırk birinci yılında İslam İmparatorluğu
üzerinde hâkimiyetini ilan etti.
Bu Halife ile birlikte, ismini ailenin atası Ümeyye'den alan
ve birkaç nesil boyunca devam ederek Arap tarihine birçok parlak isim
kazandıran meşhur Emevi hanedanı başlamış oldu.
Muaviye'nin babası Ebu Süfyan, bir gün dinlenmek amacıyla
Taif'te bir hancının evinde konakladı. Burada içtiği şarap nedeniyle sarhoş
oldu ve Rum bir kö¬lenin Sümeyye adlı karısının kollarında sızıp kaldı ve bu
kadından erkek bir çocuğu oldu. Bu ilişkiden utanan Ebu Süfyan, çocuğu kabul
etmedi ama yaşamasına izin verdi.
Bu yüzden çocuğa, babası belirsiz anlamında Ziyad bin Ebih
adı verildi.
Ziyad, Ömer'in hilafet döneminde kadı olarak tayin edil¬di
Ziyad, Muaviye'yi Halife olarak tanımada tered¬düt gösterdi.
Ziyad, hicretin kırk beşinci senesinde kırk beş yaşında öldü.
Sert tedbirlerle idare ettiği halk, onun ölümünü bir kurtuluş olarak
değerlendirdiler. Oğlu Ubeydullah, henüz yirmi beş yaşında olmasına rağmen
hemen Halife tarafın¬dan Horasan valiliğine getirildi ve babasıyla aynı ruhu
taşı¬dığını ispat etti. Valilik görevini devralmak üzere giderken yolda
rastladığı büyük bir Türk birliğini gafil avladı.
Halife Muaviye oğlu Yezid'i, dikkat çekici bir göreve
getirerek halkın onu sevmesini sağlamayı istiyordu.
Konstantinapol'ü fethetmek üzere göndermeye karar verdi.
Ali'nin yiğit oğlu Hüseyin de bu sefere katılmıştı.
…ordu, Konstantinapol'e yedi mil mesafede kamp kurdu.
Günlerce büyük bir kuvvetle kuşatmayı sür¬dürdüler
Bu beyhude teşebbüs altı yıl boyunca devam etti.
…bu uğurda kahramanca savaşan binlerce asker öldü. Bunların
en çok bilineni, Muhammed'in Medine'ye hicreti esnasında evinde konakladığı ve
Peygamberle birlikte Bedir ve Uhud'da savaşmış olan Ebu Eyyub idi. Savaşta
düştüğü yere gömüldü ancak mezarının yeri asırlarca meçhul ola¬rak kaldı.
Yezid / Hasan'ı öldürtmekle suçlanmıştır.
Hasan'ın zevcelerinden birisini onu zehirlemeye ikna ettiği söylenmektedir.
Cinayet, hicretin kırk dokuzuncu, miladi 669 senesinde gerçekleşti. Hasan, kırk
yedi yaşındaydı. Son nefesini verirken kardeşi Hüse¬yin, intikamını alabilmek
için kendisini zehirleyen kişinin kim olduğunu sorsa da Hasan herhangi bir isim
vermedi. "Bu dünya uzun bir geceden ibarettir. Bırak da onunla gün
ışığında Yüce Allah'ın huzurunda hesaplaşayım" dedi.
Muaviye'nin Ölümü
Muaviye artık çok fazla ömrü kalmadığının farkındaydı.
…halefi olarak oğlu Yezid'i tayin etti ve tüm vilayetlere
haber göndererek Şam'a biat amacıyla heyetler göndermeleri talimatını verdi.
Hilafeti vera¬set sistemine çevirmek, halk iradesine
doğrudan aykırı bir durumdu ve bu suçlama defalarca Ali ile bağlantılı olarak
ortaya konulmuştu. Halk, Muaviye'nin idareyi devretme¬yi istediği Yezid'den
nefret ediyordu. Ancak Muaviye'nin halk üzerindeki tesiri o denli güçlüydü ki,
tüm vilayet¬lerden Şam'a gelen heyetler Yezid'e gelecek için bağlılık yemini
ettiler.
Böylece / Emevi hanedanlığı kurulmuş oldu. Bu kibirli
silsileden on dört Halife çıktı ve bunlara Ümeyye (ya da Emevi) ailesinin
Firavunları da dendi.
Muaviye, hicretin altmışıncı, miladi 679 yılında öldü.
Halifeliği yaklaşık yirmi yıl sürmüştü ve öldüğünde yet¬miş yaşındaydı. İslam
İmparatorluğunun başkenti yaptığı ve Emeviler döneminde de bu özelliğini
koruyan Şam'da defnedildi.
Yezid ve Kerbela
Muaviye'nin oğlu Yezid, Halifelik makamına herhangi bir
tören yapılmadan çıktı. Onun hilafet makamına çıkışı hicretin altmışıncı
yılında Recep ayının ortasında, miladi takvime göre ise 680 yılının 7 Nisan
gününde oldu. Otuz dört yaşındaydı, uzun ve zayıf bir yapısı vardı. Üzerinde
çi¬çek hastalığının izleri bulunan kırmızımsı bir yüzü, siyah gözleri, kıvırcık
saçları ve zarif bir sakalı vardı.
Ancak o, basit tabiatlı, cimri ve açgözlü, şehvet düşkünü ve
oldukça ayyaş birisi olarak damgalanmıştı.
İlk amacı tartışılmaz Hilafet makamı¬nı güvence altına
almaktı. Bu konuda rakip olarak bekle¬diği kişiler Hüseyin bin Ali ve Abdullah
bin Zübeyr'di.
Dostlarının kendisini Kûfe halkının özdeyişlere konu olan
vefasızlığı hakkında uyarması beyhudeydi.
Gerçek bir Müslüman ve kaderci ruha sahip olan Hüseyin,
takdiri Allah'a bıraktığını söyledi. Ardından da zevceleri, çocukla¬rı, bazı
yakın akrabaları ve kendilerine eşlik eden bir avuç Arap ile birlikte yola
çıktı.
Rüyasında bir atlı onu uyararak "insanlar gece¬leyin
yolculuk yapar, kaderleri de onlarla buluşmak için gece seyahat eder"
demişti. Bunu ölümün habercisi olarak yorumladı.
Küçük birliğinin kendisiyle aynı sonu paylaşmaya kararlı olduğunu
gören Hüseyin, onların canını çok da ucuza feda etmemeye ve ölümlerini
unutulmaz bir mücadeleye dönüştürmeye karar verdi.
Kampın sadece ön taraf saldırıya açık hâlde kalmıştı. Bu işi
tamamlayan sadakatli birlik, er¬tesi günün son günleri olduğunun bilinciyle
geceyi ibadetle geçirirken, düşman süvarilerinin bir bölümü, onların kaçışı¬nı
engellemek için kampın çevresinde at sürüyordu.
Hüseyin aldığı darbelerle yere düştü ve öldükten sonra
üzerindekiler çı¬karıldı. Vücudunda otuz yara ve otuz dört kesik vardı.
Ar¬dından başı kesildi ve Ubeydullah'a gönderildi. Şemir de aldığı emirler
doğrultusunda, cesedi toprağa gömülene ka¬dar askerleriyle birlikte atlarıyla
onu defalarca çiğnediler.
Kesik baş, Ubeydullah'a getirildiğinde, elindeki asayla onun
ağzına vurdu.
Hüseyin'in ölümüyle birlikte Yezid, güçlü bir rakibinden
kurtulmuştu.
Abdullah bin Zübeyr / Medine ve Mekke halkının büyük bölümü
tarafından Hali¬fe olarak ilan edildi.
Hüseyin'in hatırası için uyanan heyecan, onun siyasi
nüfuzunu genişletiyordu.
Şiddetli bir katliamın ardından / Yezid tarafından / Medine'nin
ele geçirilmesi, Hicri 63, Miladi 682 se¬nesinde bir gece vakti gerçekleşti
Ordu / Mekke üzerine yürüdü.
Kırk gün boyunca şehri kuşattı
Kuşatma esnasın¬da, Kâbe'nin bir bölümü de vurularak yandı
ve tahrip oldu.
Yezid'in öldüğüne dair müj¬deli bir haber savaşın
sonlanmasını sağladı.
Suriye'de İç Karışıklıklar
Yezid'in ölümü üzerine oğlu II. Muaviye, Şam'da Emevilerin
üçüncü halifesi olarak ilan edildi.
Göreve geldikten altı ay sonra, yetersizliğini öne süre¬rek
tahttan feragat etti. Emevi hanedanı, onun bu hareke¬tine öfkelendi ve bunun
sebebinin bilge Amr el-Maksus ol¬duğu düşüncesiyle, onu diri diri gömerek
cezalandırdılar.
Yeni bir Halife seçilmesi konusu, İslam İmparatorluğu¬nu bir
kez daha parçaladı.
Yaşlı Mervan / öldüğünde yerine Yezid'in oğlu Halid'i halife
olarak tayin etmesi şartıyla halife ilan edildi.
Döneklikleri ve sadakat¬sizlikleri ile bilinen Küfe halkı,
bilinçli bir şekilde müseb¬bibi olmakla suçlandıkları Hüseyin'in sonu için
gecikmiş bir vicdan azabı yaşıyorlardı.
Hüse¬yin'in şehit edilmesinde kullanıldıkları için
duydukları piş¬manlık sebebiyle tövbe etmelerinden dolayı, tövbe edenler
anlamına gelen Tevvabin ismini aldılar.
Mervan, bir yıldan daha az süren yönetiminin ardından Hicri
65, Miladi 684 yılında öldü.
Mervan'ın ölümü üzerine oğlu Abdülmelik, Şam'da hali¬fe
olarak ilan edildi ve hilafeti, Suriye ve Mısır'ın yanı sıra, Afrika'nın yeni
fethedilen bölgelerinde tanındı. Henüz kırk yaşında ve hayatının en zinde dönemindeydi.
…o denli cimri ve hırslı birisi hâline geldi ki, insanlara
karakteristik ve alaycı lakaplar takmaya meyilli olan Araplar, ona kaba bir
şekilde pinti tabirine eşdeğer olan ve Terli Taş anlamına gelen
"Rahfu'l-Hecer" demişlerdir.
…alternatif bir hac mekânı kurmak istedi.
Kudüs'teki tapınağı seçti.
Ebu Ubeyd'in oğlu el-Muhtar ya da İntikamcı
Sekafi künyesiyle de anıldı.
Vali Ubeydullah, Kûfe'ye geldiğinde asasıyla onun yüzüne
vurarak bir gözünü çıkardı. Ardından onu hapsettirerek Hüseyin'in katline
kadar orada tuttu.
Hü¬seyin'in ölümünün intikamını alma düşüncesi tüm zihnine
hâkim olmuştu.
İntikam alma işine ilk olarak Hüseyin'in katledilmesi
olayında ön plana çıkan acımasız Şemir ile başladı ve onu öldürdü. Ardından
Hü¬seyin'in kafasını kesip vali Ubeydullah'a götüren Sinan bin Enes'e yöneldi. Onu
evinde bulup öldürdü ve cesedini ate¬şe verdi. Bir sonraki kurbanı, Hüseyin'i
kuşatan ordunun komutanı olan Ömer bin Sad oldu. Onu da oğluyla birlikte
öldürüp başlarını Hüseyin'in kardeşi Muhammed'e gön¬derdi.
Hüseyin'in bacakları titremeye devam ederken üzerindeki
giysileri çıkaran Adî b. Hâtim'i yakaladı ve Ali taraftarlarına teslim etti.
Ali taraftarları da onu soyup oklarıyla hedef tahtası yaptılar ve üzerindeki
oklar, bir kirpinin dikenleri gibi gö¬rünene kadar onu ok yağmuruna tuttular.
Muhtar bu şe¬kilde Hüseyin'in katillerini aramaya devam etti ve bulduğu yerde
onlara ölümün değişik türlerini tattırdı.
…üç Halifenin en usta komutanlarını mağlup eden ve sadece
kılıç gücüyle Irak'ın tek gücü hâline gelen Muhtar bin Ebu Ubeyd, altmış yedi
yaşında öldü.
Muhtar'ın ölümüyle, Irak vilayeti, güçlü başkenti Küfe ile
birlikte Halife Abdullah'ın kardeşi Musab bin Zübeyr'in eli¬ne geçti.
Bütün bu iç savaşlar, Müslümanların isminin dışarıya karşı
yaşattığı dehşetin bir süreliğine yok olmasına sebep olmuştu. Bu sorunlu
dönemde Rum imparatoru Suriye'de başarılı istila hareketleri gerçekleştirmişti.
Haccac
Yöneteceği insanların tabiatının farkında olan Haccac,
yönetimi askerî usullerle devraldı. Kûfe'ye dört bin atlıy¬la birlikte girdi
Onlara, "ahlaksız adamın kendi yükünü taşıması ve kendi
ayakkabısını giymesini sağla¬mak için geldim" dedi. Karşısındaki
kalabalığa baktığında ise vurulmaya hazır sarıklı başlar ve kanla ıslanmaya
hazır sakallar gördüğünü söyledi.
Kûfe'de yönetimin dizginlerini eline alan Haccac ardından
Basra'ya hareket etti ve aynı şekilde orada da dili keskin, yumruğu sert oldu.
Hicretin yetmiş ikinci yılında İslam toprakları, en sonunda
herhangi bir isyan ve iç savaşın yaşanmadığı ve devletin tek bir Halife altında
birleştiği yıl oldu.
Musa b. Nusayr
Abdülaziz bin Mervan'ın Kuzey Afrika komutanı
Müslüman fatihler, parasal konularda olduğu kadar hiçbir
konuda daha fazla cehalet göstermemişlerdir.
Mesleme bin Abdülmelik, ordusuyla Küçük Asya'ya girerek
Kapadokya'ya kadar ilerledi ve imparatorluk ordusunun koruduğu güçlü bir şehir
olan Tyana şehrini kuşattı.
Şehir sakinlerinin çoğu çöle doğru sürülürken, birçoğu da
esir alınmıştı. Müteakip yılda Mesleme, Pontus ve Er¬menistan üzerine başarılı
bir sefere çıktı ve bu bölgelerin büyük kısmını ele geçirdi. Zorlu bir
kuşatmanın ardından Amasya şehrini de aldı. Bunun ardından Galatya üzerine
başarılı sefere çıktı, tüm vilayeti yağmaladı ve zengin gani¬metler ile çok
sayıda esir alarak geri döndü.
İspanya'nın Fethi
Tarık bin Ziyad / birkaç yüz adamıyla birlikte, Kont
Julian'ın rehberliğinde dört ticaret gemisiyle boğazları geçti.
İslam sancağı Tanca surları üzerinde zaferle dalgalanıyor. Tam karşıda bulunan Endülüs kıyıları sadece on iki mil mesafede bulunmaktadır.