10 Ağustos 2010 Salı

C. A. Emge - Hegel Mantığı ve Çağımız

Hegel mantığının konusu ilk etapta mantıksal olan ve ontolojik oladır. (s. 9)
Hegel mantığı… yargı önermelerinin değişik çeşitlerini ve bu çeşitlerin kendi aralarındaki ilişkilerini, taleplerini ve gerçekleşme koşullarını ele alıyor. (s. 10)
Akıl (verstand) ve bilinci kullanan akıl (vernunft) arasındaki ayrım Kant’a aittir.
“Akıl (verstand) karar verir ve verdiği karardan vazgeçmez; bilinci kullanan akıl (vernunft) aklın kararlarını yok etmediği için negatif ve diyalektiktir; genel olanı ortaya koyduğu ve onun içindeki özeli kavradığı için de pozitiftir.”
Yani akıl “nicel” hareket eder. Mantıksal açıdan nicelikten önce niteliği dikkate almaz. O, tekliğin mutlak yalnızlığını ve teklikten başka şeylere yapılan sıçrayışı el çabukluğuyla değiştiren hissi takip eder. Aklın bu yöntemi haklı olarak aşılmış bir nasyonalizm olarak görünür. Hegel onu bilinci kullanan akıl yönteminin karşısına koyuyor. Yani bilinci kullanan akıl kendini önce bu dar parçalanmış aklın karşısına koyuyor. O bir anlamda, “negatif diyalektiktir”. (s. 14-15)
Formlar, somut yaşanan içeriğin kavranması ve değiştirilmesi onların genel olmalarından dolayı öz olarak hizmet eder. Ama bununla birlikte bu formlar sonuçta koşullu bir şey için “araç” değildir. (s. 20)
Her ilişki kısmii bir özdeşliği şart koşar. Özdeşlik kısmiidir, çünkü özdeşlik düşüncesi farklılık olmadan hiçbir anlama sahip olamaz.
O halde mantıksal ve ontolojik özdeşlik formülünün bütün varlıkların ifadesi özdeşlik ve farklılık olarak sonuçta yeniden çözülebilir bir özdeşlik anlamına gelmez. (s. 25)
Kendisiyle çelişen şeyin yokluk içinde, soyut bir hiçlik içinde yok olmaması, aksine önemli ölçüde ve yalnız kendi özel içeriğinin inkarında olmasının anlamı; Mutlak biçimde kendi özelliğini belirlemiş gibi görünen yargı görünüşünün objektifliğiyle çelişmek zorunda olmasıdır. Bu çelişkinin çözümü, sistem içindeki anlamı gerçek töz olarak tanımakla mümkündür. Hegel her çelişkinin kendisiyle çelişen bir yargı olduğunu, örneğin bir daire için aynı zamanda kare de denilebileceğini düşünmüyor. O, tek tek belirlemelerde, örneğin özdeşlik ilişkisinden dolayı dairenin kare gibi başka şekillerle birlikte kavranılması gerektiğine dikkar çekmeyi hedefliyor. (s. 29)
Önce aracısız olandan ve aracılı olandan, nesneden ve mantık içinde hareket eden düşünceden özdeşlik edinilmek zorunda.
Ontolojik olanın ve mantıksal olanın temeli olarak düşünülen salt bilgi her ikisinin de ontolojik temelini hemen “salt varlık”a götürür. (s. 39-40)
Düşünce asla kendi kılıfından sıyrılamaz. O halde anlam talebinin gerçekten de bir anlama ulaşıp ulaşamayaağının denenmesi, yükselen başka anlam talepleriyle ilişkisi içinde içkin olması dışında asla başarıya ulaşamaz.
Anlam talebi gerçek tözüne uygun biçimde etki ederse kendi anlamına ulaşabilir. Gerçek mantıksal içerik tıpkı bunun gibi en başından beri karşısında duran ve bu yüzden ilişkili olarak ortaya çıkan aşkın olana ulaşır. (s. 43-44)
Hegel’den bahsetmemiz için tasarımları kavramlara dönüştürmemiz gerekir. (s. 46)
Mantıksal olan ve ontolojik olan farklıdır ve farklı kalacaktır ama bu nedenden dolayı da özdeştirler, çünkü özdeşliğin ve farklılığın mantıksal olarak birbirine ihtiyacı vardır.
“Canlı nesneler cansız nesnelere göre acıyı tanıma önceliğine sahiptirler.” (s. 83)



Çeviren: Kemal Bahadır
İlya Yayınevi, 2. Baskı, 2003, İzmir

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder