Jose Saramago – Umut Tarlaları
Uçsuz bucaksız uzanır bu topraklar.
…dünya asla kusursuz olmaz, öyle olursa, sonu gelmiş
demektir. (s. 9)
…ellerin çoğunda yazgının imzası vardır, kazma, tırpan ya da
orakla biçimlenmişlerdir. (s. 10)
“Burada, São Cristovão’da yaşamak istiyorum, adım Domingos
Mau-Tempo, kunduracıyım. (s. 17)
João doğdu.
Cumhuriyet Lizbon’dan geldi, gelişi de çok hızlı oldu. (s.
28)
Doğa, birbirinden değişik canlıları şaşırtıcı bir
aldırmazlıkla yaratır. Kimin ölüp kimin sakat kalacağını iyice ölçüp tartar.
Hayatta kalan, yemek yer; ölen, payını ötekilere bırakır.
Doğa ölüleri saymaz, yaşayanları hesaplar, yaşayanlar ona çok geldiğinde, yeni
ölümler ayarlar. (s. 38)
…bu sefaleti, bu acıyı kim tanımlayabilir ki.
Böyle şeyler dağda haykırmak gibidir, haykıran haykırdığını
bilir, çoğunlukla yaptığı son şeydir bu, ama haykırış aşağıya doğru azalarak
iner ve en sonunda hiçbir şey duyulmaz. (s. 48)
…gençlik, düş kurabilmemiz için verilmiştir bize. (s. 54)
En büyük ve en belirleyici silah, bilgisizliktir. (s. 62)
…acı çekenler acılarıyla, köleler kölelikleriyle övünürler.
İşçiler, tarlada çalışırken ellerinde çıkan nasırlarla övünürler.
(s. 63)
…hayvan olsa yere çökerdi ve yükün altında kalırdı, ama sen
yapmazsın, sen bir insansın, büyük ve evrensel bir düzenbazlığın aldatılmış bir
oyucususun, oyna işte, daha ne istiyorsun, aldığın yevmiye yaşamaya da yetmez
ölmeye de, ama adı yaşam olan oyun böyle…
…böyle bir yük, acıyın kardeşler, yardım edin, hepimiz
birlikte olursak her birimize çok daha az yük düşer, ama hayır olamaz bu,
onuruna sığmaz, sana yardım etmeye kalkacak biriyle, yaşamın boyunca bir daha
konuşmazsın. (s. 65)
…deniz, ne çok su…
Çok eski bir öykü vardır, bir kız üç kere aynı düşü görmüş,
bir ağacın dalında on dört Vinten varmış, köklerinin arasında da altın
paralarla dolu bir toprak testi gömülüymüş. Böyle şeylere inanmak gerekir,
uydurma bile olsalar. (s. 73)
…kendini tanımak istiyorsan, bir domuz kes. (s. 120)
…ne biçim bir adalet bu ve ne biçim bir ülke, bizim payımıza
düşen acı neden bu kadar büyük, hepsini bir kerede öldürseler daha iyiydi,
böylece acı sona ererdi. (s. 126)
…merhaba Manuel, dedi kız en sonunda, merhaba Gracinda, diye
yanıt verdi oğlan. Çok daha fazlasının gerektiğini sananlar yanılıyor. (s. 137)
…insan böyle kendi kendine konuşarak zamanı geçirmeye ya da
durdurmaya çalışır, eliyle bir dur işareti yapıp yalvarır, daha fazla gelme,
bir adım daha atarsan üzerimden geçeceksin, oysa ben sana hiçbir şey yapmadım.
Ama istesem yere eğilip elimi toprağa koyar ve şöyle derdim, dur, dönmeyi bırak
ki, güneşi daha uzun görebileyim. Böyle konuşmalarla oyalanıyorlar… (s.
140/141)
Dünya kendi bildiği gibi gelişir. Monte Lavre’de üç kardeşin
okula gidebileceği kadar gelişmedi dünya. (s. 161)
…özgürlük bile dayak gibi geliyor, yere fırlatılmış bir
parça ekmek gibi…
Ekmek düştüğünde her zaman yerden alıp, usulca üfleriz,
sanki ruhunu ona geri vermek ister gibi. (s. 162)
Kiminin uykusu ağır, kiminin hafiftir, kimi uyurken dünyadan
kopar, kimi onsuz olamaz, bu yüzden düş görür. (s. 171)
…kendilerine bir Tanrı bulan insanlar, ona bakmayı unuturlar
ya da bilerek yaparlar bunu, çünkü hiçbir Tanrı yaratıcısına layık değildir,
dolayısıyla onu göremez. (s. 186/187)
…bunu yazmak ya da dile getirmek tehlikeli, çünkü güzelliği
solar.
…susuzluk ne kadar büyükse, dere o kadar küçüktür. (s. 196)
…yazgı burada kıpırdamadan João Mau Tempo’yu bekliyor, yazgının
büyük noksanı budur, hiçbir şey yapmaz, yalnızca bekler, her şeyi yapması
gereken biziz, örneğin konuşmayı susmayı öğrenmesi gereken. (s. 211)
Fransa, kâğıtları kontrol etmeye gelen polistir…
Fransa, sürekli canlı kalan bir kuşkudur. (s. 248)
-
- -
Karakterler:
Domingos Mau-Tempo
Karısı / Sara da Conceição
Çocukları / João, Anselmo, Maria da Conceição, Domingos
João Mau-Tempo
Karısı / Faustina
Çocukları / Antônio, Gracinda e Amélia
Gracinda Mau-Tempo
Kocası / Manuel Espada
Çocukları / Maria Adelaide
Yoksul toprak işçilerinin, işleriyle aralarına giren toprak
ağaları ve diğer şeylerle mücadelelerini anlatıyor. Üç kuşak boyunca bir
ailenin etrafında neler olup bittiğini anlatan yapı, roman kurgusunun merkezi.
Domingos, hamile karısı Sara ile birlikte yağmurlu bir
gecede yabancısı oldukları bir kasabaya ulaşırlar. Kalacak yere ihtiyaçları
vardır. Domingos, kasabada meyhaneye gider ve kendini tanıtır. Sara, dışarıda
beklemektedir. Bu kasabada uzun süre kalamazlar çünkü Domingos sürekli olarak
içmektedir. Bir başka kasabada kilise
papazıyla tartıştıkları için yine yollara düşerler. Domingos ortadan kaybolmaya
başlar, karısı da çocuklarını yanına alıp anne babasının evine döner. Domingos
kendini asar.
João, komünist propagandasının hükûmet tarafından takip
edildiği dönemde hapse düşer. Evli ve çocukludur bu sırada. João’nun hikâyesi
anlatılırken Manuel Espada romana dahil olur. İşçi ve köylülerin haklarını
savunan idealist biridir Manuel Espada. João’ya önce arkadaş sonra da damat
olur. Romanın son bölümünde João, ikinci kez hapisten çıktığında sağlığını
içeride bırakmıştır. Torunu büyüdükçe João çökmektedir. João’nun mavi gözlerini
alan Maria Adelaide, ailesinin kuşaklar boyunca mücadele ettikleri toprak
ağaları ve diğer despotların devrildiği 1974 devriminde sokaklarda gezinirken
roman sona erer.
Levantado do Chão
Türkçeleştiren: Ayça Sabuncuoğlu
Can Yayınları, 1999
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder