21 Mayıs 2016 Cumartesi

12. Gezegen


Zecharia Sitchin - 12. Gezegen
Dünya Tarihçesinin İlk Kitabı
 
Önsöz: Tekvin
Eski Ahit, çocukluğumdan bu yana yaşamımı doldurmuştur.

Kadim kaynaklara geri dönerek onları kelimesi kelimesine kabul etmek ve zihnimde tarih öncesi olayların sürekli ve mantıklı bir senaryosunu oluşturmak, otuz yıllık araştırmaya mal oldu.

Sonsuz Başlangıç
…insan gibi olduğu düşünülen ilk varlık (Gelişmiş Australopithecus), Afrika'nın aynı kısımlarında yaklaşık olarak 2.000.000 yıl önce yaşadı.
Derken, anîden ve açıklanamaz biçimde, 35.000 yıl kadar önce, yeni bir insan ırkı, yani Homo sapiens (düşünen insan), sanki yoktan var oldu ve Neanderthal insanı Dünya yüzünden siliniverdi.

Birdenbire Uygarlık
Uzun zaman boyunca Batılı insan, uygarlığının Roma ve Grek uygarlıklarının hediyesi olduğuna inandı.
Kadim Mısır yazısının ve lisanının deşifre edilmesi ve bunu izleyen arkeolojik uğraşlar; Batılı insana Grek uygarlığından çok önceleri Mısır'da var olmuş olan yüksek bir uygarlığı ifşa etti.

Grek ülkesinin Dorlar tarafından istilâ edilmesi ile Mısır’dan Çıkış sonrası, Kenan ilinin İsrailliler tarafından istilâ edilmesinin aynı zamana (M.Ö. on üçüncü yüzyıl) denk geldiğine dikkat çeken bilginler, Samî ve Helen uygarlıkları arasında gittikçe büyüyen sayıdaki benzerlikler karşısında büyülenmişlerdi.

Asur ve Babil arasındaki kültürel, tarihî ve dinsel bağları oluşturan ortak dil, Akkad diliydi. Bu, bilinen ilk Samî dilidir

Göklerin ve Yerin Tanrıları
Sümer'in tanrıları. Kimdi onlar?

Grek uygarlığının temelleri, Minos kültürünün M.Ö. 2.700 ilâ M.Ö. 1.400 arasında geliştiği Girit adasında yatmaktadır.
Arkeolojik buluntular yaygın bir Minos boğa tapınımını onaylamaktadır
Minosluların tapındığı boğa, sıradan dünyasal bir yaratık değil, Göksel Boğa, yani Boğa takımyıldızıdır.

Grekler, Olimposlu tanrılarının Yunanistan'a doğrudan göklerden geldiğini asla iddia etmemişlerdi. Zeus, Girit yoluyla Akdeniz'i geçerek gelmişti.

Bilginler Vedaların çok kadim bir Hint-Avrupa dilinde, Hint kök-dili Sanskritçenin de, Grek, Lâtin ve diğer Avrupa dillerinin öncülü olan bir lisanda yazılmış olduklarını fark ettiler.
Vedik hikâyeleri ile Grek hikâyeleri arasındaki garip benzerliği görerek şaşırdılar.

Vedalar, tanrıların hepsinin tek ve büyük ama pek de huzurlu olmayan bir ailenin üyeleri olduklarını anlatmaktaydı.
Dünya'nın tanrıları göklerden kaynaklanmıştı

İlksel zamanlarda, Rişiler ("ilksel akanlar") göksel olarak "akardı", karşı konulmaz güçlere sahiptiler.
Fırtınalar Tanrısı alevli silâhını ona fırlattı ve onu iki parçaya böldü: O zamandan beri öç almak için göklerde hiç durmadan dönen Rahu, "Ejderhanın Başı" ve Ketu, "Ejderhanın Kuyruğu". Güneş Hanedanlığının Atası Mar-İşi, Kaş- Yapa'yı ("taht olan") doğurdu. Vedalar onu son derece doğurgan biri olarak tarif eder ama hanedan, ancak onun Prit-Hivi'den ("göksel ana") olan onuncu çocuğuyla devam edebildi.

Hanedan başı olarak Kaş-Yapa, Dyaus-Pitar ("parıldayan baba") unvanını da taşır. Eşi ve on çocuğu ile birlikte, ilâhî aile on iki Aditya'yı oluştururlar; yani her biri zodyaktaki bir burca ve bir gök cismine atanan tanrıları.
Zamanla, on ikiler panteonunun liderliği, Varuna'ya, Göksel Genişleme Tanrısı'na geçer. O, her yerdedir ve her şeyi görendir

Göksel "Ejderhamı alt eden İndra, babasını katlederek tahta geçer. Artık yeni Göklerin Efendisi ve Fırtınalar Tanrısı O'dur.
…hükümdarlığı iki erkek kardeşiyle paylaşmak zorundadır. Biri, ilk insan Manu'nun atası olan Vivaşvat'tır. Diğeri ise, insanoğlu kullanabilsin diye ateşi göklerden Dünya'ya getiren Agni ("ateşleyici")'dir.

Hititler, İsrail'in dostları ve müttefikleri olarak görülmektedir. Kral Davud'un ayarttığı Bathşeba, kralın ordusunda bir subay olan Hititli Uriya'nın karısıydı. Yabancı kralların kızları ile evlenerek ağır ve emin ittifaklar yapan Kral Süleyman, hem bir Mısır firavununun hem de bir Hitit kralının kızını eş olarak almıştı.

Hitit tanrılarının başında, "rüzgâr üfleyen" anlamına gelen Teşub adlı bir ilâh vardı. Bu nedenle, bilginler ona Fırtına Tanrısı demektedir

"Göklerdeki Krallık" denilen uzun ve iyi korunmuş bir Hitit destanı (s. 78-79)
Grek efsaneleri yazılmadan bin yıl önce yazılmış olan bu destanın, Uranüs'ün Kronos, Kronos'un da Zeus tarafından tahttan indirilişi hikâyesinin bir atası olduğuna hiç şüphe yoktur.

Hititler M.Ö. 1.600'lerden bir süre sonra Babil'e ulaştıklarında, Sümerliler Yakın Doğu sahnesinden ayrılalı çok olmuştu.

…aradaki köprü Hurriler denilen bir halktı. Eski Ahit'te onlardan Hurriler ("hür halk") diye söz edilmekteydi,

Mısır ve Mezopotamya kraliyet belgeleri, Hurri krallığından Mittani diye söz eder ve onu kendilerine eşdeğer görürler

"Harri" kelimesinde, "bu halk için 'Ari' veya Aryanlar kelimesi de görülebilir"
Hurrilerin, köken olarak Aryan veya Hint-Avrupalı olduklarına hiç şüphe yoktur.

M.Ö. ikinci bin yılda Sümer ve Akkad'ın kuzey komşusu olan Hurriler, aslında Sümerlilerle bir önceki bin yılda kaynaşmıştı.

M.Ö. 1.300'lerde, Hurriler, Yeni baş-kentlerini Van Gölü yakınlarında kurarak, krallıklarına Urartu ("Ararat") adını verdiler.

Kenan panteonunun da başında EL adında bir üstün ilâh vardır; bu kelime hem tanrının kişisel adıdır ve hem de "ulu ilâh" anlamında kullanılan bir terimdi
Unvanı Ab Adam ("insanın babası") idi; merhamet ve şefkatli ise sıfatlarıydı.

Grek dini ve onun doğrudan öncülleri gibi, Kenan panteonu da bir baş ilâhın resmî eşi olan bir Ana Tanrıça içermekteydi. Ona Aşera denirdi; Greklerin Hera'sına paraleldir. Astarte (İncil'deki Aştoret) Afrodit'e paraleldir
Afrodif’in erkek kardeşi Ares'le paralel olan, Athtar'dır.

Mısır panteonunun başı Ra ("yaratıcı") idi; on iki tanrıdan oluşan Tanrılar Meclisinin üstünde hüküm sürerdi.

Ra, Ptah'ın ("geliştirici", "şeyleri biçimlendiren") oğluydu.
Mısırlılar bütün "eski tanrıları"nın bir kayıkla güneyden geldiklerini kabul ederler

Mısırlıların kültürel ve kan bağı anlamında akrabası olan Kenanlılar, onlarla aynı tanrıları paylaşmaktaydılar.
Kenanlılar da kozmogonilerini, ilâhlarını ve efsanevî masallarını başka yerden almışlardı. Sümer kaynaklarıyla doğrudan temasları, Amoritler idi.
Adları Akkadca amurru ve Sümerce martu'dan ("batılılar") türemiştir.

Amori adları taşıyan kişiler, Sümer'de tapınak işleticiler olarak belirtilmiştir.

Sümer: Tanrılar Diyarı
Sümer tanrılarıyla ilgili olanlardan daha eski tanrılara ait kayıtlar, soy kütükleri, masallar ve tarihçeler hiçbir yerde bulunamamıştır.

Sümerliler "Şeyler yaratılmadan önceki" zamanlardan söz eden metinlerde böylesi gök tanrılardan Apsu, Tiamat, Anşar, Kişar diye söz edilmektedir.
…bunların güneş sistemimizi oluşturan gök cisimleri olduğunu fark ederiz / s. 97

Gök ve Yer Tanrılarının başını AN (veya Babil/Asur metinlerinde Anu) çeker.
…sembolü bir yıldızdır.

Sümer metinleri, sadece diğer tanrıların değil, bazen seçilmiş fanilerin de, çoğunlukla ölümlülükten kurtulma amacıyla Anu'nun mekânına gitmelerine izin verildiğini anlatırlar.

Sadece tanrıların değil, seçilmiş ölümlülerin de göklerdeki İlâhî Mekâna yükselebileceği yolundaki Sümer iddiası; Eski Ahit'teki Enok ve İlyas Peygamberin göklere yükselişlerini anlatan hikâyelerde yankılanmaktadır.

Sümer geleneğine göre, hükümdarlık Anu'dan akar; ve krallık teriminin karşılığı Anutu'dur ("Anu-luk"). Anu'nun nişanı tiara (ilâhî başlık), asa (kudret sembolü) ve (çobanlar tarafından sağlanan korumayı sembolize eden) baston idi.

Sümer panteonunun en güçlü ikinci ilâhı EN.LİL idi. Adı "havanın efendisi" anlamına geliyordu / Fırtına Tanrısı…

Sümer'in üçüncü Büyük Tanrısı, Anu'nun bir diğer oğludur; iki adı vardır: E.A ve EN.Kİ.
Ea, "Tuzlu Suların Efendisi" idi, yani denizlerin ve okyanusların.

Sümer ve Akkad metinleri, Ea'ya anahtar bir rol verirler: Tanrıların baş bilimcisi olarak, insanın yaratılacağı metodu ve işlemi belirleyen odur.

Bazı bilginler Adapa (Enki'nin "model insan"ı) kelimesinde, İncil'deki Adama"yı veya adamı görürler. Sümerce Tİ'nin çift anlamı da İncil'le paralellikler gösterir. Zira ti hem "yaşam" hem de "kaburga" anlamına gelir, böylece Ninti'nin adı hem "yaşam hanımı" hem de "kaburga hanımı" anlamındadır. Anlamı "yaşam" olan İncil'deki Havva, Âdem’in kaburgasından yaratılmıştır / s. 113-114

Romalılarca Venüs, Yunanlılarca Afrodit, Kenanlılar ve İbranilerce Astarte, Asurlular ve Babilliler ve Hititler ve diğer kadim halklarca İştar veya Eşdar, Akkad ve Sümerlilerce İnanna veya İnnin veya Ninni diye bilinen ve diğer birçok lâkabı ve sıfatı olan İnanna tüm zamanların Savaş Tanrıçası ve Aşk Tanrıçasıydı

İnanna koca olarak Enki'nin daha küçük oğullarından DU.MU.Zİ'yi seçer.

Enlil'in oğul olan, sıklıkla Adad ("sevgili") diye çağrılan İŞ.KUR ("dağ gibi", "uzak dağlık diyar").

6 eril İlah: Anu, Enlil, Ea/Enki, Nanna/Sin, Utu/Şamaş, İşkur/Adad
6 dişil İlah: Antu, Ninlil, Ninki, Ningal, İnanna/iştar, Ninhursag

Nefilimler: Ateşli Roketler Halkı
Sümer ve Akkad metinleri, Gök ve Yer Tanrılarının, istediklerinde Dünya'dan yükselebilmekte, göklere çıkabilmekte ve Dünya'nın göğünde gidip gelebilmekte oldukları konusunda kadim Yakın Doğu halkının son derece emin olduğu yolunda hiçbir şüpheye yer vermez.

Bu tehlikeli yolculukla ilgili metinler, yolculuğun başlangıcından önce İnanna'nın yedi nesneyi dikkatle kuşandığını ve kız kardeşinin evine giden yedi kapıdan geçtikçe bunları birer birer çıkarışını tarif ederler.
İnanna'nın göklere yaptığı yolculuklarla ilgili metinlerde de böyle yedi nesneden söz edilir:
1. Başına taktığı ŞU.GAR.RA
2. Kulaklarındaki "Ölçüm pandantifleri"
3. Boynuna taktığı küçük mavi taşlardan zincirler
4. Omuzlarındaki "ikiz" taşlar
5. Ellerinde altın bir silindir
6. Göğüslerini tutan bantlar
7. Bedenini saran PALA giysisi (s. 139).

Tüm bunlar İnanna'nın giysisinin bir havacının veya astronotun giysisi olduğunu göstermektedir.

İkarus'la ilgili Grek efsanesi, onun bedenine mumla tüylü kanatlar yapıştırarak uçma girişimini anlatır.

İncil çevirmenlerinin şem ile karşılaştıkları her yere "ad" kelimesini koyma inatları: G.M. Redslob / şem ve şamaim ("gökler") terimlerinin "yüksekte olan" anlamındaki Şamaş kök kelimesinden türediği gösterilmiştir.
Birçok Mezopotamya metninde mu veya şem 'in "ad" değil de "gök aracı" olarak okunması gerektiğinin farkına varılması, İncil'deki Babil Kulesi hikâyesi de dahil birçok kadim hikâyenin gerçek manasını anlamanın da yolunu açar.

Ölümlü insanın Hayat Ağacını nafile arayışı, Gılgamış Destanının konusunu oluşturur.
Tufanın kahramanı olan Utnapiştim, eşiyle birlikte Göksel Ev'e alınarak ölümden kaçmıştı. Dolayısıyla Gılgamış oraya varıp, ebedi yaşamın gizini atasından elde etmeye karar verdi.
Destanın girişinde, kadim anlatıcı Gılgamış'ı "bilge olan, her şeyi deneyimlemiş olan" diye çağırır
…ona yoldaşı Enkidu eşlik etmiştir. Hedefleri Tilmun Diyarı idi
"Eğer Diyara gireceksen, Utu'ya bildir." diye onu uyardılar.
Gılgamış izin için Utu'ya başvurdu
Burası ürkütücü muhafızlar tarafından korunan bir "yasak bölge"dir.
…ilerleyen Gılgamış kendisini kör karanlıkta bulur…
…metin, Gılgamış'ın, meyveleri ve ağaçları yarı değerli taşlardan oyulmuş muhteşem bir bahçeye vardığını aktarır. Utnapiştim, işte burada oturmaktadır.
İnsan, ölümlü kaderinden kaçamaz, der Utnapiştim.
…ona Hayat Bitkisinin yerini açıklar: "İnsan yaşlanınca gençleşir"dir bu bitkinin adı.

TİL.MUN
Bu isim kelimesi kelimesine "füzelerin diyarı" anlamına gelir.

Nefılim terimi ne anlama gelmektedir? Samî dilindeki kök NFL'den ("aşağı atılmak") dallanan bu kelime, tam olarak dediği anlama gelir: Dünyaya, aşağı atılmışları.

On İkinci Gezegen
Dünya'nın başka bir yerden gelen zeki varlıklar tarafından ziyaret edildiği önerisi; bu zeki varlıkların, üstünde, bizimkinden daha ileri bir uygarlık kurmuş oldukları bir başka gök cisminin varlığını gerektirir.

Sümerliler
Sistemimizin Güneş ve (Ay da sayılarak) on bir gezegenden oluştuğunu iddia ediyor ve bugün bildiğimiz gezegenlere ek olarak, güneş sisteminin on ikinci üyesinin de olduğu fikrine sıkı sıkıya bağlıydılar; yani, Nefilimlerin evi olan gezegen.
Biz ona On İkinci Gezegen diyeceğiz.

…haftanın yedi günü ve bu günlerin adlarına kaynaklık eden yedi gök cismi
Güneş (İng. Sun) (Pazar /Sunday), Ay (İng. Moon) (Pazartesi/Monday), Mars(Salı/Mardi), Merkür (Çarşamba/Mercredi), Jüpiter (Perşembe/Jeudi), Venüs (Cuma/Vendredi), Satürn (Cumartesi/Saturday).
Bu astronomi kavramları, M.S. ikinci yüzyılda Mısır'ın İskenderiye şehrinde yaşayan bir gökbilimci olan Ptoleme'nin çalışmalarından ve sistemleştirmelerinden kaynaklanmıştı.
Ptolemeci astronomi 1.300 yıldan fazla hüküm sürdü; Kopernik Güneş'i merkeze koyana kadar.
Aristarkus, M.Ö. üçüncü yüzyılda, gök cisimlerinin hareketlerinin, merkezde Dünya'nın değil Güneş'in olduğu varsayıldığında daha iyi açıklanabileceğini önermişti.

M.Ö. ikinci yüzyılda Küçük Asya'da yaşamış olan Hipparkus "gündönümüne ve ekinoksa ait burcun yer değiştirmesi", yani artık gün-tün eşitliği zamanının gerilemesi denilen fenomeni tartışmıştır.
Gün-tün eşitliği zamanının gerilemesi fenomeni, (Dünya'dan görülen haliyle) belirli bir burç takımyıldızındaki Güneş'in konumu ile baharın varışı ile bağlantı kurularak gözlemlenebilirdi. Ama bir burç evinden diğerine kayma 2160 yıl gerektirmektedir.

Sümerliler Yeni Yıl'ın, Güneş'in bahar noktasını geçtiği tam o anda başladığını düşünmekteydiler.
Burç kuşağı dediğimiz "zodyak" kelimesi, Yunanca zodiakos kyklos'dan ("hayvan dairesi") gelmektedir çünkü yıldız gruplarının yerleşimi bir aslana, balıklara vb. benzetilmiştir.

Sümer tanrılarının Büyük Grubu ve daha sonraki Olimpos tanrılarınınki tamamen on ikiden oluşmaktaydı

Yaratılış Destanı
Enuma Eliş / s. 220 vd.

GÜNEŞ -Apsu, "başlangıçtan beri mevcut olan"
MERKÜR - Mummu, Apsu'nun danışmanı ve elçisi.
VENÜS - Lahamu, "çarpışmaların hanımı".
MARS - Lahmu, "savaş ilâhı".
?? - Tiamat, "yaşam veren bakire".
JÜPİTER - Kişar, "sağlam karaların en başta geleni".
SATÜRN - Anşar, "göklerin en başta geleni".
PLÜTON - Gaga, Anşar'ın damşmanı ve elçisi.
URANÜS - Anıt, "göklerin olan".
NEPTÜN - Nudimmud (Ea), "sanatkarâne yaratan".

Güneş ve dokuz gezegenden oluşan düzensiz bir güneş sistemi dış uzaydan gelen büyük, kuyrukluyıldız gibi bir gezegen tarafından istilâ edildi
Tiamat ile değiştirilemez biçimde çarpışma rotasına girdi.
Tiamat'a çarpan Marduk değil, Marduk'un uydularıdır.

Tiamat'ı "yenen" Marduk göklerde yelken açtı, uzaya açıldı…

Dünya yaratılmıştı…

Gök Krallığı
"Yaratılış Destanı" Marduk'un güneş sistemimize dışarıdan girip, Tiamat ile çarpışmadan önce (Satürn ve Jüpiter dâhil) dış gezegenlerin yanından geçen bir istilâcı olduğunu açıkça belirtir. Sümerliler bu gezegeni NİBİRU, yani "geçiş gezegeni" diye adlandırır

On İkinci Gezegenin, "Geçiş Gezegeni"nin piktografık işareti bir haçtı.

Dünya Gezegenine İniş
Nefilimler Dünya'ya indiklerinde beraberlerinde astronomi ve göksel matematik ile ilgili bir hayli bilgi getirmişler…

Tanrıların Şehirleri
Ahit'teki Aden adı, Mezopotamya kökenlidir; "düzlük" anlamına gelen Akkadca edinu kelimesinden dallanmıştır.

Umman Denizi'ne inen, Dünya üzerindeki ilk zeki varlıklar sonra Mezopotamya'ya doğru ilerlediler. Bataklıklar, günümüz kıyı şeridinden çok daha içerilere doğru uzanmaktaydı. Orada, bataklıkların tam kenarında, gezegenimizdeki ilk yerleşimlerini kurdular.
Oraya E.Rİ.DU ("pek çok uzakta kurulan ev") adını verdiler.

Anunnaki İsyanı
İnanna/İştar’ın Aşağı Dünya'ya inişini tarif eden Sümer ve Akkad metinleri bizi, tanrıçanın o yerin hanımı olan kız kardeşi Ereşkigal'i ziyaret etmeye karar verdiği yolunda bilgilendirir.

Ereşkigal'in eşi, yani Aşağı Dünya'nın Efendisi Nergal idi (s. 324).

Kadim metinler Anunnakileri Dünya'ya yerleşme işinde görev alan alt rütbeli tanrılar, Nefilim halkı, "görevleri yerine getiren, işleri gören" tanrılar olarak tarif etmektedirler. Babilce "Yaratılış Destanı", Anunnakilere görev veren olarak Marduk'u göstermektedir.

Anunnakiler "zahmetle ıstırap çekti" ama sonra bağırdılar: Yeter…

Enlil'in ilk tepkisi isyancılara karşı silâha sarılmak oldu.

Göklerden gelen Anu, Anunnakilerin tarafını tuttu…

"İlkel İşçi" yaratılsın ve böylece Anunnakilerin iş yükünü sırtlasın önerisi hemen kabul edildi. Oy birliğiyle, tanrılar "İşçinin yaratılması için oy kullandı: "Adı 'İnsan' olacak." dediler

Tanrıların isyanı, insanın yaratılışına sebep olmuş…

İnsanın Yaratılışı
İnişlerinden kırk şar ya da 144.000 Dünya yılı sonra Anunnakiler "Yeter artık!" diye protesto etti. Eğer Nefilimler Dünya'ya ilk kez, çıkardığımız sonuca göre, 450.000 yıl kadar önce inmişlerse, o zaman insanın yaratılışı 300.000 yıl kadar önce olmuş olmalıdır!

Genelde "can" diye çevrilen İbranice terim nefestir; canlı bir yaratığı canlandıran ve öldüğünde görünüşe göre onu terk eden, elle tutulmaz o "ruh"tur. Pentatök'ün (Eski Ahit'in ilk beş kitabının) insan kanı dökme ve hayvan kanı yemeye karşı tekrar tekrar "çünkü kan nefestir" diye uyarıda bulunması tesadüf değildir, insanın yaratılışının ahit versiyonları da nefes ("ruh", "can") ve kanı eş tutarlar.

İbranice adama terimi ve kırmızı renk için kullanılan İbranice adom adı, kan için kullanılan sözcüklerden türemiştir…

Tüm Etten Kemikten Olanların Sonu
İnsanın İlâhın veya ilâhlardan birinin istekleri hilâfına "bilme"yi elde edişi, çok daha derin bir sebep içeriyor olmalı

Çift ancak bu "bilme"yi elde ettikten sonradır ki "Âdem karısı Havva'yı bildi ve o gebe kalıp Kabil'i doğurdu."

Tüm kadim geleneklerde, bir baş ilâhın bir Yılan hasımı ile savaştığını hatırlıyoruz

"Yılan" için İncil'de kullanılan terim nahaktır, "yılan" anlamına gelir. Ama kelime "deşifre etmek, arayıp bulmak" anlamına gelen NHSH kökünden gelir
Enki'ye uyan bir sıfat.
…Enki'yi temsil eden Ay'ın hilâli.

İnsanın "bilme"yi elde etmesinden sonra, Eski Ahit ondan "adam" diye söz etmeyi keser ve Âdem'i benimser

Tanrılar Dünya'dan Kaçtığı Zaman
Tufan…

Zamanla, insanlık Enlil'i rahatsız etmeye başlar.

(Nefilimler) Dünya suyla kaplanırken, korunmak için tek bir yöne gidebilirlerdi: göğe doğru.

445.000 Enki önderliğindeki Nefilimler, On İkinci Gezegenden Dünya'ya geldiler.
415.000 Enki karanın iç kısımlarına hareket eder, Larsa'yı kurar.
300.000 Anunnaki isyanı. İnsan, yani "İlkel İşçi" Enki ve Ninhursag tarafından yaratılır.
49.000 Enki'nin "sadık hizmetkârı" olan Ziusudra'nın ("Nuh") hükümdarlığı başlar.

Dünya Krallığı
Sümer metinleri, insanoğlunun ilk kraliyet şehrinin Kiş olduğunu söyler
İncil'deki "Milletler Tablosu" aynı şekilde Nimrud'u, yani Uruk, Akkad, Babil ve Asur krallıklarının atasını Kiş'e dayandırır.

Tufanın ardından Nefilimler, tanrıların ve insanoğlunun Dünya üstündeki geleceği hakkında uzun toplantılar yapmışlardı. Bu tartışmaların bir sonucu olarak, "dört bölge yarattılar". Üçünde, yani Mezopotamya, Nil vadisi ve İndüs vadisinde insanlar oturmaktaydı.
Dördüncü bölge ise "kutsal" idi; orijinal anlamı harfiyen "yasak, adanmış" olan bir terim.
Bu diyar veya bölge TİL.MUN (harfiyen "füzelerin yeri") olarak adlandırıldı.
Gılgamış gibi kadim kahramanlar bu Yaşam Diyarına ulaşmaya, bir şem veya bir Kartal ile Tanrıların Göksel mekânına taşınmaya can attılar.

Türkçeleştiren: Yasemin Tokatlı
5. Baskı: 2001, Ruh ve Madde Yayınları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder