12 Mayıs 2016 Perşembe

Toplumsal Tabakalaşma ve Eşitsizlik: Sınıf ve Gelecek: Sosyal Sınıfa Yöneltilen Eleştiriler

Sınıf ve Gelecek: Sosyal Sınıfa Yöneltilen Eleştiriler
Burjuvaların söz sahibi olmasından sonra başlayan toplumsal kargaşaya bakıp, ilk sosyologlar bir şeyler söylediler. Comte, toplumu organizmaya benzeterek, kargaşaya neden olan toplulukları “hastalık” olarak yaftaladı. Durkheim ise kargaşanın, dini geleneklerin otoritesinin zayıflamasından kaynaklandığını görüp, Tanrı ve Kilise sevgisi/bağlılığı yerine insanlara ulus/devlet sevgisi aşılanması gerektiğini söyledi. Kapitalizmin palazlanma süreci boyunca “sınıf” kavramı etrafında çokça laf edildi. Ne zamanki kapitalizm olgunluğa ulaştı, artık bu kavram da kullanışlı olmaktan çıktı.
1970’li yıllardan sonra ise, sınıf ve toplumsal tabakalaşma kavramlarının önemini yitirdiği söylenmeye başladı. Artık belli bir kitleyi değil, küresel anlamda tüm insanları kavramaya çalışan kavramlar ortaya atılmaya başlandı; tüketim toplumu, bilgi toplumu, ağ toplumu gibi…

KAPİTALİZMİN DÖNÜŞÜMLERİ VE TOPLUMSAL SINIFLAR
Marx, 18. yüzyıla kadarki dönemde İngiltere’de gözlemlediği üretim faaliyetini emeğin sermayeye biçimsel bağlılığı olarak kavramlaştırır. Bu ne demektir, Zanaatçıların yalnızca tüccar sermayenin sömürüsü altındadır. Sermaye bu dönemde emekten (iş gücü) ve üreticiden (işçi) bağımsız değildir. Bu dönemde sermaye arttırmanın tek yolu çalışma süresini uzatmaktır.
Makineli üretime geçildikten sonraki dönem emeğin sermayeye gerçek bağlılığı olarak adlandırılır. Bu dönemde üreticiler kendi emekleri üzerindeki denetim olanaklarını kademeli olarak yitirmişlerdir. Denetim, sermayeye geçmeye başlamıştır. 

SANAYİ SONRASI TOPLUM KURAMLARI VE SINIF ÜZERİNE TARTIŞMALAR
Kapitalizmin gelişim aşamalarına bağlı olarak sınıf kavramı farklı şekillerde değerlendirildi; 20. yüzyıl öncesinde Marksist yaklaşımlarla Weberci söylemler revaçtaydı, İkinci Dünya Savaşı sonrasında ideolojilerin sona erdiği dillere pelesenk oldu, 1970 krizinden sonra ise sınıf kavramı kullanışlı olmaktan çıktı, neredeyse kullanılmaz oldu. Bunun yerine sanayi sonrasına atıf yapan önermeler kullanılmaya başlandı. Çok uluslu şirketlerin küreselleşme temayülleriyle birlikte üretim kavramı toplumsal yapının belirleyicisi olmaktan çıktı ve bunun yerine yönetim, denetim gibi kavramlar öne çıktı.
1970’lerden sonra üretim süreçlerinde yaşanan en önemli gelişme, gelişen teknolojinin artık insanları tahakküm altına almasıdır. Makineler bu dönemde insanlar tarafından çalıştırılmıyor bilakis, insanları makineler çalıştırıyor.

Teknoloji Devrimi ve Sınıfların Yok Oluşu
Daniel Bell, sanayi tolumda mülkiyet önemli bir güç iken sanayi sonrası toplumda bilgi önemli bir güç haline gelir ve bu dönemi bilgi toplumu olarak tanımlar.
Alvin Tofler, 1960’lı yıllarla başlayan yeni yüksek teknoloji ağırlıklı hizmet sektörünü üçüncü dalga olarak tanımlar. Bu dönem için proletarya yerine yeni bir sınıf olarak bilişsel, zihinsel gücünü kullanan kogniterya kavramını önerir. Üçüncü dalga, mülkiyet sahiplerini değil işletmeci ve yöneticileri güç/iktidar sahibi olarak kabul eder.
Peter Drucker da emek yoğunluklu sanayiden bilgi yoğunluklu sanayiye geçişle birlikte sınıfsal ayrımların ortadan kalkacağına işaret eder.
1940’lardan sonraki dönemi geç kapitalizm olarak tanımlayan Ernest Mandel’e göre bu dönemin ayırt edici özelliği entelektüel emeğin proleterleşmesidir.
Raymond Williams, gelişen teknolojinin sınıfsal ayrımları ortadan kaldırmadığını sadece emek maliyetini asgariye indirdiğini belirtir.

İkinci Dünya Savaşı Sonrası Yeni Sınıf Analizleri
Savaştan sonra bir kısım eleman, sınıf kavramının öneminin yitirdiğini, artık eşitsizliğin daha belirgin bir kavram olduğunu (gelir odaklı bir yaklaşım demek ki) öne sürdü.
Başka bir kısım eleman ise kategorik olarak sınıf kavramının halen önemli olduğunu söyledi. Her zaman olduğu gibi yine devam etti bu kısır/verimsiz söylemler.
Savaş sonrası dönemde Weber’in analizlerine daha fazla önem atfedildi. Ne demek bu, Marx gibi toplumsal gurupları çatışma kavramı etrafında değil de farklılaşma kavramı etrafında ele aldılar.
Dahrendorf, Weberci önermeleri Marksist önermelerle birleştirmeye çalıştı. Sınıf ilişkilerinin temelinde denetim ve otorite ilişkilerinin bulunduğunu kanıtlamaya çalıştı. Haklıdır da, işçi, çalışma saatlerinin dışında yine bir işçi midir, değildir, Dahrendorf’un işaret ettiği işçi sınıfı olgusu çalışan kişi için denetim (tahakküm) alanındaysa geçerlidir.
Alvin W. Gouldner Profesyonellerin sermayedarlardan çok daha etkin olduğuna dikkat çekti.
C. Wright Mills, beyaz yakalıları otoritenin yeni enstrümanı olarak takdim eder (sınıf olgusunu otorite kavramı üzerinden çözümler, demek ki bu da Weberci çizgiyi takip ediyor).
Alain Touraine, beyaz yakalıları mülkiyet ilişkilerinden uzakta konumlandırır. Touraine’e göre, egemen sınıf bilgiyi elinde bulundurandır (yine yanılıyor, bilgiye sahip olmak onunla eyleyebilmek imkânını beraberinde getirmez).
Jürgen Habermas, sınıf ayrımlarının yaşama biçimleri, kültürel alışkanlıklar çizgisinde aranması gerektiğine işaret eder (bu da hemen her zaman boş konuşur).
Anthony Giddens sınıf kavramının bireylerin üretim ve tüketim faaliyetlerine göre belirlendiğini söyleyerek sosyoloji tarihindeki sınıf kavramı tartışmalarının genel bir özetini verir.
Tom Bottomore orta sınıfın büyümesine bağlı olarak sınıf kavramının önemini yitirdiğine işaret eder (sanki mesele nicelikti de sayısal kalabalık bu olgunun önemini ortadan kaldırdı, bu da saçma bir önerme).

Örgütlü Kapitalizmin Sonu ve Esnekleşme
Küreselleşme ile birlikte üretim süreçleri ve çalışanların durumunda belirgin değişiklikler gözlendi. Sermayenin hızlı hareket edebilmesi, imalata dayalı üretimin yok olma sürecine girmesi, sınıf ayrımlarının homojenleşmesi ve benzeri olguları örgütlü kapitalizmin sonu olarak tanımlıyorlar. Klasik, emek-sermaye çatışması artık yaşanmıyor, sınıf oluşumları daha ziyade politik söylemler etrafında şekilleniyor (ırk, cinsiyet, ekoloji gibi kavramları diline dolayanlar sınıfı gibi).

Tüketim Toplumu Kuramları
Kitlesel üretimden tüketici odaklı üretime geçiş (post-fordizm) bütüncül sistem tanımlarının ortadan kalkmasına neden oldu. Toplumun bütününe yönelik sınıfsal kavramlardan uzaklaşıldığı öcüde “özne” kavramından da uzaklaşıldı. Bu nokta önemli; özneden uzaklaşılırsa şeyleşme dediğimiz kavram için yer açılmış olur. Bunun yerine tüketmek için yaşayan insanları işaret eden tüketim toplumu kavramını kullanıyorlar.
Jean Baudrillard, bu sürecin (üretimden ziyade tüketimin ön plana çıkması)1929 yılından itibaren başladığını söyler.
Baudrillard’a göre, tüketim, malın alıcısının, aktif biçimde katıldığı ve satın alınan malları sergileyecek bir kimlik duygusu yarattığı ve bu duygunun korunduğu bir süreç olarak kavramsallaştırılmalı.

Enformatik-Duygulanımsal Emek, Prekarya ve Bilişsel Kapitalizm
Yeni ekonomide sermaye, emek gücünün yeteneklerini, becerilerini, bilgisini, tutkusunu, duygularını ve kapasitesini sistematik olarak işe tabi kılmaktadır.
Kapitalist sömürü, insanları sadece 8 saatlik mesai ile sınırlı değil hayatlarının tamamını kapsayacak şekilde ele almış olur böylece.
Prekarya sözcüğü (kayıt dışı, mevsimlik, geçici istihdam; ev işleri, taşeron esnek ve geçici iş gibi) iş güvencesizliğinin yanı sıra genel olarak kapitalist yaşam karşısında duyulan güvencesizlik hâlleri için de tercih edilmektedir.

---
Toplumsal Tabakalaşma ve Eşitsizlik
Editörler: Prof.Dr. Mehmet C. Ecevit & Yrd.Doç.Dr. Fatime Güneş
Anadolu Üniversitesi Yayın No: 2415
Kasım 2011, Eskişehir

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder