22 Ağustos 2022 Pazartesi

E. H. Gombrich - Sanatın Öyküsü

Sanatın Öyküsü

 

Önsöz

Bu kitap (…) ilk bilgilere ihtiyaç duyan herkese göre hazırlanmıştır.

 

GİRİŞ

Sanat ve Sanatçılar

"Sanat" diye bir şey yoktur aslında. Yalnızca sanatçılar vardır.

 

Bir sanat yapıtını gördüğünde, kendini ona verecek yerde, aklında, o yapıta yakışacak etiketi aramayı yeğler.

 

YABANSI BAŞLANGIÇLAR

Tarihöncesi, ilkel topluluklar ve eski Amerika

…hangi amaçla yapıldığını bilmediğimiz sürece, geçmişin sanatını anlayamayız.

 

Dünyanın her yerinde, halk hekimleri veya büyücüler, hep şu büyüyü ortaklaşa uygulamışlardır: Düşmana benzeyen kaba bir bebek yaptıktan sonra, zararın onun üzerine düşmesi dileğiyle, bu yapma bebeğin yüreğini delmişler veya onu yakmışlardır.

 

SONRASIZLIĞIN SANATI

Mısır, Mezopotamya, Girit

Mısırlılar, ruhun öte dünyada yaşamını sürdürebilmesi için, bedenin korunması gerektiğine inanıyorlardı.

 

(Duvar resimlerinde) Her şey objenin en karakteristik açısından gösterilmelidir.

Baş, yandan daha iyi göründüğü için, ressamlar başı yandan çiziyordu. Ama insan gözünü düşünürsek, biz onu önden göründüğü gibi düşünürüz. O halde, yandan görünen yüz üzerine, karşıdan görünen bir göz ekleniyordu.

 

Mısır sanatının en önemli üstünlüklerinden birisi, her heykelin, resmin veya mimari biçimin, sanki tek bir yasaya uygun olarak mekânda yer almasıdır. Bir halkın bütün yaratılarının uyduğu görülen bu yasaya biz, "üslup" diyoruz.

 

Oturan heykeller ellerini dizlerine koymak zorundaydılar. Erkeklerin tenleri, kadınlarınkinden daha koyu bir renkle boyanmalıydı.

Gök tanrısı Horus'u ya bir doğan ya da doğan başlı olarak; ölüm tanrısı Anubis'i de ya bir çakal ya da çakal başlı olarak gösterme zorunluluğu vardı

(Antik Mısır sanatçısı) Kimse ondan "özgün" olmasını beklemiyordu.

 

BÜYÜK UYANIŞ

Yunanistan, M.Ö. VII. ve V. yüzyıllar arası

Tarihte görülen en erken sanat üslupları, güneşin acımasızlıkla kavurduğu ve ancak nehirlerin suladığı toprakların besin verdiği vahalarda doğulu kralların baskılı yönetimi altında doğdu ve bu üsluplar binlerce yıl hemen hemen hiç değişmedi.

 

…Yunanlıların büyük spor yarışmaları - ki içlerinde en ünlüsü Olympia Oyunlarıydı - çağımızın spor karşılaşmalarından çok farklıydı. Bunlar halkın inançları ve dinsel törenleriyle yakından ilişkiliydi.

…bu oyunların galibine, tanrının yenilmezlik bağışladığı bir adam olarak korku dolu bir saygıyla bakılırdı. Oyunların amacı, başlangıçta, yenilmezliğin kime bağışlandığını saptamaktı. / s. 89

 

GÜZELLİĞİN DÜNYASI

Yunanistan ve Yunan dünyası, M.Ö. IV. ve M.S. I. yüzyıllar arası

Yunanlı sanatçıların, yüzlere özel bir ifade vermekten kaçınmış olmaları…

 

Korint üslubu, sütun başlığını süslemek için sarmal İyon kıvrımlarına yapraklar eklenmiştir ve genel olarak, tüm yapıda, daha çok ve daha zengin süslemeler vardır.

 

DÜNYAYI FETHEDENLER

Romalılar, Budistler, Museviler ve Hıristiyanlar, M.S. I. ve IV. yüzyıllar arası

Roma'da çalışan sanatçıların çoğunluğu Yunanlıydı…

 

Roma mimarisinin en önemli özelliği, kemerlerin kullanımıdır.

 

YOL AYRIMI

Roma ve Bizans, V. ve XIII. yüzyıllar arası

 

DOĞU SANATINA BAKIŞ

İslam, Çin, II. ve XIII. yüzyıllar arası

…kendilerine insanları betimleme izni verilmeyen doğulu sanatçılar, hayal güçlerini, biçim ve motifleri geliştirmekte kullandılar. Adına arabesk dediğimiz, benzeri görülmemiş zerafette dantel gibi süslemeler yarattılar.

 

Dinin sanat üzerindeki etkisi Çin'de daha güçlü oldu.

Çinli sanatçılar, Mısırlıların yaptığı gibi, katı ve köşeli biçimleri değil, eğrilerin dolambaçlılığını yeğ tutuyorlardı.

Çinliler, ressamı da esinlenmiş ozanla aynı düzeye koyarak, resim sanatını aşağılık bir iş saymayan ilk halk olmuştur.

 

…Meditasyondan dolayı / resimde görsel imgeler…

 

DÖKÜM POTASINDA BATI SANATI

Avrupa, VI. ve XI. yüzyıllar arası

Yunan ve Roma yapıtlarının açılış sayfasında yazarın portresinin bulunması bir görenekti.

Ortaçağ sanatı / bu sanatçılar, doğaya inandırıcı bir ölçüde benzeyen veya güzel şeyler yapmak için ortaya çıkmamışlardı; aynı inançta olan kardeşlerine kutsal öyküyü ve onun mesajlarını iletmeye çalışıyorlardı.

 

YERYÜZÜ KİLİSESİ

XII. yüzyıl

 

GÖKSEL KİLİSE

XIII. yüzyıl

XIII. yüzyıl / büyük katedraller yüzyılı

 

SARAYLILAR VE KENTSOYLULAR

XIV. yüzyıl

XIV. yüzyıl beğenisi görkemlilikten çok, zerafetten yana oldu…

Kiliseler, mimarların başlıca girişimleri değildi artık.

 

Giotto'nun sanatı, İtalya'da, özellikle de Floransa'da, tüm resim sanatı anlayışını değiştirdi. Eski Bizans tarzı, birden, katı ve modası geçmiş göründü.

 

Simone Martini, Laura’nın bir portresini yapmış ve Petrarca bu eseri çok beğenmişti.

 

GERÇEKLİĞİN ELE GEÇİRİLMESİ

XV. yüzyıl başları

Rönesans

İtalyanlar, uzak bir geçmişte, kendi topraklarının, Romanın önderliğinde, uygar dünyanın merkezi olduğunu; Roma'nın güç ve ününün ise, Alman kabileleri Gotlarm ve Vandalların ülkeyi işgal edip Roma İmparatorluğunu parçalamasından sonra sona erdiğini biliyorlardı. Diriliş fikri İtalyanların kafasındaki "Büyük Roma"nın yeniden doğuşu düşüncesiyle yakından ilgiliydi.

İtalyanlar, Roma İmparatorluğunun yıkılışından Gotları sorumlu tuttukları için bu ara dönemin sanatını Gotik olarak adlandırıyor, bizim bugün güzel şeylere gereksiz yere zarar vermeye vandalizm dediğimiz gibi, onlar da Gotik sözünü barbarlık yerine kullanıyorlardı.

 

Brunelleschi, Floransa Katedrali'nin tamamlanması işinde çalışıyordu.

…kendisine yeni kilise veya başka yapı tasarımları verilince, geleneksel üslubu tamamen terk etmeye ve Roma'nın ihtişamının yeniden canlandırılmasını özleyenlerin isteklerine uyan bir programı benimsemeye başladı.

 

Brunelleschi'nin çevresinin en önemli heykelcisi Floransalı usta Donatello'dur

 

GELENEK VE YENİLİK: I

İtalya'da XV. yüzyıl sonları

Ressamlar ve sanat koruyucuları, sanatın yalnızca kutsal bir öyküyü etkileyici bir şekilde anlatmaya yaramadığı, aynı zamanda, gerçek dünyanın bir parçasını da ayna gibi yansıtabileceği fikrinin cazibesine kapıldılar.

 

GELENEK VE YENİLİK: II

Kuzey'de XV. yüzyıl

Brunelleschi Rönesans yöntemleri doğrultusunda, binalarda klasik dönemden alınma öğeler kullanmaya başlayarak, Floransa'daki Gotik üsluba son vermişti. İtalya dışındaki sanatçıların, Brunelleschi'nin öğretisini izlemeleri için aradan yüz yıl geçmesi gerekecekti.

XV. yüzyılın ortalarında, Almanya'da / baskı tekniği / kitaplardan önce resimlerde kullanılmaya başlanmıştı.

 

ULAŞILAN UYUM

Toskana ve Roma, XVI. yüzyıl başları

İtalyan sanatının en ünlü ve tüm çağların ise en parlak dönemlerinden biridir.

 

İtalya'da bir an önce saygınlık ve üne kavuşmak isteyen birçok küçük krallık vardı.

 

Leonardo solaktı ve sağdan sola doğru yazmaya alışmıştı. Bu yüzden de onun notları yalnızca bir ayna yardımıyla okunabilir.

 

XV. yüzyıl ustalarının üstün eserlerinde ortak bir özellik vardır: figürleri adeta tahtadan yapılmış gibi katıdır.

…sorunun doğru çözümünü yalnız Leonardo buldu. Ressam bazı şeyleri seyircinin hayal gücüne bırakmalıdır. Dış hatlar çok katı çizilmez ve biçim, sanki gölgede kayboluyormuşçasına biraz belirsiz bırakılırsa, her türlü katılık ve kuruluk izlenimi yok olacaktır (s. 302).

 

Bir insan yüzü çizmek girişiminde bulunan herkes, şunu bilir ki, bizim ifade dediğimiz şey, özellikle iki noktada, ağzın köşeleriyle gözlerin köşelerinde gizlidir. İşte Leonardo da, özellikle bu noktaları yumuşak bir loşluğa daldırarak belirsiz bırakmıştır. Bu nedenle biz, "Mona Lisa'nın nasıl bir ruh durumuyla bize baktığından tam olarak emin olamayız. Yüzündeki ifade her defasında elimizden kaçıyormuş gibidir.

 

Michelangelo Buonarroti / Sistina Şapeli

Michelangelo'nun bu Papa şapelindeki iskelelerin üzerinde, tek başına, tam dört yılda yaptığını, bir insanın herhangi bir şekilde nasıl yapabileceğini, sıradan bir ölümlünün hayal bile edebilmesi güçtür.

 

Michelangelo, yalnızca dehâsı için hayran kalman biri değil, aynı zamanda huyu yüzünden korkulan bir kişiydi.

 

Raffaello

Floransa'ya gelince, kendini tam bir rekabet havası içinde buldu. Ondan, biri otuz bir yaş, ötekisi de sekiz yaş büyük iki usta, Leonardo ile Michelangelo, o ana dek kimsenin hayalini bile kurmadığı sanat eserleri yaratıyorlardı. Başka yaradılışta bir genç, bu dev sanatçıların ünü karşısında cesaretini yitirirdi.

 

Raffaello / doğayı aslına sadık kalarak betimlemekten vazgeçmiş, hayalinde yarattığı bir güzellik kalıbını özellikle kullanmıştır.

 

IŞIK VE RENK

Venedik ve kuzey İtalya, XVI. yüzyıl başları

 

RÖNESANS'IN YAYILIŞI

Almanya ve Felemenk, XVI. yüzyıl başları

Albrecht Dürer, Macaristan'dan gelerek, zengin Nürnberg kentine yerleşmiş ünlü bir kuyumcunun oğluydu.

 

SANATIN BUNALIMI

Avrupa, XVI. yüzyıl sonları

Michelangelo, çıplak figürleri karmaşık pozlar içinde çizmekten hoşlanmıştı.

(pek çok ressam onu taklit/takip etti).

Bu tutum bazen komik sonuçlara yol açıyordu: Örneğin Kutsal Kitap'ın kutsal sahneleri, alıştırma yapan genç atletlerle doldurulmuş gibi görünüyordu. Sonraları, bu genç ressamların, moda olduğu için Michelangelo'nun "tarz"ını sadece taklit ettiklerini ve yanlış yolda olduklarını gören eleştirmenler bu dönemi Maniyerizm (Tarzcılık) adıyla tanımladılar.

 

…mükemmellik devamlı olarak ilginç değildir. Ona bir kez alıştıktan sonra, bizi heyecanlandırmaz artık. Biz onun yerine şaşırtıcı olana, beklenmedik olana, işitilmedik olana yöneliriz. Genç sanatçıların klasik ustaları aşma tutkusunda pek de sağlıklı olmayan bir şey vardı ve içlerinden en iyi olanlarını bile garip ve doğal olmayan deneylere yönlendirdi.

 

Güneyin sanatçılarının tek sorunu, nasıl olup da yeni ve şaşırtıcı bir tarzda resim yapabilecekleriydi. Kuzeyde karşılaşılan sorun ise, artık resim sanatına devam edilip edilemeyeceğiydi. Bu büyük bunalım Reform ile ortaya çıkmıştı. Protestanların çoğu, azizlerin kiliselerdeki resimlerine ve heykellerine karşı çıkıyor, bunları Katolik putperestliğinin bir işareti sayıyordu. Böylece Protestan bölgelerindeki ressamlar en büyük gelir kaynakları olan sunak resimleri yapma işini kaybettiler. Kalvinistlerin içinden daha katı olanları başka lükslere, evlerin biraz canlı bir dekorasyonla süslenmesine bile karşı çıkıyorlardı.

 

Avrupa'da Reform bunalımının tam olarak aşılabildiği bir tek Protestan ülke vardı. Bu ülke Felemenkti.

Flaman sanatçıları doğayı taklitte en mükemmel ustalar olarak tanınıyorlardı.

 

GÖRÜNTÜ VE GÖRÜNTÜLER

Katolik Avrupa, XVII. yüzyılın ilk yarısı

"Gotik" sözcüğü ilk kez, Rönesans dönemi İtalyan sanat eleştirmenlerince, Roma İmparatorluğunu yıkıp, kentlerini yağmalayan Gotlar tarafından İtalya'ya getirildiğine inanılan ve barbar sayılan bir üslûbu nitelemek için kullanılmıştır. "Maniyerist" sözcüğü XVI. Yüzyıl sonları sanatçılarını yapmacıklık ve boş taklitçilikle suçlayan XVII. Yüzyıl eleştirmenlerinin ortaya attığı bir terimdir. "Barok" sözcüğü, daha sonraki dönemlerin eleştirmenleri tarafından XVII. yüzyıl eğilimlerine açılan savaşın bir ürünüdür. Aslında, saçma ya da garip anlamlarına gelen Barok sözcüğü, klasik biçimlerin, Yunanlılar ve Romalılarca uygulanan yöntemlerin dışında hiçbir zaman uygulanmaması gerektiğini savunanlar tarafından kullanılmıştır.

 

DOĞANIN AYNASI

Hollanda, XVII. yüzyıl

Hollanda'nın en önemli ressamı ve yaşamış tüm ressamların en önemlilerinden birisi Rembrandt van Rijn (1606-1669)'dir. Rembrandt, Frans Hals ve Rubens'ten bir kuşak sonra gelir. Van Dyck'la Velâzquez'den ise yedi yaş küçüktür. Rembrandt, gözlemlerini Leonardo veya Dürer gibi not etmemiştir. Sözleri sonraki kuşaklara aktarılan Michelangelo gibi, hayranlık duyulan bir dehâ da olmamıştır. Zamanın en ünlü uzmanlarıyla yazışan Rubens gibi bir diplomat da değildir. Buna karşın Rembrandt'ı, öteki büyük ustalardan daha yakından tanıdığımızı hissederiz. Bunun nedeni, sanatçının, yaşamını bir dizi kendi portresiyle inanılmaz bir şekilde belgelemiş olmasıdır. Başarılar içinde yüzdüğü ve revaçta bir usta olduğu gençlik yıllarından, iflasın trajedisiyle yalnız geçirdiği yaşlılık yıllarına kadar uzanan bu portreler, benzersiz bir otobiyografi oluştururlar.

 

Rembrandt'dan bir kuşak sonra doğan Jan Vermeer van Delft

Vermeer ile birlikte, janr (günlük yaşam) resmi, mizahi bir çizim olmaktan tamamen kurtulmuştur. Vermeer'in tabloları aslında içinde insan figürü bulunan ölüdoğalardır.

 

GÜÇ VE ZAFER: I

İtalya, XVII. yüzyıl sonları ve XVIII. yüzyıl

 

GÜÇ VE ZAFER: II

Fransa, Almanya ve Avusturya,

XVII. yüzyıl sonları ve XVIII. yüzyıl başları

Jean-Antoine Watteau / Rokoko

XVIII. yüzyıl başları Fransız aristokrasisinin zevklerini yansıtmakta

Barok dönemin aşırı kaba ve ağır zevkinden sonra ortaya çıkan, kendini canlı bir havailikle ifade eden seçkin, renkli, zarif ve ince bir süsleme.

 

AKIL ÇAĞI

İngiltere ve Fransa, XVIII. yüzyıl

1700'lü yıllar, Barok hareketin Katolik Avrupa'da doruğa ulaştığı dönemdir.

 

GELENEKTEN KOPUŞ

İngiltere, Amerika ve Fransa,

XVIII. yüzyıl sonları ve XIX. yüzyıl başları

Fransız İhtilali, tarihe duyulan bu çeşit ilgiye ve kahramanlık konularını ele alan resimlerin yapımına büyük bir itici güç oldu.

 

SÜREKLİ DEVRİM

XIX. yüzyıl

Courbet, güzelliği değil, gerçeği arıyordu.

 

Doğayı "idealleştirmek" için kullanılan yöntemleri göklere çıkaran ve güzelliği elde etmek için gerçeği feda edenler Raffaello ve izleyicileriydi.

 

Victoria döneminde yaşayan ustaların eski dönemlerin saflığına erişme arzuları, onları hiçbir zaman başarıya ulaştırmayacak kadar çelişkiliydi.

Monet'nin çevresindeki genç manzara ressamları / bir sergi düzenlediler. Bu sergide, adı katalogda "Impression: soleil levant" (İzlenim, gün doğumu) olarak geçen, Monet'nin bir tablosu vardı. Tablo, bir limanın, sabah sisleri arasından görünümüydü. Bu tablonun adını özellikle gülünç bulan bir eleştirmen, tüm bu sanatçılarla "Empresyonistler" (İzlenimciler) adını verdi.

 

YENİ ÖLÇÜLER PEŞİNDE

XIX. yüzyıl sonları

(Sanayi devrimi sonrası)

John Ruskin ve William Morris gibi kişiler, sanat ve zanaatlarda kapsamlı bir reformun hayalini kuruyorlardı. Onlar, ucuz seri üretimin yerini, dürüst ve anlamlı olan el işçiliğinin almasını istiyorlardı.

Bu yeni sanatın, yani Art Nouveau'nun destekçileri 1890'larda bayrak açtı. Mimarlar yeni malzemeler ve yeni süs motifleri ile denemeler yaptılar.

 

Cezanne / Gençliğinde Empresyonistlerin sergilerine katılmıştı ama, onlara karşı gösterilen tavırdan o kadar tiksinmişti ki, doğduğu kent olan Aix-en-Provence'a çekildi.

 

Doğada ışığın parıltısı içinde belirsizleşen dış hatlar ve Empresyonistlerin bulduğu renkli gölgeler yeni bir sorunun doğmasına yol açmıştı: Açık seçikliğe ve düzene zarar vermeden bu özellikleri resimde nasıl kullanacaklardı? Daha basit bir dille söylemek gerekirse, Empresyonistlerin tabloları parlak renkli ama dağınıktı. Cezanne ise dağınıklıktan nefret ediyordu.

 

1890 yılının Temmuz ayında, Van Gogh yaşamına son verdi. Öldüğünde tıpkı Raffaello gibi otuz yedi yaşındaydı. Bir ressam olarak on yıldan fazla çalışmamıştı ve ününü borçlu olduğu resimlerini, kriz ve umutsuzlukla dolu son üç yılında yapmıştı.

O, renkleri ve biçimleri kullanarak, resmini yaptığı şeyler hakkında hissettiklerini ve başkalarının hissetmesini istediklerini iletiyordu.

 

İkisi de önemli bir adım atarak, resimde "doğayı taklit" amacını bıraktı. Gerekçeleri, birbirinden farklıydı elbette. Cezanne bir ölüdoğa resmi yaptığında, biçimler ve renkler arasındaki ilişkiyi incelemek istiyor, "doğru perspektifi, o anda yaptığı deneyin gerektirdiği kadar kullanıyordu. Van Gogh ise, resminin, hissettiklerini ifade etmesini istiyordu. Amacına ulaşması için bazı biçimleri çarpıtması gerekirse, bunu hiç duraksamadan yapıyordu.

 

Modern sanat için üç ressamın bulduğu farklı çözüm yolları /  Cezanne'ın çözümü, Fransa'da Kübizmi ortaya çıkardı; Van Gogh'un çözümü, özellikle Almanya'da benimsenen Ekspresyonizme (İfadecilik), Gauguin'inki ise, İlkelciliğin (Primitivizm) çeşitli biçimlerine öncülük etti.

 

DENEYSEL SANAT

XX. yüzyılın ilk yarısı

bir ressam neyin üzerinde deney yapacak…

Mısırlılara ve onların gördüklerini değil de bildiklerini betimleme yöntemine tekrar tekrar baktık. Yunan ve Roma sanatı, bu kalıpsal biçimlere yaşam katmış; Ortaçağ sanatı, bu biçimleri kutsal öyküyü anlatmak, Çin sanatı ise derin düşüncelere dalmak için kullanmıştı. Fakat bu sanatlardan hiçbiri, sanatçıyı "gördüğünü resmetmeye" zorlamıyordu. Bu düşünce ilk olarak Rönesans'ta doğdu. Başlangıçta her şey yolunda gibiydi. Bilimsel perspektif, "sfumato", Venedikli sanatçıların renkleri, hareket ve ifade…

XIX. yüzyılın başkaldıran sanatçıları, bu geleneksel alışkanlıkların tümünü ortadan kaldırmayı önerdiler. Her alışkanlık bir bir terk edildi

"ilkeller"in sanatı

Avrupa sanatını sürekli etkisi altında tutan "doğaya bağlılık" ve "ideal güzellik" amaçları, bu zanaatkârları hiçbir zaman ilgilendirmemişti.

 

Ekspresyonist sanatta halkı rahatsız eden şey, doğanın çarpıtılmasından çok, güzellikten uzaklaşmasıydı.

 

1933 yılında Naziler iktidara gelince, modern sanat yasa dışı ilan edildi ve akımın başlıca temsilcileri ya sürgüne gönderildi ya da çalışmaları yasaklandı.

 

Kandinsky, dünyanın, saf "ruhsallığı" temsil eden yeni bir sanat tarafından yenilenmesini özleyen bir gizemciydi.

…saf renklerin psikolojik etkilerini vurgulamış, canlı bir kırmızının, bir boru sesi gibi bizi nasıl etkileyebileceğini belirtmiş…

Bu yolla, insanlar arasında ruhsal bir bütünleşme yaratmanın mümkün ve gerekli olduğuna inanıyordu. Bu inançtan aldığı cesaretle, rengin müziği üstündeki ilk denemelerini sergiledi. Böylece "Soyut Sanat" olarak adlandırılan akımı da başlatmış oldu.

Paris'te o yıllarda Kübizm akımı doğmuştur.

Kübizm, figürü betimlemeyi tümden kaldırmayı değil, onu yeniden düzenlemeyi amaçlıyordu.

 

Picasso

On dokuz yaşında Paris'e gitti. Burada, Ekspresyonistlerin hoşlanacakları konular resmetti: Dilenciler, kimsesizler, aylaklar, sirklerde çalışan sanatçılar.

…ilkel sanatı incelemeye başladı. Çok basit birkaç öge ile bir nesne veya yüzün imgesi oluşturulabilirdi

…resmi basit nesnelerden oluştururken bir yandan da hacim ve derinlik hissini korumak mümkün olamaz mıydı?

 

Giorgio de Chirico'nun (1888-1978) arzusu, anlaşılmaz ve beklenmedik bir şeyle karşılaştığımızda bizi saran o gariplik duygusunu yakalamaktı.

Rene Magritte hayatının çoğunu bu bakış açısını yakalamaya çalışarak geçirdi.

 

İşte sonunda başlangıç noktamıza döndük. Sanat diye bir şey yoktur aslında. Yalnız sanatçılar vardır.

…sanatın gelecekte de olup olmayacağı, büyük ölçüde biz seyircilere bağlı.

 

SONU OLMAYAN ÖYKÜ

Modernizmin zaferi

 

Napolyon'un Mısır Seferi'nin (1801), bu ülkeyi arkeologlara açması sonucu hiyeroglif yazısı çözüldü

 

29.06.2022