“Tarih boyunca hiçbir hükümdar; ne İskender ne de Alfred, ne Charles ne de Çariçe Katerina, ne Frederick Barbarossa ve hatta ne de Gregory, tam anlamıyla “Büyük” sıfatına onun kadar layık olmuşlardır.”
İngiliz yazar, John Julius Norwich’in bu sözlerle takdim ettiği Büyük Konstantin, tarih boyunca çok sayıda sanat eserine konu oldu. Büyük Konstantin’in hayat hikâyesini edebiyata taşıyan kişi ise Bizans tarihi hakkındaki eserleriyle tanıdığımız Radi Dikici oldu. Radi Dikici’nin İstanbul’un kurucusu ve dünya tarihinin en önemi imparatorlarından biri olan Büyük Konstantin’in hayatını konu alan belgesel romanı, “Büyük Konstantin, Helena ve Fausta” adıyla Everest Yayınları tarafından yayınlandı.
İstanbul’un kuran ve imparatorluğu için başkent yapan Büyük Konstantin, Romalı general Konstantius Chlorus'un oğlu olarak 275 yılında, günümüzde Sırbistan sınırları içinde kalan Niş kentinde doğdu.
Konstantin’in annesi Helena, Konstantius Chlorus’un ilk eşidir. İmparatorluk topraklarında hızla yayılmakta olan Hıristiyanlıktan etkilenmiş olan Helena, Filistin’e giderek kutsal topraklarda İsa’nın çarmıha gerildiği haçı arayıp bulmuştur. Konstantin’in Hıristiyanlığı resmi din ilan etmesinden sonra, çarmıh olarak kullanılan bu haçın el değiştirmesi iktidar mücadelelerinin şiddetini arttırmış ve nihayetinde imparatorluğun parçalanması sürecini hızlandırmıştır.
Romanın ilk sayfalarında Helena’nın Hıristiyanlık inancına bağlanması ve daha sonra oğluna bu yönde telkinlerde bulunması, etkisinde kaldığı bir rüya ile ilişkilendiriliyor. Helena rüyasında, henüz yayılmakta olan Hıristiyanlık inancının korunması ve tanınması için oğlunun adeta bir “görevli” olduğunu görür. Çok tanrılı inancın yaygın olduğu Roma İmparatorluğu’nda o yıllarda Hıristiyanlar, geleneklere ters düşen inançlarından dolayı hor görülüyorlardı. Hayatı boyunca Hıristiyanlığın yayılmasına engel olacak kararlar almaktan kaçınan Konstantin, imparator olduktan sonra Hıristiyanlığı imparatorluğun resmi dini ilan etti. Hıristiyan tarihinin önemli bir dönüm noktası olan bu kararından mütevellit “Büyük Konstantin” unvanıyla anılır.
Konstantin imparator olduktan sonra 325 yılında, Hıristiyanlık içinde fikir ayrılıklarına neden olan konuların tartışılıp karara bağlanması amacıyla İznik’te toplantılar düzenler. İznik Konsili olarak tarihe geçen bu toplantıların sonucunda, Hıristiyanlıkla ilgili konuklarda fikir ayrılıkları giderildi. Dört İncil üzerinde karara varıldı ve diğer İncil metinleri hükümsüz kılındı.
Konstantin’in babası Konstantius Chlorus, imparator Diocletian’ın ordusunda yetişmiş başarılı bir generaldi. İmparator Diocletian, Akdeniz’in çevresindeki toprakların tamamına hükmeden imparatorluğun tek merkezden yönetilemeyecek kadar geniş sınırlara ulaşmış olmasından dolayı “dörtlü yönetim” adıyla anılan sistemi kurdu. Buna göre, İmparatorluk toprakları Doğu ve Batı olmak üzere iki bölüme ayrıldı. “Augustus” unvanıyla kıdemli her iki imparatorun yanında “Sezar” unvanıyla kendilerinden sonra imparator olacak astları da yönetime dâhil edildi. İmparatorluk topraklarının yönetimi, bu sistemle dört kişi arasında bölüştürülmüş oldu. Diocletian, Batı’da kalan toprakların yönetimini Maksimian’a bırakarak, Doğu bölgesinde yönetimine devam etti. Oğlu Konstantin’in annesi Helena’yı bırakıp Maksimian’ın üvey kızı Theodora ile evlenen Konstantius Chlorus, 293 yılında “Sezar” unvanıyla Britanya ve Galya bölgesini de dahil olmak üzere imparatorluğun Batı topraklarının yöneticisi oldu. Ülke yönetimindeki kontrolü elinde tutmak isteyen Maksimian, kızı Fausta ile Konstantin’i evlendirdi. Böylece hem Konstantius Chlorus ve Konstantin’in kayın pederi olmuş oldu.
Babası Sezar olduktan sonra Konstantin, babasıyla birlikte askeri seferlere katıldı. Savaş taktikleri konusunda çok başarılı bir asker olan Konstantin, babası Britanya seferleri sırasında hayatını kaybedince emrindeki askeri birlikler tarafından Sezar ilan edildi. Ancak aynı tarihlerde, Maksimian'ın oğlu Maksentius, Augustus unvanıyla Batı imparatorluğunun yönetimini üstlendi. Konstantin’in uzun yıllar sürecek olan iktidar savaşları böylece başlamış oldu.
306 yılında “Sezar” unvanıyla imparatorluk yöneticileri arasına katılan Birinci Konstantin, hırslı rakiplerinin çeşitli entrika ve ihanetlerine rağmen, imparatorluk için girişilen mücadeleden galip çıktı. 324 yılına gelindiğinde, Roma İmparatorluğu’nun tamamına hükmederek imparatorluğunu ilan etti.
Tutkulu iki âşık olan Konstantin ve Fausta’nın mutlu birlikteliklerinden dört çocukları oldu. İmparator Konstantin, 326 yılında hem oğlunu hem de karısını kaybeder. Kocasını çok seven Fausta, doğal olarak çocuklarının imparator olmasını beklemektedir. Konstantin’in ilk eşinden olan oğlu Krispus’un yaşının daha büyük olması Fausta’yı endişelendirmektedir. Krispus’un Konstantin’den sonra imparator olabileceği ihtimalini göze alamayan Fausta, bunu engellemek ister. Planladığı bir entrika işe yarar ve işlemediği bir suçla yargılanır. Karısı Fausta’nın iftiralarına inanan Konstantin, tuzağa düşürülmüş öz oğlunun ölüm emrini vermek zorunda kalır. Oğlu idam edildikten sonra, çok sevdiği karısının hile ve iftiralarını öğrenen Konstantin’in dünyası başına yıkılır. Oğlunun ölümünden, Fausta’yı sorumlu tutan Konstantin, karısını ölümle cezalandırır.
Karısı Fausta ve oğlu Krispus’un ölümlerinden sonra kendini tamamen imparatorluğun yönetimine adayan Konstantin, Byzantium’u yeniden imar edip ismini değiştirerek yeni başkent ilan etti. Konstantin tarafından şehre çok sayıda dini bina, yeni yollar ve su kemerleri inşa edildi. Sultanahmet'te bugün "At Meydanı" olarak yerde bulunan Hippodromos, I. Konstantin döneminde genişletilerek bugünkü boyutlarına ulaştırıldı. Yeni Roma adını verdiği şehir, daha sonraları Konstantinople olarak anıldı. Büyük Konstantin’in kurduğu İstanbul’un 330 yılında başlayıp Fatih Sultan Mehmet’in fethine kadar devam eden, Bizans İmparatorluğu’na başkentlik macerası tam 1123 yıl sürdü.
12 Nisan 2011 Salı
2 Nisan 2011 Cumartesi
Ilija Trojanow - Koca Dünyada Kurtuluş Pusuda
Bulgaristan doğumlu yazar Iliya Trojanow'un ilk romanı, ülkemizde "Koca Dünyada Kurtuluş Pusuda" adıyla Galata Yayınları tarafından yayınlanıp okurların ilgisine sunuldu. Orijinali Almanca yazılmış olan eseri, Berra Sertel dilimize kazandırdı.
Otobiyografik öğeler taşıyan bu romandaki olaylar, 80'li yılların Bulgaristan'ında başlıyor. Romanın ilk sayfalarında şans oyunlarında ustalaşmış olan Bai Dan ve ilerleyen bölümlerinde yaşamına tanıklık edeceğimiz Alexander çıkıyor karşımıza.
Alex'in dedesi ve aynı zamanda vaftiz babası olan Bai Dan, karizmatik bir adamdır. Bir bankada çalışan Bai Dan'ın asıl meşgalesi şans oyunlarıdır. Tavla oyunu ve zarlarla oynanan diğer şans oyunlarında usta olan Bai Dan, popüler bir kumarbazdır. Şans oyunlarının ustası Bai Dan, o yıllarda baskıcı bir rejimle idare edilmekte olan Bulgaristan'da siyasi otoritenin de dikkatini çekmiştir.
Özgürlüğü kısıtlanmış olan Bai Dan'ın ailesi ülkeyi terk etmeye karar verirler. Henüz çok küçük yaşta olan Alex'in özgürlüğe doğru olan yolculuğu bu şekilde başlar. Anne ve babasıyla birlikte, Bai Dan'ı ve vatanları Bulgaristan'ı geride bırakarak İtalya'ya doğru yola çıkarlar.
Romanda uzunca bir bölümde İtalya'daki mülteci yerleşiminde yaşadıkları anlatılır.
İtalya'dan sonra, siyasi sığınma hakkı alarak Almanya'ya yerleşmektir amaçları.
Arabayla devam eden yolculukları, bir trafik kazasıyla sona erer. Alex'in yaralı olarak kurtulduğu kazada, annesi Jana ve babası Vasko hayatlarını kaybederler. Kaldırıldığı hastanede kendisine amnezi teşhisi koyulan Alex, uzun süre burada kalacaktır.
Romanın ilerleyen bölümlerinde Bai Dan, yıllardır görmediği torunu Alex'i bulmak üzere yola koyulur. Hastanede yatan Alex'i bulur. Geçmişine dair hiçbir şey hatırlamayan Alex, neredeyse yüz yaşına ulaşmış olan dedesi Bai Dan'ı da hatırlamamaktadır.
Bai Dan, ustası olduğu zarlar ve tavla oyunuyla, torunu Alex'e geçmişini hatırlatmaya çalışır.
Torununa, kaderinin kontrolünü eline almasını söyler. Zarlar, bunun için ona yardımcı olacaktır. Zarlar elindeyken hayatı düşünmesini ister. Yazar, bu bölümünde anlatılan zarlar ve şans oyunlarıyla kadere karşı bir metafor kurmaktadır. Şans oyunu hayatın metaforudur.
Torununu oyun oynamaya ikna eden ihtiyar delikanlı, Alex'i hastaneden çıkarır. Satın aldıkları bir bisiklete binerek Fransa'ya doğru yola koyulurlar.
Zar atarak kazanılan bir oyun kadar renkli ve bol sürprizli son bölümlerde, Fransa'dan İngiltere'ye, oradan da Amerika'ya ulaşırlar.
"Koca Dünyada Kurtuluş Pusuda", renkli karakterleri, kitaba hakim olan mizahi bakış açısı ve ironik üslubuyla, kaliteli edebiyat meraklılarına keyifli bir okuma vaat ediyor.
Iliya Trojanow, 1965 yılında Bulgaristan'da doğdu. Ailesiyle birlikte 1971 yılında Yugoslavya ve İtalya üzerinden Almanya'ya kaçtı. Siyasi mülteci olarak Almanya'ya yerleşen ailesinin deneyimlerinden yola çıkarak yazdığı ilk romanıyla adını duyurdu.
Yazarına çeşitli ödüller kazandıran romanı, Bulgar yönetmen Stephan Komandarev tarafından 2008 yılında "The World is Big and Salvation Lurks Around the Corner" adıyla beyaz perdeye taşındı. Bulgaristan, Macaristan, Slovenya ve Almanya ortak yapımı olan film, Uluslararası bir çok festivalde ödüller kazandı.
Otobiyografik öğeler taşıyan bu romandaki olaylar, 80'li yılların Bulgaristan'ında başlıyor. Romanın ilk sayfalarında şans oyunlarında ustalaşmış olan Bai Dan ve ilerleyen bölümlerinde yaşamına tanıklık edeceğimiz Alexander çıkıyor karşımıza.
Alex'in dedesi ve aynı zamanda vaftiz babası olan Bai Dan, karizmatik bir adamdır. Bir bankada çalışan Bai Dan'ın asıl meşgalesi şans oyunlarıdır. Tavla oyunu ve zarlarla oynanan diğer şans oyunlarında usta olan Bai Dan, popüler bir kumarbazdır. Şans oyunlarının ustası Bai Dan, o yıllarda baskıcı bir rejimle idare edilmekte olan Bulgaristan'da siyasi otoritenin de dikkatini çekmiştir.
Özgürlüğü kısıtlanmış olan Bai Dan'ın ailesi ülkeyi terk etmeye karar verirler. Henüz çok küçük yaşta olan Alex'in özgürlüğe doğru olan yolculuğu bu şekilde başlar. Anne ve babasıyla birlikte, Bai Dan'ı ve vatanları Bulgaristan'ı geride bırakarak İtalya'ya doğru yola çıkarlar.
Romanda uzunca bir bölümde İtalya'daki mülteci yerleşiminde yaşadıkları anlatılır.
İtalya'dan sonra, siyasi sığınma hakkı alarak Almanya'ya yerleşmektir amaçları.
Arabayla devam eden yolculukları, bir trafik kazasıyla sona erer. Alex'in yaralı olarak kurtulduğu kazada, annesi Jana ve babası Vasko hayatlarını kaybederler. Kaldırıldığı hastanede kendisine amnezi teşhisi koyulan Alex, uzun süre burada kalacaktır.
Romanın ilerleyen bölümlerinde Bai Dan, yıllardır görmediği torunu Alex'i bulmak üzere yola koyulur. Hastanede yatan Alex'i bulur. Geçmişine dair hiçbir şey hatırlamayan Alex, neredeyse yüz yaşına ulaşmış olan dedesi Bai Dan'ı da hatırlamamaktadır.
Bai Dan, ustası olduğu zarlar ve tavla oyunuyla, torunu Alex'e geçmişini hatırlatmaya çalışır.
Torununa, kaderinin kontrolünü eline almasını söyler. Zarlar, bunun için ona yardımcı olacaktır. Zarlar elindeyken hayatı düşünmesini ister. Yazar, bu bölümünde anlatılan zarlar ve şans oyunlarıyla kadere karşı bir metafor kurmaktadır. Şans oyunu hayatın metaforudur.
Torununu oyun oynamaya ikna eden ihtiyar delikanlı, Alex'i hastaneden çıkarır. Satın aldıkları bir bisiklete binerek Fransa'ya doğru yola koyulurlar.
Zar atarak kazanılan bir oyun kadar renkli ve bol sürprizli son bölümlerde, Fransa'dan İngiltere'ye, oradan da Amerika'ya ulaşırlar.
"Koca Dünyada Kurtuluş Pusuda", renkli karakterleri, kitaba hakim olan mizahi bakış açısı ve ironik üslubuyla, kaliteli edebiyat meraklılarına keyifli bir okuma vaat ediyor.
Iliya Trojanow, 1965 yılında Bulgaristan'da doğdu. Ailesiyle birlikte 1971 yılında Yugoslavya ve İtalya üzerinden Almanya'ya kaçtı. Siyasi mülteci olarak Almanya'ya yerleşen ailesinin deneyimlerinden yola çıkarak yazdığı ilk romanıyla adını duyurdu.
Yazarına çeşitli ödüller kazandıran romanı, Bulgar yönetmen Stephan Komandarev tarafından 2008 yılında "The World is Big and Salvation Lurks Around the Corner" adıyla beyaz perdeye taşındı. Bulgaristan, Macaristan, Slovenya ve Almanya ortak yapımı olan film, Uluslararası bir çok festivalde ödüller kazandı.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)